Bizi Takip Edin

Diplomasi

“Hizbullah” diplomasisi

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanı Austin İsrailli mevkidaşı ile, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Mısır, Katar ve Bahreynli mevkidaşlarıyla Mavi Hat’taki gerginliği görüştü.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ile yaptığı telefon görüşmesinde, Lübnan’daki Hizbullah ile yaşanan çatışmaları ele aldı. ABD Savunma Bakanlığından (Pentagon) yapılan açıklamada, Austin ve Gallant’ın, İsrail’in kuzeyinde Hizbullah’la yaşanan çatışmalar hakkında görüştüğü, Washington ile Tel Aviv arasında askeri işbirliğini artırma fırsatlarını ele aldıkları belirtildi.

Açıklamada, ikilinin insani yardımların Filistinlilere ulaştırılması için Gazze sahiline kurulan yüzer iskele hakkında da görüştükleri ifade edildi. Austin’in, Müşterek Kıyı Lojistik Mekanizması’nın (JLOTS) “yakında faaliyetlerini durduracağını” söylediği aktarılan açıklamada, ABD’li Bakan’ın tüm kara geçişlerinden insani yardım akışının artırılmasının ve Gazze’de dağıtılmak üzere Aşdod Limanı’na yapılan yardım teslimatlarının desteklenmesinin önemini vurguladığı kaydedildi.

Açıklamada, Austin ve Gallant’ın, “Hamas’ın kalıcı bir yenilgiye uğratılması” ve “ABD vatandaşları da dahil olmak üzere” esirlerin güvenli şekilde serbest bırakılması yönündeki isteklerini yineledikleri bildirildi.

Macron’un temasları

Macron’un temaslarıyla ilgili Elysee Sarayı’ndan yapılan açıklamada ise Fransa Cumhurbaşkanı, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, Bahreyn Kralı Hamed bin İsa Al Halife ile ayrı ayrı telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Görüşmeler sırasında liderler, İsrail ile Lübnan arasında “Mavi Hat” olarak tabir edilen sınır hattındaki gerilimin artmasından duydukları derin endişeyi ifade ederek, tarafları sorumluluk almaya ve gerilimin bölgeye yayılmasını engellemek için itidalli davranmaya çağırdı.

Macron, görüşmelerde, İsrail’in, Gazze Şeridi’ndeki okullara ve Megazi Mülteci Kampı’na yönelik saldırılarını kınadı ve İsrail’in uluslararası hukuka uyma zorunluluğu olduğunu belirtti.

Esirlerin serbest bırakılması beklentisini dile getiren Macron, Gazze’deki insani durumu göz önünde bulundurarak bölgede ateşkesin geciktirilmeksizin ilan edilmesinin önemine değindi.

Macron, Gazze’deki halkın acılarının sona erdirilmesi ve ihtiyaç duyduğu insani yardımın engellenmeden bölgeye ulaşması gerektiğini vurguladı.

Macron, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile Arap Birliği Temas Grubunun bölgedeki barış için sarf ettiği çabaları ve ABD Başkanı Joe Biden’ın ateşkes planını desteklediğini belirterek, ülkesinin ortaklarıyla beraber bölgede iki devletli bir barışa dayalı çözüm için çalışmaya kararlı olduğunu dile getirdi.

Gazze Şeridi’ne 7 Ekim 2023’ten bu yana saldırılarını sürdüren İsrail, kuzey sınırında Lübnan Hizbullahı ile çatışıyor. İsrail ile Lübnan arasında “Mavi Hat” olarak tabir edilen sınır hattında son haftalarda gerginlik tırmanıyor. ABD ve Fransa Lübnan ile İsrail arasında mekik diplomasisi uygulayarak çatışmanın topyekûn bir savaşa dönmesini engellemeye çalışıyor.

Diplomasi

Londra’da Ukrayna ateşkesi görüşmesi

Yayınlanma

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, ülkesindeki ateşkesi görüşmek üzere 23 Nisan’da Londra’da İngiltere, Fransa ve ABD temsilcileriyle bir araya gelineceğini duyurdu. Toplantının amacının koşulsuz ateşkes ve kalıcı barış sağlamak olduğunu belirten Zelenskiy, daha önce 17 Nisan’da Paris’te Almanya’nın da katılımıyla benzer bir görüşme yapıldığını hatırlattı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ülkesindeki ateşkesle ilgili bir sonraki uluslararası toplantıyı duyurdu.

Toplantı, 23 Nisan’da Londra‘da gerçekleştirilecek.

Zelenskiy, 21 Nisan Pazartesi günü X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Ukrayna, İngiltere, Fransa ve ABD olarak azami derecede yapıcı ilerlemeye hazırız,” ifadelerini kullandı.

Ukrayna lideri, yaklaşan müzakerelerin amacının, “gerçek ve kalıcı barışın tesis edilmesini takip edecek” koşulsuz bir ateşkes sağlamak olduğunu ekledi.

Ayrıca, yaklaşan zirveyi İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile görüştüğünü söyledi.

Dört ülkenin yanı sıra Almanya’nın da katılımıyla benzer bir toplantı 17 Nisan’da Paris’te yapılmıştı.

AFP ajansı, bunun Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve gelmesinden bu yana Avrupalıların Ukrayna konusunda ilk kez müzakere masasına oturduğunu belirtti.

Dpa ajansı ise Donald Trump yönetiminin Ukrayna’yı uzun vadede desteklemeye hazır olmadığını ve Rusya ile mümkün olan en kısa sürede barış anlaşması sağlaması için Kiev’e baskı yaptığını hatırlattı.

Ajansın aktardığına göre, Ukrayna’dan sadece NATO üyeliğinden değil, aynı zamanda kendi topraklarının önemli bir kısmından da vazgeçmesi talep ediliyor.

21 Nisan’da, Kremlin tarafından ilan edilen Paskalya ateşkesinin sona ermesinin ardından, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Rusya’ya sivil hedeflere yönelik tüm saldırıları 30 gün süreyle “uzatma olasılığıyla birlikte” askıya almayı teklif etmişti.

NATO ülkelerinden Ukrayna’ya 21 milyar avroluk rekor yardım

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Trump, Ukrayna topraklarının yüzde 20’sinden vazgeçmeye hazır

Yayınlanma

New York Post (NYP) gazetesinin üst düzey bir ABD yönetimi yetkilisine dayandırdığı haberine göre, ABD Başkanı Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı çözme planı, ateşkesin ardından ülkeye Avrupa ülkelerinden askerlerin konuşlandırılmasını öngörüyor. Gazete, Ukrayna’nın fiilen yüzde 20’lik bir toprak tavizine hazır göründüğünü ancak hukuken tanımayacağını yazdı.

New York Post (NYP) gazetesinin üst düzey bir Washington yönetimi yetkilisine dayandırdığı haberine göre, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı çözme planı, ateşkesin ardından ülkeye Avrupa askerlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Trump, geçtiğimiz günlerde Rusya ve Ukrayna ile yaptığı görüşmelerin detaylarını önümüzdeki üç gün içinde açıklayacağını belirtmişti.

Bir gün önce ise ABD Başkanı, Moskova ve Kiev’in önümüzdeki hafta bir anlaşmaya varabileceğini umduğunu dile getirmiş, ancak tam olarak ne tür bir anlaşma beklediğini netleştirmemişti.

Gazete, Trump’ın planının, ateşkes anlaşmasına varılması halinde Ukrayna’ya Avrupa askerlerinin konuşlandırılmasını içerebileceğini yazdı.

Gazetenin görüştüğü yetkili, “Karmaşıklık, güvenlik güçlerinin nasıl temsil edileceğinde yatıyor; biz buna ‘karşı koyma güçleri’ diyoruz. Bu, Ukraynalıların almak istediği güvenlik garantilerinin bir parçası ve umuyoruz ki bunları alacaklar,” dedi.

Bununla beraber gazete, ateşkesi denetlemek üzere ayrı bir barış gücü oluşturulması olasılığının da değerlendirildiğini yazdı.

Bu gücün, “Ruslar, Ukraynalılar ve NATO dışı üçüncü bir ülkenin” yer aldığı “ortak bir komisyon” şeklinde olacağı belirtildi.

Gazeteye göre, bu üçüncü tarafın, her iki tarafın da silah bıraktığından emin olmak için cephe hattını gözlemlemesi gerekecek.

NYP‘nin kaynağı, ABD’nin misyona dahil olabileceğini ancak “sahada askeri bir güç olarak” değil, “üçüncü bir tarafla birlikte parasal bir güç olarak” temsil edilebileceğini ifade etti.

Gazete, çatışmanın çözümüne ilişkin anlaşma koşullarının henüz kesinleşmediğini, zira Rusya ve Ukrayna’nın planı ayrı ayrı görüştüğünü kaydetti.

Trump, Rus veya Ukrayna tarafının çözümü çok zorlaştırması halinde ABD’nin barış görüşmelerinden çekilebileceğini söylemişti. Bununla birlikte, Washington’ın “bu sorunu çözmek için iyi şanslara” sahip olduğuna inandığını belirtmişti.

17 Nisan’da Paris’te ABD, Ukrayna ve Avrupa temsilcileri arasında görüşmeler yapılmış, bu görüşmelerde Amerikan heyeti “Ukrayna’da kalıcı barışın ana hatlarını” sunmuştu. Bu öneriler Rus tarafına iletilmişti.

Bloomberg‘in haberine göre, ABD, Rusya’nın kontrolüne geçen tüm toprakları Rusya’ya bırakmayı ve Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunu gündemden çıkarmayı önermişti.

The Wall Street Journal‘ın yazdığına göre ise, Amerikan tarafının öneri listesinde Kırım’ın resmen Rusya toprağı olarak tanınması maddeleri de yer alıyordu.

NYP‘nin görüştüğü yetkiliye göre, Ukrayna tarafı “fiilen yüzde 20’lik toprakları vermeye hazır görünüyor, ancak hukuken değil.”

Yetkili, “Ukrayna’nın bunu sonsuza dek vereceğini söylemiyoruz. Hukuken ise, [Rusya’nın] bu toprakları aldığını ve bir daha asla göremeyeceğimizi kabul etmemiz anlamına gelir,” ifadesini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın özel elçisi Steve Witkoff, Rusya’nın ısrar ettiği bazı bölgeleri alabileceğini kabul etmişti.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin “makul uzlaşmalara” hazır olduğunu ancak tavizlere ve “takaslara” hazır olmadığını söylemişti.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise, Kiev’in kaybedilen toprakları asla Rus toprağı olarak tanımayacağını, ancak zamanla toprakların diplomatik yollarla geri kazanılmasını sağlayacak bir uzlaşma olasılığını kabul ettiğini belirtmişti.

Trump: Rusya ve Ukrayna anlaşırsa ABD ile büyük iş yapacaklar

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Rusya, Amerika’nın ‘altın kubbesini’ nasıl aşacak?

Yayınlanma

Savunma uzmanı İgor Garnov’un Rusya’nın önde gelen diplomasi yayınlarından Vzglyad‘da yer bulan makalesi, ABD’nin mevcut füze savunma sistemlerinin (FSS) yetersizliğine ve “Altın Kubbe” adı verilen yeni bir uzay tabanlı sistem geliştirme çabalarına odaklanıyor. Garnov, Elon Musk’ın SpaceX’inin bu yeni sistemin hayata geçirilmesindeki potansiyel rolünü vurgularken, “Altın Kubbe”nin Brilliant Pebbles ve Brilliant Eyes gibi eski projelerin modern bir versiyonu olabileceğini öne sürüyor. Garnov, bu sistemin Rusya’nın kitlesel nükleer saldırısına karşı tam koruma sağlamayacağını, fakat Çin gibi diğer ülkelerin potansiyelini önemli ölçüde sınırlayabileceğini belirtiyor. Sonuç olarak Garnov, ABD’nin bu alandaki stratejik hedeflerinin Çin’e karşı koymaya yönelik olabileceği değerlendirmesini yapıyor.


Rusya, Amerika’nın ‘altın kubbesini’ nasıl aşacak?

İgor Garnov

Vzglyad

ABD’nin füze savunma sistemi (FSS), mevcut hâliyle yalnızca kıtalararası (stratejik) balistik füzelerin (KABF) savaş başlıklarını engelleyebildiği için “stratejik” olarak adlandırılıyor. Ancak bu sistem, tüm ülke toprakları için tam koruma sağlayamıyor.

Yer konuşlu GBI önleyici füzeleri kullanılarak inşa edilen bu sistem, tesadüfi (tekil) veya sınırlı saldırıyı püskürtmek üzere tasarlandı. KABF’leri engelleme kapasitesi, hedef başına iki füze harcanması durumunda en iyi ihtimalle yaklaşık yirmi hedefle sınırlı. Çoklu başlığa sahip KABF’ler için bu, 2 ila 6 füzenin savaş yüküne karşılık gelir. Fakat ABD topraklarına yönelik herhangi ciddi saldırı, yüzlerce KABF’nin yanı sıra FSS’yi aşma araçları ve çeşitli elektronik harp (EH) sistemlerini de içerecek. Amerikan FSS’nin yüzde 100 etkinlikle çalıştığı varsayılsa bile —ki bu teknik olarak imkansız— kitlesel saldırının ilk dakikalarında mühimmatını tüketerek bu kadar çok hedef karşısında yetersiz kalacak.

Deniz konuşlu SM-3 önleyici füzeleri ve kara konuşlu THAAD kompleksini stratejik FSS olarak sınıflandırmak tam olarak doğru olmaz. Bu sistemlerin görevi, orta ve ara menzilli füzeleri engellemek. Gerçek anlamda stratejik ve kitlesel saldırıyı püskürtme konusundaki yetenekleri ise sıfıra yakın.

Ancak şimdi Beyaz Saray, “Altın Kubbe” kod adlı yeni stratejik FSS’nin oluşturulmaya başlandığını duyuruyor. Bu yeni sistemin etkinliğinin çok daha yüksek olacağı belirtiliyor. Sistemin ilk taslakları şimdiden Pentagon başkanının incelemesine sunulmuş durumda.

Bu mümkün mü? Böylesine büyük ülkenin tüm topraklarını aşılmaz kalkanla kaplamak nasıl gerçekleştirilebilir? Bu soruyu yanıtlamak için ABD FSS’nin oluşturulma tarihindeki bazı anlara dönmek gerekiyor.

Reagan döneminin “Yıldız Savaşları” programı, ilgili geliştirmelerin durdurulduğuna dair açıklamalara rağmen aslında hiçbir zaman sona ermedi.

Sadece FSS sistemleri geliştirilirken ortaya konan hedefler, 1980’lerin ortalarında önde gelen süper güçlerin bile sahip olduğu teknik imkanlarla uyuşmuyordu. Kamuoyunun hafızasında daha çok fantastik projeler —nükleer pompalamalı X-ışını lazerleri, yörünge parçacık hızlandırıcıları, railgun’lar ve diğer benzeri sıra dışı tasarımlar— kaldı. Bu tür “devrimci” fikirlerin büyük çoğunluğu prototip aşamasına bile ulaşamadı. Daha “Yıldız Savaşları” programının başlangıcında, 1980’lerin ortalarında, ABD daha pratik ve nispeten basit yörünge tabanlı imha araçlarını araştırmaya yöneldi.

Böyle sistemin ilk taslak projesi Smart Rocks olarak adlandırıldı. Esasen, çok sayıda hafif önleyici füzeyle donatılmış ağır yörünge istasyonundan (sözde “garaj”) oluşuyordu. Bu konsept, savunmasız kabul edildi, çünkü böyle yörünge istasyonlarından sadece birinin bile imha edilmesi savunmada önemli gedik açıyordu. Aynı zamanda, füzelerin hafif yapılamayacağı ve uzayda yönlendirme ve manevra sistemlerinin yeniden geliştirilmesi gerektiği anlaşıldı.

İkinci proje Brilliant Pebbles adını aldı. Fikir olarak Smart Rocks programını takip ediyordu, fakat birkaç büyük savaş yörünge istasyonu yerine, yörüngeye çok sayıda önleyici füzenin bireysel kapsüller içinde yerleştirilmesini öngörüyordu. Barış zamanında bu önleyici füzeler kendi nöbet yörüngelerinde bulunacak, kitlesel saldırı tespit edildiğinde ise düşman KABF’lerini uzaya çıktıktan hemen sonra engellemeye başlayacaktı.

Brilliant Pebbles programı oldukça gerçekçiydi ancak aşırı pahalıydı. ABD topraklarını korumak için uzaya 7 binden fazla önleyici kapsül yerleştirmek gerekiyordu. O dönemde ABD Uzay Kuvvetleri ve NASA bu kapasiteye sahip değildi. Ancak bu program da tamamen rafa kaldırılmadı.

1980’lerin “Yıldız Savaşları” sadece imha araçlarının geliştirilmesiyle sınırlı değildi. En önemli bileşenlerinden biri, yeni uzay tabanlı takip ve hedef belirleme sistemleriydi. Daha sonra SBIRS olarak yeniden adlandırılan Brilliant Eyes projesinden bahsediyoruz. Bu sistem hem jeostatik yörünge (geniş alanları gözlemlemek için) hem de alçak yörünge (SBIRS LEO) versiyonlarında oluşturuluyordu.

Brilliant Pebbles gibi, SBIRS LEO programı da önemli teknik zorluklarla karşılaştı. Yine de bu program kapsamında, balistik hedefleri takip etme ve FSS unsurları için hedef belirleme yeteneğini doğrulayan çalışan prototipler inşa edildi ve test edildi. Fakat sistemin tam ölçekli konuşlandırılması yörüngede birkaç uydu değil, birkaç yüz uydu gerektiriyordu. ABD, SBIRS prototiplerinin test edildiği 2000’lerin başında bile bu tür imkanlara sahip değildi.

Ancak Amerikalı girişimci ve mühendis Elon Musk ve şirketi SpaceX’in çabaları sayesinde gözlerimizin önünde her şey yeniden değişiyor. Şirketin Starlink uydu sisteminin yörüngedeki uydu sayısı Nisan 2025 itibarıyla 5 bin 200’ü aşıyor ve toplamda 6 binden fazla uydu fırlatıldı. Planlanan tam uydu takımyıldızı en az 12 bin uydudan oluşuyor.

Starlink uydu takımyıldızının uyduları 2020 yılında uzaya yerleştirilmeye başlandı. Böylece SpaceX, her yıl 1000’den fazla karmaşık donanıma sahip uydu sistemini yörüngeye çıkardı. Aynı zamanda, bu uyduların seri üretimi, takımyıldızının iletişim ve kontrol sistemleri ile yer altyapısı unsurları da geliştirildi. Küresel, parazite dayanıklı iletişim sistemi olarak savaş alanındaki değerini Ukrayna’da bizzat gözlemliyoruz.

Karşımızda, uydu platformlarının büyük ölçekli seri üretimi ve bunların bireysel yörüngelere kitlesel olarak fırlatılması için ayarlanmış sistem bulunuyor. Bu, Brilliant Pebbles ve SBIRS LEO programlarının başarılı şekilde uygulanması için eksik olan şeydi.

Elbette, ABD’nin yeni stratejik FSS’si resmi olarak rekabetçi başvuruların değerlendirilmesi sonucunda seçilecek. Fakat 40 yıllık araştırma ve geliştirme geçmişiyle gelecekteki projenin genel mimarisi halihazırda belirlenmiş olduğundan, bu rekabeti daha çok formalite olarak değerlendirebiliriz. Yürütülen rekabetin detayları daha çok ilgili şirketler arasında finansmanın dağıtılması, sistem bileşenleri için yüklenicilerin seçilmesi ve uygulama hatlarının netleştirilmesiyle ilgili. Ayrıca, yenilikçiliği vurgulamak için isimler değiştirilecek; örneğin, SBIRS LEO şimdiden NG OPIR, yani Yeni Nesil Sürekli Kızılötesi Gözetleme Sistemi gibi gelecek vaat eden isme kavuştu. Sonuç olarak, büyük ihtimalle ABD’nin yeni FSS’si, yeni bileşen tabanı kullanılarak Brilliant Pebbles ve Brilliant Eyes’ın 2.0 sürümünün yeniden basımı olacak.

Böyle çözüm zarafetten yoksun değil. Gerekli tüm teknolojiler prototip düzeyinde zaten test edildi, geriye sadece deneysel tasarım çalışmaları ve büyük ölçekli seri üretimin organizasyonu kalıyor.

Sistemin ana savaş unsuru da mevcut; bu, şu anda GBI füze platformunda bulunan EKV kinetik önleyicisi. Dahası, burada seçenekler de mümkün. Örneğin, SM-3 için geliştirilen küçük boyutlu LEAP savaş başlığı, uzay tabanlı versiyonda ana sorunundan —geliştirildiği uçaksavar füzesinin enerjisiyle sınırlı olan kullanılan füze platformunun düşük menzili— kurtuluyor. Belki de konuşlandırılacak yörünge imha araçlarının bileşiminde her iki kinetik önleyici türü de kullanılacak: Yörüngenin orta kısmında engelleme için uzun menzilli ağır EKV ve kıtasal ABD enlemlerinde yerel olarak koruma yoğunluğunu artırmak için nispeten kısa menzilli hafif LEAP.

Brilliant Eyes ve SBIRS LEO’dan miras kalan sensör sistemi de test edildi. Seri üretime geçememesinin nedeni çok karmaşık olması değil, yüzlerce uyduyu kitlesel olarak yörüngeye çıkarma imkanlarının olmamasıydı. Starlink ağının konuşlandırılmasındaki deneyim burada tam olarak kullanılabilir.

Brilliant Pebbles tasarlandığı zamanlarda hantal ve pahalı olan taktik bilgi değişim ağı halihazırda mevcut, yani Starlink.

Tüm savaş platformları ve sensör takımyıldızını kapalı devre uydu internetine bağlamak yeterli. Bu durumda, tüm iletişim sistemi ek parazit koruma özellikleri de kazanır, zira herhangi yer tabanlı röle kullanmaz ve uydu platformlarının doğrudan görüş hattındaki yörüngelerde iletişim, EH etkisine karşı bağışık olan lazer sistemleri kullanılarak gerçekleştirilebilir. Bu tür alıcı-vericiler Starlink bünyesinde zaten test edilmiş ve seri olarak üretiliyor. Bunların gelecekteki savaş uydu platformlarına monte edilmesi basit teknik görev.

Gelecekteki “Altın Kubbe”nin büyük ihtimalle, yer tabanlı bölgesel FSS füzeleri de dahil olmak üzere başka savunma katmanları da olacak. Ancak kavramsal temeli neredeyse kesinlikle Brilliant Pebbles 2.0 fikri olacak; belki de günümüzde yapay zeka ile ilişkilendirilen modern sensörlerin ve görüntü tanıma algoritmalarının kabiliyetleri dikkate alınarak güncellenmiş hâliyle. Bileşen tabanının geliştirilmesi, sensör kompleksini ve sistemin savaş unsurlarını hafifletmeyi, 1980’lerin teknolojilerine kıyasla seri üretimlerini basitleştirmeyi ve yörüngeye fırlatılacak pakete tekil değil, onlarca uydu platformu sığdırmayı sağlayacak.

Sistemin ana avantajları seriliği, tekrarlanabilirliği ve genişletilebilirliği olacaktır. Konuşlandırmaya yüzlerce unsurla başlanabilir ve uydu takımyıldızı kademeli olarak hesaplanan gerekli 7 bin ve daha fazlasına doyurularak, modüler yapım prensibinden yararlanılarak oluşturulan FSS’nin yetenekleri planlı şekilde artırılabilir.

Bu analiz, Reuters‘ın yeni yayımladığı ve gelecekteki “Altın Kubbe”nin altyapısı için açılan ihalede ana yüklenici rolü için favorinin SpaceX şirketi olduğunu iddia eden haberle de doğrulanıyor. Haberde ayrıca Palantir ve Anduril şirketlerinden de bahsediliyor. Muhtemelen bu şirketler sensör sisteminin üretimi ve kontrol algoritmalarının geliştirilmesiyle ilgilenecek, SpaceX ise oluşturulan sistem unsurlarının yörüngeye kitlesel olarak çıkarılmasını sağlayacak. Yani “Kubbe”nin temeli yer tabanlı değil, uzay tabanlı olacak.

Böyle “Altın Kubbe” aşılamaz mı olacak? Hayır. Rusya’nın FSS’yi aşma kompleksleri mevcut hâliyle sadece sahte hedefleri ve parazit oluşturucuları değil, aynı zamanda FSS unsurlarına karşı fiziksel karşı koyma araçlarını da içeriyor. Yani kitlesel saldırıda, hedefe ulaştırılan savaş yükünü hafifçe azaltarak hedefe giden yolu açabiliriz.

Ancak bu yol sadece nükleer kulübün seçkinleri için geçerli ve oluşturulan sistem, iyi planlanmış kitlesel nükleer saldırıya karşı güvenilir araç olarak lanse ediliyor. Fakat yetenekleri, ABD’de halihazırda konuşlandırılmış yer tabanlı FSS sistemlerini kat kat aşıyor. Ayrıca, başlangıçtan itibaren genişletilebilir sistem olarak tasarlanıyor.

Reuters, uydu takımyıldızının ilk aşamasının 400 ila 1000 yörünge platformundan oluşacağını belirtiyor. Böyle küresel kapsama ağı, yaklaşık olarak Birleşik Krallık, Hindistan, Fransa’nın balistik saldırı nükleer potansiyeline karşılık gelen 150 kadar savaş başlığını engelleyebilecek; ancak Rusya’nınkini değil. Fakat sistemin ilk aşaması bile Kuzey Kore veya İran tarafından ABD topraklarına yönelik saldırı olasılığını güvenilir şekilde engellemiyor. Starlink uydu platformlarının seri üretim hacimlerine bakılırsa, ilk aşamanın konuşlandırılma süresi iki yıl veya biraz daha fazla olarak tahmin edilebilir.

Ancak bu aşama kesinlikle son olmayacak. ABD’nin FSS hedefleri nükleer süper gücün saldırısına karşı mutlak koruma sağlamaya kadar uzanmasa da, şu anda potansiyeli 350 ila 400 savaş başlığı olarak tahmin edilen Çin’den gelebilecek olası saldırıyı tamamen engelleyebilir veya en aza indirebilir. Böyle saldırının püskürtülmesi —ki bu Çin’in sahip olduğu her şey— oluşturulan “Altın Kubbe”nin ikinci etabının hizmete girmesiyle gerçekçi hâle geliyor. Bu, beş ila yedi yıl içinde gerçekleşebilir. ABD dış politikasının değişen vektörü ışığında, orta vadede “Altın Kubbe” unsurlarının konuşlandırılması ve üretiminin kilit hedefinin büyük olasılıkla Çin’in stratejik potansiyeline karşı koymak olacağı söylenebilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English