Bizi Takip Edin

AVRUPA

Avrupa çapında çiftçi isyanı büyüyor

Yayınlanma

Almanya’da başlayan çiftçi eylemleri Avrupa’nın dört bir yanına yayılmış durumda. Başta Fransa olmak üzere Polonya ve Romanya’da da öfkeli çiftçiler sokakları dolduruyor.

Fransa’da çiftçiler geçen haftadan bu yana traktörleriyle ana yolları kapatıyor. Enflasyonla mücadele kapsamında düşen gelirler, üçüncü ülkelerden gelen rekabet ve çiftçileri topraklarını fiilen çalışmaktan alıkoyan karmaşık regülasyonlar öfkeyi artırıyor.

Sadece Fransa’da değil, AB’de de çiftçiler, siyasi liderleri ‘kırsal yaşamla bağlantısızlıklarından’ dolayı suçluyor ve çevre yanlısı mevzuatın köylülerin günlük gerçekleriyle çeliştiğini iddia ediyor.

Çiftçi örgütleri, yeni göreve başlayan başbakan Gabriel Attal’ın, ünlü Uluslararası Tarım Fuarı’nın Paris’te başlamasından bir ay önce Brüksel’de de harekete geçmesini talep ederek Fransız hükümetine baskıyı artırıyor.

Fransa Tarım Bakanı Marc Fesneau, Le Monde’da yer alan habere göre, “Öfkenin kaynağını duymalı ve anlamalıyız,” dedi ve hafta sonuna kadar bir dizi duyuru yapmaya kararlı olduğunu da sözlerine ekledi.

Fransız muhafazakâr ve Les Républicains (LR) AP milletvekili François-Xavier Bellamy, Le Figaro’daki bir yazısında, Avrupa Komisyonu’nun ‘küçülme’ [degrowth] gündemini, üretimin düşmesi kaçınılmaz olan çevresel kaygılarla lekelenmiş olarak eleştirdi.

Sağcı Rassemblement National (Ulusal Birlik – RN) adayı Jordan Bardella ise hafta sonu yaptığı açıklamada, “Burası Macron’un Avrupa’sı,” dedi. RN lideri, balıkçılık endüstrisi çalışanları da sokaklara çıkmaya başlarken Macron hükümetine karşı öfkenin birleşmesi çağrısında bulundu.

2022 tarihli bir araştırmaya göre, Fransız çiftçilerin %25’i 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Marine Le Pen’e oy vermişti.

Avrupa’da sokağa çıkan çiftçiler ‘sağcı’ mı?

Anaakım medyada Alman, Fransız ve Belçikalı ‘aşırı sağ’ın çiftçileri kullandığına ilişkin iddialar dolaşsa da, Politico’nun konuştuğu çiftçiler çoğunlukla kendilerini ‘apolitik’ olarak tanımlıyorlar.

Güney Hérault bölgesinden 58 yaşındaki bir çiftçi olan Jean-François Chaperon, partisi ne olursa olsun ‘herkesle konuştuklarını’ söylüyor.

Belçika’nın Flanders bölgesinden 25 yaşındaki bir çiftçi Wout van Looveren, kendisini ‘siyasi olarak evsiz’ hissettiğini söyledi ve “Haklarımız için gelen tek bir siyasi parti yok,” dedi.

Ardennes bölgesinden Fransız çiftçi Laqueue ise hangi politikacıların sorumlu olduğunun önemli olmadığını, çünkü ‘kararları verenlerin onlar değil, teknokratlar olduğunu’ savundu.

Bazı radikal eylemlerin sağ ile bağlantılı ‘Kırsal Koordinasyon’ örgütü ile bağlantılı olduğu iddia edilse de otoyol kesme eylemi yapan çiftçiler bu örgütle bağlarının olmadığını ve hareketin ‘sendikaların ötesine geçmesini istediklerini’ söylüyorlar. Örneğin Agen kentindeki fırıncılar da yüksek enerji maliyetlerini protesto için çiftçilere katılma kararı aldılar.

Fransa’da hedef yeni ‘Sarı Yelekliler’ hareketi 

Öte yandan Fransa’daki çiftçiler, tarımsal yakıt üzerindeki regülasyonları ve vergileri azaltmak için harekete geçmesini talep ediyorlar.

Kamyoncular ve sağlık çalışanları da dahil olmak üzere diğer Fransız işçilerin de eylemlerine katılmasını isteyen çiftçiler, 2018’de Fransa’yı sarsan kitlesel Sarı Yelekliler protestoları gibi bir hareket başlatmayı hedefliyorlar.

Bir ankete göre çiftçilerin protestoları, Fransa halkının yüzde 82’si tarafından destekleniyor. Her 10 kişiden yedisi çiftçilerin anayolları blkarbon emisyonu

oke etmesini desteklediğini ve polis müdahalesine karşı çıkacağını söyledi.

Macron, çiftçilere taviz peşinde

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Marine Le Pen ve RN’den gelen baskıyı da hesaba katarak, haziran ayındaki AP seçimleri öncesinde çiftçileri ‘yatıştırmak’ için harekete geçti.

Cumhurbaşkanının, AP seçimleri öncesinde liberal partisi için çiftçi yanlısı bir lider adayı düşündüğü öne sürülüyor. Macron, desteğini göstererek, çiftçi protestolarını etkilemeye çalışan RN ve diğer sağ partilerden gelen meydan okumayı da savuşturmayı umuyor.

Bu ayın başlarında Macron, çiftçilere ‘daha çevre dostu’ uygulamalara geçiş yapmalarına yardımcı olma sözü verdi ve ‘asla çözümsüz bırakılmamalarını’ sağlayacağını söyledi.

Polonya’da ‘yeşil dönüşüm’ ve Ukrayna tahılı birincil gündem

Protestoların düzenlendiği der ülkede çiftçilerin öfkesi ortak olsa da tetikleyen temalar farklılık gösteriyor.

Örneğin Polonya’da traktörleri ile yollara düşen çiftçilerin ana gündemi, ‘yeşil dönüşüm’ ve Ukrayna’dan gelen ucuz gıda ürünleri.

Avrupa Yeşil Mutabakatı, yerel tarıma zarar veren AB politikaları ve Ukrayna’dan gelen gıdalara yönelik protestolar nedeniyle Polonya Tarım Bakan Yardımcısı Stefan Krajewski, çiftçilerin Varşova’yı değil Brüksel’i hedeflediğini söyleyebiliyor.

Polonyalı çiftçilerin talepleri arasında, Ukrayna gıda ürünlerinin Polonya pazarına akın etmesini önlemek için Ukrayna ile ticaret kısıtlamalarının eski haline getirilmesi yer alıyor. Protestocular, işlerini kısıtladığını düşündükleri Avrupa Yeşil Mutabakatı önlemlerine de karşı çıkıyorlar.

Krajewski, Ortak Tarım Politikasının (CAP) Polonyalı çiftçiler üzerinde çok fazla baskı oluşturmaması için yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Bir başka Bakan Yardımcısı Michał Kołodziejczak da çarşamba sabahı özel RMF FM radyosuna verdiği demeçte, “AB politikası çıkmaza girdi,” dedi ve Polonyalı çiftçilerin taleplerinin doğru olduğunu da sözlerine ekledi. Ona göre, AB genelinde ‘mantar gibi çoğalan’ protestolar Brüksel’e bir uyarı.

Kołodziejczak, “Yeşil Mutabakat ve eko-planlar da dahil olmak üzere mevcut düzenlemeler yeniden müzakere edilmezse, Avrupa’daki öfkenin daha da büyük olabileceğinden şüpheleniyorum,” ifadelerini kullandı.

Yeşil Mutabakat’a köylü isyanı

Polonya Meyve Yetiştiricileri Birliği başkanı Mirosław Maliszewski, Polonyalı çiftçilerin Yeşil Mutabakat’a karşı itirazları ile ilgili olarak, Polonya’da meyve üretim sektöründe yaygın olarak kullanılan bazı bitki koruma ürünlerinin mutabakatın dışında tutulduğunu hatırlattı.

Aynı zamanda Polonya Halk Partisi’nden milletvekili olan ve geniş iktidar koalisyonuna mensup olan Maliszewski, “Bu, meyve üretiminin kârlılığını ve rekabet gücünü sınıyor,” dedi.

Gübre ile ilgili kısıtlamaların sonuçları hakkında, meyve bahçelerinin genellikle sürekli gübreleme gerektiren hafif topraklarda kurulduğunu söyledi. Maliszewski, gübre kullanımının azalmasının verimi düşüreceği ve üretimin kârlılığını önemli ölçüde etkileyeceği konusunda ısrar etti.

Benzer endişeler, Mazovia’nın orta bölgesinden bir elma yetiştiricisi tarafından da dile getirildi ve Euractiv’e Yeşil Mutabakat’ın olumsuz sonuçlarının sadece tarım sektörünü değil, tüm ülkeyi doğrudan etkileyeceğini söyledi.

İsmini vermek istemeyen üretici, “Bitki koruma ürünleri ve gübre kullanımının azaltılması, üretim maliyetlerinin artmasına ve daha yüksek gıda fiyatlarına dönüşmesine neden olacak,” dedi.

Yetiştirici, bunun bir sonucu olarak, yurtdışından daha ucuz, daha düşük kaliteli tarımsal gıda ürünleri ithalat etmeye başlayacaklarını savundu.

Brüksel’in ‘karbon emisyonlarını azaltma’ hamlesine ret

Protestolar, büyük ölçüde, tüketicilere evde yetiştirilen gıda tedarik etmek yerine ‘karbon emisyonlarını azaltmaya ve biyolojik çeşitliliği korumaya’ öncelik veren politika yapıcılardan duyulan memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor.

Çiftçiler, AB’nin ‘tarladan çatala’ stratejisine ve enflasyon ve daha aşırı iklim koşullarıyla mücadele ederken bile ithalata karşı rekabet güçlerine zarar verdiğini söyledikleri diğer düzenlemelere özellikle kızgınlar.

Financial Times’ın haberine göre, çarşamba günü Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu önündeki bir protestoda İrlanda Çiftçi İttifakı’ndan Ana Mahe, “Çok fazla inancımız yok,” dedi.

Gösteri, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán tarafından desteklenen ve siyasi direktörü Balazs Orbán’ın başkanlık ettiği bir düşünce kuruluşu olan MCC Brussels tarafından düzenlendi. Mahe, “Avrupa’da bir çiftçi ittifakı oluşturmak için buradayız,” dedi. İrlanda’da sığırların itlaf edilmesine yönelik bir karar, hayvancıların büyük öfkesini çekmişti.

Eleştirilerin odağındaki Komisyon planı: CAP

Avrupa Komisyonu verilerine göre tarım, 2022’de AB’nin gayri safi yurtiçi hasılasına yüzde 1,4 katkıda bulundu, fakat sektör, çoğu doğu ve güney Avrupa’da olmak üzere yaklaşık 8,7 milyon kişiyi istihdam ediyor.

AB’nin çiftçiler için bir sübvansiyon çerçevesi olan 387 milyar avroluk Ortak Tarım Politikası (CAP), birliğin 2021-27 ortak bütçesinin yaklaşık üçte birini oluşturuyor.

Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Eisenheim’dan bir çiftçi olan Claus Hochrein, sübvansiyon kesintisinin bardağı taşıran son damla olduğunu, fakat gübre ve böcek ilacı kullanımına ilişkin daha katı AB kuralları gibi artan bürokrasinin de bir sorun olduğunu söyledi.

CAP kapsamında dile getirilen ‘tarladan çatala’ stratejisinin, ‘doğayı ve gezegeni koruma’ bahanesi altında çiftçilerin elde ettiği tarımsal gelirleri azalttığı düşünülüyor.

AVRUPA

AİHM, 2014 Odessa katliamında Ukrayna’yı ihmalden suçlu buldu

Yayınlanma

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ukrayna’yı 2 Mayıs 2014’te Odessa’daki sendika binasında çıkan yangın sırasında ve sonrasında gerekli önlemleri almamakla suçlu buldu. AİHM, Ukrayna’nın olayları önlemek ve şiddeti durdurmak için makul olarak beklenebilecek her şeyi yapmadığına ve olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütmediğine hükmetti. Katliamda 48 kişi, neo-Nazi gruplar tarafından öldürülmüştü.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ukrayna’yı, 2 Mayıs 2014 tarihinde Odessa’da sendika binasında neo-Nazi gruplar tarafından 48 kişinin yakılarak katledildiği katliamla ilgili olarak sorumluluklarını yerine getirmemekten suçlu buldu.

AİHM’in internet sitesinde yayımlanan karara göre, Ukrayna, olaylar sırasında ve sonrasında gerekli adımları atmadı.

AİHM kararında, “Mahkeme, oybirliğiyle, davalı devletin 2 Mayıs 2014 tarihinde Odessa’daki şiddeti önlemek ve şiddet başladıktan sonra durdurmak için kendisinden makul olarak beklenebilecek her şeyi yapmaması nedeniyle Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir,” ifadelerine yer verildi.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi, her bireyin yaşam hakkını güvence altına alıyor ve bir suç nedeniyle mahkeme tarafından verilen ölüm cezası dışında, hiç kimsenin kasıtlı olarak yaşamından mahrum bırakılamayacağını belirtiyor.

AİHM, Ukrayna’nın olaydan sonra saldırıyla ilgili yeterli bir soruşturma yapmadığına da hükmetti.

Odessa’daki sendika binasında 2 Mayıs 2014 akşamı çıkan yangın, Harkov ve Odessa’dan gelen holiganlar ile Maydan darbesi taraftarı neo-Naziler ile karşıtları arasında aynı gün meydana gelen çatışmaların ardından yaşanmıştı.

Çıkan arbedeler, Kulikovo Meydanı’ndaki Maydan karşıtı göstericilerin çadır kampının yıkılmasıyla sonuçlanmış, bunun üzerine aktivistler Sendika Evi’ne sığınmaya çalışmıştı. Radikaller ise binanın çıkışını kapatmıştı.

Çatışmalar ve yangın sonucunda 48 kişi hayatını kaybetti. Ukrayna’da yürütülen soruşturma, trajedinin sorumlularını belirleyemedi.

Nisan 2015’te, Ukrayna Başsavcı Yardımcısı Vladimir Guzır, İnterfaks-Ukrayna‘ya yaptığı açıklamada, binadaki yangının “kitlesel ayaklanmaların bir sonucu” olduğunu söylemişti.

Kiev’in yürüttüğü soruşturma, kasıtlı kundaklama ve kloroform kullanımı iddialarını doğrulamadı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Bosna Hersek, Milorad Dodik hakkında yakalama kararı çıkardı

Yayınlanma

Bosna Hersek’te Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Dodik, ‘Bosna Hersek’in anayasal düzenini baltalamakla’ suçlanırken, durumun bağımsızlık referandumuna yol açabileceği belirtiliyor.

Bosna Hersek Savcılığı, 12 Mart’ta Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik, Başbakan Radovan Vişkoviç ve Parlamento Başkanı Nenad Stevandiç’in tutuklanması yönünde talepte bulundu.

RTRS‘nin haberine göre, talep Sırp Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’na ve Bosna Hersek Soruşturma ve Koruma Teşkilatına (polis teşkilatı) iletildi.

Dodik, bu kararı 66. yaş gününde “kutlama” olarak nitelendirdi. Bu gelişme, Bosna Hersek’in geleceğini derinden etkileyebilecek bir potansiyele sahip.

Dodik, Bosna Hersek’in güvenlik kurumlarına, Sırp Cumhuriyeti liderliğini tutuklama girişiminde bulunmamaları yönünde uyarıda bulundu.

Tutuklama talebi, Dodik’in Bosna Hersek’in anayasal düzenin altını oyduğu gerekçesiyle açıklandı. Bosna Hersek mahkemesi, 26 Şubat’ta Dodik’i bir yıl hapis cezasına çarptırmış ve altı yıl boyunca siyasetten men etmişti.

Dodik, Avrupa Birliği’nin (AB) Bosna Hersek’teki Yüksek Temsilcisi Alman Christian Schmidt’e itaatsizlikten hüküm giydi.

Fakat, Schmidt’in BM Güvenlik Konseyi’nden Mayıs 2021’den beri yetkisi bulunmuyor. Bu nedenle Sırp Cumhuriyeti, Schmidt’in meşruiyetini tanımıyor.

Bosnalı Sırp liderliği, bölgenin Bosna Hersek’ten ayrılması için referandum düzenleme tehdidinde bulundu.

Dodik, Rusya’yı da ilgilendiren gelecek planlarından bahsetti. “Önümüzdeki günlerde Rusya Federasyonu temsilcileriyle en üst düzeyde bir toplantı yapacağım,” diyen Dodik, “EUFOR Althea’nın [BM Güvenlik Konseyi yetkisine sahip AB misyonu] korunmasını isterken, şimdi Ruslardan veto koymalarını ve BM yetkisini kötüye kullanan ve Sırpları tehdit eden yıkıcı yapının korunmasına izin vermemelerini isteyeceğim,” ifadelerini kullandı.

BM Güvenlik Konseyi, EUFOR Althea’nın görev süresini 1 Kasım 2024’te oybirliğiyle bir yıl uzatmıştı. Saraybosna merkezli EUFOR misyonu, 2004’ten beri faaliyette ve NATO’nun IFOR misyonunun devamı niteliğinde.

Bosna Hersek’in siyasi yapısı

Yugoslavya’nın dağılması ve 1992-1995 Bosna Savaşı’nın ardından ülke, iki federal bölgeye ayrıldı: Sırp Cumhuriyeti (Ortodoks Sırp nüfus) ve Bosna Hersek Federasyonu (Müslüman Boşnaklar ve Katolik Hırvatlar).

Her iki bölgenin de kendi anayasası, cumhurbaşkanı ve idari organları bulunuyor. Ortak yönetim organı olan Bosna Hersek Başkanlık Konseyi’nde her halktan bir temsilci yer alıyor.

Yüksek temsilci ise hakem rolünü üstleniyor, ancak Bosnalı Sırplar 2021’den beri onun meşruiyetini tanımıyor.

RT Balkan‘ın aktardığına göre, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Dodik’i doğum günü dolayısıyla yazılı olarak tebrik etti ve dayanışma mesajı gönderdi.

Lavrov, “absürt siyasi süreci” adalete hakaret ve ülkenin egemenliğine ve bağımsızlığına yönelik bir saldırı olarak nitelendirdi. Dodik, Lavrov’a teşekkür etti.

Vedomosti gazetesine konuşan Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi program yöneticisi Milan Lazoviç’e göre, yakalama kararı gerilimi daha da artırmaya hizmet ediyor ve Sırbistan Başbakan Vekili Miloš Vučević’in Bosna’da iç savaş başlayabileceği yönündeki öngörüsü de temelsiz değil.

Lazoviç, Dodik’in tutuklanmasının, Sırp Cumhuriyeti’nin varlığına yönelik bir saldırı olarak algılanacağını belirtti.

Ayrıca uzman, bu adımın, Sırp Cumhuriyeti’nin tepkisini çekeceğini ve hatta bağımsızlık referandumunun ilan edilmesine yol açabileceğini ifade etti.

Bunun yanı sıra Lazoviç, Sırp Cumhuriyeti’nin Belgrad ve Moskova’dan yardım isteyeceğini ve bu ülkelerin en azından diplomatik destek sağlayacağı görüşünde.

Rusya, daha önce EUFOR Althea’yı, 1995 Dayton Anlaşması’na bağlılığın bir yolu olarak görüyordu.

Fakat mevcut koşullarda, silahlı bir çatışmaya geri dönme riski bulunuyor. Bu nedenle Dodik, Rusya’dan BM aracılığıyla çatışmayı önlemesine yardım etmesini istiyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Polonya Cumhurbaşkanı Duda, ABD’nin nükleer silahlarını istedi

Yayınlanma

Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, Rusya’nın “gelecekteki saldırganlığına” karşı caydırıcı bir önlem olarak ABD’nin nükleer silahlarını Polonya topraklarına nakletmesi çağrısında bulundu.

Duda, ABD Başkanı Donald Trump’ın Batı Avrupa’da ya da ABD’de depolanan ABD nükleer başlıklarını Polonya’ya yeniden konuşlandırabileceğinin “aşikar” olduğunu söyledi ve bu öneriyi kısa süre önce ABD’nin Ukrayna özel temsilcisi Keith Kellogg ile görüştüğünü aktardı.

Financial Times’a konuşan DUda, “NATO’nun sınırları 1999’da doğuya kaydı, dolayısıyla 26 yıl sonra NATO altyapısı da doğuya kaydırılmalı. Benim için bu çok açık,” dedi.

Duda, nükleer başlıkların Polonya’ya kaldırılmasının yalnızca zamanının gelmediğini, aynı zamanda nükleer silahların Polonya’da bulunmasının “daha güvenli olduğunu” savundu.

Sosyalist Polonya Soğuk Savaş’ta Sovyet nükleer başlıklarına ev sahipliği yapmıştı, fakat bu tür silahların yeniden Rusya sınırlarına yakın bir yerde bulundurulmasının Kremlin tarafından ciddi bir tehdit olarak görüleceğine kesin gözüyle bakılıyor.

ABD’nin nükleer silahlarını nereye konuşlandıracağına karar vermenin Trump’a bağlı olduğunu söyleyen Duda, Rusya lideri Vladimir Putin’in, müttefiki Belarus’a taktik nükleer silahlar taşıyacağı yönündeki açıklamasını hatırlattı.

Duda, “Rusya nükleer silahlarını Belarus’a taşırken tereddüt bile etmedi. Kimseden izin istemediler,” dedi.

Aynı zamanda Polonya silahlı kuvvetlerinin başkomutanı olan Duda, Polonya Başbakanı Donald Tusk’un, ülkenin alternatif olarak Fransa’nın “nükleer şemsiyesini” Avrupalı müttefiklerini kapsayacak şekilde genişletme fikrini yineledi.

Fakat Duda, Tusk’ın geçen hafta Polonya’nın kendi nükleer cephaneliğini geliştirebileceği yönündeki önerisine sıcak bakmıyor. Cumhurbaşkanı, “Kendi nükleer kabiliyetimize sahip olmak için bunun on yıllar alacağını düşünüyorum,” dedi.

Duda ayrıca Trump’ın geçen ayki görüşmeleri sırasında Polonya’da ABD askerlerinin kalması konusunda verdiği taahhütten geri adım atacağını düşünmediğini söyledi.

Polonyalı lider, “ABD’nin Polonya’daki askeri varlığını geri çekeceğine ilişkin endişeler haklı değil. Biz ABD için güvenilir bir müttefikiz ve onların da burada kendi stratejik çıkarları var,” dedi.

Polonya Cumhurbaşkanı ayrıca Trump’ın Kiev’i savaşmayı bırakmaya zorlamak için “Rusya yanlısı” müzakereler yürüttüğünü düşünmediğini söyledi.

Duda, “Bu hassas bir diplomasi değil, bu zorlu bir oyun ama bence Başkan Trump Rusya’ya karşı sadece nazik ve kibar davranmıyor. Ukrayna’ya karşı kullandığı kadar yüksek sesle ve görünür olmasa da Rusya’ya karşı enstrümanlar kullandığını düşünüyorum. Şimdiye kadar kimse bu savaşı durdurmayı başaramadı, bu yüzden Başkan Trump’a bir şans verelim,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English