Bizi Takip Edin

Diplomasi

ABD-Britanya kavgası: ABD’nin sınır dışı etmek istediği ‘Filistin yanlısı’, İngiliz devleti bağlantılı

Yayınlanma

Hafta sonu Columbia Üniversitesi mezunu Mahmoud Khalil, ABD’li göçmenlik yetkilileri tarafından gözaltına alınmış ve Khalil hakkında “Hamas destekçiliği” iddiasıyla sınır dışı prosedürü başlatılmıştı.

ABD’de daimi ikamet eden Khalil, cumartesi gecesi Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) ajanları tarafından gözaltına alındıktan sonra federal bir yargıç sınır dışı edilmesini geçici olarak engelledi ve Khalil şu anda Louisiana’daki federal bir hapishanede yargılamayı bekliyor.

Pazartesi günü Donald Trump, Truth Social platformunda yaptığı bir paylaşımda Khalil’i “Hamas Yanlısı Radikal Yabancı Öğrenci” olarak tanımladı ve tutuklanmasının “gelecek birçok tutuklamanın ilki” olduğunu duyurdu.

Trump, “Columbia’da ve Ülke genelindeki diğer Üniversitelerde terör yanlısı, antisemitik, Amerikan karşıtı faaliyetlerde bulunan daha fazla öğrenci olduğunu biliyoruz ve Trump Yönetimi buna müsamaha göstermeyecektir,” dedi.

Beyaz Saray pazartesi günü Trump’ın açıklamasını ve Khalil’in bir resmini “ŞALOM, MAHMUD” ifadeleri ve “Hamas’a bağlı faaliyetlere öncülük ettiği” suçlamasıyla birlikte X’te yayınladı.

Khalil aralık ayında Columbia Uluslararası İlişkiler ve Kamu İşleri Okulundan yüksek lisans derecesiyle mezun oldu. Khalil, 2024 baharında Filistin yanlısı kampüs kampı sırasında öğrencilerin “ana müzakerecilerinden” biriydi.

Ne var ki, Khalil hakkındaki iddialar burada bitmiyor. Middle East Eye (MEE), Khalil’in daha önce 2018-2022 yılları arasında Beyrut’taki İngiliz Büyükelçiliği Suriye Ofisi’nde program yöneticisi olarak çalıştığını tespit etti.

MEE tarafından incelenen çevrimiçi kayıtlar, Khalil’in Birleşik Krallık hükümetinin prestijli bir uluslararası burs programı olan Suriye Chevening Programı ve Çatışma, İstikrar ve Güvenlik Fonu için yerel yönetici olarak çalıştığını gösteriyor.

Khalil’in çalıştığı dönemde Suriye Ofisi’nde politika danışmanı olan eski İngiliz diplomat Andrew Waller MEE’ye verdiği demeçte ABD hükümetinin Khalil hakkındaki tasvirinin “yanlış ve karalayıcı” olduğunu öne sürdü.

Waller, “İşe girmek için bir inceleme sürecinden geçti ve İngiliz hükümeti için hassas konularda çalışmasına izin verildi. Trump’ın yaptığı düpedüz iftiradır. Mahmoud son derece nazik ve vicdanlı bir insandı ve Suriye Ofisi’ndeki meslektaşları tarafından seviliyordu. Onun hakkında kötü bir söz söyleyecek kimseyi bulamazsınız, işinde çok iyiydi,” diye konuştu.

Dışişleri, Milletler Topluluğu ve Kalkınma Ofisi (FCDO) tarafından finanse edilen Chevening bursu, misyonunu “geleceğin liderleri, etkileyicileri ve karar vericileri ile kalıcı olumlu ilişkiler kurarak Birleşik Krallık dış politika önceliklerini desteklemek ve FCDO hedeflerine ulaşmak” olarak tanımlıyor.

Waller bu bursu “Birleşik Krallık’ın yumuşak güç politikasının amiral gemisi” olarak tanımlıyor.

İngiliz diplomat, “Dünyanın dört bir yanından en parlak öğrencileri Birleşik Krallık üniversitelerine getiriyor. Mahmoud Suriye programını yürüttü ve İngiliz hükümeti adına yüzlerce, hatta binlerce başvuru sahibiyle mülakat yaptı,” diyor.

Waller, Khalil’in aynı zamanda “toplantıları tercüme etmek için bağlamsal anlayış ve dil becerileri” sağlamaktan sorumlu bir “yerel personel siyasi görevlisi” olduğunu hatırlıyor.

Siyonizme karşı tutumuyla bilinen Free Palestine TV de Khalil hakkında önemli iddialarda bulundu. X’te bir açıklama yapan yayın, “Mahmoud Khalil vakası, Liberalizmin sınırlarına ve güç yapılarında bir miktar eşitlik ya da değişiklik elde etme umuduyla Siyonist İmparatorlukla işbirliğine mükemmel bir örnektir,” dedi.

Khalil’in “anavatanına karşı emperyalist komplo” ile işbirliği yapan ve Lübnan’daki İngiltere Büyükelçiliği için “istikrarsızlaştırma programlarını” koordine eden bir Suriye vatandaşı olduğunu söyleyen Free Palestine TV, “Ayrıca ABD’de Suriyeli diaspora gençliğini dekolonizasyondan saptırmak ve Vahhabi ve İhvancı işbirlikçi yönetimin kucağına itmek üzere tasarlanmış STK’larda da çalışmıştır,” dedi.

Khalil’in Columbia Üniversitesindeki eylemlerdeki rolüne de değinen yayın, “Siyonist Yönetim ile Filistin kurtuluş taraftarları arasında anlaşmaya varılan bir arabulucuydu; yani hareketin bir üyesi değil, sadece bir elçiydi. Hind Hall hareketine ve eylemlerine de karşıydı,” iddiasında bulundu.

Free Palestine TV, “İşte Mahmoud Khalil, ülkesini birkaç dolar için kurtlara satan, Columbia’da Filistinlilere Siyonist gücün makul bir elçisi gibi davranan ve karşılığında aldığı tek şey Beyaz Saray’daki Siyonist Efendi tarafından ortadan kaldırılmak olan bir adam,” dedi.

Açıklamada, Khalil’in sağ salim evine, ailesinin yanına dönmesi talep edilirken, “(…) çünkü bir maşa, aptal ve hatta ajan olmasına rağmen ortadan kaybolması, ABD’deki tüm Arap ve Müslümanlara daha da kötü davranılabileceğinin işaretidir,” denildi.

Diplomasi

Birleşik Krallık, DTÖ’yü canlandırma çabasında Trump’tan ayrılıyor

Yayınlanma

Birleşik Krallık, uluslararası ticaret anlaşmazlıkları sistemine katılma planlarını doğruladı. Bu hamle, Birleşik Krallık’ı AB’ye yaklaştırırken, ABD’yi kızdırma riski taşıyor.

Londra çarşamba gecesi, Birleşik Krallık’ın Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) Çok Taraflı Geçici Temyiz Tahkim Anlaşmasına (MPIA) katılacağını duyurdu.

Bu mekanizma, ABD’nin yeni yargı atamalarını engellemesinden bu yana işlevini yitiren DTÖ’nün temyiz mahkemesi olan Temyiz Organına alternatif olarak 2019 yılında kurulmuştu.

Anlaşmazlık sistemi, AB, Kanada, Avustralya ve Çin dahil 27 DTÖ üyesini kapsıyor fakat ABD bu üyeler arasında yer almıyor.

Perşembe günü açıklanacak yeni Ticaret Stratejisini tanıtan bir basın açıklamasında, Birleşik Krallık hükümeti MPIA’ya katılmanın “etkili, kurallara dayalı bir uluslararası ticaret sistemine” olan bağlılığının bir göstergesi olduğunu söyledi.

Bu hamle, mekanizmanın önemli bir destekçisi olan AB tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanacak fakat haber, Trump yönetimi tarafından pek hoş karşılanmayabilir.

Sussex Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İngiltere Ticaret Politikası Gözlemevi eş direktörü Emily Lydgate, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Brüksel, Birleşik Krallık’ın MPIA’ya katılmasından memnun olacaktır. Birçok kişi bunun çok geç kalınmış bir adım olduğunu düşünüyor,” dedi.

Çin de MPIA’nın bir tarafı, bu nedenle Birleşik Krallık, Washington ile ticaret anlaşmaları yapmak ve diğer önemli ticaret ortaklarıyla yapıcı bir şekilde çalışmak arasında zorlu bir dengeyi sürdürüyor.

Cambridge Üniversitesi uluslararası hukuk profesörü Lorand Bartels’a göre, Birleşik Krallık’ın MPIA’ya katılma kararı, ABD’nin tutumuyla uyumlu olan DTÖ ticaret anlaşmazlık sistemi hakkındaki önceki tutumunda bir değişiklik olduğunu gösterdi.

Bartels, “Birleşik Krallık, [MPIA’ya] katılmama nedeninin DTÖ uyuşmazlık çözüm sisteminin kalıcı reformuna odaklanmak istediği olduğunu söylüyordu. Bu, ABD’nin de ifade ettiği görüşüydü ve Birleşik Krallık’ın bu konuda ABD ile aynı çizgide olmasının sadece ikna olduğu için değil, aynı zamanda ilişkileri sürdürmek için de makul görünüyor,” dedi.

Bartels, bu hamlenin ABD ile ilişkiler üzerinde bir etkisi olup olmayacağının net olmadığını söyledi ve “ABD’nin MPIA konusunda eskisi kadar endişeli olmaması mümkün. Fakat durum böyle olmasa bile, Birleşik Krallık artık ABD ile ticari ilişkilerinin MPIA’ya katılmak için yeterince istikrarlı olduğuna karar vermiş olmalı,” ifadelerini kullandı.

Bartels’a göre alternatif bir açıklama da şu: Birleşik Krallık ABD yerine AB’yi tercih etti.

Öte yandan WorldTradeLaw.net Başkanı ve Baker Enstitüsü araştırmacısı Simon Lester, Birleşik Krallık’ın kararını “DTÖ uyuşmazlık çözümünden tam olarak yararlanabilmek için atılmış mantıklı bir adım” olarak nitelendirerek, bu karara fazla anlam yüklememek gerektiği konusunda uyarıda bulundu.

Lester, “Brüksel ve Washington’daki bazı kişiler, bu kararı Birleşik Krallık’ın ittifakları ve hizalanmasıyla ilgili daha geniş bir açıklama olarak yorumlamaya çalışabilir. Fakat Birleşik Krallık’ın MPIA’ya katılma kararının etkisi oldukça dar ve örneğin Birleşik Krallık hükümetinin Trump yönetimi ile yakın zamanda imzaladığı önemli ticaret anlaşmasından çok daha sınırlı olduğu için, bunu bu şekilde yorumlamak muhtemelen bir hata olur,” diye konuştu.

ABD Ticaret Temsilciliğinin DTÖ konularındaki tutumuna aşina olan üst düzey bir danışman, “Onların tutumu, şu anda temyiz organının yeniden kurulması konusunda baskıya karşı bağışık oldukları yönünde. Çin, AB ve Hindistan anlamlı bir DTÖ reformu önerisi sunana kadar, hiçbir adım atılmayacak,” dedi.

Anonim kalmak koşuluyla konuşan danışman, “Birleşik Krallık’ın açıklaması hoşlarına gitmeyecek olsa da, daha önemli sorunları var; en önemlisi de, önümüzdeki iki hafta içinde tamamlanması gereken tüm ikili anlaşmalar,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

BRICS ülkeleri arasındaki ticaret hacmi 1 trilyon dolara ulaştı

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı’nın özel temsilcisi Kirill Dmitriyev, BRICS ülkeleri arasındaki iç ticaret hacminin 1 trilyon dolara ulaştığını açıkladı. Bu gelişmenin, birliğin küresel ekonomideki artan rolünü ve güçlenen ekonomik bağları teyit ettiği vurgulandı.

Rusya Devlet Başkanı Özel Temsilcisi ve Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Genel Direktörü Kirill Dmitriyev, BRICS ülkeleri arasındaki iç ticaret hacminin 1 trilyon dolara ulaştığını bildirdi.

Telegram kanalı üzerinden açıklama yapan Dmitriyev, bu önemli eşiğin aşılmasının, üye ülkeler arasındaki ekonomik bağların güçlendiğini ve birliğin yeni küresel ekonomi mimarisinin şekillenmesindeki rolünün arttığını teyit ettiğini belirtti.

Ayrıca, Rusya’nın Devlet Başkanı Vladimir Putin’in talimatları doğrultusunda, özellikle BRICS İş Konseyi aracılığıyla ticari ilişkileri güçlendirmeye devam ettiğini vurguladı.

Putin: BRICS’in payı artmaya devam edecek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 20 Haziran’da St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu kapsamında düzenlenen genel kurul toplantısında, 21. yüzyılın başlarında BRICS ülkelerinin küresel ekonominin sadece beşte birini oluşturduğunu, bugün ise bu oranın yüzde 40’a ulaştığını hatırlatmıştı.

Rus lider, bu payın artmaya devam edeceğini ve bunun “tıbbi bir gerçek” olduğunu ifade etti. Putin’e göre bu büyüme, öncelikli olarak Küresel Güney ülkeleri sayesinde gerçekleşecek.

Nisan ayında Rusya Devlet Başkanlığı İdaresi Başkan Yardımcısı Maksim Oreşkin de uzlaşı ilkeleriyle çalışan BRICS ülkelerinin dünya ekonomisinin kilit gücü haline geldiğini söylemişti.

BRICS’in genişleme gündemi

Başlangıçta Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika olmak üzere beş ülkeden oluşan BRICS, 2024 yılında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İran, Etiyopya ve Mısır’ın katılımıyla genişledi.

Bu yılın ocak ayında ise Endonezya, birliğin onuncu tam üyesi oldu.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Putin, UCM kararı nedeniyle Brezilya’daki BRICS zirvesine katılmayacak

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) hakkındaki tutuklama kararı nedeniyle Brezilya’daki BRICS zirvesine bizzat katılmayacak. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in de zirveye katılmayacağı bildirilirken, Putin’in toplantıya video konferans yoluyla iştirak edeceği açıklandı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 6-7 Temmuz’da Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenecek olan BRICS zirvesine katılmayacak.

Kremlin, Putin’in zirveye gitmeme kararını Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından çıkarılan tutuklama kararına bağlarken, Rus liderin zirveye video konferans yoluyla katılacağı belirtildi.

Zirvede Rus heyetine Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Çin heyetine ise Başbakan Li ÇJang başkanlık edecek.

UCM’nin tutuklama kararı gerekçe gösterildi

Kremlin’den yapılan açıklamada, Putin’in Brezilya’ya gitmeme kararının hukuki zorluklarla ilgili olduğu vurgulandı. Devlet Başkanı Yardımcısı Yuri Uşakov, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu durum, bildiğiniz gibi UCM’nin talepleri bağlamındaki belirli zorluklarla bağlantılı. Bu bağlamda Brezilya hükümeti, başkanımızın bu toplantıya katılmasına olanak tanıyacak net bir pozisyon alamadı,” ifadelerini kullandı.

UCM’nin temel belgesi olan Roma Statüsü’nü 2002 yılında imzalayan Brezilya, mahkemenin hakkında tutuklama emri çıkardığı şüphelileri teslim etme yükümlülüğü taşıyor.

UCM, 17 Mart 2023’te Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çocuk Hakları Komiseri Mariya Lvova-Belova hakkında tutuklama kararı çıkarmıştı. Kremlin ise bu mahkemenin kararlarının hukuki geçerliliği olmadığını ve hükümsüz olduğunu açıklamıştı.

Putin, benzer gerekçelerle 2023 yılında Güney Afrika’da düzenlenen BRICS zirvesine de katılmamıştı.

Daha önce Brezilyalı yetkililer, durumu yumuşatmak için devlet başkanlarına tutuklama muafiyeti getirilmesi yönünde bir girişimde bulunmuştu.

Xi Jinping de zirveye katılmıyor

South China Morning Post gazetesinin 25 Haziran’da kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de BRICS zirvesini pas geçecek. Bu, Xi’nin örgütün var olduğu süre boyunca bir zirveye katılmadığı ilk örnek olacak.

Pekin’deki kaynaklara göre, Şi’nin programında yaşanan sorunlar nedeniyle bu kararı aldığı belirtildi.

Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’nın Mayıs 2025’te Çin’i ziyaret etmesinin ardından Brezilyalı yetkililerin, Xi’nin zirveye katılmamasından dolayı hayal kırıklığı yaşadığı ifade ediliyor.

Brezilya Devlet Başkanı’nın uluslararası ilişkiler özel danışmanı Celso Amorim, şubat ayında yaptığı bir açıklamada, “Çin’siz BRICS, BRICS değildir,” demişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English