Bizi Takip Edin

Asya

Japonya’da Kürt Göçmen krizi nasıl başladı?

Yayınlanma

1990’ların başında, bir dizi Kürt mülteci (çoğunlukla Türkiye’den) Japonya’ya sığınma talebinde bulundu. 2004 yılında, Japonya Adalet Bakanlığı’nın Göç Bürosu yetkililerinden oluşan bir soruşturma ekibi, Türkiye’den gelen sığınmacıları araştırdığında, gelenlerin aynı köy ve aile mensuplarından oluştuğunun tespit edilmesi kamuoyunun dikkatini çekti. Ardından bu heyet Türkiye’yi ziyaret ederek gerekli merciler ile temasa geçti. Heyetin Türkiye ziyareti o dönemde kamuya açıklanmamıştı, ancak bir avukat grubunun Göçmenlik Bürosu’nun çok sayıda Kürt sığınma talebini reddetme kararına ilişkin idari inceleme başvurusunda bulunması ve heyet ekibinin raporunun daha önce yapılan işlemlerde sunulmasının ardından kamuoyuna duyuru yapıldı. Ağustos 2004’te Tokyo Bölge Mahkemesi ziyaret ekibinin soruşturma raporu ile toplanan delilleri kabul etti ve 2005 yılında Kürtlerin sığınma taleplerini reddeden kararına ekledi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ve sığınmacıların avukatlar grubu, Göç Bürosu’nun Türkiye’ye yaptığı ziyaretin sığınmacılara ilişkin uluslararası kabul görmüş gizlilik kurallarını ihlal etmesi nedeniyle Kürt sığınmacıların haklarına ilişkin endişelerini gündeme taşıdı. Bu gelişme, Kürt sığınmacıların özel meselesi olarak addedilen “PKK Terör Örgütü” sorununu Japonya’da kamuoyuna duyuran ilk olaylardı.

Kürt sığınmacıları temsil eden avukatlar ve Japon avukatlardan oluşan bir örgüt olan Japonya Barolar Birliği (JFBA), hükümetin eylemlerini sert bir şekilde eleştirerek destek sağlamaya çalıştı. Bu noktada hükümet, eylemlerinin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle bu eleştirileri açıkça reddetti. Bu sırada ülkede Kürt sığınmacıların karıştığı suç ve yasa ihlal haberleri Japon kamuoyunun dikkatini çekmeye başlamıştı.

13 Temmuz 2004’te iki Kürt aile (Kazankıran ve Doğan aileleri), BMMYK’nin Tokyo’daki bölge ofisi önünde oturma eylemi düzenlediler ve Japon Hükümeti tarafından zulme uğradıklarını iddia ettiler. 72 gün süren oturma eylemi sırasında ya Japonya’da mülteci statüsü ya da üçüncü ülkeye garantörlü bir şekilde yerleştirilme imkânı talep ettiler. Japon avukatlar bu talepleri desteklemek üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilen dilekçe için 6 bin imza topladı. Ancak 17 Ocak 2005’te Türkiye pasaportuna sahip iki Kürt sığınmacı geçici ikamet izinlerini yenilemek için Tokyo’daki göçmen bürosuna başvurduklarında gözaltına alındı ve Türkiye’ye sınır dışı edildi. Göç yanlısı sivil toplum grupları ve PKK’ya yakın gruplar Kürt sığınmacıların sınır dışı edilmesinin Japonya’nın uluslararası toplumdaki konumunu “lekeleyeceği” şeklinde açıklamalar ile gündem oluşturmak istedi. Bu girişim ardından, sözde insan hakları grupları sesini giderek daha fazla duyurmaya başlayarak Kürt lobilerinin oluşmasında büyük rol oynadı.

Bu bağlamda, Japon Polisi Kasim 2006’dan Nisan 2007’ye kadar Saitama Vilayetinde ikamet eden sekiz Kürt uyrukluyu şahsı Göçmen Mülteci Yasasını ihlal ettikleri şüphesiyle tutukladı. 27 Haziran 2007’de Asayiş Bakanlığı’nın yaptığı soruşturmada yakalanan sekiz kişiden bazılarının terör örgütü PKK destekçisi olduğu iddiasıyla tutuklanmaları talep edilmiş fakat elde yeterli delil olmaması nedeniyle gözaltına alınanlar serbest bırakılmıştı. Bazı isimler ise sınır dışı edilmişti.

Saitama Eyaleti, Kawaguchi’de yaşayan 32 yaşındaki Türk vatandaşlığına sahip Kürt erkek ve Filipinli eşi ve kızı bu sınır dışı kararında yer alan bazı isimlerdi. Yetkililer eşlerin kendi ülkeleri olan Türkiye ve Filipinler’e ayrı ayrı sınır dışı edileceğini çocuğun ise anneleri ile gönderileceğini kararlaştırıldı.

Buna avukatları ile karşı çıkan Kürt erkek sığınmacı savunmasında, “Sınır dışı edilirsem dini ve siyasi nedenlerden yaşamayız” diyerek askerlik yapmayı reddettiği için Türkiye’ye dönmesi halinde zulüm görebileceğini de ileri sürdü. İlk sınır dışı vakasında Kazankıran ailesinden genç erkeklerin de Türkiye’de askerlik yapmak istemedikleri yönünde resmi savunma metinleri yayınlanmıştı.

Sınır dışı edilmelerinin önlenmesi için çok sayıda dilekçe toplandı ve muhalefet partileri, Kürt sığınmacılara yönelik tutumu nedeniyle hükümete yönelik saldırılarını artırdı. 168. ve 169. Meclis toplantısı sırasında Demokrat Parti’den (Şimdiki Liberal Demokrat Parti) vekil Azuma Konno, Yargı İşleri Komitesi’nin müzakerelerinde Japonya’daki Kürt sorununa yönelik iddiaları üç kez gündeme getirdi. Japon Hükümeti Kürt sığınmacılarla ilgili olarak dönemin Adalet Bakanı Kunio Hatoyama’ya defalarca soru taşıdı. Tartışmalar boyunca Bakan Hatoyama açık yanıt vermekten kaçınmakla kalmadı, aynı zamanda ilk kez hükümetin eylemlerini savunmaya çalışmadı. Giderek artan eleştiri, endişe ve tartışmalarla karşı karşıya kalan Tokyo Yüksek Mahkemesi, Kasım 2007’de bu aile ile ilgili sınır dışı etme kararını geri aldı. Kabine toplantısının ardından düzenlenen basın toplantısında dönemin Adalet Bakanı Kunio Hatoyama, “Yüksek mahkemenin bir çözüm önerisi sunmasının ardından, bunun onlara insani açıdan özel ikamet izni vermenin en iyi yolu olduğuna karar verdik” dedi.

Yani bu açıklama ile Japonya’da sadece Kürt göçmenler “resmi göçmen” unvanını elde etmiş oldu.

Kürt göçmenler Japonya’da neden ulusal sorun haline geldi?

Japonya’da artan asayiş problemlerinde Kürt göçmenlerin yer alması, Japon güvenlik güçlerinin hükümete sunduğu raporlara yansımıştı. 2023 yılında Japon iç istihbarat servisinin (PSIA) PKK’yı terör örgütü listesinden çıkarması ile ülkede PKK sempatizanı birçok Kürt göçmenin ülke ulusal değerlerine zarar verici eylem ve söylemlerde bulunduğu gündeme gelmişti.

Japon milliyetçi kanat, Japonya’nın göçmenler ile işgal edildiğini düşünüyor. Aşırı sağcı Japonya Birinci Partisi’nden Nakamura Kazuhiro, bir konuşmasında “Japonya göçmen kabul etmeyi bırakmalı” diyerek halkı uyarmış ve ırkçı söylemleri sebebiyle eleştirilmişti. Ancak Kazuhiro’yu tetikleyen olay geçtiğimiz temmuz ayında bazı Kürt gruplar arasında çıkan kavgaydı. Kavgada bir grubun diğer grubun hastanede olduğunu öğrenmesi ile hastane basılarak hastalar ve yakınları darp edilmiş hastanenin acil servisi beş saat süreyle kapalı kalmıştı. Öte yandan PKK destekçisi bir grubun göz altına alınan arkadaşları için bir karakolu basması ve polisleri darp etmesi infial uyandırmıştı. Geçtiğimiz yıl Nevruz kisvesi altında PKK’ya ait simgelerin açıldığı olaylı gösteriler Japon halkını öfkeye sürükledi. Son olaylarda ise Kürt göçmenler tarafından Japon halkına hakaret edilen görüntüler sonrası ülkede göçmen karşıtı söylemler daha da yükseldi.

Asya

Çin Başbakanı Li, ‘fırsatlar ülkesi ve küresel büyüme motoru’ olmaya devam edeceklerini söyledi

Yayınlanma

Çin Başbakanı Li Qiang, Pekin’de düzenlenen Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) Yıllık Toplantısı’nda, dünya artan jeopolitik zorluklar ve belirsizliklerle karşı karşıya olsa da Çin’in fırsatlar ülkesi ve küresel büyüme ve istikrarın motoru olmaya devam edeceğini söyledi.

Perşembe günü yaptığı açıklamada, “Çin, küresel ekonomik büyümeye en büyük ivmeyi sağlayan ülke ve dünya barışı ve kalkınması için en önemli kesinlik kaynağı olmaya devam ediyor” dedi.

Li’nin açıklamaları, Tianjin’de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu‘nun Yeni Şampiyonlar Yıllık Toplantısı’nda Çin’in büyümesinin “nispeten hızlı bir şekilde” devam edeceğini ve ülkenin küresel ekonominin karşı karşıya olduğu zorlukları aşmak için “elinden geleni yapacağını” söylemesinden bir gün sonra geldi.

Çin Başbakanı Li, artan dış zorluklara rağmen Çin’in dayanıklılık gösterdiğini belirterek, bu yılın ilk iki çeyreğindeki sağlam performansını örnek gösterdi.

Li, ilk çeyrekteki yıllık %5,4’lük GSYİH büyümesine dikkat çekerek, bunu zor kazanılmış bir başarı olarak nitelendirdi. Pekin, bu yıl için yıllık GSYİH hedefi olarak yaklaşık %5 belirlemişti.

“Çin ekonomisi, önümüzdeki yıllarda küresel ekonomi için fırsatlar sunan bir merkez olmaya devam edecek” diye ekledi.

Çin, ABD ile öngörülemeyen bir ticaret savaşının içindeyken, Pekin, finansal piyasaları istikrara kavuşturmak ve tüketimi canlandırmak için teşvik tedbirleri aldı. Bu tedbirler arasında, gösterge faiz oranlarının düşürülmesi, bankaların zorunlu karşılık oranlarının azaltılması ve hane halkı harcamalarını artırmak için takas programları yer alıyor.

AIIB toplantısında Li, bankanın son on yıldaki başarılarını överek, jeopolitik gerilimler, tek taraflılık ve korumacılığın arttığı bir ortamda üyelerin büyümesini desteklemede daha büyük bir rol oynayacağını söyledi.

“Ekonomik küreselleşme, geri döndürülemez bir tarihsel eğilimdir” dedi.

Li ayrıca, bankanın Çin’in öncülüğündeki iki program olan Kuşak ve Yol Girişimi ile Küresel Kalkınma Girişimi ile uyumunu güçlendirmesini istedi.

2013 yılının sonlarında Çin tarafından önerilen Kuşak ve Yol Girişimi, Asya, Avrupa ve Afrika’da ticaret ve ekonomik entegrasyonu geliştirmeyi amaçlarken, 2021’de duyurulan Küresel Kalkınma Girişimi, BM’nin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni temel alarak yoksulluğun azaltılması, gıda güvenliği ve iklim değişikliğine odaklanıyor.

Economist Intelligence Unit’in kıdemli Çin ekonomisti Xu Tianchen, dünyanın altyapı projeleri için finansman sıkıntısı yaşadığını ve bu sıkıntının Washington’un dış yardım kesintileriyle daha da kötüleştiğini söyledi. Xu, bunun sonucunda AIIB’nin rolünün daha da önemli hale geleceğini ekledi.

South China Morning Post’a konuşan Xu, potansiyel bir zorluğun ABD ve bazı diğer ülkelerin, yardım ve finansmanı alıcı ülkelerin Çin veya Çin liderliğindeki kurumlardan kaçınmasına bağlayarak uygulayabileceği siyasi baskı olduğunu söyledi.

ESSEC Business School’da ekonomi doçenti olan Jamus Lim, Çin’in kurduğu bir banka olarak AIIB’nin, siyasi riskler nedeniyle genellikle kaçınılan projeleri finanse etme istekliliğini gösterdiğini söyledi.

“Dünya bölgesel bloklara bölünmeye devam ederken, AIIB hedefini Afrika ve Asya’ya odaklamak ve altyapı kredileri alanındaki uzmanlığını korumak isterse, Asya Kalkınma Bankası ve Afrika Kalkınma Bankası ile rekabet edebilecek bir kalkınma etkisi yaratma potansiyeline sahip olacaktır” dedi.

Çin Başbakanı Li: Küreselleşme geri döndürülemez

Okumaya Devam Et

Asya

Taliban, Çinli şirketle petrol sahası anlaşmasını iptal etti

Yayınlanma

Afganistan’da Taliban hükümeti, sözleşme yükümlülüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla Çinli bir şirketle iki yıldır süren petrol çıkarma ve geliştirme sözleşmesini feshetti.

Maden ve Petrol Bakanlığı sözcüsü Hamayun Afghan, geçen hafta yaptığı bir X gönderisinde, “Maden ve Petrol Bakanlığı ile Afchin Şirketi arasında 25 yıl süreyle imzalanan Amu Darya Petrol Sahası Arama ve Üretim Anlaşması, yüklenicinin sözleşme yükümlülüklerini tekrar tekrar ihlal etmesi nedeniyle feshedildi” dedi.

2023 yılında Kabil, Afganistan’ın kuzeyindeki Amu Darya Havzasında petrol çıkarmak için Xinjiang Central Asia Petroleum and Gas Co. (CAPEIC) ile 540 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Taliban’ın Ağustos 2021’de iktidarı ele geçirmesinden bu yana yapılan ilk büyük yabancı yatırım anlaşması oldu.

Anlaşma kapsamında Taliban rejimi, %20 hisseye sahip Afganistan’ın devlet şirketi Afghan Oil and Gas Company ile %80 hisseye sahip CAPEIC arasında yeni kurulan ortak girişim Afchin’e lisans verdi. Çıkarım alanı Faryab, Jowzjan ve Sar-e Pul illerinde bulunuyor. Kabil’e göre CAPEIC, ilk yıl en az 150 milyon dolar, üç yıl içinde ise 540 milyon dolar yatırım yapmayı ve 3.000 Afgan vatandaşını istihdam etmeyi taahhüt etti.

Ocak 2023’teki imza töreninde, dönemin Maden ve Petrol Bakanı Shahabuddin Delawar, “Afganistan son 50 yılda hiçbir yabancı ülkeyle bu kadar büyük bir ekonomik anlaşma imzalamadı” dedi.

Sözcü Hamayun, Nikkei Asia‘ya “Çinli şirket anlaşmaya uygun olarak yatırımı erteledi” ve projenin “ödenmesi gereken telif ücretlerinin ödenmemesi, [yetersiz] sismik araştırmalar ve yerel altyapı projelerinin ertelenmesi” nedeniyle de aksadığını söyledi.

“Şirkete, vaatlerin yerine getirilmemesi halinde sözleşmenin sadece bir kağıt parçası olarak kalacağı açıkça bildirildi. Şirketin üç yıl içinde tüm araştırma, petrol keşfi ve üretim aşamalarını tamamlaması gerekiyordu” diye ekledi.

“Çinli yetkililere bilgi verdik. Şirket yetkililerine ekipler gönderdik. Ancak yanıt hiçbir zaman olumlu olmadı” dedi Hamayun.

Hamayun’a göre, bakanlıklar arası bir komitenin sözleşme ihlallerini soruşturmasının ve bakanlığın teknik ve hukuki değerlendirme için uluslararası danışmanlık firmalarına davetinin ardından, Başbakan Hasan Akhund sözleşmenin iptalini onayladı.

CAPEIC, Nikkei Asia’nın yayınlanma tarihine kadar sorulara yanıt vermedi.

Afganistan’ın eski bilgi, kültür ve turizm bakan yardımcısı Zardasht Shams, Nikkei’ye verdiği demeçte, “Bu fesih, yalnızca sözleşmeye uygun performans gösterememe ve teslimat yapamama nedeniyle gerçekleşmiş olsa da, Taliban ile Çin arasındaki genel ilişkileri, özellikle de ekonomik bağları etkileyebilir” dedi.

Shams, “2021 yılının Ağustos ayından sonra Taliban, Çin’e benzeri görülmemiş bir sıcaklık gösterdi ve ticaret, yatırım ve muhtemel mali yardım konusunda bazı abartılı beklentiler içine girdi. Taliban, Çin’i ABD’nin alternatifi olarak gördü” dedi. “Ancak Çin, ABD ve müttefiklerinin yerini hiçbir şekilde alamaz. 2021’deki çekilmesinden sonra bile ABD, Afganistan’a milyarlarca dolarlık yardımda bulundu” diye ekledi.

Shams, Taliban rejiminin mali sıkıntısının sözleşmenin feshine karar vermede önemli bir rol oynadığına da inanıyor. “Taliban şu anda mali sorunlarla karşı karşıya ve iktidarını sürdürmek için gelirlerini artırmanın yollarını arıyor” dedi.

Öte yandan, Afgan kökenli Amerikalı akademisyen Ubaidullah Burhani, sözleşmenin feshinin “Çin-Afganistan ilişkilerinde ciddi bir kopukluğa yol açmayacağını” düşünüyor.

Burhani, Nikkei’ye verdiği demeçte, “Her iki taraf da, özellikle Afganistan’ın akut ekonomik ve altyapı ihtiyaçları karşısında, Çin’in stratejik avantajına dönüştürmeye devam ettiği kritik karşılıklı çıkarlarla bağlı olmaya devam ediyor” dedi.

Ayrıca, Çin’in yatırımlarındaki yavaş ilerlemenin Amu Darya petrol sahası projesiyle sınırlı olmadığını da belirtti.

“Çin yıllardır Afganistan’da bu projeleri hayata geçirme taahhüdünde bulunmadan münhasır anlaşmalar yapma politikası izliyor. Bu eğilimin en iyi örneği, büyük ölçüde atıl durumda olan Mes Aynak bakır madeni sözleşmesi” diyen Burhani, 2007 yılında bir Çinli şirkete verilen Kabil yakınlarındaki Logar eyaletindeki projeyi örnek gösterdi.

Burhani, “Somut ilerleme olmamasına ek olarak, bu projeler karmaşık jeopolitik dinamikler, çelişen Batı çıkarları, çevre uyum talepleri, bölgesel baskılar ve tekrarlanan saldırıların oluşturduğu sürekli güvenlik tehditleri nedeniyle engellenmiştir” diye ekledi.

Afchin sözleşmesinin iptal edilmesine rağmen, Taliban diplomatik olarak Çin’e karşı sıcak tutumunu sürdürüyor.

Taliban hükümetinin farklı dillerde yaptığı açıklamalara göre, Taliban’ın Başbakan Yardımcısı Mawlvi Abdul Salam Hanafi, bu ayın başlarında Çin’in Kunming kentinde düzenlenen Çin-Güney Asya Fuarı’na katıldı ve Kabil’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne desteğini yineledi ve iki ülke arasında işbirliğinin güçlenmesini umduğunu ifade etti.

Açıklamalardan birinde, “Hanafi, Çin ile Afganistan arasındaki güçlü bağları vurgulayarak, Çin’in Afganistan’daki projelerini son derece önemli ve karşılıklı yarar sağlayan projeler olarak nitelendirdi” denildi. Açıklamada, Çinli yatırımcılarla bir araya gelen başbakan yardımcısının, Taliban’ın yerli ve yabancı yatırımcıların, özellikle Çinli şirketlerin yatırımlarını kolaylaştırma taahhüdünü yinelediği ve Afganistan’daki yatırımların büyüme potansiyelinin yüksek olduğunu vurguladığı da belirtildi.

Okumaya Devam Et

Asya

Çin Başbakanı Li: Küreselleşme geri döndürülemez

Yayınlanma

Çin Başbakanı Li Qiang, ticaret gerilimleri nedeniyle küresel tedarik zincirlerinin “parçalanma” riski olduğuna dikkat çekerek, ülkesinin “dünyaya kapılarını daha da açacağını” söyledi.

Pekin’in en yüksek ikinci yetkilisi olan Li, Çin’in teknolojik ilerlemelerini diğer ülkelerin de yararlanabileceğini belirterek, ülkesinin bir üretim gücü olmaktan “mega tüketici pazarı”na geçiş sürecini özetledi.

Li, çarşamba günü Çin’in kuzeyindeki Tianjin kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık yaz etkinliğinde, “Ekonomik küreselleşme tersine dönmeyecek, sadece yeni bir yol açacak” dedi. “Küresel pazara daha fazla entegre olacağız ve bağlantımızı güçlendireceğiz” diye ekledi.

“Kapalı ve izole adalara geri dönmeyeceğiz” vurgusu yaptı.

Pekin, küresel tedarik zincirlerini altüst etme tehdidi oluşturan Washington ile tam anlamıyla bir ticaret savaşı içindeyken, uluslararası ticaret ve kalkınma için istikrar sağlayıcı bir güç olarak konumlanmaya çalışıyor.

ABD ve Çin bu ay Londra’da bir araya geldi ve tarifelerdeki keskin artışları azaltmak için kırılgan bir ateşkes imzaladı. Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın diğer ülkelere uyguladığı “karşılıklı” gümrük vergilerine ilişkin 90 günlük moratoryum temmuz ayında sona erecek ve bu durum küresel ticarette yeni aksaklıkların yaşanabileceği endişesini artırıyor.

Geçen hafta, Çin Halk Bankası Başkanı Pan Gongsheng, renminbi’nin rolünün artacağı “çok kutuplu” bir para sistemi savunurken, ABD dolarının hakimiyetine dolaylı bir eleştiri getirdi.

Çin Başbakanı Li, “Bazı ülkeler ve bölgeler, riskten kaçınma adı altında piyasa faaliyetlerine müdahale etti” diyerek, Batılı hükümetlerin ekonomilerini Çin’den izole etme çabalarına atıfta bulundu ve iki yıl önce, Covid-19 salgını nedeniyle kapanmaların ardından düzenlenen aynı forumda yaptığı açıklamaları yineledi.

‘Küresel Güney güçleniyor’

Li çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Dünyanın ekonomik ve ticari sistemi daha çeşitlilik kazanıyor. Küresel güney hızla güçleniyor” dedi.

Genel eğilime paralel olarak gelişmiş ülkelerin ticaret hacmi zayıflarken Küresel Güney ülkelerinin ticaretinin son 20 yılda 4,6 kat arttığının altını çizen Li, bu ülkelerin küresel ticaret içindeki payının, 2000 yılında yüzde 30 iken yüzde 45’e kadar çıktığını belirtti.

Li ayrıca, “Çin’in inovasyonu açık ve açık kaynaklıdır” dedi. Ülkenin önde gelen yapay zeka grupları DeepSeek ve Alibaba, büyük dil modellerini dünyanın dört bir yanındaki geliştiricilerin kullanımına sundu. Li, “Yerli teknolojileri paylaşmaya hazırız” diye ekledi.

Dünya Ekonomik Forumu’nun “Yaz Davosu” olarak da bilinen Yeni Şampiyonlar Yıllık Toplantısı, son yıllarda Çin liderliğine, Batı ile gergin ilişkiler, yurt içinde zayıflayan ekonomik ivme ve iç ekonomiye daha fazla yabancı yatırım çekme çabaları arasında uluslararası iş dünyasına samimi bir tavır sergilemek için bir platform sunuyor.

Bu yılki konuklar arasında eski İngiltere başbakanı Sir Tony Blair ve Harvard siyaset bilimci Graham Allison yer alıyor.

Küresel ekonomik entegrasyon vurgusu

The Asia Group düşünce kuruluşunun Çin ülke direktörü Han Shen Lin, “Çin’in ‘Yaz Davos’una ev sahipliği yapması, giderek daha istikrarsız hale gelen bu dönemde uluslararası toplum tarafından sorumlu bir küresel paydaş olarak nasıl görülmek istediğini ortaya koyuyor” dedi.

Çin’deki AB Ticaret Odası’nın son anketine göre, rekor sayıda katılımcı ülkede iş yapmanın daha zor hale geldiğini belirtti.

Çin Başbakanı Li, “ülkelerin ekonomik ve ticari ilişkilerinde farklılıklar ve anlaşmazlıklar olması normal” dedi. Ancak Çin’in “tüm ülkelerle azami konsensüs sağlamak için ısrarlı çabalar göstermeye hazır” olduğunu da ekledi.

“Küresel ekonomi derin bir entegrasyon içindedir; hiçbir ülke dünyadan izole olarak refahını sürdüremez” dedi.

‘Çin, mega ölçekli bir tüketim gücü haline gelecek’

Li, küresel ekonomik büyümenin yüzde 30’unu sağlayan Çin ekonomisinin, dünya ekonomisinin motoru haline geldiğini belirterek, sürekli gelişen ve güncellenen Çin pazarının küresel ekonomi ve ticarete ihtiyaç duyduğu yeni büyüme alanlarını ve ivmesini sağlayacağına inandıklarını dile getirdi.

Çin’in halihazırda dünyanın ikinci büyük ithalatçı ülkesi ve tüketici pazarı olduğunun, yüksek gelirli bir ülke olma yolunda ilerlediğinin altını çizen Li, şunları kaydetti:

“Son yıllarda iç talebi genişletme stratejisi çerçevesinde tüketimi canlandırmaya yönelik özel teşvikler uyguluyoruz. Bu, Çin’i, bir imalat gücü olmanın yanı sıra mega ölçekli bir tüketim gücü haline getirecek.”

Li, Çin pazarının gelişiminin dünyanın her yerinden girişimcilere daha fazla pazar alanı sağlayacağını vurguladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English