Bizi Takip Edin

Diplomasi

45 ülkeden 100 kadın gazeteci İran’da Cumhurbaşkanı Reisi ile buluştu

Yayınlanma

İran, 45 ülkeden 100’ü aşkın kadın medya mensubunu ağırladı.

Uluslararası kadın medya buluşması “1. Khorsheed (güneş) Medya Festivali” adı altında 29 Eylül – 1 Ekim tarihlerinde İran’ın ev sahipliğinde düzenlendi.

“Kadınlar anlatır, aydınlatır ve değişime öncülük eder” sloganıyla Meşhed’de başlayan ve Cenin’de İsrail ordusu tarafından öldürülen El Cezire muhabiri Filistinli-Amerikalı gazeteci Şirin Ebu Akile’ye ithaf edilen etkinlik, Tahran’da sona erdi.

Etkinliğe, Batı Asya’dan Güney ve Doğu Asya’ya, Latin Amerika’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya uzanan geniş bir coğrafyadan 45 ülkeden 100’ü aşkın kadın gazeteci ve medya mensubu katıldı. Özellikle Latin Amerika ülkelerinden yoğun katılım dikkat çekti.

Türkiye’den Harici Medya adına Elif İlhamoğlu ve Cansu Yiğit etkinliğe katıldı.

Festivalin yöneticiliğini, ABD doğumlu İranlı gazeteci Merziye Haşimi yürüttü. İran devlet televizyonuna bağlı Press TV sunucusu olan Merziye Haşimi, 2019’da ABD’de yürütülen gizli bir federal soruşturma kapsamında ‘maddi tanık’ sıfatıyla gözaltına alındıktan 11 gün sonra serbest bırakılmıştı. Haşimi, İran’da ve anti-hegemonyacı ülkelerde simge isimlerden biri olmuştu.

Bu kapsamda, kadınların medyada karşılaştığı sorunları tartışmaya odaklanan festivalin önemli gündemlerinden biri de; Batı’nın medya hegemonyasına ve Doğu halkları ve kadınları hakkında yaydığı anlatıya karşı, anti-hegemonyacı kadın gazetecilerin nasıl bir rol üstlenebileceği ve uluslararası medya dayanışmasını ve işbirliğini nasıl güçlendirebileceği oldu.

Etkinlik davetiyesinde katılımcılara şu soru yöneltildi: “Medyanın çoğunluğunun, azınlığın parası tarafından kontrol edildiği bir dünyada, bizim gibi medya aktivistleri gerçekten ne başarabilir?”

Uluslararası katılımcıların yanı sıra, İranlı kadın gazetecilerin de etkinliğe ilgisi yoğun oldu. Uluslararası ve İranlı kadın gazeteciler çok sayıda röportaj yaparak, medyanın durumu, kadınların medyadaki rolü, Batı hegemonyası ve İran’ın pozisyonu gibi başlıklarda görüşlerini paylaştılar.

Meşhed’de Firdevsi canlandırması

Panel tartışmalarının yanı sıra, Meşhed’de tarihi ve kültürel mekanlara ziyaretler de düzenlendi.

Rezevi Horasan eyaletinde bulunan ve ülkenin en kalabalık nüfusa sahip ikinci şehri olan Meşhed, özellikle inanç turizmi ile öne çıkıyor. Bunun en önemli sebebi ise, Şii inancında “12 İmam” silsilesinin sekizinci imamı olarak kabul edilen Ali er-Rıza’nın türbesinin burada bulunması.

Etkinlik kapsamında, yabancı konuklar ile İran kültürünü daha yakından tanımaları için İmam Rıza türbesine bir ziyaret düzenlendi.

Ayrıca, İran’ın en ünlü ve ulusal şairi, Şahname’nin yazarı Firdevsi’nin anıt mezarına da bir ziyaret düzenlendi. Gezi sırasında Şahnama’den bölümler okuyan bir oyuncu, hikayeyi canlandırdı.

 

Elif İlhamoğlu ve Cansu Yiğit, Firdevsi Anıtı önünde.

Yine Meşhed’de 2005 yılında kurulan ve bölge ülkelerinin de sağlık turizmi için tercih ettiği Razavi Hastanesi ziyaret edildi. Hastanenin kadın yöneticisi ve kadın doktorlar özel bir sunum yaptı. Çok çeşitli tıbbi koşullara sahip hastalara hizmet veren tesis, uluslararası sertifikalara da sahip.

Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası sağlık kuruluşlarıyla işbirliği içinde uluslararası kongrelere, sempozyumlara ve seminerlere ev sahipliği yapan hastanede, ayrıca Şubat 2016 yılında açılan Razavi Kanser Araştırmaları Merkezi de faaliyet yürütüyor.

Hastane ziyareti sırasında, ABD tarafından İran’a uygulanan ve Kovid-19 pandemisi döneminde de uygulanmaya devam eden yaptırımlar ve yaptırımların halk sağlığı üzerindeki etkileri de gündeme geldi. Ambargo sebebiyle, hayat kurtaracak bazı kritik ilaçların ülkeye ulaşmasının engellendiği ifade edildi.

Ancak öte yandan bu durumun İran’ı kendi ilaç sektörünü geliştirmeye yönelttiği ve ülkenin temel ecza ihtiyacının çoğunu kendisinin ürettiği kaydedildi.

Meşhed’deki son gün ise, Meşhed Firdevsi Üniversitesi ziyaret edildi. 1949 yılında kurulan üniversite, İran’ın en eski üçüncü büyük üniversitesi olarak geçiyor. Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yayınlanan istatistiklere göre ülkenin en iyi beş üniversitesi arasında yer alıyor. Üniversite’nin rektörü ve kadın yöneticileri konukları karşılayıp kampüsü gezdirdiler. Meşhed Firdevsi Üniversitesi’nin ayrıca, yabancı öğrenci alımında diğer üniversiteler arasında İran’da üçüncü sırada yer aldığı bilgisi paylaşıldı.

‘İran uygarlığında kadınlar’ vurgusu

Meşhed’deki etkinliğin kapanış seremonisinde, Merziye Haşimi’nin yanı sıra, İran Cumhurbaşkanının Kadın ve Aile İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Ensiye Hazali konuştu.

Hazali konuşmasında özetle şunları söyledi:

İran uygarlığının her adımında kadınların rolünü görebilirsiniz. Kadınlarımız yabancı orduların ülkemizi işgal etmesine izin vermediler ve savaştılar. Aynı zamanda kültürel saldırılara karşı da savaşıyorlar. İran’da kadınlar toplumun her alanında destekleniyor. Kadınların rolü İran toplumunda erkeklerden daha önce ve önemli. Toplum için rol modeller yetiştiriyorlar ve toplumu şekillendiriyorlar. Kadınlar ailenin ve toplumun en önemli unsurları. Kadınlar olarak medyadaki rolümüz çok önemli. Batıdan yayılan yalanlara karşı bir araya gelmeli ve sesimizi duyurmalıyız.”

Tahran ziyareti

Etkinliğin Tahran kısmında ise diplomatik buluşmalar ve medya ziyaretleri gerçekleştirildi.

Konuklar Press TV ve çoğunluğu kadın olmak üzere 20’li yaşlarda gençlerin çalıştığı Akhbare Fori News merkezlerini ziyaret ettiler. İran medyasına ve habercilik anlayışına ilişkin bilgi alırken, çeşitli sorular da yöneltildi.

Sorulardan biri geçen sene Masha Amini’nin ölümü sonrası başlayan protestoları haberleştirip haberleştirmedikleri üzerineydi. İranlı medya yöneticileri olayları haberleştirdiklerini ancak diğer yandan gerginliğin yükseldiği anlarda “halk arasında provokasyonu ve kışkırtmaları önlemek adına” sağduyu çağrısı yaptıklarını da söylediler.

Yine Tahran ziyareti kapsamında ülkenin en önemli, en eski ve büyük müzesi olarak bilinen İran Ulusal Müzesi ziyaret edildi. Müzede, Paleolitik dönemden İslam dönemine kadar bilimsel kazılardan elde edilen arkeolojik buluntular sergileniyor.

Bu ziyaret sırasında Kültür ve Turizm Bakanlığı sekreteri konuklara eşlik etti ve İran’ın turizm politikasına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Tahran ziyareti

Tahran ziyaretinin en çarpıcı kısmı ise İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yabancı kadın medya mensuplarını ağırlaması oldu.

Konukları kendi Cumhurbaşkanlığı ofisinde ağırlayan İbrahim Reisi, yuvarlak masa etrafında kadın medya mensupları ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede İran İslami İrşad ve Kültür Bakanı Muhammed Mehdi İsmaili ve Merziye Haşimi de kısa birer konuşma yaptılar.

Merziye Haşimi dünyanın dört bir yanından İran’a gelen kadın gazetecilere “direnişin merkezinde bizimle buluştuğunuz için teşekkür ederiz” dedi.

Etkinliğin amacının “bir araya gelmek ve Batı hegemonyasına karşı mücadele etmek” olduğunu ifade eden Haşimi, bu festivali iki yılda bir daha fazla kadın gazetecinin katılımıyla sürdürmek istediklerini söyledi.

İrşad Bakanı Mehdi İsmaili de özetle şunları ifade etti:

Dünyanın dört bir yanından siz kadınları ağırlamaktan onur duyduk. Bu etkinlik, bağımsız medya sektöründe kadınların etkisini ve pozisyonunu göstermek açısından da çok önemli. İran kadınları bu alanda kritik bir rol oynuyor. Bugün uluslararası bir medya terörü ile karşı karşıyayız. Kadınların bu mücadeledeki rolü çok önemli. Biz İran olarak bağımsız medya mücadelesinde sizleri desteklemeye hazırız.

Toplantıda vakit kısıtlılığı sebebiyle sınırlı sayıda soru alınacağı belirtildi. Zimbabve, Irak ve Uruguay’dan kadın gazeteciler Cumhurbaşkanı Reisi’ye sorular yönelttiler. Zimbabweli gazeteci ülkenin dijital yayına geçmesi için İran’dan destek isterken, Iraklı gazeteci medya alanındaki Batı egemenliğine karşı çok taraflılık anlayışına sahip bir medyanın nasıl kurulabileceğini sordu. Uruguaylı gazeteci ise Batı’da yükselen İslamofobiye karşı İran’ın stratejisini sordu.

‘İran’da kadınlar araç değil, toplumun yaratıcıları’

İran Cumhurbaşkanı Reisi, bu etkinliğin ve tartışmaların çok verimli ve faydalı geçtiğini ve başarılı sonuçları olduğunu belirterek, farklı ülkelerdeki medya kurumları arasında işbirliğini ve etkileşimi artıracağını vurguladı.

İran’ın bu tarz toplantılar düzenlemeye devam edeceğini kaydeden Reisi, “işbirliğini, entegrasyonu ve bağımsız medyayı büyüteceğiz” dedi.

Reisi konuşmasının devamında şu mesajları verdi:

İran Devriminin inşasında kadınların rolü kritik idi. Bugün de ülkemizde toplumun her alanında, sosyal ve iktisadi alanlarda kadınlar önder rollerde.

Batı kendi politik çıkarları için İran kadınlarını araçsallaştırıyor, ancak biz kadınları araç değil toplumun yaratıcıları olarak görüyoruz. Batı merkezleri, kadınları egemen bağımsız ülkelere müdahale etmek için araçsallaştırıyor. Ancak Batı’nın insan hakları ve kadın hakları ihlali konusunda kabarık bir dosyası var.  70 yıldır Filistin’de, on yıllardır Afganistan’da ve Irak’ta insan haklarını ve kadın haklarını ihlal ediyorlar. Bu ülkelerde büyük bir yıkım yarattılar ve herkes bunun farkında.

Özellikle medya alanında Batı emperyalizminin rolünü görüyoruz. Batı, medya hegemonyası aracılığıyla gerçeği değiştiriyor, çarpıtıyor ve yeniden şekillendiriyor. Hakkımızda çarpıtılmış bir anlatı yayıyor. Bugün büyük bir anlatı savaşının içerisindeyiz.

Bu savaşta, doğruları aktarmak ve çarpıtılan anlatılara karşı toplumu aydınlatmak için kadın medya mensuplarının rolü kritik. Sizler rollerinizi hafife almayın. Bugün dünyanın dört bir yanında insanlar gerçeğe ve doğruya ulaşma arayışında. Onlara gerçeği göstermek bağımsız medyanın en önemli görevi. Bu toplantının bu anlamda başarılı olmasını umuyorum.

Yabancı kadın gazeteciler: Ön yargılarımız kırıldı

Etkinlik sonunda özellikle yabancı gazeteciler İran’da kadınların durumu ile ilgili ziyaret öncesi ve ziyaret sonrası olmak üzere karşılaştırarak yorum ve gözlemlerini paylaştılar. Pek çoğu İran’a bazı ön yargılarla ve korkularla geldiklerini, ancak mevcut durumun düşündükleri gibi olmadığını ifade ettiler.

İran’ı ancak Batı medyası üzerinden takip edebildiklerini ve bu yüzden de sağlıklı, nesnel bilgilere ulaşamadıklarını belirten gazeteciler, medya organları arası işbirliğini, haberleşmeyi ve çeviri kanallarını geliştirerek bu durumun ve iletişimsizliğin aşılması için çalışacaklarını söylediler.

İran kadınlarına ilişkin yorumları sorulduğunda ise, 45 ülkeden hemen hemen her gazeteci, İran kadınlarını “güçlü, politik, birikimli, iyi eğitimli, entelektüel” olarak tanımlayarak onların toplumda önder rollerde olduğunu gördüklerini ifade ettiler.

İran’da kadınların medya alanında, siyasette, eğitimde, sağlıkta ve diğer toplumsal alanlarda desteklendiğini belirten yabancı kadın gazeteciler, bu durumun kendilerini şaşırttığını ve kafalarındaki “İran algısına” ters düştüğünü de eklediler.

İranlı kadın gazeteciler ise özellikle Batı medyası tarafından kendilerinin “mağdur, kurban ve ezilen” olarak gösterilmeye çalışıldığını ancak aksine ülkede “toplumun en önemli öznelerinden biri olduklarını, iktisadi ve sosyal hayata aktif olarak katıldıklarını ve pek çok alanda erkeklerle eşit imkanlara sahip olduklarını” söylediler.

Kadın gazeteciler, medya organları arasında işbirliği imkanlarını artırma ve iletişimde kalma sözü vererek İran’dan ayrıldılar.

Diplomasi

Eski CIA analisti Johnson: İsrail, ateşkes görüşmesini pusu kurmak için kullandı

Yayınlanma

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırısından tamamen haberdar olduğunu ve bu konuda “hiçbir şey bilmiyorduk” şeklindeki açıklamaların “saçmalık” olduğunu belirtti. Johnson, İsrail’in ateşkes teklifi görüşmelerini üst düzey yetkililere pusu kurmak için kullandığını iddia ederek, ne İsrail’e ne de ABD’ye müzakerelerde güvenilemeyeceğini vurguladı.

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ABD’nin tam bilgisi ve iştirakiyle gerçekleştirildiğini belirterek, Washington’un saldırıdan haberi olmadığı yönündeki iddiaları “saçmalık” olarak nitelendirdi. Johnson, İsrail’in büyük bir başarıya ulaştığına dair çıkan haberlerin de gerçeği yansıtmadığını ifade etti.

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde değerlendirmelerde bulunan Johnson, İran’ın hava savunma sistemlerinin başarısız olduğu ve İsrail’in büyük bir zafer kazandığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını kaydetti.

Bu durumu, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırılarında ilk başta büyük hasar verildiği yönünde çıkan ancak daha sonra hasarın sınırlı olduğunun anlaşıldığı olaylara benzeten Johnson, “Bu yüzden başlangıçta görünen kadar kötü değildi,” değerlendirmesinde bulundu.

‘Trump, İranlı yetkililerin ölümünü kutluyor’

Saldırının ABD’nin tam bilgisi ve katılımıyla yapıldığını vurgulayan Johnson, Donald Trump’ın New York Post‘a verdiği demeçlere dikkat çekti. Johnson, Trump’ın, “İsrail’in saldıracağını biliyordum. Her şeyi biliyordum,” dediğini aktardı. Johnson ayrıca Trump’ın, “Son zamanlarda muhatap olduğumuz İran hükümet yetkililerinin çoğu artık öldü,” diyerek bu durumu kutladığını belirtti.

Johnson, ABD’nin saldırıdan haberi olmadığı yönündeki açıklamaları eleştirerek, “Amerika şu an bu oyunu oynuyor: ‘Bu konuda hiçbir şey bilmiyorduk.’ Trump aynı şeyi Putin’e de yaptı. Bu saçmalık,” ifadelerini kullandı.

‘İsrail, ateşkes görüşmesini pusu için kullandı’

Johnson, İsrail’in güvenilmez bir aktör olduğunu ve müzakereleri kötüye kullandığını iddia ederek şok edici bir suçlamada bulundu. Johnson, “Hassan Nasrallah öldü. Diğer üst düzey Hizbullahçılarla bir ateşkes teklifini görüşmek üzere bir aradaydı. Ve bu ateşkes teklifini, onları pusuya düşürmek için kullandılar. Burada ortaya çıkan bir davranış kalıbı var. İsrail’e hiçbir tür müzakerede güvenilemez. Ayrıca, ABD’ye de,” dedi.

ABD, ‘herkesi her yerde vurabiliriz’ mesajı verdi’

Çatışmanın hâlen devam ettiğini, füzelerin uçuştuğunu ve en az 10 farklı şehir ile nükleer tesislerin hedef alındığını belirten Johnson, medyanın yer altındaki nükleer ve füze tesislerinden bahsetmediğini söyledi.

Johnson, bu saldırıyla ABD’nin dünyaya bir mesaj verdiğini ifade ederek, “Amerika şimdi başarılı bir ilke oluşturdu: ‘Herkesi, her yerde, sahip olduğumuz her şeyle vurabiliriz.’ Bu ilke ve mesaj gönderilmiştir,” diye konuştu. Johnson, sözlerini şöyle tamamladı:

“Özellikle Arap ve Müslüman dünyası bir araya gelip bununla yüzleşmez ve bir strateji çizmeye başlamazsa, bu durum devam edecektir.”

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Bhadrakumar: Asıl sorun İran’ın nükleer programı değil, İsrail’in bölgedeki hakimiyeti

Yayınlanma

Eski Hint diplomat M.K. Bhadrakumar, İran ile yaşanan krizin nükleer silahlanma meselesi olmadığını, asıl sorunun İsrail’in ABD ve Avrupa destekli bölgesel hakimiyetini sürdürme çabası olduğunu belirtti. Bhadrakumar, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) ayrılmaya zorlanmasının en büyük tehlike olacağını vurgulayarak, diplomasi için hâlâ bir yol olduğuna inandığını söyledi.

Hindistan’ın eski diplomatlarından M.K. Bhadrakumar, İran ile İsrail arasında yaşanan gerilimin temelinde, Tahran’ın nükleer silah geliştirme ihtimalinin değil, İsrail’in bölgesel hakimiyetini sürdürme arzusunun yattığını ifade etti.

30 yıllık diplomatik kariyeri boyunca İran ile yakın temaslarda bulunduğunu belirten Bhadrakumar, en büyük korkusunun, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) terk etmeye zorlanması olduğunu dile getirdi.

‘Asıl sorun İsrail’in bölgedeki hakimiyeti’

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde konuşan Bhadrakumar, mevcut durumun İran’ın nükleer programından kaynaklandığına inanmadığını belirterek, “Bu bütün sorun burada. Aslında bu, İran’ın nükleer silahlar yarattığına inanmadım. Sonuç olarak, bugün biz neredeyiz? İsrail’in güvenliği hakkında. İsrail dünyanın büyük bir silah kuvvetidir. Dünyanın en büyük silah devletidir ve bu pozisyon, ABD ve Avrupa hükümetlerinin birleşikliğiyle sağlanmıştır,” değerlendirmesinde bulundu.

İran’ın NPT’ye taraf olduğunu ve uluslararası denetimlere açık olduğunu hatırlatan Bhadrakumar, sorunun jeopolitik olduğunu vurguladı. Bhadrakumar, “Sorun, jeopolitik olarak İsrail’in Orta Doğu bölgesinin sürekli domine edilmesi yolunu açmasıdır. Bence bu kriz için ayrıca şiddetli bir sorumluluk var,” dedi.

‘İran’ı NPT’den çıkmaya zorlamak en büyük tehlike’

2015 yılında imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmaya dikkat çeken Bhadrakumar, İran’ın bu anlaşma kapsamında nükleer programını ciddi şekilde sınırlandırdığını ve kapsamlı denetimlere izin verdiğini söyledi.

Bhadrakumar, “Benim büyük korkum, İran’ın NPT’yi bırakmak için bir adım atabileceğidir. Bu benim en büyük sorunumdur,” ifadelerini kullandı.

30 yıl boyunca İranlı siyasi elitlerle iletişimde olduğunu aktaran Bhadrakumar, “İran’ın nükleer yetenekleri hakkında haklarından vazgeçeceğine dair çok az olasılık görüyorum. Bu şanssızlık bugünlerde bile tekrar edilmiştir,” diye konuştu.

‘Bölgedeki hareketler İran’ın icadı değil’

Bhadrakumar, Hamas ve Hizbullah gibi hareketlerin İran tarafından yaratılmadığını, bu yapıların bölgedeki çözülmemiş sorunların, özellikle de Filistin meselesinin doğal bir tezahürü olduğunu savundu. Bhadrakumar, konuyla ilgili şunları söyledi:

“Hamas, Hizbullah, bunların hepsi, bölgedeki doğal haklardan ve bölgenin sahip olduğu bir durumdan oluşan manifestasyonlardır. İran, paradoksal olarak bu grupların kendilerini ılımlılaştırması için etki edebilecek bir konumdadır ve eğer bir çözüm mümkün olacaksa tüm sorunlar için bir taraf olmalıdır.”

‘Diplomasi için hâlâ umut var’

Tüm olumsuzluklara rağmen diploması için hâlâ bir yol olduğuna inandığını belirten Bhadrakumar, Rusya’nın bölgedeki etkisine dikkat çekti. Rusya, Çin ve İran arasında Batı’ya karşı katı bir blok olduğu fikrini reddeden eski diplomat, bu ülkelerin kendi stratejik özerkliklerini koruduğunu belirtti.

Bhadrakumar, “Rusya’nın İran’da büyük bir nüfuzu var. Bu ülkeler kendi yollarındalar, stratejik otoritelerini kutladılar. Bu yüzden buna inanmıyorum. Ama aynı zamanda Rusya ve İran arasında bir birleşiklik var,” değerlendirmesini yaptı.

Son olarak Bhadrakumar, Rusya’nın geçmişte İran’ın uranyum zenginleştirme fazlasının kendi topraklarında depolanmasını içeren bir konsorsiyum önerdiğini hatırlatarak, bu tür çözümlerin hâlâ mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.

İran’la savaş kapıda mı?

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Yayınlanma

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.

Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.

Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.

Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.

İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.

Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.

Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.

Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.

Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.

Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.

Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.

Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.

“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.

Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.

Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.

“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.

Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.

Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.

“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.

Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.

Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.

Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.

“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.

Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.

Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.

“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.

“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.

İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English