Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Husileri kim durdurabilir?

Yayınlanma

husiler

Yemen’deki Husiler, Kızıldeniz’de Galaxy Leader adlı İsrail yük gemisini ele geçirdiklerini duyurdu. Ardından İsrailli şirketlere ait gemileri hedef almaya devam edeceğini ilan ettiler.

İsrail ordusu, gemiye el konulmasını “küresel ölçekte vahim bir olay” olarak nitelendirerek, gemide İsrail vatandaşı bulunmadığını ve bunun bir İsrail gemisi olmadığını ileri sürdü. İsrail merkezli Jerusalem Post ise ilgili haberinde, el koyulan kargo gemisinin, ortakları arasında İsrail’in en zengin iş insanlarından Rami Unger’in olduğu bir İngiliz şirketinden bir Japon şirketine kiralandığı aktardı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada ise Husilerin Kızıldeniz’de bir kargo gemisine el koyması kınandı ve olayın arkasında İran’ın olduğuna inanıldığı ifade edildi. İran, suçlamaları reddetti.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Husilerin gemileri alıkoymasını engelleyebilecek senaryoları tartışıyor ve en gerçekçi seçeneğin İran’ın ikna edilmesi olduğunu savunuyor:

***

ABD ve İsrail Yemen’deki Husilerin daha fazla gemiyi alıkoymasını engelleyebilir mi?

Zoran Kusovac

ABD’nin gerilimi tırmandırma riskini göze almadan bunu başarabilmesinin tek bir makul yolu var: Sessizce İran’ın yardımını almak.

Pazar günü Husi savaşçıları Kızıldeniz’de Yemen açıklarında bir kargo gemisini kaçırdı.

Türkiye’den Hindistan’a gitmekte olan 189 metre (620 ft) uzunluğundaki Galaxy Leader adlı kargo gemisinin önü küçük sürat tekneleri tarafından kesildi ve üniformalı, silahlı personel gemiye çıktı. Diğer kişiler bir helikopterden güverteye inerek mürettebata rotayı Yemen’in Hodeidah limanına çevirmelerini emretti.

Ateş açılmadı ve el konulan gemi tarafsız ülkeler arasında seyreden sivil bir gemi, ancak olay yine de son İsrail-Filistin çatışmasında ciddi bir tırmanışı tetikleme potansiyeline sahip.

En kötü senaryoya göre bu olay, ABD ve İran’ı savaşa doğrudan müdahil olmaya iten ilk hamle olabilir.

Husi sözcüsü Yahya Sare’e, grubun daha önce yaptığı “Kızıldeniz’de ya da ulaşabileceğimiz herhangi bir yerde herhangi İsrail’e ait gemileri hedef almaktan çekinmeyeceğiz” açıklamasına uygun olarak, gemiye “İsrail’e ait olduğu” için el konulduğunu doğruladı. İsrail gemiyle herhangi bir bağlantısı olduğunu inkâr etse de kamuya açık denizcilik veri tabanlarındaki bilgiler geminin İsrail’in en zenginlerinden birine ait olduğunu gösteriyor.

Kızıldeniz’in çoğu 200 km’den (124 mil) daha geniştir, ancak güney ucu olan Babülmendep Boğazı Yemen’in Mayyun Adasından Cibuti ve Eritre kıyılarına kadar 20 km’den (12 mil) daha az genişlikte bir geniş noktası. Her yıl 17 binden fazla gemi buradan geçiyor. Bu da günde yaklaşık 50 gemi demek.

Bunların birçoğu, Bahamalar bayrağı taşıyan, bir Japon şirketi tarafından işletilen, Bulgar bir kaptanı olan ve hiçbiri İsrail vatandaşı olmayan en az beş mürettebatlı Galaxy Leader gibi yasal statüye sahip. Denizciliğin karmaşık dünyasında, bir geminin mülkiyeti, geminin kayıtlı olduğu ülkeyi gösteren bayrağından ve işletmeci şirketinden daha önemli değil.

“Elverişli bayrak” sunan Bahamalar, düşük vergiler ve daha esnek iş gücü politikalarına sahip bu ülke, operatörleri gemilerini buraya kaydettirmeye çekiyor. İşletmeci şirket, NYK Line olarak bilinen ve 818 gemi işleten Japon Nippon Yusen Kabushiki Kaisha’dır.

Her ay boğazlardan geçiş yapan yaklaşık bin 500 gemi arasında İsrail’le bağlantılı olabilecek ve dolayısıyla Husilerin yeni gemi alıkoyma eylemlerine açık çok sayıda gemi olabilir.

Ne olursa olsun deniz taşımacılığı devam etmeli, peki tüm “İsrail bağlantılı” gemiler Husilerin insafına mı terk edilecek?

Muhtemelen hayır, ancak daha fazla geminin alıkonmasını önlemek için seçenekler sınırlı: Ticari trafiğe eşlik edecek silahlı gemiler göndermek, Husilerin denizdeki saldırı kapasitesini yok etmek ya da ciddi şekilde sınırlandırmak ve onları saldırmaktan kaçınmaya ikna etmek.

İlk seçenek için sorulması gereken soru Kızıldeniz’de silahlı deniz devriyelerini kimin sağlayabileceğidir?

Kızıldeniz’e kıyısı olan Suudi Arabistan ve Mısır güçlü ve sofistike donanmalara sahip. Ancak Suudi Arabistan Husilerle sıkıntılı bir ateşkes içinde ve bunu bozmak istemiyor. Mısır da tarafsız kalmaya çalışıyor ve Husilerle gerginliğe sürüklenmekten çekiniyor. İsrail bu görev için herhangi bir gemi ayıramaz.

Husi tehdidiyle başa çıkabilecek tek güç ABD donanması olabilir.

ABD, 7 Ekim’den bu yana Ortadoğu’ya iki uçak gemisi saldırı grubu (CSG) merkezli çok sayıda güç konuşlandırdı. CSG 12 olarak adlandırılan Akdeniz’deki gruba en yeni ve en modern nükleer enerjili uçak gemisi USS Gerald R Ford liderlik ediyor. Şu anda Umman Körfezi’nde bulunan CSG 2’ye ise USS Dwight D Eisenhower öncülük ediyor. Her uçak gemisine bir güdümlü füze kruvazörü, iki ya da üç destroyer ve tankerler, depo gemileri ve mobil onarım üsleri gibi yardımcılardan oluşan bir filo eşlik ediyor.

İki CSG’nin açıkça tanımlanmış görevleri var: CSG 12 İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak’ı kapsayan daha geniş bir alanı izlemek ve çatışmayı tırmandırabilecek her türlü tehdide karşı harekete geçmekle yükümlü. CSG 2 ise İran’ı izlemek ve gerilimin tırmanması halinde İran’a karşı harekete geçmekle görevli.

Eisenhower CSG, ABD’nin düşmanca bir niyeti olmadığına dair İran’a doğrudan bir mesaj olarak Hürmüz Boğazı’nın dışında tutuluyor. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ülkesinin Hamas’ı ve Filistin halkını desteklemeye devam edeceğini ancak ülkesinin savaşa girmek istemediğini açıkça ifade etti.

Dolayısıyla CSG 2, Umman Körfezi’nde kalarak savaştan biraz farklı bir niyet sergiliyor; uçakları ihtiyaç duyulması halinde İran’daki hedeflere ulaşabilir ya da olasılığı düşük de olsa ABD’nin tehdidini tırmandırmak istemesi durumunda buradan Körfez’e hareket edebilir.

CSG’lerin dışında ABD donanmasının Husilerin füze atışlarını izleyen münferit gemileri de var. USS Carney 19 Ekim’de İsrail’i hedef alan birkaç Husi füzesini ve insansız hava aracını düşürdü.

Tüm bu görev gücünün belirli görevleri olduğu için ABD’nin seçenekleri sınırlı. Ticari gemilere eşlik etmek için kullanılabilecek tek gemi, şu anda Süveyş’in hemen güneyinde bulunan amfibi uçak gemisi USS Bataan’ın etrafında gruplanmış olanlar. Bu gemiyi güneye taşımak ABD’nin Gazze çevresindeki herhangi bir gerilime karşılık verme potansiyelini zayıflatacaktır.

Bu da bizi ikinci seçeneğe getiriyor. Husiler kendilerinden daha güçlü düşmanlara karşı koymaya hazır olmalarıyla biliniyor. ABD’nin onları doğrudan hedef alması büyük bir tırmanma riski doğurabilir. Washington İsrail’den uzun menzilli füzelerle Husi limanlarını hedef almasını isteyebilir ama bu bile riskli.

Dolayısıyla üçüncü seçeneğe, gerilimi düşürmeye geliyoruz.

Görünüşe göre anahtar yine İran. Eğer Galaxy Leader’ın ele geçirilmesi Tahran tarafından kışkırtılmamış bağımsız bir Husi eylemiyse ABD İran’ı, vekilini dizginlemeye ve denizde yeni gemi kaçırma olaylarını önlemeye itmek için sessiz bir diplomasi yürütebilir.

Eğer ilgili tüm taraflar itidal gösterirse en gerçekçi çıkış yolu bu olabilir.

Riskler yüksek. Yeni bir gemi alıkoyma eylemi kartopu etkisi yaratarak zaten yıkıcı olan bir çatışmaya diğer ülkeleri de daha aktif bir şekilde çekebilir ve çatışmayı geri dönüşü olmayan bir noktaya itebilir.

ORTADOĞU

UCM Hakiminden İsrail’in “tarafsızlık” sorgusuna yanıt

Yayınlanma

Beti Hohler

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in kendisi hakkındaki tarafsızlık sorgulamasına ilişkin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama kararını verecek dairenin yeni atanan üyesi Hâkim Beti Hohler’in yanıtını yayınladı.

İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkındaki tutuklama talebi kararını verecek hâkim heyetine yeni atanan Hohler, savcılıktaki geçmiş görevine ilişkin İsrail’in sorularını yanıtladı.

UCM Hakimi Hohler’in sunduğu detaylı yanıtla, İsrail’in yargı sürecini geciktirmeye ve hakimin tarafsızlığını sorgulama yönelik girişimi temelsiz kaldı.

Tarafsızlık tartışması

Hohler’in UCM hakimliğine seçilmeden önce UCM Savcılık Ofisinde çalışmış olmasının, tarafsızlığına gölge düşürebileceğini öne süren İsrail Başsavcılığının UCM’ye yönelttiği sorulara verilen yanıtta, Filistin soruşturmasında görev almadığını belirtti. Hohler, savcılık bürosunda çalıştığı dönemde Filistin soruşturmasına doğrudan ya da dolaylı olarak katılmadığını ve soruşturmada görev alan personelle çalışmadığını kaydetti.

Eski Mossad şefi savaş suçları soruşturması nedeniyle eski UCM savcısını tehdit etmiş

İsrailli yetkililer hakkında yürütülen soruşturmanın belgelerine, soruşturma planlarına, evraklarına, delillerine veya gizli belgelere hiçbir şekilde erişmediğini aktaran Hohler, bu bilgi ve belgelerin kendisine başka şekilde de getirilmediğini ifade etti.

Yanıtında UCM’deki tüm soruşturmalara erişim sağlayan bir konumda çalışmadığını anlatan Hohler, Savcılıktaki görevinde kendisine danışılan ve görüş bildirdiği konular içinde Filistin soruşturmasının yer almadığını vurguladı.

Hohler, ağırlıklı olarak Filipinler’deki olayların soruşturulmasında görev aldığını ve etkileşime girdiği soruşturmalar içinde Filistin’in yer almadığını belirtti.

ABD Temsilciler Meclisi, UCM’ye yaptırım yasasını geçirdi

Tarafsızlığından makul gerekçelerle şüphelenilen bir hâkimin görevinden çekilmesi gerektiğine inandığını aktaran Hohler, görevinin gerektirdiği özelliklerin farkında olduğunu kaydetti. Hohler, Savcılık Ofisini de konuya ilişkin elindeki bilgileri mahkemeye sunmaya davet etti.

UCM’deki süreci geciktirme çabaları

Önceki UCM Başsavcısı Fatou Bensouda 16 Ocak 2015’te, Filistin’deki duruma ilişkin ön inceleme başlattığını duyurmasının ardından, Aralık 2019’da soruşturma için gerekli kriterlerin karşılandığını açıklamasına rağmen, Filistin topraklarının nereyi kapsadığı ve mahkemenin hangi topraklarda işlenen suçlara bakabileceğinin tespit edilmesi için ön yargılama dairesinden görüş istemişti.

Söz konusu görüşün verilmesi sırasında birçok UCM ülkesi ve sivil toplum kuruluşunun (STK) sürece dahil olmasıyla yaklaşık 2 yıl sonunda, ön inceleme tamamlanmış ve soruşturma ancak 3 Mart 2021’de başlatılmıştı.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

UCM Başsavcılığının 20 Mayıs’ta Binyamin Netanyahu, Yoav Gallant ve üç Hamas lideri hakkında istediği tutuklama kararı talebi, İsrail ve müttefiklerinin sistematik engelleme çabalarıyla karşılaşmaya devam etti.

İngiltere’nin temmuzda başlattığı yetki itirazıyla yeni bir gecikme süreci başlamıştı. İngiltere’nin Filistin’in devlet statüsünü sorgulayarak UCM’nin yargı yetkisine itiraz etmesi ve daha sonra 64 ülke, kuruluş ve kişinin beyanlarının da sürece dahil edilmesiyle birlikte, tutuklama kararından önce yargılama yetkisi tartışmalarına girilmişti.

Bunun yanında Netanyahu hakkındaki tutuklama kararı talebini incelemekle görevli bir numaralı Ön Yargılama Dairesinin başkanı Hâkim Julia Motoc’un “sağlık nedenleri ve adaletin düzgün işleyişini koruma ihtiyacı” gerekçesiyle görevinden çekildiği açıklanmıştı.

UCM, Motoc’un yerine Sloven Hâkim Beti Hohler’in atandığını bildirmişti.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

UCM’deki Filistin süreci devam ederken, Mahkeme Taraf Devletler Meclisi Başkanlığından yapılan açıklamada, Başsavcı Kerim Han hakkında Savcılık Ofisi çalışanlarından birine yönelik “uygunsuz davranış” iddialarının bağımsız bir komisyon tarafından incelendiği duyurulmuştu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas’tan Gazze’nin yönetimi için “komite” önerisine şartlı onay

Yayınlanma

Hamas’ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, El-Aksa televizyonuna yaptığı açıklamada Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması teklifini, bu komitenin tamamen yerel olması şartıyla kabul ettiklerini söyledi.

Hayye, Gazze’de ateşkes görüşmeleriyle ilgili açıklamasında “Masaya Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması yönünde bir fikir konuldu. Bu, Mısırlı kardeşlerimizin sunduğu bir öneri. Biz buna sorumlu bir yaklaşımla ve olumlu bir şekilde yanıt verdik. Komitenin Gazze’yi tamamen yerel bir şekilde yönetmesi ve oradaki günlük hayata dair her şeyi denetlemesi şartıyla bu öneriyi kabul ediyoruz” dedi.

Çin’de bir araya gelen Hamas ve El Fetih birleşme için diyaloğu sürdürme sözü verdi

Hamas ve Fetih hareketleri, bu ayın başında Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması ve ateşkes görüşmeleri çerçevesinde Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya gelmişti.

Hayye, Hamas ve İsrail arasında dolaylı olarak yürütülen ateşkes ve esir takası müzakerelerine ilişkin de “İsrail soykırımı durmadan esir takası olmayacak. Nitekim bu birbirine bağlı bir denklem. Biz tüm açıklıkla şunu söylüyoruz. Bu saldırganlığın durmasını istiyoruz. Herhangi bir esir takası olması için önce bu saldırılar durmalı” ifadelerini kullandı.

“Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkesi engelliyor”

Ateşkes anlaşmasına hazır olduklarını ancak İsrail’in de bu konuda gerçekten istekli olması gerektiğini belirten Hayye, “Ateşkes müzakerelerini harekete geçirmek için arabulucu ülkelerle temaslarımız sürüyor. Ancak Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkes müzakerelerinde ilerlemeyi engelliyor” diye konuştu.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde süren saldırılarının durdurulması için taraflar arasında uzun süredir dolaylı müzakereler yürütülüyor. Katar, ABD ve Mısır’la İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes ve esir takası anlaşmalarına arabuluculuk ediyor.

“Ya Philadelphia ya anlaşma”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ve uluslararası kamuoyunda, siyasi nedenlerle Hamas ile esir takası anlaşması yapmamakla suçlanıyor. İsrail’in anlaşma taslağına eklediği maddelerin özellikle Mısır-Gazze sınır hattı Philadelphia Koridoru’nda kontrolünü sürdürme ısrarının müzakereleri zora soktuğu vurgulanıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail Meclis kürsüsünden Netanyahu’ya “seri katil” dedi

Yayınlanma

Ayman Ode

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya Gazze’deki sivil ölümlerinden ötürü “barışın seri katilisin” diyen Filistin asıllı İsrail Meclisi (Knesset) üyesi Ayman Odeh zorla kürsüden uzaklaştırıldı.

Odeh, Knesset’teki konuşmasında, İsrail ordusunun Gazze’de, sivil ayırt etmeksizin düzenlediği saldırılardan dolayı Netanyahu’yu eleştirdi.

İsrail saldırılarında henüz yeni doğmuş ikiz bebeğini ve eşini, doğum belgesini almaya gittiği esnada düzenlenen saldırıda kaybeden Muhammed Ebu el-Kumsan’ın hikayesini anlatan Odeh, “Gazze’de sisteminizin öldürdüğü 17 bin 385 bebek var; bunların 825’i bir yaşın altında” dedi.

Netanyahu’ya Gazze öldürülen sivil, kadın ve çocuklara ilişkin sert eleştiriler yönelten Odeh sözlerini şöyle sürdürdü: “Gazze’de 35 bin 55 yetim bebek var. Hepsinin kanı peşinizi bırakmayacak ve yine de küstahlığınızla Uluslararası Ceza Mahkemesinde nasıl suçlandığınızı merak edeceksiniz. Binyamin Netanyahu senin düşüncen nedir? Düşüncen nedir? 30 yıldır barışın seri katili oldun.”

Konuşması yarıda kesilen Odeh’in Knesset’te bulunanlarca kürsüden uzaklaştırıldığı görüldü.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta üç günlük ikiz bebeklerinin doğum belgesini almak için evinden çıkan Filistinli Muhammed Ebu el-Kumsan, eşini ve çocuklarını 13 Ağustos’ta İsrail saldırısında kaybetmişti.

Filistinli baba, bebeklerinin doğum belgesini almak için dışarı çıktıktan kısa bir süre sonra, İsrail ordusu sığındıkları evi bombalamıştı. Evde bulunan eşi ile Aysel ve Aser ismini verdikleri ikiz bebekleri ve kayınvalidesi saldırıda yaşamını yitirmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English