Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

Trump’ın Silikon Vadisi’ndeki adamı Thiel’in antidemokratik distopyası

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıdaki makale, Eoin Higgins’in sağcı teknoloji milyardelerini anlattığı kitabının bir bölümünün Rolling Stone’da yayınlanmış halinden çeviridir. Başta Peter Thiel olmak üzere Elon Musk, Alex Karp, Mark Zuckerberg, hatta Billi Gates ve Jeff Bezos gibi teknoloji milyarderlerinin dünya vizyonu, Büyük Teknoloji sahiplerinin ve onların hesabına çalışan “aydınlanmış” mühendislerin yönettiği karanlık bir dünyaya işaret ediyor. Trumpizme içkin sayılan “demokratik taban örgütlernmeleri”, aslında bir illüzyondur bunlar için: Yeni Başkan ve etrafındaki Silikon Vadisi çetesi, “müdahaleci” devleti, yani İkinci Dünya Savaşı’nın bakiyesi sözümona Altın Çağ’ın son unsurlarını ortadan kaldırmaya, politik olanın yalnızca Silikon Vadisi için geçerli olduğuna ilişkin bir düşünceyi yerleştirmeye uğraşmaktadır. “Halk”, “populus” yalnızca bir dekordur. Sermayenin devletten özgürlüğü esastır. Metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.


Peter Thiel, Trump’ın Silikon Vadisi’ndeki adamı

Eoin Higgins
Rolling Stone
23 Şubat 2025

Bu yazı Owned: How Tech Billionaires on the Right Bought the Loudest Voices on the Left [Sahip Olunan: Sağcı Teknoloji Milyarderlerinin Soldaki En Gürültülü Sesleri Satın Alışı] adlı yeni kitaptan alınmıştır.

Peter Thiel, “Batı dünyasının ana dini olan Hıristiyanlık her zaman kurbanın tarafını tutar” diyor ve ekliyor: “Woke’luğu ultra-Hıristiyanlık ya da hiper-Hıristiyanlık olarak düşünmelisiniz.”

Aşırı sağcı milyarder yatırımcı Thiel, kapsayıcı bir felsefeye bağlı: güç. Temmuz 2024’te Triggernometry podcast’inde komedyenler Konstantin Kisin ve Francis Foster’a açıkladığı gibi, “woke” eşitlik ideolojisini reddetmesinin nedenlerinden biri de bu. Thiel, Hıristiyanlığı yoksullara, hastalara ve zayıflara odaklandığı için nihai “woke” din olarak gördüğünü söylüyordu. 

Aşırı olabilir, ama Thiel görüşlerinde eşsiz değil (bu kadar aleni olması dışında); sınıfındaki ve çevresindeki diğerleri de benzer inançlara sahip. The Code’un yazarı Margaret O’Mara bana, “Mansplaining milyarderi bu on yılın yeni bir fenomeni,” dedi.

Gawker’ın 2007’de kendisini ifşa etmesinin ardından Thiel aşırılık yanlısı politikalarını daha açık bir şekilde dile getirmeye başladı. Artık ismen bile bir liberteryen değildi, daha çok Objektivist bir felsefeye bağlıydı. William Rees-Mogg ve James Dale Davidson’ın 1990’larda Silikon Vadisi’nde son derece popüler olan ve birçok teknoloji liderinin gelecekteki siyasi yörüngesini etkileyen The Sovereign Individual [Hükümran Birey] kitabını çok seviyordu. (Daha sonra Rees-Mogg’un oğlu Jacob, Brexit’in yönetiminden sorumlu üst düzey bir yetkili olarak Boris Johnson’ın Muhafazakâr Birleşik Krallık hükümetine katılacaktı). 

Kitabın Thiel’in seçimcilik [electoralism] konusundaki görüşleri üzerindeki etkisi görülebilir: “Bize göre oy verme, modern ulus-devleti ortaya çıkaran megapolitik koşulların bir nedeni olmaktan ziyade bir sonucuydu. Kitle demokrasisi ve vatandaşlık kavramı ulus-devlet büyüdükçe gelişti. Ulus-devlet bocaladıkça bunlar da bocalayacak ve beş yüz yıl önce Burgonya dükünün sarayında şövalyeliğin erozyona uğramasının Washington’da yol açtığı kadar dehşete yol açacaktır.”

Thiel 2009 yılında yazdığı “Bir Liberteryenin Eğitimi” adlı makalesinde, “Artık özgürlük ve demokrasinin uyumlu olduğuna inanmıyorum,” diye yazmıştı. Seçim siyaseti Thiel’in nihai hedefi değildi; daha sonra demokrasi ve özgürlük hakkındaki yorumlarına bir “açıklama” getirerek asıl meselenin “oy vermenin işleri daha iyi hale getireceğine dair çok az umudu” olduğunu iddia etse de, muhafazakârların liberallerin kazanmalarına, aşırıya kaçmalarına ve ardından askeri bir darbe yapmalarına izin vermeleri gerektiğini de (belki şaka yollu) öne sürüyordu. 

Oy vermekle pek ilgilenmediğini söyleyen milyarder, regüle edilmemiş bir teknoloji sektörünün dünyayı değiştirme olasılığından çok etkilenmişti. 2012 yılında Stanford’a dönerek startup’lar üzerine bir ders vermişti. Stanford Hukuk öğrencisi ve Thiel’in yardımcısı Blake Masters dersleri kaleme almış ve sosyal medyada yayınlamıştı.

Demokrasinin değerine ilişkin felsefi görüşleri ne olursa olsun Thiel, Washington’da mesajını yayacak geleceğin siyasetçilerinden oluşan bir kadro kuruyordu. Thiel, 2012 Cumhuriyetçi Parti başkanlık ön seçimlerinde Ron Paul’u destekledi. Paleomuhafazakâr¹ Teksaslı ile yıllar önce, Washington’daki kanun yapıcılar PayPal’un para kaynaklarından biri olan çevrimiçi kumarın peşine düştüğünde tanışmıştı. Thiel, Paul’un 2012’deki adaylığıyla pek ilgilenmiyordu, daha ziyade liberteryen Cumhuriyetçi’nin kampanyasını farklı, aşırı sağcı bir mesajı yaymak için kullanmak istiyordu. Paul kampanyasının kafası karışıktı; Thiel destekli süper PAC [Siyasi Eylem Komitesi] Endorse Liberty ile neredeyse hiç iletişim yoktu. Fakat Thiel için mesele Paul’u desteklemek değil, kendi siyasi gündemini dayatmaktı.

O kasım ayında Thiel, Ted Cruz’un Senatoya seçilmesine yardımcı oldu, bu riskli girişimin karşılığını aldı. Ve Ron Paul’e verdiği destek ona, Kentucky’nin yeni genç senatörü olan kongre üyesinin oğlu Rand’de hoş bir müttefik kazandırdı.

2014 yılına gelindiğinde Thiel yüksekten uçuyordu. Neofaşist müttefiki Curtis Yarvin gibi figürlerle olan ilişkisi sorulduğunda bile suçlamalardan kaçmayı başarıyordu. Thiel, federal bürokrasiyi azaltmayı ve bunu yapmasına yardımcı olacak yüksek güçlü politikacılardan oluşan bir ekip kurmayı düşünüyordu. Risk sermayesi yükselişteydi, ekonomi yükselişteydi ve Thiel –yönetimin veri işleme ve gözetim şirketi Palantir’e yağdırdığı kârlı sözleşmelere rağmen Obama’yı bir komünist olarak görüyordu– gücünü ülkeyi muhafazakâr hareket adına geri almak üzere kullanmaya hevesliydi.

2016 seçimleri yaklaşırken Thiel, Donald Trump’a teknoloji sektöründen verilen desteğin kamusal yüzü olma rolünü hevesle benimsedi. Thiel, 2016 Cumhuriyetçi Ulusal Konvansiyon’da Silikon Vadisi’nin kendi mitosunu benimsedi. Konuşması, alkışlar arasında eşcinsel, Cumhuriyetçi ve Amerikalı olmaktan gurur duyduğunu açıklayana kadar nispeten sıradan aşırı sağcı yorumlardan oluşuyordu.

Trump, eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a karşı tarihi bir farkla seçimi kazandığında, Thiel’in bahsinin tuttuğu açıktı. Obama’nın Silikon Vadisi ile yakın bağları, endüstri ile Washington’u bir araya getirmişti. Özel sektöre olan sevgisine rağmen, 2016 seçimlerinden sonra Trump çoğu teknoloji liderine aynı düzeyde destek vermedi. Yine de teknoloji devleri Trump’ı kişisel olarak pek sevmese de, bazıları şekillendirilebilir bir varlığın potansiyelini gördü. Trump’ın çevresi zaten teknoloji dünyasıyla uğraşan insanlarla doluydu. 

2016 kampanya danışmanı Steve Bannon, devasa çok oyunculu çevrimiçi rol yapma oyunu World of Warcraft’ta altın satan bir şirketin CEO’su olarak görev yapmıştı.Teknolojinin aşırı sağcı alt tabakasının bir parçasıydı. Beyaz Saray’a girdikten sonra Trump, Silikon Vadisi ile irtibatı sağlaması için daha elit bir isim olan Thiel’e yöneldi.

Trump’ın zaferinden sonra teknoloji liderleri yüzüğü öpmeye geldi. Thiel 14 Aralık 2016’daki görüşmede Trump’ın yanındaydı. Milyarder yatırımcı yanında müttefikleri Elon Musk ve [Palantir CEO’su] Alex Karp’ı da getirmişti, her ne kadar o sırada başında bulundukları Tesla ve Palantir şirketleri Google, Microsoft, Apple ve diğerleriyle aynı seviyede olmasalar da.

Teknoloji CEO’ları Trump’ı pohpohlamış ve övgüler düzmüştü. Yeni başkanın göçü azaltma ya da Müslümanların ABD’ye girişini geçici olarak yasaklama planlarına kimse itiraz etmemişti. İş dünyasının çıkarları siyasetten daha önemliydi. Trump ise seçim kampanyası sırasında teknoloji şirketlerine saldırdıktan sonra geçmişi geride bırakmaktan memnundu. Hatta Başkan teknoloji liderleriyle buluşmaktan, onların kendisiyle buluşmasından daha fazla heyecan duymuştu.

Seçilmiş başkan, “Dünyada sizin gibisi yok,” dedi. “Dünyada! Bu odadaki insanlar gibi kimse yok.”

Thiel’in parası genellikle sağın en uç bölmelerinde bulunur. Journal of American Greatness, American Affairs, Quillette ve Inference gibi bir dizi ideolojik yayını finanse etmektedir. Kendisi aynı zamanda, hevesli Dunning-Kruger tiplerine kendilerini bilgili akademisyenler olarak sunan, pek de parlak olmayan çevrimiçi influencer’ların bir koleksiyonu olan “entelektüel karanlık ağın [dark web]” da destekçisidir. Milyarder, servetini muhafazakâr söylem alanına o kadar geniş bir şekilde yaydı ki, takip etmek neredeyse imkansız. Thiel’e yakın bir kaynak 2022’de Washington Post’a verdiği demeçte, “General gibi elindeki kozları masaya koyup tutarlı bir plan yapmıyor,” diyordu. “Önem verdiği insanlar ve şeyler için güçlü keskin nişancı atışları yapıyor. Daha çok bir profesör gibi. Ama entelektüel olarak savaş modunda.”

O Nisan ayında James Pogue’un Vanity Fair’de yayınlanan bir haberi milyarderin Yeni Sağ’ın yenilenmesini nasıl finanse ettiğini inceliyordu. Curtis Yarvin gibi sert sağcı figürlerin yanı sıra muhafazakâr olarak yeniden markalaşan ve bir sıçrama yapmak isteyen başarısız ya da gayretli genç Hollywood tiplerine de para veriyordu.

Pogue, Kasım 2021’de Milli Muhafazakârlık Konferansı sırasında Orlando’da Thiel bağlantılı bir partiye katıldı ve katılımcıları not etti: Yarvin, yakında senatör olacak J.D. Vance, Newsweek editörü Josh Hammer, Trump yetkilisi Michael Anton, yazarlar Chris Arnade ve Sohrab Ahmari ve diğerleri. Pogue, Yeni Sağ’ın “ağırlıklı olarak yüksek lisans derecesine sahip kişiler tarafından doldurulduğunu, bu nedenle içinde kimlerin olduğu ve hatta var olup olmadığı konusunda pek çok tartışma olduğunu … ama aynı zamanda Substack yazarları, podcast yayıncıları ve anonim Twitter kullanıcılarından oluşan oldukça çevrimiçi bir grup olduğunu” yazdı. Thiel tarafından finanse edilen bu yeni siyasi oluşum, entelijensiya tarzı akademisyenler ile internet fenomenlerinin bir kombinasyonu.

Naomi Klein, Doppelganger: A Trip into the Mirror World’de [İkinci Kişilik: Ayna Dünyasına Bir Yolculuk] Thiel tarafından desteklenen popülist, gerici ideolojinin başarısının şaşırtıcı olmadığını yazıyor. Thiel ve diğerleri tarafından finanse edilen “sağın yükselen yıldızları” tarafından yönlendirilen bu siyaset, Klein’a küresel kapitalist sistemdeki sistemik eşitsizlikleri ele almaya çalışan sol hareketleri hatırlatıyor. Fakat sol bu mesajı iktidara dönüştüremezken, sağ gerici, acımasız bir gündemi, Wall Street’i İşgal Et kalabalığına daha aşina terimlerle gizlemeyi başardı: “Aileleri destekleyen ücretler ödeyen fabrika işlerini geri getirmeyi, sınır duvarını inşa etmeyi, zehirli uyuşturucu arzıyla savaşmayı, ifade hürriyetini Büyük Teknoloji’den kurtarmayı ve ‘woke’ müfredatı yasaklamayı vaat ediyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu platformun versiyonları etrafında kariyer inşa edenler arasında Ohio’da J.D. Vance, Missouri’de Josh Hawley ve Arizona valiliği yarışını kıl payı kaybeden (ve elbette seçimin çalındığını iddia eden) Kari Lake yer alıyor. Seçim diyagonalizminin çok benzer versiyonları İsveç’ten Brezilya’ya kadar dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde kök salmıştır.”

Yeni Sağ kolay anlaşılır değildir çünkü Vance’in gururla yakın olduğu Yarvin gibi istisnalar dışında grubun gerçek etkisini ortaya çıkarmak zordur. Geleneksel solda bireyciliği reddeden ve sözde geleneksel değerleri bir şekilde düzen karşıtı olarak gören bazı kesimler arasında sınırlı bir karşılık bulmuştur. 

Hareket çoğu zaman uçlara itildiği için etkisinin boyutunu ölçmek zor olabilir. Fakat Vance’in Cumhuriyetçi Parti’deki yükselişi ve Yeni Sağ yörüngesindeki diğer figürlerin medya ve söylem şekillendirmedeki etkisi düşünüldüğünde, bu hareketin bir etkisi olmadığını iddia etmek zor.

Savunduğu muhafazakâr ideolojinin başarısı Thiel’i pek tatmin etmedi. O daha fazlasını istiyor. Kasım 2023’te Snowden sızıntısının haberleştirilmesine yardımcı olan eski Washington Post muhabiri Barton Gellman’a The Atlantic’te açıkladığı gibi, bu yeterli değil. Milyarder, Gellman’a, insanlıkta umduğu gerçek, dünyayı sarsan değişimi yaratmayan yatırım üstüne yatırımları anlatıyordu. Kripto, denizcilik, SpaceX: Thiel’in portföyündeki varlıklar fark yaratmakta birbiri ardına başarısız oluyordu. Ona para kazandırıp kazandırmadıklarına bakılmaksızın, hiçbiri 2009 tarihli “Bir Liberteryenin Eğitimi” manifestosunda hayalini kurduğu aydınlanmış “siyasetin her türlü biçiminden kaçış” ile sonuçlanmadı. 

Thiel, Gellman’a siyaset konusunda hayal kırıklığına uğradığını ve büyük servetinin dünyayı kendisini tatmin edecek şekilde değiştiremediği için mutsuz olduğunu söylemişti. Thiel için nadir bir durum olan bu röportajın vurgulanan nedeni, 2024 kampanya döneminde para harcamama taahhüdü konusunda kendisini hesap verilebilir kılmaktı. Thiel, Gellman’a, “Sizinle konuşmak,” diyordu, “fikrimi değiştirmemi zorlaştırıyor.”

Siyasi hoşnutsuzluğunda yalnız değildi. Kasım 2023’e gelindiğinde, teknoloji liderleri Trump’a karşı hayal kırıklığına uğramış ama paralarını en iyi nereye yatıracaklarını bulmakta zorlanmışlardı. Teknoloji sektöründen bir siyasi danışman Washington Post’a yaptığı açıklamada, bağışçıların mesajdan giderek daha fazla hayal kırıklığına uğradığını söylüyordu: “Şu anda seçimlere katılanlar ve önseçim seçmenleri ile büyük süper PAC çeklerini yazanlar arasında çok büyük bir kopukluk var. Transseksüel çocukların tuvalete gitmesi umurumuzda değil. Düzenleyici devletin ortadan kaldırılmasını önemsiyoruz.”

Stanford’daki homofobik yorumlarıyla Thiel’in desteğini alan ama öğrenci topluluğundan büyük tepki gören avukat Keith Rabois, Post’a yaptığı açıklamada Trump’ın Silikon Vadisi elitlerinin hedeflerinin çoğunu paylaştığını söylüyordu. Fakat eski başkanın düzenleyici devleti ortadan kaldırmaya yönelik adımlarının davranışları nedeniyle sekteye uğradığını da sözlerine ekliyordu: “Acımasızca uygulamak yerine kargaşa ve kaosa neden oluyor ve bu da gündemine engel oluyor.”

2024 yazına gelindiğinde, teknoloji liderleri siyasi tercihleriyle ilgili her türlü yanılsamadan büyük ölçüde vazgeçmişlerdi. Kısa süre içinde Marc Andreessen, Musk, David Sacks ve onların yörüngesindeki diğerleri Trump’ı açıkça desteklediklerini açıkladılar ve Cumhuriyetçilere destek sözü verdiler. Andreessen için “bardağı taşıran son damla” Biden yönetiminin gerçekleşmemiş sermaye kazançlarını vergilendirme önerisiydi ki milyarder temmuz ortasında bu önerinin “startup’ları tamamen mantıksız hale getirdiğini” söylemişti.

Bu etki göz ardı edilemezdi. Gazeteci Dave Weigel, 2024 RNC [Cumhuriyetçi Ulusal Konvansiyon] sırasında “Bu artık Peter Thiel’in partisi” diye tweet attı ve bu noktaya itiraz etmek zor: Thiel’in yakın ortağı J.D. Vance, Trump’ın başkan yardımcısı adayı olarak seçiliyor ve Thiel’in desteğiyle Gawker’ı başarılı bir şekilde dava eden güreşçi Hulk Hogan, kongrenin son gecesinde, Donald Trump’tan önce konuşuyordu.


¹ Paleomuhafazakârlık, ABD’de Amerikan milliyetçiliğini, Hristiyan etiğini ve dini muhafazakarlığı vurgulayan akım. Bu hareketin destekçileri ABD’nin Irak işgaline karşı çıkan ender sağ gruplardan birini oluşturuyordu. The American Conservative dergisi en önemli yayın organlarından biridir. (ç.n.)

DÜNYA BASINI

Suriye’nin sahil bölgesinde katliam nasıl başladı?

Yayınlanma

Lyon Üniversitesinde öğretim üyesi ve Washington Institute for Near East Policy’de uzman olarak çalışan coğrafyacı Fabrice Balanche, aşağıda yayınladığımız makalesinde Suriye’de HTŞ bağlantılı grupların Lazkiye, Tartus ve Humus’ta çoğunlukla Alevi sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamların izini sürüyor ve HTŞ’ye karşı silahlı isyanın, Alevi kasabalarına yönelik rastgele ve ölümle sonuçlanan mezhepçi müdahalelerin hemen ardından başladığına işaret ediyor. Balanche, yaşananların sorumlusunun Ebu Muhammed el-Colani lakaplı Ahmed eş-Şara olduğunu yazıyor. Fransız uzman, 7 Mart’ta yazdığı bir başka yazıda, katliamlar doruk noktasındayken, şöyle diyordu: “[Aleviler] Geçtiğimiz üç ay boyunca aşağılanma ve kötü muameleye maruz kaldılar. Cinayetler hâlâ çözülemedi ve devlet memurları ve askerler işlerini kaybetti. Kıyı kentlerinde, Humus’ta ve Şam’da bu topluluğa yönelik hakaret ve provokasyonlar olağan hale geldi.”


Şam’daki İslamcı rejimin resmi açıklamalarını tekrarlayan France Inter de dahil olmak üzere birçok medya kuruluşuna göre şiddet olaylarından “eski rejim destekçileri” sorumludur:

Askerlerin eski Esad rejiminin destekçileri tarafından saldırıya uğramasının ardından, Esad’ın kalesi olan Alevi bölgesinde 1.300’den fazla kişinin ölümüne yol açan bir şiddet dalgası yaşandı (Les massacres en région alaouite menacent la transition syrienne | France Inter), France Inter – 10 Mart 2025 Pazartesi, saat 8.17.

Gerçekte her şey 4 Mart’ta Lazkiye’de başladı. Önceki gece Lazkiye’nin işçi sınıfından bir Alevi bölgesi olan Datur yakınlarında Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) üyeleri öldürüldü. Bunun üzerine HTŞ bölgeyi kuşattı ve sabahın erken saatlerinde ağır silahlarla saldırdı. Lazkiye’de ve bu bölgede yaşayan tanıdıklarım haberi duyar duymaz beni aradı. Alevilere yönelik şiddetin çoktan başladığını kanıtlayan görüntüler ve videolar gördüm. Tepeden tırnağa silahlı İslamcılarla dolu kamyonetler bölgeyi boydan boya kat ediyor, binalara rastgele ateş açıyor ve bölge sakinlerine domuz diyorlardı. Birkaç minibüs cesetlerle dolu olarak bölgeden ayrıldı. 5 Mart Çarşamba günü helikopterler Banyas’ın doğusundaki Alevi köyü Daliye’ye bomba yağdırdı. Burası yüz kadar türbeye ev sahipliği yapan ve saygın şeyhlerin dini eğitim verdiği ünlü bir Alevi hac yeridir; Esad rejimine askeri kadro sağlayan bir köy değil. HTŞ’nin saldırısı Alevi toplumunu hedef aldı.

6 Mart Perşembe günü HTŞ ve müttefiklerine ait pikap kortejleri sahil bölgesine akın etti ve dağı ele geçirmeye çalıştı. İşte o zaman bazıları pusuya düşürüldü. Önceki rejimin eski askerleri ve istihbarat ajanları bu tehdit karşısında pasif kalmaya hazır değildi. Mahir Esad’ın dördüncü tümenindeki üst düzey subaylardan biri olan Tuğgeneral Giyas el-Dali liderliğinde Suriye sahilinde “Askeri Konsey” kurulduğunun açıklanması, bu geniş çaplı askeri operasyon için bir bahane oldu. Çünkü bu “Alevi ayaklanması” sahil bölgesini kontrol altına almaktan acizdir.

Sonuç olarak, dağlarda sivillerin öldürülmesi arttı, aynı zamanda Alevi mahallesi El-Kussur’un gerçek bir katliama sahne olduğu Banyas kasabasında da. Yüzlerce kişi öldürüldü. Bugün, 10 Mart’ta, geçici başkanın yatıştırıcı güvencelerine rağmen, önceki günlerde olduğu gibi aynı yöntem kullanılarak Kadmus çevresinde şiddet devam ediyor. 200 araçlık bir kortej belirli bir bölgeye doğru ilerliyor ve 20 ila 30 araçlık gruplara ayrılarak bir köyü işgal ediyor. Bütün aileler katlediliyor ve önlerine çıkan herkes öldürülüyor. Evler elbette tamamen soyuluyor. Bu gerçekten de HTŞ ve müttefikleri tarafından gerçekleştirilen bir dizi baskındı. Yeni rejimin güvenlik güçleri doğrudan sorumlu tutulmamak için doğrudan müdahil olmaktan kaçınıyor. Diğer cihatçı ve İslamcı grupların harekete geçmesine izin veriyorlar.

Eş-Şara ve HTŞ’nin suçluluğunu küçümsemeyi bırakmanın zamanı geldi. Bu operasyon dikkatlice Şam’dan planlanmıştır. Geçtiğimiz üç ay boyunca Aleviler faili meçhul cinayetlerin hedefi oldular ve ülkenin tüm kötülüklerinden sorumlu tutuldular. Suriye’de Sünni bir İslam Cumhuriyeti kurulmuştur; bu da halk için Esad rejimi kadar korkunç olacaktır. Fransa ve Avrupa, eski bir El Kaide yöneticisi olan Ebu Muhammed el-Colani olarak da bilinen eş-Şara’yı mutlak güç arayışında desteklememelidir.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Ukrayna’da madene hücum

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini sunduğumuz değerlendirme yazısı, Birleşik Krallık’ın küresel güvenlik stratejileri üzerine çalışan ve Batı sermayesini merkeze alan analizler üreten düşünce kuruluşu RUSI’den. Yazı, ABD’nin Ukrayna’nın maden kaynaklarını Batı tedarik zincirine entegre etme girişiminde karşılaştığı düşük emtia fiyatları, yatırım riskleri ve Çin’in piyasa hâkimiyeti gibi stratejik engellere odaklanıyor. Ancak ABD’nin Ukrayna’da madencilik sektörünü yönlendirme ve buradan jeopolitik kazanç sağlama hamlesi, yalnızca Çin’in bölgedeki etkisini kırmaya yönelik değil; aynı zamanda Amerikan sermayesinin jeopolitik çıkarlarını pekiştirmek ve krizleri fırsata çevirerek bölge ekonomisini küresel tekellerin denetimine açmak gibi daha derin bir dönüşümün parçası. Bu da Ukrayna’yı bir kez daha küresel güç mücadelesinde kendi kaderini tayin etme yetisini yitirerek, emperyal hesapların taşeron aktörlerinden biri olma rolüne mahkûm ediyor.


Ukrayna’nın maden zenginliğini ortaya çıkarmak, bir Trump anlaşmasından daha fazlasını gerektiriyor

Henry Sanderson
RUSI
28 Şubat 2025
Çev. Leman Meral Ünal

ABD, Çin etkisini sınırlandırmak amacıyla Ukrayna’nın maden gelirlerinden pay almaya hazırlanıyor; ancak piyasa koşulları, yatırım ve uygulama süreçlerini zora sokacağa benziyor.

İki ülke arasında yakın zamanda imzalanması beklenen anlaşma ile ABD, Ukrayna’nın maden kaynaklarından elde edilecek gelirlerden pay almayı garantilemiş görünüyor.

Bu hafta yayımlanan anlaşma metnine göre, nihai detaylar kesinleştikten sonra Ukrayna, doğal kaynaklarından elde edilecek olası gelirlerin yüzde 50’sini ABD-Ukrayna ortak yönetimli bir fona aktarabilecek.

Muhtemel ki her iki taraf da bu anlaşmadan stratejik faydalar sağlayacaktır. Ukrayna, madencilik endüstrisini geliştirme şansı elde ederken ABD, Çin’in, olası bir Rusya-Ukrayna barış anlaşması sonrası cevher kazancı elde etmesini engelleyecektir. Öte yandan, Çin yerine Batı tedarik zincirlerine entegre edilmiş bir Ukrayna’nın, Batılı karar alıcılar için önemli stratejik hedeflerden biri olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.

Nitekim, Trump’ın ilk döneminde görev yapmış olan Cumhuriyetçi bir isim, ABD yönetiminin, kaynakları geliştirme amacından bağımsız olarak, yalnızca Çin’in bunları ele geçirmesini önlemek için bile böyle bir strateji izleyebileceğini belirtiyor. Anlaşmaya dair müzakereler ise, belirsiz yetkilerle donatılmış birden fazla ekibin kimi zaman aşırı taleplerde bulundukları, kimi zamansa agresif taktikler uyguladıkları haberlerinin gölgesinde geçiyor.

Çin’in pazar hakimiyetine karşı koymak

Ukrayna için bu sürecin başarılı olabilmesi, özel sektör yatırımlarını ülkeye ne denli çekebileceğine bağlı. Bu da Ukrayna’nın güvenliğinin ve diğer finansal desteklerin sağlanmasını gerektiriyor. Ancak maden projeleri her durumda, halihazırda fiyatların çok düşük olduğu Çin pazarlarıyla rekabet etmek durumunda kalacaktır. Tam da bu nedenle, Trump’ın öne sürdüğü gibi milyarlarca dolarlık gelir elde edilmesi pek de olası görünmüyor.

Ukrayna Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) eski başkanı Roman Opimakh’a göre Ukrayna, titanyum, grafit, lityum ve bazı başka nadir toprak cevherlerinin yanı sıra potansiyel olarak germanyumda da dünya pazarıyla rekabet edebilir bir pozisyonda.

Ancak bu cevherler, mevcut piyasa zorlukları düşünüldüğünde, önemli yatırımları gerektiriyor.

Elektrikli araba akülerinde kullanılan lityumu ele alalım. Ukrayna, ikisi cephe hattından uzakta olmak üzere üç potansiyel sert kaya lityum yatağına sahip: Dobra ve Polohivske yatakları.

Polohivske, Ukrayna’nın orta kesiminde, Kiev’in 200 mil [320 km] güneydoğusunda yer alıyor. Ruhsat sahibi ULM şirketi, 2028 yılında petalit cevherinden lityum konsantresi üretmeyi planlıyor. Ancak bataryada kullanılabilmesi için bu cevherin önce lityum karbonata, ardından ise batarya kalitesinde bir malzemeye dönüştürülmesi gerekecek.

Ukrayna aynı zamanda lityum-iyon bataryalar için gerekli olan grafit yataklarına da sahip. Avustralyalı Volt Resources şirketi, ülkede 1934’ten bu yana işletildiği belirtilen Zavalievsky madeninden grafit üretiyor. Ancak bu materyalin bataryalarda kullanılabilmesi için daha fazla işlenmesi gerekiyor. Şirket, bunu yapmak için ABD’de bir tesis kurmayı düşündüğünü, ancak bunun için ek sermaye gerektiğini kaydediyor.

Opimakh’ın tahminlerine göre sadece halihazırda keşfedilmiş lityum ve grafit yataklarını geliştirmek için dahi yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırım gerekiyor.

Ancak lityum fiyatları 2022’den bu yana yüzde 80 oranında düştü; yatırımcılar bugün Avustralya gibi güvenli bölgelerde dahi yeni lityum arzına duyulan ihtiyacı sorguluyorlar. Bu durumda Ukrayna’ya yatırım yapmayı cazip kılacak ne gibi teşvikler sunulacak?

Trump’ın elektrikli araçlara karşı sabırsız tutumu

Politika yapıcıların, tasarılarını hayata geçirmeden önce önemli bir hazırlık süreci geçirmek zorunda oldukları görülüyor. ABD ve Avrupa, bu cevherlerin herhangi bir jeopolitik fayda sağlamasından önce, onları satın alacak sanayileri inşa etmeli; aksi takdirde bu kaynakların Çin’e yönelmesi riski ortaya çıkacak.

Fakat ABD’nin yenilenebilir enerji konusundaki mevcut yönelimi bu durumu biraz sekteye uğratıyor. Trump, Biden’ın elektrikli araçlara ve temiz enerjiye yönelik sübvansiyonlarını kaldırma taahhüdünde bulunmuştu; oysa bu sübvansiyonlar, Batı’da batarya fabrikaları ve temiz enerji tedarik zincirlerini oluşturmak için gerekli olan talep desteğini sağlıyordu.

Sonuç olarak Çin, arz ve talep üzerindeki hakimiyeti sayesinde bu madenlerin birçoğunun fiyatlarını hala etkin bir şekilde kontrol edebiliyor. En büyük maden tüketicisi olarak, Çin’in iç politikaları fiyatları doğrudan etkileyebilir. Ayrıca işlenmiş cevherlerin büyük bir tedarikçisi olarak piyasaları arz fazlası ile doldurma kapasitesine de sahip.

Elbette Pekin’in arkasına yaslanıp Batı dünyasını sessizce izlemesi beklenemez; zira yüksek teknoloji ürünleri üretiminde dünyaya liderlik etmek, Çin’in temel küresel stratejilerinden biri.

Trump’ın madenlere yönelik yaklaşımı, Çin’in uzun süredir dünyayı nasıl gördüğünü de yansıtıyor: Pekin, 2000’lerin başından ortalarına kadar, kaynak karşılığında kredi anlaşmaları yapma stratejisini öncülüğünü yaparak dirençli tedarik zincirleri oluşturmayı hedeflemişti.

Ancak ortada duran en büyük soru, ABD’nin jeopolitik hedeflerine ulaşmada özel sermayeyi nasıl dahil edeceğidir: Ukrayna’ya yatırım yapmaları için özel şirketlerin çok daha fazla desteklenmesi gerekecek.

Mevcut anlaşmada yer alan ve ABD’nin “istikrarlı ve ekonomik olarak müreffeh bir Ukrayna’nın geliştirilmesine yönelik uzun vadeli mali taahhüdü”nü sürdürdüğüne dair ifadeler yeterli olmayacaktır.

Örneğin, ABD Uluslararası Kalkınma Finans Kurumu’nun bahsi geçen projelere yatırım desteği sağlaması gerekecektir.

Avrupa da madencilik projelerinin finansmanına katkıda bulunmalıdır. Temmuz 2021’de Ukrayna ve AB, Hammaddelerde Stratejik Ortaklık Memorandumu’nu imzaladı. Fakat Avrupa, ABD’nin bu hafta imzaladığı anlaşmaya dahil edilmedi.

Ancak, Ukrayna’nın gelecekteki cevher gelirlerinden pay almak için bir anlaşma imzalamak, ABD’yi veya şirketlerini bu cevherlerin küresel piyasalardaki dalgalanmalarından korumaz ve yine Çin ile rekabet konusunda zafer garantisi vermez.

Trump’ın şekillendirdiği bu yeni dönemde, ABD’nin, bu hafta imzalanacak anlaşmanın mürekkebi kurumadan, stratejisini kararlılıkla hayata geçirebilecek direnç ve sürekliliği sağlaması gerekiyor.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Trump gümrük vergilerini uygulayamıyor

Yayınlanma

Yazar

Çevirmenin notu: İktisatçı Michael Roberts’ın aşağıda çevirisini verdiğimiz makalesi, Donald Trump’ın gümrük tarifelerinin ABD ekonomisine vereceği zararı inceliyor. Nitekim, Trump Kanada ve Meksika’ya getirdiği gümrük vergilerinin önemli bir kısmından geri adım atmak zorunda kaldı. ABD Başkanının Kongre konuşmasında bu vergilerin tüketicilerde “küçük bir rahatsızlık” yaratacağı iddiası, gerçeğin bambaşka oluşuyla birlikte boşa düşüyor.


Trump’ın ‘küçük rahatsızlığı’

Michael Roberts
The Next Recession
5 Mart 2025

Görevdeki 100 günün ardından dün ABD Kongresinde konuşan Başkan Donald Trump, ABD’nin en büyük ticaret ortaklarından ithalata getirilen yeni gümrük vergilerinin “biraz rahatsızlık” yaratacağını iddia etti. Fakat yakında bunun sona ereceğini ve “gümrük vergilerinin Amerika’yı yeniden zenginleştirmek ve Amerika’yı yeniden büyük yapmakla ilgili olduğunu ” söyledi: “Bu gerçekleşiyor ve oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşecek.”

Gerçekten de çok hızlı bir şekilde. Trump dün Kanada ve Meksika’dan ABD’ye ithal edilen mallara %25, Çin’den ithal edilen mallara ise %10 ek gümrük vergisi getirerek Amerika’nın en büyük üç ticaret ortağını önemli ölçüde daha yüksek bariyerlerle karşı karşıya bıraktı. Bu hamleler Pekin’in hemen tepkisini çekti ve Pekin 10 Mart’tan itibaren soya fasulyesi ve sığır etinden mısır ve buğdaya kadar ABD tarım ürünlerine %10-15 gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Kanada da 107 milyar dolarlık ABD ithalatına, 21 milyar dolarlık ithalattan başlamak üzere, derhal gümrük vergisi getireceğini açıkladı. Başbakan Justin Trudeau, “Kanada bu haksız kararın cevapsız kalmasına izin vermeyecektir,” dedi. Ottawa’ya karşı uygulanan vergiler, %10’luk bir tarifeyle karşı karşıya olan Kanada petrol ve enerji ürünleri hariç %25 olarak belirlendi. Kanada, ABD’nin ham petrol ithalatının yaklaşık %60’ını gerçekleştiriyor.

Çin ayrıca ABD şirketlerini de hedef alarak on şirketi ulusal güvenlik kara listesine aldı ve diğer 15 şirkete ihracat kontrolü getirdi. Ayrıca ABD’li biyoteknoloji şirketi Illumina’nın gen dizileme ekipmanlarını Çin’e ihraç etmesini yasakladı. Pekin, Trump’ın ilk gümrük vergileri saldırısına yanıt olarak Illumina’yı geçen ay “güvenilmez kuruluşlar” listesine eklemişti.

Planlanan tüm gümrük vergileri ABD’nin gümrük vergisi oranını birkaç hafta içinde %20’nin üzerine çıkaracak ve bu oran Birinci Dünya Savaşı öncesinden bu yana görülen en yüksek oran olacak. Joseph Politano’nun da belirttiği gibi, ABD’nin 1,3 trilyon dolarlık ithalatını ya da ABD’ye getirilen tüm malların yaklaşık %42’sini kapsayan bu eylemlerin maliyeti muazzam ya da yaklaşık bir asır önceki meşhur Smoot-Hawley Yasası’ndan bu yana tek başına en büyük tarife artışı.

Gümrük vergileri ABD’de benzin, gübre, çelik, alüminyum, ahşap, plastik ve dahası gibi temel hammaddelerin fiyatlarını artıracak. Özellikle Meksika’dan gelen taze meyve ve sebzeler olmak üzere, bakkaliye ürünlerini bulmak zorlaşacak. Karmaşık entegre Kuzey Amerika tedarik zincirlerine –araçlar, bilgisayarlar, kimyasallar, uçaklar ve daha fazlası– dayanan imalat sektörleri, bu bağlantıların zorla koparılması halinde durma noktasına gelebilir. Üretimin özellikle Çin ve Meksika’da yoğunlaştığı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve beyaz eşyalar için maliyetler artabilir. İhracatçılar artan hammadde maliyetleri, para biriminin değer kazanması ve yaklaşan misilleme gümrük vergileri nedeniyle zarar görecek ve bunların hepsi ABD iktisadi faaliyetlerini azaltacaktır.

Bu tarifelerin toplam maliyeti, ABD’li tüketicilerin ve işletmelerin ithal mal alımları için daha fazla ödeme yapmalarıyla 160 milyar doları bulacak ve daha fazlası da gelecek. Trump’ın salı günü aldığı önlemler, önerdiği önlemlerin yalnızca %40’ını oluşturuyor. Bir sonraki parti uygulamaya konulursa, ithalat maliyetini 600 milyar doların üzerine ya da GSYİH’nin %1,6’sına çıkaracak.

İthal mallara gümrük vergisi koymanın iktisadi argümanlarından biri yerli şirketleri yabancı rekabetten korumak. İthalatın vergilendirilmesiyle yurtiçi fiyatlar nispeten ucuzlar ve vatandaşlar harcamalarını yabancı mallardan yerli mallara kaydırarak yerli sanayiyi genişletir. Fakat bu argümanın çok az ampirik dayanağı vardır. New York Fed yakın zamanda artan gümrük vergilerinin yerli firmalar üzerindeki etkisini analiz etti. Çalışmada şu sonuca varıldı: “Küresel tedarik zincirlerinin karmaşık olması ve yabancı ülkelerin misilleme yapması nedeniyle gümrük tarifelerinin uygulanmasından kazanç elde etmek zordur. Ticaret savaşının açıklandığı günlerde borsa getirilerini kullanarak elde ettiğimiz sonuçlar, firmaların beklenen nakit akışlarında ve reel sonuçlarda büyük kayıplar yaşadığını gösteriyor. Bu kayıplar geniş tabanlı olup, Çin’e maruz kalan firmalar en büyük kayıpları yaşadı.

Dahası, Danimarkalı iktisatçı Jesper Rangvid’in de gösterdiği gibi, Trump sadece iki taraflı mal ticaretine bakıyor; hizmet ticaretini ve sermaye ile emekten elde edilen kazançları göz ardı ediyor. Öyle ki, ABD’nin en azından Avro bölgesine yaptığı hizmet ihracatından elde ettiği gelir ve bu bölgeye ihraç ettiği sermaye ve işgücü ücretlerinden elde ettiği getiri, mal ticaretindeki iki taraflı açığını telafi etmektedir. Avro bölgesinin ABD ile olan toplam ikili cari işlemler dengesi sıfıra yakındır.

Trump’ın gümrük vergisi yaylım ateşi ‘Amerika’yı yeniden büyük yapmak’ bir yana, ABD ekonomisini ve onunla birlikte diğer büyük ekonomileri resesyona sürükleme ihtimaline sahip. Kiel Enstitüsü, AB’nin ABD’ye ihracatının %15-17 oranında düşeceğini, bunun da AB ekonomisinde %0,4 oranında “önemli” bir daralmaya yol açacağını, ABD GSYİH’sinin ise %0,17 oranında küçüleceğini hesaplıyor. AB’nin misilleme gümrük vergileri uygulaması halinde, bu ekonomik zararı iki katına çıkaracak ve enflasyonu 1,5 puan artıracak. Almanya’nın ABD’ye mamul mal ihracatı neredeyse %20 oranında düşerek en kötü darbeyi alacak. Zaman içinde kaybedilen ihracatın tam büyüklüğü belirsiz olsa da (tedarik zincirlerinin yeniden kurulması zaman alacağından), bu vergilerin devam etmesi halinde ABD ile ticaret yapan büyük ekonomilerin GSYİH’lerinde önemli bir düşüş yaratması muhtemel.

ABD imalatı üzerindeki genel etki, ihracat kaybında GSYİH’nin yaklaşık %1’ini bulabilir.

Bu tahminlerden biri. Yale Üniversitesi iktisatçıları daha da ileri gidiyor. Planlanan %25’lik Kanada ve Meksika tarifeleri ile %10’luk Çin tarifelerinin yanı sıra halihazırda yürürlükte olan %10’luk Çin tarifelerinin etkisini modellediler. Bu tarifelerin, efektif ortalama tarife oranını 1943’ten bu yana en yüksek seviyeye çıkaracağını hesapladılar. Yurtiçi fiyatlar mevcut enflasyon oranına göre %1’in üzerinde artacak ki bu da 2024 yılında hane başına ortalama 1.600-2.000 dolar tüketici kaybına eşdeğerdir. ABD’nin reel GSYİH büyümesini bu yıl %0,6 puan düşürecek ve gelecekteki yıllık büyüme oranlarından %0,3-0,4 puan azaltarak yapay zeka infüzyonundan beklenen verimlilik kazanımlarını silecek.

ABD’deki Uluslararası Ticaret Odası [ICC] o kadar endişeli ki, Trump planlarından geri adım atmazsa dünya ekonomisinin 1930’lardaki Büyük Buhran’a benzer bir çöküşle karşı karşıya kalabileceğini düşünüyor. ICC Genel Sekreter Yardımcısı Andrew Wilson, “Derin endişemiz, bunun bizi 1930’ların ticaret savaşı bölgesine sokan aşağı doğru bir sarmalın başlangıcı olabileceği,” diyor. Dolayısıyla Trump’ın önlemleri “küçük bir rahatsızlığın” çok ötesine geçebilir .

Yeni gümrük tarifelerinin açıklanmasından önce bile ABD ekonomisinin bir miktar yavaşladığına dair önemli işaretler vardı. Artan ithalat tarifelerinin etkisi resesyon için bir kırılma noktası olabilir. Wall Street de böyle düşünüyordu. Trump gümrük vergisi önlemlerini açıkladığında, Trump’ın seçim zaferinden bu yana ABD borsasında elde edilen tüm kazançlar silindi.

Birkaç hafta içinde ABD ekonomisine ilişkin söylem, ABD ekonomisinin “istisnailiğinden” büyümede ani bir gerilemeye ilişkin endişeye dönüştü. Perakende satışlar, imalat, reel tüketici harcamaları, konut satışları ve tüketici güveni göstergelerinin hepsi son bir iki ay içinde düşüş gösterdi. 2025’in ilk çeyreği için reel GSYİH büyümesine ilişkin konsensüs tahminleri artık sadece yıllık %1,2.

Atlanta Fed’in yakından takip edilen mevcut GSYİH ŞİMDİ izleyicisi ise tam bir daralma öngörüyor.

ABD imalatı bir yıl ya da daha uzun bir süredir durgunluk içinde fakat imalat faaliyetlerine ilişkin son göstergelerde endişe verici olan bir diğer husus da maliyetlerdeki önemli artış. ISM Başkanı Timothy Fiore, “Şirketler yeni yönetimin tarife politikasının ilk operasyonel şokunu yaşarken talep azaldı, üretim dengelendi ve personel çıkarma devam etti. Tarifeler nedeniyle hızlanan fiyat artışı, yeni siparişlerin birikmesine, tedarikçi teslimatlarının durmasına ve imalat envanterinin etkilenmesine neden oldu,” diyor. Yeni siparişler Mart 2022’den bu yana en büyük düşüşü göstererek daralma bölgesine girdi ve üretim keskin bir şekilde yavaşladı. Buna ek olarak, fiyat baskıları Haziran 2022’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı.

Fakat pandeminin sona ermesinden bu yana ABD ekonomisinin sözümona istisnailiği her zaman istatistiksel bir yanılsamaydı. Bir çalışma, birçok Amerikan hanesi için istihdam, ücretler ve enflasyonla ilgili gerçek hikayeyi ortaya koyuyor. İlk olarak, resmi rakamlara göre neredeyse rekor düzeyde düşük olan işsizlik oranı sadece %4,2. Fakat bu rakam, ara sıra iş yapan evsiz insanları da istihdam edilmiş olarak kabul ediyor. İşsizlere yarı zamanlı iş dışında bir iş bulamayanlar ya da yoksulluk ücreti (kabaca 25.000 dolar) alanlar da dahil edilirse, bu oran aslında %23,7. Başka bir deyişle, bugün Amerika’da neredeyse her dört çalışandan biri işlevsel olarak işsizdir. Resmi medyan ücret 61.900 dolar. Fakat işgücündeki herkesi takip ederseniz, yani yarı zamanlı çalışanları ve işsiz iş arayanları dahil ederseniz, medyan ücret aslında yılda 52.300 dolardan biraz fazla. “Medyan ücretle çalışan Amerikalı işçiler, geçerli istatistiklerin gösterdiğinden %16 daha az kazanıyor.” 2023 yılında resmi enflasyon oranı %4,1 idi. Fakat gerçek yaşam maliyeti bunun iki katından daha fazla arttı: tam %9,4. Bu da 2023 yılında satın alma gücünün medyan olarak %4,3 düştüğü anlamına geliyor.

Avrupalı liderlerin Trump’ın gümrük vergisi hamlelerine ve Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı desteklemekten açıkça geri çekilmesine cevabı, daha fazla savaş hazırlığı gibi görünüyor. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsüne göre, küresel savunma harcamaları geçen yıl 2,2 milyar dolara ulaşarak rekor kırarken, Avrupa’da ise 388 milyar dolara yükselerek ‘soğuk savaş’tan bu yana görülmemiş seviyelere ulaştı. Financial Times’ın liberal Keynesyen iktisat gurusu Martin Wolf, “Savunma harcamalarının önemli ölçüde artması gerekecek,” diyor. “Bu harcamanın 1970’lerde ve 1980’lerde Birleşik Krallık GSYİH’sinin %5’i ya da daha fazlası olduğunu unutmayın. Uzun vadede bu seviyelerde olması gerekmeyebilir: modern Rusya Sovyetler Birliği değil. Yine de, özellikle ABD’nin çekilmesi durumunda, inşa sırasında bu kadar yüksek olması gerekebilir.

Bunun bedeli nasıl ödenecek? “Eğer savunma harcamaları kalıcı olarak artırılacaksa, hükümet yeterli harcama kesintisi bulamazsa, ki bu da şüpheli, vergilerin arttırılması gerekir.” Fakat endişelenmeyin, tanklara, askerlere ve füzelere yapılan harcamalar aslında bir ekonomi için faydalıdır, diyor Wolf. “Birleşik Krallık gerçekçi bir şekilde savunma yatırımlarının ekonomik getirilerini de bekleyebilir. Tarihsel olarak savaşlar inovasyonun anası olmuştur.” Wolf daha sonra İsrail ve Ukrayna’nın savaştan elde ettiği kazanımlara ilişkin harika örneklerden bahsediyor: “İsrail’in “startup ekonomisi’ ordusunda başladı. Ukraynalılar şimdi dron savaşında devrim yarattılar.” Savaşın getirdiği yeniliklerin insani maliyetinden bahsetmiyor Wolf: ”Ancak asıl önemli olan nokta, savunmaya önemli ölçüde daha fazla harcama yapma ihtiyacının, her ikisi de doğru olsa da, sadece bir gereklilikten ve sadece bir maliyetten daha fazlası olarak görülmesi gerektiği. Eğer doğru şekilde yapılırsa, bu aynı zamanda iktisadi bir fırsattır.” Yani savaş iktisadi durgunluktan çıkış yolu.

Almanya’nın müstakbel Şansölyesi Friedrich Merz de (son seçimleri kazandıktan sonra) aynı hikayeyi benimsedi. Hükümetin hesaplarını ‘dengelemek’ için herhangi bir ekstra mali harcamaya karşı çıktığı seçim kampanyasından tam bir dönüş yaparak, şimdi Avrupa’nın en büyük ekonomisini canlandırmak ve yeniden silahlandırmak için Almanya’nın ordusuna ve altyapısına yüz milyarlarca dolarlık ekstra fon enjekte etme planını destekliyor. Yeni bir düzenleme ile GSYİH’nin %1’inin üzerindeki savunma harcamaları, hükümetin borçlanmasını sınırlayan “borç freninden” muaf tutularak Almanya’nın silahlı kuvvetlerini finanse etmek ve Ukrayna’ya askeri yardım sağlamak için sınırsız miktarda borçlanmasına izin verilecek. Ayrıca, altyapı için on yıl boyunca sürecek 500 milyar avroluk bir fon oluşturmak üzere bir anayasa değişikliği yapmayı planlıyor. Birdenbire silahlanma ve askeri girişimler için bol miktarda nakit ve borçlanma imkanı ortaya çıktı.

İngiltere’nin planı, dünyanın yoksul ülkelerine yönelik yardım programını keserek ‘savunma’ harcamalarını iki katına çıkarmak. Trump ayrıca ABD’nin dış yardımlarını da dondurdu. Küresel borç 2024 yılında 7 trilyon dolar artışla 318 trilyon dolara ulaştı. Küresel borcun küresel GSYİH’ye oranı son dört yılda ilk kez yükseldi; yani borç nominal GSYİH’den daha hızlı artarak GSYİH’nin %328’ine ulaştı. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), borç yükleri artmaya devam eden yoksul ülkelerin büyük bir baskı altında olduğu uyarısında bulundu. Bu ekonomilerdeki toplam borç 2024 yılında 4,5 trilyon dolar artarak, gelişmekte olan piyasaların toplam borcunu tüm zamanların en yüksek seviyesi olan GSYİH’nin %245’ine çıkardı. Bu yoksul ekonomilerin birçoğu bu yıl 8,2 trilyon dolarlık rekor bir borcu çevirmek zorunda ve bunun yaklaşık %10’u yabancı para cinsinden; bu da finansmanın kesilmesi halinde hızla tehlikeli bir hal alabilecek bir durum. Yani önümüzde daha fazla savaş ve daha fazla yoksulluk var.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English