Ortadoğu
İsrail, Lübnan’da 24 saatte 500 kişiyi katletti

İsrail’in yoğun şekilde hava saldırısı düzenlediği Lübnan’ın güneyinden kuzeye doğru göç başladı. 2006’daki savaştan bu yana yaşanan en şiddetli saldırıda İsrail ordusu 1600 hedefi vurduğunu duyurdu; Hizbullah ise İsrail’e 200 roket fırlattı.
İsrail ordusu, dün sabah saatlerinden itibaren Lübnan’a güney kentlerinin yanı sıra Bekaa ve Baalbek bölgelerine yüzlerce hava saldırısı düzenledi. Lübnan Sağlık Bakanlığı, saldırılarda 35’i çocuk, 58’i kadın 492 kişinin öldüğünü, 1645 kişinin de yaralandığını açıkladı.
Ülkenin güney bölgelerinden başkent Beyrut ve kuzeyine göç dalgası devam ediyor.
Lübnan Eğitim Bakanlığı ülke genelinde eğitime ara verildiğini açıklarken, İçişleri Bakanlığı da ülkenin güneyindeki okulların, İsrail saldırıları sonucu yerinden edilen vatandaşların barınması için açıldığını duyurdu.
Hizbullah da misilleme olarak İsrail’e 200’den fazla roket fırlattı. İsrail’in kuzeyinde, Hayfa yakınlarında ve Tel Aviv yakınlarındaki bazı yerleşimlerde sirenler çalarken İsrailliler de sığınaklara sığındı. Hizbullah’ın bu saldırısı 8 Ekim’de çatışmaların başlamasından bu yana en ağır saldırılardan biri olarak kayıtlara geçti.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, İsrail ordusunun düzenlediği hava saldırılarıyla Hizbullah’ın Lübnan’da 20 yıl boyunca inşa ettiği altyapıyı “çökerttiğini” iddia etti. Gallant, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın “en tepede tek başına kaldığını” ve “Rıdvan Gücü’nün tüm birimlerinin hizmet dışı bırakıldığını” öne sürdü.
İsrail’in dün Beyrut’a düzenlediği saldırıda Hizbullah’ın üst düzey askeri komutanlarından İbrahim Akil’in yanı sıra “Rıdvan Gücü”nün eski komutanlarından Ahmed Mahmud Vehbi’nin de aralarında bulunduğu 15 Hizbullah mensubu ölmüştü.
Öte yandan Tel Aviv’deki askeri karargâhtaki bir sığınakta konuşan İsrail Başbakan Binyamin Netanyahu, İsrail’in Hizbullah ile güç dengesini değiştirdiğini ileri sürerek aylardır devam eden çatışmaların ardından İsrail’in artık savunmaya geçmeyeceğinin sinyalini verdi. Geçen Ekim ayından bu yana Hizbullah’ın aralıksız roket atışları nedeniyle on binlerce İsrailli, İsrail’in kuzeyindeki evlerini terk etmek zorunda kaldı. İsrail kabinesi geçen hafta vatandaşlarının güvenli bir şekilde evlerine dönmelerini mevcut çatışmanın amacı olarak belirledi.
Savunma Bakanı Yoav Gallant, IDF Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tomer Bar ile bir araya gelen Netanyahu, İsrail’in saldırılarının sadece üst düzey Hizbullah yetkililerini, teröristleri ve füze depolarını ortadan kaldırmayı amaçladığını iddia etti. Netanyahu, “Kim bize zarar vermeye çalışırsa, biz de ona daha fazla zarar veririz. Kuzeydeki güvenlik dengesini, güç dengesini değiştireceğimize söz vermiştim. Yaptığımız şey de tam olarak bu. İsrail şehirlerini ve İsrail vatandaşlarını hedef alan binlerce füze ve roketi imha ediyoruz” dedi.
Like the Palestinians, the Lebanese know that you are lying. Like the Palestininas, the Lebanese know that Israel's leadership is as unscrupulous as eager to expand its genocidal violence to the region in order to maintain power and advance its settler-colonial agenda. Like the… https://t.co/0e8rDEIugg
— Francesca Albanese, UN Special Rapporteur oPt (@FranceskAlbs) September 23, 2024
Netanyahu’nun “İsrail’in sadece Hizbullah’ı hedef aldığı” iddiasına Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese tepki gösterdi, “Filistinliler gibi Lübnanlılar da sizin yalan söylediğinizi biliyor” ifadelerini kullandı.
Albanese, “Filistinliler gibi Lübnanlılar da İsrail liderliğinin, iktidarını devam ettirmek ve yerleşimci-sömürgeci gündemini ileriye götürmek için soykırım şiddetini bölgeye yayma noktasında istekli olduğu kadar vicdansız olduğunu biliyor” dedi. Albanese, Filistinliler gibi Lübnanlıların da İsrail toplumunun çoğunun sürekli bir savaş halinde yaşamaktan başka alternatifleri göremeyecek kadar incinmiş, travmatize olmuş veya beyinlerinin yıkanmış olabileceğini kaydederken, “Filistinliler gibi Lübnanlılar da sizin neden henüz Lahey’de olmadığınızı (yargılanmak üzere) merak ediyor olabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Ortadoğu
İsrail: Normalleşme süreci Golan işgali devam ederken yürütülmeli

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Suriye ve Lübnan’la normalleşme için İsrail’in güvenlik çıkarlarının korunacağını, bu kapsamda Golan işgali konusunda taviz verilmeyeceğini söyledi.
Bakan Saar, Avusturya Dışişleri Bakanı Beate Meinl-Reisinger ile Batı Kudüs’te düzenlendiği basın toplantısında, Gazze Şeridi’nde ateşkes ve Tel Aviv’in bölgedeki Arap ülkeleriyle normalleşme çabalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
İsrail’in Arap ülkeleriyle normalleşme için imzaladığı “İbrahim Anlaşmaları’nı” genişletme arzusunda olduğunu dile getiren Saar, “Suriye ve Lübnan gibi komşu ülkeleri, İsrail’in temel ve güvenlik çıkarlarını koruyarak barış ve normalleşme çemberine dahil etmek istiyoruz” dedi.
İsrail’in 1967’den bu yana işgal altında tuttuğu, uluslararası hukuka göre Suriye toprağı sayılan Golan Tepeleri’nin “44 yıldır İsrail egemenliğinde olduğunu” savunan Saar, Golan işgali konusunda geri adım atmayacaklarını söyledi, “Herhangi bir barış anlaşmasında Golan, İsrail devletinin bir parçası olarak kalacaktır” ifadelerini kullandı.
Saar, “Ortadoğu’daki barış ve normalleşme çemberine Suudilerin katılmasını memnuniyetle karşılayacağımız gibi Suriye’nin katılmasını da memnuniyetle karşılayacağız” dedi.
İsrail, Gazze’de kalıcı değil geçici ateşkes istiyor
Dışişleri Bakanı Saar, İsrail’in Gazze Şeridi’nde geçici ateşkes ve esir takası anlaşmasına rıza gösterebileceğini, bu bağlamda ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un ateşkes teklifine “evet” dediklerini savundu.
Saar, “Witkoff’un önerisine göre geçici bir ateşkes sağlanırsa, insani durumu ele almanın da daha kolay olacağını” öne sürdü.
Ayrıca Saar, İsrail’in ABD-İsrail güdümlü “Gazze İnsani Yardım Vakfı“na (GHF) aktardığı veya aktaracağı fona ilişkin soruyu yanıtlamaktan kaçındı.
Saar’dan İran’a saldırıların Avrupa güvenliğine katkı sağladığı iddiası
İsrail’in İran’a 12 gün boyunca düzenlediği ve 24 Haziran’da ateşkesle sona eren saldırılara da değinen Saar, bu saldırıların Avrupa’nın güvenliğine doğrudan ve önemli bir katkı sağladığını iddia etti.
Saar, ciddi ölçüde hasar verdiklerini savunduğu İran balistik füzelerinin Avrupa’ya ulaşabilen menzile sahip olduğunu ileri sürdü.
Meinl-Reisinger’den GHF’nin güvenilir ortak olmadığı vurgusu
Avusturya Dışişleri Bakanı Beate Meinl-Reisinger ise İsrail saldırıları altındaki Gazze Şeridi’ne yardımları güvenilir ortak olarak tanımladığı Uluslararası Kızılhaç Komitesi üzerinden Birleşmiş Milletler ilkeleri çerçevesinde yaptıklarını, GHF ile işbirliği yapmadıklarını vurguladı.
Bakan Meinl-Reisinger, Gazze’deki insani kriz ve BM’nin kıtlık konusundaki uyarısından ötürü “çok endişeli olduklarını” söyledi.
İsrailli mevkidaşına “insani yardımın Gazze’ye derhal ulaştırılmasına izin verilmesi gerektiğini net bir şekilde ifade ettiğini” aktaran Meinl-Reisinger, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Gazze Şeridi’ne insani yardım konusundaki bu endişe nedeniyle ortak bildiriye imza attığını kaydetti.
İsrail’e AB pazarında birçok imtiyaz tanıyan AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınmasına taraftar olmadığını belirten Meinl-Reisinger, söz konusu anlaşmayı askıya almanın Gazze’deki insanlara yardımcı olmayacağı kanısında olduğunu öne sürdü.
Avusturya’nın Gazze’ye 60 milyon avro değerinde insani yardımda bulunduğunu aktaran Meinl-Reisinger, yardımların, “güvenilir, ilkelere bağlı olan ortaklar” aracılığıyla yapıldığını GHF’ye ise güvenmediklerini dile getirdi.
Meinl-Reisinger, “Burada vergi mükelleflerinin parasını kullanıyoruz, bu yüzden doğru şekilde kullanılmasını istiyoruz” dedi.
Ülkesinin ulaştırdığı yardımın Birleşmiş Milletler ve diğer örgütlerin ilkeleri çerçevesinde kullanıldığının altını çizen Meinl-Reisinger, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Daha yakın zamanda, sanırım çarşamba günü, hükümet ek olarak 3 milyon avro insani yardım yapma kararı aldı. Güvenilir bir ortak olan Uluslararası Kızılhaç Komitesi aracılığıyla yardımları yapıyoruz, GHF ile değil.”
Avrupa
İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.
Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.
İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.
Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.
Karar metninde şu ifadelere yer verildi:
“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”
Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.
İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti
Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.
Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.
Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.
Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.
Ortadoğu
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti

Reuters, Suriye’de Alevilere yönelik katliamların nasıl gerçekleştiğini ortaya çıkardı ve saldırganları doğrudan Şam’daki Suriye’nin yeni liderlerinin yanında görev yapan kişilere bağlayan bir komuta zincirini tespit etti.
Reuters, yaklaşık 1.500 Suriyeli Alevinin öldürüldüğünü ve düzinelercesinin kayıp olduğunu tespit etti. Araştırma, dini azınlığa yönelik intikam cinayetleri, saldırılar ve yağmalamaların gerçekleştiği 40 farklı yer ortaya çıkardı.
Katliamlar, ülkedeki derin kutuplaşmayı ortaya çıkarırken, yeni hükümete bağlı güçlerin Alevilere kin beslediğine işaret ediyor.
Reuters’ın bulguları, Trump yönetiminin Esad’ın iktidarı döneminden kalma Suriye’ye yönelik yaptırımları kademeli olarak kaldırdığı bir dönemde ortaya çıktı.
Bu yakınlaşmanın Washington için de zor bir durum olduğuna işaret edildi. Suriye’de yeni hükümet, daha önce Nusra Cephesi olarak bilinen El Kaide’nin Suriye kolu olan ve şu anda feshedilmiş olan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) adlı İslamcı grup tarafından yönetiliyor ve grup başta ABD olmak üzere BM üyesi ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanınıyordu.
Ahmed el-Şara’nın liderliğindeki grup, 2014’ten beri BM yaptırımları altında bulunuyor. Suriye halkının çoğunluğu gibi Sünni Müslüman olan Al-Şara, Esad hükümetinin çöküşü ve Şam’ın ele geçirilmesiyle sonuçlanan saldırıyı yönettikten sonra ocak ayında cumhurbaşkanı oldu.
‘Kalbi göğsünden sökülüp cesedin üzerine konmuştu…’
Reuters’ın bulgularına göre, yabancı cihatçılar da dahil olmak üzere yeni hükümetin komutası altındaki en az bir düzine grup mart ayında Alevilere karşı işlenen cinayetlere katıldı. Bunların neredeyse yarısı, cinayet, adam kaçırma ve cinsel saldırı gibi insan hakları ihlalleri nedeniyle yıllardır uluslararası yaptırımlar altında bulunuyor.
Reuters’ın ulaştığı tanık ifadelerinden birinde katliamın boyutları şöyle anlatılıyor: “Genç adamın kalbi göğsünden kesilip vücudunun üzerine konulmuştu. Adı, kuzenleri, komşuları ve kıyı kasabasından en az altı çocuğun da bulunduğu 60 kişinin el yazısıyla yazılmış ölüm listesinde 56 numaraydı.”
25 yaşındaki Süleyman Raşhid Saad’ı öldüren adamlar, genç kurbanın telefonundan babasını arayarak cesedi almaya cesaret etmesini söyledi. Ceset berber dükkanının yanındaydı.
“Göğsü tamamen açılmıştı. Kalbini kesip çıkarmışlar. Onu göğsünün üzerine koymuşlar,” dedi babası Raşhid Saad.
Savunma Bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı da dahil olmak üzere Suriye hükümeti, bu raporun bulgularının ayrıntılı özetine veya Reuters’ın katliamlarda hükümet güçlerinin rolüne ilişkin sorularına yanıt vermedi.
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, mezhepçi katliamlara dair nihai raporunu yayımladı
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Dünya Basını1 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Dünya Basını2 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor
-
Avrupa2 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Görüş2 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Görüş1 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Amerikalı profesör Stephen Walt: İsrail Hegemon Olamaz