Bizi Takip Edin

RUSYA

‘Bilgi ve İletişim Teknolojileri’nin suç amaçlı kullanımıyla mücadelede BM Sözleşmesi desteklenmeli’

Yayınlanma

Ernest Chernukhin – Rusya Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Bilgi Güvenliği Genel Müdürlüğü Daire Başkanı

İnsanlığın sanal ortama nesnel olarak geçişine, devletler, toplum ve iş dünyası arasındaki etkileşim mekanizmalarının işleyişine ilişkin mevcut birçok klişenin kırılması eşlik etmektedir. Bu da devletlerin güvenliğinin sağlanmasına yönelik mevcut düzenlemelerin güncellenmesini ve yeni düzenlemeler oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.

Aynı zamanda küresel enformasyon düzeninin dönüşümüyle bağlantılı değişiklikler de yaşanmaktadır. Önde gelen sanayileşmiş güçler, bilgi alanındaki hakim güç statüsünü korumaya ve siyasi konjonktüre göre değişebilecek belirli kurallara değil, yasal olarak bağlayıcı normlara dayanan çok merkezli bir yönetim modeline geçişi yavaşlatmaya çalışmaktadır.

Bu alanda ilgili evrensel uluslararası yasal sözleşmelerin bulunmaması, bilgi alanında devasa bir suç patlamasına yol açarak, devletlerin ekonomik faaliyetlerine ve milyonlarca insanın refahına ciddi zararlar vermiştir. Dolayısıyla, bağımsız uluslararası uzmanların verilerine göre, her yıl suçluların yalnızca AB ülkelerinin bilgi alanındaki faaliyetlerinden dolayı yaklaşık 5.5 trilyon euro’yu bulan zarar meydana gelmektedir.

Bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) alanındaki suçlar kazançlı bir iş haline gelmiştir. Bazı ülkelerde diğerlerine karşı yasa dışı eylemleri teşvik etme ve hazır kötü amaçlı yazılımların bu ülkeler tarafından kamunun erişimine açık internette yayınlama eğilimi ortaya çıkmıştır. Etkinliği ve dinamikleri güvenliğin sağlanmasına bağlı olan küresel dijitalleşme sürecinin perspektifleri hakkında genel olarak soru işaretleri doğmaktadır.

Bu çerçevede, BM Hükümetlerarası Özel Komitesi’nin, bilgi ve iletişim teknolojilerinin suç amaçlı kullanımıyla mücadeleye yönelik kapsamlı bir uluslararası sözleşme geliştirme çalışmaları sürmektedir. Bu müzakere mekanizması Rusya’nın girişimiyle, 46 devletin ortaklaşa hazırladığı belge dahilinde ve 87 devletin desteğiyle BM Genel Kurulu’nun 74/247 sayılı kararıyla teşkil edilmiştir. Söz konusu mekanizma, bilgi alanında suçla mücadeleye yönelik tarihteki ilk evrensel, yasal olarak bağlayıcı aracın uluslararası toplum tarafından oluşturulmasını amaçlamaktadır.

Her ne kadar paradoksal görünse de, mevcut siyasi gerçekliklerde BİT alanında işlenen suçların sınır ötesi doğası nedeniyle Özel Komite’nin çalışmaları, dünyanın çoğu devleti için daha da güncel ve gerekli hale gelmiştir. Oturumlara, siyasi ve kolluk kuvvetlerinin yanı sıra akademi, bilim ve iş dünyası çevrelerini temsil eden 160’tan fazla devlet ve 200 sivil toplum kuruluşundan konunun uzmanları katılmıştır.

Özel Komite’nin göreve başlamasından bu yana Rusya, bu tehditle mücadelede etkili ve şeffaf uluslararası işbirliğinin temellerini atacak kapsamlı bir sözleşmenin geliştirilmesinden yana olmuş ve olmaya devam etmektedir. BM himayesinde hazırlanan BİT Kullanımı Alanındaki Suçlarla Mücadele Konvansiyonu, istisnasız tüm ülkelerin çıkarlarını dikkate almalı ve devlet egemenliğinin, tarafların eşitliğinin korunması ve devletlerin iç işlerine müdahale edilmemesi ilkelerine dayanmalıdır. Geniş bir kapsama sahip olmalı ve ilgili eylemlerin suç kapsamına alınmasını öngörmelidir.

Bununla birlikte ABD, AB ve müttefikleri, genel olarak tartışmaların tüm aşamalarında böylesine uzmanlaşmış bir BM organının oluşturulmasına ve özellikle de konvansiyonun geliştirilmesine kategorik olarak karşı çıkmış olup BM Genel Kurulu’nda Özel Komite kurulmasının aleyhinde oy kullanmıştır. Batı’nın resmi argümanlarından biri de “dünyanın böyle bir konvansiyona henüz hazır olmadığı” iddiasıydı.

BM sözleşmesi fikrini reddetmenin gizli ve gayri resmi nedeni ise, ABD’nin tavsiyesiyle geliştirilen, Washington’un devlet egemenliğini baltalamak ve katılımcı devletlerin bilgi alanını kontrol etmek için kullandığı Budapeşte Sözleşmesi olarak bilinen, 2001 tarihli Avrupa Konseyi Siber Suçlar Konvansiyonu’ydu. Sonuç olarak planlanan evrensel BM sözleşmesi, Budapeşte Sözleşmesi’nin doğrudan rakibi haline gelecek olup teknoloji alanında gelişmiş devletlerin “seçilmişlik hissine” ve emellerine son verebilecektir.

BM Genel Kurulu’nun 74. oturumunda gelişmekte olan dünyanın “aklı ve kalbi” ile ilgili oylamayı kaybeden ABD ve müttefikleri, “dünyanın böyle bir konvansiyona ihtiyacı var” diyerek yaklaşımlarını tamamen değiştirmişlerdir. BM konvansiyonunun geliştirilmesi sürecini hızla yeniden inşa etmeye ve buna öncülük etmeye çalışmışlardır. Böylece Washington ve müttefikleri, bir konvansiyon yapılması fikrini doğrudan reddetmekten, uluslararası sözleşmenin içeriğini gizlice sabotaj etme ve sözleşmeyi içeriden etkisiz kılma taktiğine geçiş yapmıştır.

Rusya’nın aksine Washington, BM ve Budapeşte konvansiyonlarının azami düzeyde uyumlulaştırılmasından yanadır. Bu, Özel Komite’nin yetki mektubunda belirtilen tam kapsamlı bir yaklaşım yerine, “kolektif Batı” ülkelerinin dar bir kapsamı ve suç saymayı desteklediği, cinsiyet ve insan hakları sorunlarını agresif bir şekilde dayattığı anlamına gelmektedir. Böylece ABD, Avrupa Konseyi’nin 20 yıldan daha uzun bir süre önce yazılmış, zaten tamamen güncelliğini kaybetmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında talep görmeyen bölgesel ölçekli bir belgesine yeniden hayat vermeye çalışmaktadır. Dünyanın böyle bir sözleşmeye ihtiyacı var mı? Görünüşe göre yok.

Bunun yanında, Özel Komite’nin tüm çalışmalarına ABD kontrolündeki medya kuruluşlarının saldırgan bir medya arka planı eşlik etmekte ve “konvansiyonun yardımıyla Rusya ve Çin’in tüm dünyayı kontrol edeceği” ya da “konvansiyonun otoriter rejimlerin işine yarayacak tehlikeli bir emsal yaratacağı” iddia edilmektedir. O zaman retorik bir soru ortaya çıkmaktadır; şu anda interneti ve küresel bilgi alanını kim kontrol etmektedir?

Yeni BM sözleşmesine yönelik güçlü muhalefetin bir diğer önemli nedeni, BM sürecinin ABD’nin teşvik ettiği “kurallara dayalı düzen” paradigmasına uygun olmamasıdır. Zira bu düzende eşit uluslararası işbirliği öngörülmemektedir. Gelecekte BİT suçlularının aranmasında ana rol, Batı tarafından BİT’in Suç Amaçlı Kullanılmasıyla Mücadeleye İlişkin BM Konvansiyonu’na bir diğer alternatif olarak değerlendirilen Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) verilecektir.

Washington, UCM’ye BİT soruşturmalarının yürütülmesi ve atıf yapılacak bir mekanizmanın oluşturması için geniş yetkilerle donatarak, UCM yardımıyla hükümler vermeyi ve suçluları tayin etmeyi planlamaktadır. Tam da bu nedenle Batı, BİT terörizmi de dahil olmak üzere tüm bu “karmaşık” eylemlerin BM’de değil, ABD kontrolündeki UCM’de değerlendirileceğini öngörerek geniş çaplı suç tayinini gelecekteki BM sözleşmesinin kapsamı dışında tutmaya çalışmaktadır. Suçların izleri arama ve kanıtları sağlama yükümlülükleri, Amerikan bilişim devlerine verilecektir. Devletler arasındaki karşılıklı hukuki işbirliği mekanizmalarının etrafından dolaşılarak, bilgi alanında suç işlediğinden şüphelenilen tüm devletlerin vatandaşlarına yönelik bir “av” gerçekleştirilecektir. Böylece BM’nin karar alma sürecindeki uluslararası işbirliği mekanizmalarının yerini başkaları alacaktır.

Buradan hareketle, BM himayesinde yapılacak tümüyle kapsayıcı bir konvansiyonun alternatifinin olmadığı çıkarımı yapılabilecektir. Rusya ise, kendi adına, devlet egemenliğini koruma ilkesine dayanarak ihtiyaç sahibi ülkelere teknik yardım sağlamaya devam edecek ve küresel bilgi alanındaki neo-sömürgeci uygulamaların her türlü tezahürünü ortadan kaldıracaktır.

Konvansiyonun nihai metni, Özel Komite tarafından BM Genel Kurulu’nun 78. oturumunda (2024 yılında) katılımcılara sunulmalıdır.

RUSYA

Rusya Merkez Bankası, faiz oranını üst üste üçüncü kez yüzde 21’de tuttu

Yayınlanma

Rusya Merkez Bankası, politika faizini beklentiler doğrultusunda yüzde 21’de sabit tuttu. Banka, enflasyon baskısının azaldığını ancak yüksek kalmaya devam ettiğini, ekonomideki aşırı ısınmanın sürdüğünü belirtti. Açıklamada, enflasyonun 2026’da hedefe dönmesi için gerekli koşulların oluşmaya başladığı, ancak enflasyon ve enflasyon beklentilerindeki düşüşün hızının yakından izleneceği vurgulandı.

Rusya Merkez Bankası, politika faizini değiştirmedi ve 2000’li yılların başından bu yana en yüksek seviye olan yüzde 21’de tuttu.

Banka, yaptığı açıklamada, enflasyon baskısının azaldığını ancak yüksek kalmaya devam ettiğini, kredi büyümesinde yavaşlama sağlanmasına ve hane halkı tasarruf eğiliminin yüksek olmasına rağmen ekonomideki aşırı ısınmanın sürdüğünü belirtti.

Merkez Bankası, enflasyonun 2026’da hedefe dönmesi için gerekli koşulların oluşmaya başladığını değerlendiriyor.

Yatırım bankeri Yevgeniy Kogan ise Telegram kanalından yaptığı açıklamada, piyasanın faiz kararından ziyade Merkez Bankası’nın bu kararı nasıl yorumlayacağına ve piyasaya nasıl bir mesaj vereceğine odaklandığını belirtti.

Ekonomist Yegor Susin ise Merkez Bankası’nın, “Enflasyondaki düşüş eğilimi hedefe ulaşmayı sağlamazsa, Merkez Bankası faiz artırımını değerlendirecektir,” açıklamasının, daha önceki “her durumda faiz artırımını değerlendireceği” ifadesine kıyasla daha ılımlı ve nötr bir sinyal olduğunu kaydetti.

Merkez Bankası, fiyat artışlarının yavaşladığını, ancak bu yavaşlamanın hızından memnun olmadığını ifade etti.

Bankanın aktardığına göre, mevsimsellikten arındırılmış cari fiyat artışı, ocak-şubat döneminde yıllık bazda yüzde 9,1’e geriledi (dördüncü çeyrekte yüzde 12). Çekirdek enflasyon ise daha yavaş düşerek yüzde 10,2 olarak gerçekleşti (önceki yüzde 12,1).

Merkez Bankası, bunun hala yüksek olan iç talebi yansıttığını düşünüyor. Ayrıca, şubat ve mart başında fiyat artışlarındaki yavaşlama ve enflasyon beklentilerindeki düşüş, kısmen rublenin güçlenmesinden kaynaklanıyor.

Finansal piyasa araçlarından hesaplanan uzun vadeli enflasyon beklentileri de düştü, ancak profesyonel analistler, Merkez Bankası’nın enflasyonu hedefe döndürmeyi planladığı 2026 yılı için enflasyon tahminlerini biraz yükseltti.

Merkez Bankası, enflasyon beklentilerinin yüksek kalmasının, enflasyonun ataletini artırdığını belirtti. Banka, kredi büyümesindeki yavaşlama ve yüksek tasarruf eğilimi sayesinde önümüzdeki aylarda enflasyon baskısının azalmaya devam etmesini bekliyor.

Mevduat faizlerinde bir miktar düşüş olmasına rağmen, bankalara vatandaşlardan yüksek miktarda para girişi devam ediyor.

Banka, faiz oranlarıyla birlikte enflasyon beklentilerinin de düştüğünü, bu nedenle reel faiz oranlarının çok fazla düşmediğini ve para politikasının sıkı kalmaya devam ettiğini belirtti.

Merkez Bankası, ekonominin hala “aşırı ısınmış” durumda olduğunu düşünüyor, ancak “dengeli büyümeye kademeli dönüş” için koşulların oluşmaya başladığını umuyor.

Hane halkı gelirlerindeki artış ve bütçe harcamaları yüksek talebi desteklerken, anketler ve güncel veriler ekonomik aktivitenin yavaşladığını ve işgücü piyasasındaki gerginliğin azaldığına dair işaretlerin arttığını gösteriyor.

Polevoy, Merkez Bankası’nın ilk kez dış koşulların iyileşmesi olasılığından bahsettiğini, bunun dışında ise “her şeyin aynı” olduğunu belirtti.

Merkez Bankası açıklamasında, “Jeopolitik gerilimin azalması durumunda dış koşulların iyileşmesi de enflasyonu düşürücü bir etki yaratabilir,” ifadelerini kullandı.

Raiffeisenbank analistleri ise, Merkez Bankası’nın söylemini biraz yumuşatmasına rağmen, hala çok temkinli bir duruş sergilediğini değerlendirmesini yaptı.

Analistlere göre, Merkez Bankası, faiz indirimi beklentilerinin güçlenmesini istemiyor; bu durum para politikasının sıkı kalmasını sağlıyor ve politikanın etkinliğini artırıyor.

Polevoy da Merkez Bankası’nın coşkulu bir havaya ve finansal koşulların hızlı/aşırı gevşemesine izin vermek istemediğini dile getirdi.

Raiffeisenbank analistleri, mevcut koşullarda faiz artırımını düşük bir ihtimal olarak görüyor, ancak erken bir gevşeme de beklemiyor.

Promsvyazbank analisti İlya İlyin de para politikasında gevşeme sinyali olmadığını belirtti. Polevoy ise daha fazla gevşeme beklediğini, fakat “Merkez Bankası’nın görünen tüm olumlu eğilimleri yorumlamakta temkinli davrandığını” ifade etti.

Okumaya Devam Et

RUSYA

Yabancı yatırımcıların Rus tahvillerine ilgisi savaşın başından beri ilk kez arttı

Yayınlanma

Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başından bu yana ilk kez yabancı yatırımcılar, Rus tahvillerine aktif olarak yatırım yapmaya başladı. Yetkililer ve uzmanlar, savaşın sona ermesi ve yaptırımların hafifletilmesi umutlarının, yüksek getiri arayışındaki yabancı yatırımcıları Rus varlıklarına çektiğini ve bunun rublenin değer kazanmasının nedenlerinden biri olduğunu belirtiyor.

Savaşın sona ermesi ve yaptırımların hafifleyeceği yönündeki beklentiler, risk iştahı yüksek yabancı yatırımcıları Rus varlıklarına yöneltiyor.

Uzmanlar ve yetkililer, bu durumun rubledeki değer artışının önemli nedenlerinden biri olduğunu belirtiyor.

Yüksek getiri potansiyeli, yabancı yatırımcılar için cazip bir seçenek sunuyor.

Döviz cinsinden yatırım araçlarının getirisi, ruble cinsinden olanlara kıyasla oldukça düşük.

Istar Capital Baş Portföy Yöneticisi Aleksandr Lutsko, Reuters‘a yaptığı açıklamada, “hasım” ülkelerden gelen yatırımların bloke edileceği için Ermenistan ve Kazakistan bankaları üzerinden döviz cinsinden yüzde 5-6 getiri elde edilebildiğini, bu dövizin satılıp Rusya Merkez Bankası’nın politika faizine yakın (yüzde 21) getiri sağlayan para piyasası fonlarına yatırılabileceğini ifade etti.

12 Şubat’ta, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin ardından Rusya Maliye Bakanlığı, diğer ülke tahvillerinden çok daha yüksek, yıllık yaklaşık yüzde 17 getiri sağlayan Rus devlet tahvilleri ihraç etti.

Rusya Merkez Bankası verilerine göre, şubat ayında yerleşik olmayan yatırımcılar, Maliye Bakanlığı’ndan 43 milyar ruble değerinde tahvil satın aldı.

Bu rakam, ihraç edilen Rus devlet tahvillerinin yalnızca yüzde 6,4’ünü oluştursa da, savaşın başlangıcından bu yana görülen en yüksek seviye.

Piyasa katılımcıları ve yetkililer, savaşın başından beri ilk kez yabancı sermaye girişinden söz ediyor.

Diğer yandan Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, rubledeki güçlenmeyi değerlendirirken, “Jeopolitik durumu da göz önünde bulundurarak, iç piyasaya yurt dışından sermaye girişi olduğunu görüyoruz,” dedi.

Raiffeisenbank analistleri, Rus devlet tahvillerine olan talep artışının temel nedenleri olarak, politika faizinin düşürüleceği beklentisi ve “jeopolitik alanda hızlı ilerleme bekleyen yerleşik olmayanların fon girişini” gösteriyor.

MMI analistleri ise, Rus devlet tahvillerine olan güçlü talebin “hem yerel hem de kısmen yerel olmayan oyunculardan” geldiğini vurguluyor.

Yatırım bankeri Yevgeniy Kogan, Kommersant gazetesine yaptığı değerlendirmede, yabancı yatırımcıların üçüncü ülkelerin finansal altyapısı üzerinden Rus varlıklarına erişmeye çalıştığını belirtiyor.

Gazeteye konuşan bir kaynağa göre, Çin ve Orta Doğu’dan yatırımcılar Rus devlet tahvillerine temkinli bir giriş yapıyor; ancak BDT ülkelerindeki şirketler aracılığıyla alım yapan Amerikan fonları da bulunuyor.

Aynı kaynak, “Mart ayının başından itibaren, birincil ve ikincil piyasalarda yaklaşık 200 milyon dolarlık Rus devlet tahvili alımı gerçekleştirdiler,” bilgisini verdi.

Bu durum, Rusya’dan çıkmak isteyen yatırımcılara da bir fırsat sunuyor.

Istar Capital verilerine göre, şubat ayında yerleşik olmayanlar tarafından borsa dışında Rus devlet tahvili alımları ve Barclays gibi büyük yatırımcıların satışları gözlemlendi.

Ancak Lutsko, Reuters‘a yaptığı açıklamada, sermaye girişinin çıkıştan daha fazla olduğunu belirtti ve ekledi:

“Jeopolitik alanda yaşanan yumuşama ve diğer gelişmelerle birlikte, yatırımcılarda güven arttı. Faiz oranlarının kademeli olarak düşeceği ve mevcut durumun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğu düşüncesiyle hareket ediyorlar. Döviz satışı yoluyla spekülatif carry trade (faiz farkından getiri elde etme) işlemleri küçük çaplı olsa da başladı.”

Durumun kısmen normalleşeceği beklentisi, Rus devlet tahvilleri getirilerinin ve döviz kurlarının rubleye karşı düşmesine yol açtı.

Rusya Maliye Bakanlığı, bu hafta Rus devlet tahvillerini yüzde 15’in altında bir getiriyle ihraç ederken, dolar kuru 80 rublenin altına indi (ancak perşembe akşamı 85 ruble civarındaydı).

Promsvyazbank baş analisti Denis Popov, sermaye girişi gerçeğinin resmen teyit edildiğini belirterek, rublenin daha da değer kazanma riskinin yüksek olduğunu ve 10,4-10,8 ruble/yuan ile 75-80 ruble/dolar seviyelerine inilebileceğini öngörüyor.

Popov, 80-85 ruble/doların altındaki bu güçlü seviyelerin, yalnızca ruble varlıklarına yoğun sermaye girişiyle geçici olarak açıklanabileceğini, ancak bu durumun ne kadar süreceğinin belirsiz olduğunu ve jeopolitik gelişmelere bağlı olacağını ifade ediyor.

Okumaya Devam Et

RUSYA

Rusya’da enflasyonda keskin yavaşlama

Yayınlanma

Rusya Federal Devlet İstatistik Kurumu (Rosstat), 11-17 Mart haftasında tüketici fiyatları endeksinin sadece yüzde 0,06 arttığını, bunun son altı ayın en düşük seviyesi olduğunu açıkladı. Uzmanlar, bu yavaşlamanın büyük ölçüde geçici faktörlerden kaynaklandığını, özellikle rubledeki değerlenme ve mevsimlik sebze fiyatlarındaki düşüşün etkili olduğunu belirtiyor.

Rusya Merkez Bankası’nın faiz oranları hakkında karar vermesinden bir gün önce, enflasyon önemli ölçüde yavaşladı. 11-17 Mart haftasında tüketici fiyatları endeksi sadece yüzde 0,06 arttı.

T-investitsii baş ekonomisti Sofya Donets, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda bu oranın son altı ayın en düşük seviyesi olduğunu ve mevsimsel normların altında kaldığını belirtti.

MMI analistleri de yüzde 0,06’lık oranın bu hafta için düşük olduğunu kabul ederek, son 13 yılda sadece 2017’de daha düşük olduğunu, 2018 ve 2024’te ise aynı seviyede gerçekleştiğini ifade etti.

Balıkta yüzde 0,6’lık artış görülürken, birçok et ve süt ürününde fiyatlar yüzde 0,3-0,4 arttı.

Fakat sebze ve meyve fiyatlarındaki yüzde 0,7’lik düşüş, Maliye Bakanlığı’nın değerlendirmesine göre gıda enflasyonunun yüzde 0,05’e gerilemesine yol açtı.

Gıda dışı ürünlerin fiyatları neredeyse hiç değişmezken (yüzde 0,01), hizmetlerdeki yüzde 0,11’lik artış genel tabloyu olumsuz etkiledi.

Makroekonomik Analiz ve Kısa Vadeli Tahmin Merkezi (TsMAKP) Başkan Yardımcısı Dmitriy Belousov, enflasyonun belirgin şekilde düştüğünü belirtirken, yıllık bazda yüzde 10’un üzerinde sabitlendiğini vurguladı.

Şubat ayında tüketici fiyatları haftalık yaklaşık yüzde 0,2 artarken, 3 Mart’ta sona eren haftada ve 4-10 Mart haftasında enflasyon sırasıyla yüzde 0,15 ve yüzde 0,11 olarak gerçekleşti.

Yılın başından itibaren fiyatlardaki artış, bir önceki yılın yüzde 1,95’ine kıyasla yüzde 2,28 oldu.

Mevcut yavaşlama, büyük olasılıkla geçici olan faktörlerin sonucu. Bu faktörler ortadan kalktığında enflasyon tekrar hızlanabilir.

Gazprombank analistleri, hızlanan ithalat fiyatlarındaki düşüş (rublenin yüzde 4,8 daha değer kazanması sayesinde) ve bazı gıda ürünlerindeki fiyat düşüşleri (bayram döneminin sona ermesi) nedeniyle fiyat baskısının azalmaya devam ettiğini belirtiyor.

Özellikle salatalık fiyatları bir haftada yüzde 11, bir ayda ise yaklaşık yüzde 25 düştü.

Belousov, bu durumu alışılmadık derecede elverişli doğal koşullara bağlayarak, “mevsimlik seraların” (sadece yeterince sıcak havalarda çalışan ve dolayısıyla ilkbaharda piyasaya ilk mevsimlik ürünleri, sonbaharda ise son ürünleri sunan) ürünlerini normalden önemli ölçüde daha erken piyasaya sürmesine olanak sağladığını ifade etti.

Ekonomist Yegor Susin ise, Telegram kanalından yayımladığı değerlendirmesinde “Büyük ölçüde tek seferlik faktörler ve değişken bileşenler sayesinde aşağı kaymaya devam ediyoruz,” diye yazdı.

MMI analistleri, salatalık hariç tutulduğunda bile haftalık enflasyonun yavaşladığını, önceki iki haftadaki yüzde 0,16 ve yüzde 0,18’e kıyasla yüzde 0,13 olduğunu hesapladı.

Ancak enflasyonu yavaşlatan her iki faktörün (rublenin güçlü değerlenmesi ve salatalık fiyatlarındaki düşüş) geçici olduğunu, dolayısıyla enflasyondaki yavaşlamanın da geçici olduğunu belirten analistler, bu durumu “yanıltıcı” olarak nitelendirerek yıllık tahminleri etkilemediğini ifade etti.

Bunun ynaı sıra Raiffeisenbank analistleri, rubledeki yükselişin enflasyonu düşürmeye yardımcı olmasına rağmen, kurdaki değişimin etkisinin abartılmaması gerektiği konusunda hemfikir.

Donets, rublenin tekrar düşmesi durumunda endişe edilecek bir durum görmediğini, kurun geçen yılki zirveleri aşmasını beklemediğini ve bu zirvelerin zaten fiyatlara yansıdığını belirtti.

Gazprombank analistleri, fiyat artışlarının sadece döviz baskısıyla değil, aynı zamanda şubat sonu ve mart başındaki tüketici aktivitesindeki düşüşün etkisiyle de yavaşladığını, ancak en son verilerin aktivitede hızlanma dalgasına işaret ettiğini ve bunun fiyat artışlarına 2-3 hafta gecikmeyle yansıyabileceğini öne sürüyor.

Analistlere göre, rublenin güçlü olduğu dönem de “hızla sona erebilir”.

Şubat ve mart aylarında düşen petrol ihracat fiyatları, “enflasyonu düşürme eğilimlerini” haziran ayına kadar “yeterince hızlı bir şekilde tersine çevirebilir”.

Analistler, şu anda enflasyonla ilgili iyimserliğin zirvesinin yaşandığını düşünüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English