Bizi Takip Edin

AMERİKA

Dünya ekonomisi nereye – 1: Davos’taki beyaz karanlık

Yayınlanma

Zenginler kulübü Davos’ta, bu yıl karamsar bir hava hakimdi. Et yememeyi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan milyarderlerin önemli bir kısmı özel jetleri ile İsviçre’ye geldi, ‘seks turizmi’nin Davos günlerinde patlaması nedeniyle kadınlara ‘kendinize dikkat edin’ uyarıları yapıldı.

Yine de atmosfer karanlıktı. Her yıl Davos zirvesi ile aynı zamanda yayımlanan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Küresel Risk Raporu, okurlarını sarsacak tespitler yapıyordu. Önümüzdeki on yıl toplumsal ve çevresel krizlere şahit olacaktık, hayat pahalılığı en ağır küresel risk olarak görünüyordu, biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistemin çöküşü önümüzdeki en hızlı kötüleşecek küresel riskti…

Enflasyon, stagflasyona yol açabilirdi, kamu borçlarının tarihsel seviyelerde olduğu düşünüldüğünde bunun sosyo-ekonomik sonuçları ağır olabilirdi. Bunlara küresel ekonomik parçalanmayı ve jeopolitik gerilimleri de eklediğimizde borçluluk yaygınlaşacaktı.

Rapor okuyanların canını yakmaya devam ediyordu: Teknoloji, eşitsizliği artıracaktı; gıda ve yakıt krizleri toplumsal kırılganlığı azdıracaktı; insani gelişime yönelik yatırımların azalması direnci azaltacaktı.

Peki bu karamsar tabloda hiç umut ışığı yok mu? WEF için var.

‘Paydaşlar kapitalizmi’

 WEF’in kurucularından Klaus Schwab, 2019 yılında yaptığı Davos konuşmasında “Ne tür bir kapitalizm istiyoruz?” diye sormuş ve bu meseleye değinmişti. 

Schwab, krize üç alternatif/üç cevap olduğunu düşünüyor.

Birincisi, batılı şirketlerin halihazırda uygulamakta olduğu ‘hissedarlar kapitalizmi.’ Bu seçenekte şirketlerin temel hedefi kârlarını maksimize etmek.

İkincisi, Çin’den ibaret olmayan, gelişmekte olan piyasaların da çoğunlukla başvurduğu, devletin ekonomiyi yönlendirdiği ‘devlet kapitalizmi’ yolu. 

Üçüncüsü, elbette, Schwab’ın da önerdiği yol, ‘paydaşlar kapitalizmi’ (stakeholder capitalism). Yarım yüzyıl önce yine kendisinin önerdiği bu model, Schwab’ın kendi sözleriyle, özel şirketleri toplumun ‘kayyum’u, ‘yeddiemin’i olarak konumlandırıyor.

WEF kurucusuna göre, kârlara aşırı odaklanmak, kapitalizmin ‘reel ekonomi’ ile olan bağlantısını gitgide koparıyor. Kapitalizmin bu biçimi sürdürülemez. Bunun yerine, büyük şirketler, devletler ve çok taraflı örgütlerle birlikte ‘paydaşlar kapitalizmi’ni geliştirmeli.

Schwab, hissedarlar kapitalizminden paydaşlar kapitalizmine geçişte ‘Greta Thunberg etkisi’nin öneminden bahsediyordu. Ona göre İsveçli ‘iklim aktivisti’, mevcut iktisadi sisteme bağlı kalmanın, gelecek nesillere ihanet olacağını bize gösteriyordu. Üstüne üstlük ‘Z kuşağı’ da ‘hissedar değerleri’nden başka değer tanımayan şirketler için çalışmak, onlardan ürün satın almak veya onlara yatırım yapmak istemiyorlardı.

Biraz da gerçekler

WEF’in karamsar tablosu ve ‘sürdürülebilir’ kapitalizm çağrılarında gerçeğe yakın bir şeyler olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Credit Suisse’in yayımladığı 2022 Küresel Servet Raporuna göre, 2021 yılının sonunda toplam küresel servet 463,6 trilyon dolara ulaştı. Bu rakam, toplam küresel çıktının neredeyse 4,5 katı.

Üstelik 2021’de küresel servet, bu yüzyılın başından beri görülen ortalama yüzde 6,8’lik artışı epey bir geride bırakarak yüzde 9,8 arttı.

Bu büyük artışın gerisinde yükselen emlak fiyatları ve kredi genişlemesiyle beslenen borsa büyümesi yatıyor. Yani zenginlikteki artışın çok önemli bir kısmını dünyadaki zenginlerin daha da zenginleşmesiyle açıklamak mümkün.

Gerçekten de, rapora göre, 2020’de dünyadaki yüzde 1’lik bir kesim (56 milyon kişi), tüm zenginliğin yüzde 45,8’ine, 2,9 milyar kişi ise bu enginliğin yalnızca yüzde 1,3’üne sahipti. Bu oran, 2021 yılında şöyle değişti: Tepedeki yüzde 1’in elde ettiği zenginliğin oranı yüzde 47,8’e yükseldi. En tepedeki yüzde 13, tüm zenginliğin yüzde 86’sına sahip.

Eşitsizlikler raporu hazırlayan Oxfam da, dünyada alınan her 1 dolarlık verginin yalnızca 4 sentinin zenginlerden geldiğine dikkat çekiyor.

OECD ülkeleri söz konusu olduğunda, 1980 yılında zenginlerden alınan gelir vergisinin toplama oranı yüzde 58 iken şimdi yüzde 42’ye kadar gerilemiş durumda.

Örneklem kümesi 100 ülkeye doğru genişletildiğinde bu oran daha da azalıyor (yüzde 31). Aynı örneklemde, yüzde 1’lik zengin kesimin en büyük zenginlik kalemlerinden olan sermaye gelirlerine yönelik vergi de ortalama olarak yalnızca yüzde 18. Yalnızca üç ülkede, sermaye gelirlerinden alınan vergi, ücret gelirlerinden alınan vergiden daha yüksek.

Uluslararası kurumlar da karamsar

IMF Başkanı Kristalina Georgieva’nın Davos öncesi uyarıları hatırlanacaktır. Georgieva, 2023’te dünyanın üçte birinin resesyonla yüzleşeceğini söylemişti.

IMF, küresel GSYİH’nin yüzde 2,7 büyüyeceğini tahmin etse de OECD, bu rakamı yüzde 2,2’ye çekmişti. Büyümenin ‘momentum kaybettiğini’ savunan OECD, risklerin de aşağı yönlü olduğunu kaydetmişti.

Dünya Bankası ise daha da ileri giderek, küresel büyümenin yüzde 1,7’de kalacağını, dünyanın tüm bölgelerinde kişi başına düşen gelir büyümesinin COVID-19 pandemisinden önceki düzeye göre daha düşük olacağını yazdı.

Dünya Bankasına göre, 2024 yılının sonunda gelişmekte olan ekonomilerin GSYİH seviyesi, pandeminin hemen öncesindeki tahminlerin yüzde 6 aşağısında olacak.

WEF’in anket yaptığı iktisatçılar daha da karamsar görünüyor. Ankete katılan dünyanın kamu ve özel kuruluşlarında çalışan baş ekonomistlerin yüzde 18’i, dünyanın bu sene resesyona girmesinin ‘kuvvetle muhtemel’ olduğunu düşünüyor.

Küresel ekonomideki resesyon ihtimalini görenler, ankete katılanların üçte ikisini oluştururken, ABD ve Avrupa’daki sıkı para politikalarının devam etmesini bekliyorlar.

Tüm baş ekonomistler, Avrupa için 2023 yılında ‘zayıf veya çok zayıf büyüme’ beklerken, ankete katılanların yüzde 91’i ABD için de ‘zayıf veya çok zayıf büyüme’ öngördü.

Geçen seneki ankette bu oranlar yüzde 86 (Avrupa için) ve yüzde 64 (ABD için) idi.

Ankete yanıt veren 10 kişiden 9’u, zayıf talep ve yüksek borçlanma maliyetlerinin şirketlerin üzerine yük bindireceğini, 10 kişiden 6’sı da daha yüksek girdi maliyetlerini vurguladı. Birçok baş ekonomist, bu nedenlerle çok uluslu şirketlerin maliyetleri kısmak için operasyonel masrafları kısmasını bekliyor.

Teknoloji devlerinde işçi kıyımı

WEF anketine yanıt veren iktisatçıların çok uluslu şirketler için söyledikleri aslında bir süredir yapılıyor.

Özellikle pandemi dönemi fahiş hisse yükselişleri yaşayan ve devasa kârlar açıklayan teknoloji tekelleri, geçen seneki ciddi düşüşlerle birlikte bilançodan kaynaklı operasyonal masraflarını da ‘güncellemeye’ başladılar.

Pandemi döneminde artan çevrimiçi faaliyetlerle birlikte istihdamı da artıran Alphabet (Google), Meta, Amazon, Microsoft gibi Amerikan çok uluslu tekelleri, daralmaya başlayan endüstri karşısında ilk önlem olarak işçi çıkarmaya başladı.

Teknoloji sektöründeki işten çıkarmaları takip eden layoffs.fyi isimli internet sitesinin verilerine göre, 2022 yılının başından bu yana bu sektörde işten çıkarılan işçi sayısı 200 bini buldu.

Bu sektörde yalnızca 2023 yılında işinden olan işçi sayısı ise 67 bin 268. Yalnızca Meta, Amazon, Microsoft ve Google’ın geçen haftalarda işten çıkardığı işçi sayısı 51 bin civarında. Şu ana kadar işten çıkarma açıklamayan tek endüstri devi Apple.

Bununla birlikte, teknoloji tekelleri nakit içinde yüzmeye devam ediyor. Son olarak Microsoft’un açıkladığı 2022’nin üçüncü çeyreği kârı 16 milyar dolar. Aynı Microsoft, geçen sene federal regülatörler devreye girip anlaşmayı engellemeseydi, oyun üreticisi Activision Blizzard’ı 69 milyar nakit ile satın alacaktı.

Meta ise, geçen yıla göre kârının yüzde 52 azaldığını söylese de, 2022’nin üçüncü çeyreğinde 4,4 milyar dolar kâr açıkladı.

Amazon da kârlılıkta düşüş ilan etse de son çeyrekte elde ettiği kâr 3 milyar dolar civarında.

İşten çıkarmalar tüm sektörlere yayılıyor

Ama işten çıkarmalar yalnızca Silikon Vadisi devlerinden ibaret değil.

Almanya merkezli yazılım devi SAP, 3 bin 500 işçiyi işten çıkaracağını duyururken, kimyasal tekeli Dow 2 bin çalışanını kovacağını açıkladı. Dow yöneticileri, bu sene maliyetlerde 1 milyar dolarlık bir kesinti yapacaklarını söylüyorlar.

Bir başka çok uluslu ABD menşeli şirket, 3M, zayıflayan tüketici talebini gerekçe göstererek imalatta çalışan 2 bin 500 işçiyi işten çıkaracağını açıkladı.

Oyuncak markası Hasbro ise, işgücünün yüzde 15’ine tekabül edecek şekilde, 1.000 kişiyi işten çıkaracak.

Salesforce işçilerinin yüzde 10’unu, Spotify yüzde 6’sını, Vimeo yüzde 11’ini, BlackRock yüzde 3’ünü, Goldman Sachs yüzde 7’sini işte çıkaracak.

ABD ve Avrupa’nın durumuna bir sonraki yazılarda daha fazla odaklanacağız.

AMERİKA

LinkedIn kurucusu Hoffman, Harris’ten FTC şefi Khan’ı kovmasını istedi

Yayınlanma

LinkedIn’in kurucusu milyarder Reid Hoffman birkaç gün önce Kamala Harris’in seçim kampanyasına 10 milyon dolar bağışladı ve çok daha fazlasını vaat etti.

Dün CNN’e konuşan Hoffman Harris’ten istediklerini sıraladı. Milyarder, Harris’in Biden’ın gümrük vergisi ve antitröst rejimlerini sona erdirmesi ve Federal Ticaret Komisyonu (FTC) Başkanı Lina Khan’ı kovması gerektiğini söyledi.

Bu görüntünün ardından Reid Hoffman’ın Harris için bir “Silikon Vadisi bağış toplama turu” planlandığı haberi geldi.

Lever’ın haberine göre Hoffman, şu anda FTC tarafından dava edilen ve soruşturulan Microsoft’un yönetim kurulunda yer alıyor.

Öte yandan Hoffman siyasette belirleyici bir isim olmak istiyor. Hoffman Harris’in, büyük şirketlerin istediklerini yapabilmeleri için ticaret ve antitröst yoluyla işçileri koruyan Biden politikalarından kurtulmasını istiyor. Harris’in bu talepleri karşılayacağını vaat etmesi halinde kampanyasına finansman sağlayacak.

Dün New York Times’ta (NYT) yayınlanan bir yazıya göre, Başkan yardımcısı olarak Harris yapay zekanın düzenlenmesine destek verdiğini dile getirdi.

Fakat başkan yardımcısı ile özel olarak görüşen bir bağışçıya göre, Khan’ın antitröst yetkilerini genişletme konusundaki görüşüne şüpheyle yaklaştığını ifade etti.

Hoffman Uber, Google, Microsoft, AirBNB, Amazon, Apple ve benzeri şirketlerin yükselişini analiz ettiği kitabında, ucuz sermaye ve yasaları çiğneme yoluyla tekelleşmenin “sosyal açıdan faydalı olduğunu” ve bu tür firmaların birleşme ve satın alma stratejileri ve rakipleri engelleyen etkileri nedeniyle “takdir edilmesi” gerektiğini savunmuştu.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Barack ve Michelle Obama’dan Kamala Harris’e destek

Yayınlanma

Barack ve Michelle Obama, Demokratların başkan adaylığı için Kamala Harris’i destekleyerek başkan yardımcısının Donald Trump’a karşı Beyaz Saray için yürüttüğü yeni kampanyada partiyi birleştirme çabalarını tamamlamış oldu.

Eski başkan ve first lady cuma günü Harris’i telefonla arayarak desteklerini ifade ettikleri bir video ile tartışmaları sona erdirdiler.

Barack Obama videoda, “Michelle ve ben seni desteklemekten ve bu seçimlerde seni Oval Ofis’e taşımak için elimizden gelen her şeyi yapmaktan daha fazla gurur duyamayacağımızı söylemek için aradık,” dedi.

Kamala Harris’in adaylığı garanti değil

Michelle Obama ise Harris ile “gurur duyduğunu” söyledi ve kasım ayındaki seçimlerin “tarihi bir seçim olacağını” belirtti.

Obamaların desteği önemli çünkü Biden’ın çekilmesinin ardından eski başkan ve ailesinin aday olarak Michelle Obama’yı göstermek istediği konuşuluyordu.

Obamalar Harris’in kampanyası konusunda cuma gününe kadar sessiz kalmışlardı. Harris’i desteklemek için daha fazla beklemiş olsalardı, başkan yardımcısının kampanyasına duydukları güven konusunda şüphe uyandırmaya başlayabilirlerdi.

Axios: Biden, Harris’in Trump’ı yenebileceğine inanmıyor

Perşembe günü Trump’ın kampanyası, aralarında eski başkan Obama’nın da bulunduğu bazı Demokratların “daha ‘iyi’ birini beklediklerini” iddia eden bir açıklama yayınladı.

Barack Obama, Başkan Joe Biden’ın haziran ayında Trump’la girdiği ve birçok Demokrat açısından “felaketle sonuçlanan” münazaranın hemen ardından Biden’ı açıkça desteklemiş olsa da daha sonra sessizliğe büründü.

Bu sessizlik pek çok Demokrat tarafından Başkanın Cumhuriyetçi rakibini yenebileceğine dair güvenini kaybettiği şeklinde değerlendirildi.

Biden çekilecek mi?

Bunun yanı sıra Michelle Obama’nın Biden ailesi ile olan ilişkisinin bozulduğu, Başkana yönelik “çekil” baskısında da Barack Obama’nın payının bulunduğu öne sürülüyordu.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD ekonomisi ikinci çeyrekte %2,8 büyüdü

Yayınlanma

ABD Ticaret Bakanlığı perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD ekonomisinin ikinci çeyrekte yıllık %2,8 oranında büyüdüğünü, bu oranın tüketici harcamalarının artması ve işletmelerin stoklarını artırmasıyla ekonomistlerin beklediğinden daha yüksek olduğunu söyledi.

Ekonomistler geçtiğimiz çeyrekte yıllık bazda %1,9’luk bir büyüme bekliyorlardı. Ekonomi yılın ilk üç ayında %1,4 oranında büyümüştü.

Perşembe günkü verilerde yakından izlenen ve stoklar, ticaret ve hükümet harcamalarını dışarıda bırakan bir talep göstergesi, yani özel yurtiçi alıcılara nihai hizmetler, %2,6 arttı.

Tüketici harcamaları %2,3 artarak ilk çeyrekteki %1,5’lik büyümeyi geride bıraktı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English