Avrupa
Fransa’da Le Pen’e darbenin etkisi tüm Avrupa’ya yayılabilir

Fransa’nın ünlü sağ siyasetçisi Marine Le Pen pazartesi günü beş yıl süreyle seçilme yasağı cezasına çarptırıldı. Bu ceza, daha öncesinde temyize gidilmediği takdirde 2027’de cumhurbaşkanlığına adaylığını koymasını imkansız hale getirecek.
Paris’te bir mahkeme Le Pen’i Avrupa Parlamentosu (AP) fonlarını zimmetine geçirdiği gerekçesiyle ikisi tecilli, ikisi elektronik kelepçe takılmak üzere dört yıl hapis cezasına çarptırdı ve beş yıl süreyle siyasetten men etti.
Fransız liderin, partisi Ulusal Birlik’in (RN) Brüksel’de çalışan personel için ayrılan AP fonlarından 4,4 milyon avroyu zimmetine geçirdiği öne sürülüyor.
Salı günü yaptığı açıklamada Le Pen, “Sistem nükleer bombayı bıraktı ve eğer bunu yaptılarsa, bunun nedeni açıkça iktidarı kazanmanın eşiğinde olmamızdır. Vazgeçmeyeceğiz. Fransız halkının cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kendilerinden çalınmasına izin vermeyeceğiz,” dedi.
Le Pen’in yargıyı siyasallaşmakla suçlaması ile birlikte ABD Başkanı Donald Trump’a benzer bir karşı çıkış örgütleyeceği iddiaları gündeme geldi. Bununla birlikte RN yetkilileri, Trump ile aynı yolu izlemeyeceklerini, böylesi agresif bir yaklaşımın iki turlu başkanlık seçimini kazanmak için ihtiyaç duydukları kararsız seçmenleri kaçıracağını söylüyor.
6 Ocak 2021’de Trump destekçilerinin Joe Biden’ın seçim galibiyetini tanımadığı protestolara atıfta bulunan RN’nin üst düzey isimlerinden ve Le Pen’in kayınbiraderi Philippe Olivier, “Kongre [isyanı] yapmayacağız. Martin Luther King’i takip edeceğiz. Jean-Marie Le Pen de Trump gibi tepki verirdi ama Marine Le Pen ne babası ne de Trump gibi. Bunu farklı bir şekilde yapacağız,” dedi.
Le Pen’in halefi olarak belirlediği 29 yaşındaki RN Başkanı Jordan Bardella ise, “yargıçların tiranlığını” kınadı ve “Fransız demokrasisinin idam edildiğini” söyledi.
Fakat salı sabahı CNews’e verdiği röportajda daha yumuşak bir ton tutturan Bardella, “Demokrasinin kelimelerin şiddeti olduğuna inanıyorum, asla fiziksel şiddet değil. Bugün Fransız halkının öfkelenmesi gerektiğine inanıyorum ve onlara şunu söylüyorum: Ayağa kalkın! Öfkeli olun!” dedi.
RN de “barışçıl bir kitlesel seferberlik” çağrısında bulundu ve pazar günü Paris’te Le Pen’i desteklemek üzere bir miting düzenleme kararı aldı.
Yetkililer ayrıca bu hafta sonu ülke genelinde seçmenlerle konuşmak ve broşür dağıtmak için bir plan olduğunu söyledi.
RN ayrıca destekçilerini toplamak için “Demokrasiyi kurtar, Marine’i destekle!” başlıklı bir imza kampanyası başlattı.
Fransa’nın en yüksek temyiz mahkemesi başsavcısı Rémy Heitz ise, bu tür tehditlerin vahim olduğunu söyledi ve mahkemeyi savundu.
Heitz, “Karar siyasi değil, üç bağımsız ve tarafsız yargıç tarafından verilen hukuki bir karardır. Yargıçlara yönelik tehditler bir demokraside kesinlikle kabul edilemez,” dedi.
Başbakan François Bayrou salı günü Ulusal Meclis’te yaptığı konuşmada yargının Fransız demokrasisini baltaladığı iddialarının doğru olmadığını savundu.
Öte yandan başbakan, “bir vatandaş olarak” temyiz yolları tüketilmeden derhal seçimlere katılmaktan men edilmenin uygun olup olmadığını sorguladığını da sözlerine ekledi.
Bayrou, “Yargıçların kararlarını verdikleri yasa parlamento tarafından kabul edildi . . . Bu yasanın değiştirilip değiştirilmeyeceğine karar verecek olan parlamentodur,” dedi.
Savcıların ilk kararı temyiz etmesinin ardından Bayrou ve partisi Demokrat Hareket, Le Pen’inkine benzer bir sahte sözleşme davasından ikinci kez yargılanıyor.
Fransa’da siyasetçiler için yasaklar da dahil olmak üzere yasal sıkıntılar yeni değil ve bu durumdan etkilenenler yargıçlardan da şikayetçi. Eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Libya’dan yasadışı kampanya katkıları aldığı iddiasıyla devam eden davasında mahkemeyi yetkisini aşmak ve tacizle suçlamıştı.
Sağcı eski başbakan François Fillon, Mayıs 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, polisin aynı yılın mart ayında eşini parlamento asistanı olarak sahte bir işte çalıştırdığı gerekçesiyle hakkında resmi soruşturma başlatmasıyla liderliğini kaybetmişti.
2011 yılında eski cumhurbaşkanı Jacques Chirac kamu fonlarını zimmetine geçirmekten suçlu bulunmuş ve iki yıl ertelenmiş hapis cezası almıştı.
İsrail, Trump, Orban, Salvini ve Wilders’ten Le Pen’e destek
Aralarında Trump’ın da bulunduğu bazı sağcı liderler ise Le Pen’in arkasında durarak rakiplerini yargı yoluyla ortadan kaldırmaya çalıştığı iddiasıyla “radikal sola” saldırdı.
Trump pazartesi günü Le Pen’in yasağı için, “Bu çok büyük bir mesele” dedi ve kendisine karşı açılan ve birçoğu yeniden seçilmesinin ardından düşen bir dizi dava arasında paralellik kurdu.
Trump, “Kulağa bu ülke [ABD] gibi geliyor. Bu ülkeye çok benziyor,” diye konuştu.
Macaristan Başbakanı Viktor Orbán X’te “#JeSuisMarine” [“#BenMarine’im”] tag’ini başlatırken, İtalya Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Matteo Salvini kararı “Brüksel’in savaş ilanı” olarak nitelendirdi ve “seçmenlerin kararından korkanların genellikle mahkemelerin kararından güvence aradıklarını” ileri sürdü.
Hollandalı sağcı PVV’nin lideri Geert Wilders de Le Pen’i destekleyerek “Ona inanıyorum” dedi ve temyiz başvurusunu kazanacağına, yasağı kaldıracağına ve “Fransa’nın Cumhurbaşkanı olacağına” olan inancını dile getirdi.
PfE içerisinde yer alan Avusturyalı FPÖ milletvekili Harald Vilimsky “skandal bir karardan” söz ederken, Belçika’dan Vlaams Belang lideri Tom Van Grieken mahkeme kararını “demokrasiye saldırı” olarak nitelendirdi.
İspanyol partisi Vox’un lideri Santiago Abascal ise Fransız halkının ‘susturulamayacağını’ ilan etti.
İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli, X’te yaptığı açıklamada “gerileyen elitlerin yargı sistemini bir silah olarak kullanarak halkın iradesini bastırmaya yönelik acınası ve şeffaf girişiminin” başarısız olacağını söyledi.
Avrupa’da tepki oyları yükselir mi?
Öte yandan Odoxa kamuoyu yoklama enstitüsü tarafından Pazartesi günü açıklanan anket sonuçlarına göre Le Pen, yüzde 37’lik onay oranıyla eski Başbakan Édouard Philippe (yüzde 36) ve RN partisinin lideri Jordan Bardella’nın (yüzde 35) hemen önünde Fransa’nın en popüler siyasetçisi konumunda.
Karar hukuki açıdan nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, Fransız nüfusu içindeki bölünmeyi derinleştirmiş ve sağa yeni sempatizanlar kazandırma tehdidi yaratmış gibi görünüyor.
Örneğin Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR), bunun bir sonraki seçimler öncesinde RN tabanının daha da mobilize edilmesine yardımcı olacağına inanıyor.
ECFR kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, Le Pen aleyhindeki kararın Avrupa’da daha geniş ve önemli sonuçları olacağı uyarısında bulundu.
Avrupa’daki “müesses nizam karşıtı” hareketler için ani bir yükseliş ihtimalinden bahseden ECFR, Trump yönetimi tarafından yayılan, elitlerin liberal kesimlerinin “Batı’daki siyasi sistemleri ele geçirdiği” görüşünün daha da meşrulaşacağına işaret etti.
Aşırı sağın gelecekte “sistemin” kendilerini susturmak için çalıştığını daha güçlü bir şekilde iddia ettiğini göreceklerini öne süren ECFR, bunun Avrupa’nın ötesinde bile şimdiden gerçekleştiğini hatırlatarak, Brezilya’nın aşırı sağcı eski başkanı Jair Bolsonaro’nun “solun ve sistemin” rakiplerini “oyun dışı bırakmak” için çalıştığını söylediği aktarıyor.
Le Pen’in en güçlü halef adayı Bardella
Araştırma ve danışmanlık grubu Elabe tarafından pazartesi günü yaklaşık 1.000 kişiyle yapılan bir ankete katılanların yüzde 57’si ise Le Pen’e karşı verilen kararın, hakkındaki iddialar göz önüne alındığında “normal” olduğunu söyledi.
Ankete göre RN seçmenlerinin yüzde 89’u bunun adaletsiz olduğunu söylerken, diğer partilere oy verenlerin çoğunluğu bunun adil olduğunu düşünüyor.
Yeni Halk Cephesi (NFP) ve Macron’un partisi Ensemble seçmenleri yüzde 80’in üzerinde oylarla Le Pen hakkındaki kararın “siyasi” olmadığını düşündüğünü belirtti.
Yüzde 68’lik bir kesim de yasağın itirazlar sonuçlanmadan hemen uygulanmasının adil olduğunu söyledi.
RN seçmeninin yüzde 90’ına yakını Le Pen’in halefi olarak en iyi adayın Jordan Bardella olduğunu savundu.
Birkaç ay önce Bardella, Le Pen hakkındaki dava doruk noktasındayken, kendi kitabının tanıtımı için kent kent gezmesi nedeniyle bazı RN taraftarları tarafından “ihanet” ile suçlanmıştı.
Bardella, genç ve Le Pen ailesinin siyasi yüküne sahip olmayan daha “liberal” biri olarak görüldüğü için Avrupa’da da kabul görebilecek bir lider adayı olarak öne çıkıyor.
Yıllar boyunca müdavimleri arasında şu anda AP milletvekili ve aşırı sağcı Egemen Uluslar Avrupası grubunun üyesi olan Sarah Knafo; şu anda aşırı sağcı CNews kanalında yorumcu olan Pierre Gentillet ve şu anda milletvekili olan Alexandre Loubet’nin yer alan La Cave Saint-Germain barında takılan Bardella, şu anda RN içinde kendisini çevreleyen ve aralarında milletvekili Pierre-Romain Thionnet’in de bulunduğu yakın çevresini oluşturdu.
Bardella en azından kağıt üzerinde, akıl hocası Marine Le Pen’den önemli politika farklılıkları sergiliyor. Örneğin Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı alenen destekliyor.
Marine Le Pen Fransız aşırı sağının “sosyal” tarafını temsil ederken, Bardella, Elon Musk’ın Devlet Verimliliği Departmanı (DOGE) modelinde bir “Devlet Verimliliği Bakanlığı” kurulması için bastırıyor.
Avrupa
Rus alüminyum devi Rusal, Alman devletini dava etmeye hazırlanıyor

Dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden Rusal, bir iştirakine yönelik 213 milyon avroluk ödeme emri nedeniyle Almanya’ya ‘yasa dışı kamulaştırma’ gerekçesiyle dava açabileceği uyarısında bulundu. Financial Times‘ın haberine göre, bu durum Rusya’nın VTB Bankası’nın Avrupa biriminin tasfiyesiyle ilgili anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Rusal, Almanya’nın ikili yatırım anlaşmasını ihlal ettiğini belirtiyor.
Financial Times‘ın (FT) haberine göre, dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden Rusal, iştiraki olan RTI’ya VTB Bank Europe’un (şimdiki adıyla OWH SE) tasfiyesine karar veren düzenleyicilere 213 milyon avro ödeme emri verilmesinin ardından, Almanya makamlarına karşı “yasa dışı kamulaştırma” gerekçesiyle dava açma konusunda uyarıda bulundu.
Şirket, bu uyarısını geçici Başbakan Olaf Scholz’a gönderdiği dilekçede ifade etti.
Olay, RTI ile VTB’nin Avrupa birimi arasında döviz risklerine karşı korunmak amacıyla yapılan bir riskten korunma (hedging) anlaşmasıyla ilgili.
Rusal, bu anlaşmanın Ukrayna’daki askeri eylemlerin başlamasının ardından Alman düzenleyicilerin eylemleri nedeniyle bozulduğuna inanıyor.
Şirket, dilekçede “tam tazminat” talep etti ve Almanya’nın 1989 yılında SSCB ile Almanya arasında imzalanan ikili yatırım anlaşması (yatırımların teşviki ve karşılıklı korunması anlaşması) kapsamında sağlanan “temel güvenceleri ihlal ettiğini” belirtti.
Almanya Federal Finansal Denetleme Kurumu (BaFin), 2022 yılında VTB’ye yönelik yaptırımların uygulanmasının ardından Rus bankasını iştirakinin yönetiminden uzaklaştırdı.
Kurum, oy hakkını, 1 Nisan 2023’ten itibaren VTB Bank Europe’u tasfiye etme kararı alan bir kayyıma devretti.
Aynı yıl banka adını OWH olarak değiştirmeye karar verdi ve geçen yılın ağustos ayında Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve BaFin, OWH’nin lisansını iptal etti.
Tasfiye sürecinin birkaç yıl sürmesi bekleniyor.
FT, Jersey mahkemesi tutanaklarına atıfta bulunarak, Ukrayna’daki çatışmanın başlamasının ardından Rusal’ın iştirakinin OWH’den ek teminat yatırma konusunda bir dizi talep aldığını yazdı.
RTI, bunun yaptırımları ihlal edeceğini düşünerek bu talepleri yerine getirmeyi reddetti.
Geçen sene Londra Tahkim Mahkemesi OWH lehine karar verdi ve 213 milyon avro ödenmesine hükmetti.
FT, RTI’nın bu karara itiraz etmeye çalıştığını belirtti. Şirket, OWH’nin Batı kısıtlamaları altındaki bir kuruluşun iştiraki olduğunu, ancak OWH’nin kendisinin yaptırımlara tabi olmadığını vurguladı.
Bunun yanı sıra gazetenin aktardığına göre RTI, kararın uygulanmasının OWH tasfiye memurlarına “muazzam bir beklenmedik kâr” sağlayacağı görüşünde.
VTB, OWH yönetiminin eylemlerinden sorumlu olmadığını belirtti.
Banka, “Bu eylemlerin, yasa dışı ve temelsiz olduğuna inanıyoruz, çıkarlarımızla kesinlikle uyumlu değil ve bazı durumlarda onlarla çelişiyor,” ifadelerini kullandı.
Gazete, şubat ayında OWH tasfiye memurlarının, VTB’ye yönelik yaptırımların uygulanmasının ardından Angola hükümetini kredi yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçladığını yazmıştı.
OWH, ülkenin hükümetine karşı krediyi geri ödemeye zorlamak amacıyla tahkim süreci başlatmıştı.
Avrupa
Finlandiya ve İsveç’ten askeri sevkiyat için demiryolu projesi

Finlandiya, İsveç üzerinden Norveç’teki Narvik limanına uzanacak stratejik bir demiryolu hattı projesi geliştirmeye karar verdi. Bu hat, NATO’nun ağır silah ve birliklerini gerektiğinde hızla sevk etmesini sağlayarak askeri hareketliliği artırmayı hedefliyor. Proje, AB’nin Trans-Avrupa Ulaştırma Ağı (TEN-T) düzenlemeleri kapsamında değerlendiriliyor.
Finlandiya, İsveç üzerinden Norveç’in Narvik limanına uzanacak bir demiryolu hattı projesi geliştirmeye karar verdi.
Söz konusu hat, gerektiğinde NATO’nun ağır silah ve birliklerinin sevk edilmesi amacıyla kullanılacak.
Iltalehti gazetesinin haberine göre, demiryolu hattının planlaması için 20 milyon avro tahsis edildi ve projenin tamamının birkaç milyar avroya mal olması bekleniyor.
Demiryolu hattı, Finlandiya’nın Oulu ve Kemi limanlarından başlayarak sınır nehrini geçip İsveç tarafındaki Tornio ve Haparanda’ya ulaşacak.
Buradan madenci şehri Kiruna’ya ve nihai varış noktası olan Narvik’e devam edecek.
Finlandiya Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Lulu Ranne, daha önce yaptığı açıklamada, projenin “Rusya tehdidinin artması” zemininde hayata geçirildiğini iddia etmişti.
Bakan Ranne, Avrupa Birliği (AB) standartlarına uygun daha dar hat açıklığına sahip yeni demiryolu sayesinde NATO cephaneliklerinden tank ve topçu birliklerinin Finlandiya’ya ulaştırılabileceğini kaydetti.
Ayrıca Ranne, NATO birliklerinin ülkeye varışının 2026 yılı için planlandığını sözlerine ekledi.
Bakan, Avrupa Komisyonu’nun hat açıklığının genişletilmesi konusunda Helsinki’ye “baskı yaptığını” ifade etti.
Ranne, “Avrupa Komisyonu, NATO ve Silahlı Kuvvetler, İsveç ve Norveç ile yeni demiryolu bağlantısı projesini, ilk ve en acil büyük Avrupa askeri hareketlilik projesi olabilecek bir proje olarak değerlendirdi,” ifadesini kullandı.
Finlandiya Savunma Kuvvetleri Laponya Jaeger Tugayı Komutan Yardımcısı Ari Mure ise kendi adına Yle televizyonuna yaptığı açıklamada, uyumlu demiryolu hatlarının, özellikle acil durumlarda ağır askeri teçhizatın taşınması açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.
Trans-Avrupa Ulaştırma Ağı (TEN-T) düzenlemesi, gelecek yaz AB’de yürürlüğe girecek.
Bu düzenleme, diğer hat açıklığına sahip ülkelerde 1435 mm hat açıklığına geçiş gerekliliklerini içeriyor. Finlandiya’da mevcut hat açıklığı 1524 mm iken, Rusya’da bu rakam 1520 mm.
Demiryolu bağlantısı, savunma kapasitesini güçlendirmenin yanı sıra Finlandiya’nın ihracat sanayisine ve turizmine de katkı sağlayacak.
Fin turistler, trenle hem Kuzey Norveç’e hem de İsveç’in çeşitli bölgelerine seyahat edebilecek.
‘NATO işe yaramazsa B planı’: Kuzey Avrupa ülkeleri alternatif planlar yapıyor
Avrupa
Alman devleti, Deutsche Bahn ve Lufthansa’yı savaşa hazırlıyor

Alman Federal Savunma Bakanlığı’nın savaş planları, Deutsche Bahn veya Lufthansa gibi sivil lojistik şirketlerinin cepheye ikmal malzemesi nakliyesi, asker eğitimi ve savaş teçhizatının bakımı için daha geniş bir şekilde kullanılmasını öngörüyor.
Bu bilgi Handelsblatt gazetesi tarafından yayınlandı. Buna göre, Rusya ile bir savaş durumunda, NATO askerlerinin Lufthansa uçaklarıyla doğu cephesine nakledilmesi gündemde.
1960’lı yıllardan beri Alman Savunma Kuvvetleri’nin (Bundeswehr) nakliye pilotlarının eğitimine katılan Lufthansa’nın, gelecekte savaş uçağı pilotlarının eğitimini de üstlenebileceği belirtiliyor.
Ayrıca, Lufthansa Technik Defense şirketi, gelecekte Bundeswehr’in savaş uçakları, helikopterleri ve deniz keşif uçaklarının bakım ve onarımını üstlenerek bir savunma şirketine dönüşecek.
Alman Demiryolları (Deutsche Bahn) ise, talep üzerine tankların nakliyesi için düz vagonlar temin etmeyi taahhüt etti. Haberlere göre, Alman Demiryolları, yaralıların nakliyesi için ICE vagonlarının yataklı vagonlara dönüştürülmesi konusunda da Alman Silahlı Kuvvetleri ile görüşüyor.
Almanya, silahlanmanın önünü açan anayasa değişikliğini yaptı
Almanya’da ‘sivil’ nakliye hiçbir zaman sivil olmadı
Alman ordusu, personel nakliyesinin yanı sıra savaş teçhizatının nakliyesinde de her zaman resmi olarak sivil lojistik şirketlerine başvuruyor.
Operasyonel Komuta Komutanlığı, Handelsblatt gazetesine verdiği demeçte, “kriz bölgeleri dışında” bunun “neredeyse tamamen” böyle olduğunu doğruladı.
Kriz bölgelerinde bile, özel şirketler Alman askeri nakliyesinin “önemli bir kısmını” gerçekleştiriyor. Bundeswehr, bu amaçla çok sayıda nakliye çerçeve sözleşmesi imzaladı.
Örneğin, Deutsche Bahn (DB) ve DB’nin uzun süredir bağlı şirketi olan ve şu anda Danimarkalı lojistik şirketi DSV tarafından devralınan Schenker, DHL, Hermes ve Kühne & Nagel ile sözleşmeler imzalandı.
Karayolu taşımacılığındaki en önemli yüklenicileri arasında Offenbach’daki DB Cargo’nun iştiraki Transa bulunuyor.
Operasyonel Komuta Komutanlığı’na göre, Alman ordusu aşırı geniş ve ağır malzemelerin deniz ve hava taşımacılığında sivil şirketlere “yüzde 100” bağımlıdır. Hava taşımacılığı için, Halle/Leipzig havaalanından kalkan Ukrayna’nın Antonow Airlines şirketine ait geniş gövdeli uçakları kullanıyor.
Stratejik deniz taşımacılığı için, Danimarka’nın DFDS Seaways şirketi ile bir işbirliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşma uyarınca, DFDS Seaways, gerektiğinde 15 ila 30 gün içinde üç RoRo (roll-on/roll-off) gemisi sağlamalı.
Yaralılar için yataklı vagonlar hazırlanacak
Kara ulaşımında savaş teçhizatının nakliyesinde merkezi rol, DB şirketine ait. DB, Bundeswehr’in hizmet sağlayıcısı olan BwFuhrparkService şirketinin %24,9 hissesine sahip.
Halihazırda Litvanya’da konuşlu birlikler için ağır savaş teçhizatını nakleden DB, bir Bundeswehr subayının verdiği bilgiye göre, iştiraki DB Cargo ile birlikte demiryolu taşımacılığının planlamasını ve yürütülmesini %100 koordine ediyor.
Lojistik uzmanları, Alman demiryolu sisteminin çok kötü durumda olduğunu ve savaş durumunda yeterli nakliye kapasitesinin sağlanamayacağını ileri sürüyor.
Bu durum da göz önüne alındığında, 500 milyar avroluk özel fonun büyük bir kısmı demiryolu ağının yenilenmesi için kullanılacak. CDU/CSU ve SPD koalisyon anlaşması, demiryollarının doğuya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne doğru genişletilmesine öncelik veriyor.
DB Cargo, 2023 yılında, tankların nakliyesi için kısa vadede 343 adet düz vagon temin etmeyi taahhüt etti. Ayrıca, ihtiyaç halinde konteyner vagonlarının düz vagonlara dönüştürülmesi de planlanıyor.
Haberlere göre, Bundeswehr, DB ile ICE vagonlarının yaralıların nakliyesi için yataklı vagonlara dönüştürülmesi konusunda da görüşüyor.
Alman ordusu ve istihbaratından sivilleri savaşa hazırlama raporu
Lufthansa ile Doğu Cephesine NATO askerleri gönderilecek
Bundeswehr, Lufthansa ile işbirliğini genişletmek için kapsamlı planlar yapıyor. Bu planlar sadece nakliye projelerini kapsamıyor.
Gözlemciler, Lufthansa’nın Ağustos 2021’de Afganistan’dan binlerce kişinin tahliyesinde rol oynadığını belirtiyor: Bundeswehr’in nakliye uçakları tahliye edilecek kişileri Kabil’den Özbekistan’ın Taşkent kentine götürürken, Lufthansa buradan Almanya’ya nakliyesini üstlenmişti. Alman havayolu şirketinin toplam 17 Lufthansa charter uçuşu için yaklaşık 5 milyon avro gelir elde ettiği bildiriliyor.
Fakat savaş durumunda Lufthansa’nın uçakları sadece tahliye için gerekli olmayacak. Resmi olarak hala sivil olan havayolu şirketinin, yeni bir doğu cephesinde çatışmaların patlak vermesi halinde Almanya’dan ve muhtemelen diğer NATO ülkelerinden binlerce, hatta on binlerce askeri oraya nakletmek için uçuşlar yapması da gündemde.
Yeterli sayıda pilot ve diğer mürettebat üyesinin mevcut olup olmadığı da belirsiz ve teorik olarak, bunlar savaşta görevlendirilemezler.
Handelsblatt’ın içeriden aldığı bazı bilgilere göre, hava kuvvetlerinde geçmişi olan ve belki de gönüllü olacak bazı pilotlar var ama yine de bunun yeterli olup olmayacağı belirsizliğini koruyor.
Lufthansa savaş pilotlarını eğitebilir
Bunun ötesinde, Lufthansa tarafından askerlerin eğitimini güçlendirme konusu da gündeme geldi.
Bu, prensipte yeni bir şey değil. 1963’ten beri Alman Silahlı Kuvvetleri ile Bremen’deki Lufthansa Sivil Havacılık Okulu arasında bir işbirliği var [11] ve bu okulda askeri nakliye uçaklarının pilotları da eğitiliyor.
Lufthansa Aviation Training, Alman silahlı kuvvetlerinin nakliye pilotlarını ABD’nin Phoenix kentinde ve ayrıca Münih havaalanı yakınlarındaki simülatörlerinde de eğitiyor.
Havayolu şirketi, 2012 yılında Alman Silahlı Kuvvetleri’nin insansız hava aracı pilotlarının eğitimine de başladı; bu pilotlar, genel havacılık bilgilerini edinmek için önce normal pilot eğitimi almak zorundalar.
Şu anda Lufthansa’nın hava kuvvetleri savaş uçağı pilotlarının temel eğitimine de girip girmeyeceği tartışılıyor. Şirketin CEO’su Carsten Spohr mart ayında, bu konuda “son aylarda çok ilginç ve olumlu görüşmeler” yapıldığını açıklamıştı.
Handelsblatt gazetesi, bunun gerçekleşmesi halinde savaş uçağı pilotlarının temel eğitimlerini Lufthansa’da alacaklarını belirtiyor; sadece “sertifikasyon ve askeri pilot eğitimi” Hava Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilecek ve bu durumda Hava Kuvvetleri’nin yükü önemli ölçüde azalacak.
‘Sivil’ ve ‘askeri’ şirket ayrımı silikleşiyor
Son olarak, Lufthansa, teknik bölümü için Bundeswehr’den yeni siparişler almaya çalışıyor. 60 yılı aşkın bir süredir Bundeswehr’in uçuş hizmetlerini üstleniyor ve özellikle bakım ve onarım işlerini yürütüyor.
Şirket yönetimi, 2019 yılında askeri işlere daha fazla girme kararı almıştı. Bu plan, federal hükümetin ilk 100 milyar avroluk özel borç tahsis etmesiyle daha da ivme kazandı.
Bu ve gelecekteki askeri harcamalardan yararlanmak için Lufthansa Technik, “Defense” adında bir yan kuruluş kurdu. Bu kuruluş, Alman Silahlı Kuvvetleri ile ABD’nin F-35 savaş uçağı ve Boeing Chinook CH-47 nakliye helikopterinin bakım ve onarımına ilişkin olası siparişler için görüşmeler yürütüyor. Her iki uçak da Alman Silahlı Kuvvetleri tarafından satın alınacak.
Bunun yanı sıra Lufthansa, Alman Donanması’na teslim edilecek P-8 Poseidon deniz keşif uçağının bakım ve onarım ihalesini de almayı hedefliyor. Uçağın, Lufthansa Technik’in bakımında büyük deneyime sahip olduğu sivil kısa ve orta menzilli Boeing 737’in temel alınarak üretildiği belirtiliyor.
Ayrıca Boeing, 2022’nin sonunda Alman konsorsiyuma, Yeni Zelanda Silahlı Kuvvetleri tarafından tedarik edilen P-8 deniz keşif uçağının bakım ve onarımını da devretti.
Dolayısıyla Lufthansa, askeri işlere sadece ulusal değil, uluslararası alanda da girmek istiyor.
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Ortadoğu1 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trump’ın anti-sosyal devleti
-
Dünya Basını2 hafta önce
FT: Xi’nin eli neden Trump’tan daha güçlü?
-
Avrupa2 gün önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Görüş1 hafta önce
ABD’nin İran’a baskısı: Yay gerildi ama henüz tam çekilmedi
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya’nın Berlin Büyükelçisi: ‘Ukrayna’da yabancı askerlerin konuşlandırılması kabul edilemez’