Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Husileri kim durdurabilir?

Yayınlanma

husiler

Yemen’deki Husiler, Kızıldeniz’de Galaxy Leader adlı İsrail yük gemisini ele geçirdiklerini duyurdu. Ardından İsrailli şirketlere ait gemileri hedef almaya devam edeceğini ilan ettiler.

İsrail ordusu, gemiye el konulmasını “küresel ölçekte vahim bir olay” olarak nitelendirerek, gemide İsrail vatandaşı bulunmadığını ve bunun bir İsrail gemisi olmadığını ileri sürdü. İsrail merkezli Jerusalem Post ise ilgili haberinde, el koyulan kargo gemisinin, ortakları arasında İsrail’in en zengin iş insanlarından Rami Unger’in olduğu bir İngiliz şirketinden bir Japon şirketine kiralandığı aktardı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada ise Husilerin Kızıldeniz’de bir kargo gemisine el koyması kınandı ve olayın arkasında İran’ın olduğuna inanıldığı ifade edildi. İran, suçlamaları reddetti.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Husilerin gemileri alıkoymasını engelleyebilecek senaryoları tartışıyor ve en gerçekçi seçeneğin İran’ın ikna edilmesi olduğunu savunuyor:

***

ABD ve İsrail Yemen’deki Husilerin daha fazla gemiyi alıkoymasını engelleyebilir mi?

Zoran Kusovac

ABD’nin gerilimi tırmandırma riskini göze almadan bunu başarabilmesinin tek bir makul yolu var: Sessizce İran’ın yardımını almak.

Pazar günü Husi savaşçıları Kızıldeniz’de Yemen açıklarında bir kargo gemisini kaçırdı.

Türkiye’den Hindistan’a gitmekte olan 189 metre (620 ft) uzunluğundaki Galaxy Leader adlı kargo gemisinin önü küçük sürat tekneleri tarafından kesildi ve üniformalı, silahlı personel gemiye çıktı. Diğer kişiler bir helikopterden güverteye inerek mürettebata rotayı Yemen’in Hodeidah limanına çevirmelerini emretti.

Ateş açılmadı ve el konulan gemi tarafsız ülkeler arasında seyreden sivil bir gemi, ancak olay yine de son İsrail-Filistin çatışmasında ciddi bir tırmanışı tetikleme potansiyeline sahip.

En kötü senaryoya göre bu olay, ABD ve İran’ı savaşa doğrudan müdahil olmaya iten ilk hamle olabilir.

Husi sözcüsü Yahya Sare’e, grubun daha önce yaptığı “Kızıldeniz’de ya da ulaşabileceğimiz herhangi bir yerde herhangi İsrail’e ait gemileri hedef almaktan çekinmeyeceğiz” açıklamasına uygun olarak, gemiye “İsrail’e ait olduğu” için el konulduğunu doğruladı. İsrail gemiyle herhangi bir bağlantısı olduğunu inkâr etse de kamuya açık denizcilik veri tabanlarındaki bilgiler geminin İsrail’in en zenginlerinden birine ait olduğunu gösteriyor.

Kızıldeniz’in çoğu 200 km’den (124 mil) daha geniştir, ancak güney ucu olan Babülmendep Boğazı Yemen’in Mayyun Adasından Cibuti ve Eritre kıyılarına kadar 20 km’den (12 mil) daha az genişlikte bir geniş noktası. Her yıl 17 binden fazla gemi buradan geçiyor. Bu da günde yaklaşık 50 gemi demek.

Bunların birçoğu, Bahamalar bayrağı taşıyan, bir Japon şirketi tarafından işletilen, Bulgar bir kaptanı olan ve hiçbiri İsrail vatandaşı olmayan en az beş mürettebatlı Galaxy Leader gibi yasal statüye sahip. Denizciliğin karmaşık dünyasında, bir geminin mülkiyeti, geminin kayıtlı olduğu ülkeyi gösteren bayrağından ve işletmeci şirketinden daha önemli değil.

“Elverişli bayrak” sunan Bahamalar, düşük vergiler ve daha esnek iş gücü politikalarına sahip bu ülke, operatörleri gemilerini buraya kaydettirmeye çekiyor. İşletmeci şirket, NYK Line olarak bilinen ve 818 gemi işleten Japon Nippon Yusen Kabushiki Kaisha’dır.

Her ay boğazlardan geçiş yapan yaklaşık bin 500 gemi arasında İsrail’le bağlantılı olabilecek ve dolayısıyla Husilerin yeni gemi alıkoyma eylemlerine açık çok sayıda gemi olabilir.

Ne olursa olsun deniz taşımacılığı devam etmeli, peki tüm “İsrail bağlantılı” gemiler Husilerin insafına mı terk edilecek?

Muhtemelen hayır, ancak daha fazla geminin alıkonmasını önlemek için seçenekler sınırlı: Ticari trafiğe eşlik edecek silahlı gemiler göndermek, Husilerin denizdeki saldırı kapasitesini yok etmek ya da ciddi şekilde sınırlandırmak ve onları saldırmaktan kaçınmaya ikna etmek.

İlk seçenek için sorulması gereken soru Kızıldeniz’de silahlı deniz devriyelerini kimin sağlayabileceğidir?

Kızıldeniz’e kıyısı olan Suudi Arabistan ve Mısır güçlü ve sofistike donanmalara sahip. Ancak Suudi Arabistan Husilerle sıkıntılı bir ateşkes içinde ve bunu bozmak istemiyor. Mısır da tarafsız kalmaya çalışıyor ve Husilerle gerginliğe sürüklenmekten çekiniyor. İsrail bu görev için herhangi bir gemi ayıramaz.

Husi tehdidiyle başa çıkabilecek tek güç ABD donanması olabilir.

ABD, 7 Ekim’den bu yana Ortadoğu’ya iki uçak gemisi saldırı grubu (CSG) merkezli çok sayıda güç konuşlandırdı. CSG 12 olarak adlandırılan Akdeniz’deki gruba en yeni ve en modern nükleer enerjili uçak gemisi USS Gerald R Ford liderlik ediyor. Şu anda Umman Körfezi’nde bulunan CSG 2’ye ise USS Dwight D Eisenhower öncülük ediyor. Her uçak gemisine bir güdümlü füze kruvazörü, iki ya da üç destroyer ve tankerler, depo gemileri ve mobil onarım üsleri gibi yardımcılardan oluşan bir filo eşlik ediyor.

İki CSG’nin açıkça tanımlanmış görevleri var: CSG 12 İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak’ı kapsayan daha geniş bir alanı izlemek ve çatışmayı tırmandırabilecek her türlü tehdide karşı harekete geçmekle yükümlü. CSG 2 ise İran’ı izlemek ve gerilimin tırmanması halinde İran’a karşı harekete geçmekle görevli.

Eisenhower CSG, ABD’nin düşmanca bir niyeti olmadığına dair İran’a doğrudan bir mesaj olarak Hürmüz Boğazı’nın dışında tutuluyor. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ülkesinin Hamas’ı ve Filistin halkını desteklemeye devam edeceğini ancak ülkesinin savaşa girmek istemediğini açıkça ifade etti.

Dolayısıyla CSG 2, Umman Körfezi’nde kalarak savaştan biraz farklı bir niyet sergiliyor; uçakları ihtiyaç duyulması halinde İran’daki hedeflere ulaşabilir ya da olasılığı düşük de olsa ABD’nin tehdidini tırmandırmak istemesi durumunda buradan Körfez’e hareket edebilir.

CSG’lerin dışında ABD donanmasının Husilerin füze atışlarını izleyen münferit gemileri de var. USS Carney 19 Ekim’de İsrail’i hedef alan birkaç Husi füzesini ve insansız hava aracını düşürdü.

Tüm bu görev gücünün belirli görevleri olduğu için ABD’nin seçenekleri sınırlı. Ticari gemilere eşlik etmek için kullanılabilecek tek gemi, şu anda Süveyş’in hemen güneyinde bulunan amfibi uçak gemisi USS Bataan’ın etrafında gruplanmış olanlar. Bu gemiyi güneye taşımak ABD’nin Gazze çevresindeki herhangi bir gerilime karşılık verme potansiyelini zayıflatacaktır.

Bu da bizi ikinci seçeneğe getiriyor. Husiler kendilerinden daha güçlü düşmanlara karşı koymaya hazır olmalarıyla biliniyor. ABD’nin onları doğrudan hedef alması büyük bir tırmanma riski doğurabilir. Washington İsrail’den uzun menzilli füzelerle Husi limanlarını hedef almasını isteyebilir ama bu bile riskli.

Dolayısıyla üçüncü seçeneğe, gerilimi düşürmeye geliyoruz.

Görünüşe göre anahtar yine İran. Eğer Galaxy Leader’ın ele geçirilmesi Tahran tarafından kışkırtılmamış bağımsız bir Husi eylemiyse ABD İran’ı, vekilini dizginlemeye ve denizde yeni gemi kaçırma olaylarını önlemeye itmek için sessiz bir diplomasi yürütebilir.

Eğer ilgili tüm taraflar itidal gösterirse en gerçekçi çıkış yolu bu olabilir.

Riskler yüksek. Yeni bir gemi alıkoyma eylemi kartopu etkisi yaratarak zaten yıkıcı olan bir çatışmaya diğer ülkeleri de daha aktif bir şekilde çekebilir ve çatışmayı geri dönüşü olmayan bir noktaya itebilir.

ORTADOĞU

Lübnanlı Bakan Harici’ye konuştu: ‘HTŞ’den beklentimiz iç meselelerimize karışmaması’

Yayınlanma

Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary Harici’ye konuştu: “HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır.”

İki aylık yoğun ve yıkıcı bir çatışmanın ardından İsrail ve Lübnan arasında ateşkes gerçekleşti. Lübnan hükümeti, haftalar süren müzakereler sonucunda bir ateşkes anlaşmasına varmıştı. 60 gün içinde ateşkesin uygulanması öngörüldü. Anlaşmaya göre, İsrail birlikleri, belirlenen bölgelerden geri çekilecek, Lübnan Ordusu İsrail’in boşalttığı bölgelere konuşlanacak ve güvenliği sağlayacak. Bölgedeki mayınlar, patlamamış mühimmatlar ve altyapıdaki yıkımlar nedeniyle geniş çaplı bir yeniden inşa çalışması yapılacak. Birleşmiş Milletler UNIFIL güçleri, 1701 sayılı BM kararına uygun olarak güney Lübnan’da varlığını sürdürecek.

Ancak İsrail, ateşkesi şu ana kadar 100’den fazla kez ihlal etti ve bu durum Lübnan tarafından kabul edilemez olarak değerlendiriliyor. Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary, Lübnan’daki son duruma ilişkin Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.

‘İsrail ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti’

Lübnan’daki son durumla başlamak istiyorum. Geçici bir ateşkes olmasına rağmen İsrail vaat edilenleri uygulamıyor. Bize son durum hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bildiğiniz gibi, yaklaşık iki ay süren ölümcül bir savaş yaşadık. Hükümet olarak haftalarca ateşkes için müzakere ettik ve sonunda Amerikalıların yardımıyla bir ateşkes anlaşmasına vardık ve bu ateşkesi duyurudan 60 gün sonra uygulamaya koymayı kabul ettik. Bu arada bir askeri plan var: Lübnan Ordusu, İsrail’in geri çekileceği bölgelere konuşlanmaya başlayacak. Yapılacak çok iş var. Ordu bu görevi üstlenecek çünkü birçok mayın, patlamamış mühimmat, yıkım, kapalı yollar, yerinden edilmiş insanlar ve İsrail ile Lübnan arasında hassas bir askeri durum var. İsrail bu ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti ve bu, elbette, kabul edilemez. Lübnan ateşkese saygı duyuyor ve ateşkesin açıklandığı sırada kurulan komiteye güveniyoruz. Amerikalılardan, Fransızlardan, Lübnanlılardan, UNIFIL’den ve İsraillilerden bahsediyorum. İlk toplantıları bu hafta pazartesi günü yapıldı ve umuyoruz ki bu ateşkes en kısa sürede ciddi bir şekilde uygulanır çünkü İsrail’in neden olduğu yıkımın ardından yeniden inşa etmemiz gereken çok şey var.

Eğer İsrail ateşkesi tamamen iptal eder ve kısa bir süre önce olduğu gibi Lübnan’a saldırmaya devam ederse, Lübnan’ın mevcut tutumu ne olacak? Hizbullah’ın Suriye’den geri çekilip daha fazla birliğin Lübnan’a geri dönmesi sürece nasıl etki edecek? Lübnan ordusu saldırıların tekrarlanması karşısında ne yapacak?

Bu ateşkesin bozulacağını düşünmüyorum. Her gün olaylar yaşayacağız, ancak bunun ciddi bir ateşkes olacağına inanıyorum. Sanırım yaklaşık 40 gün içinde tüm Lübnan topraklarından tam bir çekilme gerçekleşecek. Lübnan Ordusu kuvvetlerini konuşlandıracak ve 1701 sayılı kararı gerektiği gibi, güney Lübnan dahil, uygulayacağız. Elbette, bu özellikle de güney Lübnan için geçerli çünkü 1701 sayılı karar, güney Lübnan’da silahların yasak olduğunu belirtiyor ve yalnızca Lübnan Ordusu ile UNIFIL’in silah taşımasına izin veriyor.

‘Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir Suriye’ye ihtiyacımız var’

Beşar Esad’ın devrilmesi ve Rusya’ya iltica etmesiyle Suriye’deki denklem tamamen değişti. Şam’ı ele eçiren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye için geçiş dönemi hazırlamaya çalışan geçici bir hükümetle çalışıyor. Lübnan’ın Suriye’deki mevcut konjonktüre ilişkin tutumu ne olacak?

Şu ana kadar HTŞ ile herhangi bir ilişkimiz yok. Söylemek istediğim şu: Suriye halkı, Suriye’yi kimin yöneteceğine kendisi karar vermelidir. Lübnan olarak bizim istediğimiz, Suriye’nin gelecekteki hükümetiyle iyi ilişkilere sahip olmak çünkü birçok çıkarımız var. Orada fanatik bir hükümete ihtiyacımız yok. Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir komşuya ihtiyacımız var. Bu, bizim ihtiyacımız olan tek şey. Komşu ülkeler olarak ilişkilerimizi sürdürmek için gerekli ilişkileri korumak adına elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ekonomi, ticaret, sosyal, siyasi ve hatta çözülmesi gereken sınır sorunları gibi birçok alanda çıkarlarımız var. Milyonlarca Suriyeli mülteci var ve kim yönetirse yönetsin, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Biz Suriye’nin iç işlerine karışmamalıyız ve aynı şekilde onların da bizim iç işlerimize karışmasına izin vermeyeceğiz. Umarız gelecekteki Suriye hükümetiyle onurlu ve verimli bir işbirliği sağlamak için çalışacağız.

‘HTŞ’den istediğimiz, iç işlerimize karışmaması’

HTŞ, Birleşmiş Milletler’in terör örgütleri listesinde yer alıyor ve birkaç ülke bu grubu terörist olarak tanımladı. Ancak yakın gelecekte durum değişebilir. Türkiye, diplomatik ilişkilerini sürdürmek için büyükelçiliğine bir maslahatgüzar atadı. Peki Lübnan’ın HTŞ’ye yaklaşımı ne? Lübnan HTŞ’yi bir terör grubu olarak görüyor mu yoksa Suriye seçimlere doğru giderken yaklaşım değişiyor mu?

Terör gruplarını tanımlayan bir sistemimiz yok. Zaten belirtmiştim, Suriye’nin gelecekteki hükümetinin hedeflerini değerlendireceğiz. HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır. Şu ana kadar söylediğim gibi, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini öngöremeyen tek ülke biz değiliz. Sistem teorik olarak devam etmeli. Mevcut durumla ilgilenmeye devam ediyoruz—örneğin Lübnan’daki Suriye büyükelçiliği, sınırlar ve diğer konular. Yeni devletin, yeni yönetimin ve yeni hükümetin ortaya çıkmasını bekliyoruz ve o zaman yolumuza devam edeceğiz. Şu anda yaşananlardan dolayı (büyükelçilik) aktif değil. Bekleyeceğiz, ancak ortaya çıkacak herhangi bir hükümetle iyi ilişkiler kurmayı umuyoruz çünkü bu iki ülkenin de çıkarına olacaktır.

Esad’ın ayrılmasından sonra İsrail, Golan Tepeleri’nde daha fazla ilerledi. İsrail’in bölgedeki konumu ne? Uzmanlar İsrail’in Suriye’deki varlığının geçici olmayabileceğini düşünüyor. Lübnan, İsrail’in Suriye’de alan kazanmasını nasıl değerlendiriyor?

Lübnan için önemli olan İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. Sizin de belirttiğiniz gibi, İsrail yalnızca Golan Tepeleri’nde veya güney Suriye’de değil, Suriye’nin ordusunu, hava ve deniz kuvvetlerini, her şeyini yok etti. Bu durum Suriye’yi zor bir konuma sokuyor. Yeni Suriye hükümetinin nasıl bir orduya ya da güvenlik gücüne sahip olacağını veya İsrail ile nasıl bir ilişki kuracaklarını bilmiyoruz. Şu anda her şey belirsiz. Tüm bunların üzerinden sadece beş ya da altı gün geçti ve işlerin nasıl şekilleneceğini görmek için zamana ihtiyacımız var.

‘Yeni cumhurbaşkanı 9 Ocak’ta seçilecek’

Lübnan’ın İsrail’in saldırıları sırasında zayıf kalmasının en önemli nedenlerinden biri de iç siyaset. Beyrut limanı patlamasıyla sarsılan Lübnan, halen ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bunun yanında ülke, iki yılı aşkın süredir halen cumhurbaşkanını seçemedi. Mevcut durum biraz da bu sorunun sonucu mu?

Lübnan’daki sistem, bu tür süreçleri kolaylaştırmak için tasarlanmış bir sistem değil. Karmaşık bir sistemimiz var; parlamento, din, siyasi gruplar ve daha fazlası işin içine giriyor, bu da bir cumhurbaşkanı seçimini zorlaştırıyor. Cumhurbaşkanı seçmek kolay değil çünkü yasalarımız seçim sürecini geciktiriyor, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Ancak 9 Ocak’ta bir oturumumuz var ve yakında bir cumhurbaşkanımız olmasını umuyoruz.

Bir ülkeyi cumhurbaşkanı olmadan yönetemeyiz. Evet, idare edebiliriz; ülke devam eder, ölmez, yok olmaz, ortadan kaybolmaz. Ama aynı zamanda refah da getirmez. Ülkemizi geliştiremeyiz, inşa edemeyiz ve genç Lübnanlıların isteklerini yansıtan yeni, modern bir yönetim kuramayız. Onlar ki çok hırslı ve özgürlüğün korunduğu, güzel Lübnan kültürü ve Lübnan’ın takdire şayan imajı ile modern bir ülke yaratmak istiyorlar.

Cumhurbaşkanına, yeni bir hükümete, Suriye ile yenilenen ilişkilere ve İsrail ile bir ateşkese sahip olmayı umuyoruz. Uzun vadede, şahsen Lübnan’ın geleceği hakkında bir miktar iyimserim. Elbette bu durumun ciddi bir etkisi var. Geçici bir hükümet olarak büyük kararlar alamayız, yeni yetenekleri işe alamayız ya da yasaları geçiremeyiz. Sistem, cumhurbaşkanı olmadan işleyemez. En yetenekli gençlerimizi kaybediyoruz; Lübnan’ı terk ediyorlar ve bu, bizim çıkarımıza değil.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English