Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Filistin hakkında ne okumalı?

Yayınlanma

Modern Ortadoğu’ya bakarken, sömürgeciliği, özellikle de İngiliz ve Fransız sömürgeciliğini akılda tutmadan bölge hakkında okumak ve onu öğrenmek mümkün olamaz. Ortadoğu’nun makûs talihi, daha petrol dünyanın gündemini belirlemeden önce, sömürgecilik yarışı sırasında emperyalistler tarafından çizilmeye başlamıştır. Doğu Akdeniz’i kontrol altında tutmak, Mısır’a ve Kızıldeniz’e egemen olmak, İran Körfezi’ni hakimiyet altına almak… Kaynaklara el koymanın yanında, stratejik hesaplar da Ortadoğu’ya yön vermiş, bölgeyi egemenlik altında tutmak büyük devletler açısından büyük önem taşımıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası, bölgedeki emperyalist bekçilerin değişmeye başladığı, sömürgecilik karşıtı ulusal direnişlerin tüm Ortadoğu’ya yayıldığı ve Sovyetler Birliği’nin de nüfuzunun genişlediği bir dönemdir. İngiltere, mandası altındaki Filistin’den çekilmiş ve on yıllardır bölgeye göçle yerleşen siyonistler, Yahudi soykırımının da verdiği meşruiyetle devletleşme eğilimine girmiştir. SSCB’nin büyük bir hesap hatası sonucu kuruluşunu desteklediği İsrail, yalnızca Filistin halkına büyük acılar getirmekle kalmadı, aynı zamanda bütün Ortadoğu için bir tehlike, emperyalistlerin bölgeye sapladığı bir hançer haline geldi.

Özellikle 70’li yıllardan itibaren, tüm dünya ile benzer şekilde, inisiyatifin emperyalistlere ve gericilere geçtiğini görüyoruz. Bu dönemde, emperyalizmin bölgedeki en önemli müttefiki siyonist İsrail’in yerini sağlamlaşmış, en büyük düşmanı Mısır ile “barış” imzalamış; Nasır döneminde Arap halklarına model olan ve Ortadoğu’da gericilik ve emperyalizmle gerçek bir mücadeleye girişen Mısır havlu atmış ve kapılarını “glasnost” ile “perestroyka”ya açmıştır. Tesadüf olmayan bir şekilde, 70’li yıllar petrol gelirleriyle coşan Körfez sermayesinin, özellikle de Suudi Arabistan’ın yükselişine şahitlik etmiş, Suud ailesi ABD’nin bölgede İsrail’le birlikte en önemli müttefiki haline gelmiştir. “Ulusal kurtuluş” ideolojileri Suudi petrodolarlarının karşısında birer birer düşmeye başlamış, Körfez sermayesi tüm Ortadoğu’yu, özellikle de Mısır’ı emperyalizm adına dünya kapitalist sistemine entegre etmeye başlamıştır. Dünyadaki neoliberal saldırı ile Ortadoğu’daki gerici saldırının eşzamanlı ilerlemesi bir tesadüf değildir. İlericiliğin, laikliğin, sosyalizmin bölgemize “yabancı” olduğu tezinin yüz yıllık bir geçmişi olduğu doğru olsa da, bu tezin ilericiliğe galebe çalmaya başlaması, ABD’nin Suudi Arabistan’la el ele verip bölgeyi bir “İslamcı terör” cennetine dönüştürmesi ile devasa boyutlara ulaşmıştır. Milyon dolarlar harcayarak Vahhabi düşünceyi bölgeye yayan Suudi hanedanlığı, Afganistan’da SSCB’ye karşı silahlı “mücahidleri” ABD ile birlikte silahlandırmış ve finanse etmiştir.

Bu nedenle, Ortadoğu’nun son 40 yılının emperyalist işgaller ve İslamcı yükselişle geçmesi ile işçi sınıfı hareketiyle ve devrimci harekete yönelik saldırının birlikte yürümesi şaşırtıcı olmamalı. Bölgede laik/ulusalcı hareketlerin emperyalistlerin müdahaleleriyle ya saf dışı kalması ya da yozlaşması, İslamcı hareketleri yaygınlaştırmış, sosyalizm ise çoğunlukla sahipleri tarafından uzak bir ihtimal olarak değerlendirilmiştir.

Filistin direnişi de İsrail’den önce, İngiliz emperyalizmi destekli siyonist yerleşimciliğe karşı ‘komünal’ mücadeleler görünümü ile işe başlamış, ‘Nekbe’ ile birlikte mülteciliğin korkunç koşullarına düşmüş ve bir ‘Arap-İsrail’ sorunu olarak 1948-1967 dönemini geçirmiştir. Arap milliyetçiliği, yerini yavaş yavaş Filistin ulusal kurtuluşçuluğuna bırakırken, Arap devletlerindeki Filistin kampları, hem siyonizme karşı gerilla mücadelesinin, hem de içerideki siyasi gerilimlerin bir parçası haline geliyordu. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) önce Ürdün’den (Kara Eylül), sonra da Lübnan’dan çıkarılacak ve Filistin ulusal hareketinde bir dönem, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali ile birlikte kapanacaktı. Sonrası, Birinci İntifada, HAMAS ve İslamcı hareketlerin yükselişi, Oslo anlaşmaları ve İkinci İntifada’nın da tarihidir.

Başa, yani okuyacağımıza dönersek, bu çerçeve iyi bir başlangıç noktası olacaktır.

İsrail üzerine bir anı kitabı, İsrail tarafından konunun nasıl algılandığını iyi gösteriyor. Ari Shavit’in Vaat Edilmiş Topraklarım kitabı siyonist mitin tarihsel kökenlerine ve trajedisine parmak basıyor. Tarihçi Ilan Pappe’nin İsrail Hakkında On Mit eseri, “Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı” iddiasından İsrail’in Ortadoğu’nun tek demokrasisi olduğuna kadar bir dizi siyonist miti teşhir ediyor. Benny Morris’in henüz Türkçeye çevrilmeyen The Birth of the Palestinian Refugee Problem Revisited [Filistinli Mülteci Sorununun Doğuşuna Yeniden Bakış] kitabı, Filistin sorununun merkezinde yer alan Filistinli mülteciler meselesine cesur bir bakış atıyor ve Filistinlilerin ‘gönüllü’ olarak mülteci olduklarına yönelik siyonist miti yıkıyor.

Filistin sorununda, siyonistler tarafından katledilen, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi üyesi ünlü Marksist yazar ve şair Gassan Kenafani’nin “Güneşteki Adamlar” öyküsü iyi bir başlangıç olabilir. Aynı öykünün filme de uyarlandığını hatırlatalım. Yine, Musa Budeiri’nin Filistin Komünist Partisi üzerine yazdığı Filistin Komünist Partisi Tarihi isimli eser, bu zorlu coğrafyada komünistlerin nasıl bir tarihi olduğuna ilişkin ufuk açıcı bilgiler içeriyor. FKÖ üzerine yazılmış en iyi eserlerden biri de hâlâ Türkçeye çevrilmiş değil: Helena Cobban’ın yazdığı The Palestinian Liberation Organisation: People, Power and Politics [Filistin Kurtuluş Örgütü: İnsanlar, İktidar ve Siyaset]. Cobban, kitabında FKÖ’yü kendinden önceki Arap-Filistin hareketlerinden ayıran sınıfsal farklılıkları da analizine dahil ederek, FKÖ’nün ‘yeni’ bir fenomen olduğuna işaret ediyor.

James Barr, “Kırmızı Çizgi: Paylaşılamayan Toprakların Yakın Tarihi” kitabında Filistin sorunu dahil bugünkü Orta Doğu’nun nasıl şekillendiğini İngiliz-Fransız rekabeti üzerinden İngiliz ve Fransız arşiv belgelerine dayanarak açıklıyor. 

Prof. Dr. Mim Kemâl Öke’nin doktora tezine dayanan “Siyonizm ve Filistin Sorunu (1800-1923) “kitabı, Osmanlı hakimiyeti döneminde Filistin sorununun kökenleri, gelişimi ve evrimini ağırlıklı olarak Osmanlı arşiv belgeleri üzerinden ele alıyor. 

Aslen Filistinli olan Edward Said’in, 70’li yılların sonunda kaleme aldığı Filistin’in Sorunu ve 90’lardaki direnişi anlattığı Yeni Binyılda Filistin Sorunu adlı iki eserini de unutmamak gerekiyor. “İsrail’in, batı yakası ve Gazze’yi işgal ettiği 1967 yılından bu yana işgalin zulmü günbegün ve hiç nefes aldırmaksızın sürdüğü halde, Batı basınını ayaklandıracak tek şey Kudüs Çarşısında patlayan bir bombadır.” “Kudüs Çarşında patlayan bomba” yerine Aksa Tufanı’nı koyun 70’lerden bu yana pek bir şeyin değişmediği görülüyor.  

Dr. Selim Sezer’in Levant’ta Dönüşüm Çağı kitabı da, modern Filistin’in oluşumunun izini daha geniş bir coğrafya ile bağlantılı bir şekilde sürüyor. 

OKUMA LİSTESİ

 Ari Şavit, Vaat Edilmiş Topraklarım, Tekin Yayınevi, 2015, İstanbul.

Benny Morris, The Birth of the Palestinian Refugee Problem Revisited, 2. Basım, Cambridge University Press, 2003, Cambridge.

Gassan Kanafani, Güneşteki Adamlar, çev. Mehmet Hakkı Suçin, Metis, 2023, İstanbul.

Helena Cobban, The Palestinian Liberation Organisation: People, Power and Politics, Cambridge University Press, 1984, Cambridge.

Ilan Pappe, İsrail Hakkında On Mit, çev. S. Erdem Türközü, Nika, 2018, Ankara.

Ilan Pappe, Modern Filistin Tarihi: Tek Ülke, İki Halk, çev. Nuri Plümer, Phoenix, 2007, Ankara.

Ilan Pappe, Filistin’de Etnik Temizlik, çev. Yankı Deniz Tan, İntifada Yay, 2022, İstanbul.

Israel Shamir, Celile Çiçekleri Kutsal Topraklar’dan Denemeler, çev. Selim Us ve Hediye Birsaygılı, Nöbetçi Yayınevi, 2010.

John J. Mearsheimer ve Stephen M. Walt, İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası, çev. Hasan T. Kösebalaban, Küre, 2017, İstanbul.

Musa Budeiri, Filistin Komünist Partisi Tarihi, 1919-1948, Yordam, 2012, İstanbul.

Noam Chomsky ve Ilan Pappe, Yaşamla Ölüm Arasında Gazze Dünden Bugüne Filistin Sorunu, çev. Taylan Doğan ve Ali K. Saysel, BGST Yayınları, 2011, İstanbul.

Selim Sezer, Levant’ta Dönüşüm Çağı – Modern Suriye, Lübnan, Filistin ve İsrail’in Oluşum Süreçleri (1840-1948), Babil Kitap, 2023, İstanbul.

ORTADOĞU

“Generallerin planı” böyle suya düştü

Yayınlanma

Gazze’nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı’nda yaşayan Filistinlilerin İsrail ordusunun tahliye çağrılarını reddetmesi, Gazze’nin kuzeyinin boşaltılmasını içeren “generallerin planı”na engel oluyor.

İsrail’in Yediot Ahronot gazetesinin haberinde, İsrail ordusunun 30 Eylül’de Lübnan’ın güneyine kara saldırısı başlatmasının Gazze Şeridi’ni “ikincil savaş bölgesine” dönüştürdüğü belirtildi.

İsrail ordusunun, güney cephe komutanlığını Gazze’nin kuzeyindeki Cibaliya’ya kara saldırısı düzenlemek için bölgede bıraktığı aktarılan haberde, bunun sebebinin Cibaliya’da yaşayan Filistinlilerin İsrail ordusunun tahliye çağrılarına direnmeleri olduğu kaydedildi.

400 bin Filistinli ölümle karşı karşıya

Cibaliya’yı İsrail ordusunun kuşatma altında tuttuğu ve bölgeden ayrılmayı reddeden çok sayıdaki Filistinliyle karşı karşıya kaldığı belirtildi.

İsrail ordusunun Cibaliya’ya Kasım ve Aralık 2023’te iki kez kara saldırısı düzenlediği hatırlatılan haberde, 6 Ekim’de gerçekleştirilen saldırının 7 Ekim 2023’ten bu yana yapılan üçüncü kara saldırısı olduğu kaydedildi.

Hamas’ın bölgede İsrail askerlerine direniş gösterdiği, patlayıcılı tuzaklar kurduğu ve çatışmalar çıktığı belirtildi.

Halkın kararlığı “generallerin planı”nı bozuyor

Cibaliya’daki duruma ilişkin haberde, “Cibaliya’da nüfusu tahliye etmenin zorluğu güney cephe komutanlığının bu operasyonun öncekilerden daha uzun süreceğini anlamasına yol açtı. Önceki operasyonlar 1-3 hafta sürerken, bu birkaç ay alabilir” ifadesine yer verildi.

Haberde, Filistinlilerin Cibaliya’da yaşadıkları yerleri terk etmeme konusundaki kararlılığının, Gazze’nin kuzeyinin boşaltılmasını kapsayan “generallerin planını” boşa çıkardığı bildirildi.

Gazze’de “generallerin planı” gündemde

Cibaliya’ya düzenlenen kara saldırısının, İsrail ordusunda eski Operasyonlar Bölümü Başkanı General Giora Eiland’ın girişimiyle hazırlanan “generallerin planının” daha küçük bir versiyonunu kapsadığı ifade edildi.

Eiland’ın öncülüğünde geçen ay İsrailli emekli generallerin hazırladığı söz konusu plan, Gazze’nin kuzeyinde kalan yaklaşık 300 bin Filistinlinin Gazze’nin güneyine göç ettirilmesini içeriyor.

İsrail ordusuna ait birliklerin bölgeyi kuzey ve güneyden kuşattığı kaydedilen haberde, İsrail askerlerinin Selahaddin Caddesi üzerinde kontrol noktası kurduğu, buradan güneye giden Filistinlileri kontrol ettikleri aktarıldı.

Haberde ayrıca “Cibaliya’nın sınırlı bir ölçüde hala Hamas’ın kontrolü altında olduğu” kaydedildi.

Gazetenin haberinde, Cibaliya’ya yönelik saldırıya katılan ismi açıklanmayan üst düzey bir İsrail askeri, “Hamas, son aylarda, İsrail ordusu Gazze’nin kuzeyine kara saldırısı düzenlemediği için gücünü yeniden toplamaya başladı” dedi.

İsrail hükümeti, geçen ay basına yansıyan generallerin planına ilişkin bir açıklama yapmazken, İsrail devlet televizyonu KAN’ın haberinde eylül ayında kabinenin bu planı incelediği duyurulmuştu.

İsrail ordu radyosunda, 6 Ekim’de yayımlanan haberde, İsrail ordusunun Cibaliya’ya başlattığı kara saldırısıyla “generaller planı” arasında bir bağlantının bulunmadığı iddia edilmişti.

Haberde, “Bu askeri bir operasyondur ve siyasi süreçten tamamen ayrıdır. Bu aşamaya kadar siyasi düzeyde Gazze Şeridi’nin kuzeyinde herhangi bir siyasi planın uygulanmasıyla ilgili karar verilmedi” ifadesi kullanıldı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

400 bin Filistinli ölümle karşı karşıya

Yayınlanma

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı ile Beyt Lahiya ve Beyt Hanun beldelerine yönelik sıkı kuşatması ve kara saldırıları 6. gününde de sürüyor.

Hava ve kara saldırılarını şiddetlendiren İsrail askerleri, hareket eden her şeyi hedef alarak bölgeye giriş çıkışları engelliyor.

İsrail ordusunun, Cibaliya beldesindeki el-İhsan Camisi çevresinde bir evi hedef alması sonucu çok sayıda Filistinli yaralandı.

İsrail savaş uçakları da Cibaliya Mülteci Kampı’nın batısındaki el-Faluca bölgesinde “el-Azazi” ailesine ait evi hedef aldı, saldırıda 4 kişi öldü, 8 kişi de yaralandı.

İsrail insansız hava aracının (İHA) Gazze kentinin güneydoğusundaki ez-Zeytun Mahallesi’nde sivilleri hedef alması sonucu 1 Filistinli hayatını kaybetti.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, 7 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Beyt Hanun, Cibaliya ve Beyt Lahiya’daki Filistinlilere uyarıda bulunarak, boşaltılması istenilen bölgelerin haritasını paylaşmıştı.

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Filistinliler, İsrail ordusunun ilk kez bu bölge için tahliye çağrısında bulunduğu 14 Ekim 2023’ten bu yana evlerini ve yaşadıkları yerleri terk etmeyi reddediyor.

Gazze’deki Filistin Hükümeti, İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki hastaneleri hizmet dışı bırakma girişimi nedeniyle 400 bin Filistinlinin ölümle karşı karşıya kaldığını duyurdu.

Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı, Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Lahiya kentinde bulunan Kemal Advan Hastanesi’nden görüntüleri paylaştı. Videoda konuşan sağlık görevlisi, İsrail saldırılarında yaralanan ve hayatını kaybeden çok sayıda kişinin Kemal Advan Hastanesi’ne getirildiğini söyledi. Çok sayıda yaralı çocuğun tedavi aldığı görülen videoda Filistinli doktor, Kemal Advan Hastanesi’nin kapasitesi üzerinde çalıştığına dikkati çekti.

Filistinli doktor, “Kemal Advan Hastanesi’nde ileri derecede sağlık hizmeti veriyoruz. Yakıt sağlanmazsa 24 saat içinde Kemal Advan’ın yanı sıra Endonezya ve Avde hastanelerinde de sağlık hizmetleri duracak. Gerçek bir sağlık felaketi ile karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

İsrail’in kuşatma ve kara saldırıları düzenlediği bölgede, yakıt girişine izin verilmemesinin hastaneler için “felaket” olacağına vurgu yapan Filistinli doktor, dünyaya yardım çağrısında bulundu. Filistinli doktor, “Gazze’nin kuzeyinde yoğun bakım hizmeti verebilecek başka hastane yok. Tüm dünyaya, uluslararası topluma ve insan hakları kuruluşlarına Gazze’nin kuzeyindeki hastanelere yakıt ulaştırılması için çağrıda bulunuyoruz” dedi.

Hastanede çok sayıda yaralının ameliyat olmak için sıra beklediğini söyleyen Filistinli doktor, hastanede zor durumdaki yaralı çocukların durumuna dikkati çekti.

Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, İsrail’in yardım misyonlarının erişimini engellemeye devam ettiği Gazze’nin kuzeyinde neredeyse hiç sağlık hizmetinin kalmadığını duyurdu.

Ghebreyesus, X hesabından yaptığı paylaşımda, DSÖ’nün Gazze’nin kuzeyine giden iki misyonunun tekrar engellendiğini ve erişiminin reddedildiğini belirtti.

İsrail’e zorla yerinden etme taleplerini durdurma ve hastaneleri koruma uyarısında bulunan Ghebreyesus, “Gazze’nin kuzeyinde neredeyse hiç sağlık hizmeti kalmadı. İnsanların gidecek yeri yok” ifadelerini kullandı.

Ghebreyesus, İsrail’e insani yardım görevlerini kolaylaştırma çağrısında da bulunarak, “Hayatlar buna bağlı. Ateşkese yönelik çalışmalar yürütün. Bu çatışmada sıkışmış tüm insanların barışa ihtiyacı var” değerlendirmesinde bulundu.

Aralarında İngiltere, Fransa, ABD ve İsviçreli sivil toplum kuruluşlarının da yer aldığı 18 uluslararası yardım örgütü, yaptıkları ortak açıklamayla Gazze’nin kuzeyinde artan tansiyonun insani felakete yol açacağı uyarısında bulunmuştu.

Uluslararası yardım kuruluşları, İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutmasının insani durumu daha da ağırlaştıracağını ve insani yardım operasyonlarını engelleyeceğini bildirmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’e BM askerini vurmak bile serbest

Yayınlanma

İsrail, Lübnan-İsrail sınırında bulunan Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü’nün (UNIFIL) kuzeye çekilmesini istedi bu talebi kabul edilmeyince BM’ye ait bir gözlem kulesini hedef aldı. İki BM askerinin yaralandığı saldırı sonrası bazı ülkeler İsrail’i kınadı ancak herhangi bir yaptırım gündeme dahi gelmedi. Dün yaşanan bu olaydan sonra İsrail bugün de aynı noktayı vurdu ve iki BM askeri daha yaralandı.

İsrail, dün UNIFIL’e ait gözlem kulesini vurmadan saatler önce UNFIL Sözcüsü Walla haber sitesine İsrail’in kendilerinden Lübnan sınırındaki mevzileri boşaltmalarını talep ettiğini ancak bu talebin reddedildiğini açıkladı. İsrail, Lübnan’ı karadan işgale başlamadan önce de benzer bir talepte bulunmuştu.

Bu haberin düşmesinden kısa bir süre sonra İsrail ordusuna ait bir Merkava tankı UNIFIL’in Lübnan’ın güneyindeki karargâhında bulunan bir gözlem kulesine doğru ateş açtı ve iki barış gücü askeri yaralandı. Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, iki barış gücü askerinin Endonezya birliğinden olduğunu ve askerlerin hafif yaralandığını açıkladı.

Güçlerinin bölgede faaliyet gösterdiğini kabul eden İsrail, sözde mücadele ettiği Hizbullah savaşçılarının BM karakolları yakınlarında faaliyet gösterdiğini iddia etti. İsrail, bölgedeki BM güçlerine ateş açmadan önce UNIFIL’e korunaklı alanlara sığınmalarını söylediğini açıkladı. Ancak UNIFIL’e göre bu saldırı ilk değil. İki gün içinde iki ayrı saldırı daha yapıldı ancak herhangi bir zayiat olmadı.

Saldırı sonrası UNIFIL’den yapılan açıklamada “Barış güçlerine yönelik her türlü kasıtlı saldırı uluslararası insancıl hukukun ağır bir ihlalidir” denildi ve İsrail ordusu nezdinde girişimlerde bulunulduğu belirtildi.

BM Genel Sekreteri’nin Barış Operasyonlarından Sorumlu Yardımcısı Jean-Pierre Lacroix ise Fransa’nın talebi üzerine Lübnan’daki gelişmeleri ele almak üzere toplanan BMGK oturumunda İsrail’in “Merkava tankları” ve iş makinalarıyla birçok bölgeye giriş yaptığını belirterek, “Barış güçlerimizin güvenliğine yönelik tehlike giderek artıyor” dedi.

23 Eylül’den bu yana UNIFIL’in operasyonel faaliyetlerini gerçekleştiremediğini ifade eden Lacroix, Hizbullah’ın daha önce BM tesislerine yakın yerlerde askeri mevcudiyeti bulunduğunu, şimdi de İsrail ordusunun bunu yaptığını belirtti.

Lacroix, barış güçlerinin güvenliğinin sahadaki aktörler tarafından sağlanmak zorunda olduğunun altını çizdi.

İsrail ordusunun BM tesisleri yakınlarında askeri mevcudiyet kurmasını protesto ettiklerini kaydeden Lacroix, İsrail ordusunun UNIFIL’in statüsü ve personeli ile tesislerini korumak zorunda olduğunu vurguladı.

İtalya: Hata değildi

İtalya Savunma Bakanı Guido Crosetto saldırının hata olmadığını ve savaş suçu teşkil edebileceğini söyledi ve ülkesindeki İsrail Büyükelçisi’nden izahat istedi.

İtalya, Endonezya’dan sonra UNIFIL’e en fazla asker sağlayan ikinci ülke. Endonezya’nın BM Büyükelçisi Hari Prabowo bu olayın “İsrail’in kendisini nasıl uluslararası hukukun, cezasızlığın ve ortak barış değerlerinin üzerinde konumlandırdığını açıkça gösterdiğini” söyledi.

İspanya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da İspanya hükümetinin taraflardan UNIFIL birliklerine saygı duymasını talep ettiği ve birliklerin güvenliklerinin garantiye alınması gerektiği belirtildi.

“Yaptırım beklemiyoruz”

İsrail’in BM Büyükelçisi Danny Danon ise New York’ta yaptığı açıklamada İsrail’in Hizbullah’la mücadeleye odaklandığını ve “çatışmalar yoğunlaşırken UNIFIL’in tehlikeden kaçınmak için 5 km kuzeye taşınmasını” tavsiye etti. Bir İsrailli diplomat ise The Times of Israel’e olay nedeniyle bazı ülkelerin BMGK’de İsrail’i kınadıklarını ancak bu saldırı nedeniyle yaptırım beklemediklerini söyledi.

Bugün de vurdu

Öte yandan Lübnan resmi ajansı NNA’nın bugün geçtiği habere göre, İsrail ordusu Ras Nakura’daki UNIFIL komuta merkezinin ana girişini top mermisiyle hedef alırken bir UNIFIL gözlem kulesi de “Merkava tankı” ile vuruldu. Haberde, komuta merkezinde maddi hasar oluştuğu, “Merkava tankı” ile gözlem kulesine gerçekleştirilen saldırı sonucunda Sri Lanka taburundan 2 askerin yaralandığı kaydedildi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English