Bizi Takip Edin

Diplomasi

AB, vergilerden kaçınmak için Trump’a “işbirliği paketi” teklif edecek

Yayınlanma

AB Ticaret Şefi Maroš Šefčovič salı günü, ABD Başkanı Donald Trump’la “barışı satın alabileceğini” ve giderek büyüyen bir ticaret savaşını önleyebileceğini umduğu bir paketle Washington’a uçtu.

POLITICO’nun haberine göre Trump’ın gümrük vergilerini önlemek amacıyla yeni yönetime bir “işbirliği paketi” vaat eden Šefčovič’in çarşamba günü (19 Şubat) ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick, ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer ve Trump’ın ekonomi başdanışmanı Kevin Hassett ile bir araya gelmesi bekleniyor.

Ziyaret, Trump’ın önümüzdeki ay çelik ve alüminyum üzerindeki vergileri yeniden yürürlüğe koyacağını söylemesinin ardından, blok için tehlikeli bir zamanda gerçekleşiyor. Trump ayrıca, başta otomobil endüstrisi olmak üzere Avrupalı ihracatçılara zarar verecek karşılıklı gümrük vergileri uygulama yönünde bir adım attı. 

Brüksel son dört yılını ticaret silahlarını güçlendirmekle geçirirken, öncelikle Trump ile bir anlaşma yapmayı denemek istiyor. POLITICO’ya göre AB’nin çantasında 4 ana öneri yer alıyor.

1. Amerikan LNG’si daha fazla satın almak

Bunlardan ilki, ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatını artırmak. Trump’ın Amerika’nın AB ile olan 198 milyar avroluk ticaret açığı konusundaki takıntısı, bloğa milyarlarca dolara mal olabilecek ağır gümrük vergileri uygulama tehditlerinin merkezinde yer alıyor. 

Fakat Trump’ın aynı anda daha fazla fosil gazı için daha fazla sondaj sözü vermesi, Avrupa ülkelerinin Atlantik ötesinden daha fazla yakıt satın alarak bir ticaret savaşı olasılığını önleyebileceği umutlarını artırdı.

Fakat uygulamada Almanya gibi AB ülkeleri, bloğun mevcut hacimlere ek olarak ne kadar daha Amerikan LNG’si satın alabileceğini sorguluyor. En azından bir AB ülkesi, enerji güvenliği adına Amerikan LNG kargolarını daha uygun fiyatlı hale getirmek için bir sübvansiyon programı fikrini ortaya atıyor.

Bu arada sektör temsilcileri, Trump’ın ülkesinde çevre standartlarını düşürmeye hazırlandığı ve enerji devlerinin kural değişikliklerinden faydalanmaları halinde Avrupa ülkelerinden ağır para cezalarıyla karşılaşabilecekleri göz önüne alındığında, AB paketinin metan emisyonları nedeniyle Amerikan yakıtı ithalatçılarını cezalandırmama taahhüdü içermesi için baskı yapıyor.

2. Amerikan otomobillerine gümrük indirimi

İkincisi, AB’nin Amerika otomobilleri üzerindeki gümrük vergisini azaltma taahhüdü. Trump’ın AB’ye yönelik şikâyetlerinin merkezinde otomobiller ve AB’nin araçlara uyguladığı yüzde 10’luk ithalat vergisi yer alıyor.

ABD’de yüzde 2,5 gümrük vergisi var, fakat bu oran hafif kamyonlar için keskin bir şekilde yüzde 25’e yükseliyor.

Trump’ın gümrük tehdidine en bariz cevap, otomobil üreticisi BMW ve Avrupa Parlamentosu’nun (AP) uluslararası ticaret komitesi başkanı Bernd Lange’nin savunduğu bir yaklaşımla, bloğun gümrük vergilerini ABD’ninkilerle eşleşecek şekilde düşürmek olacak.

Ne var ki küresel ticaret kuralları uyarınca AB’nin gümrük vergilerinde yapılacak herhangi bir indirimin tüm ticaret ortaklarına uygulanması gerekecek.

Bu durum, elektrikli araç üreticilerinin yeni pazar arayışında olduğu Çin için bir kazanç anlamına geliyor. Avrupa Komisyonu, sübvansiyon karşıtı soruşturmasının ardından geçen yıl Çin malı elektrikli araçlara yeni vergiler getirmişti.

3. Pekin ile mücadelede Brüksel-Washington ortaklığı

AB’nin Trump’a sunacağı tekliflerden üçüncüsü, Çin’e karşı AB-ABD ortaklığı.

POLITICO’da yer alan habere göre Brüksel’deki yetkililer Trump’ın seçim kampanyasında göründüğü gibi bir “Çin şahini” olmayabileceğini anlamaya başladılar.

Trump’ın Pekin’e yönelik ilk yumuşak hamleleri, Brüksel’in Washington ile daha iyi uyum sağlayacağı görüşünden hareketle Çin’in pazar kapma uygulamalarına karşı ortak mücadele için adımlar atan AB’de alarm zillerinin çalmasına neden oluyor.

Šefčovič, yapay zeka, yarı iletkenler ya da kuantum teknolojisi gibi kilit teknolojilerde dışarıya yapılan yatırımların denetlenmesi gibi konularda AB’nin ekonomik güvenliğe odaklanmasının güçlendirilmesini önermişti.

Trump’ın ilk dönemini yansıtacak bir başka hamleyle Brüksel, Çin’in şirketlere sübvansiyonlar sağlaması ya da Batılı firmaları kamu ihalelerinden dışlaması gibi piyasa dışı uygulamalarıyla mücadelede ABD ile işbirliği yapmak istiyor.

2023 yılında Washington ve Brüksel, Çin gibi piyasa dışı ekonomilerden çelik ve alüminyum ithalatına vergi uygulayacak bir “yeşil” metaller kulübü kurmayı denemiş ama başarısız olmuştu.

Eğer iki taraf Sürdürülebilir Çelik ve Alüminyum Küresel Düzenlemesi üzerinde anlaşabilirse, Trump’ın ilk dönemine kadar uzanan gümrük vergisi kavgası da son bulabilir.

4. Amerikan silahlarına yatırım

Avrupa ülkelerinin daha fazla Amerikan silahı satın almasını sağlamak, Trump yönetiminin Avrupa’dan asker çekme fikriyle flört ettiği ve AB ülkelerine defalarca savunma harcamalarını artırma çağrısında bulunduğu bir dönemde, bloğun kendi güvenliği konusunda ciddi olduğuna ikna etme avantajına sahip olacaktır.

Almanya ve İtalya’da ilgi gören bu yaklaşım geçtiğimiz kasım ayında Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde tarafından da dile getirilmiş ve Lagarde AB ülkelerinin “uyumlu” bir yaklaşımla kendi üretemedikleri silah sistemlerini satın alabileceklerini söylemişti.

Fakat bu fikir, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un AB’nin “stratejik özerkliğinin” en güçlü savunucusu ve Dassault gibi ulusal savunma şampiyonlarının güçlü bir destekçisi olduğu Fransa’da muhtemelen dirençle karşılaşacak.

Bu arada Washington geçen hafta Avrupa’ya silah sevkiyatını hızlandırma sözü verdi.

AB, teknoloji şirketleri konusunda tutumunu değiştirmiyor

Öte yandan Brüksel, Washington ve teknoloji şirketlerinin şikayet konusu olan Büyük Teknoloji’ye yönelik regülasyonlar konusunda geri adım atmayı düşünmüyor.

Üst düzey bir Avrupalı milletvekiline göre, Washington’dan gelen uyarılara rağmen AB, çoğu Amerikalı olan büyük teknoloji şirketlerini düzenleme yolundan sapma niyetinde değil ve teknoloji mevzuatı konusunda müzakereye açık olmayacak.

Bloğun X ve Amazon gibi ABD’li teknoloji devlerini yöneten üç ana kural kitabının (Yapay Zeka Yasası, Dijital Hizmetler Yasası ve Dijital Piyasalar Yasası) uygulanması, bir ticaret çatışmasında Washington’u yatıştırmak için esnetilmeyecek.

AP’nin ABD delegasyonu başkanı Brando Benifei, “Bu yaklaşımı kabul edemeyiz, çünkü mevzuatımızın bir müzakerenin parçası olduğunu düşünmüyoruz,” dedi.

Benifei, POLITICO’ya verdiği mülakatta AB’nin bu nedenle ABD politikasında değişiklik talep etmediğini vurguladı.

Diplomasi

Eski CIA analisti Johnson: İsrail, ateşkes görüşmesini pusu kurmak için kullandı

Yayınlanma

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırısından tamamen haberdar olduğunu ve bu konuda “hiçbir şey bilmiyorduk” şeklindeki açıklamaların “saçmalık” olduğunu belirtti. Johnson, İsrail’in ateşkes teklifi görüşmelerini üst düzey yetkililere pusu kurmak için kullandığını iddia ederek, ne İsrail’e ne de ABD’ye müzakerelerde güvenilemeyeceğini vurguladı.

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ABD’nin tam bilgisi ve iştirakiyle gerçekleştirildiğini belirterek, Washington’un saldırıdan haberi olmadığı yönündeki iddiaları “saçmalık” olarak nitelendirdi. Johnson, İsrail’in büyük bir başarıya ulaştığına dair çıkan haberlerin de gerçeği yansıtmadığını ifade etti.

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde değerlendirmelerde bulunan Johnson, İran’ın hava savunma sistemlerinin başarısız olduğu ve İsrail’in büyük bir zafer kazandığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını kaydetti.

Bu durumu, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırılarında ilk başta büyük hasar verildiği yönünde çıkan ancak daha sonra hasarın sınırlı olduğunun anlaşıldığı olaylara benzeten Johnson, “Bu yüzden başlangıçta görünen kadar kötü değildi,” değerlendirmesinde bulundu.

‘Trump, İranlı yetkililerin ölümünü kutluyor’

Saldırının ABD’nin tam bilgisi ve katılımıyla yapıldığını vurgulayan Johnson, Donald Trump’ın New York Post‘a verdiği demeçlere dikkat çekti. Johnson, Trump’ın, “İsrail’in saldıracağını biliyordum. Her şeyi biliyordum,” dediğini aktardı. Johnson ayrıca Trump’ın, “Son zamanlarda muhatap olduğumuz İran hükümet yetkililerinin çoğu artık öldü,” diyerek bu durumu kutladığını belirtti.

Johnson, ABD’nin saldırıdan haberi olmadığı yönündeki açıklamaları eleştirerek, “Amerika şu an bu oyunu oynuyor: ‘Bu konuda hiçbir şey bilmiyorduk.’ Trump aynı şeyi Putin’e de yaptı. Bu saçmalık,” ifadelerini kullandı.

‘İsrail, ateşkes görüşmesini pusu için kullandı’

Johnson, İsrail’in güvenilmez bir aktör olduğunu ve müzakereleri kötüye kullandığını iddia ederek şok edici bir suçlamada bulundu. Johnson, “Hassan Nasrallah öldü. Diğer üst düzey Hizbullahçılarla bir ateşkes teklifini görüşmek üzere bir aradaydı. Ve bu ateşkes teklifini, onları pusuya düşürmek için kullandılar. Burada ortaya çıkan bir davranış kalıbı var. İsrail’e hiçbir tür müzakerede güvenilemez. Ayrıca, ABD’ye de,” dedi.

ABD, ‘herkesi her yerde vurabiliriz’ mesajı verdi’

Çatışmanın hâlen devam ettiğini, füzelerin uçuştuğunu ve en az 10 farklı şehir ile nükleer tesislerin hedef alındığını belirten Johnson, medyanın yer altındaki nükleer ve füze tesislerinden bahsetmediğini söyledi.

Johnson, bu saldırıyla ABD’nin dünyaya bir mesaj verdiğini ifade ederek, “Amerika şimdi başarılı bir ilke oluşturdu: ‘Herkesi, her yerde, sahip olduğumuz her şeyle vurabiliriz.’ Bu ilke ve mesaj gönderilmiştir,” diye konuştu. Johnson, sözlerini şöyle tamamladı:

“Özellikle Arap ve Müslüman dünyası bir araya gelip bununla yüzleşmez ve bir strateji çizmeye başlamazsa, bu durum devam edecektir.”

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Bhadrakumar: Asıl sorun İran’ın nükleer programı değil, İsrail’in bölgedeki hakimiyeti

Yayınlanma

Eski Hint diplomat M.K. Bhadrakumar, İran ile yaşanan krizin nükleer silahlanma meselesi olmadığını, asıl sorunun İsrail’in ABD ve Avrupa destekli bölgesel hakimiyetini sürdürme çabası olduğunu belirtti. Bhadrakumar, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) ayrılmaya zorlanmasının en büyük tehlike olacağını vurgulayarak, diplomasi için hâlâ bir yol olduğuna inandığını söyledi.

Hindistan’ın eski diplomatlarından M.K. Bhadrakumar, İran ile İsrail arasında yaşanan gerilimin temelinde, Tahran’ın nükleer silah geliştirme ihtimalinin değil, İsrail’in bölgesel hakimiyetini sürdürme arzusunun yattığını ifade etti.

30 yıllık diplomatik kariyeri boyunca İran ile yakın temaslarda bulunduğunu belirten Bhadrakumar, en büyük korkusunun, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) terk etmeye zorlanması olduğunu dile getirdi.

‘Asıl sorun İsrail’in bölgedeki hakimiyeti’

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde konuşan Bhadrakumar, mevcut durumun İran’ın nükleer programından kaynaklandığına inanmadığını belirterek, “Bu bütün sorun burada. Aslında bu, İran’ın nükleer silahlar yarattığına inanmadım. Sonuç olarak, bugün biz neredeyiz? İsrail’in güvenliği hakkında. İsrail dünyanın büyük bir silah kuvvetidir. Dünyanın en büyük silah devletidir ve bu pozisyon, ABD ve Avrupa hükümetlerinin birleşikliğiyle sağlanmıştır,” değerlendirmesinde bulundu.

İran’ın NPT’ye taraf olduğunu ve uluslararası denetimlere açık olduğunu hatırlatan Bhadrakumar, sorunun jeopolitik olduğunu vurguladı. Bhadrakumar, “Sorun, jeopolitik olarak İsrail’in Orta Doğu bölgesinin sürekli domine edilmesi yolunu açmasıdır. Bence bu kriz için ayrıca şiddetli bir sorumluluk var,” dedi.

‘İran’ı NPT’den çıkmaya zorlamak en büyük tehlike’

2015 yılında imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmaya dikkat çeken Bhadrakumar, İran’ın bu anlaşma kapsamında nükleer programını ciddi şekilde sınırlandırdığını ve kapsamlı denetimlere izin verdiğini söyledi.

Bhadrakumar, “Benim büyük korkum, İran’ın NPT’yi bırakmak için bir adım atabileceğidir. Bu benim en büyük sorunumdur,” ifadelerini kullandı.

30 yıl boyunca İranlı siyasi elitlerle iletişimde olduğunu aktaran Bhadrakumar, “İran’ın nükleer yetenekleri hakkında haklarından vazgeçeceğine dair çok az olasılık görüyorum. Bu şanssızlık bugünlerde bile tekrar edilmiştir,” diye konuştu.

‘Bölgedeki hareketler İran’ın icadı değil’

Bhadrakumar, Hamas ve Hizbullah gibi hareketlerin İran tarafından yaratılmadığını, bu yapıların bölgedeki çözülmemiş sorunların, özellikle de Filistin meselesinin doğal bir tezahürü olduğunu savundu. Bhadrakumar, konuyla ilgili şunları söyledi:

“Hamas, Hizbullah, bunların hepsi, bölgedeki doğal haklardan ve bölgenin sahip olduğu bir durumdan oluşan manifestasyonlardır. İran, paradoksal olarak bu grupların kendilerini ılımlılaştırması için etki edebilecek bir konumdadır ve eğer bir çözüm mümkün olacaksa tüm sorunlar için bir taraf olmalıdır.”

‘Diplomasi için hâlâ umut var’

Tüm olumsuzluklara rağmen diploması için hâlâ bir yol olduğuna inandığını belirten Bhadrakumar, Rusya’nın bölgedeki etkisine dikkat çekti. Rusya, Çin ve İran arasında Batı’ya karşı katı bir blok olduğu fikrini reddeden eski diplomat, bu ülkelerin kendi stratejik özerkliklerini koruduğunu belirtti.

Bhadrakumar, “Rusya’nın İran’da büyük bir nüfuzu var. Bu ülkeler kendi yollarındalar, stratejik otoritelerini kutladılar. Bu yüzden buna inanmıyorum. Ama aynı zamanda Rusya ve İran arasında bir birleşiklik var,” değerlendirmesini yaptı.

Son olarak Bhadrakumar, Rusya’nın geçmişte İran’ın uranyum zenginleştirme fazlasının kendi topraklarında depolanmasını içeren bir konsorsiyum önerdiğini hatırlatarak, bu tür çözümlerin hâlâ mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.

İran’la savaş kapıda mı?

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Yayınlanma

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.

Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.

Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.

Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.

İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.

Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.

Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.

Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.

Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.

Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.

Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.

Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.

“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.

Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.

Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.

“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.

Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.

Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.

“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.

Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.

Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.

Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.

“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.

Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.

Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.

“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.

“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.

İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English