Bizi Takip Edin

Avrupa

Fransa: Müslüman Kardeşler bağlantılı örgütler AB’de lobi yapıyor

Yayınlanma

Fransa’nın hazırladığı rapora göre, Müslüman Kardeşler ile bağlantılı örgütler, “önemli lobi faaliyetleri” yoluyla Avrupa Birliği (AB) kurumlarını etkilemeye çalışıyor.

POLITICO’nun resmi hali yayınlanmadan önce gördüğü belgede, İslamcı grubun ideolojik müttefiklerinin Brüksel’i “küfrü suç saymaya” ve Fransa’nın hem din özgürlüğünü hem de din özgürlüğünden muafiyeti koruyan “katı laik” devlet modeliyle çelişen “tekil” bir din özgürlüğü vizyonunu teşvik etmeye çalıştığı ileri sürülüyor.

Raporda, Avrupa Parlamentosu (AP) ve milletvekillerinin “özellikle hedef alındığı” belirtiliyor.

Fransız İçişleri Bakanlığının, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron başkanlığında yapılan ulusal güvenlik konseyi toplantısında tartışılan belgenin, yayınlanmasıyla tehlikeye girebilecek kaynakların isimlerini ve devam eden davalara atıfları içermeyen, sansürlenmiş bir versiyonunu çarşamba günü yayınlaması bekleniyordu.

Toplantının ardından Macron’un ofisi, raporun hafta sonuna kadar yayınlanacağını açıkladı.

POLITICO’nun gördüğü ön raporda, 20. yüzyılda  Mısır’da İslam hukuku ile yönetilen bir devlet kurmak amacıyla kurulan Müslüman Kardeşler’in, grubun ideolojisini paylaşan ve Müslüman ve İslamcı hareketlere yurtdışında finansman sağladığı bilinen Katar ve Kuveyt’ten para alan birkaç pan-Avrupa örgütü aracılığıyla faaliyetlerini yürütmeye çalıştığı iddia ediliyor.

Listede yer alan örgütler arasında Avrupa Müslümanları Konseyi (CEM) ve Avrupa Müslüman Gençlik ve Öğrenci Örgütleri Forumu (FEMYSO) da bulunuyor.

Raporda, Müslüman Kardeşler’in iç çemberindeki üyelerin CEM üyesi olduğu ve FEMYSO’nun Müslüman Kardeşler yetkilileri için bir “eğitim yapısı” olarak kullanıldığı iddia ediliyor.

Akademisyenler, Müslüman liderler ve istihbarat görevlileriyle yapılan onlarca röportaja dayanan raporun bulguları, on yıl önce Birleşik Krallık’ta yayınlanan bir hükümet raporundaki bulgularla benzerlik gösteriyor.

Raporda, Müslüman Kardeşler’in etki elde etme kampanyasının bir kısmını “İslamofobi ile mücadele” kisvesi altında yürüttüğü iddia edildi. 

Fransa son günlerde seküler yapısını korumak için büyük çaba sarf ediyor. Bu hafta başında Avrupa Bakanı Benjamin Haddad, Brüksel’in ülkenin seküler değerlerine saygı göstermeyen kampanyaları ve İslamcı hareketlerle bağlantılı olduğu iddia edilen kuruluşları finanse ettiği iddialarının ardından, AB’nin hibe dağıtımında daha sıkı kontroller yapılmasını istedi.

Cumhurbaşkanlığı ofisi de salı günü yaptığı açıklamada, Macron’un hükümetine Müslüman Kardeşler’in etkisine karşı önlemler önerme görevi verdiğini ve bu önlemlerin önümüzdeki ay tartışılmasının beklendiğini duyurdu.

Raporun erken bir versiyonu muhafazakâr günlük gazete Le Figaro ve sağcı dergi Valeurs Actuelles’e sızdırıldı. Bu sızdırma, isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan üst düzey bir hükümet yetkilisi tarafından İçişleri Bakanı Bruno Retailleau’ya atfedildi.

Görevinden dolayı raporun tamamına erişimi olan Retailleau, bu hafta başında gazetecilere yaptığı açıklamada, belgenin “İslamcı sızmanın nasıl bir tehdit olduğunu” ortaya koyacağını söylemişti.

Ulusal Birlik (RN) Başkanı Jordan Bardella, France Inter’e verdiği demeçte, Müslüman Kardeşler’in Fransa’nın karşı karşıya olduğu “en varoluşsal sorunlardan biri” olduğunu öne sürdü.

Geçen yıl kısa bir süre başbakanlık görevini yürüten ve şu anda merkezci, Macron yanlısı Rönesans Partisi’nin lideri olan Gabriel Attal ise buna yanıt olarak 15 yaşın altındaki kızların başörtüsü takmasını yasaklama önerisini ortaya attı.

Solcu Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) lideri Jean-Luc Mélenchon ise, hükümeti İslamofobiyi körüklemek ve aşırı sağın argümanlarına “güvenilirlik kazandırmak”la suçladı.

Mélenchon, “Yeter artık! Ülkeyi mahvedeceksiniz,” diye yazdı.

Avrupa

İngiltere: ABD saldırısına katılmadık ama destekliyoruz

Yayınlanma

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırısını destekledi ve İran’ı müzakerelere geri dönmeye çağırdı.

Starmer, İran’ın nükleer programının “uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit” olduğunu ileri sürdü.

ABD Başkanı Donald Trump, gece yarısı yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesisi bombaladığını duyurdu.

İngiliz kaynaklarına göre İngiltere bu operasyona katılmadı. Salı günü G7 zirvesinde Starmer, ABD’nin saldırıya katılmayı planladığına dair herhangi bir bilgiye sahip olmadığını söylemişti.

Pazar sabahı yaptığı açıklamada Starmer, “İran’ın nükleer programı uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturuyor. İran’ın nükleer silah geliştirmesine asla izin verilemez ve ABD bu tehdidi ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Orta Doğu’daki durum halen istikrarsızdır ve bölgedeki istikrar önceliklidir. İran’ı müzakere masasına dönmeye ve bu krizi sona erdirmek için diplomatik bir çözüme ulaşmaya çağırıyoruz,” dedi.

İş Bakanı Jonathan Reynolds, İngiltere’nin ABD’den Hint Okyanusundaki Diego Garcia üssünü kullanma talebi almadığını söyledi.

Sky News’e verdiği demeçte Reynolds, “İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeyi destekliyoruz. Diğer Avrupa ülkeleri gibi diplomatik bir yol izlemeyi önermiştik, ancak İranlılar bunu reddetti,” dedi.

Reynolds, İngiliz hükümetinin bu saldırılara karışmamış olmakla birlikte, bölgedeki İngiliz vatandaşlarının güvenliğini ve tahliyesini sağlamak için, ayrıca gerekirse İngiliz altyapısını, üslerini ve personelini korumak için “bölgedeki varlıklarını kullanmak da dahil olmak üzere, her türlü olasılığa karşı kapsamlı hazırlıklar yaptıklarını” temin etti.

Bakan, “Ne zaman öğrendiğimizi tam olarak söyleyemem, fakat tahmin edebileceğiniz gibi, bu eylem hakkında önemli bir müttefikimiz tarafından bilgilendirildik,” diye ekledi.

Beyaz Saray’dan ulusa seslenen Trump, İran’ın misilleme yapması halinde yeni saldırılar olabileceğini söylemiş ve “Ya barış olacak ya da İran için trajedi olacak,” demişti.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, saldırıların “sonsuza kadar sürecek sonuçları olacağını” ve Tahran’ın misilleme için “tüm seçenekleri saklı tuttuğunu” söyledi.

ABD’nin askeri harekatı, Starmer’ın diplomasi çağrısı ve gerginliğin azaltılması yönündeki tekrarlı taleplerine rağmen gerçekleşti.

Starmer bu hafta, çatışmada “gerginliğin tırmanması riskinin gerçek” olduğunu belirterek, Washington ile “birkaç tur görüşme” yapıldığını ve kendisine göre bu sorunun çözülmesinin yolu bu olduğunu ekledi.

Lammy ise cuma günü Cenevre’de Avrupalı müttefikleriyle birlikte İran’la görüşmelere katılmadan önce, Washington’da mevkidaşı Marco Rubio ile görüşmek üzere yaptığı ziyaret sırasında ABD’yi “uçurumun kenarından geri çekilmeye” çağırmıştı.

Muhafazakâr Parti lider Kemi Badenoch, ABD’nin saldırısının “küresel terörü körükleyen ve Birleşik Krallık’ı doğrudan tehdit eden bir rejime karşı kararlı bir eylem” olduğunu söyledi ve “İranlı ajanlar, İngiliz topraklarında suikast ve saldırılar planladı. ABD ve İsrail’in yanında sağlam durmalıyız,” dedi.

Reform UK lideri Nigel Farage de Trump’ın İran’a saldırı kararını destekledi. Farage, “İran’ın nükleer silaha sahip olmasına izin verilmemelidir, İsrail’in geleceği buna bağlıdır,” dedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Dolar zayıflarken avro cazibe kazanıyor mu?

Yayınlanma

Fransa, Paris’in uzun süredir devam eden ortak borçlanma kampanyasının bir parçası olarak, avro para biriminin küresel rezerv para birimi olarak profilini yükseltmeye yönelik ek önlemler alınması için diğer AB ülkelerine baskı yapıyor.

Financial Times’ın (FT) gördüğü, bu ayın sonlarında yapılacak liderler zirvesi öncesinde dağıtılan bir AB taslak bildirisinde, Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere blok kurumlarından “avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için önlemler araştırılması” isteniyor.

Bu girişim, ABD Başkanı Donald Trump’ın doların hakim rolünü zayıflatan ve Avro bölgesinin 25 yıllık para biriminin uluslararası işlemler için daha cazip hale gelmesine olanak tanıyan dengesiz ticaret ve ekonomi politikasından kaynaklanıyor.

Paris, yatırımcıların ABD Hazine borçlarından kaçmak için güvenli bir liman aradığını ve bu nedenle AB’nin piyasaya hizmet etmek için daha fazla ortak borç ihraç etmesi gerektiğini savunuyor.

Fransa ve İtalya ve İspanya gibi diğer ağır borçlu ülkeler, ulusal yüklerini artırmadan savunma gibi öncelikli alanlara daha fazla harcama yapabilmek için uzun süredir daha fazla ortak borçlanma için baskı yapıyorlar.

IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva, perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenen AB maliye bakanları toplantısında, “Avronun küresel olarak daha büyük bir rol oynaması için büyük bir fırsat var,” dedi.

Georgieva, “Kaliteli güvenli varlık arayışına baktığımda, şu anda bu varlıkların arzında bir kısıtlama olduğunu görüyorum. Şu anda bu kadar çok varlığın altına yatırılması tesadüf değil,” diye ekledi.

Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (AMB) verilerine göre altının, merkez bankalarının rezerv varlığı olarak avroyu geçtiğini belirtti.

AMB Başkanı Christine Lagarde bu hafta FT’de, bunun “küresel avro” anı olduğunu, ama bloğun bunu değerlendirmek için “güvenli varlıkların bolca arzı” da dahil olmak üzere reformlara ihtiyaç duyacağını yazdı.

Lagarde, “Toplam mali durumun güçlü olmasına ve borç-GSYİH oranının ABD’deki %124’e kıyasla %89 olmasına rağmen, yüksek kaliteli güvenli varlık arzı geride kalıyor. Son tahminlere göre, en az AA notuna sahip devlet tahvillerinin bakiyesi AB’de GSYİH’nin %50’sinin biraz altında, ABD’de ise %100’ün üzerinde,” diye yazdı.

Bir AB yetkilisi, bunun ortak borçlanma gibi “klasik bir Lagarde hamlesi, Fransız fikirlerini öne sürme” olduğunu savundu.

Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol

AMB baş ekonomisti Philip Lane, bu ayın başlarında yaptığı bir konuşmada, Avro bölgesinin tasarımının “güvenli varlıkların yetersiz arzına” yol açtığını ve buna yanıtın bir yolunun Avrupa çapındaki projeleri finanse etmek için yeni ortak tahviller ihraç etmek olabileceğini söyledi.

Fakat başka bir seçenek, mevcut ulusal tahvil stokundan daha büyük bir güvenli varlık stoku oluşturmak. Bu bağlamda Lane, Peterson Enstitüsünden Olivier Blanchard ve Citadel’den Ángel Ubide’nin, Avrupa’daki tek tek hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin bir kısmının Eurobondlarla değiştirilmesini öneren bir makaleyi örnek gösterdi.

Daha fazla ortak AB borcu ihraç etme kararı ancak oybirliğiyle alınabilir. Borcun daha büyük bir kısmını geri ödemek zorunda kalacak Almanya ve Hollanda, daha fazla ortak borçlanmaya şiddetle karşı çıkıyor.

Üst düzey bir AB diplomatı, komisyonun Berlin’in muhalefetini dikkate alacağını söyledi fakat durum kötüleşirse, “Bazı üye ülkelerin ekonomisi pek de iyi durumda olmadığı için baskı artacak,” dedi.

AB, Covid-19 salgını sırasında ekonomik teşvikleri finanse etmek için ihraç ettiği yaklaşık 800 milyar avroluk ortak borcunu geri ödemekte zaten zorlanıyor.

Avrupa Komisyonu, borcu yeniden finanse etmediği takdirde, geri ödemeler için yıllık 30 milyar avro, yani 2028 yılı bütçesinin beşte biri kadar bir miktarın harcanacağını tahmin ediyor. Konuya yakın iki kişiye göre, Fransa, daha fazla borçlanmanın yatırımcıları cezbetmek için yeterli likidite yaratacağını söylüyor.

Bir AB diplomatı, “Daha fazla üye ülkenin kredi notu yükseltilirse, avro cinsinden güvenli varlıklarda sıkıntı yaşanmayacaktır,” dedi.

26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin başkanlığını üstlenecek olan António Costa, mevcut jeopolitik kargaşa ortamında, blokun hâlâ parçalı haldeki tek pazarının derinleştirilmesi konusunda daha geniş kapsamlı bir tartışma kapsamında, avronun rolünü gündeme getirdi.

Costa, FT’ye verdiği demeçte, tek pazarın daha iyi entegrasyonu ve tasarruf ve yatırımlara ilişkin AB çapında kuralların “AB’nin açık, istikrarlı ve güvenilir bir ortak olarak konumunu güçlendirerek avronun küresel konumunu pekiştireceğini” söyledi.

Doların rolü, Trump göreve gelmeden önce de azalıyordu. Chatham House’a göre, 2024 sonunda dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 58’ini oluştururken, bu oran 10 yıl önce yüzde 65 idi.

IMF’ye göre, avro şu anda döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor ve bu oran, avronun yaratıldığı 2000 yılındaki seviyeye benzer.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya ve Britanya ‘dostluk’ antlaşması imzalamaya çok yakın

Yayınlanma

Planlar hakkında bilgi sahibi yetkililere göre, Almanya ve Britanya önümüzdeki ay önemli bir ikili dostluk anlaşması imzalamaya hazırlanıyor.

İki hükümet, Britanya Başbakanı Keir Starmer’ın Almanya’ya yaptığı ilk ziyaret sırasında “benzeri görülmemiş” büyük ölçekli bir anlaşma imzalayacaklarını duyurmuştu.

Starmer, bunu AB ülkeleriyle ilişkileri “resetleme” sürecinin bir parçası olarak nitelendirmiş ve Brexit ile kopan ticaret ve güvenlik bağlarını yeniden kurma çabası olarak değerlendirmişti.

Fakat anlaşma tamamlanmak üzereyken, Almanya’daki hükümet karmaşası işleri rayından çıkardı. Diplomatlar, dönemin Şansölyesi Olaf Scholz’un koalisyonunun çökmesi üzerine müzakereleri durdurma kararı aldı.

Zira Alman yasaları, anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağına ve ne zaman imzalanacağına yeni hükümetin karar vermesini gerektiriyordu.

Bir diplomat Euractiv’e verdiği demeçte, yeni muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyonunun göreve başlamasıyla müzakerelerin kısa sürede yeniden başladığını ve şu anda tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.

Diplomat, “Şansölye Merz, Başbakan Starmer ile, ilgili dışişleri bakanlıklarının liderliğinde iyi bir şekilde ilerleyen Alman-İngiliz anlaşması müzakerelerinin artık hızla sonuçlandırılması konusunda anlaştı,” dedi.

Gerekli Alman kabine kararı ve imzalanmanın “yakında” gerçekleşebileceğini de ekledi.

Zamanlama konusunda bilgilendirilen başka bir yetkiliye göre, bu tarih 17 Temmuz gibi erken bir tarihte olabilir.

Görüşmelere katılan Alman milletvekilleri, anlaşmanın önemini ülkenin Fransa ile imzaladığı büyük ölçekli dostluk anlaşmalarıyla karşılaştırdı.

İki ülke, Fransız-Alman ilişkilerini yeni bir düzeye taşıyan ve ortak bir parlamento meclisi kurulmasını sağlayan Élysée Antlaşması ve Aachen Antlaşması ile birbirine bağlı.

SPD’nin o zamanki dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nils Scmid, geçen sene yaptığı açıklamada, “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık arasında bir tür üçlü ilişki olacak,” demişti. Fransa-Almanya anlaşmalarına ek olarak, Fransa ve Birleşik Krallık Lancaster House Antlaşması ile birbirine bağlı.

Schmid, bu belgenin iki hükümet ve parlamento arasındaki alışverişi kurumsallaştırmasını ve daha yakın kültürel bağlar kurmasını umuyordu. Bir İngiliz hükümet kaynağına göre, İngiliz tarafı anlaşmanın sıradan insanların yaşamlarına pratik bir etkisi olmasını ve Starmer’ın büyümeye verdiği önemi yansıtmasını istiyordu.

Fakat somut iyileştirme yapılabilecek birçok alanın AB’nin yetki alanına girmesi bir engel oluşturdu. Schmid, anlaşmanın bu alanlara dokunmaması gerektiğini açıkladı.

Anlaşma, İngiltere’nin Almanya ile ilk savunma işbirliği anlaşması olan Trinity House Antlaşmasını da içermesi bekleniyor. Bu belge geçen yıl imzalandı ve Alman hükümeti bunu “İngiltere’nin Avrupa’ya yönelik yeni yöneliminin bir ifadesi” olarak nitelendirdi.

AB ve Britanya da geçen ay kendi savunma ve güvenlik paktını imzaladı ve Brexit sonrası ticaret ilişkilerindeki bazı engelleri azaltmak için ilke anlaşması yaptı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English