Bizi Takip Edin

AVRUPA

Avrupa çapında çiftçi isyanı büyüyor

Yayınlanma

Almanya’da başlayan çiftçi eylemleri Avrupa’nın dört bir yanına yayılmış durumda. Başta Fransa olmak üzere Polonya ve Romanya’da da öfkeli çiftçiler sokakları dolduruyor.

Fransa’da çiftçiler geçen haftadan bu yana traktörleriyle ana yolları kapatıyor. Enflasyonla mücadele kapsamında düşen gelirler, üçüncü ülkelerden gelen rekabet ve çiftçileri topraklarını fiilen çalışmaktan alıkoyan karmaşık regülasyonlar öfkeyi artırıyor.

Sadece Fransa’da değil, AB’de de çiftçiler, siyasi liderleri ‘kırsal yaşamla bağlantısızlıklarından’ dolayı suçluyor ve çevre yanlısı mevzuatın köylülerin günlük gerçekleriyle çeliştiğini iddia ediyor.

Çiftçi örgütleri, yeni göreve başlayan başbakan Gabriel Attal’ın, ünlü Uluslararası Tarım Fuarı’nın Paris’te başlamasından bir ay önce Brüksel’de de harekete geçmesini talep ederek Fransız hükümetine baskıyı artırıyor.

Fransa Tarım Bakanı Marc Fesneau, Le Monde’da yer alan habere göre, “Öfkenin kaynağını duymalı ve anlamalıyız,” dedi ve hafta sonuna kadar bir dizi duyuru yapmaya kararlı olduğunu da sözlerine ekledi.

Fransız muhafazakâr ve Les Républicains (LR) AP milletvekili François-Xavier Bellamy, Le Figaro’daki bir yazısında, Avrupa Komisyonu’nun ‘küçülme’ [degrowth] gündemini, üretimin düşmesi kaçınılmaz olan çevresel kaygılarla lekelenmiş olarak eleştirdi.

Sağcı Rassemblement National (Ulusal Birlik – RN) adayı Jordan Bardella ise hafta sonu yaptığı açıklamada, “Burası Macron’un Avrupa’sı,” dedi. RN lideri, balıkçılık endüstrisi çalışanları da sokaklara çıkmaya başlarken Macron hükümetine karşı öfkenin birleşmesi çağrısında bulundu.

2022 tarihli bir araştırmaya göre, Fransız çiftçilerin %25’i 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Marine Le Pen’e oy vermişti.

Avrupa’da sokağa çıkan çiftçiler ‘sağcı’ mı?

Anaakım medyada Alman, Fransız ve Belçikalı ‘aşırı sağ’ın çiftçileri kullandığına ilişkin iddialar dolaşsa da, Politico’nun konuştuğu çiftçiler çoğunlukla kendilerini ‘apolitik’ olarak tanımlıyorlar.

Güney Hérault bölgesinden 58 yaşındaki bir çiftçi olan Jean-François Chaperon, partisi ne olursa olsun ‘herkesle konuştuklarını’ söylüyor.

Belçika’nın Flanders bölgesinden 25 yaşındaki bir çiftçi Wout van Looveren, kendisini ‘siyasi olarak evsiz’ hissettiğini söyledi ve “Haklarımız için gelen tek bir siyasi parti yok,” dedi.

Ardennes bölgesinden Fransız çiftçi Laqueue ise hangi politikacıların sorumlu olduğunun önemli olmadığını, çünkü ‘kararları verenlerin onlar değil, teknokratlar olduğunu’ savundu.

Bazı radikal eylemlerin sağ ile bağlantılı ‘Kırsal Koordinasyon’ örgütü ile bağlantılı olduğu iddia edilse de otoyol kesme eylemi yapan çiftçiler bu örgütle bağlarının olmadığını ve hareketin ‘sendikaların ötesine geçmesini istediklerini’ söylüyorlar. Örneğin Agen kentindeki fırıncılar da yüksek enerji maliyetlerini protesto için çiftçilere katılma kararı aldılar.

Fransa’da hedef yeni ‘Sarı Yelekliler’ hareketi 

Öte yandan Fransa’daki çiftçiler, tarımsal yakıt üzerindeki regülasyonları ve vergileri azaltmak için harekete geçmesini talep ediyorlar.

Kamyoncular ve sağlık çalışanları da dahil olmak üzere diğer Fransız işçilerin de eylemlerine katılmasını isteyen çiftçiler, 2018’de Fransa’yı sarsan kitlesel Sarı Yelekliler protestoları gibi bir hareket başlatmayı hedefliyorlar.

Bir ankete göre çiftçilerin protestoları, Fransa halkının yüzde 82’si tarafından destekleniyor. Her 10 kişiden yedisi çiftçilerin anayolları blkarbon emisyonu

oke etmesini desteklediğini ve polis müdahalesine karşı çıkacağını söyledi.

Macron, çiftçilere taviz peşinde

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Marine Le Pen ve RN’den gelen baskıyı da hesaba katarak, haziran ayındaki AP seçimleri öncesinde çiftçileri ‘yatıştırmak’ için harekete geçti.

Cumhurbaşkanının, AP seçimleri öncesinde liberal partisi için çiftçi yanlısı bir lider adayı düşündüğü öne sürülüyor. Macron, desteğini göstererek, çiftçi protestolarını etkilemeye çalışan RN ve diğer sağ partilerden gelen meydan okumayı da savuşturmayı umuyor.

Bu ayın başlarında Macron, çiftçilere ‘daha çevre dostu’ uygulamalara geçiş yapmalarına yardımcı olma sözü verdi ve ‘asla çözümsüz bırakılmamalarını’ sağlayacağını söyledi.

Polonya’da ‘yeşil dönüşüm’ ve Ukrayna tahılı birincil gündem

Protestoların düzenlendiği der ülkede çiftçilerin öfkesi ortak olsa da tetikleyen temalar farklılık gösteriyor.

Örneğin Polonya’da traktörleri ile yollara düşen çiftçilerin ana gündemi, ‘yeşil dönüşüm’ ve Ukrayna’dan gelen ucuz gıda ürünleri.

Avrupa Yeşil Mutabakatı, yerel tarıma zarar veren AB politikaları ve Ukrayna’dan gelen gıdalara yönelik protestolar nedeniyle Polonya Tarım Bakan Yardımcısı Stefan Krajewski, çiftçilerin Varşova’yı değil Brüksel’i hedeflediğini söyleyebiliyor.

Polonyalı çiftçilerin talepleri arasında, Ukrayna gıda ürünlerinin Polonya pazarına akın etmesini önlemek için Ukrayna ile ticaret kısıtlamalarının eski haline getirilmesi yer alıyor. Protestocular, işlerini kısıtladığını düşündükleri Avrupa Yeşil Mutabakatı önlemlerine de karşı çıkıyorlar.

Krajewski, Ortak Tarım Politikasının (CAP) Polonyalı çiftçiler üzerinde çok fazla baskı oluşturmaması için yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Bir başka Bakan Yardımcısı Michał Kołodziejczak da çarşamba sabahı özel RMF FM radyosuna verdiği demeçte, “AB politikası çıkmaza girdi,” dedi ve Polonyalı çiftçilerin taleplerinin doğru olduğunu da sözlerine ekledi. Ona göre, AB genelinde ‘mantar gibi çoğalan’ protestolar Brüksel’e bir uyarı.

Kołodziejczak, “Yeşil Mutabakat ve eko-planlar da dahil olmak üzere mevcut düzenlemeler yeniden müzakere edilmezse, Avrupa’daki öfkenin daha da büyük olabileceğinden şüpheleniyorum,” ifadelerini kullandı.

Yeşil Mutabakat’a köylü isyanı

Polonya Meyve Yetiştiricileri Birliği başkanı Mirosław Maliszewski, Polonyalı çiftçilerin Yeşil Mutabakat’a karşı itirazları ile ilgili olarak, Polonya’da meyve üretim sektöründe yaygın olarak kullanılan bazı bitki koruma ürünlerinin mutabakatın dışında tutulduğunu hatırlattı.

Aynı zamanda Polonya Halk Partisi’nden milletvekili olan ve geniş iktidar koalisyonuna mensup olan Maliszewski, “Bu, meyve üretiminin kârlılığını ve rekabet gücünü sınıyor,” dedi.

Gübre ile ilgili kısıtlamaların sonuçları hakkında, meyve bahçelerinin genellikle sürekli gübreleme gerektiren hafif topraklarda kurulduğunu söyledi. Maliszewski, gübre kullanımının azalmasının verimi düşüreceği ve üretimin kârlılığını önemli ölçüde etkileyeceği konusunda ısrar etti.

Benzer endişeler, Mazovia’nın orta bölgesinden bir elma yetiştiricisi tarafından da dile getirildi ve Euractiv’e Yeşil Mutabakat’ın olumsuz sonuçlarının sadece tarım sektörünü değil, tüm ülkeyi doğrudan etkileyeceğini söyledi.

İsmini vermek istemeyen üretici, “Bitki koruma ürünleri ve gübre kullanımının azaltılması, üretim maliyetlerinin artmasına ve daha yüksek gıda fiyatlarına dönüşmesine neden olacak,” dedi.

Yetiştirici, bunun bir sonucu olarak, yurtdışından daha ucuz, daha düşük kaliteli tarımsal gıda ürünleri ithalat etmeye başlayacaklarını savundu.

Brüksel’in ‘karbon emisyonlarını azaltma’ hamlesine ret

Protestolar, büyük ölçüde, tüketicilere evde yetiştirilen gıda tedarik etmek yerine ‘karbon emisyonlarını azaltmaya ve biyolojik çeşitliliği korumaya’ öncelik veren politika yapıcılardan duyulan memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor.

Çiftçiler, AB’nin ‘tarladan çatala’ stratejisine ve enflasyon ve daha aşırı iklim koşullarıyla mücadele ederken bile ithalata karşı rekabet güçlerine zarar verdiğini söyledikleri diğer düzenlemelere özellikle kızgınlar.

Financial Times’ın haberine göre, çarşamba günü Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu önündeki bir protestoda İrlanda Çiftçi İttifakı’ndan Ana Mahe, “Çok fazla inancımız yok,” dedi.

Gösteri, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán tarafından desteklenen ve siyasi direktörü Balazs Orbán’ın başkanlık ettiği bir düşünce kuruluşu olan MCC Brussels tarafından düzenlendi. Mahe, “Avrupa’da bir çiftçi ittifakı oluşturmak için buradayız,” dedi. İrlanda’da sığırların itlaf edilmesine yönelik bir karar, hayvancıların büyük öfkesini çekmişti.

Eleştirilerin odağındaki Komisyon planı: CAP

Avrupa Komisyonu verilerine göre tarım, 2022’de AB’nin gayri safi yurtiçi hasılasına yüzde 1,4 katkıda bulundu, fakat sektör, çoğu doğu ve güney Avrupa’da olmak üzere yaklaşık 8,7 milyon kişiyi istihdam ediyor.

AB’nin çiftçiler için bir sübvansiyon çerçevesi olan 387 milyar avroluk Ortak Tarım Politikası (CAP), birliğin 2021-27 ortak bütçesinin yaklaşık üçte birini oluşturuyor.

Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Eisenheim’dan bir çiftçi olan Claus Hochrein, sübvansiyon kesintisinin bardağı taşıran son damla olduğunu, fakat gübre ve böcek ilacı kullanımına ilişkin daha katı AB kuralları gibi artan bürokrasinin de bir sorun olduğunu söyledi.

CAP kapsamında dile getirilen ‘tarladan çatala’ stratejisinin, ‘doğayı ve gezegeni koruma’ bahanesi altında çiftçilerin elde ettiği tarımsal gelirleri azalttığı düşünülüyor.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English