Diplomasi
ABD, Rusya’nın petrol sektörüne ağır yaptırımlar getirdi

ABD, Rusya’nın petrol sektörüne yönelik geniş çaplı yaptırımlar açıkladı. Gazpromneft, Surgutneftegaz ve bu şirketlerin iştirakleri ile birlikte 183 petrol tankeri kara listeye alındı. Yaptırımların, Rusya’nın Asya pazarlarına petrol ihracatını etkileyebileceği belirtiliyor.
ABD, Rusya’nın petrol sektörüne karşı şimdiye kadarki en sert yaptırımları uygulamaya koydu. Yeni yaptırımlar, büyük ihracatçılar, sigorta şirketleri, ticaret firmaları ve deniz filosunu hedef aldı.
Yaptırımlara Gazpromneft, Surgutneftegaz ve bunların iştirakleri dahil edildi. Ayrıca, petrol taşımacılığını sigortalayan Ingosstrah ve Alfainsurance şirketleri de kara listeye alındı.
ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasına göre, yaptırımlar, gölge ticaret faaliyetleriyle ilişkilendirilen petrol tüccarlarını ve deniz taşımacılığı şirketlerini de kapsıyor.
Gazpromneft, yaptırımları “meşru olmayan ve serbest rekabete aykırı” olarak nitelendirerek, son iki yıldır olası senaryolara hazırlandıklarını ifade etti. Şirket, operasyonel süreçlerine yönelik önlemleri uygulamaya aldığını ve iş faaliyetlerini sürdüreceğini belirtti.
ABD’nin yaptırım listesine 183 petrol tankeri dahil edildi. Hazine Bakanlığı, bu gemilerin bir kısmının yalnızca Rusya değil, yaptırım altındaki İran petrolünü de taşıdığını belirtti.
Ayrıca, devlet destekli Sovkomflot filosuna ait 69 gemi de bloke edildi. Bu gemiler arasında petrol tankerleri ve sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) taşımacılığı için kullanılan tankerler yer alıyor.
Arktik ve LNG projeleri hedefte
Yaptırımların bir diğer hedefi ise, devlet şirketi Rosneft tarafından Arktik bölgesinde yürütülen Vostok Oil projesi oldu. Ayrıca, Leningrad oblastındaki Novatek ve Gazprom’a ait LNG projeleri de kara listeye alındı.
Bunun yanı sıra, Rosatom ve Norilsk Nikel’in ortak girişimi olan Polar Lithium şirketi ve büyük bir kömür üreticisi olan Kuzbassrazrezugol da yaptırımlardan etkilendi.
ABD’nin yaptırımları, Rusya’nın başta Hindistan ve Çin olmak üzere büyük petrol alıcılarına ihracatını olumsuz etkileyebilir. Rusya, Avrupa’nın enerji yaptırımları sonrasında Asya pazarına yönelmişti.
Ayrıca, yaptırımların açıklanmasının ardından petrol fiyatları yükselerek varil başına 80 dolara ulaştı. Uzmanlara göre, bu yaptırımlar küresel enerji piyasalarında ciddi dalgalanmalara yol açabilir.
Ingosstrah, yaptırımları “verimsiz” olarak değerlendirerek, deniz taşımacılığı güvenliğini baltalayabileceğini ve çevresel felaket risklerini artırabileceğini belirtti.
Şirket, bu durumun, yasa dışı faaliyetlerde bulunan “tek günlük” şirketlerin artmasına yol açabileceği uyarısında bulundu.
Diplomasi
AB ve ABD, Ukrayna’nın yer altı kaynakları için rekabet ediyor

ABD ile Ukrayna arasındaki hammadde anlaşması, Almanya ve diğer AB ülkelerinin çıkarlarını etkiliyor ve transatlantik rekabeti şiddetlendiriyor.
Savaşın başlamasından önce Ukrayna’nın hammadde ihracatının yaklaşık yüzde 40’ı AB’ye giderken, şimdi ABD bu ihracatın daha büyük bir payını talep ediyor.
Küresel yeraltı kaynaklarının yaklaşık yüzde 5’ine sahip olan Ukrayna, uzmanlara göre özellikle titanyum gibi stratejik öneme sahip hammaddelerde öne çıkıyor. Bu metal, hafif ve çok sert olması nedeniyle, tanklardan uzun menzilli füzelere kadar savunma sanayinde vazgeçilmez bir malzeme.
AB, şu ana kadar bu hammaddeyi Rusya’dan ithal etmek zorunda kalıyordu fakat Ukrayna’nın kaynaklarına erişim, bu durumu değiştirebilir.
Ocak ayında Ukrayna ile bir hammadde işbirliği anlaşması imzalayan Birleşik Krallık’ta, özellikle muhafazakâr çevrelerde ABD’nin “neokolonyal sömürü” yaptığı yönünde iddialar dile getiriliyor. Almanya’da ise, bundan bağımsız olarak, Ukrayna’da yabancı yönetim altında “vesayet bölgeleri” kurulacağı yönünde spekülasyonlar yapılıyor.
AB’nin hammadde deposu olarak Ukrayna
German Foreign Policy’nin Oslo Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi mineraloji ve hammadde jeolojisi profesörü Axel Müller’in 2023 yılında yaptığı kapsamlı analizden aktardığına göre, Ukrayna hammadde üretimi ve işleme alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri.
Buna göre, Ukrayna “dünya yeraltı kaynaklarının yaklaşık yüzde 5’ine sahip ve bir dizi önemli kaynakta dünyanın en büyük on üreticisi arasında yer alıyor.
Müller, 2021 yılında Ukrayna’nın dünyanın altıncı büyük demir cevheri üreticisi olduğunu ve Avrupa’nın en büyük mangan cevheri rezervlerine sahip olduğunu, bu rezervlerin aynı zamanda dünyanın en büyük rezervleri arasında yer aldığını belirtiyor. Son olarak eski Sovyet ülkesi, Avrupa’nın birkaç grafit üreticisinden biri.
2021 yılında AB, Ukrayna’nın toplam hammadde ihracatının yaklaşık yüzde 40’ının ana destinasyonu idi. Bunların başında demir cevheri, dövme demir ve çelik geliyordu; demir cevheri ithalatının ise yaklaşık yüzde 15’ini Ukrayna’dan yapıyordu.
Toprak kaynaklarının stratejik önemi, Kiev Doğal Kaynaklar Bakanlığının Temmuz 2021’de AB üye ülkelerine stratejik hammadde tedarikini desteklemek amacıyla kurulan Avrupa Hammadde İttifakına (ERMA) kabul edilmesinden de anlaşılıyor. ERMA’nın merkezi Berlin’de.
Savunma sanayii için titanyumun önemi
Müller, Ukrayna’nın zengin maden yatakları arasında titanyuma özel bir önem atfediyor. Mineraloji uzmanı, hafif ve sert bir metal olan titanyumun havacılık ve uzay sanayinde, ama aynı zamanda askeri uygulamalarda da kullanıldığını belirtiyor.
Örneğin, savaş uçakları, savaş gemileri, tanklar ve uzun menzilli füzelerin yapımında bu metal kullanılıyor.
Ukrayna sadece Avrupa’nın en büyük titanyum rezervlerine sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda dünyadaki nispeten az sayıda ülkeden biri olarak titanyum endüstrisinde kapalı bir üretim döngüsüne sahip.
Müller, 2023 yılında yayınlanan analizinde, Batı’nın Rus titanyumuna bağımlılığının çok güçlü olduğunu ve bu nedenle şimdiye kadar Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan etkilenmediğini de belirtiyor. Nitekim AB, 24 Şubat 2025 tarihli 16. yaptırım paketinde titanyum ithalatına istisnalar getirdi.
Buna karşılık, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Eylül 2024’te titanyum ihracatına ambargo getirmeyi düşündüğünü söylemişti.
2022’de ABD Dışişleri Bakanlığı, Çin ve Rusya kaynaklarına alternatif olabilecek Ukrayna titanyumuna daha yoğun bir şekilde başvurma olanaklarını araştırma misyonu başlatmıştı.
ABD-Ukrayna anlaşması AB’ye çelme
ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ukrayna Ekonomi Bakanı Yuliya Sviridenko’nun geçen çarşamba günü Washington’da imzaladıkları hammadde anlaşmasıyla, ABD Ukrayna’nın kaynaklarına ayrıcalıklı erişim hakkı elde etti.
Buna göre, ortak hammadde üretimi için bir yatırım fonu kurulacak. Fonun yarısı Kiev, diğer yarısı Washington tarafından sağlanacak. On yıl boyunca fonun tüm gelirleri Ukrayna’nın hammadde sektörüne yeniden yatırılmak zorunda fakat bu sürenin sonunda gelirler çekilebilecek.
Resmi olarak fon her iki tarafça ortaklaşa yönetilecek; ne var ki, ABD’nin bu konuda siyasi olarak daha avantajlı konumda olduğu aşikar. Olası yatırımcılar olarak, ABD, AB ve “Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik kapsamlı işgaline karşı savunmayı” destekleyen diğer ülkelerden şirketler tercih ediliyor.
Böylece anlaşma, transatlantik ittifak ülkelerinin ve müttefiklerinin şirketlerine Ukrayna’nın yeraltı kaynaklarına erişimde avantaj sağlıyor.
Birleşik Krallık’tan ABD’ye ‘neokolonyalizm’ suçlaması
İngiltere’de de hoşnutsuzluk sesleri yükseliyor. Başbakan Keir Starmer ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, 16 Ocak 2025’te Kiev’de Birleşik Krallık ve Ukrayna arasında “yüz yıllık ortaklık” anlaşması imzalamıştı.
Bu ortaklık, öncelikle askeri işbirliğinin genişletilmesini öngörüyor. Buna, örneğin iki ülkenin deniz kuvvetlerinin Karadeniz’de daha yoğun işbirliği ve silahlanma endüstrisinde yakın işbirliği de dahil.
Bununla birlikte, özellikle “Ukrayna’nın kritik mineraller için bir strateji geliştirilmesi” açısından çeşitli iktisadi işbirliği biçimleri de söz konusu. Bu konuda ortak bir çalışma grubu kurulması öngörülüyor.
Yeni Ukrayna-ABD hammadde anlaşması ise İngiltere’yi ikinci plana itiyor. Muhafazakâr Spectator dergisi geçen perşembe günü, anlaşmanın Ukrayna’nın hammaddeleri üzerindeki tek hak ve yetkisini elinden aldığını ve ülkeye “neokolonyal sömürü” getirdiğini yazdı.
Almanya da doğunun yeraltı zenginliklerine göz dikti
Berlin’den gelen tepkiler şu ana kadar ihtiyatlı. Geçen yıl, Bertelsmann Vakfı’ndan bir uzman, Almanya’nın da Ukrayna’nın zengin maden kaynaklarına ilgi duyduğunu söylemişti.
Bertelsmann Vakfı’nın Doğu Avrupa uzmanı Miriam Kosmehl, ZDF’ye verdiği demeçte, “Ülke, bizim için gerçekten hayati öneme sahip hammadde yatakları ve nadir mineraller sunuyor,” demişti.
Kosmehl, Ukrayna’nın temel olarak, kaynak zenginliği ile “elektrikli mobilite ve çevre teknolojileri gibi gelecek vaat eden sektörlere” katkıda bulunabileceğine işaret ediyor.
Fakat Kosmehl, Almanya ve AB için bir fırsat penceresi açıldığı fikrinin bir sorunu olduğunu savunuyor. Ona göre, maden yataklarının büyük bir kısmı “işgal altında olan veya çatışmalardan etkilenen ya da hâlâ çatışmaların sürdüğü” bölgelerde bulunuyor ve bu durum da madencilik maliyetlerini artırıyor.
ZDF’ye göre ise, Ukrayna’nın savaşta Rusya’ya karşı zafer kazanması halinde, ülke Almanya ve AB’nin gelecek teknolojileri ve endüstrilerin ‘yeşil’ dönüşümü için kilit bir ortak haline gelebilir.
Almanya’dan Ukrayna’nın yağması için ‘uluslararası vesayet’ sesleri
Alman yönetici kesimlerinde ise, en azından Ukrayna’nın bazı bölgeleri için, ülkenin kaynaklarının “neokolonyal sömürüsünün” ötesine geçen öneriler tartışılıyor.
Örneğin, Frankfurt am Main’daki Leibniz Barış ve Çatışma Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Nicole Deitelhoff, Rusya’nın ele geçirdiği toprakların en azından bir kısmının “uluslararası vesayet altındaki bölgeler” olarak düzenlenebileceğini ve bunun “BM yönetimi veya hükümet işlerini devralacak birkaç devletten oluşan bir mütevelli grubu” tarafından gerçekleştirilebileceğini öne sürdü.
Bunun, “10 veya 15 yıllık bir süre için” yapılabileceğini savunan Deitelhoff, bundan sonra toprak sorunlarının kalıcı çözümünün yeniden müzakere edilebileceğini söyledi.
Deitelhoff’un bahsetmediği gibi, Rusya’nın işgal ettiği topraklarda, Federal Almanya Cumhuriyeti ve AB için özel öneme sahip olanlar da dahil olmak üzere önemli hammadde yatakları bulunmaktadır.
Diplomasi
Ukrayna’dan Rusya’ya karşı ‘drone hattı’ hamlesi

Ukrayna ordusu, Rusya’ya karşı mücadelede “Drone Hattı” adlı yeni bir konsepti hayata geçiriyor. Proje kapsamında beş özel birliğin görev alması ve insansız hava araçlarının (İHA) menzilinin 50 kilometreye çıkarılması hedeflenirken, Rusya da kendi İHA üretim kapasitesini artırdığını belirtiyor.
Ukrayna ordusu, Rusya’ya karşı koymak amacıyla “Drone Hattı” adlı bir konsepti hayata geçiriyor.
Ukrayinska Pravda gazetesinin programa dahil olan kaynaklara dayandırdığı haberine göre, projede Ptitsı Madyara, Rarog, Aşil, Feniks ve K-2 adlı beş özel birlik yer alıyor.
Ukraynalı yetkililerin planına göre, programın hayata geçirilmesinin ardından drone’ların menzilinin 50 kilometreye ulaşması hedefleniyor.
Gazeteye göre, Ukrayna Kara Kuvvetleri Komutanı Mihail Drapatıy, bu yılın başından itibaren konseptin uygulanmasından sorumlu olacak.
Proje kapsamında, etki alanının 5-10 kilometre, 10-15 kilometre, 15-20 kilometre ve 20-50 kilometre gibi sektörlere ayrılması ve her birimin kendi görevlerine sahip olması öngörülüyor.
Her birimde, saldırılar için sinyal iletecek kendi keşif ekibi görev yapacak. Drone’lar en aktif olarak beş kilometrelik bölgede faaliyet gösterecek.
Gazeteye konuşan kaynaklar, “Drone Hattı”nın şu anda tam potansiyelini ortaya koymaktan henüz uzak olduğunu söylüyor.
Gazeteye göre, geliştiriciler tarafından planlananların büyük bir kısmı henüz hayata geçirilmemiş olup, aktif çalışmalar üç aydır devam ediyor.
Daha önce The New York Times (NYT) ise daha önce bu proje üzerindeki çalışmaların sonbahardan beri sürdüğünü yazmıştı.
Ukrayna Savunma Bakanlığı, “Drone Hattı” programını şubat ayında duyurmuştu. Bakanlık, projenin piyade ve drone’ları tek bir saldırı biriminde birleştirmesi gerektiğini açıklamıştı.
Yetkililer, etki alanının duruma ve görevlere bağlı olarak başlangıçta 10-15 kilometreye ulaşacağını ve piyadenin sürekli hava desteği ve koruması alacağını belirtmişti.
Ukrayna Savunma Bakanlığı ayrıca, birliklerin yürüttükleri görevlere bağlı olarak gerekli araçları bağımsız olarak tedarik edebileceklerini de hesaplıyor.
Bakanlık, proje için 4,6 milyar grivna ek finansman ayırdı.
NYT, programın Ukrayna ordusunun personel açığı sorununu çözmesine yardımcı olması gerektiğini yazmıştı.
Gazeteye konuşan analistler, drone’ların topçu mühimmatından daha ucuz olduğunu, üretimlerinin Ukrayna içinde yapıldığını ve bu tür birliklere personel bulmanın piyadeye göre daha kolay olduğunu belirtmişti.
NYT, “Drone Hattı” programını, ABD arabuluculuğundaki çatışma çözüm müzakerelerinin başarısız olması durumunda Ukrayna’nın “B planı” olarak adlandırmıştı.
Diğer yandan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçen hafta yaptığı açıklamada, Rusya ordusunun 2024 yılında 1,5 milyondan fazla çeşitli tipte insansız hava aracı aldığını belirtti.
Putin, drone’ları Rus ordusunun muharebe başarısındaki önemli faktörlerden biri olarak nitelendirdi. Devlet Başkanı’na göre, geçen yıl Rusya’nın neredeyse tüm savunma sanayii işletmeleri devlet savunma siparişlerini “kaliteli ve zamanında” yerine getirdi ve her gün yaklaşık 4 bin FPV drone’u cepheye gönderildi. Putin, 2025 yılı için planların daha da kapsamlı olduğunu vurguladı.
AB, Litvanya ve Estonya’nın ‘dron duvarı’ projesine fon sağlamayı reddetti
Diplomasi
Rusya, Pakistan’la gerilim sürerken Hindistan’a Igla füzesi teslim etti

Hindistan, Pakistan ile yaşanan gerilimin ortasında Rusya’dan yaklaşık 30 milyon dolar değerinde Igla-S hava savunma füze sistemi teslim aldı. Rusya Devlet Başkanı Putin, Hindistan Başbakanı Modi ile yaptığı görüşmede son saldırıyı kınayarak Yeni Delhi’ye destek sözü vermişti.
Hindistan ordusu, Pakistan ile ilişkilerde gerilimin tırmandığı bir dönemde Rusya’dan yaklaşık 30 milyon dolar değerinde yeni bir parti taşınabilir hava savunma füze sistemi (MANPADS) Igla-S teslim aldı.
India Today‘in haberine göre, bu teslimat, Pahalgam’da 26 kişinin ölümüyle sonuçlanan son saldırının ardından iki ülke arasındaki tansiyonun keskin bir şekilde yükseldiği esnada gerçekleşti.
Füzelerin halihazırda ordu hava savunma birliklerinin envanterine girdiği ve olası çatışma bölgelerinde uçaklara, saldırı helikopterlerine ve insansız hava araçlarına karşı koruma sağlamak amacıyla konuşlandırıldığı belirtildi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 5 Mayıs’ta Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile telefon görüşmesi gerçekleştirdiği bildirilmişti.
Hindistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Randhir Jaiswal’in açıklamasına göre, Putin görüşmede Pahalgam’daki terör saldırısını şiddetle kınadı.
Jaiswal, Putin’in “terörle mücadelede Hindistan’a tam destek” sözü verdiğini ve saldırının failleri ile işbirlikçilerinin cezalandırılması gerektiğini vurguladığını aktardı.
Hindistan ile Pakistan arasındaki gerginlik, 22 Nisan’da Hindistan idaresindeki Cammu ve Keşmir’in Pahalgam bölgesinde düzenlenen saldırının ardından başladı.
Yeni Delhi saldırıdan İslamabad’ı sorumlu tutarken, Pakistan suçlamaları kesin bir dille reddetti.
Daha sonra saldırının sorumluluğunu, Pakistan merkezli Leşker-i Tayyibe örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen Keşmir Direniş Cephesi üstlendi.
Kötüleşen durum karşısında her iki ülke de fiilen sınırlarını kapattı ve bölgeye asker sevkiyatına başladı.
Temas hattında çatışmalar yaşanırken, Hindistan silahlı kuvvetleri gemisavar füzeleri test etti.
Hindistan Donanması, bu denemelerin amacının uzun mesafelerde “hassas saldırı kabiliyetini” göstermek olduğunu açıkladı.
Pakistan Savunma Bakanlığı ise olası bir saldırı durumunda verilecek yanıtın “misliyle karşılık vermekten öte” olacağını belirtti.
Pakistan Savunma Bakanı Khawaja Muhammad Asif, 28 Nisan’da yaptığı açıklamada, ülkesinin Hindistan’dan yakın zamanda askeri bir saldırı beklediğini ifade etti.
Son günlerde İslamabad, 450 kilometre menzile sahip hedefleri vurabilen kısa menzilli balistik füze Abdali’nin denemesini gerçekleştirdi.
Pakistan tarafından yapılan açıklamada, denemenin amacının silahlı kuvvetlerin savaşa hazırlık durumunu teyit etmek ve füzenin modernize edilmiş teknik özelliklerini kontrol etmek olduğu belirtildi.
Gerilim, 5 Mayıs’ta Hindistan’ın Çenab Nehri üzerindeki Baglihar Barajı üzerinden Pakistan’a giden su akışını kestiğinin öğrenilmesiyle yeni bir boyut kazandı.
Yeni Delhi’nin ayrıca Jhelum Nehri üzerindeki Kişanganga Barajı üzerinden de su akışını sınırlamayı planladığı bildirildi. Her iki hidroelektrik santrali de Cammu ve Keşmir topraklarında bulunuyor ve Pakistan’ın tarım ile enerji sektörü için hayati önem taşıyan İndus Nehri havzasındaki su tedarikinin düzenlenmesinde kilit rol oynuyor.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Şin-Bet Direktörü’nün yeminli beyanı ne anlama geliyor?
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de çöküş sürüyor: Dow, 1932’den bu yana en kötü nisan ayını yaşıyor
-
Diplomasi2 hafta önce
Çin’in ABD’den enerji ithalatındaki düşüş Rusya’ya kapı açtı
-
Avrupa2 hafta önce
Alman eyaletleri silahlanma yarışına son sürat dahil oluyor
-
Ortadoğu2 hafta önce
ABD’den Suriye’ye “İran” baskısı: DMO terör örgütü ilan edilsin
-
Avrupa2 hafta önce
Orbán’ın vetoları AB’yi 7. maddeye itiyor
-
Avrupa2 hafta önce
Trump’ın tarifeleri Avrupa’da serbest ticaret yanlısı ülkeleri güçlendiriyor