Avrupa
Alman siyaset bilimci Guérot’tan 9 Mayıs çağrısı: Avrupa barış için ses versin

Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, NachDenkSeiten‘e verdiği mülakatta 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında bir barış projesi düzenleneceğini duyurdu. Guérot, yurttaşları saat 17.00’de pencerelerinden barış manifestosu okumaya çağırarak, “Belarus ve Rusya ile barış istiyoruz,” mesajı verdi. Ayrıca Alman medyasının savaşı körükleyen tutumunu eleştirdi.
Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, Avrupa’nın barış projesinin Rusları da kapsaması gerektiğini belirterek, Beethoven’ın 9. Senfonisi ve Avrupa marşının “Tüm insanlar kardeş olacak” mottosunun Ruslar için de geçerli olduğunu vurguladı.
Guérot, Alman NachDenkSeiten portalına verdiği mülakatta, 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında düzenlenecek yeni bir barış projesinin ayrıntılarını paylaştı.
“9 Mayıs’ta Avrupa çapında barış için bir işaret verilecek. Bu nasıl bir proje?” sorusuna yanıt veren Guérot, projenin iki benzersiz özelliğini vurguladı ve “Bu sadece imzalanabilecek bir çağrı değil, bireysel katılımı öngören bir proje; ikincisi ise Avrupa çapında olması ve tüm kıtayı kapsaması. Avrupa’daki her yurttaş, nerede olursa olsun, evinden katılabilecek,” dedi.
Guérot, projenin özünü şöyle açıkladı: “9 Mayıs Avrupa Günü ve aynı zamanda Kurtuluş Günü’nde, tam saat 17.00’de pencereyi açmak ve eş zamanlı olarak tüm Avrupa dillerinde bir barış manifestosu okumak. Bunun için yaklaşık 20 Avrupa diline çevrilmiş kısa bir metni web sitemize (europeanpeaceproject.com) koyduk. Herkes metni kendi dilinde yazdırıp katılabilir ve 9 Mayıs saat 17.00’de okuyabilir. Metin istenirse değiştirilebilir ve kişiselleştirilebilir. Bu performatif konuşma eylemiyle tüm Avrupa’da bir barış dalgası yaratmak istiyoruz.”
Profesör, ayrıca Neuss’lu sanatçı Regina Bender tarafından tasarlanan sanatsal posterlerin web sitesinden indirilebileceğini belirtti.
Guérot, “Herkes bunları yerel bir fotokopicide bastırıp penceresine, dükkanına veya kapısının önündeki ağaca asarak projeyi tanıtabilir. Veya tişörtlere, rozetlere bastırabilir. Regina Bender’in tasarımlarını yakında web sitemizde açık artırmayla satarak, örneğin web sitesi masrafları için biraz para toplamayı planlıyoruz. Ayrıca her katılımcıdan en az 1 avro bağış yapmasını rica ediyoruz,” diye ekledi.
‘Fikir 2018’deki projeden doğdu’
Bu fikrin nasıl ortaya çıktığı sorulan Guérot, 2018’de İsviçreli tiyatro yönetmeni Milo Rau ve Avusturyalı yazar Robert Menasse ile birlikte Avrupa çapında benzer bir proje yürüttüğünü hatırlattı.
Guérot, o dönemki projeyle ilgili şunları söyledi: “O zamanlar bankacılık krizi, tamamen antidemokratik avro yönetişimi ve AB’nin uyguladığı anti-sosyal kemer sıkma politikalarının ardından, Avrupa’nın aslında demokratik ve sosyal olması gerektiğini hatırlatmak istedik. Bunu ‘Avrupa Cumhuriyeti’ kavramıyla ifade etmeye çalıştım. Daha önce, 2016’da, bu konuda oldukça başarılı olan ve pek çok Avrupa diline çevrilen ‘Avrupa Neden Bir Cumhuriyet Olmalı?’ adlı küçük bir ütopya yazmıştım. Bu ütopik taslak, bürokratik bir ‘AB süper devleti’nin tam tersi; yurttaş temelli, demokratik, sosyal ve ademi merkeziyetçi bir Avrupa fikriydi; egemen olanın AB Komisyonu veya Avrupa Konseyi değil, Avrupalı yurttaşlar olduğu bir Avrupa.”
Guérot, bu temel üzerine 2018’de benzer bir projeyle Avrupa çapında “Avrupa Cumhuriyeti’nin İlanı”nı performatif bir konuşma eylemi olarak sahnelediklerini belirtti.
Siyaset bilimci, “O zamanlar Viyana Burgtheater, Hamburg Thalia Tiyatrosu veya Roland Auzet yönetimindeki Fransız tiyatro grubu gibi yaklaşık 140 Avrupa şehri ve tiyatrosu katılmıştı. Projeyle ilgili en güzel videoyu Schauspiel Graz yapmıştı. Toplamda yaklaşık 25 bin Avrupalı yurttaş katıldı ve bize fotoğraf ve video kayıtlarını gönderdi. Tüm bu materyali Mart 2019’da Berlin’de bir sergide gösterdik ve daha sonra bugün hala sipariş edilebilen bir katalogda bastırdık. Büyük bir başarıydı. Bugün de manifestoyu okumaya katılanlardan bize fotoğraf ve video enstalasyonlarını göndermelerini rica ediyoruz,” diye konuştu.
‘Amacımız barış mesajını Moskova’ya duyurmak’
Projeyle neyi hedefledikleri sorusuna Guérot, “Öncelikle katılım ve neşe! Avrupa Günü olan 9 Mayıs’ı ‘barış’ kavramıyla doldurmak istiyoruz, zira o gün AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Emmanuel Macron veya Friedrich Merz gibi isimlerden birçok ikiyüzlü açıklama duymamız bekleniyor. 9 Mayıs’ın Avrupa Günü ve Kurtuluş Günü olarak, 70 yılı aşkın süredir ‘Avrupa demek, bir daha asla savaş demek’ anlamına gelmesine rağmen, sembolik olarak bir savaş projesi için gasp edilme tehlikesi var,” yanıtını verdi.
Guérot, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yüzden 9 Mayıs’ta tüm kıtada pencerelerden ‘Barış’ diye haykırmak istiyoruz! Dublin’den Selanik’e, Lizbon’dan Bükreş’e kadar on binlerce yurttaşın katılmasını umuyoruz ki bu çağrı Moskova’ya kadar ulaşsın: Rusya ve Rusya yurttaşlarıyla barış istiyoruz! Beethoven’ın 9. Senfonisi’nin ‘Tüm insanlar kardeş olacak’ mottosu, ki bu Avrupa marşıdır, Rusya’daki Avrupalı yurttaşlarımız için de geçerlidir! Özellikle savaşın yıprattığı Ukrayna’da birçok yurtaşşın projeye katılmasını umuyoruz! Rusya’da projemiz hakkında kesinlikle haber yapılacaktır ve bu iyi bir şey.”
Guérot, 9 Mayıs sonrasında, Avrupalı yurttaşların —hükümetlerinin aksine— barıştan yana olduğunu belgelemek için web sitelerinde bir tür “dijital galeri” veya sergi yapacaklarını belirtti ve “Eğer başarabilirsek, materyalden yine bir katalog yapacağız ki tarihçiler bu çatışmayı araştırdıklarında, savaşa karşı pan-Avrupa bir direnişin olduğunu kanıtlayan bir belge olsun,” dedi.
Projenin İngilizce kısaltması EPP’nin (European Peace Project), Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Halk Partisi’nin (European People’s Party—EPP) kısaltmasıyla aynı olmasına da değinen Guérot, “Bu bizi rahatsız etmiyor. Halihazırda kısaltmayı kullanmıyoruz ama en önemlisi, bu durum EPP kısaltmasının anlamını yeniden markalaştıracaktır: Avrupa Halkı İçin Barış! EPP’nin, yani Almanya’nın eski Avrupa partisi CDU’nun bunu unutuyor olması, başta Sayın von der Leyen ve Manfred Weber olmak üzere AB’deki tüm üst düzey politikacıların yüzünü kızartmalı: Helmut Kohl mezarında ters dönüyordur!” değerlendirmesinde bulundu.
‘Alman medyası savaş çığırtkanı’
Medyadaki barış seslerinin nerede olduğu sorusuna Guérot, Alman medyasının durumuna ilişkin sert eleştiriler yöneltti.
Guérot, “Almanya’daki medya bana artık tamamen güdümlü görünüyor. Talk show’larda hep aynı kişiler çıkıyor ve bence savaş çığırtkanlığı yapan pozisyonları savunuyorlar: Agnes Strack-Zimmermann, Carlo Masala veya Claudia Major gibi isimler, neredeyse kukla gibi konuşarak iki yıldır hep aynı, bayat argümanları tekrarlıyorlar,” dedi.
Guérot, bu durumu “oldukça gülünç” olarak nitelendirerek, “Özellikle ABD’nin artık geri adım attığı ve dünyanın yaklaşık dörtte üçünün zaten çatışma ve kökenleri hakkında farklı bir analize sahip olduğu düşünülürse… Bu ülkedeki gazetecilikteki çürüme artık akıl almaz boyutlarda ama Tanrı’ya şükür giderek daha fazla insan bunu fark ediyor. Şimdiye kadar köklü eleştirileriyle dikkat çekmeyen Alman kamuoyunun sevdiği isim Richard-David Precht bile yakın zamanda ‘kitlesel histeri’den bahsetti. Bu bazılarını dikkat kesilmeye itti. Bana göre çok uzun sürmeyecek, basın geri adım atacak ve dönekler, dün paçavra pasifistler olarak karalananları programlara çıkarmak için çabalayacaklar,” ifadelerini kullandı.
Almanya’nın Avrupa’da yalnız olmadığını belirten Guérot, İtalya ve İspanya’daki barış hareketlerine dikkat çekti:
“Örneğin İtalya’da, geçtiğimiz mart ayında farklı siyasi görüşlerden binlerce kişinin sokaklara döküldüğü, Avrupa için ama savaşa karşı büyük bir protesto vardı. Bazıları federal Avrupa’nın kurucu metinlerinden biri olan Ventotene’nin anti-faşist manifestosunu ellerinde tutuyordu. İspanya’da ise geçenlerde yüzlerce çok tanınmış aktör ve sanatçının başlattığı ve aralarında Attac ile pek çok sendikanın da bulunduğu 800’den fazla İspanyol kuruluşunun imzaladığı devasa bir çağrı yapıldı. Bunlar esasında sol örgütler; Almanya’daki benzerlerinin maalesef şimdiye kadar barış çağrılarıyla öne çıkmamış olmaları muhtemelen STK’ların ve sivil toplumun Avrupa finansmanına bağımlı olmalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden AB’nin savaş yanlısı rotasına karşı çok net tavır alamıyorlar, aksi takdirde fon kesintilerinden korkmak zorunda kalacaklar. Dolayısıyla İtalyan veya İspanyol dalgasının Almanya’ya sıçrayıp sıçramayacağını gözlemlemek ilginç olacak. Eğer sıçrarsa, Alman medyasında da bir şeyler olabilir veya yön değiştirebilirler. Ayrıca Paskalya ve dolayısıyla Paskalya Yürüyüşleri kapıda: Bu yıl özellikle büyük olacaklar. Kamu yayın kuruluşları haberlerinde bunu görmezden gelmekte zorlanacaklardır.”
‘Barış içinde yaşayacağımız son yaz gibi ifadeler aptalca ve sorumsuz’
NATO ve Rusya arasındaki mevcut duruma ilişkin “Belki de bu yaz, barış içinde yaşayacağımız son yaz olacak,” gibi ifadelere ve Köln’de yeraltı hastanesi inşa edilmesi planına ilişkin düşünceleri sorulan Guérot, sert tepki gösterdi.
Guérot, “barış içinde geçireceğimiz son yaz” gibi “aptallıkla dolu ve sorumsuz” ifadeleri yorumlamak istemediğini belirtti.
Siyaset bilimci, “İyi olan şey, bu ifadelerin o kadar aptalca olması ki, umarım yakında herkes ne kadar histerik olduklarını fark eder. Tam da bu yüzden 9 Mayıs’ta projemizle performatif bir konuşma eylemi yapıyoruz: Histerik bir şekilde savaşa değil, barışa doğru konuşalım diye. Düşünceler kelimelere, kelimeler eylemlere, eylemler gerçeğe dönüşür,” dedi.
Guérot, sözlerini şöyle tamamladı: “Kısa süre önce Karadeniz ile ilgili Amerikan-Rus müzakerelerinin bildirisi yayımlandı. Suudi Arabistan’daki müzakereler şimdi hızla sonuçlandırılıyor ve AB’nin bu müzakerelerde yapıcı bir şekilde yer almak yerine hâlâ silahlanma ve savaştan gevezelik etmesi sadece utanç verici. Köln için ise söyleyecek söz bulamıyorum. Ben Köln yakınlarında doğdum. Şehrin başka sorunları var ve parayı kesinlikle yeraltı hastanesi yerine başka ve daha iyi projeler için kullanabilir.”
Siyaset bilimci Ulrike Guérot: AB’nin ötesinde bir Avrupa’yı düşünmeliyiz
Avrupa
Moldova, Gagavuzya’nın özerkliğini hedef alıyor

Moldova’ya bağlı özerk bir bölge olan Gagavuzya‘da, Kişinev yönetiminin politikalarına karşı büyük protestolar düzenlendi.
Göstericiler, özerk bölge başkanı Evgeniya Gutsul’un ev hapsinden serbest bırakılmasını talep etmek için Komrat şehir merkezinde toplandı.
RIA Novosti‘nin haberine göre, yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı gösteri sonunda kabul edilen kararda, vatandaşlar ülkenin “merkezi yetkililerinin Gagavuz karşıtı politikalarını” reddettiklerini belirtti.
Belgeye 100 binden fazla kişi imza attı. Göstericiler ayrıca özerkliğin haklarının kısıtlanmasına karşı çıktı.
Pazartesi günü, ülkenin Anayasa Mahkemesi, özerk bölgenin yerel savcı atama hakkını kaldırdı.
“Gagavuzya’nın Özel Hukuki Statüsü Hakkında Kanun”un 21. maddesi ile “Moldova Cumhuriyeti Savcılık Kanunu”nun 25. maddesinin 3. fıkrası ve 26. maddesi yürürlükten kaldırıldı.
Bu hükümler, bölge savcısının özerk bölge halk meclisinin önerisiyle başsavcı tarafından atanmasına izin veriyordu.
Mahkeme kararı toplumda olumsuz tepkilere yol açtı. Bölge başkan yardımcısı Viktor Petrov, Telegram kanalından yaptığı açıklamada, yaşananları Gagavuzya’nın “özerk statüsünün temellerine bir darbe” olarak nitelendirdi.
Petrov’a göre, Kişinev “nesiller boyunca inşa edilen ve en zor zamanlarda, 90’ların başından beri onaylanan tüm iktidar sisteminin sökülmesi” sürecini başlattı.
Daha sonra Moskova da bu duruma tepki gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, TASS‘a yaptığı açıklamada, Rusya’nın “Moldova yetkililerinin totaliter yöntemlerini şiddetle kınadığını” vurguladı.
Zaharova’ya göre, Kişinev bölgeyi özerklikten mahrum bırakmaya çalışıyor ve Gutsul’un gözaltına alınması da bu amaçla gerçekleştirildi.
Gagavuzya lideri Gutsul, geçen ayın sonunda başkent havaalanında gözaltına alınmıştı. Gözaltı gerekçesi olarak, seçim fonlarının usulsüz kullanıldığı ve belgelerin sahte olduğu iddialarına ilişkin bir soruşturma gösterildi.
Gutsul, Kişinev’in eylemlerini absürt, kendisine yöneltilen suçlamaları ise siyasi amaçlı olarak nitelendirdi.
Daha sonra mahkeme Gutsul’u 30 gün süreyle ev hapsine çevirdi. Gutsul’un avukatları bu tedbirin kaldırılması için başvuruda bulundu ancak mahkeme kararını temyiz edemedi.
Gözaltına alınan Gagavuzya lideri Gutsul, Putin ve Erdoğan’dan yardım istedi
RIA Novosti‘nin aktardığına göre Gutsul, “Şu anda muhalefete yapılanlar daha önce hiç yaşanmadı. Siyasette yeniyim ama bunu ancak keyfilik olarak tanımlayabilirim,” dedi.
Vzglyad gazetesine demeç veren Moldova eski milletvekili Vasiliy Neykovçev, “Sandu, Gagavuzya’nın özerkliğini kısıtlama çabasıyla Kişinev tamamen yasa dışı eylemlere başvuruyor. Bölgenin kendi savcısını atama hakkını ancak ülkenin parlamentosu kaldırabilirdi. Aslında, özerk bölgenin hukuki statüsü hakkındaki yasayı 30 yıl önce üçte iki oyla kabul eden de oydu,” dedi.
Neykovçev, “Ancak Maya Sandu bu konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Şaşırtıcı değil, çünkü bu girişim yasama organı tarafından değerlendirilseydi, Kişinev’in başarı şansı sıfır olurdu. Teklifin onaylanması için en az 68 oy gerekiyordu ve iktidar partisinin parlamentoda sadece 63 sandalyesi var,” diye açıkladı.
Bunun yanı sıra Neykovçev, “Açıkçası, Sandu böylece Gagavuzya’nın özerkliğini sökme sürecini başlattı,” dedi ve ekledi:
“Eminim ki, yakın gelecekte bölgenin İçişleri Müdürlüğü ve Enformasyon ve Güvenlik Teşkilatı da benzer bir kaderi paylaşacak. Şu anda bu kurumların yöneticileri de özerk bölge temsilcileri aracılığıyla atanıyor.”
Ayrıca Neykovçev, “Ayrıca, Kişinev’in Gagavuzya’nın hukuki alanında daha sert değişiklikler başlatması da oldukça mümkün. Örneğin, bölgenin hukuki statüsü hakkındaki yasada, özerk bölgenin iç ve dış politika konularında bağımsız bir pozisyon oluşturmasına izin veren 12. madde var. Bu hükmün de ortadan kaldırılmaya çalışılacağı kesin,” diye ekledi.
Neykovçev, “Moldova’nın bağımsız bir devlet olarak statüsünü değiştirmesi durumunda Komrat’ın da kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu hatırlatmak isterim. Eğer Sandu böyle bir adım atarsa, Romanya ile entegrasyona karşı çıkan çeşitli etnik gruplara karşı ayrımcılığa devam ederse, bu kaçınılmaz olacaktır,” diye açıkladı.
Gutsul: Gözaltına alınmam Gagavuzya’yı yok etme kampanyasının parçası
Neykovçev, “Genel olarak, bu, SSCB’nin dağılmasından hemen sonra şekillenmeye başlayan Kişinev’in uzun süredir devam eden bir politikasıdır,” dedi ve ekledi:
“Önce yetkililer Moldovacayı bir lehçe olarak adlandırarak kaldırdılar, sonra okullarımızda çocuklara Romanya tarihi öğretmeye başladılar. Ülkede parlamento seçimlerinin 28 Eylül’de yapılacağı zaten biliniyor. Sanırım bu tarihe kadar Gagavuzya üzerindeki baskı maksimum düzeyde artacaktır.”
Siyaset bilimci Aleksandr Nosoviç de Maya Sandu’nun özerkliğe doğrudan bir saldırı başlattığı konusunda hemfikir.
Nosoviç, “Eğer Gutsul’un tutuklanmasını resmi yetkililer hala bir ceza soruşturmasına bağlayabilirse, halk meclisi tarafından savcı atama hakkının kaldırılmasını özerk bölgenin hukuki statüsünün sökülmesinden başka türlü yorumlamak mümkün değil,” diye ekledi.
Nosoviç, “Üstelik Kişinev’in bu süreçte daha da ileri gitmeyi planladığı muhtemel. Gutsul’un gözaltına alınması, Moldova yetkililerinin Gagavuzya’nın direncini test etmesi için bir ‘stres testi’ oldu. Ne yazık ki, yerli halk kitlesel bir protesto hareketi oluşturamadı. Ve Sandu, yaşananları daha sert eylemler için bir sinyal olarak değerlendirdi,” diye açıkladı.
Uzman, “28 Eylül’e ertelenen parlamento seçimleri, Gagavuzya’nın bağımsızlığını kaybetme sürecinin muhtemelen geri dönülmez hale geleceği tarih olacak,” dedi ve ekledi:
“Ve bu, özerk bölgenin, Transdinyester’in aksine, bu süre boyunca Moldova Cumhuriyeti’nin anayasal alanında yer almasıyla ilgili. Yani, Kişinev için Gagavuzya’yı etkilemek nispeten kolay bir görev.”
Nosoviç, “Fakat Sandu’nun Romanya’ya katılmaya karşı çıkanları ‘temizleme’ niyetinden bahsetmek için henüz erken. Zira şu anda entegrasyon her iki taraf için de kârlı değil. Moldova, Brüksel ve Bükreş için ‘gölge arka bahçe’ haline geldi. Ve ekonomisi için bu ‘görünmez’ köşeyi kimse kaybetmek istemiyor,” diye düşündü.
Son olarak Nosoviç, “Ancak Romanya’da karmaşık bir siyasi durum gözlemleniyor. Ülke yetkilileri, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde muhalefetin artan etkisiyle mücadele ediyor. Açıkçası, yeni devlet başkanı halk arasında büyük bir popülerliğe sahip olmayacak. Artan memnuniyetsizlik, ülkenin gelecekteki yetkililerini Moldova’nın birleşmesine yönelik tutumlarını gözden geçirmeye teşvik edebilir,” diyerek sözlerini tamamladı.
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
Avrupa
Almanya’da Paskalya: Artık tank üzerinde tavşan şekerlemeleri satılıyor

Almanya’da bir zaman insanlar Paskalya’da barış için sokaklara dökülmeyi gelenek haline getirmişti. Paskalya yürüyüşleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “bir daha savaş yok” sloganı ile düzenleniyordu ve hareket 1983 yılında zirveye ulaşmıştı: O yıl yaklaşık 700.000 kişi ülke çapında nükleer silahlanmaya karşı gösteri yapmıştı.
Berliner Zeitung’da yer alan bir izlenim yazısına göre ise bugün durum neredeyse tamamen tersine dönmüş durumda. Organizatörlere göre 2024 yılında yürüşlere sadece 20.000 kişi katıldı. Dolayısıyla giderek daha az sayıda insan savaşa ve silahlanmaya karşı sokaklara dökülürken, savaş motifleri günlük yaşamda giderek daha sık görülüyor.
Bunlar elbette görünüşte zararsız, renkli ambalajlı ve hatta tatlı. Örneğin Tübingen’de bu yıl Paskalya’da bir pastanenin camından tankların üzerindeki tavşanlar göze çarpıyor.
Tübingen’deki geleneksel “Café Lieb” firmasının bir şubesinde Paskalya için zırhlı tavşanlar satılıyor. Bunun için İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma eski kalıplar kullanılıyor.
Berliner Zeitung’a göre işletme sahibi eleştirilere omuz silkerek yanıt veriyor. SWR’ye verdiği demeçte, “Tanrım, bu bizim tarihimizin bir parçası, her zaman her şeyi yadsıyamazsınız. O zamanlar çocuklar Paskalya için tankın içinde tavşan alırlardı,” diyor.
Haberdeki imzanın sahibi Raphael Schmeller, “Nazi geçmişi nostaljik bir şekerleme gibi romantikleştiriliyor,” yorumunu yapıyor.
Günlük yaşamın askerileştirilmesinin uzun zamandır devam etiğine işaret eden muhabir şunları sıralıyor: tramvaylardaki Bundeswehr reklamları, sinemalardaki kamuflaj renkli patlamış mısır kutuları… Ona göre savaş, “acil bir durum” olarak değil, “normalliğin bir parçası”, ya da daha da kötüsü, eğlenceli bir aksesuar olarak olarak Alman halkının bilincine sızıyor.
On yıllar boyunca “Soğuk Savaş’ın kalıntısı” olarak görülen ve ancak 2011 yılında kaldırılan zorunlu askerlik hizmetinin yeniden getirilmesi tartışılıyor. O zamanlar “otoriter ve modası geçmiş” olarak eleştirilen bu uygulama şimdi “yurttaşlık bilinci” ve “görev bilinci” olarak yeniden ambalajlanıyor.
Haberde, “Bu da yeni gerçekliğin bir parçası: savaşa hazır olmak yeniden kanıksanıyor; sadece kurumsal olarak değil, aynı zamanda düşüncelerimizde de,” deniyor.
Schmeller, haber-izlenimini şöyle bitiriyor:
“Bu gelişmeye dikkat çeken herkes hemen ‘lümpen-pasifist’ ya da ‘Putin sempatizanı’ olarak yaftalanıyor. Sorun da tam olarak bu: her eleştiri sahte argümanlarla bastırılıyor, her uyarı naiflikle karalanıyor. Fakat naif olan pasifizm değildir. Naif olan, daha fazla silahın daha fazla güvenlik anlamına geldiği inancıdır.
Paskalya eskiden barışı sembolize ederdi. Bugün Paskalya tavşanı bir tank kullanıyor.”
Avrupa
Alman silah tekeli Rheinmetall 300 milyar avroluk sipariş bekliyor

Alman silah üreticisi Rheinmetall’in CEO’su Armin Papperger, AB’nin savunma kapasitesini yeniden inşa etme ve askeri harcamaları artırma çabalarının şirketine önümüzdeki beş yıl içinde 300 milyar avroya varan bir yatırım getirmesini bekliyor.
Papperger, Alman Handelsblatt gazetesine verdiği bir mülakatta, “Avrupa’daki [savunma] bütçesi 2030 yılına kadar 1 trilyon avroya kadar çıkabilir,” dedi.
Alman askeri harcamalarında beklenen büyük artış Rheinmetall’in daha da büyümesine yardımcı olacak. CEO, Rheinmetall’in şu anda Avrupa genelinde yaklaşık %18’lik bir pazar payına sahip olduğunu ve Almanya’nın savunma bütçesi büyüdükçe bu oranın yaklaşık %25’e çıkmasını beklediğini söyledi.
Alman federal meclisi kısa bir süre önce ülkenin anayasasını değiştirerek savunma harcamalarını denk bütçe kurallarından muaf tuttu ve bu değişikliğin önümüzdeki yıllarda yüz milyarlarca dolarlık ek askeri harcamayı serbest bırakması bekleniyor.
Şirket ayrıca Aşağı Saksonya’da daha önce planlanandan çok daha fazla top mermisi üretecek. CEO, bu eyalette 200.000 top mermisi yerine 350.000’e kadar top mermisi üretebileceklerini kaydetti. Papperger tesise toplamda yaklaşık 600 milyon avro yatırım yaptıklarını da vurguladı.
Unterlüß tesisi, yılda 450.000 merminin üretileceği İspanya’daki bir tesisten sonra Avrupa’daki en büyük ikinci topçu fabrikası olacak.
Avrupa’da şu anda iki katına çıkardıkları veya tamamen yeniden inşa ettikleri on fabrikaları olduğunu hatırlatan Papperger, önümüzdeki on yıl içinde 1000’den fazla Skyranger hava savunma sistemi üreteceklerini tahmin ettiklerini söyledi.
“Avrupa beş yıl sonra bugünkünden tamamen farklı bir savunma kabiliyetine sahip olacak,” diyen CEO, neredeyse tüm sözleşmelerin “uzun vadeli” olacağını, şu anda sadece Almanya ile toplam 30 milyar avroluk çerçeve anlaşmaları olduğunu kaydetti. Bu, “barış” döneminde de silah sanayiinin büyümeye devam edeceğinin sinyali olarak görülüyor.
Nitekim Papperger, “Şimdi bunları sabit sözleşmelere dönüştürüyoruz, bu sayede sözleşmeye bağlı olarak yüzde 50’ye kadar genişletebiliyoruz, çünkü talep çok daha büyük hale geldi,” dedi.
ABD’ye yatırım yapmanın kesinlikle faydalı olduğunu ve Trump yönetiminden iyi geri bildirimler aldıklarını belirten CEO, “Şu anda ABD’de yaklaşık bir milyar dolarlık bir ciromuz var. Hedefimiz bunu iki ila üç milyara çıkarmak. Bunu başarmak için geçen yıl ABD’li Loc Performance şirketini devraldık. En büyük iki fabrikası 80.000 metrekarenin üzerinde bir üretim alanına sahip. Avrupa’da böyle bir şey yok,” diye konuştu.
Otomotiv sektöründeki işten çıkarmalara ve savunma sanayiinin kalifiye işçileri soğurma kapasitesine de değinen Papperger, “Savunma sanayii hiçbir şekilde otomotiv sanayindeki işten çıkarmaların tamamını üstlenemeyecektir. Fakat yılda 8.000 yeni çalışanıyla Rheinmetall kesinlikle tüm Alman endüstrisi için etkileri olan bir iş motoru. Bununla birlikte rekabet gücümüze de dikkat etmek zorundayız. Sırf Almanya’da üretiliyor diye mallara iki katı fiyat ödeyemeyiz,” dedi.
-
Görüş2 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Görüş2 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Avrupa2 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan için Şili neden önemli?
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor
-
Söyleşi2 hafta önce
Çin uluslararası sistemi nasıl değerlendiriyor? Şanghay, Hangzhou ve Pekin’den akademisyenlerle özel söyleşi
-
Amerika2 hafta önce
Trumpizmin iktisadi aklı – 1: Stephen Miran ve doların devalüasyonu planı