Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, sosyolog Arlie Russell Hochschild’ın “Trumpizm” fenomenini anlamak için yaptığı bir saha araştırmasına dayanıyor. Donald Trump’ın “küreselleşmenin geride bıraktığı yoksul beyazlar” arasında kök saldığını ve bu “sınıfsal” tabana yaslandığını, hatta Cumhuriyetçi Parti’nin bu nedenle artık bir “işçi sınıfı partisi” haline geldiği tezlerinin işin kolayına kaçmak olduğu anlaşılıyor. Hochschild’ın bulguları, Trump’ın ve Trumpizmin gerçek sınıfsal tabanının, küreselleşmenin etkileri ile kötüye giden bölgelerde “hali vakti yine de yerinde” olmaya devam eden katmanlar olduğuna işaret ediyor. Kültür savaşları teması, bu sınıfsal tabanın ideolojik kıyafetidir; başka araştırmalar, kültür savaşları “yoksullarının”, kendi yoksulluklarını iktisadi temelde dile getirenlere kıyasla Trump’ı desteklemeye daha fazla meyilli olduğunu da ileri sürüyor. ABD başkanlık seçimleri yaklaşmışken, hele Donald Trump’ın ikinci kez başkanlığı elde etmesi çok da uzak bir ihtimal değiken, Trumpizmin kaynaklarını incelemek önem kazanıyor. Aralık 2022’de Dylan Riley ile Robert Brenner’ın New Left Review‘da ABD siyaseti üzerine ortaya sürdükleri 7 tezde ileri sürüldüğü üzere, ABD’de 90’lı yıllardan bu yana “sınıfsal olmayan ama güçlü bir şekilde maddi olan yeni bir siyaset ortaya çıkmış” görünüyor.
Trump’ın en büyük hayranları düşündüğünüz kişiler değil
Zack Beauchamp
Vox
4 Eylül 2024
Sosyolog Arlie Russell Hochschild yakında çıkacak olan Stolen Pride (Çalınan Gurur) adlı kitabında, Kentucky’nin Beşinci Kongre Bölgesi’nin –tüm ülkedeki en beyaz, en yoksul ve Trump’ı en çok destekleyen bölgelerden biri– kasaba ve köylerinde geçirdiği zamanı anlatıyor. Orada geçirdiği süre boyunca Trump hareketinden en çok heyecan duyanların kimler olduğu konusunda ilginç bir şey fark etti.
“Donald Trump’tan en çok etkilenenler en alttakiler –okuma yazma bilmeyenler, açlar– değildi,” diye yazıyor. Aksine, Trump’ın en büyük hayranları “geride bırakılanların elitleri”, yani “iyi durumda olmayan bir bölgede iyi durumda olan” insanlar arasında bulunabilir.
Bu gözlem, Trump’ın geride bırakılanların ve küreselleşme nedeniyle acı çeken yoksul beyazların kürsüsü olduğu şeklindeki yaygın Trumpizm teorisine ters düşüyor. Aynı zamanda somut verilerle de desteklenen bir gözlem.
2020’de üç siyaset bilimci, lokasyon ve gelirin beyaz seçmenlerin oy verme kararlarını nasıl etkilediğini inceledi. Ulusal düzeyde, daha yoksul beyazların daha zenginlere kıyasla Trump’a oy verme olasılığının daha yüksek olduğunu buldular.
Fakat yerel koşulları hesaba kattığınızda –bir dolarınızın Biloxi’de Boston’dan daha fazla şey satın alabileceği gerçeği– ilişki tersine dönüyor. “Yerel olarak zengin” beyazlar, yani posta kodlarındaki diğerlerinden daha yüksek gelire sahip olanlar, yerel olarak yoksul olanlara kıyasla Trump’ı destekleme olasılıkları çok daha yüksekti. Bu insanlar büyük bir şehirdeki varlıklı bir kişiden daha az para kazanıyor olabilirler, fakat komşularına kıyasla nispeten iyi durumdalar.
Bu iki sonucu bir araya getirdiğinizde Hochschild’in gözlemleriyle tam olarak örtüşen bir tablo elde ediyorsunuz. Trump’a en güçlü destek, KY-5 gibi ülkenin daha yoksul bölgelerinde yaşayan, fakat yine de orada nispeten rahat bir hayat sürebilen insanlardan geliyor.
Peki bu Trump dönemi sağını kavrayışımız söz konusu olduğunda ne anlama geliyor? Trump’ın “geride bırakılan” seçmenlere hitap etmesiyle ilgili bitmez tükenmez gibi görünen tartışmayı kesip atıyor ve sağın ABD’deki bölge ve sınıflara yönelik hitaplarının gerçek karmaşıklığını anlamamıza yardımcı oluyor. Amerika’nın bölünmeleri, yaygın olarak kabul edildiğinden daha az gelir eşitsizliğine dayanıyor ve genellikle topluluklar ve toplumsal gruplar içindeki bölünmelerle bağlantılı.
Çalınan Gurur’da Hochschild, Trump’ın kırsal kesimdeki seçmenlere hitap etmesinin merkezinde gurur ve utanç duygularının yattığını belirtiyor; bölgelerinin gelenekleri ile gurur duymak ve kömür işlerinin azaldığı ve uyuşturucu bağımlılığının arttığı bir çağda ne hale geldiğinden utanmak da dahil olmak üzere.
Hochschild’ın Trump’ın “yerel zengin” tabanına örnek olarak gösterdiği KY-5 girişimcisi ve Cumhuriyetçi aktivist Roger Ford için Trump, suçlayacak birini sunarak bu duyguları çözmeye yardımcı oluyor. Ford kişisel olarak acı çekmiyor olabilir ama bölgesi çekiyor ve Trump’ın liberal kıyı elitlerine duyduğu öfke, kendi toplumunun dışında bir kötü adam bulmasına yardımcı oluyor.
Hochschild, “Görünüşe göre en derin gurur duygusunu, çok şeyin kaybedildiği –ya da ‘çalındığı’ hissine kapıldığı– tehlike altındaki kırsal memleketinin savunucusu rolüne dayandırıyordu,” diye yazıyor.
Ford’un Hochschild’a yaptığı yorumlar iktisadi ve kültürel şikayetler arasında sorunsuz bir şekilde geçiş yapıyor. Transseksüel haklarına olan muhalefetini tartışırken, bunu kendi bölgesindeki insanların karşı karşıya kaldığı uzun bir dizi yerinden edilmenin sonuncusu olarak konumlandırıyor.
Hochschild’a, “Burada baş etmeye çalıştığımız şeylerle yeterince zor zamanlar geçiriyoruz” diyor. “Sonra da cinsiyetinizi seçmeyi moda haline mi getiriyorsunuz? Nereye gidiyoruz biz?”
Bu yorum, iktisadi kaygıların bir şekilde kültürel kaygılardan önce geldiğini ve Ford gibi insanların kömür diyarındaki iktisadi yoksunluk nedeniyle trans bireylere kızgın olduğunu düşündürebilir. Fakat yüksek değerdeki araştırmalar farklı ve daha karmaşık bir hikaye anlatıyor.
2022’de akademisyenler Kristin Lunz Trujillo ve Zack Crowley, “kırsal bilinç” olarak adlandırdıkları olgunun siyaset üzerindeki etkilerini incelediler. Bu bilinci üç bileşene ayırıyorlar: “Kırsal kesimin karar alma süreçlerinde yeterince temsil edilmediği (‘Temsil’) ve yaşam tarzlarına saygısızlık edildiği (‘Yaşam Tarzı’) hissi –her ikisi de sembolik kaygılar– ve kırsal alanlara daha az kaynak aktarıldığına dair daha materyalist bir kaygı (‘Kaynaklar’).”
Kırsal bilincin bu farklı “alt boyutlarını” kırsal seçmenler arasında Trump desteğini tahmin etmek için kullanmaya çalıştıklarında ilginç bir şey buldular. Kırsal kesimin içinde bulunduğu kötü durumu kültürel ve siyasi açıdan değerlendirenlerin Trump’ı destekleme olasılığı daha yüksekken, kırsal kesimdeki yoksulluktan endişe duyanların Trump’ı destekleme olasılığı komşularına kıyasla daha düşüktü.
Bu bulgular birlikte ele alındığında, hikayenin sadece iktisadi yoksunluğun kültürel kızgınlığı doğurması olmadığını gösteriyor. Trump’ın kırsal bölgelerdeki en güçlü destekçileri, bölgelerinin Amerikan yaşamının toplumsal şartlarını belirlememesine, iktidar salonlarını kontrol etmemelerine ve sonuç olarak hem siyasi hem de kültürel yaşamın rahat ettikleri şeylerden uzaklaşmasına kızma eğilimindedir. İktisadi gerileme elbette bu yabancılaşma duygusunu şiddetlendiriyor, fakat merkezinde bu yok.
Kırsal beyaz siyasetin bu daha sofistike anlayışı, ister Floridalı tekne cenneti ister Cumhuriyetçi Parti mega bağışçıları olsun, Trumpizmin sınıf tabanını nasıl düşündüğümüzü karmaşıklaştıran daha geniş bir literatüre katkıda bulunuyor. Bu çalışma bütünü, siyasi yorumcuların kullandığı geleneksel sınıfsal kestirme yollarının –kırsal ve kentsel, elit ve işçi sınıfı, yüzde bir ve geri kalanlar– Trumpizmin siyasal iktisadını tartışırken sınırlı bir faydaya sahip olduğunu gösteriyor.
Bugün sağda neler olduğunu gerçekten anlamak için, bu geniş gruplar içindeki bölünmelere dikkat etmemiz gerekiyor.