Bizi Takip Edin

AVRUPA

Neden Rishi Sunak?

Yayınlanma

Liz Truss’ın 49 günlük kısa başbakanlığının sona ermesinin ardından Birleşik Krallık’ın yeni lideri Muhafazakâr Partili Rishi Sunak oldu. İngiliz yurttaşlarının oyuna bile ihtiyaç duymadan koltuğuna oturan Sunak, Boris Johnson’ın istifasının ardından Liz Truss ile birlikte yeni başbakan adaylarından biri olarak ortaya çıkmış fakat selefine mağlup olmuştu.

Truss ile Sunak’ın birlikte devirdiği Boris Johnson’ın Kovid krizinde ve sonrasındaki ekonomi anlayışı biraz “heterodoks” ve “popülist” bulunuyordu: Batılı ülkelerdeki genel küçülme eğiliminin tersine, Johnson ekonomik büyümeyi ve düşük vergileri öne almış, talebi pompalayacak önlemlerden yana olduğunu ilan etmişti. Aslında Johnson, ana akım tarafından pek hoş karşılanmayan, devlet güdümlü mali politikalar uygulayabileceğinin sinyalini vermişti.

Boris Johnson, İngiltere’nin AB’den ayrıldığı Brexit sürecinin ardından göreve gelmiş ve ülkesini yeniden dünya sahnesinde güçlü bir oyuncu olarak ortaya çıkarmak amacıyla hareket etmişti. Kapitalist ekonomileri saran büyük durgunluğa Kovid de eklenince, Johnson’ın yer yer “dengesiz” bulunan hareketleri kendi sonunu getirdi. Daha gevşek bir para politikası izlemek isteyen Johnson’ın Bank of England’ın ve maliyenin “ortodoks” anlayışına yönelik tutarlı ve kapsamlı bir ekonomi politikası olmadığı düşünülüyordu.

İşte Liz Truss bu şartlar altında Johnson’ın halefi oldu. Sunak ile yaptığı münazarada o da ekonomik büyüme ve vergilerin düşürülmesinden bahsetmişti. Bu planı uygulamaya çalıştı da: Borçlanma ile kompanse edilecek 50 milyar dolarlık bir vergi kesintisi paketi yürürlüğe girdi ama “piyasaların” tepkisi sert oldu. Sterlin görülmemiş seviyelere geriledi, panikleyen yatırımcılar 500 milyon dolarlık varlık satışı yaptı, emlak sektörü uçurumun eşiğine geldi. Bank of England emeklilik fonlarının batmasını engellemek için acil bono alım programı başlattı, IMF Truss’ı eleştirerek programı yeniden gözden geçirmesini tavsiye etti.

Belki de istifanın işareti Atlantik’in öbür yakasındaki müttefikinden gelmişti: 16 Ekim günü, ABD Başkanı Joe Biden, Liz Truss’ın vergi paketini “hata” olarak nitelendirdi. Liz Truss, o ana kadar U dönüşüne başlamış ve maliye bakanı Kwasi Kwarteng’i kovmuştu; ama iş işten geçmişti.

Britanya’nın açmazı

Sunak’ın bir açıdan Truss’ı “uyardığını” kabul etmemiz gerekir. Yukarıda anılan münazara sırasında, Truss’ın vergi kesintisi, borçlanma ve ekonomik büyüme vaatlerinin gerçekçi olmadığını söylemiş ve enflasyonist ortamda bu politikaların işe yaramayacağını savunmuştu: Borçlanmayı tarihi ve tehlikeli seviyelere çıkarmak, fiyat yangının üzerine benzin dökmek anlamına gelecekti.

Truss’ın istifasından önce Financial Times’a konuşan Sunak, yeni başbakan ve yeni hükümetin baskın önceliğinin enflasyonu kontrol altına almak olduğunu söylüyordu. Truss’ın finanse edilmemiş borçlarının durumu daha da kötüleştireceğini ve enflasyonu körükleyeceğini anlatıyor ve doğrudan ona seslenerek, “Liz, dürüst olmalıyız. Enflasyondan çıkış için borç almak bir plan değil, peri masalı,” diyordu.

Dolayısıyla, eski Goldman Sachs yöneticisi ve parlamentonun en zengin vekili Rishi Sunak, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki para politikalarının gönülden destekçisi olarak belirdi: Enflasyonla mücadeleye odaklanma, harcamaları kısma, faizleri yükseltme, sıkı para politikası. Bank of England’ın “bağımsızlığını” desteklediğini söyleyen yeni başbakan, ancak enflasyon kontrol altına alındıktan sonra vergi kesintilerine gideceğini vaat ediyor.

Fakat ikilem sürüyor. Financial Times’ın yayımladığı anketlere bakılırsa, Ekim ayı itibariyle Britanya resesyona girdi. Faiz artırımı ve parasal sıkılaşma, Ukrayna-Rusya savaşı ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle artan enerji maliyetlerinin beslediği enflasyonu düşürebilmiş değil. Sunak’ın harcamaları kısma planı, toplumda gittikçe artan yardıma muhtaçların sayısı da düşünüldüğünde toplumsal bunalımı daha da tetikleyecek gibi görünüyor. Ayrınca Sunak, Maliye Bakanlığı yaptığı 2020-2022 yılları arasında Britanya’nın 1950’lerden bu yana gördüğü en yüksek vergileri getirmişti. Yine Sunak, “disiplin” vaaz etse de daha yüksek kamu harcamaları sözü veriyor.

Dış politika çizgisinde sarsılma yok

Sunak Brexit politikasının bir destekçisiydi, ama partisinde onun Brüksel’e karşı fazla sempatiyle yaklaştığını düşünenler de yok değil. Kuzey İrlanda Protokolü (NIP) üzerine yapılan tartışma bu anlamda Sunak için de bir test olacak. NIP, Kuzey İrlanda’yı AB’nin mallar için bütünleşik piyasasının içerisinde tutuyor; İrlanda Cumhuriyeti ile olan sınırında gevşek bırakıyor ve Britanya’nın geri kalanıyla ile olan ticarette ilave kontrollere tabi tutuyordu. 2020 yılında Boris Johnson tarafından imzalanan NIP, Sunak tarafından eleştiriliyor ama Sunak, partisindeki sert Brexit’çilerin aksine daha uzlaşmacı bir dil tutturulması gerektiğini düşünüyor.

Öte yandan Rishi Sunak, özellikle göçmen meselesinde sınır kontrollerini artırmayı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “engelinden” kurtulmayı istiyor. AİHM’in “sola meyilli” avukatlar tarafından sömürüldüğünü ve tanımının gittikçe genişlediğini savunan Sunak, AİHM’den çıkma seçeneğinin de masada olduğunu söylemişti. Sunak, sığınmacıların Ruanda’ya gönderilmesi planını da desteklemişti.

Joe Biden’la yaptığı telefon görüşmesinde ABD ile Britanya arasındaki “özel ilişki”yi vurgulayan Sunak, Ukrayna’ya desteğini yinelerken Çin’in karşısında duracaklarını da söyledi. Ukrayna’da Boris Johnson’ın geri dönme ihtimali sevinçle karşılanmış, hatta Truss’ın istifasının ardından hükümetin resmi Twitter hesabından Boris’li paylaşım yapılıp hızla silinmişti; fakat Sunak’ın savunma ve dışişleri bakanlıklarını bir önceki kabinede de görev yapan Ben Wallace ve James Cleverly’ye devretmesi, Ukrayna siyasetinin değişmeden kalacağını gösteren bir jest olarak kayıtlara geçti. Sunak’ın başbakan olarak yaptığı ilk telefon görüşmesinin Ukrayna lideri Volodimir Zelensky ile olması da manidardı. Bununla birlikte Sunak, Liz Truss ve ben Wallece tarafından savunma harcamaları için koyulan GSYİH’nin %3’ü barajını desteklemiyor. Bunun yanı sıra, Johnson’ın müttefikleri, Runak’la polemikleri esnasında yeni başbakanın savaşa Johnson kadar bağlı olmadığını, bir gün Putin’le anlaşmanın gerekeceğini söylediği dedikodusunu yaymışlardı.

Muhafazakârların iç gerilimleri ve Yetenekli Bay Sunak

Öte yandan Sunak, parti içinde de sağlam bir zemine yerleşmiş değil. Boris Johnson’ın liderliği, Muhafazakâr Partinin (Tory’ler) içindeki çelişkilerin bir sonucuydu. Parlamentodaki Tory milletvekillerinin çoğu, düşük vergi ve serbest piyasanın egemenliği siyasetine bağlı. Ama öte yandan, özellikle partinin kuzey bölgelerinden gelen temsilcileri daha fazla hükümet harcaması, daha büyük ve müdahaleci bir devlet talep ediyorlar ve partinin içerisinde bir hayli etkililer.

Partinin içinde etkili bir ekip olan Kuzey Araştırma Grubu (NSG), Liz Truss’a bir çağrı yaparak Tory’lerin 2019 seçim manifestosunda yer alan “eşitleyicilik” (levelling-up) politikasının devamını istemişti. NSG, geleneksel olarak İşçi Partisinin elinde yer alan bölgelerden seçilen Tory’lerden müteşekkil ve kuzeye daha fazla yatırım istiyor.

Johnson işte bu çelişkileri çözmekten çok yönetmeyi tercih etti. Hem korumacıydı hem serbest piyasa yanlısı; hem devlet harcamalarını artırmayı vaat etmişti hem de vergi kesintilerini. Brexit kampanyasındaki nutuklarında ise “daha fazla refah, daha az Avrupa”, “daha fazla özgürlük, daha az düzenleme”, “daha fazla dinamizm, daha az göç” yer alıyordu.

Görünüşe bakılırsa, Rishi Sunak bu çelişkilere ve dünya kapitalizminin güncel eğilimlerine Britanya’da verilen cevap. “Yeşil dönüşüm” gibi başlıklar altında ekonominin yeniden düzenlenmesi büyük yatırımlar gerekiyor ve özel sektör yatırımlarının kriz nedeniyle dibe vurduğu bir dönemde kamunun gücünün artması gerekiyor. Sermaye grupları ile devlet arasındaki mesafenin biraz daha kısaltılması lazım. Bunun yanı sıra Avrupa’da devam eden savaş, devletin toplum üzerindeki düzenleyici yetkisinin de daha geniş alanlara yayılması anlamına geliyor.

Tüm bunlar, Rishi Sunak gibi bir figürü ön plana çıkarıyor. Eski sömürge Hindistan kökenli ama işbirlikçi bir aileye mensup; eski Goldman Sachs yöneticisi; zengin; 1960’lı yıllarda Batıya göçen ve iyi üniversitelere yerleşme olanağı bulan eski sömürge ülkelerin işbirlikçi ailelerinin profesyonel ve kendini yetiştirmiş çocuğu…

AVRUPA

Avrupa Komisyonu, Macaristan ve Slovakya’nın Lukoil talebini reddetti

Yayınlanma

Macaristan ve Slovakya’nın Ukrayna ile yaşadıkları son Lukoil anlaşmazlığında AB’yi devreye sokma girişimleri dün başarısızlıkla sonuçlandı.

Financial Times (FT) Avrupa Komisyonu’nun, Kiev’i Rus petrol şirketi Lukoil’e yönelik son yaptırımları kaldırmaya teşvik etme talebini durdurduğunu yazdı.

Macaristan ve Slovakya, savaşın ardından Rus petrol ithalatına AB çapında getirilen yasaktan muaf tutulmuştu. Fakat iki ülke, Kiev’in Lukoil ürünlerinin Rusya’dan Drujba boru hattı üzerinden geçişini durdurma kararının arzı azaltabileceğini söylüyor.

İkili, AB’nin ticaret politikasını yürüten Avrupa Komisyonu’na bir mektup yazarak Ukrayna ile olan ticaret anlaşması kapsamında istişarelerde bulunmasını istedi.

Fakat AB Ticaret Komiseri Valdis Dombrovskis FT’ye, “Brüksel’in kanıt toplamak ve hukuki durumu değerlendirmek” için daha fazla zamana ihtiyacı olduğunu söyledi.

FT’ye konuşan üç diplomat, dün üye devletlerin ticaret yetkililerinin katıldığı bir toplantıda 11 ülkenin Dombrovskis’in görüşünü desteklemek üzere araya girdiğini ve hiçbirinin Budapeşte ve Bratislava’nın tarafını tutmadığını söyledi.

Diplomatlardan biri Ukrayna ticaret anlaşmasının, tedarikin kesilmesine izin verebilecek bir güvenlik maddesi içerdiğini söyledi.

Kiev, diğer Rus şirketleri sayesinde boru hattından eskisi gibi aynı miktarda petrol aktığı konusunda ısrar ediyor.

Slovakya’nın tek rafinerisindeki girdilerin yüzde 35-40’ını Rus petrolü oluşturuyor. Bu petrolden üretilen ürünler de 5 Aralık’a kadar tanınan bir başka muafiyet kapsamında Ukrayna’ya ve Çek Cumhuriyeti’ne ihraç ediliyor.

Bir AB diplomatı Slovakya’nın Rusya’dan ithalat yapamaması halinde bunun “etkisinin çok büyük olacağını” söyledi.

Slovakya Cumhurbaşkanı Peter Pellegrini, Ukrayna’nın Lukoil konusundaki tutumunu değiştirmemesi halinde “tepki vermek zorunda kalacaklarını” söyledi.

Pellegrini, Slovakya’nın Ukrayna’ya gaz rezervleri ve elektrik tedariki konusunda yardımcı olduğunu da sözlerine ekledi.

Macaristan konu hakkında henüz yorum yapmadı. Ukrayna üzerinden geçen Lukoil tedarikleri ülkenin petrol ithalatının yaklaşık %25-30’unu oluşturuyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Romanya: Topraklarımızda Rusya’ya ait İHA parçaları bulduk

Yayınlanma

Romanya 25 Temmuz Perşembe günü topraklarında Rusya’ya ait insansız hava aracı parçaları bulduğunu açıklarken NATO da Moskova birliklerinin gece boyunca Ukrayna’ya 38 uzun menzilli insansız hava aracı fırlatmasının ardından ittifak topraklarına yönelik “kasıtlı bir saldırıya” dair herhangi bir işaret görmediğini açıkladı.

Ukrayna Hava Kuvvetleri Komutanı Telegram’dan yaptığı açıklamada 25 Rus insansız hava aracını imha ettiklerini söyledi. Üç insansız hava aracının “Romanya sınırını geçtikten sonra kaybolduğunu” da sözlerine ekledi.

Romanya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın güney liman kenti İzmail’den Tuna Nehri’nin karşısındaki Plauru köyü yakınlarında, üst üste ikinci gece saldırıya uğrayan bir Rus Geran 1/2 insansız hava aracının parçalarını bulduğunu söyledi.

Enkaz haberlerini yorumlayan bir NATO sözcüsü, ittifak topraklarına yönelik kasıtlı bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti olmadığını söyledi.

Sözcü yaptığı açıklamada, “NATO’nun elinde Rusya’nın Müttefik topraklarına yönelik kasıtlı bir saldırıda bulunduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte, bu eylemler sorumsuzca ve potansiyel olarak tehlikelidir,” dedi.

Bakanlık, Romanya’daki NATO hava polisliği görevlerinin bir parçası olan iki Fin F-18 savaş uçağının saldırıyı izlemek üzere görevlendirildiğini de sözlerine ekledi.

Diğer parçaların aranmasına devam edildiği ve insansız hava araçlarının düşmüş olabileceği tüm yerlerin “yerleşim alanlarının dışında olduğu ve hiçbir altyapı unsurunun zarar görmediği” belirtildi.

Odesa bölge valisi Oleh Kiper, drone enkazının İzmail bölgesindeki özel bir eve isabet etmesi sonucu iki kişinin yaralandığını söyledi.

Jitomir bölge valisine göre ise, hava savunma sistemleri gece boyunca 10 hava hedefinin çoğunu vurdu, ancak drone enkazı 10 özel eve ve bir altyapı tesisine zarar verdi.

Kiev’in askeri yönetim başkanı Serhiy Popko, insansız hava araçlarının başkente farklı yönlerden saldırdığını, fakat hepsinin yaklaşırken imha edildiğini söyledi. Popko, Kiev’de herhangi bir hasar ya da can kaybı rapor edilmediğini söyledi.

Dün bazı sosyal medya hesapları, Rumen hava savunma sistemlerinin Rusya’ya air İHA’ları Gepard tipi kundağı motorlu hava savunma silahları tarafından Ukrayna hava sahasında düşürüldüğünü öne sürmüştü.

Rusya sık sık Ukrayna’nın Tuna Nehri üzerindeki yerleşim bölgesi İzmail’i hedef alıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ukrayna temerrütten kurtuldu, sıra vergi yükünün artırılmasında

Yayınlanma

Ukrayna hükümetinin temerrüde düşme riski ortadan kalıktı. Kiev’in borcunun yüzde 37’si ya da 8 milyar dolardan fazlası silinecek.

Ancak Oakland Enstitüsü’nde ekonomist olan Frederic Mousseau, Ukrayna’nın hala dünyanın Uluslararası Para Fonu’na (IMF) en borçlu üçüncü ülkesi olduğunu anımsattı.

Mousseau, Berliner Zeitung gazetesine verdiği demeçte, Kiev’in vergi artışları gibi halk için acı verici sonuçları olan ‘yapısal reformlar’ yapmaya devam etmek zorunda kalacağına dikkat çekti.

Kiev, alacaklılarla aylarca süren müzakerelerin ardından temerrüde düşmekten kurtulmayı başardı.

Ukrayna borçlarına yatırım yapan Amundi, Blackrock, Fidelity ve Pimco fonları, Ukrayna’ya 23,3 milyar dolarlık orijinal kredi tutarı üzerinden ‘yüzde 37 indirim’ yapmayı kabul etti.

Sonuç olarak alacaklılar 8,67 milyar dolar açıkta kaldı. Ukrayna Maliye Bakanı Sergey Marçenko da faiz oranının düşürülmesi ve vadenin uzatılması anlaşması sayesinde Kiev’in önümüzdeki üç yıl içinde 11,4 milyar dolar tasarruf edeceğini bildirdi.

Ancak devlet borçlarının iktisadi kalkınma üzerindeki etkisini inceleyen ekonomistler anlaşmanın ‘nispeten mütevazı’ olduğunu söyledi. Mousseau, anlaşmayı ‘kızgın bir kayanın üzerine düşen bir damlaya’ benzeterek “Bu anlaşmayla bile Ukrayna, IMF’ye en fazla borcu olan üçüncü ekonomi olmaya devam ediyor,” değerlendirmesini yaptı.

Mousseau, 143 milyar dolarlık toplam borçla karşılaştırıldığında 8,67 milyar doların ‘önemsiz’ olduğuna işaret etti.

Öte yandan Mousseau, “Ukrayna hükümeti anlaşma sayesinde iflastan kurtulmuş olsa da bu halk açısından önemsiz bir haber,” dedi.

Bu tür anlaşmalara her zaman ‘Ukraynalılar için çok maliyetli tedbirler içeren yapısal uyum’ taleplerinin eşlik ettiğini vurgulayan Mousseau, bariz tedbirler arasında halka yönelik doğalgaz ve elektrik sübvansiyonlarının azaltılmasını, emeklilik reformunu, tarım arazilerinin ve devlete ait işletmelerin özelleştirilmesini saydı.

Ekonomist, “Sanki önemli kamu mallarının ve sosyal güvenlik sistemlerinin kaybı yetmiyormuş gibi, bu kez bu listede halk için vergilerin artırılması da yer alacak,” ifadelerini kullandı.

Halk için bunun bir ‘felaket’ olduğuna işaret eden Mousseau, Kiev yönetiminin müzakerelerde hedefine ulaşamadığını, Kiev’in talep ettiği yüzde 60’lık indirim yerine alacaklıların yalnızca yüzde 37’de anlaştığını anımsattı.

Alacaklılar, Ukrayna’nın borcunu yapılandırmayı ‘ülke halkının yararına ülkenin gelecekte yeniden inşasına katkıda bulunabilmeyi’ bekledikleri için kabul ettiklerini iddia etmişti.

Ukrayna, alacaklılarıyla anlaşarak borçlarını erteledi

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English