Ortadoğu
ABD; Suriye ve Irak’tan asker çekmeyi tartışıyor

İsrail-Hamas savaşının Orta Doğu’da yarattığı gerilim nedeniyle Biden yönetiminin bölgedeki askeri önceliklerini yeniden gözden geçirdiği ve bu kapsamda Suriye’deki askeri varlığını sonlandırma yönünde bir plan üzerinde çalıştığı iddia edildi. Irak hükümetinin ABD’nin askerlerini çekmesi yönündeki çağrıları nedeniyle de ABD ve Irak’ın yakında müzakerelere başlaması bekleniyor.
Foreign Policy’den Charles Lister’e göre ABD henüz Suriye’den tüm askerlerini çekme yönünde bir karar almadı ancak Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarından dört kaynak, Beyaz Saray’ın artık gereksiz gördüğü bir misyonu sürdürmeye yatırım yapmak istemediğini söyledi. Lister, “Şu anda çekilmenin nasıl ve ne zaman gerçekleşebileceğini belirlemek üzere aktif iç tartışmalar yürütülüyor” ifadelerini kullandı.
Lister, yazısında böyle bir çekilmenin özellikle 7 Ekim’den sonra iyice görünür hale gelen IŞİD’i daha da canlandıracağını öne sürdü. IŞİD’e karşı ABD öncülüğündeki koalisyonun merkezinin Irak olduğunu hatırlatan Lister, İran’a yakın milis grupların Irak’ta ABD üssüne düzenlediği saldırılar ile ABD’nin bunlara verdiği yanıtlar nedeniyle Irak’ta ABD birliklerinin ülkeden çekilmesi yönündeki baskıların arttığına dikkat çekti.
Müzakereler yakında
Bu kapsamda CNN’de yayınlanan bir habere göre ABD ve Iraklı yetkililer, Irak’taki ABD askeri varlığının geleceğine ilişkin görüşmelere yakında başlayacak: “Yetkililer görüşmelere ABD askeri yetkilileri ve diplomatlarının da katılacağını söyledi.”
Haberde, “Görüşmeler, bölgedeki istikrarsızlık ve Irak hükümetinin ABD’nin askerlerini ülkeden çekmesi yönünde kamuoyuna yaptığı çağrıların arttığı bir ortamda daha da aciliyet kazandı. Bu çağrılar, ABD’nin Irak’ta ABD personeline saldıran İran destekli militanları hedef alan hava saldırıları başlatmasına yanıt olarak geldi” ifadelerine yer verildi.
ABD’nin şu anda Irak’ta, ABD ordusunun ülkedeki muharip rolünü sona erdirdiğini açıkladığı Aralık 2021’den bu yana tavsiye ve yardım kapasitesinde faaliyet gösteren yaklaşık 2 bin 500 askeri bulunuyor.
Görüşmelerin ABD’nin Irak’taki askeri varlığına son vermenin mümkün olup olmayacağı ve ne zaman mümkün olacağı konusuna odaklanacağına dikkat çeken haberde, “ABD’li yetkililer, ABD’nin IŞİD’in yenilgiye uğratılmaya devam edilmesi, hükümetin ve Irak güvenlik güçlerinin istikrarı da dâhil Irak’taki koşullara dayalı bir takvimi tercih ettiğini söyledi. Ancak Irak hükümeti içindeki bazı unsurlar, ülkedeki istikrar ya da güvenlik durumundan bağımsız olarak Amerika’nın çekilme tarihini belirleyen bir zaman çizelgesine dayalı bir takvimi tercih ediyor” bilgileri yer aldı.
Charles Lister ise ABD’nin Irak’taki varlığı ile ilgili şunları kaydetti: “Irak Başbakanı Sudani’nin ABD’nin kendi ülkesinden çekilmesi için açıkça baskı yaparken, ABD ordusunun Irak Kürdistanı’ndaki varlığının, komşu Suriye de dahil olmak üzere İslam Devleti karşıtı operasyonları sürdürebileceğine dair bazı umutlar var. Bu, neden İran’ın vekillerinin son haftalarda sıkça Erbil Uluslararası Havalimanı’nda konuşlanmış ABD kuvvetlerini hedef aldığını açıklayabilir.”
“Ancak İslam Devleti’ne karşı koordinasyonun Bağdat’tan Erbil’e kaydırılması, Mesut Barzani’nin bölgesel hükümeti ile Suriye’nin kuzeydoğusundaki PKK bağlantılı SDG yönetimi arasındaki Kürt içi gerilimleri keskinleştirerek kendi komplikasyonlarını ortaya çıkaracak ve muhtemelen Türkiye’nin olumsuz müdahalesini tetikleyecektir. Bu senaryoda Irak’ta zafer kazanmış olmanın verdiği cesaretle İran ve vekilleri Suriye’deki ABD birliklerine yönelik saldırılarını artıracak ve onların da çekilmesini isteyeceklerdir.”
“Pamuk ipliğine bağlı”
“Nihayetinde Ekim ayından bu yana yaşananlar, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki konuşlanmasını pamuk ipliğine bağlıyor; dolayısıyla son dönemde Suriye’den çekilme konusu içeride değerlendiriliyor. 2021’de Afganistan’dan aceleyle çıkmanın feci sonuçları ve bu yılın sonunda yapılacak ABD seçimleri göz önüne alındığında, Biden yönetiminin neden Suriye’den çekilmeyi düşündüğünü anlamak zor. Böyle bir çekilme nasıl gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, kaosu ve terör tehditlerini hızla artırabilir. Ancak politika çevrelerinde bunun aktif olarak düşünüldüğüne ve nihai bir kaçınılmazlık olarak kabul edildiğine dair net bir his olduğu inkâr edilemez.”
PYD’ye ne olacak?
Lister, ABD hükümeti içinde bazılarının ABD’nin Suriye’den çekilmesine giden plan olarak İslam Devleti’ne karşı SDG ve Suriye yönetimi arasında bir işbirliği anlaşması önerdiğine dikkat çekti. Bu konuda Al-Monitor’den Amberin Zaman 22 Ocak’ta yayınladığı kapsamlı haberinde, Pentagon’un YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu SDG ile Şam yönetimini IŞİD’e karşı bir araya getirmek amacıyla bir plan üzerine çalıştığı iddia edildi.
Habere göre konuyla ilgili stratejinin ana hatları 18 Ocak’ta Kurumlararası Politika Komitesi (IPC) toplantısında ele alındı. Toplantı Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından Pentagon’un talebi üzerine yapıldı ve Dışişleri Bakanlığı ile CIA’den temsilciler de katıldı. Daire yöneticileri düzeyinde yapılan toplantıda herhangi bir karar alınmadığı belirtilen haberde, konunun bir sonraki bu kez daire başkanları ve bakan yardımcıları seviyesinde tartışılacağı ifade edildi. Kaynaklar yeni stratejinin amacının orta ve uzun vadede IŞİD’e karşı mücadelede SDG’yi korumak olduğunu öne sürdü.
Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği YPG’nin üst düzey isimlerinden Mazlum Kobane de plandan haberi olmadığını söylüyor: “Bunu ilk kez duyuyorum. Kürtlerin de dahil olduğu demokratik bir gelecek için bizimle anlamlı bir diyalog kurmayı reddeden Esad rejimi ile ilişkilerimizin durumu ve bırakın bizimkini, kendi topraklarını IŞİD’e karşı savunmaktan aciz Suriye Arap Ordusu’nun durumu dikkate alındığında bu kesinlikle uygulanamaz. Şaşkınım ve bu rezalet planın arkasındaki nedenleri idrak edemiyorum.”
ABD askerlerinin bölgeden çekilmesiyle ilgili tartışmaların İran destekli militan gruplara dayandırıldığını söyleyen Kobane, buna karşın aslında bu konuyu gündeme taşıyanın Türkiye olduğuna inandığını belirtti.
Charles Lister’a göre böyle bir plan “kendi şartları içinde imkânsız.”: “SDG’nin bir kısmı Esad rejimi ile periyodik olarak temas halinde olabilir ama doğal müttefik olmaktan çok uzaklar. Rejim SDG’nin varlığını sürdürmesine asla izin vermez ve Türkiye de kalanları yok etmek için mümkün olan her şeyi yapar.”
CNN’e konuşan üst düzey bir ABD’li yetkili ise “Biden yönetimi Suriye’deki güçlerini geri çekmeyi düşünmüyor” dedi. Nitekim, ABD seçimleri yaklaşırken Suriye’den asker çekmek gibi bir adım atmanın neredeyse imkânsız olduğu değerlendiriliyor.
Ortadoğu
Suriye’nin tarihi hazineleri Facebook üzerinden satışa çıkarılıyor

İngiliz The Guardian gazetesinin araştırması, Suriye’de eski hükümetin düşmesinden bu yana tarihi eser kaçakçılığının benzeri görülmemiş bir şekilde arttığını ortaya koydu. Araştırmaya göre, güvenlik boşluğu ve yoksulluk nedeniyle mezarlar ve tarihi alanlar yağmalanırken, çalınan paha biçilmez eserler Facebook gibi platformlarda açıkça satılıyor. Uzmanlar, Batı’daki talebin bu yağmayı körüklediği uyarısında bulunuyor.
İngiliz The Guardian gazetesi, Suriye’nin Palmira kentinden yürüttüğü kapsamlı bir araştırmayla, ülkede eski hükümetin geçen aralık ayında düşmesinin ardından tarihi eser kaçakçılığı ve internet üzerinden satışında benzeri görülmemiş bir artış yaşandığını gözler önüne serdi.
Gazetenin haberine göre, ülkedeki geniş çaplı güvenlik zafiyeti ve derin yoksulluk, “arkeolojik altın ateşi” olarak tanımlanan bir yağma dalgasını tetikledi.
Bu durum, tarihi mezarları ve arkeolojik alanları yasa dışı define avcılarının hedefi hâline getirdi.
Palmira sakini ve “Barış İçin Miras” örgütünde aktivist olan Muhammed el-Faris, mezar hırsızlarının gecenin karanlığından faydalanarak binlerce yıllık mezarları kazdığını belirtti.
Faris, bu kazılar sırasında arkeolojik katmanların birbirine karıştırıldığını ve bunun da alanın tarihsel bağlamının tamamen kaybolması tehlikesini doğurduğunu vurguladı.
Sadece bir arkeolojik alanda, hırsızların geride bıraktığı ve derinliği 3 metreye ulaşan çukurlar belgelendi. Bu çukurlar, binlerce dolara satılabilecek mezar hazineleri ve parçaları bulmak amacıyla kazılıyor.
Kaçakçılık altı ayda zirve yaptı
Tarihi Eser ve Kültürel Miras Kaçakçılığını İzleme Projesi (ATHAR), Suriye’de 2012’den bu yana kaydedilen kaçakçılık vakalarının yaklaşık üçte birinin, yalnızca hükümetin düşüşünü takip eden altı aylık dönemde gerçekleştiğini ortaya koydu.
Projeyi yöneten araştırmacılar Amr el-Azm ve Katie Paul, durumun ciddiyetine dikkat çekti. Amr el-Azm, “Rejimin çöküşünün ardından, tarihi eser kaçakçılığı üzerindeki son denetim mekanizmaları da ortadan kalktı,” dedi.
Araştırmaya göre, yağma operasyonlarına hem hızlı bir gelir elde etmek isteyen yoksul bireyler hem de ağır iş makineleri kullanarak gece gündüz çalışan organize şebekeler katılıyor.
Özellikle Selamiye bölgesindeki Tel Şeyh Ali gibi Tunç Çağı’na ait alanlarda, bu şebekelerin açtığı derin ve düzenli çukurlar tespit edildi.
‘Hazineler Facebook’ta satılıyor’
Kaçakçılığın dijital boyutu da endişe verici seviyelere ulaştı. Bir Facebook kullanıcısı, “15 yıldır saklıyorum” notuyla bir dizi antik sikkeyi satışa çıkardı.
The Guardian‘ın araştırmasında, üzerinde “Zeus” figürü bulunan bir Roma mozaiğinin önce yerdeyken çekilmiş, daha sonra ise tamamen sökülmüş hâlini gösteren görüntülere yer verildi.
Facebook’un sahibi olan Meta şirketi, 2020 yılında tarihi eserlerin satışını yasaklamış olsa da araştırmacılar bu yasağın uygulanmadığını belirtiyor.
Katie Paul, bazıları yüz binlerce üyeye sahip ve halka açık olan onlarca Facebook grubunda, nadir taş heykellerin ve mozaiklerin hiçbir denetim olmaksızın sergilendiğini ifade etti.
ATHAR, bu platformların yerel mezar kazıcıları ile çalıntı eserleri Ürdün ve Türkiye üzerinden küresel pazara taşıyan uluslararası kaçakçılık ağları arasında bir köprü görevi gördüğü uyarısında bulunuyor.
Bu eserler için sahte mülkiyet belgeleri düzenlenerek yıllar sonra resmi müzayedelere sokuluyor.
‘Sorumluluk sadece Suriyelilerin değil’
Bu krize karşı yeni Suriye hükümeti, yağmanın durdurulması için çağrılar yaparak eserleri teslim edenlere para ödülü teklif ederken, kaçakçılık yapanları 15 yıla kadar hapisle tehdit ediyor.
Ancak gazetenin araştırması, yeniden yapılanma ve ülke genelinde kontrolü sağlama çabalarının öncelikli olduğu Şam’ın imkanlarının yetersiz kaldığına işaret ediyor.
The Guardian, haberini, kaçakçılığı durdurma sorumluluğunun yalnızca Suriyelilere ait olmadığı vurgusuyla sonlandırdı.
Habere göre asıl sorumluluk, bu hazineler için ana pazar olan ve yağmalanan Suriye eserlerinin müzelerinde ve koleksiyonerlerin elinde son bulduğu Batı ülkelerine, özellikle de Avrupa ve ABD’ye düşüyor.
Araştırmacı Amr el-Azm, haberin sonunda durumu, “Batı’daki talep durmadıkça, Suriye’deki arz da durmayacaktır,” sözleriyle özetledi.
Ortadoğu
BMGK’nin Gazze kararı 5. kez ABD tarafından veto edildi

BMGK’nin Gazze kararı ABD tarafından beşinci kez veto edildi. Hamas, ABD’nin veto yetkisini kullanmasının, İsrail’in Filistinli sivillere karşı işlediği soykırıma doğrudan destek anlamına geldiğini söyledi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK) Gazze’de ateşkes sağlanması için sunulan karar tasarısı ABD tarafından Hamas’ı kınamadığı gerekçesiyle veto edildi.
Bu veto, ABD’nin Donald Trump döneminde BMGK’da kullandığı ilk veto olurken, Ekim 2023’te başlayan Gazze savaşına ilişkin ABD’nin veto ettiği beşinci tasarı oldu.
BMGK, daha önceki ateşkes girişimlerinde de benzer şekilde karar alamamıştı.
BMGK, kurulun geçici 10 üyesi (E10) tarafından imzalanan ve grup koordinatörü Slovenya tarafından dün sunulan Gazze tasarısını görüşmek üzere toplandı.
İnsani durum gerekçe gösterilerek sunulan ateşkesle ilgili karar tasarısına, söz konusu toplantıda yapılan oylamada ABD veto hakkını kullandı.
İsrail’in saldırılarının devam ettiği Gazze’deki sivillere acil müdahaleyi öneren tasarı, az önce sona eren oylamada 14 evet oyuna karşın veto hakkı bulunan daimi üye ABD tarafından reddedildi.
ABD Temsilcisi Dorothy Shea, veto kararına gerekçe olarak, “Bu karara karşı çıkmamız sürpriz olmamalı. İçerdiği, içermediği ve ileri sürülme biçimi için kabul edilemez” ifadelerini kullandı. Shea, “ABD, Hamas’ı kınamayan hiçbir önlemi desteklemeyeceğini açıkça belirtti” diye ekledi.
“14 evet oyu güçlü bir mesaj taşıyor”
E10 grubu adına ABD’nin veto kararını değerlendiren Slovenya’nın BM Daimi Temsilcisi Samuel Zbogar, “Karar kabul edilmedi. Ancak 14 evet oyu güçlü bir mesaj taşıyor.” dedi.
ABD’nin bir veto oyuyla, Konsey’in harekete geçmesinin engellendiğini vurgulayan Zbogar, “Uluslararası toplumu 80 yıldır yönlendiren kurallardan vazgeçmek ile veto hakkı arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığımızda insanlığı seçtik.” şeklinde konuştu.
Zbogar, BMGK içindeki farklı duruşların farkında olduklarını, bu nedenle taslak kararda sadece insani duruma odaklandıklarını belirterek,”Konsey’in engelsiz insani erişim ve açlıktan ölen sivillere yiyecek ulaştırılması için bu acil talep etrafında birleşmesi gerektiğini düşündük.” diye ekledi.
Slovenya Temsilcisi, sivilleri aç bırakmanın, onlara “muazzam” acılar çektirmenin “insanlık dışı ve uluslararası hukuka aykırı” olduğunu vurguladığı konuşmasında, “Hiçbir savaş hedefi böyle bir eylemi haklı çıkaramaz. Bunun ortak anlayışımız olduğunu umduk ve bekledik” sözlerini kaydetti.
Hamas: ABD insanlığa karşı suçları destekliyor
Hamas, BMGK’nin Gazze kararına ABD vetosunun, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistinli sivillere karşı işlediği soykırıma doğrudan destek anlamına geldiğini söyledi.
Hamas’tan yapılan yazılı açıklamada, Gazze’de ateşkes için BMGK’ya sunulan karar tasarısının, ABD’nin tek oyuyla veto edilmesinin kınandığı belirtildi.
Açıklamada, “ABD’nin vetosu, Washington’un faşist işgal hükümetine karşı körü körüne taraflılığını temsil ediyor ve Gazze Şeridi’nde insanlığa karşı işlediği suçları desteklediğini teyit ediyor” denildi.
Washington’ın uluslararası hukuku hiçe saydığına değinilen açıklamada, bunun Filistin kanının dökülmesini durdurmaya yönelik her türlü uluslararası çabayı tamamen reddettiğini yansıtan küstah bir tutum olduğu vurgulandı.
Açıklamada, “ABD’nin tutumu, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan savaş suçlusu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Gazze Şeridi’nde çocuklar, kadınlar ve yaşlılar dahil olmak üzere masum sivillere karşı vahşi soykırım savaşını sürdürmesi için yeşil ışık anlamına geliyor ve İsrail’in işlemeyi sürdürdüğü suça tam ortak olduğunu ortaya koyuyor” değerlendirilmesinde bulunuldu.
Hamas, açıklamasında şunları kaydetti: “BMGK’nin 20 aydır devam eden savaşı durdurmadaki başarısızlığı, kuşatmayı kıramaması veya gıda yardımı girdirememesi, uluslararası toplum kurumlarının rolü ve İsrail’in hiçbir hesap vermeden veya ona yönelik fiili bir eylemde bulunulmadan her gün ihlal etmeyi sürdürdüğü uluslararası yasa ve sözleşmelerin etkinliği konusunda temel soruları gündeme getirdi.”
Açıklamada, uluslararası topluma bu ahlaki ve siyasi çöküşe karşı acilen harekete geçilmesi, soykırım savaşının derhal durdurulması ve İsrail liderlerinin Filistin halkına karşı işledikleri suçlar nedeniyle hesap vermeleri için baskı yapılması çağrısında bulunuldu.
Tasarı BMGK’nın geçici 10 üyesi tarafından sunulmuştu
Gazze’ye acil müdahaleyi öneren tasarı dün BMGK’nın geçici 10 üye ülkesi (E10) tarafından BMGK başkanlığına sunulmuş ve bugün için oylama talep edilmişti.
Tasarıda, mart ayında İsrail’in saldırılarını tekrar başlatmasıyla Gazze’deki sivil halkın durumunun daha da kötüleştiğine dikkat çekilmişti.
E10 grubu, kıtlık riski de dahil, Gazze’deki durumla ilgili “ciddi endişelerini” dile getiren ve tüm tarafların uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uymaları gerektiğini yeniden teyit eden özlü bir taslak karar hazırladıklarını belirtmişti.
Tasarıya imza atan ülkeler arasında, E10 koordinatörü olan Slovenya başta olmak üzere Cezayir, Danimarka, Yunanistan, Guyana, Panama, Pakistan, Güney Kore, Sierra Leone ve Somali bulunuyor.
Ortadoğu
İsrail hükümetinde Haredi krizi: Meclisin feshi için harekete geçildi

Tartışmalı askerlik muafliyeti yasası nedeniyle İsrail hükümetinde Haredi krizi derinleşiyor. Haredilerin dini liderleri, Tevrat eğitimi alan yeshiva öğrencilerini askerlikten muaf tutacak yasanın Meclis’ten hâlâ geçirilmemesi üzerine, Birleşik Tevrat Yahudiliği yetkililerine hükümetten çekilmeleri yönünde talimat verdi. Bu gelişme üzerine muhalefet partileri, İsrail Meclisi’nin feshi için yasa tasarısı sunacaklarını duyurdu.
Times of Israel’in İbranice yayın yapan medya organlarına dayandırdığı habere göre, Birleşik Tevrat Yahudiliği -UTJ içindeki üst düzey yetkililer, Meclis Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı Yuli Edelstein ile yapılan son geceki toplantının başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi. Degel HaTorah Partisi lideri Milletvekili Moshe Gafni’nin, partisinin ruhani liderlerinden hükümetten çekilmesi ve meclisin feshi için çalışması yönünde talimat aldığı duyurdu.
“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı
Degel HaTorah, UTJ’yi oluşturan iki ana partiden biri. Diğer parti ise UTJ’nin de liderliğini üstlenen Yitzchak Goldknopf’un temsil ettiği Agudat Yisrael Partisi. Agudat Yisrael’in halihazırda Meclis’in feshi ve erken seçim sürecini başlatacak yasa teklifini ilerletmek için çalıştığı iddia ediliyor.
Degel HaTorah’ın dini liderlerinden ve Bnei Brak’taki Slabodka Yeshiva’nın başkanı Haham Moshe Hirsch adına yapılan açıklamada şöyle denildi: “Dün gece milletvekilleri, Edelstein ile yapılan görüşmenin detaylarını Haham Hirsch’e aktardıktan sonra, askerlik meselesinde hiçbir ilerleme sağlanamadığı netleşti. Bu nedenle, yeshiva başkanı yakın zamanda koalisyondan çekilme talimatı verecek.”
Haredi krizi muhalefeti harekete geçirdi
Bu gelişmelere karşılık olarak, muhalefetteki Gelecek Var (Yesh Atid), İsrail Evimiz (Yisrael Beytenu) ve Demokratlar partileri, gelecek çarşamba günü Meclis’in feshine yönelik bir yasa tasarısı sunacaklarını açıkladı. Bu adım, Başbakan Binyamin Netanyahu’ya sorunu çözmesi için bir hafta süre tanınması anlamına geliyor. Ayrıca, teklifin Meclis’te oylamaya sunulması için geçecek süreç de dikkate alınacak.
Askerlik muafiyeti krizi Netanyahu hükümetini düşürebilir mi?
Şas ve UTJ, Meclis’teki iki Haredi partisi olarak, tartışmalı askerlik muafiyeti yasa tasarısının bu yıl 2 Haziran’da sona eren Şavuot Bayramı’na kadar geçirilmesini talep etmişti. Aksi takdirde hükümetin geleceğinin riske gireceği uyarısında bulunmuşlardı.
Ancak yedi milletvekilliği bulunan UTJ, tek başına hükümeti düşürebilecek güce sahip değil. Bu yönde atılacak herhangi bir adımın, koalisyon ortağı Şas’ın da desteğini alması gerekiyor. Netanyahu’nun mevcut koalisyonu, 120 sandalyeli Meclis’te 68 koltukla çoğunluğu elinde bulunduruyor.
Şas Partisi, gelişmelere ilişkin şu ana kadar kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmadı.
Aşırı Ortodoks olarak bilinen Harediler daha önce verdikleri birçok ültimatomdan geri adım atmıştı. Ancak son gelişmeler, özellikle İsrail ordusunun genç ultra-Ortodoks erkeklere yönelik celp sayısını artırma planları, Netanyahu ile Haredi partiler arasındaki ilişkinin kopma noktasına geldiğini gösteriyor.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Diplomasi2 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi2 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 1
-
Avrupa7 gün önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor