Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

HTŞ, Türkiye’ye “minnettar” ama “daha cazip” teklifler var

Yayınlanma

Economist’e konuşan bir HTŞ yetkilisi Türkiye’nin Suriye’nin yeni ordusunu eğitmek ve donatmak istediğini ancak başka bir Ortadoğu ülkesinin daha cazip bir teklifte bulunduğunu söyledi. Yetkili, “(Türkiye’ye) Minnettarız. Ama kendimizi tek bir kampa koyma zorunluluğumuz yok” dedi.

Economist’te Türkiye’nin Suriye’de nüfuzunu genişletme çabası ile ilgili bir haber yayınlandı.  İstikrarlı bir Suriye’den en çok kazanç sağlayacak ülkenin Türkiye olduğu hatırlatılan haberde “Türkiye, 3 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor ve bu insanların güvenli bir şekilde ülkelerine dönebilmelerini istiyor” denildi. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG’yi hedef aldığının hatırlatıldığı haberde, “(Türkiye) yeni bir Suriye ordusu kurmayı ve bir zamanlar 400 yıl yönettiği bu topraklarda yeniden nüfuz kazanmayı hedefliyor” ifadeleri kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Suriye için yeni bir anayasa hazırlanması konusunda yardım teklifinde bulunduğu ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile üst düzey istihbarat yetkililerinin HTŞ’nin yönetimi devralmasından sonra Şam’ı ziyaret eden ilk yabancı yetkililer olduğu hatırlatıldı ve “Türk iş insanları da hemen ardından Suriye’ye akın etti. Türk Hava Yolları, 23 Ocak itibarıyla Suriye’ye uçuşlarını yeniden başlatacak” denildi.

Uluslararası Kriz Grubu’ndan Dareen Khalifa, Economist’te yaptığı değerlendirmede Erdoğan’ın Şam’a yardım sözünün Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) dağılması ve Şam’ın kontrolü altına girmesi için baskı yapması anlamına geldiğini söylüyor. Khalifa, Suriye’deki silahlı grupları tek bir şemsiye altında toplamanın Türkiye’nin desteği olmadan neredeyse imkânsız olacağı görüşünde.

HTŞ’nin ise kendisini Türkiye’ye bağımlı olarak görmediğini yazan Economist’in haberinde şu ifadelere yer verildi: “(HTŞ lideri) Ahmed el-Şara tüm taraflardan destek almaya hevesli. Suudi Arabistan halihazırda insani yardım gönderiyor ve Suriye’nin ana petrol tedarikçisi olarak İran’ın yerini almayı teklif etti. Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye’den çok daha fazla harcama yapabilir ve bunu kendi avantajına kullanmayı umuyor. Bir HTŞ yetkilisine göre Türkiye Suriye’nin yeni ordusunu eğitmek ve donatmak istiyor ama başka bir Ortadoğu ülkesi daha cazip bir teklifte bulundu. Yetkili Türkiye’yi kastederek ‘Minnettarız’ diyor, ‘Ama kendimizi tek bir kampa koyma zorunluluğumuz yok.”

Şimdilik, en azından kamuoyu önünde, Türk yetkililerin Suriye’nin egemenliğine ve hükümetine saygı gösterdiklerini söyleyen Economist’e göre Türkiye’nin Suriye’deki müdahalesinin büyüklüğü bazı Arap hükümetlerini tedirgin ediyor:
“Suudiler Türkiye’yi Sünni dünyada liderlik için rakip olarak görüyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, Erdoğan’ın İslamcı gruplara verdiği desteğe kızıyor. Bu durum on yıl önce Arap dünyasıyla sancılı bir anlaşmazlığa neden olduğu için Türkiye Cumhurbaşkanı siyasal İslam’ın alevlerini bir kez daha körüklemekten çekinecektir. Esad rejimi alenen pan-Arabizmi benimsedi ama nihayetinde Arap dünyasında İran’ın bir dayanağı olarak hizmet etti. Suriye’nin komşuları, İran’ın etkisinden kurtulup Türkiye’nin etkisi altına girmesini istemiyorlar.”

“Türkiye, Suriye’deki emellerine ulaşmasının önündeki en büyük engel olarak İsrail’i görüyor. Suriye’nin ayakta kalan askeri altyapısının büyük bölümünü yok eden saldırıları ve işgal altındaki Golan Tepeleri’nde yeni yerleşimlere onay vermesi nedeniyle İsrail’e tepki gösterdi. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın Suriye’deki Kürtlerle daha fazla işbirliği çağrısı yapması, Ankara’da İsrail’in Türkiye’ye karşı YPG’yi desteklediği yönündeki korkuları artırdı.”

“Bu arada İsrail hükümetinin yakın tarihli bir raporu, Türkiye’nin Suriye’de artan etkisinin iki ülkeyi çarpışma rotasına sokabileceği uyarısında bulundu. NATO’nun en büyük güçlerinden biri ile İsrail arasında bir savaş çıkması pek olası değil. Ancak bu gerilim Türkiye için neyin tehlikede olduğunu hatırlatıyor. Eğer yeni Suriye gelişirse, Türkiye için ödüller herkesten daha büyük olacak. Eğer kaos geri dönerse, bunun acısını çekecek.”

ORTADOĞU

“Diplomatik çözümün” sonu İsrail-Lübnan normalleşmesi mi?

Yayınlanma

Washington; Lübnan ve İsrail arasında, kara sınırının belirlenmesi de dahil çeşitli anlaşmazlıkları diplomatik yollarla çözmek için görüşmelere aracılık ediyor. ABD ve İsrail bu sürecin sonunda İsrail’in Lübnan ile ilişkilerini normalleştirmeyi hedefliyor. Ancak Hizbullah’a yakın medyaya göre “Lübnan içinde bu plana karşı ciddi bir direnç oluşacağı kesin.”

İsrail, ABD, Fransa ve Lübnan’dan temsilcilerin katılımıyla 11 Mart Salı günü Lübnan’ın güneyindeki Ras el-Nakura’da Birleşmiş Milletler Barış Gücü karargâhında bir araya geldi.

İsrail Başbakanlık Ofisi’nin açıklamasına göre toplantıda bölgedeki istikrarı sağlamak amacıyla üç ortak çalışma grubunun kurulması konusunda anlaşmaya varıldı. Bu gruplar şunlara odaklanacak: 1-İsrail’in Lübnan’ın güneyinde işgali sürdürdüğü 5 noktanın durumu, 2- Mavi Hat ve hala ihtilaflı olan noktalarla ilgili görüşmeler, 3- İsrail tarafından alıkoyulan Lübnanlı esirlerin bırakılması.

Açıklamada, “ABD ile koordinasyon içinde ve Lübnan’ın yeni cumhurbaşkanına bir jest olarak İsrail 5 Lübnanlı tutukluyu serbest bırakmayı kabul etti” denildi.

Nitekim İsrail’in Lübnan işgali sırasında alıkoyduğu 11 Lübnanlıdan dördünü aynı gün, birini de bugün Kızılhaç ekiplerine teslim etti.

Times of Israel’e konuşan İsrailli bir yetkili, önümüzdeki ay başlaması planlanan görüşmelerde İsrail’in Lübnan ile tam diplomatik ilişkiler kurmayı hedeflediğini söyledi, “Amaç normalleşmeye ulaşmak” dedi.

İsrail ve Lübnan 2022’de ABD’nin arabuluculuğunda “deniz sınırı” anlaşması imzaladı ancak iki ülkenin kabul ettiği resmi bir kara sınırı yok.

Salı günkü askerlerin katıldığı toplantıdan sonra bir sonraki toplantının siyasi düzeyde olacağını söyleyen İsrailli yetkili, “Bu, Lübnan içinde, resmi bir İsrail diplomasisi anlamına geliyor” dedi.

Lübnan ve İsrail, resmi olarak birbirini tanımıyor ancak iki ülke, “devletler düzeyinde” ilk kez 1983 yılında kısa ömürlü bir barış anlaşması imzalamıştı.

Ancak bir Lübnanlı kaynak, El Meyadin’e yaptığı açıklamada, İsrail ile normalleşmenin gündemde olmadığını söyledi. Lübnanlı kaynak, “Bu çalışma gruplarının normalleşme sürecinin bir ön hazırlığı olduğu yönündeki iddialar tamamen asılsızdır” dedi.

Kaynak, üç çalışma grubunun BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı Kararı kapsamında olduğunu ve Lübnan ile İsrail arasında doğrudan müzakereleri içermediğini belirtti.

İsrail ile Hizbullah arasındaki 2006’daki savaşı sona erdiren BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı Lübnan’ın güneyinin, yalnızca Lübnan devleti tarafından kontrol edilmesini öngörüyor.

Hizbullah’a yakın El-Ahbar ise konuyla ilgili İsrail basınında çıkan haberleri derlediği haberinde “İsrailli kaynaklara” atıfla şunları yazdı:

İsrail medyasında yer alan haberlere göre, sınır müzakereleri Washington ve Tel Aviv arasında daha geniş kapsamlı bir planın parçası. İsrailli siyasi bir kaynak, “Netanyahu’nun politikası Orta Doğu’yu değiştirdi ve biz bu ivmeyi sürdürerek Lübnan ile de normalleşmeye ulaşmak istiyoruz” dedi. Kaynak “Lübnan’ın sınır konusundaki talepleri olduğu gibi, İsrail’in de talepleri var. Bu konuları müzakere edeceğiz. Lübnan ile yapılan görüşmeler daha büyük ve kapsamlı bir planın parçası” ifadelerini kullandı.

İsrailli yetkiliye göre, Salı günü Lübnan’ın güneyinde yapılan toplantılarda askeri temsilciler yer aldı ancak bundan sonraki görüşmeler diplomatik düzeyde yürütülecek. Yetkili, “Bu, diplomatik açıdan dramatik bir gelişme. Lübnan’ın yeni cumhurbaşkanı açısından bunu siyasi olarak kabul ettirmek zor olacak. Bu yüzden 5 Lübnanlıyı serbest bıraktık. Amacımız, Hizbullah ve Emel Hareketi’ne karşı Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ı desteklemek ve Lübnan’la normalleşme yolunu açmak” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusundan emekli Albay Moşe Alad da bir İsrail televizyon programında yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı Avn, Lübnan ile İsrail arasındaki ilişkilerde yeni bir aşama başlatmak istiyor” dedi.

El-Ahbar’a göre tüm bu gelişmeler “Washington ve Tel Aviv’in Lübnan’a yönelik stratejik bir planı olduğunu ortaya koyuyor. Bu planın temel hedeflerinden biri de ABD’ye bağlı bir yönetim oluşturarak Lübnan’ı İbrahim Anlaşmaları’na dahil etmek.”

El-Ahbar konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bazı siyasi çevrelere göre, ABD ve İsrail’in Lübnan’a yönelik bu girişimi, savaşın Lübnan’daki direniş güçlerini zayıflatmasını fırsat bilerek gerçekleştiriliyor. Özellikle, yeni Lübnan yönetiminin ABD’nin çıkarlarına daha uygun bir pozisyonda olması, Hizbullah’ın bu sürece karşı koymasını zorlaştırıyor.”

“Bu noktada ABD ve İsrail, Lübnan’ın güneyindeki mevcut durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak diplomatik süreci hızlandırmayı hedefliyor. ABD’nin değerlendirmelerine göre, Hizbullah zayıflamış durumda ve bu durum, Washington’un Lübnan’daki siyasi süreci daha derinlemesine yönlendirmesine olanak tanıyor.”

“Şu ana kadar Lübnan’ın resmi makamlarından herhangi bir açıklama gelmedi. Lübnan hükümeti, yalnızca bazı kaynaklar aracılığıyla İsrail’in normalleşme iddialarını yalanlayan açıklamalar yaptı. Ancak Lübnan yönetimi, İsrail’in bu planı uzun süredir hazırladığının farkında ve dengeler nasıl değişirse değişsin bu planın kolayca uygulanamayacağını biliyor.

Özetle, ABD ve İsrail’in Lübnan’ı normalleşme sürecine dahil etmek ve kendi çıkarlarına uygun bir yönetim oluşturmak amacıyla diplomatik ve siyasi baskıyı artırdığı görülüyor. Ancak, Lübnan içinde bu plana karşı ciddi bir direnç oluşacağı da kesin.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran, ABD ile dolaylı müzakerelere kapıyı araladı

Yayınlanma

Abbas Irakçi

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, nükleer meselede Avrupa ile müzakerelere devam ettiklerini buna paralel olarak Rusya ve Çin ile de yakın istişarelerin sürdüğünü belirterek ABD ile Umman aracılığında dolaylı müzakere ihtimalinin bulunduğunu ifade etti.

İran resmi ajansı IRNA’ya bağlı yayın yapan “İran” gazetesine konuşan Dışişleri Bakanı Irakçi, ABD’nin müzakere çağrısını ve tehditleri ile dış politikadaki gelişmeleri değerlendirdi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın “azami baskı” politikasına dair Irakçi, “Eğer diğer tarafın azami baskı uyguladığı bir durumda müzakerelere girersek müzakerelere düşük bir pozisyondan başlamış oluruz ve hiçbir şey elde edemeyiz. Dolayısıyla bu, inatçılık veya idealizm meselesi değil, uzmanlık meselesidir. Karşı tarafa baskı siyasetinin etkisiz olduğunun ispatlanması lazım ki eşit şartlarda masaya oturabilelim” dedi.

Müzakerelerin Avrupa ülkeleri ile sürdüğünü aktaran İranlı Bakan, şöyle devam etti: “Avrupalılar geçen turda iyi bir arabuluculuk rolü oynadılar ve şimdi de aynı rolü oynayabilirler. Avrupalılarla bu müzakereleri sürdürüyoruz ve buna paralel olarak Rusya ve Çin ile de yakın istişarelerimiz devam ediyor.”

Irakçi, ABD’nin tek taraflı yaptırımlarının kaldırılmasını hedeflediklerini belirterek “Biz eşit şartlarda, baskı ve tehditlerden uzak olduğumuzda, halkımızın ulusal çıkarlarının güvence altına alınacağından emin olunduğunda (ABD ile) doğrudan müzakerelere gireceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

Daha önceki dönemlerde Umman üzerinden ABD ile dolaylı müzakereler yapıldığının ve bunun yeniden olup olmayacağının sorulması üzerine Irakçi, “Evet, bu garip bir yöntem değil ve tarih boyunca defalarca yaşandı. Birbirleriyle doğrudan konuşmak istemeyen ülkeler dolaylı olarak konuştular. Dolayısıyla dolaylı müzakere imkânı bulunmaktadır” ifadelerini kullandı. ​​​​​​​

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Doha’daki müzakerelerde ihtiyatlı iyimserlik hâkim

Yayınlanma

Ateşkesin devamı için ABD adına Başkan Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un da katıldığı Doha’daki müzakerelerin “olumlu bir atmosferde” geçtiği ve İsrailli müzakere heyetinin Doha’da kalmasının da müzakerelerde ilerleme kaydedildiğinin bir işareti olduğu değerlendiriliyor.

The Times of Israel gazetesinin haberine göre, gece İsrail’e dönmesi beklenen İsrail heyeti Doha’da kaldı.

Müzakere heyetinin gelişmelere bağlı olarak dün gece geç saatlerde ülkeye dönebileceğini aktaran İsrail basını, dönmezlerse bunun müzakerelerde ilerleme kaydedildiği anlamına geleceğini değerlendirmişti.

10 esir karşılığında ateşkesin 60 gün uzatılması teklifi

İsrail devlet televizyonu KAN’ın haberinde ise ABD’nin 10 İsrailli esirin bırakılması karşılığında ateşkesin 60 gün uzatılmasını teklif ettiği ve taraflara söz konusu teklifi kabul etmeleri için baskı yaptığı aktarıldı.

Ateşkesin 2 ay süreyle uzatılması karşılığında 10 esirin serbest bırakılması önerisinin İsrail tarafından kabul edilmemesi durumunda Washington yönetiminin yalnızca ABD vatandaşı İsrailli esirlerin serbest kalmasını öneren alternatif bir planı Hamas’a sunabileceği kaydedildi.

İsrailli bir yetkili ise ABD’den 60 günlük ateşkes karşılığında 10 esirin serbest bırakılmasına ilişkin hiçbir öneri gelmediğini belirtti.

Yediot Ahronot’un haberine göre, görüşmelere “ihtiyatlı bir iyimserlik” hâkim.

Ayrıca Witkoff’un tüm esirlerin iki aşamada serbest bırakılmasını öngören taslağı üzerinde anlaşma sağlanamamış olsa da arabulucular, gelecek günlerde iyi niyet göstergesi olarak birkaç İsrailli esirin serbest bırakılmasını öngören bir teklif sundu.

Arapların Gazze planı görüşüldü

Görüşmelere paralel olarak Witkoff’un, Gazze’nin yeniden inşasına yönelik Arap planı konusunda da temaslarda bulunduğu belirtiliyor. Katar Başbakanı ile görüşen Witkoff, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanlarıyla da bir araya geldi. Taraflar, girişimin detaylarını Witkoff’a sundu ve sürecin şekillendirilmesine yönelik çalışmaları sürdürme konusunda mutabık kaldı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English