Ortadoğu
Kudva: ‘Arafat hayatta olsaydı, omzunda kalaşnikofla Gazze’de olurdu’

Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’ın yeğeni ve eski Dışişleri Bakanı Nasır el-Kudva, Majalla’ya verdiği demeçte Gazze’de devam eden savaşın Netanyahu’nun görevden ayrılması ve “yeni bir Hamas” da dahil büyük değişikliklere yol açacağını söyledi.
Majalla’ya göre Eski El Fetih yöneticilerinden Kudva, bazı yorumculara göre şu an siyasi anlaşmazlık yaşadığı Mahmud Abbas’ın halefi, Filistin Yönetimi’nin gelecekteki başkanı olarak görülüyor. Kudva, devam eden Gazze savaşı ve Filistin siyasetine olası etkileriyle ilgili Majalla’dan İbrahim Hamidi’nin sorularını yanıtladı.
Kudva, İsrail’in uyguladığı politika ve eylemlerinden göründüğü kadarıyla hızlı bir şekilde sona ermesi ihtimalinin zayıf olduğuna dikkat çekti, “İsrail tarafından atılan adımlar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun öne sürdüğü gibi yalnızca Hamas’ı hedef almıyor. Filistinli sivillere odaklanarak tüm Filistin nüfusunu etkileyen sürekli bir eylem gibi görünüyor. Bu model daha önceki çatışmalarda da tekrarlanmıştı, ancak mevcut çatışma, İsrail işgal güçlerinin cephaneliğindeki mevcut tüm savaş araçlarını kullanarak daha yüksek bir şiddet seviyesi sergiliyor” dedi.
Kudva, çok sayıda Batılı ülkenin İsrail’in yanında tereddütsüz bir şekilde yer alması ve bazılarının aktif olarak destek ve onay vermesi nedeniyle Filistin davasına sempati duyan çeşitli uluslararası aktörlerin çatışmaları sona erdirmesinin zorlaştığını söyledi.
Kudva, “Gazze’de yaşananlar ile yeni bir dünya düzeninin ortaya çıkmasının neden olduğu jeopolitik gerginlikler arasındaki bağlantıyı nasıl yorumluyorsunuz” sorusunu şöyle yanıtladı: “Kuşkusuz bir bağlantı var. Gazze’de yaşananlar Ortadoğu bölgesine kimin hâkim olacağını doğrudan etkiliyor ve İsrail de bunu yapmaya çalışıyor.
“İsrail’in gündeminin bir parçası da 7 Ekim’de kaybettiği prestij ve gücü yeniden kazanmak. İsrail bir kez daha bu bölgeyi siyasi ve ekonomik olarak kontrol etmeyi hedefliyor. Araplar kendi kaderleri ve bölgenin geleceği konusunda karar verici olmak istiyorlarsa, öncelikle neler olup bittiği konusunda net bir duruş sergilemelidirler. Dahası, dümeninde net bir ülke ya da kuruluşun olmadığı bu sürekli gelişen dünya, gündemini ve duruşunu dayatan güçleri, ülkeleri ve partileri daha fazla dinleyecek, daha fazla saygı duyacak ve uluslararası sahnede bu duruşlara saygı duyulması gerekliliğini dayatacaktır. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, yaşananlar hiç kuşkusuz genel küresel durumla ve uluslararası sistemin geleceğiyle, özellikle de Orta Doğu bölgesinin geleceğiyle ilgilidir ve bunları etkilemektedir.”
Savaş sonrası Gazze’nin geleceğinin siyasi olarak nasıl şekilleneceği ile ilgili soruya Kudva özetle şöyle yanıt verdi: “Belki spesifik detaylara girmek için henüz erken ama deneyimlerimize dayanarak çeşitli alternatifleri düşünmeye ve araştırmaya başlamak her zaman uygundur. Bana göre yaşananlar üç alanda değişiklikle sonuçlanacak:
“Birincisi, mevcut İsrail hükümeti değişecek. Bu noktada Netanyahu’nun iktidar süresinin dolduğuna inanıyorum, ancak bu yine de İsrail’in konuyla ilgili tutumuna ve İsrailli seçmenlerin kararına bağlı ve bu konuya müdahale etmek ne bana ne de bir başkasına düşer. Ancak, mantıken konuşmak gerekirse, ufukta böyle bir değişiklik olabilir.”
“Filistin Otoritesi şu anki haliyle Gazze’ye ayak bile basamaz”
“İkinci olarak, Filistin liderliğinde bir değişikliğe ihtiyaç var. Bir süredir Filistin liderliğinin değişmesi yönünde bir çağrı var ve Başkan Abbas’ın girdiği tek seçimin 2005 yılında olduğunu hatırlatmak isterim. Seçimleri engelliyorlar ve sonra Abbas’ın hala ilk döneminde olduğunu ve başkan doksanlı yaşlarına yaklaşırken önünde daha çok zaman olduğunu iddia ediyorlar. Yönetim başarısızlığı ve anayasal konular hakkında daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Bununla birlikte, değişimin olması gerektiğini ve özellikle Gazze Şeridi’ndeki mevcut durum göz önüne alındığında bunun gerekli olduğuna inanıyorum.
“Bence mevcut Otorite, şu anki haliyle ve başındaki kişilerle, şu anda gereken büyük görevleri yerine getirmek bir yana, Gazze Şeridi’ne ayak bile basamaz.
“Elbette Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin birliğini korumalı ve herhangi bir siyasi sürecin nihai sonucunu belirleyecek bir siyasi çerçevenin gerekliliğini en ufak bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde talep etmeliyiz. Burada, bir Filistin devletinin varlığının ve Filistin ile İsrail arasında karşılıklı tanıma anlaşmasının önemini vurguluyorum. Anlaşmanın ne zaman hayata geçirileceğinden bağımsız olarak, en başından itibaren tüm tarafların bu yönde bir taahhüdü olmalıdır. Bu taahhüt en başından itibaren açık ve kararlı olmalıdır.”
“Hamas ortak siyasi duruşa uyum sağlamalı”
“…yeni bir Hamas ortaya çıkacaktır. İsrail’in kendisi için belirlediği Hamas’ı bitirme hedefinde başarısız olacağına inanıyorum. Bu gerçekleşmeyecek çünkü Hamas bir grubun ötesinde Filistin halkı arasında var olan bir fikir ve ideolojidir ve İsrail’in hedefinin başarıya ulaşması neredeyse imkansızdır.
“Yine de İsrail Hamas’a zarar verebilir ve onu askeri ve siyasi olarak önemli ölçüde zayıflatabilir.
“Mantıken, Hamas açısından ve yeni Filistin siyasi sistemini denetleyenler açısından, siyasi yapıda, Hamas’ın vizyonunda ve Hamas’ın Filistin siyasi sistemine asimile olma ve diğer hususların yanı sıra FKÖ ve ortak siyasi duruşla uyum sağlama derecesinde bir değişiklik olmalı. Bu zor olacak ancak bunu empoze etmeye çalışmalıyız ve bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Bazı dış taraflarca yayılan retoriğe kapılmamalıyız.”
“Gazze’yi Filistinliler yönetecek”
Netanyahu’nun Gazze’de belirsiz süre güvenlik için kalabilecekleri açıklamasıyla ilgili Kudva, “İsrailliler Gazze’de kalamayacaklar ve zaten acı bir deneyim yaşadılar. Gazze halkı İsrail varlığının bu kadar kolay devam etmesine izin vermeyecek. Netanyahu Hamas’ı yok edebileceğini ve Gazze Şeridi’nde kalabileceğini düşünse bile işler onun istediği gibi gelişmeyecek” dedi.
ABD’nin uluslararası güvenlik gücü önerisini saçma olarak değerlendiren Kudva, “Burası Filistin toprağı ve Filistin halkı sadece Filistinliler tarafından yönetilmeyi kabul eder” ifadelerini kullandı.
“Yeni el Fetih, yeni Hamas…”
“FKÖ’nün yeni bir El Fetih ve yeni bir Hamas ile yeniden yapılandırılmasını mı öneriyorsunuz? Ve Gazze’yi Hamas mı yoksa yeni FKÖ mü yönetmeli” sorusu üzerine Kudva şunları söyledi: “Ben bu tartışmayı FKÖ ile ilgili olarak değil Otorite ile ilgili olarak öneriyorum. Evet, yeni bir El Fetih ve yeni bir Hamas olmalı ve bunlar, görevde kalsa bile Başkan Abbas’ın doğrudan kontrolü dışında olması gereken yeni Filistin hükümetine ciddi bir şekilde dahil edilmelidir.
“FKÖ’ye gelince, Gazze toparlanır toparlanmaz ve Batı Şeria’da otorite ve hükümet meselesi de dahil olmak üzere bazı sorunlar çözülür çözülmez seçimler yapılmalıdır. Bu seçimler FKÖ’yü yeniden inşa etmenin güvenilir ve yeni bir yoludur çünkü Yasama Konseyi’nin seçilmiş üyeleri Ulusal Konsey’in de üyeleri olacaktır.
Kudva, “Başkan Arafat hâlâ aramızda olsaydı ne yapardı?” sorusuna özetle şöyle yanıt verdi: “Eğer Yaser Arafat yaşasaydı mevcut duruma, özellikle de bu kadar uzayan bölünmeye ulaşmazdık. Bir keresinde eğer Başkan Arafat burada olsaydı ve bölünme gerçekleşseydi, Kalaşnikofunu omzuna koyar, Gazze’ye gelir, halkla buluşur ve onları gerçek Filistin milliyetçileri gibi meseleleri ele almaya çağırırdı demiştim. (…) Muhtemelen birleşik bir ulusal Filistin cephesinin güçlendirilmesi de dahil temel değişiklikleri başlatabilirdi. Arapların duruşunun yeniden şekillendirilmesi için çalışırdı.”
Kudva, “Ebu Ammar bugün Gazze’ye gider miydi” sorusuna da “Belki de öyle yapardı. Şu anda savaşın sancıları içindeyiz ve birinin bu duruma ayak uydurması gerekiyor” şeklinde yanıt verdi.
Ortadoğu
Reuters: BAE, İsrail ve Suriye arasında gizli diplomatik kanal kurdu

BAE, diplomatik ilişkisi bulunmayan İsrail ve Suriye arasında güvenlik ve istihbarat odaklı gizli bir arka kanal oluşturdu; temaslar Şara’nın Abu Dabi ziyareti sonrası başladı.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE), İsrail ve Suriye arasında diplomatik ilişki bulunmamasına rağmen, iki ülke arasında güvenlik ve istihbarat odaklı gizli temaslara aracılık ettiği bildirildi.
Reuters’a konuşan üç farklı kaynağa göre, bu görüşmeler Suriye’nin yeni yönetiminin İsrail ile yaşanan gerilimi yönetmek için başvurduğu bölgesel yardım arayışının bir parçası.
Konuyla ilgili doğrudan bilgisi olan bir kaynak, bir Suriyeli güvenlik yetkilisi ve bölgeden bir istihbarat görevlisi, söz konusu temasların bugüne kadar kamuoyuna açıklanmadığını ve özellikle güven artırıcı adımlara odaklandığını söyledi.
Zirve sonrası başlayan teknik temaslar
İlk kaynak, görüşmelerin Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın 13 Nisan’daki Abu Dabi ziyaretinden hemen sonra başladığını belirtti. Bu aşamada temasların “teknik meseleler” ile sınırlı olduğunu, ancak ileride ele alınabilecek başlıkların kapsamının belirsiz olmadığını ifade etti.
Suriyeli üst düzey bir güvenlik yetkilisi, bu temasların yalnızca terörle mücadele gibi güvenlik konularına odaklandığını, İsrail ordusunun Suriye’deki faaliyetlerinin ise gündemde olmadığını vurguladı.
Görüşmelere, BAE ve Suriye güvenlik yetkilileri ile eski İsrailli istihbaratçılar da dahil çeşitli aktörlerin katıldığı bildirildi. BAE Dışişleri Bakanlığı, Suriye Cumhurbaşkanlığı ve İsrail Başbakanlık Ofisi konuyla ilgili yorum yapmayı reddetti.
İsrail saldırıları gölgesinde arka kanal
Gizli diplomasi trafiği, geçen hafta İsrail’in Suriye’ye yönelik düzenlediği saldırılardan önce başlamıştı. Bu saldırılardan biri, Şam’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yalnızca 500 metre mesafede gerçekleşti. Reuters, saldırıların ardından bu mekanizmanın işleyip işlemediğini doğrulayamadı.
ABD Kongre üyesi: Colani, İsrail ile normalleşmeye sıcak bakıyor
Bir başka kaynak ve bölgeden bir diplomat, İsrail ile Suriye arasında gerilimi düşürmeye yönelik gayri resmi temasların da son günlerde başka kanallardan sürdüğünü belirtti ancak ayrıntı vermekten kaçındı.
Suriye yönetimi ise İsrail’in hava saldırılarını dış müdahale ve gerilimi tırmandırma hamlesi olarak tanımlıyor. Yeni yönetimin, 14 yıllık savaş sonrası ülkeyi birleştirme hedefiyle hareket ettiği iddia ediliyor.
Şara’dan İsrail’e mesaj: Tehdit değiliz
Suriye’nin yeni liderliği, İsrail’e tehdit oluşturmadığını göstermek adına hem Şam’daki hem de yurtdışındaki Yahudi toplumu temsilcileriyle görüşmeler yaptı, hem de Hamas öncülüğünde düzenlenen 7 Ekim saldırısına katılan Filistin İslami Cihad Örgütü’nün iki üst düzey üyesini tutukladı.
Reuters’ın gördüğü ve geçen ay ABD Dışişleri Bakanlığı’na iletilen Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın mektubunda şu ifadeler yer aldı: “Suriye’nin İsrail dahil hiçbir taraf için tehdit kaynağı haline gelmesine izin vermeyeceğiz.”
İsrail, uzun süredir yürüttüğü örtülü operasyonlarla İran ve Hizbullah gibi müttefiklerinin Suriye’deki etkisini zayıflatmayı hedefliyor. 2023 Aralık ayında Esad yönetiminin devrilmesinden bu yana saldırılarını artıran İsrail, cihatçı grupların Suriye’nin güneyinde varlık göstermesine müsamaha göstermeyeceğini açıkladı. İsrail, ülke genelinde askeri hedefler olduğunu iddia ettiği yerleri bombaladı ve İsrail kara kuvvetleri güneybatıdan Suriye topraklarına girdi.
Reuters, Şubat ayında İsrail’in, ABD’ye Suriye’nin merkezî bir yapı yerine dağınık ve izole kalması yönünde baskı yaptığını da aktarmıştı. İsrail’in bu talebi, Ahmed Şara’ya olan güvensizliğine dayanıyor.
BAE yönetiminin de Suriye’nin yeni liderliğinin İslamcı yöneliminden çekinceleri olduğu, ancak Şara ile BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed arasında geçen ay yapılan görüşmenin “çok olumlu” geçtiği, böylece Abu Dabi’nin bazı kaygılarının hafiflediği ifade edildi. Görüşmenin birkaç saat sürdüğü ve Şara’nın sonraki randevusuna geç kaldığı da belirtildi.
Ateşkes ve İsrail mesajı
Gizli arka kanalın oluşturulması, Şara’nın BAE temaslarından yalnızca birkaç gün sonra gerçekleşti. BAE’nin 2020 yılında ABD arabuluculuğuyla İsrail ile resmi ilişkiler kurmuş olması, Şam için bu ülkeyi doğal bir arabulucu haline getiriyor.
İsrail’in son saldırıları, bir ses kaydında Peygamber Muhammed’e hakaret içerdiği iddia edilen ifadelerin yayılması sonrası Sünni grupların Dürzileri hedef almasının hemen ardından geldi.
Suriye yönetimi, tansiyonu düşürmek amacıyla Süveyda’daki bazı Dürzi gruplarla bir anlaşmaya vararak, bu topluluklardan yerel güvenlik güçleri istihdam etme kararı aldı. Bu adım şimdilik gerilimi azaltmış görünüyor.
Ancak ülkeyi yeniden yapılandırma sürecinde olan Şara için bu olaylar ciddi bir sınav anlamına geliyor. Mart ayında yüzlerce Alevi’nin öldürülmesi gibi mezhepsel şiddet olayları, azınlık gruplar arasındaki endişeleri derinleştirirken, uluslararası toplumdan da tepki topladı.
Ortadoğu
Trump’tan Arap Körfezi çıkışı

ABD Başkanı Donald Trump’ın, gelecek haftaki Ortadoğu turunda ‘Basra Körfezi’ yerine Arap Körfezi ifadesini kullanacağı belirtildi. İran’dan sert tepki geldi.
Trump’ın 13-16 Mayıs’taki Körfez ziyareti sırasında Türkiye’de Basra Körfezi, İran’da Fars Körfezi diye anılan bölgeden artık resmen Arap Körfezi veya “Arabistan Körfezi” diye söz edeceğini ilan etmeye hazırlandığı iddia edildi.
Associated Press (AP) ajansına konuşan iki ABD’li yetkili, Trump’ın uzun zamandır coğrafi isim değişikliği talep eden Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de kapsayan ziyaretinin Suudi Arabistan ayağında, açılış konuşması sırasında yapacağını söyledi. Yetkililerden biri, “Başkanın, bölgesel ittifakları daha iyi yansıtacak şekilde ABD’nin adlandırmalarında ‘tarihi bir yeniden yönlendirme’ adını verdiği bir açıklama yapması bekleniyor” dedi.
ABD Başkanı Trump, geçen günlerde Kanada Başbakanı Mark Carney ile görüşmesi sırasında, Orta Doğu turundan önce “çok büyük ve olumlu” bir açıklama yapacağını söylemişti.
Tahran’dan sert tepki: Bu, kolektif hafızaya hakaret
Trump’ın ‘Arap Körfezi’ ifadesini benimseyeceği yönündeki haberler, İran’da öfkeyle karşılandı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, söz konusu girişimi “siyasi niyetli ve düşmanca” bir adım olarak nitelendirerek şiddetle kınadı. Irakçi, bu tür adımların yalnızca İranlılar için değil, bölgedeki tüm halklar için “kolektif hafızaya hakaret” anlamına geldiğini vurguladı.
Sosyal medya platformu X üzerinden paylaşım yapan Irakçi, ABD Kongresi Kütüphanesi’ne ait ve ‘Persian Gulf’ ibaresinin yer aldığı eski bir haritayı paylaşarak Trump’ı etiketledi ve şöyle dedi: “Fars Körfezi hakkında ortalıkta dolaşan saçma sapan söylentilerin, tüm dünyadaki İranlıları öfkelendirmek ve ajitasyon yapmak için ‘sonsuza dek savaşçılar’ tarafından yürütülen bir dezenformasyon kampanyasından başka bir şey olmadığını umalım.”
“Bu bağlamda atılacak kısa vadeli herhangi bir adımın hiçbir geçerliliği, hukuki veya coğrafi etkisi olmayacağı gibi İran’da, ABD’de ve dünyada her kesimden ve her siyasi görüşten tüm İranlıların öfkesine yol açacaktır.”
Trump daha önce de benzer bir adım atmıştı
Trump, Beyaz Saray’a döndükten sonra Meksika Körfezi’nin adının ‘Amerika Körfezi’ olarak değiştirdiğini ilan etmişti. Hatta, kullanımını değiştirmeyen AP’ni tutumunu değiştirene kadar Oval Ofis’e giremeyeceğini söylemişti. AP’nin dava açması sonucu, federal bir yargıç ajansın hükümet etkinliklerine erişiminin engellenemeyeceğine karar vermişti.
Ortadoğu
Colani’nin babası Hüseyin Şara İsrail’e karşı ‘İran’la işbirliği’ imasında bulundu

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın eski Nasırcı hareketten olan ekonomist babası Hüseyin Şara İsrail’in Suriye’deki yoğun hava saldırıları sonrası kişisel sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.
Ahmed Şara liderliğindeki Şam hükümeti İsrail’in Suriye’deki saldırıları karşısında sessiz kalırken Şara’nın babası Hüseyin Şara’dan farklı bir çıkış geldi. İsrail’in “Büyük İsrail” hedefiyle Suriye, Filistin ve Lübnan’a saldırdığını hatırlatan Hüseyin Şara bu saldırganlığa karşı “uygun gördükleri her yolla” savaşacaklarını gerekirse “sürülmüş olanları da mücadeleye çağıracaklarını” belirtti. Baba Şara’nın “daha önce sürülmüş” ifadesiyle İran ve Hizbullah gibi Esad yönetiminin düşmesiyle Suriye sahasından dışlanan güçlere gönderme yaptığı değerlendiriliyor.
Hüseyin Şara şubat ayında yaptığı başka bir paylaşımda da oğlunun liderliğindeki hükümetin özelleştirme politikasını eleştirmişti.
Baba Şara’nın Facebook hesabından yaptığı paylaşımın tamamı şöyle:
Siyonist düşman tehditler savuruyor, vaatlerde bulunuyor ve Suriye’ye yönelik hava saldırılarını sürdürüyor. Son iddialara göre, saldırılardan biri Şam’daki Kasır el-Şaab (Halk Sarayı) çevresini hedef aldı. Gerekçe olarak ise Suriye’deki Dürzileri korumak gösteriliyor; adeta, Suriye devleti ve halkından daha fazla Dürzilerin iyiliğini düşündüklerini ima ediyorlar.
Bu yaklaşım, İsrail’in yeni Suriye yönetiminin, geçmişte olduğu gibi sessiz kalacağını varsayarak sergilediği bir fırsatçılıktır. Ancak bu tutum kasıtlı bir provokasyondur ve rejimin devrilmesinden hemen sonra sistematik olarak uygulanmaktadır.
Peki İsrail’in denizdeki Suriye birliklerini ve askeri üsleri hedef almasının nedeni gerçekten Dürzileri ya da diğer grupları korumak mı? Yoksa İranlıları, Hizbullah’ı, SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri), ya da Alevileri mi korumaya çalışıyor? Hayır, asla. Çünkü bu grupların hepsi, Suriye halkının asli parçalarıdır, dışarıdan gelmiş değillerdir.
İsrail, Suriye, Filistin ve Lübnan’a yönelik saldırılarını sürdürerek, sözde “Büyük İsrail” projesi doğrultusunda haritalar çiziyor. Bu, Bahreyn’den Tanca’ya, Halep’ten Aden’e kadar uzanan ve 350 milyondan fazla Arap, Müslüman, Hristiyan, Kürt, Türkmen ve diğer halkların yaşadığı bir coğrafyaya açık bir meydan okumadır.
Bu İsrail saldırganlığına bir son verilmesi gerekiyor ve bu mümkündür. Ancak herkes sadece izliyor; özellikle Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinliler iki yıldır katledilirken ve evlerinden edilirken.
Ancak Suriye konusunda daha fazla sessiz kalmayacağız. Evet, bizim elimizde uçaksavar füzelerimiz, savaş uçaklarımız, uzun menzilli toplarımız yok, ama 14 yıldır savaş tecrübesi edinmiş direnişçi bir halkımız var.
Bizim silahımız insandır. . Savaşacağız, gerekirse tırnaklarımızla. Geçmişte bizimle birlikte savaşanları, hatta ülkemizden sürülenleri bile çağıracağız. Düşmana toprağı dar edeceğiz.
Biz, uygun zamanı bekleyenlerden değiliz.
1950’li yıllarda Halid Bekdaş adlı komünist bir vekilin seçim kazanmasının ardından, Amerika Suriye’nin komünist bir devlete dönüşmesinden korktu ve tüm dünyayı Suriye’ye karşı kışkırttı.
Şimdi ise ABD, bizimle birlikte savaşmış, burada evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve on yılı aşkın süredir Suriye’de bulunan bir grup savaşçıyı gerekçe göstererek benzer bir bahane üretiyor. Bu kişiler artık devletin yapısı içinde yer alıyor ve onun emrindeler. Buna rağmen, tıpkı Halid Bekdaş meselesinde olduğu gibi, aynı söylemi tekrarlıyorlar. Allah Halid Bekdaş’a rahmet etsin.
İsrail, Suriye’nin ulusal dokusuna müdahale ediyor. Bu artık gizli saklı değil. Dolayısıyla Suriye devleti, halkını ve topraklarını korumak için uygun gördüğü her yola başvurmaktan çekinmeyecektir.
Bu, sadece bir yurttaşın değil, binlerce Suriyelinin haykırışıdır. Biz yalnızca Araplara değil, halkların vicdanına da sesleniyoruz. Ve şunu bilin: Saldırganları durdurmayı gayet iyi biliriz.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Görüş2 hafta önce
Pahalgam terör saldırısı, Hindistan ve Pakistan yine kavgalı…
-
Görüş2 hafta önce
Dönüşümün gereklilikleri ve ulusal ortaklığın ihtiyaçları arasında Hamas
-
Ortadoğu2 hafta önce
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, mezhepçi katliamlara dair nihai raporunu yayımladı
-
Asya2 hafta önce
Cammu Keşmir bölgesinde terör saldırısı: 26 ölü, 17 yaralı
-
Avrasya Günlüğü2 hafta önce
ABD’li ekonomist: Çin’in “e-ticaret + altyapı” sinerjisi bölgesel ekonomik dönüşümü hızlandırıyor
-
Görüş1 hafta önce
ABD, Ukrayna’ya ihanet etti
-
Dünya Basını1 hafta önce
Jeffrey Sachs: ABD’nin Asya’daki askeri üslerini kapatın