Bizi Takip Edin

AVRUPA

Avrupa çapında grev dalgası

Yayınlanma

Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile İngiltere’de, yüksek enflasyon uzun süredir görülmedik bir grev ve protesto dalgasını tetikledi. Pandemi yıllarının yarattığı tedarik zincirleri sorununun üzerine Ukrayna-Rusya savaşı ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar gelince başta enerji ve gıda olmak üzere halkların temel ihtiyaç mallarına erişimi bir hayli kısıtlandı. Birçok Avrupa ülkesi, yüksek enflasyonla mücadelede faiz artırımına ve parasal sıkılaşmaya giderek ekonomiyi sekteye uğratmayı tercih etti.

Avrupa halklarının sokağa hayat pahalılığı ve enflasyon nedeniyle çıktığı ve şimdilik belirgin bir siyasi hedef belirlemedikleri görülüyor. Ama özellikle Almanya’da, şimdilik küçük de olsa sanayi işçilerinin bir bölümü, artan hayat pahalılığından Rusya-Ukrayna savaşını sorumlu tutuyor ve savaşın hemen bitirilmesi talebini dile getiriyor.

Avrupa çapındaki grev ve protesto dalgasının vurduğu belli başlı ülkeler şunlar:

Almanya

Rusya karşıtı yaptırımlardan belki de en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alan Almanya’da sanayi işçileri eylemlere başladı. IG Metall sendikası geçen hafta işçileri greve çağırmıştı. Pazar günü ise ücret pazarlığındaki anlaşmazlık nedeniyle greve devam edileceğini duyurdu. Bunların “uyarı grevleri” olacağını söyleyen sendika, hedef kentlerinin Hesse, Thüringen ve Renanya-Palatina olacağını söyledi. Metal ve elektrik işçilerinin üye olduğu sendika, yüzde 8’lik bir ücret artışı talep ediyor. Eisenhüttenstadt, Brandenburg’daki 900 metal işçisi, kısa süreli çalışmaya mahkum edildiği için greve çıktı. Grevci işçilerin taleplerinde kritik bir siyasi talep de öne çıkıyor: Ukrayna’daki savaşa son verilmesi çağrısı.

Lufthansa’da ise grev, UFO sendikasının 19 bin kabin görevlisinin ücret artışını kabul etmesiyle birlikte şimdilik engellendi. Audi ise, çalışanlarına ücret artışı yerine tek seferlik vergisiz bir ödeme teklif etti. Geçen hafta Airbus işçileri, Bremen’deki bir fabrikada grev başlatarak ücretlerine yüzde 8 zam istediler. Airbus, Mercedes-Benz ve Volkswagen’i temsil eden yöneticilerse, ücret zammını garanti altına alabilecek bir kârlılığın bulunmadığını savunuyorlar.

Almanya’da endüstriyel gerilimin artması muhtemel, zira Alman sanayi patronları, Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı jeopolitik gerilimi işçi çıkarmakla yumuşatmaya çalışıyor. Ifo Institute tarafından 1060 şirketle yapılan ankete göre, şirketlerin yüzde 25’i işçi çıkarmayı planlıyor. Bu oran Nisan ayında yüzde 14’tü. Örneğin dünyaca ünlü gıda devi Dr. Oetker, bu yıl 250 milyon avro tasarruf etmek istediğini ve bu nedenle işçi çıkarmalara başlayacağını açıkladı. Bosch, Arnstad’daki fabrikasını kapattı ve 100 işçiyi işten çıkardı. Siemens, dünya çapındaki işgücünün yüzde 10’una tekabül eden 2 bin 900 işçiyi işten çıkaracağını açıkladı.

Britanya

Son 41 yılın en yüksek enflasyon oranıyla sarsılan Ada’da 70.000’in üzerinde üniversite çalışanı 24, 25 ve 30 Kasım tarihlerinde greve çıkacak. Bu sektörde tarihte görülmedik bir kitlesellikte gerçekleşmesi beklenen grevde ücretler, çalışma koşulları ve emekli aylıkları gündeme getirilecek. Grevi, Üniversite ve Kolej Birliği (UCU) örgütlüyor. 150 üniversiteyi kapsayacak grevin yaklaşık 2,5 milyon öğrenciyi etkilemesi bekleniyor. Greve Ulusal Öğrenci Birliği (NUS) de destek veriyor.

Dünyaca ünlü ambalaj şirketi DS Smith’te işçilerle yönetim arasındaki ücret pazarlığı anlaşmazlıkla sonuçlanınca, tüm Birleşik Krallık çapında 450 binin üzerinde üyesi bulunan GMB sendikası grev kararı aldı. Bu grevin uluslararası sonuçları da olacak; zira DS Smith’in müşterileri arasında dünyanın en büyük şirketlerinden Amazon da yer alıyor ve grevin başarılı olması durumunda Amazon kargo kutusu kıtlığı yaşayabilir ve “Black Friday” satışlarında sorunlar yaşanabilir.

Hemşireler de Ada çapında greve hazırlanıyor. Grevi örgütleyen Royal College of Nursing (RCN), son on yılda ücretlerde reel olarak kesinti yaşandığını açıkladı ve grevin aynı zamanda hasta sağlığından duyulan kaygı nedeniyle de gerçekleştirileceğini belirtti. Hemşirelerin grevi, örgütün 106 yıllık tarihinde bir ilk olacak. RCN’nin yaklaşık 300 bin üyesi bulunuyor. İngiliz Ulusal Sağlık Sisteminden (NHS) geçen yıl 25 bin hemşirenin çıktığı görülüyor, üstelik buna NHS’nin 47 bin hemşirelik açığı dahil değil. Görünen o ki, İngiliz sağlık sistemi de düşük ücretler ve yoğun çalışma saatleri nedeniyle üyelerini başka ülkelere kaptırıyor.

Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikasının (RMT) yapmayı planladığı ve on binlerce işçinin katılmasının beklendiği demiryolu grevi, Kasım başındaki “yoğun müzakereler” nedeniyle askıya alınmıştı. Grevin nedeni, ücretler ve çalışma koşullarıydı. Fakat 16 Kasım’da, RMT’ye üye işçiler arasında yapılan yeni oylama, greve devam edilmesine karar verdi. Sendikanın açıkladığına göre, üye işçilerin yüzde 70,2’si oylamaya katıldı ve katılanların da yüzde 91,6’sı greve evet dedi. İşveren temsilcileri ise, grevci işçilerle halkı karşı karşıya getirme imasında bulunarak “Yolcular bu sonuç karşısında hayal kırıklığına uğrayacak,” dedi. İngiliz iş yasalarına göre yapılan grev oylamasından 6 ay sonra sendikalar üyelerine tekrar oy verdirmek zorunda. Bu durumda, yeni kararla birlikte grevlerin önümüzdeki 6 ay boyunca sürebileceği düşünülüyor. Öte yandan ayrı bir kararla, 10 Kasım’da da Londra Metrosu çalışanları greve gitti.

Londra Heathrow Havaalanında çalışan işçiler de 18 Kasım’dan itibaren üç günlük greve çıkıyor. Unite (Birleş) sendikası, 20 Kasım’da Katar’da başlayacak Dünya Kupasına uçuşları da etkilemeyi planlıyor. 700 işçinin katılacağı grevin nedeni ücret anlaşmazlığı.

İletişim İşçileri Sendikası (CWU), 24-25 Kasım ile 30 Kasım-1 Aralık’ta, Kraliyet Posta şirketinde iki günlük greve gideceğini açıkladı. 115 bin üyeye sahip CWU, ücret anlaşmazlığı ve şirketin şefi Simon Thompson’a olan güvensizlik nedeniyle bu kararı aldıklarını açıkladı.

Fransa

Geçtiğimiz hafta, ülke çapında sendikalar, öğrenci birlikleri ve siyasi partiler yükselen yaşam maliyetini protesto için sokağa çıktı. İşçi grevlerinin ortasında yapılan gösteriye katılan Ulusal Öğrenci Birliği Başkanı Victor Mendez, kendilerinin de işçi olduğunu söyleyerek grevlere destek kararı aldıklarını söyledi. Mendez, birçok öğrencinin geçimini sağlayabilmek için okul haricinde çalıştığını sözlerine ekledi: “Ailelerin çoğu evine bir kutu yumurta, ekmek, hatta et bile almakta zorlanıyor.” Perşembe günkü gösteriye Fransız polisi 30 bin civarında Fransızın katıldığını iddia ederken, ulusal sendika CGT’ye göre bu rakam 100 binin üzerinde.

Esas mesele ise Total’in Feyzin rafinerisinde çalışan petrol işçilerinin greve çıkmasıyla başlamıştı. Petrol eksikliği yaşanınca hükümet olaya müdahale etmiş ve grevci işçileri çalışmaya zorlamıştı. 2 Kasım’da, Fransa’nın ulusal petrol kapasitesinin yüzde 45’i devre dışı kalmıştı.

Hemşireler, pilotlar, postacılar, demiryolcular da ücretlerinin enflasyon karşısında erimesi nedeniyle Kasım ayı boyunca grev yapıyorlar.

İspanya

İspanya’da enflasyonun yarattığı krizin ardından ilk kitlesel protesto 3 Kasım’da Madrid’de düzenlendi. Sendikaların önayak olduğu protestoda yüksek enflasyona karşı işçi ücretlerinde artış talep edildi.

Ryanair’e hizmet sağlayan yer hizmetleri şirketi Azul Handling’de örgütlü USO sendikası, 28 Ekim ile 8 Ocak arasında 24 saatlik grevler yapılacağını duyurmuştu fakat bu karar daha sonra iptal edildi.

İspanya’nın gayriresmi kamyoncu örgütü Nakliyeyi Savunma Platformu, kara nakil mevzuatının değiştirilmesi talebiyle ve artan yaşam maliyetlerini protesto ederek 14 Kasım’da greve başladı. Kamyoncular Nisan ayında da greve gidip hayatı durdurmuş ve kazanım elde etmişlerdi. Fakat şoförler, benzin artışları için aldıkları para iadesinin aylar içerisinde artan maliyetler nedeniyle buharlaştığını savunuyorlar.

İtalya

İtalya’da yeni Meloni hükümetinin Ukrayna’ya silah göndermeye devam edeceklerini açıklamasının ardından protestoların yeni bir yöne girdiği görülüyor. 5 Kasım’da Roma ve Milano’da düzenlenen yürüyüşe on binlerce kişi katıldı ve İtalyan hükümetinden Ukrayna’ya desteği kesmesini talep etti. Savaş nedeniyle yükselen yaşam maliyetlerinin yöneticiler katında da etkisi görülmeye başlandı ve eski Başbakan Giuseppe Conte, İtalya’nın Ukrayna ile Rusya arasında müzakereler için öne çıkması gerektiğini açıkladı.

22 Ekim’de New York Times’ta yayımlanan bir makalede, savaşın Avrupa ekonomilerini zora soktuğu belirtilirken, 69 yaşındaki bir Romalı kadının sözlerine yer veriliyordu: “Onların [Kiev’in] istediği silah, silah, silah. Bundan sıkıldım ve yoruldum.” İtalyan kadın, müzakere ve barış istediğini de sözlerine ekliyordu.

Milano ve Roma’daki toplu taşıma işçileri, CGIL, CSIL, UIL, UGL ve USB Private sendikalarının çağrısıyla 11 Kasım’da ücret artışı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle greve çıktı. Calabria’da da 7-8 Kasım’da demiryolu işçileri grev yaptı.

Portekiz

Volkswagen’in Autoeuropa otomobil fabrikasında çalışan işçiler, 17 ve 18 Kasım’da, her dört vardiyanın ilk iki saatinde grev yapacak. Talepleri, hızla yükselen enflasyon karşısında acil ücret artışı. Sendikalar, taleplerinin karşılanmaması durumunda grevi genişletecekleri uyarısında bulundu. Şirket, işçilere yalnızca Kasım ayı için tek seferlik 400 avro bir ödeme öneriyor.

Yunanistan

Yunanistan’da da artan hayat pahalılığı işçi sendikalarını 9 Kasım’da 24 saatlik bir genel grev yapmaya itti. Yunan İşçileri Genel Konfederasyonunun (GSEE) çağrısıyla toplanan işçilerin temel talebi ücret artışı ve işten çıkarmalara son verilmesiydi. Atina’daki greve bilişim emekçileri, taksi şoförleri ve inşaat işçileri de katıldı. Parlamento binası önünde polisle göstericiler arasında küçük bir çatışma da yaşandı. Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ile bağlantılı Tüm İşçilerin Militan Cephesinin (PAME) açıkladığı verilere göre Atina dışında başta Selanik olmak üzere 60’un üzerinde kent ve kasabada greve katılım sağlandı.

Belçika

Tıpkı Yunanistan gibi, 9 Kasım’da Belçika’da da genel grev vardı. İşçilerin temel talebi, yüzde 12,27’ye varan enflasyon nedeniyle eriyen ücretlere zam yapılması ve devletin fiyatlara, ama özellikle de enerji fiyatlarına müdahale etmesi. Greve toplu taşıma, sağlık, havaalanı gibi sektörlerde çalışan işçiler katıldı. Ülkenin ana limanlarının bulunduğu Zeebrugge, Antwerp ve Ghent’te de işçilerin kitlesel bir şekilde iş bıraktığı ve nakliyeyi felç ettiği bildirildi. Brüksel’de de kitlesel gösteriler yapılırken, enerji tedarik şirketi Engie’nin merkezi önünde de protesto vardı.

 

AVRUPA

Almanya’da süregelen resesyon, şirketleri satışa açık hale getiriyor

Yayınlanma

Deutsche Welle’de (DW) Dirk Kaufmann imzasıyla yayınlanan bir analizde, Almanya’da devam eden kötü iktisadi görünüm nedeniyle Alman şirketlerinin “kelepir” fiyatlardan satılması kolaylaşıyor.

Geçen hafta sonu, Alman Ekonomi Bakanlığı 2024 yılında gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %0,2 oranında küçülmesinin beklendiği bir başka resesyon yılı öngördüğünü açıklamıştı.

Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in bugün (9 Ekim) hükümetin tahminlerini açıklaması ve bu yıl %0,3 oranında büyümesi beklenen Alman ekonomisinin görünümünün neden daha da kötüleştiğini açıklaması bekleniyor.

DW’ye göre Alman işletmelerinden gelen veriler, ekonominin yakın zamanda toparlanacağına inanmak için çok az neden gösterdiğinden, sıkıntılarını artıracak gibi görünüyor.

Münih merkezli Ifo Enstitüsü tarafından hazırlanan iş ortamı endeksi eylül ayında üst üste dördüncü düşüşünü yaşadı. Ifo Başkanı Clemens Fuest ekonominin “artan bir baskı altında” olduğunu söyledi.

Ifo tarafından ankete katılan şirket yöneticilerinin çoğunluğu mevcut durumlarından memnun olmadıklarını ve işlerinin görünümü konusunda kötümser olduklarını söyledi.

DZ Bank ekonomisti Christoph Swonke’nin Almanya’yı “Avro bölgesinin yeni sorunlu çocuğu” olarak tanımlamasına yol açan da bu kötü ekonomik durum.

Deutsche Bahn lojistik iştirakini Danimarkalı rakibine sattı

Satışların ve gelirlerin düştüğü bir ortamda, işletmeler zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olması için daha güçlü ortaklara başvurmaya başladı.

Almanya’nın ulusal demiryolu operatörü Deutsche Bahn, yakın zamanda kârlı lojistik iştiraki Schenker’i, Danimarkalı rakibi DSV’ye yaklaşık 14 milyar avro karşılığında satmayı kabul etti.

Ayrıca Commerzbank’ın da yabancı bir şirket tarafından devralınması gündemde. Almanya’nın ikinci en büyük özel kredi kuruluşu 2008/2009 mali krizinden sonra Alman hükümeti tarafından kurtarılmıştı ve bu nedenle devlet hâlâ bankada %12’lik bir hisseye sahip.

İtalyan bankası UniCredit, eylül ayında etkin hissesini %21’e çıkardıktan sonra gözünü Commerzbank’ı tamamen devralmaya dikti.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, 7 Ekim Pazartesi günü Avrupa Parlamentosu’nda (AP) yaptığı açıklamada, Avrupa’daki sınır ötesi bankacılık birleşmelerinin, Avrupa bankalarının dünyadaki diğer bankalarla “ölçekte, derinlikte ve aralıkta” rekabet edebilmeleri için “arzu edilir” olduğunu söyledi.

Bu arada, giderek daha fazla şirket Almanya’yı ya tamamen terk ediyor ya da en azından yurt dışındaki fabrikalarına Almanya’daki yerel üslerinden daha fazla yatırım yapıyor.

Örneğin kimya devi BASF, Çin’de 10 milyar avro değerinde bir fabrika inşa ediyor. Orta ölçekli enerji hizmetleri sağlayıcısı Techem ise İsviçreli sahipleri tarafından ABD’li varlık yöneticisi TPG’ye satıldı.

Almanlar hayat pahalılığından korkuyor

Öte yandan “Almanların Korkuları 2024” adlı son araştırmaya göre Almanya’da çoğu insanın endişelendiği konuların başında enflasyon, göç ve yüksek barınma maliyetleri yer alıyor.

R+V Versicherung’un yıllık korku sıralamasında hayat pahalılığı korkusu üst üste üçüncü yıldır birinci sırada yer alıyor. Enflasyonun düşmeye devam etmesine, şirketlerin enflasyon primi ödemelerine ve ücret anlaşmalarının da yüksek olmasına rağmen, Almanya’da insanlar hâlâ şüpheci olmaya devam ediyor.

Araştırmanın direktörü Grischa Brower-Rabinowitsch DW’ye yaptığı açıklamada, “Bu Almanya’da gerçekten derinlere yerleşmiş bir korku. Çalışmamızın yapıldığı 33 yıl boyunca, hayat pahalılığı korkusu toplam 14 kez çalışmamızın bir numaralı korkusu olmuştur. Fiyatlar artar artmaz bu korku yeniden su yüzüne çıkıyor,” dedi.

Bu yılki araştırma için temmuz ve ağustos ayları arasında 14 yaşından itibaren yaklaşık 2.400 katılımcı ile anket yapıldı.

Bununla birlikte, katılımcılar arasında yaşam maliyetlerinin artmasından duyulan korku bir önceki yıla kıyasla %8 oranında azalmış durumda.

Brower-Rabinowitsch, “Çoğu insanın endişelerinin genel olarak azalması bizi gerçekten şaşırttı, özellikle de medyadaki birçok hararetli tartışmanın ışığında. Şaşırtıcı olmayan şey ise ekonomik kaygıların hâlâ yüksek olması. Göçmenlikle ilgili büyük tartışmalar göz önüne alındığında, bu iki konunun listede bu kadar üst sıralarda yer alması bizi şaşırtmadı,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç Savunma Bakanı: Rusya, Baltık Denizi’nde İsveç’e saldırabilir

Yayınlanma

İsveç Savunma Bakanı Pål Jonson, Rusya’nın Baltık Denizi’nde hakimiyet kurma amacıyla İsveç’e saldırabileceği uyarısında bulundu.

İsveç Savunma Bakanı Pål Jonson, Polonyalı Rzeczpospolita gazetesine verdiği mülakatta Rusya’nın Baltık Denizi’nde hakimiyet kurma amacıyla İsveç’e saldırabileceği iddiasında bulundu. Jonson, “Rusya, NATO’nun diğer üyeleri için olduğu kadar İsveç için de ciddi bir tehdit oluşturuyor. Rusya’nın, ülkemize yönelik bir saldırısını göz ardı edemeyiz,” dedi.

Bakan Jonson, Kremlin’in Ukrayna’daki güçlerinin şu an kısıtlı durumda olmasına ve büyük bir saldırı kapasitesi geliştirememesine rağmen, Rusya liderliğinin geçmişte “ciddi askeri ve siyasi riskler almaya hazır olduğunu” kanıtladığını belirtti.

Ayrıca Moskova’nın bazı birliklerini Karadeniz’e kaydırmasına rağmen, St. Petersburg ve Kaliningrad’daki donanmasının büyük oranda sağlam kaldığını vurguladı.

Baltık Denizi’nin Kremlin için hem askeri hem ticari açıdan öneminin, Ukrayna’daki savaşın patlak vermesinden bu yana daha da arttığını dile getiren Jonson, “Bu yüzden askeri planlarımızda Rusya’nın olası saldırgan hamlelerini göz önünde bulundurmalıyız,” ifadelerini kullandı.

İsveç, daha önce Gotland Adası’ndaki savunma hazırlıklarını artırmıştı. Jonson, bu duruma dikkat çekerek, “Eğer [Rusya Devlet Başkanı Vladimir] Putin Gotland’ı işgal ederse, NATO ülkelerini deniz yoluyla tehdit edebilir. Bu da İskandinavya ve Baltık bölgesinde barış ve istikrarın sona ermesi anlamına gelir,” diye konuştu.

Son olarak Rusya’nın Baltık Denizi’ni abluka altına alabileceği ve bunun Kuzey Avrupa üzerinde ciddi sonuçlar doğurabileceğini savunan Jonson, “Böyle bir duruma izin veremeyiz,” diye ekledi.

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni’den AP’de sağı birleştirme hamlesi

Yayınlanma

İtalya Başbakanı ve Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) lideri Giorgia Meloni, “merkez sağ” Avrupa Halk Partisi (EPP) grubu ile Viktor Orbán liderliğindeki yeni sağcı Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunu Dubrovnik’te düzenlenecek üç günlük bir kongreye davet ederek birleştirmek istiyor gibi görünüyor.

Dubrovnik’te 18-20 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek ve aile konularına odaklanacak konferansa, davetleri kabul edip etmemelerine bağlı olarak ECR, EPP ve PfE temsilcilerinin katılması bekleniyor.

Meloni, İtalya’da Matteo Salvini’nin Lega’sı (PfE) ve Antonio Tajani’nin Forza Italia’sı (EPP) ile bir koalisyon hükümetine başkanlık ediyor ve bu ittifakı AB düzeyinde de tekrarlamaya istekli görünüyor.

La Repubblica’nın haberine göre Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’dan (İtalya’nın Kardeşleri) kaynaklar, PfE grubunun başkan yardımcısı Kinga Gal ve Macaristan’ın aile işlerinden sorumlu devlet bakanı Zsófia Koncz’un katılımını bekliyor.

Fakat Lega sözcüsü Euractiv’e yaptığı açıklamada, Salvini’nin aynı anda Palermo’da “Open Arms” davası için mahkemeye çıkacak olması nedeniyle toplantıya katılmayacağını söyledi.

Dava, 17 gün denizde bekletilen göçmenlere yardım eden İspanyol Open Arms ile ilgili.

AP’deki güçlü temsiliyeti Meloni’nin planları için çok önemli olsa da EPP’nin daveti kabul edip etmeyeceği henüz belli değil. Eğer kabul ederlerse, ECR önde gelen bir figürü ya da bir Komisyon üyesini, muhtemelen Demokrasi ve Demografi Komiseri Dubravka Šuica’yı göndereceklerini umuyor, zira kendisi Hırvat ve toplantının teması olan aile ile yakından bağlantılı bir portföye sahip.

Hırvatistan’daki kongre aynı zamanda muhafazakarların liderliğine ilişkin yoğun tartışmalar için de bir platform işlevi görecek.
Meloni, ECR liderliğinden istifa etme niyetini açıkladı ve eski Polonya başbakanı Mateusz Morawiecki muhtemel bir halef olarak ortaya çıktı.

Fakat Morawiecki’nin en büyük rakibi EPP’nin kilit üyelerinden Polonya Başbakanı Donald Tusk olduğu için bu potansiyel değişim EPP ile sürtüşmeye neden olabilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English