Avrupa
Almanya, Çin’e ‘ticari bağımlılığını’ azaltmak için Hindistan’a yönelecek

Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Delhi ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada, Almanya’nın ‘Çin etkisine karşı koymak ve tedarik bağımlılıklarını azaltmak’ için Hindistan ile ilişkilerini yoğunlaştırmak istediğini vurguladı.
Habeck ve Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Hubertus Heil, G20 çalışma ve enerji bakanları toplantıları için Hindistan’a gidiyor.
Habeck, “Çin ve ABD gelecekte de ticaret politikasının en büyük ağır topları olmaya devam edecek. İşte tam da bu nedenle Almanya ve Avrupa ortak arayışına girmek zorunda,” dedi.
Hindistan’ın Çin’e karşı bir denge unsuru ve Hint-Pasifik bölgesinde önemli bir oyuncu olduğunu ekleyen Habeck, geçmişte Alman işletmelerinin Çin’e çok fazla odaklandığını ileri sürdü.
Bir şeyleri değiştirmenin zaman alacağını kabul eden Alman bakan, yeni iş yatırımlarını çeşitlendirmek için harekete geçmenin önemli olduğunu söyledi ve Hindistan ile işbirliğinin kilit alanları olarak Bilgi Teknolojileri hizmetleri, ilaç ve sanayi ürünlerine işaret etti.
Şansölye Olaf Scholz Şubat ayında, Savunma Bakanı Boris Pistorius ise Haziran ayında Hindistan’ı ziyaret ederek Alman denizaltılarının satışı için bir anlaşma imzalamıştı. Almanya ayrıca Brezilya ve Güney Afrika gibi diğer BRICS ülkelerine de yöneliyor.
Ticaretin ötesinde Almanya, vasıflı işgücü sıkıntısı çektiği için işgücünü yabancı işçilerle takviye etmeye çalışıyor. Hubertus Heil gezisi sırasında, Hindistan’ın Kerala eyaletinden hemşireleri Almanya’ya getiren bir programın genişletilmesine yönelik bir anlaşma imzalayacak.
Öte yandan Almanya ile Hindistan arasında uluslararası politikaya ilişkin farklılıklar da sır değil. Habeck, Hindistan’ın Rus petrolünü ithal etmesini eleştirirken, “Hindistan’da bizimkiyle uyuşmayan değerler var,” dedi ve Avrupa’nın yalnızca sürdürülebilir ürünler konusunda işbirliği yapacağı uyarısında bulundu. Alman bakan, “Saf doktrine göre yaşanabilecek bir dünya düşünülemez,” diye ekledi.
Avrupa
Merz, Ukrayna konusunda ‘çelişkili’ açıklamaları nedeniyle eleştirilerin hedefinde

Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Ukrayna’ya Taurus füzelerinin verilmesi konusunda çelişkili açıklamalar yaptığı gerekçesiyle eleştirilerin hedefinde.
Merz, Almanya’nın Ukrayna’ya Rus topraklarının derinliklerine ulaşabilecek uzun menzilli Taurus füzeleri sağlama konusunda hazır olup olmadığına ilişkin bu hafta yaptığı belirsiz açıklamalar nedeniyle kendi saflarından ateş altında.
Önceki SPD güdümündeki hükümet, nükleer silaha sahip Moskova’yı kışkırtmamak için bu adımı reddetmişti.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in ziyaretinden önce, Merz’in merkez sağdaki Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) partisine mensup üst düzey muhafazakâr milletvekili Roderich Kiesewetter, başbakanı bu konuda “çelişkili açıklamalar” yaptığı için sert bir şekilde eleştirdi.
Kiesewetter, X’te yayınladığı bir yazıda, “Almanya’nın nihayet Taurus seyir füzelerini teslim edeceğine dair hiçbir işaret yok, çünkü koalisyonda hâlâ bir birlik ve Rusya’nın büyük tırmanışına uygun, güçlü ve tutarlı bir şekilde yanıt verme iradesi görmüyorum. Bu tür açıklamalar, Avrupa’nın Rusya karşısındaki zayıflığını vurguladığı için genel olarak yardımcı olmuyor,” dedi.
Almanya’nın Ukrayna’ya Taurus füzeleri sağlamaya hazır olup olmadığına dair kafa karışıklığı, Zemansky’in Berlin’e yapacağı ziyareti gölgede bırakma tehdidi oluşturuyor.
Öte yandan Merz’in Ukrayna’ya uzun menzilli silahlar konusunda yaptığı son açıklamalar kafa karışıklığı yarattı.
Merz’e yönelik tepkiler, Almanya ve önemli müttefiklerinin Ukrayna’ya gönderilen silahların menzil sınırlamalarını kaldırdığını öne sürmesinin ardından başladı.
Merz, “Ukrayna’ya teslim edilen silahlar için artık menzil sınırlaması yok. Ne İngilizlerden, ne Fransızlardan, ne bizden. Amerikalılar da dahil,” demişti.
Bu açıklamalar, Merz hükümetinin Ukrayna’ya daha güçlü askeri yardımın yanı sıra Taurus füzeleri sağlama konusundaki seçim vaadini yerine getirmeye hazır olduğu şeklinde yorumlandı.
Fakat salı günü Merz, açıklamalarının “aylardır devam eden bir durumu, yani Ukrayna’nın aldığı silahları kendi sınırları ötesinde, Rusya topraklarındaki askeri hedeflere karşı kullanma hakkına sahip olduğunu” ifade ettiğini söyleyerek geri adım attı.
ABD, Fransa ve Birleşik Krallık, Ukrayna’ya uzun menzilli füze sistemleri sağladı ve geçen sonbaharda Kiev’in bu silahları Rusya içindeki hedefleri vurmak için kullanmasına izin verdi.
Fakat Almanya bugüne kadar uzun menzilli füzeler sağlamadı, bu da Berlin’in menzil kısıtlamalarını kaldırma konusundaki konuşmalarını büyük ölçüde teorik hale getirdi.
Merz’in pazartesi günü yaptığı ilk açıklamaların ardından, maliye bakanı ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri Lars Klingbeil, politikada bir değişiklik olmadığını belirterek, koalisyon ortakları arasında bu konuda bir anlaşmazlık olasılığının kapısını açtı. Klingbeil gazetecilere, “Önceki hükümetin uyguladığı politikaların ötesine geçen yeni bir anlaşma yok,” dedi.
Zelenskiy, Almanya’dan menzili 500 kilometrenin üzerinde ve güçlü bir savaş başlığı taşıyan Taurus füzeleri sağlamasını uzun süredir talep ediyor.
Pazartesi günü Merz, Berlin’in Ukrayna’ya askeri olarak destek olmak için “her şeyi yapacağını” taahhüt etti, fakat şansölyenin Zelensky’in ziyareti sırasında Taurus füzeleriyle ilgili bir açıklama yapıp yapmayacağı henüz belli değil.
Üst düzey muhafazakâr milletvekili Kiesewetter, X’te yaptığı paylaşımda, “Taurus, en azından kısmen rahatlama sağlayabilir ve böylece sistem daha büyük miktarlarda tedarik edilirse Ukrayna’daki sivil nüfusu koruyabilir. Güvenilirliği korumak için RUS’a karşı büyük bir tepki ŞİMDİ GEREKLİDİR,” dedi.
Avrupa
Otomotiv sektörü krizde: CEO’lar işten ayrılıyor

Otomotiv sektörü özellikle son 12 ayda artan jeopolitik türbülans ve rekabetle başa çıkacak lider eksikliği ile mücadele ederken, sektörün üst düzey yöneticilerinin beşte biri görevinden ayrıldı.
Yönetici arama şirketi Savannah’a göre, Stellantis, Volvo Cars, Lucid ve Nissan’da CEO değişiklikleri yaşandı ve en büyük 50 otomotiv şirketinin 11’inde CEO’lar bir yıldan az süredir görevde.
Şirket, son beş yılda tüm sektörlerde halka açık şirketlerin CEO’larının ortalama yıllık değişim oranının dokuzda bir olduğunu da ekledi.
Financial Times’a konuşan, otomotiv yöneticileri, sektörün elektrikli araçlara geçişiyle birlikte otomotiv ve teknoloji endüstrileri arasındaki sınırların bulanıklaşmasının halefiyet planlamasını zorlaştırdığını belirtiyor. Donald Trump’ın ticaret savaşının yarattığı baskılar, kârlılığın düşmesi ve Çinli markaların daha ucuz ürünlerinin pazara girmesi de bu karmaşık tabloya katkıda bulunuyor.
Savannah’ın yönetici ortağı Chris Donkin, “Küresel otomotiv endüstrisindeki liderlik değişim oranlarına bakarsanız, sektördeki mevcut dalgalanma ve bozulma düzeyine dair bir fikir edinebilirsiniz” dedi.
Headhunter Russell Reynolds’a göre, geçen yıl 10 CEO otomobil üreticileri ve otomotiv parçası tedarikçilerinden ayrılırken, bu sayı 2023’te 4, 2022’de ise 3 idi.
Aralık ayında Carlos Tavares’in ayrılmasının ardından, ABD ve Avrupa’daki satışlarının düşmesi nedeniyle Stellantis’te halefi belirleme sorunu özellikle belirgin hale geldi.
Başkan John Elkann liderliğindeki yönetim kurulu, yeni bir bakış açısı getirecek bir dış aday bulma eğilimindeydi ve mart ayında adaylar iki iç, iki dış ve bir otomotiv dışı olmak üzere beş kişiye indirildi.
Yönetim kurulu ile görüşenler arasında eski Jeep patronu ve otomobil perakendecisi AutoNation’ın CEO’su Mike Manley de bulunuyor. Manley, yorum taleplerine yanıt vermedi.
Ancak son haftalarda odak noktası tekrar iki şirket içi adaya, grubun Kuzey Amerika başkanı Antonio Filosa ve satın alma direktörü Maxime Picat’a kaydı.
Görüşmelere yakın bir kaynak, gümrük vergisi belirsizliği ve jeopolitik gerilimin, şirketi iyice tanıyan bir kişi bulma ihtiyacını artırdığını söyledi.
Görüşmelere hakim başka bir kişinin FT’ye aktardığına göre, Peugeot, Fiat ve Jeep gibi 14 markayı ve Fransa, İtalya, Almanya ve ABD’deki ana faaliyetlerini yöneten grubu yönetmek için sofistike diplomatik beceriler de gerekecek.
Stellantis, haziran ayına kadar yeni bir CEO açıklayacağını söyledi, ancak daha fazla yorum yapmaktan kaçındı.
Stellantis’in yanı sıra, Volvo Cars, 74 yaşındaki eski patronu Håkan Samuelsson’u mart ayı sonunda geri getirerek, Geely’nin sahibi olduğu İsveçli otomobil üreticisini gümrük vergisi belirsizliği döneminde birkaç yıl boyunca yönetmesi için görevlendirdi.
Zarar eden ABD’li elektrikli otomobil üreticisi Lucid de, şubat ayında Peter Rawlinson’ın istifasının ardından yeni bir CEO arıyor. Nissan, finansal krizini durdurmak için radikal bir yeniden yapılandırma gerçekleştirmek üzere geçen ay liderlik ekibini yeniledi.
Bazı yöneticiler, değişen sektör manzarasının otomotiv sektörünün ötesinde beceriler gerektirdiğini kabul ediyor, ancak dışarıdan yetenekli kişileri kabul etmenin de zor olacağını belirtiyor.
Aston Martin’in insan kaynakları direktörü Simon Smith, bu ayın başlarında FT’nin Future of the Car zirvesinde yaptığı açıklamada, “Genel olarak sektörde birçok önemli beceri alanında ve liderlik pozisyonlarında yetenek sıkıntısı var” dedi ve ekledi: “Ancak yöneticilerimizi otomotiv sektörünün dışındaki insanları düşünmeye teşvik etmek her zaman kolay değil. Bu oldukça kapalı bir sektör.”
Geçen yıl Aston Martin, eski Bentley CEO’su Adrian Hallmark’ı yeni patronu olarak atadı. Bu, İngiliz lüks otomobil üreticisinde dört yıl içinde üçüncü liderlik değişikliği oldu.
Off-road araç üreticisi Ineos Automotive’in CEO’su Lynn Calder, “Özellikle işler bu kadar hızlı değişirken, [otomobil endüstrisi] yepyeni bir bakış açısına, taze bir göze ve tamamen farklı bir düşünce tarzına ihtiyaç duyuyor” diyerek, düşünce çeşitliliği olmadan endüstrinin “atalete” doğru gittiği uyarısında bulundu.
Avrupa
AB: İfade özgürlüğünde ABD bizden geride

AB Teknoloji Komiseri Henna Virkkunen, ABD sosyal medya platformlarının kullanım koşulları ve şartları uyarınca daha fazla içerik kaldırıldığını öne sürdü.
Virkkunen, bloğun Dijital Hizmetler Yasasına (DSA) yönelik eleştirilere yanıt olarak konuştu.
Son aylarda, X’in sahibi Elon Musk dahil olmak üzere teknoloji CEO’ları, DSA’yı ifade özgürlüğüne bir tehdit olarak nitelendirerek hedef tahtasına koydu.
Fakat Euractiv’e verdiği özel röportajda Virkkunen, ABD platformlarının içerik kaldırma işlemlerinin büyük bir kısmından sorumlu olduğunu gösteren verilere atıfta bulundu.
Virkkunen, “ABD’de platformlar genellikle içerik konusunda daha katı kurallara sahip,” dedi.
Virkkunen’in aktardığı verilere göre, Eylül 2023 ile Nisan 2024 arasında çevrimiçi içerik kaldırma vakalarının %99’u, Meta ve X gibi çevrimiçi platformların kendi kullanım koşulları ve şartları uyarınca kaldırılan içeriklerle ilgiliydi.
AB’de kaydedilen kaldırma vakalarının sadece %1’inin “güvenilir ihbarcılar” tarafından tetiklendiğini söyleyen Virkkunen, DSA kapsamında yasadışı çevrimiçi içeriği ulusal makamlara bildirmek üzere denetlenen kuruluşlara atıf yaptı.
Ayrıca, verilere göre, güvenilir ihbarcılar tarafından bildirilen vakaların sadece %0,001’i ulusal makamlar tarafından fiili kaldırma kararıyla sonuçlandı.
Bu ayın başlarında Virkkunen, Trump yönetiminin AB’nin dijital kurallarına karşı artan direniş karşısında çeşitli teknoloji CEO’ları ve politika yapıcılarla görüşmek üzere ABD’yi ziyaret etti.
Virkkunen, “Bunun [DSA] sadece Avrupa topraklarında geçerli olduğunu her zaman vurgulamak önemlidir,” dedi.
Meta’nın DSA’ya yönelik saldırılarını tartışan Virkkunen, şirketin “ticari çıkarlarını” ve “hizmetlerini nasıl tasarladıklarını” savunduğunu da öne sürdü.
ABD’nin saldırılarına karşı çıkmasına rağmen, Fin komisyon üyesi Meta’yı veya X’i asılsız sansür iddiaları nedeniyle doğrudan eleştirmekten kaçındı.
Bunun yerine, ABD’nin içerik denetim kurallarının AB’ye tersine daha büyük bir etkisi olduğunu öne sürerek, ABD platformlarında ötenazi ile ilgili tartışmaların kaldırılmasına dikkat çekti.
Virkkunen, “Çıplak görüntüler, heykeller ve diğer çıplak sanat eserleri de AB’de sansürlenmiyor, fakat ABD platformlarının kullanım koşulları uyarınca yasaklanabiliyor,” diye belirtti.
DSA şeffaflık verilerini açıklayan Virkkunen, ABD’ye yaptığı son gezide de benzer noktaların altını çizdiğini söyledi. Virkkunen, bu gezide ABD Temsilciler Meclisi üyesi ve “MAGA” politikacı Jim Jordan da dahil olmak üzere, bloğun dijital kurallarına sert eleştiriler yönelten birçok kişiyle bir araya geldi.
Jordan, Virkkunen ve Rekabet Komiseri Teresa Ribera’ya ayrı ayrı mektuplar göndererek DSA ve onun kardeş düzenlemesi olan rekabete odaklı Dijital Piyasalar Yasasını (DMA) eleştirdi.
Virkkunen, AB’nin ABD ve teknoloji şirketleri için en büyük dış pazar olduğunu hatırlatarak, bu platformların çoğunun ABD’den daha fazla kullanıcısı olduğunu da belirtti.
Komisyonun Meta ve X aleyhindeki açık davalar da dahil olmak üzere DSA soruşturmalarıyla ilgili nihai kararlara varmak için çok uzun süre beklemesi konusunda baskı gören Virkkunen, AB’nin “kararlarımız için güçlü bir yasal dayanağa” sahip olmasının önemini vurguladı.
-
Dünya Basını4 gün önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika6 gün önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş5 gün önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Fas, Batı Afrika’da imparatorluk inşa ediyor
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın Orta Doğu’daki ‘hasat turu’ dolu dolu sona erdi
-
Ortadoğu2 hafta önce
Eski ABD Büyükelçisi Jeffrey: Şaraa’yı Esad’a karşı koruduk
-
Ortadoğu1 hafta önce
Robert Ford: Ahmed Şara ile 2023’te İdlib’de görüştüm
-
Ortadoğu2 hafta önce
Trump-Şara görüşmesi: Beş şart masaya kondu