Avrupa
Avrupa ülkeleri: Rusya’nın dondurulan varlıkları savaş bitene kadar serbest bırakılmamalı

Almanya, Fransa, İtalya, Polonya, İspanya, İngiltere dışişleri bakanları ve AB Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, ortak bildiriyle Rusya’nın dondurulan varlıklarının Ukrayna’daki savaş sona erene ve verilen zarar tazmin edilene kadar serbest bırakılmaması gerektiğini savundu.
Almanya, Fransa, İtalya, Polonya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları ile Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkile ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, ortak bir bildiri yayımlayarak Rusya’nın dondurulan varlıklarının Ukrayna’daki savaş tamamen sona erene kadar serbest bırakılmaması gerektiğini ifade etti.
İspanya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan açıklamada, “Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırgan savaşına son verene ve neden olduğu zararı tazmin edene kadar varlıklarının dondurulmuş olarak kalması gerektiğini bir kez daha teyit ediyoruz,” denildi.
Avrupalı diplomatlar ayrıca, “Ukrayna’ya adil ve kalıcı bir barışa ulaşması için en iyi koşulları sağlama” amacıyla, olası yeni yaptırımlar da dahil olmak üzere Moskova üzerindeki baskıyı sürdürme konusunda kararlı olduklarını kaybetti.
Bakanlar, “Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı çerçevesinde işlenen savaş suçları ve diğer ağır suçlar için tam hesap verebilirliği sağlama konusunda da kararlıyız,” diye ekledi.
Bunun yanı sıra bakanlar, “Avrupa Konseyi bünyesinde Ukrayna’ya karşı işlenen saldırı suçu için Özel Mahkeme kurulmasında kaydedilen ilerleme önemli bir adımdır,” diye belirtti.
Belgede, Ukrayna’nın ön koşulsuz tam ateşkesi kabul ederek barışa olan bağlılığını gösterdiği, Rusya’nın ise çatışmalara devam ettiği, Ukrayna şehirlerini bombaladığı ve altyapıya yönelik saldırılar düzenlediği iddia edildi.
Kaja Kallas da sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya siyasi, mali, iktisadi, insani, askeri ve diplomatik destek verme konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü belirtti.
Kallas, “Barış adil ve kalıcı olmalıdır,” diye vurguladı.
Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri müdahalesinin ardından AB ve G7 ülkeleri, Rusya Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin yaklaşık yarısını —yaklaşık 300 milyar avroyu— dondurdu.
Bu miktarın 200 milyar avrodan fazlası, başta Belçika merkezli mevduat kuruluşu Euroclear olmak üzere AB ülkelerinde bulunuyor.
Geçen yılın yazında G7 ülkeleri, bu varlıkların Ukrayna’ya yardım için kullanılmasına yönelik bir mekanizma üzerinde anlaştı; bu mekanizma Kiev’e yaklaşık 50 milyar dolar tutarında kredi verilmesini öngörüyor.
Kredinin geri ödemelerinin, Rusya’nın dondurulan varlıklarının karından elde edilen gelirlerle yapılması planlanıyor.
28 Mart’ta Avrupa Birliği’nin Rusya’ya karşı 17’nci yaptırım paketini hazırlamaya başladığı öğrenildi.
Brüksel, Moskova’nın Karadeniz’de ateşkes karşılığında yaptırımların kaldırılması yönündeki talebini de reddetmişti.
Macron: Rusya’nın dondurulan varlıkları Ukrayna’nın yeniden inşasında kullanılabilir
Avrupa
Trump’ın tarifeleri Avrupa’da serbest ticaret yanlısı ülkeleri güçlendiriyor

POLITICO’ya göre “Önce Amerika” politikasını desteklemek üzere ABD’nin etrafına bir gümrük duvarı ören ABD Başkanı Donald Trump, istemeden de olsa dünyanın dört bir yanındaki diğer ülkeleri, ihracatlarına vuracağı büyük darbeyi telafi etmek üzere bir araya gelmeye teşvik ediyor.
Örneğin daha korumacı bir Fransa’nın ve uluslararası iklim protestolarının baskısı altındaki AB, son beş yıldır ticaret politikasını, bloğun insan hakları ve sürdürülebilirlik konusundaki değerlerini yansıtmak için kullanmaya çalışmış ve Hindistan, Endonezya ya da Güney Amerika Mercosur bloğu gibi ortaklarını hayal kırıklığına uğratmıştı.
Fakat şimdi tarihi müttefiki ABD tek başına oynamak istediğinden ve küresel piyasaları ve ticaret ağlarını gümrük vergileriyle sarsmaya başladığından, AB hızla öne çıkmaya ve kendisini iş yapmaya açık ağır “liberal ticaret bloğu” olarak göstermeye çalışıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, birçok ülkenin artık Brüksel’e “bir gecede fikir değiştirmeyecek” güvenilir bir ortak olarak ulaştığını ileri sürdü.
Kuruluşunun 10. yıldönümünde POLITICO Europe’a yaptığı açıklamada, “Giderek daha öngörülemez hale gelen küresel ortamda ülkeler bizimle çalışmak için sıraya giriyor,” dedi.
Değişen bu ivme, Fransızların daha korumacı içgüdülerinden sık sık rahatsız olan AB’nin iktisadi açıdan daha liberal ülkelerini memnun ediyor.
İsveç Ticaret Bakanı Benjamin Dousa, Lüksemburg’daki AB ticaret bakanları toplantısının marjında POLITICO’ya verdiği demeçte, “Serbest ticaret yapan İsveç, İskandinav ve Baltık ülkeleri var. Bazı korumacı ülkelerimiz var. Ve ortada da bazı kararsız devletler var. Ve bu kararsız ülkelerin birçoğu aslında bizim yönümüze doğru ilerliyor,” dedi.
Bakan, üye ülkeler arasında yeni ticaret yolları açmak, yeni serbest ticaret anlaşmaları imzalamak gerektiğine dair bir aciliyet duygusu olduğunu da sözlerine ekledi.
Dünya Ticaret Örgütü küresel ticaretin bu yıl yüzde 0,2 oranında daralacağını tahmin ediyor. Trump’ın ticaret anlaşmalarını müzakere etmek için zaman tanımak üzere 90 günlüğüne askıya aldığı daha yüksek “karşılıklı” gümrük vergilerini (AB için yüzde 20 ) yeniden uygulamaya koyması halinde bu oran yüzde 1,5’e kadar düşebilir.
Aralık ayında onaylanmasından bu yana, Leyen’in, bloğun 27 üyesi adına ticaret politikasını yürüten ikinci Avrupa Komisyonu, anlaşma yapma yolunda ilerliyor.
Brüksel, Mercosur bloğunun yanı sıra Meksika ve İsviçre ile on yıllardır süren görüşmeleri sonuçlandırdı. Ayrıca Malezya ile müzakereleri yeniden başlattı ve Birleşik Arap Emirlikleri ile görüşmelere başladı.
Von der Leyen, Hindistan’la imzalanması zor olan serbest ticaret anlaşmasını bu yıl tamamlama sözü verdi ve Hint-Pasifik bölgesinden bir düzine ülkeyi kapsayan ve kısa süre önce İngiltere’nin de üye olduğu bir serbest ticaret anlaşması olan Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma (CPTPP) ile daha yakın işbirliğini “keşfetmeye” hevesli.
Avustralya’da 3 Mayıs’ta yapılacak genel seçimler de yeni bir ticaret anlaşması için düğmeye basılmasına neden olabilir.
İlk Trump yönetimi sırasında Komisyon’un ticaret departmanına başkanlık eden Jean-Luc Demarty, “Trump’ın politikası herkesi dünyanın geri kalanıyla ticari ilişkiler geliştirmeyi kabul etmeye ve dolayısıyla serbest ticaret anlaşmalarının sayısını daha da artırmaya yönlendirecektir,” dedi.
Genel olarak, bir zamanlar hassas pazarlarını açma konusunda ayak sürüyen Fransa, Belçika veya Avusturya gibi AB ülkeleri, anlaşmaları sadece “iktisadi bir bonus” olarak değil, jeopolitik bir gereklilik olarak görmeye başlıyor.
Örneğin AB-Mercosur ticaret anlaşmasını siyasi ve iktisadi açıdan zehirli olduğu gerekçesiyle reddeden ama Trump’ın ticaret saldırısı karşısında tutumunu sessizce yumuşatan Fransa buna bir örnek.
Başbakan François Bayrou ile aynı partiden gelen Avrupa Parlamentosu’nun liberal üyesi Marie-Pierre Vedrenne, “Genel olarak iyi koşullarda müzakere edilen Mercosur’a takılıp kalmak mantıklı değil. Zihniyetimizi değiştirmemiz gerekiyor, aksi takdirde dünyanın ilerlemesini kaçıracağız,” dedi.
Transatlantik ticaret ilişkisi, toplam 1,6 trilyon avroluk iki yönlü ticaret ile Avrupa’nın en büyük ticaret ilişkisi. Daha sonra Britanya, Çin ve İsviçre geliyor. AB ve Çin, Trump’ın gümrük vergileri ışığında ilişkilerini yeniden başlatıp başlatmamayı araştırmış olsalar da, bir ticaret anlaşması kartlarda görünmüyor ve bu da AB’nin ağını daha geniş bir alana yaymasına yol açıyor.
Trump’ın oyun kitabına aşina olan AB yetkilileri için bu değişim bir deja vu izlenimi veriyor. Trump 2017’de göreve geldiğinde, AB’nin “Kanada ile ilgili büyük, grotesk bir destandan” yeni çıktığını söyleyen Demarty, Belçika’nın Wallonia bölgesinin Kanada ile AB arasındaki Kapsamlı Ekonomik ve Ticaret Anlaşması’nın (CETA) onaylanmasını aylarca nasıl geciktirdiğini hatırlıyor.
Demarty, “Trump ticarete karşı düşmanca bir tavır takınmaya başladığı andan itibaren, ticaret konusunda çok daha az hevesli olanlar da, Trump’a olan düşmanlıklarından dolayı, tutumlarını yumuşatma eğilimine girdiler,” dedi.
Fakat bloğun serbest tüccarları için kısa vadeli bir rahatlama olsa da, bu serbest ticaret anlaşmalarına giden yolun daha da kolaylaşacağı anlamına gelmiyor.
Trump’ın gümrük vergilerinin, ABD pazarının dışında kalan Çin ihracatının Avrupa’ya yönelmesine neden olabileceği büyük bir endişe kaynağı. Bu senaryo, AB’nin tek pazarı etrafında daha fazla koruma çağrılarına yol açıyor.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni geçen hafta Beyaz Saray’ı ziyaret ettiğinde Trump, transatlantik ticaret savaşının mutlu sona ulaşabileceğine dair umutları yeniden canlandırmış olsa da, geniş kapsamlı bir ticaret anlaşması ufukta görünmüyor.
Avrupa
Orbán’ın vetoları AB’yi 7. maddeye itiyor

Macaristan’ın Ukrayna’ya yönelik AB desteğini sürekli engellemesi, Birlik içinde yeni planları beraberinde getirdi. AB üye ülkeleri, Macaristan’ın AB anlaşmasının 7. maddesi uyarınca oy haklarının askıya alınması seçeneğini her zamankinden daha ciddi bir şekilde değerlendiriyor. Bu adımın atılması zor olsa da, Macaristan üzerindeki baskı artıyor.
Macaristan’ın Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’ya yönelik desteğini engelleme çabaları, Birlik ile ilişkilerinde bir hesaplaşmayı tetikleme noktasına geldi.
Macaristan, Rusya’ya karşı AB yaptırımlarını defalarca engellemeye çalıştı ve sonunda geri adım attı.
Ancak, Ukrayna’ya askeri yardım sağlayan diğer AB ülkelerine geri ödeme yapmak üzere ayrılan 6 milyar avroluk fonun serbest bırakılmasını veto etti ve Kiev’e destek veren iki AB deklarasyonunu imzalamayı kesin bir dille reddetti.
Bu engellemeler karşısında AB üye ülkeleri, Macaristan’a karşı nihai yaptırım olarak görülen, AB anlaşmasının 7. maddesi uyarınca oy haklarının kaldırılması seçeneğini her zamankinden daha ciddi bir şekilde değerlendiriyor.
Bu fikir henüz erken aşamada olsa da, The Guardian gazetesine konuşan konuya vakıf kaynaklar, kalan 26 üyenin oybirliği gerektiği için bu adımın gerçekleşmesinin zor olduğunu düşünüyor.
Daha önceki bir hükümet döneminde Polonya da bu tür bir vetoyu kullanmıştı; şimdi ise Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun bu kartı elinde tuttuğu görülüyor.
Avrupa Parlamentosu, 7. madde prosedürünü 2018’de başlatmış ancak üye ülkeler arasındaki tereddüt nedeniyle süreç ilerleyememişti.
Fakat durum değişiyor. Macaristan’ın 2010-2011’de yargı bağımsızlığına yönelik ilk “çok önemli ihlalleri” ortaya çıktığından beri işlerin değiştiğini belirten Macaristan’ın 2010-2014 yılları arasındaki AB Komiseri László Andor, “Şimdi çok yoğun bir hissiyat var,” dedi.
Andor, “Neden mi? Zira Orbán, Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunluğunun hayati önemde gördüğü konularda engelleyici davranıyor,” diyerek Ukrayna konusuna işaret etti.
Bazıları, Macaristan’ın Rusya’ya karşı yaptırımların uzatılmasını veto etmeye kalkışması durumunda bir hesaplaşmanın yaşanacağını düşünüyor.
Bu yaptırımlar, AB içinde tutulan 210 milyar avroluk Rusya Merkez Bankası varlığının dondurulması dahil olmak üzere, savaş ekonomisini kısıtlamayı amaçlayan geniş bir önlem yelpazesini kapsıyor.
Bu varlıkların kârları Ukrayna’nın savaş çabalarını finanse etmek için kullanılırken, anaparanın ülkenin nihai yeniden inşası için hayati önem taşıdığı görülüyor.
Fakat bu önlemlerin 31 Temmuz’a kadar oybirliğiyle yenilenmesi gerekiyor.
İsmi belirtilmeyen üst düzey bir AB yetkilisi, “ABD’nin desteğini hissetselerdi, engelleyeceklerinden oldukça eminim,” ifadesini kullandı.
Aynı yetkili, “Bu çok büyük olurdu: temelde onları kelimenin tam anlamıyla değil ama fiilen Birlik dışına iterdi,” diye ekledi.
Diplomatlar, Macaristan’ın veto tehditlerinden her zaman geri adım atmış olmasından teselli buluyor.
Diğer yandan Avrupa Parlamentosu’nun Macaristan ve hukukun üstünlüğü konusundaki çalışmalarına liderlik eden Hollandalı AP Milletvekili Tineke Strik, “Üye ülkeler gerçekten Orbán’dan bıkmaya başlıyor,” dedi.
Strik, 7. madde prosedüründe oy haklarının askıya alınmasından daha hafif eylemleri de içeren bir adım atmaya “hazır görünen” 19 hükümet olduğunu saydığını belirtti.
Ancak, “geri kalan üye ülkeleri nasıl ikna edeceklerine dair bir stratejileri” olmadığını da sözlerine ekledi.
Avrupa
Alman eyaletleri silahlanma yarışına son sürat dahil oluyor

Almanya’daki bazı eyaletler, iktisadi daralmadan kurtulmak için savunma sanayinin genişletilmesi ve silahlanma için yoğun çaba sarf ediyor.
Örneğin Baden-Württemberg, eyaleti yeni bir sanayi merkezi haline getirmek istiyor ve mümkün olduğunca çok sayıda savunma sektöründe “teknoloji lideri” olmaya çalışıyor.
Saarland hükümeti bir “silahlanma zirvesi” hazırlıyor ve yeni fabrikalar kurulması için önde gelen silah üreticileriyle görüşüyor.
Yakın zamanda Münih merkezli ifo Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2024’ün dördüncü çeyreğinde sadece beş federal eyalet ekonomik büyüme sağlayabildi ve bunların üçünde savunma sanayindeki yükseliş merkezi bir rol oynadı.
Savunmada yeni bir yükseliş umudu, 2030 yılına kadar Almanya ve AB’de silahlanma için 1 trilyon avroya kadar ek harcama yapılacağı gerçeğine dayanıyor.
Ne var ki uzmanlar, endüstriyel kapasitelerin ve mevcut personelin bu meblağları gerçek silah üretimine dönüştürmek için yeterli olup olmayacağının belirsiz olduğu konusunda uyarıyor. Örneğin, zayıflayan otomotiv endüstrisinden daha önce sivil olan fabrikaların ve kalifiye işgücünün devralınmasının faydaları üzerinde duruluyor.
Askerileşmenin iktisadi katkısı
Almanya’daki iktisadi duruma ilişkin güncel rakamlar, savunma sanayine yönelik hamleye yeni bir ivme kazandırıyor.
Ifo Enstitüsü tarafından geçtiğimiz hafta yayınlanan bir hesaplamaya göre, 16 federal eyaletten sadece beşi 2024’ün dördüncü çeyreğinde oldukça ılımlı da olsa iktisadi büyüme kaydetti.
Bunlardan üçü için (Aşağı Saksonya, Mecklenburg-Vorpommern ve Schleswig-Holstein) savunma sanayindeki yükseliş merkezi bir rol oynadı diye yazan enstitü, Alman Silahlı Kuvvetlerine (Bundeswehr) yapılması beklenen milyarlarca avroluk yatırım göz önünde bulundurulduğunda, kuzey Alman sanayisinin kıyıdaki donanma tersaneleri ve diğer cephanelikler sayesinde genel Alman kalkınmasından ayrıştığını söylüyor.
Yukarıda adı geçen üç eyalet de Almanya’nın kuzeydeki kıyılarında yer alıyor.
Bu eyaletlerdeki büyüme, örneğin otomotiv endüstrisinin geleneksel olarak güçlü olduğu (Baden-Württemberg, Bavyera) ya da kimya endüstrisinin bazı bölümleri gibi enerji yoğun sektörlerin önemli bir konuma sahip olduğu (Rhineland-Palatinate, Kuzey Rhine-Westphalia) eyaletlerdeki gerilemeyle tezat oluşturuyor.
Geçtiğimiz hafta SPD’li Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Stephan Weil hükümetinin savunma sanayine odaklanmaya devam edeceğini açıkladı ve “İktisadi yapınız için mümkün olanı yapabileceğinizden emin olmalısınız,” dedi.
Eyalet yönetimleri savunma şirketleri ile ilişki kuruyor
Bu arada diğer federal eyaletlerin hükümetleri de savunma şirketlerini teşvik etme çabalarını hızlandırdıklarını açıkladılar.
Mart ayının başında Yeşiller üyesi Baden-Württemberg Eyaleti Başbakanı Winfried Kretschmann, savunma sanayinin Avrupa çapında hızla genişlemesine “dahil olmak” istediğini, sektörün eyalette yeni bir sanayi odağı haline gelmesi gerektiğini açıkladı.
Kretschmann, IRIS-T hava savunma sistemleriyle tanınan ve 2024 yılında cirosunu bir önceki yıla göre yüzde 50 artırarak 1,5 milyar avroya çıkarmayı başaran Konstanz Gölü kıyısındaki Überlingen merkezli Diehl Defence şirketine atıfta bulundu.
Yeşil politikacı, Baden-Württemberg savunma sanayisinin tamamının gelecekte “teknolojik liderlik” için çaba göstermesi gerektiğini savundu.
Lüksemburg ve Fransa sınırındaki Saarland da artık açıkça silah üreticilerine odaklanıyor. Geçtiğimiz hafta eyalet parlamentosu SPD tarafından sunulan ve eyaletin savunma sanayii için daha cazip hale gelmesini öngören bir önergeyi kabul etti.
SPD’li Ekonomi Bakanı Jürgen Barke’ninsektörün önde gelen şirketlerine davetiye gönderdiği, Yine SPD’li Başbakan Anke Rehlinger’in ise bir “silahlanma zirvesi” hazırladığı açıklandı.
AfD parlamento grubu da, sektör içinde kararlı bir şekilde “kapı kapı dolaşılması” çağrısında bulunuyor.
Sivil üretimin askerileşmesi tam gaz
Öte yandan Alman sanayisinin silahlanmada hedeflenen hızlı büyümeyi gerçekten karşılayıp karşılayamayacağı belirsiz.
Bunun nedenlerinden biri, endüstriyel kapasitelerin yeterli ölçüde mevcut olmaması. Savunma şirketleri fabrikalarını genişletmeye ve yeni tesisler inşa etmeye başladılar: Örneğin Rheinmetall CEO’su Armin Papperger kısa süre önce yaptığı açıklamada, “Avrupa’da şu anda boyutlarını iki katına çıkardığımız veya tamamen yenilerini inşa ettiğimiz on fabrikamız var,” dedi.
Öte yandan bu genişleme bir düğmeye basılarak istenildiği gibi hızlandırılamıyor. Uzmanlar, Alman sanayisinin “savunma harcamalarında bir artış” yapabileceğini söylüyor ve eğer artış bunun çok üzerinde olursa, ki Berlin’in hedefi bu, kapasitelerin savunma ile ilgili diğer sektörlerden kaydırılması gerekecek.
Bu kayış ise halihazırda başlamış durumda. Örneğin, Fransız-Alman tank üreticisi KNDS, Görlitz’de Fransız Alstom şirketinden bir demiryolu fabrikası devralacağını açıkladı.
Rheinmetall Osnabrück’teki Volkswagen fabrikasını da satın almayı düşünüyor. Aynı şirket ayrıca, şu anda sivil kullanım için araç parçalarının üretildiği Neuss ve Berlin’deki tesislerini gelecekte askeri ekipman üretimi için kullanacağını açıkladı.
Savunma sektöründeki işçi sayısı artıyor
Uzun vadede, savunma sanayiinde gerekli personel artışını sağlamak da zor olabilir. Sektördeki doğrudan ve dolaylı çalışan sayısı değişkenlik gösteriyor.
Köln’deki Alman Ekonomi Enstitüsü’nde (IW) savunma uzmanı olan Klaus-Heiner Röhl, Rheinmetall, KNDS, TKMS [ThyssenKrupp Marine Systems] ve Diehl gibi nihai üreticilerin şu anda Almanya’da yaklaşık 60.000 çalışanı olduğunu tahmin ediyor; tedarikçiler dahil edildiğinde ise bu sayı yaklaşık 150.000’e çıkıyor.
Sektördeki çalışan sayısı zaten önemli ölçüde artıyor. Örneğin Rheinmetall, 2023’ün başında yaklaşık 26.000 çalışanı olduğunu bildirmişti; bugün 32.000 personeli var ve 2027’ye kadar en az 40.000 olması bekleniyor.
Diehl Defence 2023’te 3.800’ün biraz altında olan çalışan sayısını 2025’in başında yaklaşık 4.500’e çıkardı. Hensoldt aynı dönemde 6.600’den az olan çalışan sayısını 8.400’e çıkardı ve bu yıl en az 1.000 kişiyi daha işe almayı planlıyor.
Zırhlı vites kutuları üreten Renk şirketinin 2022 yılı sonunda yaklaşık 3.300 çalışanı vardı; bugün ise 4.000.
Alman iktisatçı: Sanayinin askerileşmesi felakete giden yoldur
Otomobil üreticileri silah üreticisi haline geliyor
Ukrayna savaşının başlamasından sadece bir yıl sonra, Mart 2023’te bir “yetenek avcısı”, savunma sektörünün halk nezdindeki kabulünün arttığına, başvuranlar arasında ilgisinin yükseldiğine işaret ediyordu.
Buna ek olarak, iş platformu Indeed’den bir uzman yakın zamanda Berlin’de planlanan büyük savunma harcamalarının “işveren cazibesini artırdığını” ileri sürdü; ona göre artık silah endüstrisindeki işler krize dayanıklı olarak kabul ediliyor.
Savunma şirketleri uzun zamandır rekor sayıda başvuru bildiriyor. Tüm bunlara rağmen içeridekiler şüpheci. İşe alım danışmanlığı şirketi Heinrich und Coll’dan bir uzman, “yüz binlerce ek pozisyonun” doldurulması gerekeceğini söylüyor ve başvuru yapan herkesin uzmanlık becerileri açısından uygun olmadığını ekliyor.
Rheinmetall veya Hensoldt gibi savunma şirketlerinin otomotiv şirketleri ve tedarikçileriyle, bu şirketler tarafından işten çıkarılan personeli işe alacaklarına dair anlaşmalara varmış olmaları yardımcı olabilir fakat bunun bile sorunu tamamen çözemeyeceği teslim ediliyor.
Kalifiye göçmen işçi meselesi
Öte yandan Alman silah sanayiinin personel sorunu henüz çözülmüş değil.
Rusya, Çin, İran, Suriye ve Afganistan gibi ülkelerin vatandaşlarının kökenleri nedeniyle Alman savunma şirketlerinde çalışmalarına izin verilmiyor.
Bu durum mültecilerin yanı sıra Almanya’da diğer sektörlerdeki kalifiye eleman ve diğer işçi açığını kapatmaya yardımcı olan belli başlı menşe ülkelerden gelen işçi göçmenleri de dışlıyor.
Bu nedenle sektörde geliştirme ve üretim çıktısındaki artışın mevcut personelle yönetilebileceğinden kuşku duyuluyor.
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Söyleşi2 hafta önce
Çin uluslararası sistemi nasıl değerlendiriyor? Şanghay, Hangzhou ve Pekin’den akademisyenlerle özel söyleşi
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor
-
Amerika2 hafta önce
Trumpizmin iktisadi aklı – 1: Stephen Miran ve doların devalüasyonu planı
-
Ortadoğu1 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Görüş1 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mearsheimer: Trump Ukrayna konusunda haklı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Beyaz Saray’da “İran” çekişmesi