Bizi Takip Edin

Dünya Basını

İngiliz düşünce kuruluşu ‘Kremlin’in gözünden Rusya’yı yazdı

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Britanya, NATO bünyesinde Rusya’ya karşı en agresif tutumu benimseyen taraflar arasında yer alıyor. Ve Kiev yönetiminin son 8 yıl boyunca savaşa hazırlanmasında Londra’nın payı epey büyüktü. Destek sadece askeri ve mali boyutta değildi ve bunun propaganda boyutu da vardı. Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü (RUSI), işin bu kısmında bayrağı devralmıştı. RUSI’den askeri uzman Jack Watling, kamuoyu yoklamaları üzerinden Rus toplumunun Ukrayna’daki askeri müdahaleye dönük görüşlerini ve Moskova’nın önümüzdeki süreçte atabileceği adımları değerlendiriyor.


Kremlin’in gözünden Rusya

Jack Watling — RUSI

27 Ocak 2023

Rus seçkinleri savaş konusunda son derece kötümser olsalar da Rus toplumunda yapılan anketler Kremlin’e Ukrayna’daki kayıpları sürdürebileceğine dair güven veriyor gibi görünüyor.

Halkın duyarlılığı hakkında yapılan yoklama ve değerlendirmeler, Rusya’nın siyasi karar alma sürecinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Rusya Federal Güvenlik Teşkilatı (FSB), Ukrayna’yı işgalinden önce Ukrayna toplumu üzerinde kapsamlı bir anket düzenledi. Ayrıca kendi ülkelerindeki insanları araştırmaları için rutin olarak Rus “siyasi teknoloji uzmanlarını” görevlendirirler. Bu akademik anketleri incelemek, Kremlin’in kendi halkını nasıl algıladığını ve rejimin istikrarına yönelik riskler hakkında fikir sunabilir.

RUSI, Ukrayna’da yaşanan savaşla ilgili olarak Kremlin adına gerçekleştirilen bir dizi akademik ankete erişti. Bu makale, kaynakları korumak adına belli başlı anketlerden ayrıntılar vermese de bu tür anketlerdeki eğilimlere atıfta bulunacak. Anket, Rus toplumunu beş geniş kategoriye ayırma eğilimindeydi: Kozmopolitler, nihilistler, sadıklar, küreselci vatanseverler ve ‘Hurra’ vatanseverleri. Nüfusun yaklaşık yüzde 12 ile 15’ini oluşturan kozmopolitlerin, faal durumdaki muhalefetin çekirdeğini oluşturduğu kabul görüyor ve bu grubun yarısından biraz daha azının Ukrayna ile kişisel bağları olduğu değerlendirmesi yapılıyor. Nüfusun yüzde 10’undan biraz fazlasını oluşturan nihilistler, hükümeti eleştirse de büyük oranda ilgisiz ve edilgen olarak görülüyor. Bu grubun kozmopolit muhalefeti desteklemesi pek mümkün görünmüyor.

Geri kalan grupların tamamının, değişik yoğunluk seviyelerine rağmen hükümeti desteklediği düşünülüyor. Hurra vatanseverleri — nüfusun yaklaşık 20 ila 25’ini oluşturuyorlar — en ciddi politik kaygıyı ifade ediyorlar, zira çatışmaya en fazla yatırım yapanlar ve bu nedenle başarısızlıkları en fazla eleştirenler onlar. Kategorizasyondaki en büyük farklılaşma, sadık olanlar ve küreselci vatanseverler arasında ve büyük ölçüde siyasetle ilişki düzeyini yansıtıyor.

Kremlin, bu grupların izlediği medyaya büyük ihtimam gösteriyor. 2022’nin ağustos ve ekim aylarında RUSI tarafından Rus toplumu üzerine yapılan gizli bir yoklama, bağımsız medyaya değer verdiğini iddia eden kesimin oranında kayda değer bir artış olduğuna işaret ediyor. Bununla beraber “bağımsız” ile ne kastettikleri sorusuna yanıt verenlerin çoğu, bunun kendi görüşlerini yansıtan medyaya karşılık geldiğini ve Kremlin’in kontrolündeki televizyon kanallarını ve diğer devlet medyasını en bağımsız ve güvenilir olarak kabul ettiklerini söyledi.

Mayıs ve ağustos aylarında Kremlin adına yapılan akademik anketlerde, Ukrayna’daki savaşa yüksek düzeyde destek verilirken ve çok sınırlı ilgi veya bağlılık sergilenirken, durum seferberlik ilanından sonra değişti. Seferberlikten bu yana gizli anketler, savaşın daha geniş ölçüde tartışıldığını ve toplumun daha geniş bir kesiminin hem kendi gelecekleri hem de savaşın Rusya üzerindeki ekonomik etkisi konusunda karamsar olduklarını gösterdi. Belki de en ihtilaflı olanı, toplumsal kesimler arasında son derece olumsuz değerlendirilen önlemler arasında yer alan sınırların kapatılmasıydı.

Fakat bu artan karamsarlık şimdilik hükümet açısından tehdit olarak algılanmıyor. Kötümser olanların çoğu, savaşta başarılı bir sonuç elde edilmesi amacıyla getirilen tedbirleri destekliyor. Diğerleri de karamsar ama bunu Rusya’nın yaptığı hataların bir sonucu değil, NATO’nun dayatması olarak görüyor. Ancak diğerleri sonuçtan epey kaygılı. Anketlerde kaydedilen en büyük endişe nükleer savaştı; katılımcılar nükleer savaş olasılığını azaltmanın yolu olarak belirlenen tedbirleri destekliyordu.

Kremlin açısından mevcut manzara, medya üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğuna inanmasına yetecek bir manzara gibi görünüyor. Batılı liderler, Rusya’nın nükleere başvurma konusundaki tavrının, Rusya’nın hasımlarını zorlamanın yanı sıra tek taraflı olarak üretilen bu tehditleri yayma konusunda iç korkuları artırmak ve dolayısıyla hükümete olan desteği artırmakla ilgili olduğunu not etmeli.

Şimdilik Rusya’nın Hurra vatanseverleri savaşın gidişatını yüksek sesle eleştiriyor, ancak eleştirileri büyük ölçüde belirli komutanlara, yerel idarecilerin seferberliği uygulama tarzlarına ve hatta toplumun geniş kesiminin tutumlarına yönelik. Öfkelerini henüz Devlet Başkanı Putin’e yöneltmediler, bu, Kremlin’in onları geçmekten caydırmak için canla başla uğraşacağı bir kırmızı çizgi. Bunu yaparlarsa Rusya’nın seçkinleri arasındaki en hoşnutsuz kesimlerin Putin’in ötesinde bir dünyayı keşfetmeye başlaması ve felaketle ilgili diğer açıklamaları Rus halkına iletmesi mümkün hale gelir.

Kremlin, savaş alanında yaşanan kayıpların Hurra Vatanseverlerini suçlamaları azaltmaya itmeyeceği için şimdilik rahat gibi. Aynı zamanda Rus halkının daha geniş bir bir kesimi savaşla ilgilenmeye başladıkça ve savaşa olan ilgi, yerel siyaset ve ekonominin ötesine de yayıldıkça Rus toplumu — çok azı eyleme geçmek isteyecek olsa da — muhtemelen daha fazla parçalanmış hale gelecek. Kremlin, sulh zamanında siyasi seferberliği bastırmak ve bunun altını oymak için muhaliflerini tecrit etmeyi ve ardından onları kutuplaştırmak için paralize etmeyi kullanmıştı. Bunun sonucu kayıtsız bir toplum oldu.

Toplumun edilgen olmasını teşvik etmek rejimin güvenliğini tesis edebilir ama Kremlin, şu an halkı savaşmak için seferber etme ve aynı zamanda onların Kremlin üzerinde hâkimiyet kurabilecek kadar geniş bir seçim bölgesinde birleşmelerini önleme çemberini tamamlamak zorunda. Rejimin güvenliği Rus siyasetinin örgütleyici mantığı olarak kaldığı sürece halkın ilgisizliği de muhtemelen muhafaza edilecek.

Anketler üzerinden çizilen resim, Kremlin’in kayıpları sürdürebileceği, ancak savaş alanında daha elverişli bir pozisyon — ve sanayiyi savaşa odaklama yönünde daha tutarlı bir adım — elde etmek için gereken toplumsal birliği oluşturmaya çalışmasının aksilikler devam ederse Putin için riskleri önemli ölçüde artıracağı. Fakta şu an için Kremlin, savaşı uzatmanın yaratacağı iç sorular konusunda rahat görünüyor. Bununla birlikte Kremlin’in Ukrayna toplumuna ilişkin çizdiği resmin epey yanlış olduğu göz önüne alındığında Rus toplumuyla ilgili anketlerin benzer şekilde çarpık bir görüş üretip üretmediği sorgulanmalı.

Dünya Basını

Economist, zengin ülkelere yeni bir iltica sistemi çağrısında bulundu

Yayınlanma

Britanya’nın ünlü dergisi Economist, zengin ülkelere yeni ve daha iyi bir iltica sistemi kurmalarını ve iltica hakkını işgücü göçünden ayırmalarını önerdi.

BM Mülteciler Sözleşmesinin tarihinden kısaca bahseden dergi, günümüzde bu sözleşmeye uyan ülke sayısının gitgide azaldığına işaret etti.

Batının tutumunun sertleştiğini, Avrupa’da sosyal demokratların ve sağcı popülistlerin görüşlerinin yakınlaştığını belirten Economist, iltica sisteminin artık işlemediğini savundu.

“Savaş sonrası Avrupa için tasarlanan sistem, çatışmaların yaygınlaştığı, seyahatin ucuzladığı ve ücret eşitsizliklerinin büyük olduğu bir dünyayla başa çıkamıyor,” diyen dergi, yaklaşık 900 milyon insanın kalıcı olarak göç etmek istediğini, yoksul bir ülkenin vatandaşının zengin bir ülkeye yasal olarak göç etmesi neredeyse imkansız olduğundan, çoğunun izinsiz olarak göç ettiğini yazdı.

Economist, “Son yirmi yılda birçok kişi, sığınma hakkının bir arka kapı olduğunu keşfetti. Eskiden olduğu gibi gizlice sınırı geçmek yerine, sınır muhafızlarına yaklaşıp sığınma talebinde bulunuyorlar. Bu talebin karara bağlanmasının yıllar alacağını ve bu süre zarfında gölgelere karışıp iş bulabileceklerini biliyorlar,” dedi.

“Seçmenlerin”, sistemin suistimal edildiğini düşünmekte haklı olduğunu savunan Economist, Avrupa Birliği’nde sığınma taleplerinin çoğununu artık doğrudan reddedildiğini hatırlattı.

“Sınır kaosundan duyulan korku”ya işaret eden dergi, Brexit’ten Donald Trump’a kadar bu korkunun “popülizmin yükselişini beslediğini” ve “yasal göçle ilgili tartışmaları zehirlediğini” ileri sürdü.

Economist, “İhtiyacı olanlara güvenlik ve aynı zamanda makul bir işgücü göçü akışı sağlayan bir sistem oluşturmak için, politika yapıcılar bu iki konuyu birbirinden ayırmalı,” diye yazdı.

Çatışma, afet veya zulüm nedeniyle yaklaşık 123 milyon insan yerinden edildiğini ve bu rakamın, “kısmen savaşların daha uzun sürmesi nedeniyle” 2010’a göre üç kat daha fazla olduğunu belirten Econonmist, tüm bu insanların güvenli bir yaşam arayışında olma hakkına sahip bulunduğunu, fakat bunun “güvenlik” zengin bir ülkenin işgücü piyasasına erişim anlamına gelmediğini savundu.

Economist’e göre, “Zengin ülkelere yeniden yerleşim, çözümün çok küçük bir parçası olmaktan öteye geçemez. 2023 yılında OECD ülkeleri 2,7 milyon sığınma başvurusu aldı. Bu rakam rekor düzeyde olsa da, sorunun büyüklüğüyle karşılaştırıldığında çok küçük bir rakam.”

Bu noktada dergi, özellikle AB ülkelerinin bir süredir uygulamaya çalıştığı “üçüncü ülkelerle geri kabul anlaşması” seçeneğinin “en pragmatik seçenek” olduğunu yazdı.

“Daha fazla mülteciye evlerine yakın bir sığınak sunmak” olarak nitelendirilen bu plan kapsamında, sığınmacılar “ayak bastıkları ilk güvenli ülke veya bölgesel blokta” kalacak.

Economist şöyle devam etti:

“Daha kısa mesafeler kat eden mültecilerin bir gün evlerine dönme olasılığı daha yüksek. Ayrıca, kültürel olarak kendilerine yakın olan ve bir felaketten kaçarak ilk buldukları sığınağa sığındıklarının farkında olan ev sahipleri tarafından daha kolay kabul edilme olasılıkları da daha yüksek. Bu nedenle Avrupalılar Ukraynalıları büyük ölçüde kabul etmiş, Türkler Suriyelilere ve Çadlılar Sudanlılara cömert davranmıştır.”

“Evlerine yakın yerlerdeki mültecilere bakmak genellikle çok daha ucuz,” iddiasında bulunan dergi, BM mülteci ajansının, Çad’daki her mülteciye günde 1 dolardan az harcadığına işaret ederek, “Sınırlı bütçeleri göz önüne alındığında, zengin ülkeler mültecileri birinci dünya ülkelerindeki pansiyonlarda barındırmak veya davalarını savunmak için ordularca avukat tutmak yerine, mülteci ajanslarına yeterli finansman sağlayarak çok daha fazla insana yardım edebilirler,” iddiasında bulundu.

Dergi ayrıca, ev sahibi ülkelere “cömertçe yardım etmeyi” ve mültecilerin giderek artan bir şekilde yaptığı gibi, “çalışarak kendilerini geçindirmelerine izin vermelerini teşvik etmesini” istedi.

“Şefkatli Batılıların”, kıyılarına gelen mültecilere “yardım etme dürtüsü” hissedebileceğini yazan Economist, “Fakat yolculuk uzun, zorlu ve maliyetliyse, bu yolculuğu tamamlayanlar genellikle en çaresiz olanlar değil, erkek, sağlıklı ve nispeten varlıklı olanlardır,” iddiasında bulundu.

Economist şöyle devam etti:

“Suriye savaşından kaçarak komşu ülke Türkiye’ye ulaşan mülteciler, Suriyelilerin geniş bir kesimini temsil ediyordu; Avrupa’ya ulaşanların ise üniversite diplomasına sahip olma olasılığı 15 kat daha yüksekti. Almanya 2015-16’da Suriyelilere kapılarını açtığında, Türkiye’de güvenli bir yaşam kurmuş 1 milyon mülteci, daha yüksek ücretler için Avrupa’ya göç etmeye karar verdi. Birçoğu üretken bir yaşam sürdürdü, fakat aynı fırsatı değerlendirmek isteyen, bazen daha nitelikli olan diğer mültecilere göre neden öncelikli oldukları açık değil.”

“Seçmenlerin” kimi kabul edeceklerini kendilerinin seçmek istediklerini açıkça belirttiğini ve bunun, “gelen ve sığınma talebinde bulunan herkesi kabul etmek” anlamına gelmeyeceğini savunan dergi, zengin ülkelere bir öneride bulunarak, bu tür göçleri durdurmak istiyorlarsa, teşvikleri değiştirmeleri gerektiğini vurguladı.

Güvenli bir ülkeden daha zengin bir ülkeye göç edenlerin sığınma hakkı için değerlendirilmemesi gerektiğini ve gelenlerin de işlemleri için üçüncü bir ülkeye gönderilmesini savunan Economist, “Hükümetler uzak yerlerden gelen mültecileri barındırmak istiyorsa, BM’nin savaş bölgelerinden kaçanları kaydettiği kaynaklarda onları seçebilirler,” dedi.

Üçüncü ülke hükümetlerinin işbirliğini kazanmak için anlaşmalar yapılabileceğini kaydeden Economist, zengin ülkelerin AB’nin başlattığı gibi birlikte hareket etmelerini tavsiye etti ve “Davetsiz olarak gelenlerin hiçbir avantajı olmadığı anlaşıldığında, bu şekilde gelenlerin sayısı düşecektir,” diye ekledi.

Bunu “mümkün olanın siyaseti” olarak nitelendiren dergi, bu şekilde sınırda düzenin yeniden sağlanacağını ve böylece işgücü göçünün daha sakin bir şekilde tartışılması için siyasi alan yaratılacağını ileri sürdü.

Zengin ülkelerin daha fazla yabancı beyinden faydalanacağını da savunan dergi, bu ülkelerin çoğunun “çiftliklerde ve bakım evlerinde çalışacak genç işgücü” istediğini, düzenli bir “yetenek akışının”, hem ev sahibi ülkeleri hem de göçmenlerin kendilerini daha müreffeh hale getireceğini öne sürdü.

Economist değerlendirmesi şöyle son buldu:

“Daha önce gelen düzensiz göçmenlerin birikmiş sorunlarıyla başa çıkmak yine de zor olacaktır. Trump’ın toplu sınır dışı etme politikası hem acımasız hem de pahalıdır. Kök salmış olanların kalmasına izin verirken, sınırları güvenli hale getirmek ve gelecekteki göçmenler için teşvikleri değiştirmek çok daha iyi bir çözüm olacaktır. Liberaller daha iyi bir sistem kurmazlarsa, popülistler daha kötü bir sistem kuracaktır.”

Okumaya Devam Et

Dünya Basını

Hayır, Hindistan dünyanın dördüncü en eşit ülkesi değil: İşte gerçek veriler

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini bulacağınız Surbhi Kesar imzalı yazı, Hindistan’ın küresel eşitlik sıralamasında dördüncü sırada yer aldığı yönündeki temelsiz iddianın izini sürerken yalnızca istatistiksel bir çarpıtmayı düzeltmekle yetinmiyor; aynı zamanda verinin nasıl ideolojik bir aygıt olarak işlev görebileceğini de gözler önüne seriyor. Nitekim tüketim ve gelir gibi niteliksel olarak farklı göstergelerin birbirinin yerine ikame edilmesi, burada teknik bir hesaplama hatası olmaktan çıkıp, toplumsal eşitsizliklerin üzerini örten bir temsil stratejisine dönüşüyor. Veri okuma ve üretme pratiklerinin yalnızca metodolojik değil, aynı zamanda etik ve politik boyutları olduğuna dikkat çeken Kesar, istatistiksel temsillere yönelik eleştirinin, eşitsizliklerin maddi zeminiyle bağını kurmadan eksik kalacağını, nüanslı da olsa, hatırlatmış oluyor.


Hayır, Hindistan dünyanın dördüncü en eşit ülkesi değil: İşte gerçek veriler

Surbhi Kesar
The Wire
6 Temmuz 2025
Çev. Leman Meral Ünal

Hindistan’daki birkaç büyük gazete – The Hindu, Business Standard, The Times of India ve The Indian Express de dâhil – Dünya Bankası’nın son raporuna atıfta bulunarak Hindistan’ın dünyanın en eşit ülkeleri arasında dördüncü sırada yer aldığını iddia eden bir haberi manşetlerine taşıdı. Fakat bu iddia bütünüyle yanlış: 2019 verilerine göre Hindistan, 216 ülke arasında dördüncü değil, 176. sırada yer alıyor. Peki bu ciddi çarpıtma nasıl ortaya çıktı? Gelin, adım adım inceleyelim.

Söz konusu iddia, Dünya Bankası’na ait kısa bilgilendirme metnini epey çarpıtan Hindistan Basın Enformasyon Bürosu’nun (PIB) yaptığı bir basın açıklamasına dayanıyor. Ne yazık ki birçok medya kuruluşu da bu metni herhangi bir doğrulama ya da veri incelemesi yapmadan haberleştirdi.

Oysa Dünya Bankası’nın ilgili metninde gerçekte şu ifadeler yer alıyordu:

“Hindistan’ın tüketime dayalı Gini endeksi, 2011–12’deki 28,8 seviyesinden 2022–23’te 25,5’e geriledi, fakat veri kısıtları nedeniyle eşitsizlik, olduğundan daha düşük görünüyor olabilir. Buna karşılık Dünya Eşitsizlik Veritabanı (World Inequality Database), gelir eşitsizliğinin 2004’teki 52 düzeyinden 2023’te 62’ye yükseldiğini gösteriyor. Ücret eşitsizliği de oldukça yüksek bir düzeyde seyretmektedir; 2023–24 itibarıyla en üstteki yüzde 10’luk kesimin medyan geliri, en alttaki yüzde 10’un medyan gelirinin 13 katıdır.”

İşte PIB bu metinden yalnızca 25,5 sayısını, yani tüketim temelli eşitsizlik oranını, alarak Hindistan’ı, eşitlik sıralamaları gelir eşitsizliğine göre yapılmış olan diğer ülkelerle karşılaştırarak temel bir istatistik hatası yapıyor.

Şunun altını çizmek gerekir ki, tüketim eşitsizliği endeksi, gelir eşitsizliğine kıyasla genellikle ve zaten daha düşük çıkar. Bunun nedeni, zenginlerin gelirlerinin büyük bir kısmını biriktirmeleri ve dolayısıyla tüketimde görünen düzeyin, gerçekte olduğundan daha eşit görünmesidir. Dolayısıyla, PIB’nin Hindistan’ın 25,5’lik tüketim Gini endeksini, başka ülkelerin gelir Gini endeksleriyle karşılaştırması, elmalarla armutları kıyaslamak gibidir. Nitekim Dünya Bankası metni de bu türden karşılaştırmalardan özellikle kaçınılır, zira söz konusu veriler kıyaslanabilir değildir. Fakat PIB, bu kıyaslamayı bizzat Dünya Bankası’nın yaptığı gibi bir izlenim yaratıyor.

Adil bir karşılaştırma yapmak için ya Hindistan’ın gelir eşitsizliğini diğer ülkelerin gelir Gini endeksleriyle, ya da Hindistan’ın tüketim eşitsizliğini diğer ülkelerin tüketim Gini endeksleriyle kıyaslamak gerekir – tabii Dünya Bankası metni bu türden bir karşılaştırmayı hiç yapmıyor.

Dünya Eşitsizlik Veritabanı’na göre – ve yine Dünya Bankası metninde de belirtildiği üzere – Hindistan’ın gelir eşitsizliği Gini endeksi 2019 ve 2023 itibarıyla 61 seviyesinde. Nitekim bu eşitsizlik 1990’lardan bu yana düzenli biçimde artarak Hindistan’ı dünyadaki en eşitsiz ülkelerden biri konumuna getiriyor. (Gini endeksi ne kadar yüksekse, eşitsizlik o kadar fazladır). Gelir Gini endeksine göre yapılan sıralamalarda Hindistan, 2019 yılında 216 ülke arasında 176. sırada; 2009 yılında ise 115. sıradaydı. Bu da Hindistan’ın, zaman içerisinde diğer ülkelere nazaran çok daha eşitsiz bir hale geldiğini gösteriyor. Dahası, servet eşitsizliği açısından Gini endeksi 2019’da 74, 2023’te ise 75’tir – ki bu oran da, gelir eşitsizliğinden bile daha yüksek bir eşitsizlik düzeyini işaret ediyor.

Şimdi dikkatlerimizi karşılaştırılabilir tüketim eşitsizliği verilerine çevirelim. İlk olarak, Dünya Bankası Hindistan’ın tüketim Gini endeksini başka herhangi bir ülkeninkiyle kıyaslamıyor. Ve daha da önemlisi, Dünya Bankası’nın ilgili metni, “Hindistan’ın tüketim eşitsizliği verileri, veri kısıtları nedeniyle olduğundan daha düşük tahmin ediliyor olabilir” diye açıkça uyarıyor.

Nitekim metin özellikle şu hususa dikkat çekiyor: “Hindistan’a ilişkin uluslararası yoksulluk tahminleri, 2011–12 Tüketim Harcaması Anketi (CES) ile 2022–23 Hanehalkı Tüketim Harcaması Anketi verilerine dayanmaktadır. Bu tahminlerde, değiştirilmiş karma referans dönemi ile mekânsal ve zamansal olarak düzeltilmiş bir refah toplamı kullanılmaktadır 2022–23 anketindeki anket tasarımındaki, uygulama süreci ve örnekleme yöntemlerinde yapılan değişiklikler önemli gelişmeler olsa da, zaman içinde karşılaştırma yapmayı güçleştirmektedir. Ayrıca örnekleme ve veri kısıtları, tüketim eşitsizliğinin olduğundan düşük tahmin edilmesine yol açabilir.”

Kaldı ki bu sınırlılıklar küçümsenecek türden değildir. 2022-23 Hanehalkı Tüketim Harcaması Anketi’nin yöntemsel çerçevesi, 2011-12 CES’e kıyasla kayda değer biçimde değişmiş olup, bu da doğrudan karşılaştırmaları daha da güvenilmez hale getirmektedir. Nitekim bu sorun, Hindistanlı ekonomistler ve istatistikçiler tarafından enine boyuna tartışılmıştır.

Tüketim eşitsizliğine ilişkin daha makul karşılaştırmalar yapabilmek için kişi başına düşen kalori tüketimi gibi başka göstergelere bakabiliriz; bu, gıda tüketimindeki eşitsizlikleri yansıtacaktır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine ve Verilerdeki Dünyamız (Our World in Data – OWID) tarafından yapılan analizlere göre, Hindistan 2019 yılında 185 ülke arasında 102. sıradaydı. Bu, 2009’daki 82. sıraya kıyasla çok daha kötü bir sıralama. Yani bu ölçüt baz alındığında da Hindistan’ın göreli performansı son on yılda kötüleşmiştir.

Verilere hangi açıdan bakarsak bakalım, ortaya çıkan tablo net: Hindistan son derece eşitsiz bir ülke ve bu eşitsizlik giderek derinleşiyor. Zenginleri vergilendirmek de dahil olmak üzere kapsamlı bir yeniden dağıtım politikasına acil ihtiyaç var. Bu gerçekliği çarpıtmak yalnızca yanıltıcı değil, aynı zamanda tehlikeli de. Ulusal ölçekte güven duyulan medya kuruluşları, istatistiksel hataları sorgulamadan yayımladıklarında, ülkenin karşı karşıya olduğu acil meselelerin üzerini örtmüş ve milyonlarca insanın yaşadığı gerçekleri görünmez kılmış oluyorlar. Oysa eşitsizlikle mücadele, ancak doğru verilerle mümkün.

Okumaya Devam Et

Dünya Basını

Çalışanları kovan şirketler yapay zekanın hatalarını düzeltmek için servet ödüyor

Yayınlanma

Şirketler, maliyetleri düşürmek amacıyla yapay zekaya yöneldi ancak şimdi bu teknolojinin yol açtığı hataları düzeltmek için uzmanlara servet ödüyor. Hem içerik üretimi hem de yazılım alanında yapay zekanın yarattığı sorunları gidermek üzere yeni bir istihdam alanı doğarken, düzeltme masrafları beklenen tasarrufu geride bırakıyor.

Teknoloji dünyasının en popüler kavramı haline gelen yapay zeka, şirketler için personel sayısını azaltma ve maliyetleri düşürme umuduyla benimsendi.

Fakat bu teknolojiye hızla geçiş yapan pek çok firma, şimdi yapay zekanın yaptığı hataları düzeltmek için yeniden insanları işe alıyor ve bu süreçte adeta bir servet harcıyor.

BBC‘nin haberine göre, yapay zekanın yaptığı hataları gidermek üzere işe alınan yazılım mühendisleri ve yazarlar için gelişen yeni bir endüstri ortaya çıktı.

İlgi çekmeyen metinler için 2 bin dolarlık fatura

Arizona’da yaşayan ürün pazarlama müdürü Sarah Skidd’in yaşadıkları, bu durumu özetleyen çarpıcı bir örnek.

Bir içerik ajansı, konaklama sektöründeki bir müşterisi için üretken yapay zekaya yazdırdığı web sitesi metinlerinin beklentiyi karşılamaması üzerine mayıs ayında Skidd’e ulaştı.

Skidd, metinleri “yapay zeka tarafından yazıldığı çok belli olan, temel ve ilgi çekici olmayan” içerikler olarak tanımladı.

Şirket, “Satış yapması ve merak uyandırması gerekirken çok yavandı,” ifadelerini kullandı.

Metinleri baştan yazmak için 20 saat harcayan Skidd, saatlik 100 dolarlık ücretiyle ajanstan 2 bin dolar aldı.

Yapay zeka yeni iş kapısı oldu

Skidd, yapay zekanın kendi işini elinden alacağından endişe duymuyor, aksine bu durumun kendisine daha fazla iş getirdiğini belirtiyor.

BBC‘ye konuşan Skidd, “Belki saf davranıyorum ama eğer işinizde çok iyiyseniz sorun yaşamazsınız,” dedi.

Skidd gibi pek çok yazar artık sıfırdan içerik oluşturmak için değil, yapay zeka tarafından üretilen metinlerin bıraktığı hataları düzeltmek için işe alınıyor.

Bu durum, ChatGPT ve Google Gemini gibi yapay zeka araçlarının iş akışlarını optimize etme ve maliyetleri düşürme vaadiyle popülerleştiği bir dönemde yaşanıyor.

İngiltere Küçük İşletmeler Federasyonu’nun yakın tarihli bir anketine göre, küçük firmaların yüzde 35’i önümüzdeki iki yıl içinde yapay zeka kullanımını artırmayı planlıyor.

ChatGPT kodu siteyi çökertti

Ancak yaşananlar, yapay zekanın insan standartlarına ulaşması için kat etmesi gereken daha çok yol olduğunu gösteriyor.

Hampshire merkezli dijital pazarlama ajansı Create Designs’ın kurucu ortağı Sophie Warner, son altı ila sekiz ayda yapay zekanın yarattığı karmaşayı düzeltmek isteyen müşteri sayısında artış olduğunu söylüyor.

Warner, “Eskiden müşteriler sitelerinde sorun yaşadıklarında veya yeni bir işlev eklemek istediklerinde bize ulaşırlardı. Şimdi ise önce ChatGPT’ye gidiyorlar,” bilgisini verdi.

Fakat ChatGPT tarafından oluşturulan kodları eklemek, bazı web sitelerini çökmeye yatkın ve siber saldırılara karşı savunmasız hale getiriyor.

Warner’ın anlattığı vakalardan birinde, bir müşteri etkinlik sayfasını nasıl güncelleyeceğini ChatGPT’ye sordu. Bu işlemin manuel olarak sadece 15 dakika süreceğini belirten Warner, yapay zekanın ürettiği kodun web sitesini çökerttiğini, işletmeye üç günlük kesintiye ve yaklaşık 360 sterlinlik bir kurtarma maliyetine neden olduğunu aktardı.

Warner, “Müşteriler hatayı kabul etmek istemediği için neyin yanlış gittiğini bulmak üzere genellikle bir inceleme ücreti talep etmek zorunda kalıyoruz. Bu hataları düzeltme süreci, en başından profesyonellere danışılmış olsaydı gerekenden çok daha uzun sürerdi,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English