Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

AB-Batı Balkanlar Zirvesi: ‘Genişleme AB’nin en iyi jeostratejik yatırımıdır’

Yayınlanma

Ahmetcan Uzlaşık, Brüksel

2018’deki Sofya Zirvesi’nden bu yana düzenlenen yedinci Avrupa Birliği-Batı Balkanlar Zirvesi 18 Aralık’ta Brüksel’de gerçekleştirildi.

Etkinlik, 27 AB devlet ve hükümet başkanının yanı sıra altı Batı Balkan ülkesinin liderlerini bir araya getirdi.

Zirve, salı günü AB Konseyi tarafından genişleme sonuçlarının kabul edilmesinin ardından ve perşembe günkü üst düzey AB Konseyi toplantısından önce gerçekleşti.

Bunun yanı sıra zirve, ortak bir gelecek ve genişleme taahhüdünü yeniden teyit eden Brüksel deklarasyonuyla sona erdi.

AB-Batı Balkan Zirvesi, özellikle Donald Trump’ın göreve başlamasının arifesinde yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki çatışmalar nedeniyle jeopolitik gerilimlerin arttığı bir ortamda gerçekleşti.

2013’te Hırvatistan’ın üyeliğiyle gerçekleşen son genişlemenin ardından yaşanan jeopolitik gelişmeler AB’nin genişleme çabalarını yoğunlaştırmasına neden oldu.

Bu doğrultuda Zirve sonrasında yayımlanan Brüksel Deklarasyonu’nda “Ortak bir geleceği paylaşıyoruz ve ancak birlikte üstesinden gelebileceğimiz acil güçlüklerle karşı karşıyayız. Ortak ilkeler, değerler ve ortak çıkarlar temelinde barış ve refah dolu bir gelecek inşa etmeyi vatandaşlarımıza borçluyuz,” denildi.

Zirve, yeni AB Konseyi Başkanı ve eski Portekiz Başbakanı Antonio Costa’nın da ifade ettiği üzere, barış ve güvenliğe stratejik bir yatırım olarak genişlemenin önemini vurguladı: “Genişleme, barış, güvenlik ve istikrarımız için hepimizin yapabileceği en iyi jeostratejik yatırımdır.”

Belçika Başbakanı Alexander De Croo da bu açıklamayı teyit ederek günümüzün jeopolitik ortamında AB’nin Batı Balkanların tek gerçek ortağı olduğunu ve Avrupa Birliği’ne katılma arzularının samimi olduğunu vurgulamanın elzem olduğunu belirtti.

Ancak De Croo, on ülkenin aynı anda Birliğe üye olduğu 2004 senaryosunun bir benzerinin yaşanmaması için reformlar konusunda somut adımlar atılması gerektiği uyarısında bulundu.

‘Karadağ ve Arnavutluk’ta önemli süreç’

Costa, özellikle Karadağ ve Arnavutluk tarafından geçtiğimiz yıl kaydedilen önemli ilerlemenin “yeni bir ivmenin” kanıtı olduğuna işaret etti.

Liderler arasında kolektif bir sorumluluk duygusu ve süreci hızlandırma yönünde yenilenmiş bir kararlılık olduğunu kaydeden Costa, “Bu ivmeyi sonuna kadar kullanmalı ve genişleme için gerekli tüm koşulları yaratmalıyız çünkü Batı Balkanların geleceğinin Birliğimizde olduğuna şüphe yok,” dedi.

Zirve öncesinde Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Sırbistan’ın AB üyeliği yolunun hızlandırılmasının aciliyetini vurgulayarak bunu Batı Balkanlar’da istikrarın temel taşı olarak nitelendirdi.

“Sırbistan’a ve halkına net bir mesaj göndermenin zamanı geldi: Sırbistan’ın Avrupa ailesinin bir parçası olmasını istiyoruz,” diyerek Sırbistan’ın dış politika kararlarını AB’ninkilerle uyumlu hale getirmesi gerektiğini belirtti.

‘Yunanistan Arnavutluk’un Avrupa yörüngesinin koruyucusudur’

Arnavutluk konusunda ise Miçotakis, Yunanistan’ ı “Arnavutluk’un Avrupa yörüngesinin koruyucusu” olarak konumlandırdı ve mülkiyet hakları ve kendini tanımlama dahil olmak üzere Yunan azınlıkla ilgili konuların sadece ikili kaygılarla değil Arnavutluk’un AB üyeliğiyle de bağlantılı olduğunu vurguladı.

Miçotakis, Arnavutluk’un son dönemde kaydettiği ilerlemeden duyduğu memnuniyeti dile getirerek bunu ileriye doğru atılmış önemli bir adım olarak nitelendirdi.

Zirve ile aynı gün AB ile Arnavutluk, güvenlik tehditleriyle mücadelede işbirliğini genişleten güvenlik ve savunma alanında bir ortaklık anlaşması da imzaladı.

Komşuluk ikilemleri ve ikili anlaşmazlıklar engel teşkil ediyor

Costa, AB-Batı Balkanlar ilişkisinin karşı karşıya olduğu zorlukları kabul ederek, ikili anlaşmazlıkların ve komşuluk ikilemlerinin çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Bir gazetecinin Batı Balkan ülkelerindeki olası üye ülke blokajlarına ilişkin sorusunu yanıtladı ve “Katılım liyakate dayalı olacaktır,” dedi.

Deklarasyonda ayrıca özellikle Priştine ile Belgrad arasında uzlaşma ve iyi komşuluk ilişkilerine duyulan kritik ihtiyaç vurgulandı. Liderler ilişkilerin normalleşmesinin her iki taraf için de hayati önem taşıdığını ve AB desteğinin devamı için bir ön koşul olduğunu belirtti.

AB, Prespa Anlaşması ve Belgrad-Priştine Diyaloğu gibi anlaşmaların uygulanması çağrısında bulunarak daha fazla mali desteğin somut ilerlemeye bağlı olduğu uyarısında bulundu.

AB ayrıca Yeşil Mutabakat konusundaki kararlılığını yineleyerek Batı Balkan ortaklarını iklim politikalarını AB standartlarıyla uyumlu hale getirmeye ve bölgenin karbondan arındırılması için çalışmaya çağırdı.

6 milyar avro değerinde ‘büyüme planı’

Batı Balkanların ekonomilerini ikiye katlama girişimi en iddialı projelerden biri.

AB, Batı Balkanların sosyo-ekonomik yakınlaşmasını hızlandırmak amacıyla 8 Kasım 2023 tarihinde bir büyüme planı başlattı. Plan, ekonomik yakınlaşmayı, bölgesel işbirliğini ve reformları ilerleterek bölgenin entegrasyonunu hızlandırmayı amaçlıyor.

Aynı zamanda Plan, Batı Balkan ortaklarını AB’nin tek pazarına entegre etmeyi, bölgesel ekonomik bağları güçlendirmeyi ve katılım öncesi fonların arttırılmasıyla sosyo-ekonomik reformları hızlandırmayı amaçlıyor.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in basın toplantısında da ifade ettiği üzere AB, Batı Balkan ülkelerini Birlik düzeyine yaklaştırmayı hedefliyor. Batı Balkan ülkelerinin ekonomileri şu anda AB’nin ekonomik seviyesinin yüzde 35’i düzeyinde.

Planın merkezinde, reformların uygulanmasına bağlı olarak hibe (2 milyar) ve imtiyazlı kredileri (4 milyar) bir araya getiren 2024-2027 dönemi için 6 milyar avroluk Reform ve Büyüme Aracı yer alıyor.

Zirve sırasında liderler, önümüzdeki on yıl içinde bölgedeki ekonomik büyümeyi iki katına çıkarmayı amaçlayan Büyüme Planının temelini oluşturacak Reform Gündemlerinin ortaklar tarafından hızla uygulanması çağrısında bulundu.

Batı Balkanları Rusya’ya karşı harekete geçirmek

Moskova’ya karşı şahin duruşuyla bilinen AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, zirve öncesinde yaptığı açıklamada Rusya’nın “barış istemediğini” belirterek Avrupa’nın Ukrayna’ya tam destek vermesi gerektiğini kaydetti.

Kallas, bazıları hızlı çözümler ararken, gerçekte Rusya’nın tutumunun önemli bir zorluk yarattığını savundu: “Ukrayna’nın savaş alanında güçlendirilmesi müzakerelerdeki konumunu da güçlendirecek ve bu da Avrupa’nın yararına olacaktır.”

Kallas ayrıca beş yıllık görev süresi boyunca AB genişleme sürecinde önemli ilerlemeler kaydetmeyi hedeflediğini ifade etti.

Deklarasyon, Batı Balkan ortaklarını AB dış politikasıyla uyumlu olmaya davet ederek, yaptırımların uygulanması ve ihlallerle mücadeleye vurgu yaparak Rusya’ya karşı birliğin altını bir kez daha çizdi.

Deklarasyonda ayrıca “Batı Balkanlı ortakların Rus gazına olan bağımlılıklarını azaltmak amacıyla AB’nin ortak gaz ve LNG alım mekanizmasını kullanmaları gerektiği” vurgulandı.

Göç yönetimi ve bölgesel güvenlik de vize uyumunun güçlendirilmesi ve organize suç ve kaçakçılığın önlenmesi çağrılarıyla ön plana çıkıyor.

Ayrıca, AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (CSDP) içerisinde yer alan hibrid tehditler ve dezenformasyonla mücadele de vurgulandı.

AB, Batı Balkanlar için başlıca yatırımcı ve ticaret ortağı olmaya devam ederken zirve, AB değerleri ve ilkeleriyle uyumun sürdürülmesine yönelik güçlü bir çağrıyla sona erdi.

Liderler, özellikle reform gündemlerinin uygulanmasında eylemlerin sözlerden daha yüksek sesle konuşması gerektiğini ifade etti.

Fakat somut sonuçların bir an evvel elde edilememesi halinde bu koşulluluklar hayal kırıklığına yol açabilir. Dahası, AB’nin kendi siyasi krizi, ekonomik istikrarsızlık, Avrupa Parlamentosu’nun yeni yapısı ve muhtemelen yenilenen transatlantik ilişkiler önümüzdeki yıllarda bu iddialı süreci etkileyebilir.

Sofya’dan Brüksel’e: AB-Batı Balkan zirvelerinin zaman çizelgesi

2018 Sofya: İlk AB-Batı Balkan zirvesi Sofya Deklarasyonu ile sona erdi. Deklarasyonda hukukun üstünlüğü, iyi yönetişim, güvenlik, göç, sosyo-ekonomik kalkınma ve bağlanabilirlik gibi alanlarda işbirliğinin arttırılması için yeni tedbirler belirlendi.

2020 Zagreb: Zagreb zirvesinde AB liderleri Zagreb Deklarasyonunu kabul ederek Batı Balkanların Avrupa perspektifine ve dönüşümüne verdikleri desteği bir kez daha teyit ettiler. Liderler ayrıca Kovid-19 ile mücadele, sağlık sektörüne destek ve ekonomik toparlanmaya dönük ortak çabaları da ele aldı. Pandemi nedeniyle zirve video konferans yoluyla gerçekleştirildi.

2021 Brdo: 6 Ekim’deki Brdo zirvesinde AB liderleri ve Batı Balkanlı ortaklar, bölgede bağlanabilirliği, yeşil ve dijital geçişleri ve siyasi ve güvenlik işbirliğini desteklemeye yönelik girişimlerin ana hatlarını belirleyen Brdo Deklarasyonu’nu kabul etti.

2022 Brüksel: AB ve Batı Balkan liderleri, 23 Haziran’da Brüksel’de bir araya gelerek AB entegrasyonundaki ilerlemeyi, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşından kaynaklanan zorlukları, Batı Balkanlar’ın ekonomik ve yatırım planı kapsamındaki kilit yatırımları ve jeostratejik konuları görüştü.

2022 Tiran: 6 Aralık’ta bölgede ilk kez düzenlenen AB-Batı Balkanlar Zirvesi Tiran’da gerçekleştirildi. Zirvede AB ile Batı Balkanlar arasındaki stratejik ortaklığın güçlendirilmesi ve AB entegrasyonu üzerinde duruldu. Zirvede, Rusya-Ukrayna savaşının sonuçlarının ele alınması, siyasi angajmanın artırılması, güvenliğin güçlendirilmesi, terörizm ve organize suçlarla mücadele ve göç sorunlarının ele alınması gibi konular tartışıldı. Zirve, Tiran deklarasyonunun yayımlanmasıyla sona erdi.

2023 Brüksel: 13 Aralık’ta AB ve Batı Balkan liderleri, bölgenin AB üyelik perspektifini yeniden teyit etmek üzere Brüksel’de bir araya geldi. Kademeli entegrasyonun ilerletilmesi, yeni uygulamaya konulan Büyüme Planı ile gelecek için ekonomik bir temel oluşturulması, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının etkilerinin azaltılması ve güvenlik ve dayanıklılığın güçlendirilmesi konuları ele alındı. Zirve Brüksel Deklarasyonunun yayınlanmasıyla sona erdi.

Bu zirveler bugüne kadar 27 AB üye ülkesi ile Arnavutluk, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Kosova olmak üzere altı Batı Balkan ülkesini bir araya getirdi.

DİPLOMASİ

Trump yönetimi, Ukrayna’ya silah sevkiyatının faturasını AB’ye kesmeyi planlıyor

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın yönetimi, Avrupa Birliği’nden Ukrayna’ya yapılan ABD’nin silahı sevkiyatlarının maliyetini karşılamasını talep etmeye hazırlanıyor. Bu konunun, Münih Güvenlik Konferansı’nda ele alınması bekleniyor.

Reuters haber ajansının konuya vakıf iki kaynağa dayandırdığı haberine göre, ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Avrupa’daki müttefiklerinden Ukrayna için ABD’den silahı satın almalarını talep etmeye hazırlanıyor.

Kaynaklar, Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg’un bu konuyu 14-16 Şubat tarihlerinde düzenlenecek olan Münih Güvenlik Konferansı’nda Avrupalı ülkelerle görüşeceğini belirtti.

Ajansın görüştüğü kaynaklar, bu adımın Trump yönetiminin Ukrayna’ya silah tedarikini sürdürme ancak mali yükü azaltma arayışının bir parçası olduğunu vurguladı.

Kellogg, söz konusu planın varlığını ne doğruladı ne de yalanladı. Kellogg, “ABD, Amerikan yapımı silahları satmak ister çünkü bu, [Amerikan] ekonomisini güçlendirir. Pek çok seçenek var. Şu anda her şey değerlendiriliyor,” ifadesini kullandı.

Trump’ın Özel Temsilcisi, Ukrayna’nın hâlihazırda Başkan Joe Biden döneminde onaylanan silah sevkiyatlarını almaya devam ettiğini de sözlerine ekledi.

Kellogg, “Önümüzdeki 24 saat içinde bir şeyi değiştirmek gerekmeyebilir,” diye konuştu.

Daha önce Trump, ABD’nin Ukrayna’ya 200 milyar dolar değerinde silah sağladığını belirtmişti. Bu harcamaların Avrupa Birliği tarafından telafi edilmesini talep edeceğini ifade etmişti.

Ayrıca Washington’ın Kiev ile Ukrayna’nın Amerikan yardımını nadir toprak elementleri karşılığında alacağı bir anlaşma yapabileceğini de dile getirmişti.

Trump, “Onlara 500 milyar dolar değerinde nadir toprak elementi karşılığı istediğimi söyledim ve onlar da bunu yapmayı kabul ettiler,” demişti.

Reuters‘in kaynaklarına göre, Trump’ın 20 Ocak’taki göreve başlama töreninin ardından ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardımı askıya alınmış ve şubat ayının ilk günlerinde yeniden başlatılmıştı.

Kaynaklar, Beyaz Saray’ın başlangıçta Ukrayna’ya yönelik her türlü desteği kesme fikrinden vazgeçtiğini belirtti. Fakat Beyaz Saray çalışanları arasında, Amerikan stoklarından ne kadar askeri yardım sağlanması gerektiği konusunda hâlâ anlaşmazlıklar bulunuyor.

Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, Rusya’nın tam ölçekli işgalinin başlangıcından 2025’e kadar ABD, Kiev’e 66 milyar dolar tutarında askeri yardım sağladı ve 2014’ten bu yana yapılan yardımın toplamı yaklaşık 70 milyar dolara ulaştı.

Zelenskiy ise Ukrayna’nın aldığı silahların değerini yaklaşık 76 milyar dolar olarak tahmin ediyor.

Trump yönetimi, Ukrayna’ya savaş sonrası güvenlik garantileri için Avrupa’yı işaret etti

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump’tan Mısır ve Ürdün’e “yardımı kesme” tehdidi

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump pazartesi günü yaptığı açıklamada, ABD’nin Gazze Şeridini “devralma ve geliştirme” planının bir parçası olarak Filistinlileri topraklarına kabul etmemeleri halinde Ürdün ve Mısır’a yardımı kesmeyi düşünebileceğini söyledi.

Trump’a Oval Ofis’te gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında, “Filistinlileri almayı kabul etmezlerse bu ülkelere yardımı keser misiniz?” sorusu sorulunca, Başkan yanıt olarak, “Evet, belki. Elbette, neden olmasın? Eğer kabul etmezlerse, muhtemelen yardımı keserim. Evet,” dedi.

Ürdün ve Mısır, ABD’den en çok askeri yardım alan ülkeler arasında yer alıyor. Trump yönetimi, yeniden değerlendirme yapılana kadar ABD’nin tüm dış yardımlarını 90 gün süreyle durdurmasına rağmen İsrail, Mısır ve Ürdün’e istisna tanınmıştı.

ABD ve Ürdün 2022 yılında imzaladıkları bir mutabakatla, ABD’nin yılda 1 milyar dolardan fazla dış yardım sağlamasını taahhüt etmişti. ABD, 2023 mali yılında Mısır’a yaklaşık 1,5 milyar dolar dış yardım sağladı.

Trump geçtiğimiz ay Mısır ve Ürdün’e, Gazze’den daha fazla Filistinliyi kabul etmeleri çağrısında bulunmuştu.

O tarihten bu yana Trump, ABD’nin Gazze Şeridinin kontrolünü ele geçirmesini ve burayı “iktisadi bir kalkınmaya” dönüştürecek şekilde yeniden inşa etmesini öneriyor.

Beyaz Saray, Gazze yeniden inşa edilirken Filistinlilerin geçici olarak yerleştirileceğini söylese de Trump defalarca Filistinlilerin Gazze’ye dönmek istemeyeceklerini öne sürdü ve geri dönmelerine izin verilmemesi olasılığını gündeme getirdi.

Trump pazartesi günü yaptığı açıklamada, “Eğer gidecek bir yer bulabilirlerse Gazze’den ayrılmayı çok isterler,” iddiasında bulundu.

Bölgedeki Arap liderler Filistinlileri yerlerinden etme ya da komşu ülkelere yerleştirme çabalarının sonuçsuz kalacağını söylediler. İsrail’le barış anlaşmaları olan Mısır ve Ürdün, güvenlik riski oluşturduğunu, istikrarı bozacağını ve kitlesel muhalefeti kışkırtacağını iddia ederek Filistinlileri kabul etmeye karşı çıkıyor.

Ürdün halihazırda yaklaşık 3 milyon Filistinliye ev sahipliği yapıyor ve bunların çoğu daha önceki savaşlar nedeniyle yerlerinden edilmiş durumda.

Trump’ın bugün (11 Şubat) Washington’da Ürdün Kralı 2. Abdullah ile bir araya gelmesi bekleniyor ve Gazze Şeridi ve geleceği muhtemelen görüşmelerin kilit unsurlarından biri olacak. Kral Abdullah, Mısır gibi Gazze’den Filistinlilerin alınmasına karşı çıkmıştı.

Associated Press’in (AP) haberine göre Mısır pazar günü yaptığı açıklamada Filistinlilerin geleceğine ilişkin son gelişmeleri görüşmek üzere 27 Şubat’ta Arap ülkelerinin katılacağı bir zirveye ev sahipliği yapacağını duyurdu.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ABD-Güney Afrika arazi yasası geriliminde yeni perde

Yayınlanma

ABD’de Doneld Trump yönetimi, Güney Afrika hükümetini beyaz Afrikaner çiftçilere yönelik şiddetli saldırılara izin vermek ve “etnik azınlık Afrikanerlerin tarımsal mülklerine tazminat ödemeden el koymasına” olanak tanıyan bir arazi kamulaştırma yasası çıkarmakla suçluyor.

Trump cuma günü imzaladığı ve hükümetin bazı beyaz vatandaşlarına yönelik “hak ihlalleri” nedeniyle ceza olarak Güney Afrika’ya yapılan tüm yardım ve mali desteği durduran kararname imzaladı.

Trump, Güney Afrika’yı beyaz çiftçilere karşı insan hakları ihlalleri yapmakla suçladığı Truth Social gönderisinde, “Güney Afrika topraklara el koyuyor ve bazı insan sınıflarına ÇOK KÖTÜ davranıyor,” iddiasında bulundu.

Başkanlın emrinde, ABD’nin “Güney Afrika hükümetinin ülkesinde hak ihlalleri gerçekleştirmesini destekleyemeyeceği” ve “bu adaletsiz ve ahlaksız uygulamalara devam ettiği sürece” ABD’nin yardım veya destek sağlamayacağı belirtildi.

Trump’ın beyaz Afrikalıları “yeniden yerleştirme” planı

Beyaz Saray ayrıca Washington’un Güney Afrikalı çiftçileri ve ailelerini mülteci olarak yeniden yerleştirmek için bir plan oluşturacağını açıkladı.

Açıklamada ABD’li yetkililerin, Güney Afrika’da yaşayan ve çoğunlukla eski Hollandalı ve Fransız yerleşimcilerin beyaz torunları olan Afrikalıların ABD Mülteci Kabul Programı aracılığıyla kabulü ve yeniden yerleştirilmesi de dahil olmak üzere insani yardıma öncelik verecek adımlar atacağı belirtildi.

Emirde ayrıca Güney Afrika’nın İsrail’e yönelik soykırım suçlamalarının Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşınmasındaki rolüne de atıfta bulunuluyor.

Kararda, “Buna ek olarak, Güney Afrika, UAD’de Hamas’ı değil İsrail’i soykırımla suçlamak ve ticari, askeri ve nükleer anlaşmalar geliştirmek için İran’la ilişkilerini yeniden canlandırmak da dahil olmak üzere ABD ve müttefiklerine karşı saldırgan tutumlar almıştır,” deniyor.

Hafta başında Trump gazetecilere verdiği bir brifingde Güney Afrika yönetiminin “korkunç şeyler yaptığını, korkunç şeyler yaptığını” söylemişti.

Trump, “Dolayısıyla bu konu şu anda soruşturma altında. Bir karar vereceğiz ve Güney Afrika’nın ne yaptığını öğrenene kadar; toprakları ellerinden alıyorlar ve topraklara el koyuyorlar ve aslında belki de bundan çok daha kötü şeyler yapıyorlar,” iddiasında bulunmuştu.

Musk da topa girdi, Bakanlık sömürgeciliğe işaret etti

Trump’ın Güney Afrika doğumlu yakın danışmanı Elon Musk da eleştirilere katıldı ve X’te Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’nın neden “açıkça ırkçı mülkiyet yasalarına” sahip olduğunu sordu.

Ramaphosa Musk’a yanıt vermedi fakat daha önce Trump’ın tehdidinin ardından Güney Afrika’nın toprak politikasını savunmuştu. Başkan, hükümetin hiçbir araziye el koymadığını ve politikanın halkın araziye eşit erişimini sağlamayı amaçladığını söyledi.

Güney Afrika hükümeti de ayrıca, beyaz çiftçilere yönelik herhangi bir saldırı olduğunu reddetti ve Trump’ın yeni arazi yasasına ilişkin açıklamasının yanlış bilgi ve çarpıtmalarla dolu olduğunu savundu.

Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanlığı, Beyaz Saray’ın söz konusu adımının “Güney Afrika’nın derin ve acı dolu sömürgecilik ve apartheid tarihini tanımakta başarısız olduğunu” söyledi.

Apartheid döneminin izleri: Toprakta eşitsizlik sürüyor

Güney Afrika’daki yeni arazi yasası geçen ay imzalandı ve belirli durumlarda tazminat ödenmeksizin arazilere el konulmasına izin veriyor.

Irkçı apartheid sisteminin sona ermesinden 30 yıl sonra Güney Afrika’da toprak mülkiyeti uzun zamandır tartışmalı bir konu olup özel tarım arazilerinin çoğu hâlâ beyazlara ait.

Hükümetin toprak reformunu ele alması ve ırk ayrımcılığının geçmişteki adaletsizlikleriyle başa çıkması için sürekli çağrılar yapılıyordu. Güney Afrika’nın yeni yasası, sadece “adil, hakkaniyete uygun ve kamu yararına” olduğu durumlarda tazminatsız kamulaştırma yapılmasına izin veriyor.

Bu, mülkün kullanılmadığı ve ondan geliştirme ya da para kazanma niyetinin olmadığı ya da insanlar için risk teşkil ettiği durumları kapsıyor.

Beyazlar 62 milyonluk Güney Afrika nüfusunun yalnızca %7’sini oluşturuyor. Buna rağmen, beyazların elinde yaklaşık 26 milyon hektarlık özel mülk var ve bu toplam arazinin yaklaşık dörtte üçünü oluşturuyor.

Özel mülkiyete ait arazilerin sadece %4’ü, Güney Afrika’nın 60 milyonluk nüfusunun yaklaşık %80’ini oluşturan siyahlara ait.

Apartheid rejiminde siyahların yaşadığı “adacıklar” olarak kısmi özerkliğe sahip bantustanlar, beyazların sahip olduğu çiftliklerle çevrili durumda. 1913’te İngiliz sömürge yönetimince çıkarılan Yerliler Toprak Yasası, siyahların “beyaz Güney Afrika’da” toprak satın almasını ya da kiralamasını kısıtlamış ve yerli sakinlerin zorla yerlerinden edilmesine yol açmıştı.

Ardından 1950’de Afrikaner Ulusal Partisi 3,5 milyon siyahı atalarının topraklarından uzaklaştıran bir yasa çıkardı.

ANC, zengin siyahlar yarattı ama topraktaki beyaz üstünlüğünü kırmadı

1994’te apartheid’ın sona ermesinin ardından Afrika Ulusal Kongresi (ANC) hükümeti 2014 yılına kadar bu arazinin %30’unu eski sahiplerine iade etmek istediğini söylemişti fakat ticari tarım arazilerinin yalnızca %10’unun yeniden dağıtıldığı tahmin ediliyor.

Toprak reformuna konu çiftliklerin çoğu, beceri aktarımı ve bunları sürdürecek sermaye eksikliği nedeniyle başarısız oluyor.

Kısa süre önce kabul edilen yasaya kadar, hükümet mevcut sahiplerinden sadece “istekli satıcı, istekli alıcı” ilkesi çerçevesinde arazi satın alabiliyordu ve bu durum bazılarına göre toprak reformu sürecini geciktirdi.

Apartheid döneminde siyah çoğunluğun topraksızlaştırılmasını Güney Afrika’nın “ilk günahı” olarak tanımlayan ülkenin yeni Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, kullanılmayan kentsel arazilere odaklanarak toprak reformunu hızlandırma sözü vermişti.

Bu meselenin yakıcı hale gelmesinde, özellikle Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) gibi radikal partilerin baskısının etkisi büyük. EFF, ülkenin altın ve platin madenlerini millileştirmek ve beyaz çiftçilerin topraklarına el koymak istiyor ve bu politikayla örgütleniyor.

EFF örgütleri, toprak sahibi olmak isteyen siyah yoksul köylüler ile zengin beyaz çiftlik sahipleri arasında arabuluculuk gibi fonksiyonlar da üstlenerek köylülerle ilişkilerini geliştirmiş durumdalar.

Otuz yıllık ANC hükümeti bir “süper zengin” siyah işadamları sınıfı yaratsa da yoksul siyah çoğunluk için çok az şey yaptığı genel kabul görüyor.

Güney Afrika’daki beyazlar, 1994 yılında beyaz azınlık yönetimine dayalı apartheid sisteminin sona ermesinin üzerinden 30 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen genel olarak siyahlardan çok daha iyi bir yaşam standardına sahip.

Güney Afrika İnsan Hakları Komisyonu tarafından 2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre beyazların %1’i yoksulluk içinde yaşarken bu oran siyahlarda %64.

Afrikanerler, ABD’ye göç planını reddetti

Öte yandan ülkedeki Hollandalı kolonicilerin torunları Afrikanerler, Trump’ın “yeniden yerleştirme” planını reddetti.

Cumartesi günü, Afrikanerleri temsil eden en önde gelen gruplardan ikisi, Trump’ın ABD’de yeniden yerleşim teklifini kabul etmeyeceklerini söyledi.

Yaklaşık 2 milyon kişiyi temsil ettiğini söyleyen Afrikaner işçi sendikası Solidarity’nin CEO’su Dirk Hermann, “Üyelerimiz burada çalışıyor, burada kalmak istiyor ve burada kalacaklar. Burada bir gelecek inşa etmeye kararlıyız. Hiçbir yere gitmiyoruz,” dedi.

Aynı basın toplantısında Afrikaner lobi grubu AfriForum’un CEO’su Kallie Kriel de “kategorik olarak” başka bir yere taşınmak istemediklerini söyledi.

Solidarity, AfriForum ve diğerleri yeni arazi kamulaştırma yasasına şiddetle karşı çıkıyor ve bu yasanın yıllardır bu arazileri geliştirmek için çalışan beyazların sahip olduğu arazileri hedef alacağını ileri sürüyor.

Ayrıca, yakın zamanda kabul edilen aynı derecede tartışmalı bir dil yasasının okullardaki Afrikaans dilini kaldırmayı ya da sınırlandırmayı amaçladığını söylerken, Güney Afrika’nın iş dünyasında siyahların çıkarlarını destekleyen “pozitif ayrımcılık” politikalarını da “ırkçı yasalar” olarak sık sık eleştiriyorlar.

Afrikanerlerin durumunu gündeme getirdiği için Trump’a teşekkür eden AfriForum’dan Kriel, “Bu hükümet nüfusun belli bir kesiminin hedef alınmasına izin veriyor,” dedi fakat Afrikanerlerin Güney Afrika’ya bağlı olduklarını da söyledi.

Güney Afrika hükümeti, eleştirilen yasaların, sömürgeciliğin ve ardından neredeyse yarım yüzyıl süren apartheid döneminin yanlışlarını düzeltmek gibi zor bir görevi hedeflediğini söylüyor.

Afrikanerler, 300 yıldan daha uzun bir süre önce Güney Afrika’ya ilk gelen başta Hollandalı olmak üzere Fransız ve Alman sömürge yerleşimcilerinin soyundan geliyorlar.

Güney Afrika’da gelişen Hollandacadan türetilmiş bir dil olan Afrikaans (Afrikanca) konuşurlar ve İngiliz ya da diğer kökenlerden gelen diğer beyaz Güney Afrikalılardan farklıdırlar.

Amerikan sağının savaş narası olarak “beyazlara zulüm”

Güney Afrika ve Batıdaki sağcı aktivistler yıllardır Güney Afrika hükümetini yasadışı toprak müsaderesi yapmakla ve beyaz çiftçilerin öldürülmesine göz yummakla suçluyor.

Trump 2018’de dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya “büyük çaplı çiftçi cinayetlerini” araştırması emrini verdiğini söylediğinde bu çağrıları yinelemişti.

Birleşik Krallık’ta da Katie Hopkins gibi sağcı yayıncılık figürleri “beyazlara yapılan zulüm” konulu haberler yapıyorlar. Dönemin başbakanı Theresa May’in Güney Afrika ziyaretini eleştiren Hopkins, “Güney Afrika’da beyazlar katlediliyor ve açıklanamaz bir şekilde Yatıştırıcı May kendini çarmıha germeyi seçiyor” demişti.

Hopkins, “Beyaz çiftçilerin silahlı siyah çeteler tarafından şiddet kullanılarak etnik temizliğe tabi tutulması çileden çıkarıcı ve yürek parçalayıcıdır ve dünyanın umurunda değil. Ya da en azından ana akım medyanın umurunda değil. Sizin umurunuzda mı?” diye sormuştu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English