Bizi Takip Edin

AVRUPA

İtalya’da “yasadışı göçmen” çetesi: Meloni’nin partisinin belediye başkanı da gözaltında

Yayınlanma

Roma ve Frosinone polisi, AB’nin Kurtarma ve Dayanıklılık Planı tarafından finanse edilen göçmen kabul hizmetlerine yönelik kamu ihalelerini yasadışı yollardan elde etmekle suçlanan bir suç şebekesine yönelik büyük bir soruşturmanın parçası olarak perşembe günü aralarında bir Fratelli d’Italia (İtalya’nın Kadeşleri) belediye başkanının da bulunduğu çok sayıda kişiyi gözaltına aldı ve mal varlıklarına el koydu.

Roma’daki Avrupa Savcılığı tarafından yürütülen ve “İyi Lobi” olarak bilinen soruşturma kapsamında on kişi ev hapsine alındı ve üç kişinin kamu ihalelerine teklif vermesi yasaklandı.

Gözaltına alınanlar arasında Ceccano Belediye Başkanı Roberto Caligiore, Başbakan Giorgia Meloni’nin Fratelli d’Italia partisinin bir üyesi, Frosinone ve Napoli’den iş adamları ve yetkililer de bulunuyor.

Şüpheliler, Ulusal Kurtarma ve Dayanıklılık Planı (NRRP) tarafından finanse edilen kamu ihalelerine fesat karıştırdıkları iddiasıyla komplo ve yolsuzlukla suçlanıyor. Yetkililer ayrıca yasadışı faaliyetlerden elde edildiğine inanılan 500.000 avrodan fazla varlığı da dondurdu.

Bu operasyon, Avrupalı savcıların NRRP fonlarını içeren potansiyel yolsuzluk soruşturmalarının ilk önemli sonuçlarından biri.

Müfettişler Ceccano’nun yerel yönetimi içinde köklü bir yolsuzluk çetesini ortaya çıkardılar. Dış aktörleri, altyapı ve bayındırlık işleri için ayrılan NRRP fonlarıyla finanse edilen kamu ihalelerine fesat karıştırmak için belediye başkanı ve belediye yetkilileriyle işbirliği yapmakla suçluyorlar.

Suç şebekesinin, tamamı kamu ihalesi olmaksızın pazarlık usulü ile verilen yaklaşık 5 milyon avro değerindeki kamu sözleşmelerinin yasadışı olarak verilmesini organize ettiği iddia ediliyor.

Aralarında 2021-2023 yılları arasında sığınmacı ve mülteci hizmetlerinin yönetilmesinin de bulunduğu, şehir için yüksek değer taşıyan birçok proje söz konusu ve bu projelerin değeri 1,5 milyon avronun üzerinde.

AVRUPA

İsveç, “göçle mücadele” kapsamında kalkınma yardımlarını artıracak

Yayınlanma

İsveç hükümeti ve sağcı ortağı İsveç Demokratları (SD) perşembe günü yaptığı açıklamada, İsveç’e gelmek isteyen insanları kendi ülkelerinde kalmaya teşvik etmek için yardım politikasının göç politikasıyla daha açık bir şekilde ilişkilendirilmesi gerektiğini belirtti.

Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanı Benjamin Dousa ve İsveç Demokratlarının göç sözcüsü Ludvig Aspling perşembe günü bir basın toplantısında konuştu.

Dousa, “Kalkınma yardımı yoluyla (AB’nin) komşuluk bölgesindeki yardımları artıracağız, bu da uzun vadede İsveç’e ve AB’ye düzensiz göçü azaltacaktır,” dedi.

Hükümet ve İsveç Demokratları, 2024-2028 dönemi için toplam bütçesi 3 milyar kron (255 milyon avro) olan yeni bir yardım politikası stratejisi geliştirmeye karar verdi.

SD’den Aspling, yeni stratejinin İsveç’in çıkarlarına hizmet edeceğini ve düzensiz göç ile zorla yerinden edilmenin olumsuz etkilerine karşı koyacağını, çünkü düzensiz göçün insan kaçakçılığı ve ticaretine kapı açtığını vurguladı.

Aspling, “Bir ülkede yasal olarak kalma hakkına sahip olmayan insanlar kaldıklarında, göç ve iltica sistemlerine olan güven sarsılır ve gölge toplumlar yayılma riski taşır,” dedi.

İsveç hükümeti tarafından sunulan yeni strateji, İsveç Dışişleri Bakanlığı bünyesinde yer alan ve İsveç’in gelişmekte olan ülkelere yönelik resmi kalkınma yardımlarının büyük bölümünü organize etmekle sorumlu bir devlet kurumu olan İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (Sida) tarafından uygulanacak.

255 milyon avro ayrıca koruma hakkına sahip olmayan sığınmacıların kendi ülkelerine geri gönderilmelerini sağlamak üzere sınır yönetiminin iyileştirilmesi için de kullanılacak.

Yardımın bir kısmının ülkelere İsveç’ten sınırdışı edilecek vatandaşlarını geri almaları için baskı yapmak ya da yeniden entegrasyon programlarını, geri dönüş merkezlerini finanse etmek ve üçüncü ülkelerde göç ve sığınma yönetimi kapasitesini güçlendirmek için kullanılması da söz konusu olabilir.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Gürcistan, yarın sandığa gidiyor

Yayınlanma

Gürcistan’daki parlamento seçimleri, ülkenin Batı ve Rusya arasındaki jeopolitik yönelimini belirleyecek kritik bir dönemeç. Gürcü Rüyası Partisi’nin iktidarda kalıp kalamayacağının belirsizliği ve muhalefetin AB entegrasyonu taahhütleri seçim sonuçlarının olası bölgesel etkisini artırıyor.

Gürcistan’da yarın yapılacak parlamento seçimlerine yoğun bir ilgi gösteriliyor. İktidardaki Gürcü Rüyası partisi, parlamentoda çoğunluğu elde ederek hükümetin kontrolünü elinde tutmayı amaçlıyor.

Bu partinin karşısında dört ana muhalefet partisi bulunuyor: Mihail Saaakaşvili’nin Birleşik Ulusal Hareketi, Değişim Koalisyonu, eski Başbakan Giorgi Gaharya’nın Gürcistan İçin Partisi’nden ayrılan bir oluşum ve Güçlü Gürcistan Partisi.

Seçimlerin temel tartışma konuları arasında, Ukrayna’daki savaş ve Rusya-Batı ilişkileri öne çıkıyor. Bu yıl Gürcü Rüyası, AB tarafından eleştirilen bazı yasaları (özellikle yabancı etkinin şeffaflığı düzenlemesi) kabul etti. ABD de bu gelişmelere sert tepki gösterdi.

Muhalefet, Gürcü Rüyası’nı Avrupa ile ilişkileri bırakıp Rusya’ya yönelmekle suçluyor. Bu konuda Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili de muhalefeti destekleyerek dört ana muhalefet partisinin imzaladığı “Gürcü Şartı” adlı belgeye öncülük etti.

Bu belgeye göre, imzacılar seçimlerin hemen ardından Avrupa entegrasyonunu engelleyen yasaları yürürlükten kaldırmayı taahhüt ediyor. Seçim sonrası cumhurbaşkanının bir hükümet kuracağı belirtiliyor.

Gürcü Rüyası ise muhalefeti ve Batı’yı Gürcistan’ı Rusya ile yeni bir savaşa sürüklemek istemekle suçluyor. “Savaşın kabul edilemezliği” ve Gürcistan’ın “yeni bir Ukrayna’ya dönüşmesine izin verilmeyeceği” yönündeki söylemler, iktidar partisinin seçim kampanyasında öne çıkardığı mesajlar arasında.

Gürcü Rüyası ayrıca, muhalefeti seçimde başarısız olması halinde bir “darbe hazırlığı” yapmakla itham ediyor. Cumhurbaşkanı Zurabişvili ise bunu kesin bir dille reddediyor.

Seçim öncesinde Gürcistan’daki durum oldukça gergin ve kamuoyu yoklamaları çelişkili sonuçlar gösteriyor.

Gürcü Rüyası’na yakın medya, partinin oyların yüzde 50’sinden fazlasını alarak hükümet kontrolünü sürdüreceğini öngören anketler yayımlarken; muhalefete yakın kaynaklar, Gürcü Rüyası’nın ancak yüzde 35 civarında oy alabileceğini ve dört muhalefet partisinin bir araya gelerek çoğunluğu oluşturabileceğini ileri sürüyor.

Eğer MSK (Merkez Seçim Komisyonu) Gürcü Rüyası’nın mutlak zaferini ilan ederse, ülkede protestoların başlaması muhtemel. Fakat bu protestoların mevcut durumu ne ölçüde değiştirebileceği belirsiz. Gürcü Rüyası yüzde 50’nin altında oy alırsa, muhalefeti bölerek bazı partileri kendi koalisyonuna katma fırsatına sahip olabilir; fakat bu da kolay olmayacak.

Jeopolitik risklerin yüksek olduğu Gürcistan seçimlerinde, tansiyonun son derece yüksek olması bekleniyor. Gürcü Rüyası iktidarda kalırsa, Kafkasya’da önemli değişiklikler gündeme gelebilir.

Rusya, Güney Osetya ve Abhazya’nın özel statü ve geniş haklarla Gürcistan’a yeniden bağlanmasına onay verebilir. Böyle bir durumda İvanişvili, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün yeniden sağlandığını ilan edecek; Moskova ise birçok stratejik avantaj elde edecek.

Bu gelişme, Transkafkasya’daki en önemli lojistik hatlardan biri olan Hazar Denizi’nden Türkiye ve Avrupa’ya petrol taşıma rotasının kontrolünün Rusya’ya geçmesi girmesi anlamına gelecek. Ayrıca, Rusya’dan Ermenistan’a ve oradan İran’a demiryolu ulaşımının yeniden sağlanması da mümkün hale gelebilir. Bu da Rusya ile İran arasında doğrudan bir kara koridoru oluşması anlamına geliyor.

Gürcistan Başbakanı: Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi önceliğimiz

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman mahkemesi junge Welt kararını yayınladı: Lenin’i ve teorisini destekliyorlar

Yayınlanma

Berlin merkezli günlük gazete junge Welt’in, Federal Almanya Cumhuriyetine karşı açtığı davada Berlin İdare Mahkemesinin verdiği yazılı karar üç ay sonra açıklandı. Buna göre iç istihbarat servisinin raporunda jW’nin adının geçmesi artık yasal.

jW’nin aktif olarak “klasik Marksist anlayışa göre anayasa karşıtı sosyalist-komünist bir toplumsal düzen kurmaya” çalıştığına dair “çok sayıda ve yeterince yoğunlaştırılmış kanıt” bulunduğunu ileri süren yargıç, bunun gazetenin kendisinden çıkarılamayacağı kabul ediyor, ama jW’nin daha ziyade demokratik temel hakları ve liberal hukuk normlarını savunduğu gerçeğinin “taktiksel olarak motive edilmiş olarak” görüldüğünü ileri sürüyor.

jW’ye göre kararın ana referans noktası, gazetenin “Lenin’i ve teorisini desteklemesi” ve mahkemenin bunu “tek parti diktatörlüğünün getirilmesi” olarak özetlemesi.

Mahkemeye göre, her ne kadar junge Welt tek partili bir sistemin propagandasını yapmasa da, gazete yine de Lenin’in bu konudaki görüşlerinden sorumlu tutulmalı.

Almanya’dan Junge Welt kararı: Marx ve Lenin’e olumlu atıfta bulunuyorsunuz, istihbaratın sizi izlemesi doğru

Bunun nedeni olarak da junge Welt’in Lenin metinlerinin haklarına sahip olması, Lenin’in kendi yazdığı ve Lenin hakkında yazılan üç kitap yayınlaması, Alman Komünist Partisi’nin (DKP) yayın organı Unsere Zeit’ın (UZ) basın festivalinde bir “Lenin Bar” işletmesi ve “Kırmızı Işık” başlıklı bir köşe yazısını Marx, Engels ve Lenin’in kafalarıyla resmetmesi gösteriliyor.

Yargıç, ikinci bir “önemli olgusal ipucu” olarak, junge Welt ile DKP arasındaki bağlantılara işaret ediyor.

Yargıç, DKP lideri Patrick Köbele’ye “jW tarafından siyasi görüşlerini medyada etkili bir şekilde tanıtması için defalarca fırsat verildiğini” savunuyor.

Buna ek olarak, yargıca göre “kişisel bağlar” da söz konusu: junge Welt’in “DKP’ye yakınlığını kanıtlamış” ya da partinin üyesi olan 100’den fazla mevcut ya da eski çalışanından sadece altısının ve yılda 800’den fazla yazardan sadece ikisinin ismi veriliyor.

Bazı yazar ve çalışanların DKP ile ilişkilendirilmesi mümkün olsa da, Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın (BfV) raporunda da sadece “bireyler”den ve “bazı kişilerden” bahsediliyor.

Yargıç daha sonra jW’nin sadece “anayasa karşıtı bir tutuma” sahip olmadığını, aynı zamanda aktif olarak tek parti diktatörlüğünün kurulmasını istediğini söylemeye devam ediyor.

“Şu anda Almanya’da devletin gerici-militarist yeniden yapılandırılmasını yaşıyoruz”

İddiaları, bu gazetenin eylemlerinin “mevcut kapitalist sistemin üstesinden gelme ve karşı devrimi tersine çevirme iradesi tarafından kararlı bir şekilde motive edildiği” imasıyla sonuçlanıyor.

Yargıç kararında, bundan dolayı “gazetenin propagandasıyla aydınlanan okur kitlesinin (…) Lenin’in ruhuna uygun olarak sosyalist devrimi zorla ya da siyasi suçlarla başlatması JW’nin yararınadır,” sonucuna varıyor.

Bu iddialara rağmen, yargıç nihayetinde “dava temel bir öneme sahip olmadığı için” temyize izin vermeyi reddediyor.

Junge Welt Genel Yayın Yönetmeni Nick Brauns kararı ve gerekçesini ifade ve basın özgürlüğünün ihlali olarak değerlendiriyor. Yargıcın junge Welt’in devrim yoluyla Alman Demokratik Cumhuriyetini (DDR) yeniden kurmak ve Anayasayı ortadan kaldırmak istediği yönündeki “saçma imasını” reddediyor.

Davada davacıyı temsil eden Genel Müdür Dietmar Koschmieder, ilk aşamada bir yenilgi beklenmesine rağmen, kararın gerekçelerinin BfV’nin daha önce gazeteyi suçladığı her şeyin çok ötesine geçtiğini vurguluyor.

Junge Welt şimdi temyiz izni için Yüksek İdare Mahkemesine başvuracak. Dava 2021 yılında açıldığında, Junge Welt ve yayınevi 8. Mai GmbH, davanın takipçisi olacaklarını vurgulamışlardı. Mai GmbH, gerekirse konuyu Avrupa Adalet Divanına taşıyacaklarını vurgulamıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English