Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

ABD, NATO’nun başına Danimarka Başbakanını getirmeyi düşünüyor 

Yayınlanma

Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen bugün (Pazartesi) Washington’da ABD Başkanı Joe Biden ile görüşecek.

Beyaz Saray’ın bu ziyareti ilk kadın NATO genel sekreteri adayını belirlemek için kullanacağı iddia ediliyor.

Diplomatlara göre 45 yaşındaki Frederiksen, Eylül ayında NATO liderliğinden ayrılması planlanan Jens Stoltenberg’in yerine geçmesi için ciddi bir aday olarak ortaya çıktı.

Euractiv’deki habere göre, Danimarka ldieri savaş ile birlikte Ukrayna’nın sadık bir destekçisi olarak ve Batı’nın birliğini güçlendirme çabalarıyla uluslararası sahnede ilgi odağı oldu.

Norveç Başbakanı Jonas Gahr Store geçen hafta Frederiksen’in NATO pozisyonu için potansiyel bir aday olup olmadığı sorulduğunda, “Mette Frederiksen hakkında iyi şeyler söylemek için uzun zaman harcayabilirim. Kendisi Avrupa’nın en yetenekli devlet başkanlarından biridir,” dedi.

Potansiyel adaylığının önündeki en büyük engel Danimarka’nın savunma harcamaları konusunda uzun süredir geri kalmış olması ve NATO üyesi ülkeler için kilit bir hedef olan askeri harcamaları GSYİH’nin %2’sine çıkarma konusunda baskı altında olması.

Aralık ayında Frederiksen ve yeni hükümeti NATO’nun hedefine ulaşma planını üç yıl öne çekerek 2030’a taşıdı. Geçen hafta da önümüzdeki 10 yıl içinde savunmaya büyük yatırımlar yapılacağını ve Ukrayna’ya askeri yardımın artırılacağını duyuran hükümet, bunun bu yıl ve önümüzdeki yıl NATO hedefine geçici olarak ulaşılmasına yardımcı olacağını söyledi.

Aynı zamanda Sosyal Demokrat Partinin başkanı olan Frederiksen, 2019 yılında Danimarka tarihindeki en genç başbakanı oldu.

Kuzey Akım boru hatları geçen yıl Eylül ayında Danimarka sularında sabotaja uğradığında Frederiksen, uluslararası belirsizlik döneminde siyasi birliğe ihtiyaç olduğunu savunarak geleneksel sol-sağ ayrımında nadir görülen bir koalisyon kurarak karşılık verdi.

DİPLOMASİ

Kilit ülkelerin liderlerinin katılmayacağı COP29 iklim zirvesinin sönük geçmesi bekleniyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler’in önemli iklim zirvesi COP29 yaklaşırken, dünya liderlerinin yokluğu etkinliğin potansiyel etkisine gölge düşürüyor.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Brezilya liderleri bu yıl Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılacak görüşmelere katılmayacak liderler arasında yer alıyor.

İklim taahhütleri için bir forum niteliği taşıyan bu toplantıda, özellikle de küresel dikkatin siyasi geçişler ve uluslararası rekabetlerle bölünmüş olması nedeniyle, daha az sayıda yüksek profilli duyuru ve taahhüdün yapılması bekleniyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB liderliğinde devam eden geçiş süreci nedeniyle Brüksel’de kalmayı tercih etti. Bir sözcüye göre, yönetimi önümüzdeki beş yıl boyunca AB politikalarını yönlendirmeye hazırlanırken kritik bir görev olan yeni Avrupa Komisyonu üyelerini incelemeye odaklanması öncelik kazandı.

Sözcü, “Komisyon bir geçiş aşamasında ve Başkan bu nedenle kurumsal görevlerine odaklanacak” dedi.

Küresel iklim politikasının bir diğer önemli aktörü olan Amerika Birleşik Devletleri de seçim süreci nedeniyle devlet başkanı tarafından temsil edilmeyecek.

Çevrenin korunması ve Amazon ormanlarının tahrip edilmesinin önlenmesi çabalarının ateşli bir savunucusu olan Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva da geçen ay başından yaralanmasının ardından etkinliği kaçıracak.

Lula’nın katılımı, Brezilya’nın iklim etkilerinin ön saflarında yer alan bir ülke olarak statüsü göz önüne alındığında özellikle sembolik ve iklim risklerine karşı savunmasız gelişmekte olan ulusların davasını ilerletmek için kritik olarak görülüyordu.

Bu yılki COP, giderek artan zorlukların ortasında gerçekleşiyor. Yaklaşık 200 ülke, iddialı CO2 azaltma hedeflerine ulaşmak için daha fazla iklim finansmanı sağlamak üzere bir araya gelecek, ancak uzmanlar kilit küresel liderlerin desteği olmadan sağlam bir sonucun ne kadar uygulanabilir olacağını sorguluyor.

Asya Toplumu Politika Enstitüsü’nden iklim diplomasisi uzmanı Li Shuo, kritik meselenin sadece dünya liderlerinin katılımı değil, ülkelerin verdikleri taahhütlerde yattığının altını çizdi.

“En önemli şey liderliktir. Liderler her zaman COP’ta bulunmalıdır. Ancak onların varlığından daha önemli olan, ülkelerin masaya getirdikleri gerçek taahhütlerdir” dedi.

Çin, Japonya, Avustralya ve Meksika gibi diğer önde gelen ülkelerin liderleri de COP29’daki üst düzey konuşmalar için teyit edilen son katılımcılar listesinde yer almadı.

Türkiye, COP29’a başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, hükümet üyeleri, kamu ve sivil toplum kuruluşları ile uzman ve akademisyenlerin yer aldığı heyetle üst düzey katılım sağlayacak.

Şu an itibariyle Avrupa Birliği, AB’nin duruşunu ve girişimlerini aktarması beklenen Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve iklim politikası şefi Wopke Hoekstra tarafından temsil edilecek.

Zirvenin zamanlaması, 18-19 Kasım tarihlerinde Brezilya’da düzenlenecek olan G20 zirvesi ile çakışarak diplomatik çabaları daha da karmaşık hale getirebilir.

İki etkinliğin de iklim finansmanı konusuna değinmesi bekleniyor, ancak analistler birbiriyle rekabet eden gündemlerin her iki toplantının da etkisini azaltabileceği konusunda uyarıyor. Brezilya’daki liderler büyük olasılıkla iklim dönüşümü için ekonomik yolları tartışacaklar, ancak COP29’da dünyanın en büyük ekonomilerinden net bir temsil olmadan ivme yavaşlayabilir.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Meloni ve Rutte NATO ittifakını güçlendirme sözü verdi

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte Roma’da bir araya gelerek “artan küresel güvenlik sorunları” karşısında “yeni tehditlere uyum sağlamak” üzere ittifakı güçlendirmenin yollarını görüştüler.

Ortak basın toplantısında Meloni, “beklenmedik gelişmelerin damga vurduğu yeni dönemde” meydan okumaları karşılamak için NATO’nun kendisini sürekli dönüştürmesi gerektiğini söyledi.

Meloni, NATO’nun Kuzey Amerika temelinin yanı sıra “güçlü bir Avrupa” ayağına duyulan ihtiyacı sürekli olarak desteklediklerini vurgularken, “Bu yeni Genel Sekreter ile paylaştığımız bir vizyondur ve yenilikçi, rekabetçi ve NATO ile Avrupa Birliği arasındaki tamamlayıcılıktan yararlanan bir Avrupa savunma sanayii inşa etmenin hepimiz için elzem olduğu inancını taşıyoruz,” dedi.

Görüşmede ayrıca Ukrayna savaşının etkileri de ele alındı. Meloni bu savaşın “Ukrayna sınırlarının çok ötesinde uluslararası normları istikrarsızlaştırdığını” ileri sürdü.

“İşgal küresel çapta istikrarı bozucu etkiler yarattı ve yeni kriz senaryolarına yol açtı,” diyen Meloni, sonuçları zincirleme bir reaksiyona benzeterek Kiev’e verdiği kararlı desteğe işaret etti ve İtalya’nın NATO içinde çok önemli bir rol oynadığını sözlerine ekledi.

İtalya’nın NATO’nun misyonlarına ve bütçesine en büyük katkıyı yapan ülke olduğunu da sözlerine ekleyen İtalyan lider, “İttifak içinde sadece kalite açısından değil, aynı zamanda katkılarımızın kapsamı açısından da lider konumdayız,” dedi.

Rutte de İtalya’nın Ukrayna’ya ve NATO’nun kolektif savunma hedeflerine olan bağlılığını övdü, İtalya’nın savunma harcamalarını artırmasından dolayı Meloni’ye teşekkür etti ve İttifak genelinde GSYİH’nin %2’si hedefine ulaşmanın önemini yineledi.

“Ukrayna’nın sadık bir destekçisi olduğunuz için size teşekkür etmek istiyorum,” diyen Rutte sözlerini, “bir milyara yakın vatandaşlarının güvenliğini korumanın NATO’nun görevi olduğunu” söyleyerek sürdürdü.

Halihazırda İtalya’nın savunma harcamaları GSYİH’nin %1,5’i civarında ve 2014 yılında kabul edilen GSYİH’nin %2’sini savunmaya harcama hedefinin oldukça altında.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Çin, ikinci Trump dönemine temkinli yaklaşıyor: Avantajlar ve dezavantajlar

Yayınlanma

Donald Trump’ın başkanlık seçimlerinde zaferini ilan ettiği çarşamba günü Çin, ABD ile karşılıklı saygı temelinde çalışacağını söyledi, ancak stratejistler Pekin’in ticaret, teknoloji ve güvenlik konularında sert bir süper güç rekabetine hazırlandığı görüşünde.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning Pekin’de düzenlediği olağan basın toplantısında Trump’ın Oval Ofis’e dönmesinin ABD-Çin ilişkilerini nasıl etkileyeceği sorusuna “ABD’ye yönelik politikamız tutarlı” yanıtını verdi.

“Çin-ABD ilişkilerini karşılıklı saygı, barış içinde bir arada yaşama ve kazan-kazan işbirliği ilkeleri doğrultusunda görmeye ve ele almaya devam edeceğiz” diye ekledi.

Ancak Reuters’a konuşan Çinli stratejistler Trump’tan daha ateşli söylemler ve potansiyel olarak ‘sakatlayıcı’ gümrük vergileri beklediklerini söylerken, bazıları Trump’ın izolasyonist dış politikasının Pekin’e küresel nüfuzunu genişletmek için bir boşluk yaratabileceğini söyledi.

“Pekin, ABD seçimlerinde başa baş bir yarış bekliyordu. Her ne kadar Trump’ın zaferi Çin’in tercih ettiği bir sonuç olmasa ve endişelerini artırsa da, bu tamamen beklenmedik bir durum değil” dedi Carnegie Endowment for International Peace’de kıdemli araştırmacı olan Tong Zhao.

“Çin liderliği muhtemelen Trump’la samimi bir kişisel ilişki görüntüsünü korumaya çalışırken, Çin’in gücünü ve kudretini yansıtma çabalarını yoğunlaştıracaktır” diye ekledi.

Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Strateji Merkezi Direktörü Da Wei, Trump’ın seçim kampanyasındaki politika önerileri ve önceki dönemdeki eylemlerine dayanarak Trump’ın zaferinin “Çin-ABD ilişkileri için nispeten büyük bir zorluk oluşturabileceğini” söyledi.

Da Wei, Trump’ın yüksek öngörülemezliği nedeniyle, Çin’in tam olarak oluşturulmuş bir plan olduğunu söylemesinin zor olduğunu belirtti ve bunun aynı zamanda Trump yönetiminin hangi politikaları uygulayacağına da bağlı olduğunu ifade etti.

TARİFE TEHDİDİ

Trump seçim kampanyasında, Çin’den ithal edilen mallara %60’ın üzerinde gümrük vergisi uygulanmasını ve Çin’in en çok kayrılan ülke statüsüne son verilmesini önerdi. Analistler bir ticaret savaşı ihtimalinin Çin yönetimini endişelendirdiği görüşünde.

Çin, ABD’ye yılda 400 milyar dolardan fazla değerde mal satıyor ve Amerikalıların başka yerlerden satın aldığı ürünler için yüz milyarlarca dolar daha fazla bileşen sağlıyor.

Zhao, “Pekin, özellikle Çin şu anda önemli iç ekonomik zorluklarla karşı karşıya olduğu için, Trump yönetiminde ticaret savaşının yeniden canlanması ihtimaline karşı özellikle temkinli” dedi.

“Çin ayrıca Trump’ın teknolojilerin ve tedarik zincirlerinin ayrıştırılmasını hızlandırmasını bekliyor ki bu da Çin’in ekonomik büyümesini tehdit edebilecek ve dolaylı olarak sosyal ve siyasi istikrarını etkileyebilecek bir hamle” diye ekledi.

Buna karşılık Çin’in daha fazla teknolojik ve ekonomik kendine yeterlilik için çabalarını yoğunlaştırması ve Rusya gibi ülkelerle ekonomik bağlarını güçlendirmek için daha fazla baskı hissetmesi muhtemeldir.

KÜRESEL GÜÇ BOŞLUĞU

Hong Kong Üniversitesi’nde ‘büyük stratejiler’ üzerine çalışan yardımcı doçent Brian Wong, “İleriye dönük olarak Pekin, Trump’ın dikkati başka yerlerdeyken çok ihtiyaç duyduğu iç ekonomik kaygılarına odaklanabilmek umuduyla Washington’la yapabileceği net pazarlıkların ve çıkar değiş tokuşlarının bir listesini hazırlıyor olabilir” dedi.

Wong, Trump’ın “izolasyonist, küreselleşme ve çok taraflılık karşıtı dış politikası” nedeniyle Çin’in Küresel Güney, Avrupa ve Kuzeydoğu Asya ülkeleriyle bağlarını güçlendirmesinin muhtemel olduğunu söyledi.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi geçtiğimiz ay nadir görülen bir yakınlaşmayla anlaşmaya varırken, Pekin de yıllar süren gergin ilişkilerin ardından bu sonbaharda yeni Japon yönetimiyle geçici olarak temasa geçti.

Zhao, “Çin, ikinci Trump yönetiminin uluslararası anlaşmalar ve taahhütlerden daha da uzaklaşmasını ve Çin’in ortaya çıkan güç boşluklarında nüfuzunu genişletmesi için fırsatlar yaratmasını bekliyor” diye ekledi.

Öte yandan Trump seçim süresince, Tayvan’ın savunması için Washington’a ödeme yapması gerektiğini söylemiş ve Tayvan’ı ABD’nin yarı iletken işlerini almakla suçlamıştı.

Şanghay’da uluslararası ilişkiler uzmanı olan Shen Dingli, “Biden yönetimi Tayvan konusunda Çin’e yüksek baskı taktikleri uyguladı, ABD askerleri Tayvan’da konuşlandı ve hatta Tayvan’a silah verdi… Trump yönetiminin eski Tayvan politikasından büyük bir kopuş yaşandı” dedi. Washington geçen ay Tayvan’a 2 milyar dolarlık silah satışını onayladı.

Shen Dingli, “Trump’ın gelecekte Tayvan’a aynı desteği vermesi pek olası değil” değerlendirmesini yaptı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English