Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

AB’den Putin-Trump görüşmesine tepkiler

Yayınlanma

Avrupa Birliği’nin (AB) diplomasi şefi Kaja Kallas, ABD Başkanı Donald Trump’ın perşembe günü Rusya lideri Vladimir Putin ile yaptığı görüşmeyi kınayarak, Ukrayna’nın geleceğiyle ilgili olarak Avrupa’nın katılımı olmadan yapılacak herhangi bir anlaşmanın işe yaramayacağını söyledi.

Kallas, perşembe günü NATO savunma bakanları toplantısı sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bizim arkamızdan yapılacak herhangi bir anlaşmanın işe yaramayacağı açıktır. Avrupalılara ve Ukraynalılara ihtiyacınız var,” dedi.

Kallas, müzakereler başlamadan Rusya’ya “istedikleri her şeyi vermeye” itiraz ederek, “Bu yatıştırmadır. Hiçbir zaman işe yaramadı,” diye ekledi.

Trump’ın Putin ile yaptığı görüşmenin ardından Weimar+ olarak adlandırılan AB, Fransa, Almanya, Polonya, İtalya, İspanya ve Birleşik Krallık’tan oluşan grup Ukrayna’nın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü destekleyen ortak bir açıklama yayınladı.

Kallas açıklamayla ilgili olarak kaleme aldığı yazıda, “Her türlü müzakerede Avrupa merkezi bir role sahip olmalıdır,” dedi.

Münih’teki görüşmeler kritik

Euractiv‘e konuşan Avrupalı diplomatlar, Münih görüşmelerini çeşitli gruplardaki Amerikalı muhataplarını aramak ve Ukrayna konusunda kendi görüşlerini anlatmak için kullanacaklarını söylediler.

Avrupalı dışişleri bakanlarının ayrıca ABD, Fransa, Almanya, İtalya ve Birleşik Krallık’ın dahil olduğu “Quint” formatında ve Japonya ve Kanada’nın da dahil olduğu G7 formatında bir araya gelmesi bekleniyor.

Kallas’ın Rubio’nun yanı sıra Trump’ın Ukrayna/Rusya özel temsilcisi Keith Kellogg ile de bir araya gelmesi bekleniyor. Görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan kişiler, Avrupa Konseyi ve Komisyon başkanlarının Amerikalılarla buluşma planlarının hâlâ belirsiz olduğunu söyledi.

Alman siyaseti, Trump’ın girişimini kınadı

AB’nin motor gücü Almanya’da muhalefetten de Trump’ın girişimine sert tepki geldi.

Ana muhalefetteki CDU dış ve askeri politika uzmanı Roderich Kiesewetter, “Rusya yenilebilir. Ukrayna’nın sınırlarını yeniden tesis etme şansı var,” iddiasında bulunarak, “Rusya’yı geri püskürtebilmesi için Ukrayna’nın derhal desteklenmesini” istedi.

Washington’un Moskova ile müzakere etmek istediğini açıklamasının ardından, artık “istekli bir Avrupa koalisyonu” kurulması gerektiğini savunan CDU’lu siyasetçi, kendisinin de “İskandinav, Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin ve özellikle de İngilizlerin kararlı liderliğinde istekli bir koalisyon” umduğunu açıkladı.

Kiesewetter ayrıca Trump ve Putin arasındaki anlaşmaları 1938 Münih Anlaşması (“Münih 2”) ile karşılaştırarak günümüz Rusya’sı ile Nazi Almanya’sı arasında paralellikler kurdu.

Diğer siyasetçiler ve yorumcular öfkeliydi. Avrupa Parlamentosu Savunma Komitesi Başkanı FDP’li Marie-Agnes Strack-Zimmermann da ABD’nin yaklaşımını “Ukrayna’ya ihanet” olarak nitelendirdi.

Focus dergisinde yer alan bir yorumda, Trump’ın girişiminin, Ukrayna’daki sayısız ölümün ve milyarlarca Alman yardım parasının “boşuna” olup olmadığı gibi “acı verici soruları gündeme getirdiği” belirtildi.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ise perşembe akşamı yaptığı açıklamada “biz Avrupalıların” Ukrayna’yı desteklemeye, “gerektiği sürece” devam edeceğini söyledi.

Scholz’a göre Avrupa ülkeleri de savaşın olası bir şekilde sona erdirilmesine ilişkin müzakerelere dahil olmalı ve çıkarlarını “güvenle ve kararlılıkla” temsil etmeli.

ABD’nin girişimiyle ilgili olarak Scholz, “Avrupa içinde yakın koordinasyon bugünlerde her zamankinden daha önemli,” dedi.

Trump’a destek verenler de var

Öte yandan Macaristan Başbakanı Viktor Orbán perşembe günü Weimar+ açıklamasını “üzücü” ve “değersiz” olarak niteleyerek alay etti ve müzakere masasındaki koltukların “güç, iyi liderlik ve akıllı diplomasi” yoluyla kazanılması gerektiğini savundu.

Polonya’da muhalefetteki Hukuk ve Adalet (PiS) partisinin cumhurbaşkanı adayı Karol Nawrocki de, Trump’ın Ukrayna’nın yakın gelecekte NATO’ya katılmaması gerektiği görüşünü paylaştığını ve AB’nin Kiev’i kabul etme ihtimalini de görmediğini söyledi.

Nawrocki, “En başından beri Ukrayna’nın savaş halindeyken NATO’ya katılamayacağını söyledim, çünkü 5. Madde uyarınca bu tüm NATO ülkelerinin savaş halinde olduğu anlamına gelir,” dedi.

Fakat Nawrocki, “Amerika kendi politikasını yürüttüğü için” ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in sözleri hakkında yorum yapmanın kendi görevi olmadığını vurguladı.

Başbakan Donald Tusk liderliğindeki mevcut hükümeti eleştirme fırsatını da kaçırmayan PiS üyesi, Polonya hükümetinin Rusya ve Ukrayna arasındaki müzakerelerde yer almak için “uluslararası sahnede yeterince tanınmamasından” üzüntü duyduğunu belirtti.

DİPLOMASİ

Norveçli üst düzey diplomat: Avrupa ve Çin daha yakın işbirliği yapmalı

Yayınlanma

Norveçli üst düzey diplomata göre, ABD’nin Başkan Donald Trump yönetiminde çok taraflı dünya düzeninden çekilmesiyle birlikte Avrupa ve Çin’in küresel sorunlarla mücadelede daha yakın işbirliği yapması gerekecek.

Norveç Dışişleri Bakan Yardımcısı Andreas Kravik bu ayın başlarında South China Morning Post’a verdiği bir mülakatta, transatlantik belirsizliklerin ortasında Çin’in hem Oslo hem de Avrupa için stratejik öneminin altını çizerken, Avrupa’nın Pekin ya da Washington’a bağımlı olmaktan kaçınması gerektiğini vurguladı.

İnsan hakları ve Güney Çin Denizi gibi bazı konulardaki farklılıklara rağmen, ekonomik ortaklığın geliştirilmesi ve çok taraflılığın sürdürülmesi konusunda Çin ile işbirliği yapmanın Oslo’nun çıkarına olduğunu belirten Kravik, Pekin’i gücünü daha sorumlu bir şekilde kullanmaya ve Rusya’nın dizginlenmesine yardımcı olmaya çağırdı.

Bu ayın başlarında ilk Çin ziyaretini tamamlayan Kravik, “Bizim bakış açımıza göre, Çin’in büyüklüğü, gelişmişliği ve jeopolitik ayak izi göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmadan küresel nitelikteki herhangi bir sorunu ele almak imkansızdır” dedi.

Kravik’in Pekin ve Hong Kong gezisi, Trump’ın politikalarının transatlantik ilişkileri zorladığı ve Çin’in Avrupa’ya yönelik “cazibe atağını” hızlandırdığı bir döneme denk geldi.

Kravik, Trump’ın ABD’yi 2015 Paris iklim anlaşmasından ikinci kez çekme kararını yorumlarken şunları söyledi: “ABD ne yaparsa yapsın, çözümleri belirlemek için Çinli muhataplarımızla birlikte çalışmamız gerektiği konusunda kararlıyız ve bu bizim peşinde olduğumuz bir şey.”

Kravik Pekin’de aralarında Komünist Parti’nin diplomatik kolu olan Uluslararası Departman Başkanı Liu Jianchao ve Avrupa işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Hua Chunying’in de bulunduğu Çinli yetkililerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Kravik’e göre gezi “çok faydalı” geçti ve jeopolitik, çevre politikaları, “insan hakları, Ukrayna, Rusya ve güneşin altındaki hemen her şeyi” kapsayan görüşmeler “çok yapıcıydı”.

Çin’in resmi açıklamasına göre Liu, ABD’nin adını anmadan Pekin’in “belirsizlik ve istikrarsızlığın giderek arttığı” bir dünyada “çok taraflılığı ortaklaşa korumak” için Norveç ile ikili ve çok taraflı koordinasyonu güçlendireceği sözünü verdi.

Liu ayrıca, güven inşa etmeye ve “belirli farklılıkların ikili ilişkiyi tanımlamamasını” sağlamaya yardımcı olduğunu söylediği ikili değişimler ve diyalogdan da övgüyle söz etti.

Çin’le resmi olarak ilişki kuran ilk Avrupa ülkelerinden biri olan Norveç ile Çin ilişkileri, 15 yıl önce 2010 Nobel Barış Ödülü’nün Çinli muhalif Liu Xiaobo’ya verilmesiyle dibe vurmuş ve altı yıllık bir diplomatik dondurmayı tetiklemişti.

Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre geçen yıl ilişkilerin 70. yılını anmak üzere Pekin’i ziyaret ettiğinde, her iki taraf da ticari bağları güçlendirmeyi ve iklim değişikliği, biyoçeşitlilik, yeşil gemicilik ve döngüsel ekonomiye odaklanan bir yeşil geçiş diyaloğu başlatmayı taahhüt etti.

Kravik, Çin’in Avrupa Birliği ve ABD’den sonra Norveç’in en büyük üçüncü ticaret ortağı olmasıyla birlikte “çok yönlü” ilişkilerin ilerlemesine olumlu yaklaştı.

Yaklaşık 160 Norveç şirketi Çin anakarasında ve Hong Kong’da, özellikle yeşil gemicilik, su ve atık yönetimi ve geri dönüşüm, güneş ve rüzgar gülleri ve karbon yakalama alanlarında faaliyet gösteriyor.

Kravik, “Çin’in büyüklüğü, jeopolitik üzerindeki etkisi ve iklim krizi, yapay zeka, nükleer silahlar, biyolojik silahlar, sınır ötesi saldırganlık, salgın hastalıklar gibi mücadele etmemiz gereken tüm bu küresel zorlukların ele alınmasında etkili olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmak zorundayız. Çin ile işbirliği yapmak istiyoruz” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump’ın Zaporijya nükleer santrali planı Kiev’i hazırlıksız yakaladı

Yayınlanma

The Washington Post‘a konulan eski Ukrayna Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, ABD Başkanı Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin önerisinin Kiev’de şaşkınlıkla karşılandığını söyledi. Ryabçin’e göre, nükleer enerji tesisleri, ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması kapsamında daha önce gündeme gelmemişti.

The Washington Post‘un haberine göre, nükleer enerji tesisleri ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması bağlamında daha önce hiç görüşülmemişti.

Bu nedenle, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin teklifi Kiev’de pek çok kişiyi hazırlıksız yakaladı.

Gazeteye konuşan Ukrayna’nın eski Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, Zaporijya nükleer santralinin geleceğine ilişkin konunun müzakerelerde kilit öneme sahip olacağını belirtti.

Ryabçinı, bunun sadece Ukrayna için değil, Avrupa Birliği için de önemli olduğunu vurguladı.

Ryabçin, Ukrayna’nın geçmişte Avrupa Birliği’ne büyük miktarda elektrik enerjisi sattığını da sözlerine ekledi.

Dİğer yandan gazete, ABD’nin Zaporijya nükleer santrali üzerindeki kontrolünün teoride Ukrayna’ya fayda sağlayabileceğini, zira bunun ülkedeki bazı enerji sorunlarını hafifletebileceğini belirtiyor.

The New York Times, 20 Mart’ta Ukraynalı nükleer enerji uzmanlarının, Trump’ın Zaporijya nükleer santralinin kontrolünü geçici olarak ABD’ye devretme planına şüpheyle yaklaştığını yazmıştı.

Uzmanlar, Ukrayna yasalarına göre santrallerin özelleştirilemeyeceğini iddia etmişlerdi.

19 Mart’ta Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti.

İki lider, elektrik tedariki ve nükleer santrallerle ilgili konuları ele aldı. Ukrayna Devlet Başkanı, ABD’den ilave hava savunma sistemleri talep etti.

Trump, ABD’nin Ukrayna’daki nükleer santrallere sahip olması durumunda, altyapıyı daha iyi koruyabileceğini belirtti.

Lukyanov: Putin-Trump görüşmesinde Kiev ve Avrupa için iyi haber yok

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Küresel borç 100 trilyon doları aştı

Yayınlanma

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, 2024 yılında dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinden kaynaklanan toplam borç 100 trilyon doları aştı. Raporda, 2025 yılında borçlanma ve ödenmemiş borç miktarının artmaya devam edeceği öngörülüyor. OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının 17 trilyon dolara ulaşması ve toplam devlet borcunun 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinin toplam değeri 2024 yılında 100 trilyon doları aştı.

Geçtiğimiz yıl, devletler ve şirketler borç piyasalarından yaklaşık 25 trilyon dolar borçlandı. Bu rakam, pandemi öncesi döneme kıyasla 10 trilyon dolar, 2007 yılındaki borçlanma hacmine kıyasla ise üç kat daha fazla.

OECD’nin 38 üye ülkesindeki borçlanmanın yüzde 85’inden fazlası, en büyük beş borçlu ülke olan ABD, Japonya, Fransa, İtalya ve İngiltere tarafından gerçekleştirildi.

Toplam borcun üçte ikisinden fazlası ise yalnızca ABD’ye ait.

Raporda yer alan tahminler, 2025 yılında hem borçlanma miktarının hem de ödenmemiş borçların artmaya devam edeceğini gösteriyor.

OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının rekor bir seviye olan 17 trilyon dolara ulaşması, bu ülkelerin toplam devlet borcunun ise yaklaşık 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.

Raporda, pandemi döneminde alınan borçların önemli bir kısmının önümüzdeki iki yıl içinde daha yüksek faiz oranlarıyla yeniden finanse edilmesi gerekeceği ve bununla ilgili endişeler olduğu belirtiliyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Ekim 2024’te küresel devlet borcunun 100 trilyon doları aşacağını öngörmüştü.

2030 yılına kadar küresel devlet borcunun GSYİH’nin yüzde 100’üne ulaşması bekleniyor.

Özellikle Brezilya, Fransa, İtalya, Güney Afrika, İngiltere ve ABD’de borçluluk oranının artacağı tahmin ediliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English