Bizi Takip Edin

Avrupa

Gürcistan’daki kriz kritik bir aşamaya geldi

Yayınlanma

Gürcistan Başbakanı İrakli Kobahidze, pazar günü düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’nin azledilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Kobahidze, “Elbette Sayın Salome, makam koltuğuyla birlikte sokağa çıkmak zorunda kalacak,” ifadelerini kullandı. Başbakana göre, Zurabişvili’nin koltuğunu yeni ve yasal olarak seçilmiş cumhurbaşkanına devretmesi gerekecek.

Bu açıklama, Cumhurbaşkanı Zurabişvili’nin bir gün önce yaptığı sert çıkışa bir yanıt niteliğindeydi. Zurabişvili, görev süresi bitse bile makamını terk etmeyeceğini belirtti.

Sputnik’in haberine göre Zurabişvili, parlamento seçimlerinin hileli olduğunu savunarak yeni cumhurbaşkanı seçiminin meşruiyetini sorguladı. Ayrıca Tiflis’te devam eden protesto ve ayaklanmalara açık destek verdiğini de açıkladı.

Böylece Gürcistan’ın yürütme organının iki temel unsuru -cumhurbaşkanı ve hükümet- arasında açık bir çatışma doğmuş oldu. Bu çatışmanın, şiddete evrilme riski bulunuyor.

Fakat bu gerilim, Gürcistan’daki siyasi süreçlerin yalnızca meselenin görünen kısmını temsil ediyor. Cumhurbaşkanı Zurabişvili, Gürcistan’ın Batı elitlerine tam bir tabiiyet içinde olması gerektiğini savunurken, mevcut hükümet ülkenin devlet egemenliği kavramını savunuyor.

Batılı güçler de Gürcistan’daki hükümeti sert bir şekilde eleştiriyor ve protestolara destek veriyor. Özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) yeni dış ilişkiler temsilcisi Kaja Kallas, protestoculara karşı uygulanan şiddeti kınayarak bu eylemleri Gürcü halkının Avrupa Birliği özlemlerinin bir yansıması olarak nitelendirdi. Bununla beraber, Gürcistan’daki iktidar partisinin AB’ye katılım sürecini askıya alma kararını eleştirerek, “Bunun AB’de sonuçları olacaktır,” uyarısında bulundu.

ABD ise Gürcistan ile stratejik ortaklığını askıya aldığını duyurdu. Bu karar, Gürcü yetkililerin anlaşmanın temel ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle alındı.

Gürcistan’ın altıncı cumhurbaşkanını belirlemek için seçimler 14 Aralık’ta yapılacak, yemin töreni ise 29 Aralık’ta gerçekleşecek. Bu tarihte Salome Zurabişvili’nin görev süresi resmen sona erecek.

Beş yıllık bir dönem için seçilen cumhurbaşkanının yetkileri çoğunlukla törensel olsa da makam hem siyasi hem de sembolik açıdan önemli bir rol oynuyor. Ancak ülkenin asıl yönetim gücü hükümetin elinde bulunuyor.

Son yıllarda Gürcistan’da düzenli olarak protestolar ve sokak ayaklanmaları yaşandı. Örneğin, 2021 yılında eski Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, yasadışı sınır geçişi suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu durum AB’nin Tiflis’i kınamasına yol açtı ve ülkede dört gün süren geniş çaplı protestolara neden oldu.

2023 yılında ise Yabancı Etkinin Şeffaflığı yasa tasarısı huzursuzluk yarattı. Tasarı, medya ve sivil toplum kuruluşlarının finansman şeffaflığını artırmayı hedefliyordu ancak muhalefet, bunun Batı yanlısı politikadan sapma olduğunu savundu

ABD, AB ve BM’nin eleştirileri sonrasında, tasarı parlamentodan geçti ancak Cumhurbaşkanı Zurabişvili tarafından veto edildi. Parlamento, Zurabişvili’nin vetosunu aşarak tasarıyı Meclis Başkanı Şalva Papuaşvili’nin imzasıyla yasalaştırdı.

Lavrov: Kolektif Batı, Gürcistan’da renkli devrim başlatmaya çalışıyor

Bu yıl 28 Kasım’da Gürcistan hükümeti, 2028 sonuna kadar AB’ye katılım müzakerelerini ertelediğini açıkladı. Ayrıca, iktidardaki Gürcü Rüyası partisi, AB’den gelen tüm bütçe hibelerini reddetme kararı aldı. Bu karar, yeni protestoların fitilini ateşledi.

Gösteriler hızla şiddet olaylarına dönüştü. Protestocular barikatlar kurdu ve bazı kamu binaları ateşe verildi. Kolluk kuvvetleri ise protestoculara göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Çatışmalarda hem protestocular hem de güvenlik güçleri arasında yaralananlar oldu.

Gürcü yetkililer, sert bir duruş sergileyerek protestocuları gözaltına alıp davalar açıyor. Gürcü siyaset bilimci Petre Mamradze, Vzglyad gazetesine verdiği demeçte hükümetin dirençli olduğunu ancak muhalefetin kaynaklarının sınırlı olduğunu savundu.

Mamradze’ye göre, muhalefet kitlesel protesto algısı yaratmak için olayları tırmandırıyor. Tiflis’in dar sokakları, az sayıda katılımcıyla bile geniş çaplı bir protesto görüntüsü verilmesine olanak sağlıyor.

Bu görüntüler Batı’da, özellikle Avrupa yanlısı politikacıların, protestoları cesur birer demokrasi mücadelesi olarak yorumlamasına yol açıyor. Mamradze, bu durumun vandalizm olaylarını görmezden gelen Batılı liderlerin tepkisini tetiklediğini belirtti.

Ayrıca, Cumhurbaşkanı Zurabişvili’nin mevcut krizi, parlamento seçimlerinin meşruiyetini zayıflatmak ve alternatif bir hükümet kurma amacıyla kullanabileceğine dikkat çekti.

Dış politika alanında önde gelen uzmanlardan biri olan ve başkanlık mekanizmasına yakınlığıyla bilinen Fyodor Lukyanov’a göre, Salome Zurabişvili sarsılmaz bir duruş sergiliyor ve pozisyonunu terk etmesi için bir neden görmüyor.

“Zurabişvili’nin siyasi kariyeri zaten sona erdi. Ancak Gürcü totalitarizmine karşı bir lider olarak konumlanma ihtimali, onun için son bir şans olabilir,” diyen Lukyanov, bu hedefe ulaşmak için Zurabişvili’nin dramatik sahneler ve kararlılık sergilemesi gerektiğini dile getirdi.

Lukyanov, Gürcü yetkililerin, Zurabişvili’yi cumhurbaşkanlığı ofisinden zorla çıkarmak zorunda kalabileceği bir senaryoya dikkat çekti. Ancak bu sürecin, Gürcistan içinde ve özellikle Batı’da “eski müttefiklerin düştüğü durum” algısını yaratmak için kullanılacağını ifade etti.

“Gürcü yetkililer, beklenmedik bir kararlılık sergiliyor,” diyen Lukyanov, yetkililerin ilkeli bir duruş sergilemelerinin, ABD ve AB’nin şu anda Gürcistan’a odaklanmadığına olan inançlarından kaynaklandığını söyledi.

Lukyanov, Gürcistan’daki krizin “renkli devrim” çerçevesinde geliştiğini, ancak bu tür süreçlerin her zaman protestocuların başarısıyla sonuçlanmadığını vurguladı. Asıl dönüm noktası, protestolar sırasında kan dökülmesi olabilir.

Kan dökülmesi durumunda Gürcistan’daki olayların, Ukrayna’daki Maydan protestoları gibi daha geniş yankılar uyandırabileceğini belirten Lukyanov, Gürcü yetkililerin iki zorlu hedefle karşı karşıya olduğunu söyledi: “Tavizsiz duruşlarını korumak, zira geri adım atmak teslimiyet anlamına gelecektir. Gerilimi tırmandırmaktan kaçınmak, askeri bir senaryonun önüne geçmek.”

Lukyanov, Gürcistan hükümetinin seçim sonuçlarının doğru olduğuna ve seçimlerin tekrarlanması için bir neden olmadığına dair kesin bir inanca sahip olduğunu da sözlerine ekledi.

Fakat Lukyanov, bu inancın, Batı ile Rusya arasındaki genel çatışmanın kötüleştiği bir döneme denk geldiğini ve Gürcistan’ın Batılı destekçilerinin durumu daha geniş bir ilkesel mesele olarak görebileceğini belirtti.

Gürcistan’ın beş büyükelçisi ve dışişleri bakan yardımcısı istifa etti

Avrupa

Dolar zayıflarken avro cazibe kazanıyor mu?

Yayınlanma

Fransa, Paris’in uzun süredir devam eden ortak borçlanma kampanyasının bir parçası olarak, avro para biriminin küresel rezerv para birimi olarak profilini yükseltmeye yönelik ek önlemler alınması için diğer AB ülkelerine baskı yapıyor.

Financial Times’ın (FT) gördüğü, bu ayın sonlarında yapılacak liderler zirvesi öncesinde dağıtılan bir AB taslak bildirisinde, Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere blok kurumlarından “avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için önlemler araştırılması” isteniyor.

Bu girişim, ABD Başkanı Donald Trump’ın doların hakim rolünü zayıflatan ve Avro bölgesinin 25 yıllık para biriminin uluslararası işlemler için daha cazip hale gelmesine olanak tanıyan dengesiz ticaret ve ekonomi politikasından kaynaklanıyor.

Paris, yatırımcıların ABD Hazine borçlarından kaçmak için güvenli bir liman aradığını ve bu nedenle AB’nin piyasaya hizmet etmek için daha fazla ortak borç ihraç etmesi gerektiğini savunuyor.

Fransa ve İtalya ve İspanya gibi diğer ağır borçlu ülkeler, ulusal yüklerini artırmadan savunma gibi öncelikli alanlara daha fazla harcama yapabilmek için uzun süredir daha fazla ortak borçlanma için baskı yapıyorlar.

IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva, perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenen AB maliye bakanları toplantısında, “Avronun küresel olarak daha büyük bir rol oynaması için büyük bir fırsat var,” dedi.

Georgieva, “Kaliteli güvenli varlık arayışına baktığımda, şu anda bu varlıkların arzında bir kısıtlama olduğunu görüyorum. Şu anda bu kadar çok varlığın altına yatırılması tesadüf değil,” diye ekledi.

Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (AMB) verilerine göre altının, merkez bankalarının rezerv varlığı olarak avroyu geçtiğini belirtti.

AMB Başkanı Christine Lagarde bu hafta FT’de, bunun “küresel avro” anı olduğunu, ama bloğun bunu değerlendirmek için “güvenli varlıkların bolca arzı” da dahil olmak üzere reformlara ihtiyaç duyacağını yazdı.

Lagarde, “Toplam mali durumun güçlü olmasına ve borç-GSYİH oranının ABD’deki %124’e kıyasla %89 olmasına rağmen, yüksek kaliteli güvenli varlık arzı geride kalıyor. Son tahminlere göre, en az AA notuna sahip devlet tahvillerinin bakiyesi AB’de GSYİH’nin %50’sinin biraz altında, ABD’de ise %100’ün üzerinde,” diye yazdı.

Bir AB yetkilisi, bunun ortak borçlanma gibi “klasik bir Lagarde hamlesi, Fransız fikirlerini öne sürme” olduğunu savundu.

Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol

AMB baş ekonomisti Philip Lane, bu ayın başlarında yaptığı bir konuşmada, Avro bölgesinin tasarımının “güvenli varlıkların yetersiz arzına” yol açtığını ve buna yanıtın bir yolunun Avrupa çapındaki projeleri finanse etmek için yeni ortak tahviller ihraç etmek olabileceğini söyledi.

Fakat başka bir seçenek, mevcut ulusal tahvil stokundan daha büyük bir güvenli varlık stoku oluşturmak. Bu bağlamda Lane, Peterson Enstitüsünden Olivier Blanchard ve Citadel’den Ángel Ubide’nin, Avrupa’daki tek tek hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin bir kısmının Eurobondlarla değiştirilmesini öneren bir makaleyi örnek gösterdi.

Daha fazla ortak AB borcu ihraç etme kararı ancak oybirliğiyle alınabilir. Borcun daha büyük bir kısmını geri ödemek zorunda kalacak Almanya ve Hollanda, daha fazla ortak borçlanmaya şiddetle karşı çıkıyor.

Üst düzey bir AB diplomatı, komisyonun Berlin’in muhalefetini dikkate alacağını söyledi fakat durum kötüleşirse, “Bazı üye ülkelerin ekonomisi pek de iyi durumda olmadığı için baskı artacak,” dedi.

AB, Covid-19 salgını sırasında ekonomik teşvikleri finanse etmek için ihraç ettiği yaklaşık 800 milyar avroluk ortak borcunu geri ödemekte zaten zorlanıyor.

Avrupa Komisyonu, borcu yeniden finanse etmediği takdirde, geri ödemeler için yıllık 30 milyar avro, yani 2028 yılı bütçesinin beşte biri kadar bir miktarın harcanacağını tahmin ediyor. Konuya yakın iki kişiye göre, Fransa, daha fazla borçlanmanın yatırımcıları cezbetmek için yeterli likidite yaratacağını söylüyor.

Bir AB diplomatı, “Daha fazla üye ülkenin kredi notu yükseltilirse, avro cinsinden güvenli varlıklarda sıkıntı yaşanmayacaktır,” dedi.

26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin başkanlığını üstlenecek olan António Costa, mevcut jeopolitik kargaşa ortamında, blokun hâlâ parçalı haldeki tek pazarının derinleştirilmesi konusunda daha geniş kapsamlı bir tartışma kapsamında, avronun rolünü gündeme getirdi.

Costa, FT’ye verdiği demeçte, tek pazarın daha iyi entegrasyonu ve tasarruf ve yatırımlara ilişkin AB çapında kuralların “AB’nin açık, istikrarlı ve güvenilir bir ortak olarak konumunu güçlendirerek avronun küresel konumunu pekiştireceğini” söyledi.

Doların rolü, Trump göreve gelmeden önce de azalıyordu. Chatham House’a göre, 2024 sonunda dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 58’ini oluştururken, bu oran 10 yıl önce yüzde 65 idi.

IMF’ye göre, avro şu anda döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor ve bu oran, avronun yaratıldığı 2000 yılındaki seviyeye benzer.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya ve Britanya ‘dostluk’ antlaşması imzalamaya çok yakın

Yayınlanma

Planlar hakkında bilgi sahibi yetkililere göre, Almanya ve Britanya önümüzdeki ay önemli bir ikili dostluk anlaşması imzalamaya hazırlanıyor.

İki hükümet, Britanya Başbakanı Keir Starmer’ın Almanya’ya yaptığı ilk ziyaret sırasında “benzeri görülmemiş” büyük ölçekli bir anlaşma imzalayacaklarını duyurmuştu.

Starmer, bunu AB ülkeleriyle ilişkileri “resetleme” sürecinin bir parçası olarak nitelendirmiş ve Brexit ile kopan ticaret ve güvenlik bağlarını yeniden kurma çabası olarak değerlendirmişti.

Fakat anlaşma tamamlanmak üzereyken, Almanya’daki hükümet karmaşası işleri rayından çıkardı. Diplomatlar, dönemin Şansölyesi Olaf Scholz’un koalisyonunun çökmesi üzerine müzakereleri durdurma kararı aldı.

Zira Alman yasaları, anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağına ve ne zaman imzalanacağına yeni hükümetin karar vermesini gerektiriyordu.

Bir diplomat Euractiv’e verdiği demeçte, yeni muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyonunun göreve başlamasıyla müzakerelerin kısa sürede yeniden başladığını ve şu anda tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.

Diplomat, “Şansölye Merz, Başbakan Starmer ile, ilgili dışişleri bakanlıklarının liderliğinde iyi bir şekilde ilerleyen Alman-İngiliz anlaşması müzakerelerinin artık hızla sonuçlandırılması konusunda anlaştı,” dedi.

Gerekli Alman kabine kararı ve imzalanmanın “yakında” gerçekleşebileceğini de ekledi.

Zamanlama konusunda bilgilendirilen başka bir yetkiliye göre, bu tarih 17 Temmuz gibi erken bir tarihte olabilir.

Görüşmelere katılan Alman milletvekilleri, anlaşmanın önemini ülkenin Fransa ile imzaladığı büyük ölçekli dostluk anlaşmalarıyla karşılaştırdı.

İki ülke, Fransız-Alman ilişkilerini yeni bir düzeye taşıyan ve ortak bir parlamento meclisi kurulmasını sağlayan Élysée Antlaşması ve Aachen Antlaşması ile birbirine bağlı.

SPD’nin o zamanki dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nils Scmid, geçen sene yaptığı açıklamada, “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık arasında bir tür üçlü ilişki olacak,” demişti. Fransa-Almanya anlaşmalarına ek olarak, Fransa ve Birleşik Krallık Lancaster House Antlaşması ile birbirine bağlı.

Schmid, bu belgenin iki hükümet ve parlamento arasındaki alışverişi kurumsallaştırmasını ve daha yakın kültürel bağlar kurmasını umuyordu. Bir İngiliz hükümet kaynağına göre, İngiliz tarafı anlaşmanın sıradan insanların yaşamlarına pratik bir etkisi olmasını ve Starmer’ın büyümeye verdiği önemi yansıtmasını istiyordu.

Fakat somut iyileştirme yapılabilecek birçok alanın AB’nin yetki alanına girmesi bir engel oluşturdu. Schmid, anlaşmanın bu alanlara dokunmaması gerektiğini açıkladı.

Anlaşma, İngiltere’nin Almanya ile ilk savunma işbirliği anlaşması olan Trinity House Antlaşmasını da içermesi bekleniyor. Bu belge geçen yıl imzalandı ve Alman hükümeti bunu “İngiltere’nin Avrupa’ya yönelik yeni yöneliminin bir ifadesi” olarak nitelendirdi.

AB ve Britanya da geçen ay kendi savunma ve güvenlik paktını imzaladı ve Brexit sonrası ticaret ilişkilerindeki bazı engelleri azaltmak için ilke anlaşması yaptı.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Finlandiya ‘Rusya tehdidini’ gerekçe göstererek mayın yasağından çıkıyor

Yayınlanma

Finlandiya parlamentosu, Rusya’dan kaynaklandığı iddia edilen tehditleri gerekçe göstererek, anti-personel mayınların kullanımını, üretimini ve depolanmasını yasaklayan Ottava Sözleşmesi’nden çekilme kararı aldı. Reuters haber ajansına göre yapılan oylamada 18 milletvekili karşı oy kullanırken 157 milletvekili çekilme yönünde oy verdi.

Finlandiya parlamentosu, anti-personel mayınların kullanımını, üretimini ve depolanmasını yasaklayan Ottava Sözleşmesi’nden ülkenin çekilmesi yönünde karar aldı.

Reuters haber ajansının aktardığına göre, parlamentoda yapılan oylamada 18 milletvekilinin ret oyuna karşılık 157 milletvekili tasarının kabulü yönünde oy kullandı.

Finlandiya Savunma Bakanı Antti Häkkänen, Rusya’dan gelebilecek olası saldırılara işaret ederek kararı savundu.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in endişelerine yanıt olarak Häkkänen, “Hükümetimizin ve parlamentomuzun, Finlandiya’ya yönelik bir saldırı riskini azaltacak önlemleri almakla yükümlü olduğuna inanıyorum,” ifadelerini kullandı.

Norveç, Finlandiya’nın kara mayını antlaşmasından çıkma hamlesini eleştirdi

Süreç altı ay sonra başlayacak

Habere göre Finlandiya, anlaşmadan çekildiğini diğer taraf ülkelere ve BM’ye resmi olarak bildirdikten altı ay sonra mayın stoklamaya başlayabilecek.

Bu karar, BM Genel Sekreteri Guterres’in 16 Haziran’da mevcut sözleşmelere bağlı kalınması ve bu sözleşmelerden çekilmeye yönelik “her türlü adımın derhal durdurulması” gerektiği yönündeki açıklamasına rağmen alındı.

Baltık ülkeleri de niyetini açıklamıştı

Finlandiya’nın bu adımı, bölgedeki diğer ülkelerin benzer hamlelerini takip ediyor. Mart ayı ortasında Litvanya, Letonya, Estonya ve Polonya da Ottava Sözleşmesi’nden çekilme niyetlerini açıklamıştı.

Söz konusu ülkeler, Belarus ve Rusya ile sınırı olan devletlere yönelik askeri tehditlerde önemli bir artış olduğunu belirtmiş ve bu ülkelerin “caydırıcılık ve savunma potansiyelini güçlendirmenin önemli olduğunu” vurgulamışlardı.

Litvanya, Rusya ve Belarus sınırına mayın döşemek için 1,1 milyar avro harcayacak

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English