Bizi Takip Edin

Rusya

ABD ve Avrupa’dan ‘Wagner’ tepkileri

Yayınlanma

Rusya’da haftasonu yaşanan Vagner gerilimi, ABD ve Avrupa’da da yakından takip edildi.

Gerilimin, Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko’nun devreye girmesi ve Vagner şefi Yevgeni Prigojin’in Belarus’a gitmesi ile birlikte şimdilik çözülmesinin ardından batıdan da açıklamalar gelmeye başladı.

ABD’den açıklamalar

Bu kapsamda önce ABD Başkanı Joe Biden ile Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenski arasında yapılan telefon görüşmesini saymak gerekiyor. Zelenski ve Biden, Twitter’da yaptıkları paylaşımda Rusya’da yaşanan süreçleri ele aldıklarını belirttiler. İkili, “Uluslararası düzen yeniden tesis edilene kadar dünya Rusya’ya baskı yapmalıdır,” dedi.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre ise liderler ‘Rusya’daki kargaşayı’ ve Ukrayna’nın devam eden karşı saldırısını ele aldılar ve Biden, “devam eden güvenlik, ekonomik ve insani yardım da dahil olmak üzere ABD’nin sarsılmaz desteğini yeniden teyit etti.”

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da CBS’in ‘Face the Nation’ programına verdiği demeçte Vagner isyanının ‘Putin’in liderliğinin cephesindeki çatlakları’ gösterdiğini savundu.

Blinken ayrıca isyanın ülkenin istikrarı hakkında ‘derin soru işaretleri uyandırdığını’ ileri sürdü.

Blinken, “Bunun nereye varacağını tam olarak tahmin edemeyiz veya bilemeyiz. Putin’in önümüzdeki haftalarda ve aylarda yanıtlayacağı daha çok şey olduğunu biliyoruz,” ifadelerini kullandı.

AB: Yarattığı canavar şimdi Putin’i ısırıyor

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Vagner’in isyan girişiminin Rusya’nın askeri gücündeki çatlakları gösterdiğini söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Wagner’le bir canavar ortaya çıkardığını savunan Borrell, Prigojin için, “Putin’in Wagner ile oluşturduğu canavar şimdi onu ısırıyor, canavar sahibine karşı hareket ediyor,” iddiasında bulundu.

Borrell, “Rusya gibi bir nükleer gücün siyasi istikrarsızlık dönemine girebileceğini görmek iyi bir şey değil,” diyerek AB’nin Ukrayna’yı her zamankinden daha fazla desteklemesi gerektiğini savundu.

Stoltenberg: Moskova stratejik hata yaptı

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise Vagner isyanının, Moskova’nın Ukrayna’ya savaş açarak stratejik bir hata yaptığını ortaya koyduğunu söyledi.

Stoltenberg, “Hafta sonu yaşanan olaylar Rusya’nın iç meselesi ve Putin’in Kırım’ı yasa dışı ilhakı ve Ukrayna’ya karşı savaşla yaptığı büyük stratejik hatanın bir başka göstergesi,” dedi.

NATO Genel Sekreteri, Rusya saldırısını sürdürürken, ittifakın Ukrayna’ya desteğini sürdürmesinin daha da önemli olduğun vurguladı.

Almanya: Rusya’nın içişlerine karışmıyoruz

Almanya’da trafik lambası koalisyonunun Yeşil Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’a göre Rusya’daki durum tamamen belirsizliğini koruyor.

Baerbock, Lüksemburg’da AB dışişleri bakanlarının istişareleri öncesinde yaptığı açıklamada, “Bu Rusya’daki bir iç iktidar mücadelesiyle ilgili ve biz buna karışmıyoruz,” dedi.

“Orada ne olduğu hala belirsiz,” diyen Baerbock, yaşananların ‘açıkça Rus gösterisinde sadece bir perde’ olduğunu belirtti.

Öte yandan SPD’li Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Michael Roth, Putin’in Vagner ayaklanmasıyla zayıfladığını düşünüyor ve sert bir tepki vermesinden korkuyor.

SPD’li siyasetçi, “Putin’in artık durumu kontrol edememesi onun için bir aşağılanma oldu. Hem de dünya kamuoyunun ve Rus halkının gözleri önünde. Bu bir diktatör için zaten zor bir durum,” ifadelerini kullandı.

Roth, tüm yaşananlara tepki olarak Rusya’da bir ‘Stalinleşme’ yaşanabileceğinden korkuyor ve ekliyor: “Bu, muhaliflerin artık daha çabuk saf dışı bırakılabileceği anlamına geliyor. Ya hapse atılacaklar ya da muhtemelen öldürülecekler.”

CDU/CSU parlamento grubunun dış politika sözcüsü Roderich Kiesewetter Tagesspiegel’e verdiği demeçte, “Putin artık iç politikada gücünü gösterecektir. Ukrayna’ya karşı savaşı yoğunlaştıracak, şimdiye kadar olduğundan daha da acımasız hale getirecektir,” iddiasında bulundu.

Yine Tagesspiegel’e konuşan FDP dış politika uzmanı Ulrich Lechte ise Putin’in Cumartesi gününden bu yana ‘istikrar kazandığını’ söyledi. Lechte, “Putin’in zayıflık imajını düzeltmek için terör rejimini genişletmesinden korkulmalı,” derken, Yeşiller’den dış politika uzmanı Jürgen Trittin, Rusya’nın ‘paralı bir güç tarafından şantaja uğramasını oldukça endişe verici’ olarak nitelendirdi. Trittin’e göre ABD dahil hiç kimse böyle bir tırmanışa hazırlıklı değildi.

Avusturya tedirgin

Vagner isyanının belirsiz sonuçları nedeniyle diğer AB ülkeleri de tedirgin görünüyor.

Cumartesi günkü isyan, Viyana’da acil bir toplantıyı tetikledi. Üst düzey politikacılar Pazar günü olayın Avusturya için sonuçlarını ele almak üzere bir kriz oturumu için bir araya geldi.

Şansölye Karl Nehammer toplantı öncesinde yaptığı açıklamada Rusya’nın ‘nükleer silahlarının yanlış ellere geçmemesi gerektiğini’ söyledi. Olaylar karşısında Avusturya polisi Viyana’da Rusya bağlantılı çeşitli kuruluşların bulunduğu yerlerde güvenliği artıracak.

Nehammer henüz somut bir tehdit olmadığını ancak hükümetin ‘Rusya’daki bir iç çatışmanın Avusturya topraklarında yaşanmasına’ izin vermeyeceğini de sözlerine ekledi.

Muhalefet partilerinin de katılacağı ulusal güvenlik konulu bir toplantıya bu hafta ev sahipliği yapılması planlanıyor. Bunun yapılması ilk olarak ‘yeni merkez sol’ SPÖ lideri Andreas Babler tarafından talep edildi.

Babler Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Rusya’daki mevcut durum kafa karıştırıcı ve tehlikeli, Avusturya ve Avrupa’nın güvenliği üzerindeki potansiyel etkisi hesaplanamaz,” dedi.

İtalya: Rusya’ya karşı değiliz

Vagner isyanı hakkında değerlendirmede bulunan İtalya’nın Forza Italia mensubu Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, “Müdahale etmek bizim elimizde değil. Nasıl ki Rusya’nın bir ülkenin iç işlerine karışamayacağını söylüyorsak, biz de karışamayız,” dedi.

“Biz Rusya’ya savaş açmadık. Rusya’ya karşı değiliz, şu anda Federasyonu yöneten Putin’in uluslararası hukuku ihlal etmesine itiraz ediyoruz,” diyen Tajani, Ukrayna’ya yaptıkları askeri yardımın ‘yalnızca bu ülkenin kendisini savunmasına yardımcı olmak’ amacıyla yapıldığını savundu.

Başbakan Giorgia Meloni de “Rusya’da son saatlerde olup bitenlerle ilgili gelişmeleri takip ediyoruz. Rusya Federasyonu içinde son aylarda görülen bazı propagandalarla bir şekilde çatışan bir kaos durumunun farkındalığı söz konusu,” dedi.

Meloni, “Eğer Ukraynalılara yardım etmemiş olsaydık, bugün çok daha güvensiz bir dünyada yaşıyor olurduk, savaş evimize çok daha yakın olurdu ve askeri açıdan daha güçlü olanlar komşularını rahatça işgal edebilirdi. Biz barışı, istikrarı ve güvenliği savunuyoruz,” diyerek kendisini Ukrayna’ya silah göndererek çatışmanın tırmanmasına destek vermekle suçlayanlara yanıt verdi.

Polonya’da muhalefetten iktidara eleştiri

Polonya’da muhalefet, Prigojin ve Vagner isyanına yetersiz tepki verdiği gerekçesiyle Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) liderliğindeki hükümeti eleştirdi.

Muhalefetteki Sivil Platform (PO) milletvekili Marzena Okła-Drewnowicz, iktidardaki muhafazakar Hukuk ve Adalet (PiS) partisi sözcüsü Radosław Fogiel’e, PiS lideri Jarosław Kaczyński’nin RMF FM radyosuna verdiği mülakata atıfta bulunarak, “Cumartesi sabahı lideriniz, Başbakan Yardımcısı Rusya’da olanlardan bahsetmedi bile,” dedi.

Fogiel eleştirileri reddederek ‘duyguları tırmandırmanın’ faydasız olduğuna işaret etti. Bir siyasetçinin rolünün etrafta koşuşturup ‘alarm’, ‘savaş’ ya da ‘yangın’ diye bağırmak olmadığını söyleyen Fogiel, Okła-Drewnowicz gibi milletvekillerinin bu tür durumlarda devlet organlarının nasıl tepki verdiği konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını da sözlerine ekledi.

Hükümet Sözcüsü Piotr Müller, Okła-Drewnowicz’in Polonyalı yetkililerin Rusya’daki gelişmelere yönelik tepkilerini diğer AB ve NATO ülkelerindeki mevkidaşlarıyla istişare edip etmedikleri sorusuna, Başbakan Mateusz Morawiecki’nin Cumartesi günü istişare ettiği liderlerin bir listesini Twitter’dan yayınlayarak yanıt verdi.

Cumhurbaşkanı Duda ise Cumartesi gecesi Ulusal Güvenlik Konseyini (RBN) toplantıya çağırdı. Duda, Rusya’daki durumun izlendiğini ve Polonya’nın güvenliğine yönelik kesinlikle bir tehdit bulunmadığını açıkladı.

Çekya: Rusya’da liderlik değişimi yaşanacak

Çek Dışişleri Bakanı Jan Lipavský Pazar günü yapılan bir kriz masası toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Vagner paramiliter grubunun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e karşı kısa süreli bir isyan başlatmasının ‘liderlik değişiminin yolda olduğunu’ gösterdiğini ileri sürdü.

Lipavský, “Muhtemelen Putin’in halefliği için mücadelenin yaklaştığı hatta başladığı sonucuna varabiliriz,” dedi. Rusya’da demokrasinin olmadığını ileri süren Bakan, liderliğin ‘muhtemelen zorla değişeceğini’ söyledi ve güvenlik ortamının her an kötüleşebileceği uyarısında bulundu.

Kriz toplantısına Çek Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Çek Cumhurbaşkanlığı ofisi temsilcileri katıldı.

Öte yandan Çek bakana göre Rusya, Avrupa ve Çek güvenliğini tehdit etmeye devam edecek.

Rusya

NATO’dan Rusya analizi: Toprak kazanımları yazın da sürecek

Yayınlanma

NATO yetkilileri, Rus güçlerinin Ukrayna’nın kuzeydoğusundaki Sumı oblastında istikrarlı bir şekilde ilerlediğini ve bir tampon bölge oluşturmayı hedeflediğini bildirdi.

NATO yetkilileri, Rus birliklerinin Ukrayna’nın kuzeydoğusundaki Sumı oblastında istikrarlı bir şekilde ilerlediğini ve Zaporijya oblastında da baskıyı artırdığını belirtti.

Defense One haber sitesine göre, üst düzey bir ittifak yetkilisi, Rusya’nın bu hamleyle bir tampon güvenlik bölgesi oluşturmayı amaçladığını değerlendiriyor.

NATO’nun genel beklentisi, Rusya’nın yaz boyunca yavaş da olsa toprak kazanımlarını sürdüreceği yönünde.

Lahey’de düzenlenen NATO zirvesinin ardından yapılan basın toplantısında ise ittifakın Rusya’ya karşı tutumunda dikkat çeken bir değişiklik yaşandığı iddia edildi.

Trump’ın tutumu zirve bildirisini etkiledi

The Telegraph gazetesinin bir taslak metne dayandırdığı haberine göre, NATO ülkeleri zirve sonuç bildirisindeki Rusya eleştirilerini ABD Başkanı Donald Trump nedeniyle yumuşattı.

Önceki yıllardaki bildirilerde Ukrayna’daki çatışmadan Rusya’nın sorumlu olduğu vurgulanır ve “Ukrayna’nın geleceği NATO’dadır” gibi ifadelere yer verilirdi. Ancak mevcut taslakta bu tür iddiaların yer almadığı belirtildi.

Bu durum, ABD Başkanı Trump’ın Ukrayna’ya yönelik tutumuyla paralellik gösteriyor.

Zirve sonrası basın toplantısında Trump, Washington’ın müttefiklerinin Kiev’e göndereceği 5 milyar dolara ek olarak ABD’nin olası katkısıyla ilgili bir soruyu doğrudan yanıtlamaktan kaçındı.

Buna rağmen ittifak, sonuç bildirisinde Rusya’yı Avrupa-Atlantik güvenliği için “uzun vadeli bir tehdit” olarak tanımladı.

Rusya’nın askeri ve ekonomik kapasitesi

İttifakın değerlendirmelerine göre, Rusya’nın savunma sanayisindeki üretim kapasitesi yüksek seviyesini koruyor. Rusya’nın yılda yaklaşık 3 milyon top mermisi ve ayda 130 civarında tank ürettiği tahmin ediliyor.

NATO uzmanları, Rus ekonomisinin mevcut askeri müdahaleyi finanse etme gücünü en az 2027 yılına kadar sürdürebileceğini öngörüyor.

Zirvede diplomatik çözüm beklentileri ise düşük seviyede kaldı. Bir NATO temsilcisi, yakın zamanda barışçıl bir çözüme ulaşma ihtimali konusunda şüphelerini dile getirirken, ittifakın durumu yakından izlemeye devam edeceğini kaydetti.

Putin, Trump’a Ukrayna ile müzakerelere hazır olduğunu bildirdi

Okumaya Devam Et

Rusya

Yevgeniy Primakov’un 10. ölüm yıldönümü

Yayınlanma

Rusya’nın eski başbakanlarından, Dış İstihbarat Servisi direktörlerinde ve dışişleri bakanlarından Yevgeniy Primakov, 26 Haziran 2015’te hayatını kaybetti. Ekonomi doktoru ve akademisyen olan Primakov, uzun kariyeri boyunca Rusya’nın kaderinde önemli roller üstlenirken, geride bıraktığı çarpıcı sözleriyle de siyasi bir miras oluşturdu.

Deneyimli siyasetçi, Rusya’nın dünyadaki yerinden uluslararası ilişkilere, kriz yönetiminden demokrasiye kadar pek çok konuda net ve etkili görüşler ortaya koydu.

Primakov, bir ülkenin büyüklüğünü askeri güç gösterileriyle değil, uluslararası sistemdeki gerekliliğiyle tanımlıyordu.

Argumentı i Faktı gazetesine 2005’te verdiği bir demeçte bu görüşünü, “Ciddi siyasetin masaya yumruk vurmak olduğuna katılmıyorum. Hruşçov, BM Genel Kurulu’nda masaya ayakkabısıyla vurduğunda ve füzelerle tehdit ettiğinde, bu bizim büyüklüğümüzün bir işareti değildi. Büyük devletin alameti, ülkenizin vazgeçilmez olması, herkesin sizinle iş yapmak istemesidir. Rusya tam da bu nedenle büyük bir devlettir, çünkü uluslararası arenadaki pek çok sorun onsuz çözülemez,” sözleriyle ifade etmişti.

‘Rusya’yı silmek siyasi miyopluktur’

Primakov, Batılı politikacıların Rusya’yı küçümseme eğilimine karşı sık sık uyarılarda bulundu. Mir bez Rossii? (Rusyasız Bir Dünya mı?) adlı kitabında, “Rusya’nın dünyadaki önemini herhangi bir ülkeyle çatışarak kanıtlamaya çalıştığı fikrinden uzak olduğuna inanıyorum. Batı’da bu tür bir vizyondan yola çıkan politikacılar yanılıyorlar,” ifadelerini kullandı.

Primakov, aynı eserde, “Bununla birlikte, Rusya’yı büyük güçler arasından silmeye hazır olmak, potansiyelini, dinamizmini ve gelişim beklentilerini hafife almak ancak siyasi miyoplukla açıklanabilir,” diye ekledi.

Deneyimli diplomat, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini Rusya için net bir tehdit olarak gördüğünü de belirtmişti.

Primakov, “Rusya Dışişleri Bakanı olarak görev yaparken Madeleine Albright, Strobe Talbott ve diğer Amerikalı meslektaşlarıma defalarca eski Sovyet cumhuriyetlerinin NATO’ya kabul edilmesinin bizim için ‘kırmızı çizginin’ aşılması anlamına geldiğini söyledim,” demişti.

‘ABD artık bir süper güç değil’

Primakov, ABD’nin dünyadaki konumuna ilişkin de farklı bir bakış açısı sunuyordu. 2008’de İzvestiya gazetesine verdiği mülakatta, “ABD, kendilerinin şu anda tek süper güç olduğunu düşünüyor. Bu doğru değil. ABD iktisadi, askeri ve siyasi etki açısından dünyanın en güçlü ülkesidir. Fakat bir süper güç değildir. Çünkü süper güç, Soğuk Savaş dönemine ait bir kategoridir. Yani niceliksel özellik korunmuş, ancak niteliksel özellik kaybolmuştur,” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Primakov, siyasi esnekliğin ve doğru stratejinin önemini vurgularken, popülist söylemlerden kaçınılması gerektiğini savunuyordu.

“Terörle mücadele” konusunda 2006’da yaptığı bir açıklamada, “Alıntıladığınız gibi ‘tuvalette işini bitirmek’, yalnızca terör eylemlerine doğrudan katılanlar için geçerlidir. Eğer orada herkesi ayrım gözetmeksizin ‘temizlemeye’ çalışırsanız, kanalizasyon sistemi çöker… Ortak bir dil bulabileceğiniz kişileri aramak gerekir. Uzlaşma arayışında onlara güvenmek lazım,” ifadelerini kullanmıştı.

Ulusal çıkarların korunması gerektiğini belirten Primakov, bunun ilişkilerin tamamen koparılması anlamına gelmediğini, “Uçağı geri çevirmek, ancak karşı tarafın bizim ulusal çıkarlarımıza aykırı kararlar alması durumunda kabul edilebilir. Ancak bu koşullarda bile kimse ilişkileri koparma yoluna gitmez,” sözleriyle açıklamıştı.

‘Güven yoksa siyaset de yoktur’

Uluslararası ilişkilerde güvenin temel bir unsur olduğunu belirten Primakov, 2009’da Sergey Brileev’e verdiği mülakatta, “Eğer güvenmezseniz, o zaman siyaset de olmaz. Çünkü uluslararası ilişkilerin gelişimindeki ana yollar, birbirine güvenen insanlar tarafından inşa edilir,” demişti. Ancak bu güvenin körü körüne olmaması gerektiğini de, “Aynı zamanda, Reagan’ın ‘Güven ama kontrol et’ sözleri de bana çok çekici geliyor,” diyerek eklemişti.

Orta Doğu’daki çatışmalara ilişkin ise tarafların hiçbirinin haklı görülemeyeceğini savunarak, “Sıcak noktalarda kimse saldırıların doğru mu yanlış mı olduğunu teraziye koyamaz. Karşılıklı saldırıların kendisi zaten yanlıştır. Bu durum, ne Hamas’ı, ne Hizbullah’ı ne de İsrail’i haklı çıkarmanın mümkün olmadığı Orta Doğu’daki silahlı çatışmalar için de geçerlidir,” yorumunu yapmıştı.

Modernizasyon, kriz ve motivasyon üzerine

Primakov, Rusya’nın iç meselelerine dair de önemli tespitlerde bulunmuştu. Modernizasyonun ancak demokrasi ile mümkün olabileceğini belirterek, “Modernizasyon, demokratikleşme olmadan gerçekleşemez. Demokratikleşme bir slogan değil, modernizasyon yürüten bir ülkenin nesnel ihtiyacıdır. Bilimsel ve teknolojik ilerlemeye doğru ilerlememiz neden bu kadar zor? Bütçeden az para ayırdığımız için değil. Çünkü Batı’da yeni geliştirmelere parayı esas olarak iş dünyası harcıyor. Bizde rekabet yok. Orada kâr hırsı onları bu yöne itiyor,” demişti.

Krizlerin bir arınma fırsatı olabileceğini de ifade eden Primakov, “Zorluklardan çıkarken, operasyonel görevleri çözerken yarını akılda tutmak gerekir. O zaman kriz sadece bir ateş değil, aynı zamanda bir arınma olur. Tıpkı hastalıktan sonra insanın yeniden doğması, taze güçlerle dolması gibi,” şeklinde konuşmuştu.

Çalışma hayatındaki motivasyonun sadece paraya indirgenmesini de eleştirerek, “Ne için çalışılacağını bilmek de bir o kadar gereklidir. Maalesef bu gerçekleşmiyor. Emeğin tamamen parasal motivasyona geçişi, fikri hayatımızdan söküp atmamalıdır,” uyarısında bulunmuştu.

Okumaya Devam Et

Rusya

Rusya, BDT ülkelerini tarih kitaplarında Sovyet geçmişini çarpıtmakla suçladı

Yayınlanma

Rusya Eğitim Bakanı Sergey Kravtsov, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerini tarih ders kitaplarında Sovyet geçmişini kasıtlı olarak olumsuz ve Rusya karşıtı bir şekilde sunmakla suçladı. Rusya Bilimler Akademisi’nin bir araştırması da bu iddiayı desteklerken, Moskova’nın BDT ülkeleriyle ortak bir tarih anlayışı üzerinde çalıştığı belirtildi.

Rusya Eğitim Bakanı Sergey Kravtsov, Devlet Duması’nda yaptığı konuşmada, Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) üye bazı ülkelerin tarih ders kitaplarında Sovyet geçmişi hakkında gerçeğe aykırı bilgiler bulunduğunu belirtti.

İnterfaks ajansının aktardığına göre Kravtsov, “Tarihsel materyalin sunumunda belirli zorluklar ve sorunlar ile tarihçilik ve nesnellik ilkelerine uyumsuzluklar var. Bu, her şeyden önce ortak geçmişimizle ilgili,” ifadelerini kullandı.

Bakan, bu ülkelerde cumhuriyetlerin Sovyetler Birliği’nin bir parçası olduğu dönemin anlatımının “genel olarak Rusya’ya karşı olumsuz bir nitelik taşıdığını” vurguladı.

Kravtsov, şu anda Rusya ve BDT ülkelerinin “ortak tarihsel geçmişinin yorumlanmasına yönelik birleşik yaklaşımların koordine edilmesi için ilgili bakanlarla çalışmalar yürütüldüğünü” de sözlerine ekledi.

Bakan, “Birlikte tek bir eğitimsel, kültürel ve zihinsel alan ve bununla birlikte herkesin birbirini anladığı ve iyi komşuluğu hedeflediği Avrasya kıtasının geleceğini inşa ediyoruz,” dedi.

‘Rusya sömürgeci bir devlet olarak gösteriliyor’

Daha önce Rusya Bilimler Akademisi’ne bağlı Sosyal Bilimler Bilimsel Bilgi Enstitüsü’nden bilim insanları, eski SSCB ve Orta Doğu’daki 10 ülkenin tarih kitaplarını analiz etmişti. Araştırmada, Rusya’nın bu kitaplarda çoğunlukla kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden sömürgeci bir devlet ve saldırgan olarak temsil edildiği tespit edildi.

Bu tür değerlendirmelerin özellikle Kazakistan, Azerbaycan ve Özbekistan ders kitaplarında bulunduğu belirtildi.

Bu kitaplarda Sovyet yönetiminin kuruluşu “askeri işgal” olarak nitelendirilirken, Rusya’nın ilhak edilen topraklardaki halklara baskı uyguladığı ve kültürlerine zarar verdiği iddia ediliyor.

Bilimler Akademsi, Rusya’nın bu ülkelerin gelişimine yaptığı katkının ise göz ardı edildiğini veya küçümsendiğini vurgulayarak, gelecekte “yanlış ve çarpıtılmış olayların teşvik edilmesinin” “yabancı düşmanlığı ve Rus düşmanlığının gelişmesi için bir temel” oluşturabileceği uyarısında bulundu.

Erivan’a ‘tarihi yeniden yazma’ suçlaması

Ağustos 2024’te Rusya Dışişleri Bakanlığı, Ermenistan’ın yeni tarih ders kitaplarını eleştirerek Erivan’ı, cumhuriyetin “kuruluşunda Rus İmparatorluğu’nun ve daha sonra SSCB ile Rusya’nın özel rolünü” sorgulama noktasına getirmekle suçladı.

Bakanlık, özellikle 1826-1828 Rus-İran Savaşı’na ilişkin bölümde Türkmençay Antlaşması’nın Doğu Ermenistan’ın ilhakı olarak adlandırılmasına dikkat çekerek, bunun ülkelerin “ortak tarihini yeniden yazmaya yönelik utanmaz bir girişim” olduğunu kaydetti.

Putin: Ders kitaplarında bariz bir Rus düşmanlığı vardı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 22 Haziran’da yaptığı açıklamada, SSCB’nin dağılmasından sonra “karşılıklı bağın ve tarihsel sürecin ile eğitim programlarının tek bir mantığının kaybolduğunu” belirtti.

Putin, “Bana bazı ders kitaplarını getirdiklerinde, içinde doğru bilgiler dışında her şeyin olduğunu şaşkınlıkla gördüm. Bu ders kitaplarında, eğitim materyallerinde neler görmedik ki! Hem açık bir Rus düşmanlığı hem de bu tarihsel gerçeklerin çarpıtılması vardı,” dedi.

Ukrayna ile savaşın başlamasının ardından Rusya’daki okullarda 10 ve 11. sınıflar için yeni bir tarih ders kitabı uygulamaya konuldu.

Bu kitapta, Putin’in SSCB’nin dağılmasının 20. yüzyılın “en büyük jeopolitik felaketi” olduğuna dair bir sözüne yer veriliyor, 1990’lı yıllar olumsuz bir şekilde anlatılıyor ve Kırım ile diğer Ukrayna bölgelerinin ilhakı “tarihi toprakların geri dönüşü” olarak adlandırılıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English