Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Lübnan’da ateşkes” iddialarının perde arkası

Yayınlanma

İsrail ve Hizbullah’ın mevcut pozisyonları ateşkesi imkânsız kılıyor. İsrail ordusunun ve ABD’nin baskısıyla Netanyahu’nun şartlarını yumuşatması ateşkesin kapısını aralayabilir… Ancak İsrail’in sicili anlaşmaya onay verip sonra geri adım atma ya da sahada yeni gerçekler yaratma örnekleriyle dolu.

5 Kasım seçimlerine günler kala Orta Doğu’da büyük bir dış politika başarısı arayışında olan ABD, Gazze için ateşkes ve esir takası görüşmelerinden umduğunu bulamayınca Lübnan’a yöneldi. ABD Başkanı Joe Biden’ın Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein, İsrail-Hizbullah ateşkesi için dün Lübnanlı yetkililere sunduğu teklifi bugün İsrail’le görüşecek.

Washington yönetimi bu hafta başında Gazze’de geçici ateşkes ve kısmi esir takası teklifini taraflarla görüştü. Doha’da yapılan iki gün süren müzakerelerin ardından görüşmeler ilerleme kaydedemeden dağıldı. Hamas, İsrailli rehineleri serbest bırakmak için kalıcı ateşkes ve işgalin sonlandırılması şartlarından geri adım atmadı.

Doha görüşmelerinden sonuç çıkmadı

5 Kasım seçimlerinde Demokratların elini güçlendirecek başarıyı Gazze cephesinde elde edemeyen Biden yönetimi, vakit kaybetmeden yönünü Lübnan’a döndü. Daha önce “Lübnan’da barış için Gazze’de ateşkes” sağlanması gerektiği yönündeki kanaatini bir kenara bırakan ABD, bu kez “Lübnan’daki olası bir anlaşmanın Gazze’de Hamas’ı ateşkese zorlayacağı” beklentisiyle son bir hamle için Hochstein’ı bölgeye gönderdi.

Hochstein’ın Lübnanlı yetkililerle temaslarından önce İsrail ordusu tarafından sızdırılan “Lübnan’daki hedeflere büyük ölçüde ulaşıldığı” yönündeki haberler, ABD’nin son girişiminin İsrail güvenlik teşkilatı ile eşgüdüm halinde ilerlediğini gösteriyor. Nitekim İsrail ordusunun bu sızıntısından bir gün sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu güvenlik toplantısı düzenledi. Toplantıya Netanyahu dışında Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer, Savunma Bakanı Yoav Gallant, Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Mossad Direktörü David Barnea ve Şin Bet Başkanı Ronen Bar katıldı.

İsrail’in şartları

İsrail basının aktardığına göre Gallant, toplantıda Hizbullah’ın roket ve füze kapasitesinin yüzde 80 oranında imha edildiği söylerken Halevi, çatışmaların müzakere yoluyla sona erdirilmesini “şiddetle tavsiye etti” ve Gazze’de devam eden çatışmalardan ayrı bir süreçte Lübnan’da bir anlaşmaya varılmasının şu anda mümkün olduğunu iddia etti.

Haberlerde, Dermer ekibinin güvenlik birimleri ve Dışişleri Bakanlığı’nın da katkılarıyla hazırladığı ateşkes şartlarının şunlar olduğu belirtildi:

-Hizbullah’ın Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmesini öngören 1701 sayılı BM Kararı genişletilecek.

-Lübnan Ordusu sınırda yoğun bir şekilde konuşlandırılacak.

-Üzerinde anlaşmaya varılan şartlar sahada uluslararası gözetim mekanizmalarıyla denetlenecek.

-“Ortadan kaldırılması gereken tehditler” olması halinde İsrail ordusuna Lünan’da operasyon garantisi verilecek.

– Hizbullah’ın gelecekte yeniden silahlanması önlenecek.

– Anlaşmanın sonuçlandırılması için 60 günlük bir ateşkes ilan edilecek.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

Lübnanlı yetkililere iletine teklif

İsrail basınında dün çıkan haberler ise Netanyahu’nun bu şartları temel alan bir ateşkese olumlu baktığı yönünde. Ancak Netanyahu’nun koalisyon ortaklarından gelecek tepkiler üzerine geri adım atmayacağı net değil.

Yine de Netanyahu’nun kendi şartlarında ateşkese ikna olduğu yönündeki haberler İsrail basınına sızdırıldığı saatlerde Hochstein, Lübnanlı yetkililere ABD’nin ateşkes teklifini iletiyordu. Telefon görüşmesinden sonra Lübnan Başbakanı Necib Mikati, önümüzdeki günler ya da saatlerde İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanabileceğini söyledi. Mikati, “Telefon görüşmesinden önce 5 Kasım tarihi öncesinde bir ateşkesin olabileceğini beklemiyordum” dedi.

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ise Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Hochstein ile İsrail’in saldırılarını durdurmaya yönelik mutabakata vardıklarını söyledi. Berri, mutabakatın BMGK’nin 1701 sayısı karar metninde değişiklik içermediğini belirtti, “1701 sayılı kararın metnini değiştirmeye niyetimiz yok, yazılanlar yazılmıştır, tek bir harfini dahi değiştirmeye niyetimiz yok” ifadelerini kullandı.

Ateşkes, ordunun konuşlandırılması ve 1701 sayılı kararın uygulanmasına ilişkin tüm hususların yerine getirildiğini aktaran Berri, bu konular hakkında Hockstein’ın Netanyahu ile anlaşmaya varmasını beklediklerini belirtti. Lübnan’ın “Hockstein Netanyahu ile bir anlaşmaya varır varmaz, söz konusu anlaşmaya uymaya hazır olduğunu” vurgulayan Berri, “Top artık Netanyahu’nun kalesinde” dedi.

Hochstein’ın teklifinin taslağı

Öte yandan İsrail basını, Hochstein tarafından yazılan anlaşmanın taslağı olduğu öne sürülen bir belge paylaştı. Belge, Hochstein ve Brett McGurk’ün İsrail’e gelmelerinden saatler önce yayınlandı. İsrail devlet televizyonu KAN’a sızdırılan taslağa göre teklif, İsrail güçlerine “İsrail’e yönelik yakın tehditlere karşı meşru müdafaa kapsamında” Hizbullah’ı hedef alma hakkı tanıyor ve savaş uçaklarının “istihbarat, gözetleme ve keşif” amacıyla Lübnan üzerinde uçma izni veriyor.

Hizbullah’ın yeni lideri Naim Kasım

Financial Times (FT) de yer alan habere göre ABD’li yetkililer belgenin gerçek olduğunu doğruladı ancak sızdırılan taslak üzerinde yeni düzenlemeler yapıldığı konusunda da uyarıda bulundu. Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Sean Savett, “Ortada dolaşan çok sayıda rapor ve taslak var. Bunlar müzakerelerin mevcut durumunu yansıtmıyor” dedi.

Lübnan hükümetinin düşüncelerini bilen kaynaklar taslağın “hala kabul edilemez” olduğunu, zira ek maddelerin İsrail’e Lübnan’a “kendini savunma” gerekçesiyle egemenliğini ihlal etme hakkı verdiğine dikkat çekti. Bir kaynak “İsrail güney ve hava sahası üzerinde kontrol iddia edemez” dedi. İkinci bir kaynak ise taslağın yazıldığı haliyle “uygulanabilir olmadığını” ancak daha sonraki müzakereler için bir temel oluşturabileceğini söyledi.

Taslak önerinin şartlarına göre ABD, uluslararası bir “izleme ve yaptırım mekanizmasının” başkanı olarak ilk iki aylık geçiş dönemi de dahil anlaşmanın uygulanmasının denetlenmesinde büyük bir role sahip olacak. Plan kapsamında Lübnan Silahlı Kuvvetleri (LAF) güneye konuşlanacak ve bölgedeki mevcut BM barış gücüyle birlikte çalışacak. İlk 60 günlük süre zarfında Lübnan, “güney Lübnan’daki tüm devlet dışı silahlı grupların tüm askeri varlıklarını, silahlarını ve altyapılarını sökmek ve bunlara el koymakla” yükümlü olacak.

İsrail ordusu UNIFIL’e doğrudan ateş açtı

İsrail, bir anlaşmaya varılmasının ardından “en fazla” yedi gün içinde askerlerini Lübnan’ın güneyinden aşamalı olarak çekecek.

Lübnanlı yetkililerin “Bir satırı bile değişmeyecek” dediği 1701 sayılı BMGK kararı Hizbullah’ın Lübnan’ın İsrail ile olan güney sınırından çekilmesini ve İsrail’in Lübnan hava sahasındaki uçuşlarına son vermesini öngörüyor.

Taslak metin üzerinde değişik yapıldığı belirtilse de bu değişikliklerin neyi içerdiği tam olarak bilinmiyor.

Hizbullah’ın mevcut pozisyonu

Ancak Hizbullah’ın bugün Al-Akbar gazetesinde yayınlanan duruşuyla ilgili habere göre, özetle; “Hizbullah hiçbir koşulda 1701 sayılı kararın hükümlerinde veya uygulama mekanizmalarında herhangi bir değişikliği kabul etmeyecektir; başlangıçta 1701 sayılı kararda planlandığı gibi uluslararası güçlerin veya Lübnan Silahlı Kuvvetlerinin sayısının artırılmasına itiraz edilmesi. Ancak Hizbullah, uluslararası güçlere herhangi bir yeni ülkenin eklenmesini reddediyor.”

“Hizbullah Amerikan tutumunda değişimler yaşanacağına dair bir beklenti içinde değil. Bu yüzden Amerikalıların sızdırdığı her şeyi sakin bir şekilde ele alıyor ve düşmanın savaşı daha uzun süre devam ettirmek istediğine inanıyor. Bu da direnişin, daha fazla İsrail saldırısına karşı hazırlıklı olmasını, işgalci güçlere karşı iyi hazırlanarak saldırı hedeflerini boşa çıkarma hazırlığını yapmasını gerektiriyor.”

“Hizbullah, Lübnan’da veya yurtdışında hiçbir tarafa Lübnan Cephesi ile Gazze Cephesi arasındaki bağlantıyı koparmayı kabul etme taahhüdünde bulunmamıştır.”

İsrail’in Lübnan’da kayıpları artarken saldırıları Hizbullah’ı aşıyor

“Hizbullah, tüm Lübnanlıların direniş silahının kimseyle müzakere edilmeyeceğini ve bu savaştan sonra direnişin zorunlu bir seçenek olduğunu ve Hizbullah’ın bunu korumak için elinden geleceğini yapacağını anlamasını ummaktadır.”

İsrail’in “ateşkes” oyunu

Özetle; sızırılan ABD taslağı ile İsrail’in ateşkes şartları arasında neredeyse hiçbir fark bulunmuyor. Taslak metinde değişiklik yapıldığı iddia ediliyor. Ancak o değişikliklerin Hizbullah’ın kabul edebileceği nitelikte olması için İsrail’in Lübnan’ın güneyinde operasyon yetkisi ile hava sahasında uçuş hakkı gibi uç taleplerinden vazgeçmesi gerekiyor. İsrail’in dayattığı bu şartlarında geri adım atması durumunda İsrail hükümeti içindeki aşırı sağcıların tepkisi kaçınılmaz.

Tüm bu farklılıklara rağmen bir anlaşmaya varılsa bile bu, İsrail’in anlaşmaya onay verip sonra geri adım atmayacağı anlamına gelmiyor.

Eylül sonunda ABD, İsrail ve Lünan’ın desteğini aldığına inandıktan sonra 14 günlük bir ateşkes girişimini açıklamış ancak İsrail’in iki gün sonra Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürmesiyle rafa kalkmıştı. Benzer senaryolar Gazze’deki ateşkes sürecinde de yaşandı.

İsrail Başbakanı, 5 Kasım seçimlerine günler kala ABD’den ve İsrail ordusundan gelen baskıları dizginlemek için ateşkes teklifine olumlu yaklaşmış olabilir. Ancak müzakerelerden herhangi bir sonuç çıkmama, çıksa bile sahada uygulamama ihtimali yüksel.

Ayrıca Washington da Netanyahu’nun bu U dönüşlerinden mustarip. Ancak yine de seçimle günler kala, her ne kadar uygulanmayacak olsa da bir ateşkes ilanı ya da en azından ilanına yaklaşıldığını duyurma ve böylece başarısızlıklarla dolu bölge politikasında bir “zafer” kazanarak sandığa gitme peşinde.

ORTADOĞU

Rusya’nın Suriye’deki üslerinin akıbeti ne olacak?

Yayınlanma

Suriye’de silahlı gruplar, Rus üslerinin bulunduğu Lazkiye’ye girdi. Eski Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile varılan anlaşma kapsamında Suriye’de kalıcı olarak iki Rus askeri üssü bulunuyor: Hmeymim’de bir hava üssü ve Tartus’ta bir deniz üssü.

Basında yer bulan haberlere göre, silahlı muhalifler henüz yüksek alarm durumuna geçirilen Rus askeri tesislerine yaklaşmadı.

Rusya ordusu, 2015 yılından bu yana Suriye topraklarında bulunuyor. Resmi olarak, varlıkları ve bölge dışılıkları, Rusya ve Suriye arasında 2066 yılına kadar geçerli olan üç anlaşmada yer alıyor.

Beşar Esad’ın, ülkedeki iktidarını gönüllü olarak bıraktığı göz önüne alındığında, Suriye’deki Rusya ordusu, onurlu bir şekilde ülkeden tahliye edilebilir ki bu, Rusya için Afganistan savaşının sona ermesinden bu yana en büyük askeri ve siyasi yenilgi olacak.

Dün Suriye Başbakanı Muhammed Gazi el-Celali, Al Arabiya televizyonuna verdiği demeçte Rusya’nın ülkedeki askeri varlığı konusunun yeni yetkililer tarafından karara bağlanacağını belirtmişti.

Berliner Zeitung: Esad’ı Putin-Trump anlaşması mı devirdi?

Rusya’nın Suriye’de kaç askeri personeli var?

Rusya ordusu, 2015 yılında IŞİD, silahlı muhalefet ve iktidarı ele geçirmeye çalışan diğer silahlı gruplarla mücadelede doğrudan askeri yardıma ilişkin ilk anlaşmayı imzaladığı günden bu yana Suriye’de resmi olarak bulunuyor.

Moskova, Suriye ordusuna büyük çaplı silah tedarikinin yanı sıra, 2015 yılında Suriye’ye dönemsel olarak on binlerce asker gönderen bir askeri birlik bulunduruyor. Rusya ordusuna ek olarak, birkaç bin Wagner birliği Suriye ordusunun yanında savaştı.

IŞİD’in yenilgiye uğratılması ve Suriye’de çözüm için müzakere sürecinin başlamasının ardından, Rusya’nın askeri varlığı kademeli olarak azaltılırken, Rusya Savunma Bakanlığı’na devredilen askeri tesislerin –Hmeymim hava üssü ve Tartus deniz üssü– takviyesi artmaya devam etti.

Stratejik Savunma Kuvvetleri’nin faaliyete geçmesinden sonra, Suriye’deki Rus askeri varlığında kayda değer bir azalma meydana geldi. Batılı uzmanlara göre, bugün ülkede Rus Hava Kuvvetleri’nin uçuş ve teknik personeli ile Tartus’taki savaş gemilerinin mürettebatı dahil olmak üzere beş ila on bin arasında Rus askeri bulunuyor.

Rus grubu, savaş ve bombardıman uçakları, tanklar dahil zırhlı savaş araçları, hava savunma sistemleri ve İskender füze sistemleriyle silahlandırılmış durumda. Rusya Savunma Bakanlığı, Suriye’deki birliklerinin kuvvet ve araçlarının bileşimini resmi olarak açıklamıyor.

Dün itibariyle Tartus, Hmeymim ve Rus Büyükelçiliği’nin faaliyet gösterdiği Şam arasında güvenli bir kara koridoru yok ve yerel gazetecilere göre Rusya ordusunun sınırlı gıda tedariki var.

Aynı zamanda, deniz yoluyla güvenli ikmal sadece Tartus’taki üs için mümkünken, Hmeymim’e sadece hava ya da kara yoluyla ulaşılabiliyor.

Rusya’nın Suriye’deki askeri üslere neden ihtiyacı var?

Rus askeri hava üssü Hmeymim, Suriye’nin Lazkiye vilayetindeki sahil kasabası Ceble yakınlarında, Beşar Esad Uluslararası Havalimanı topraklarında yer alıyor.

Hava üssünün iki uzun pisti, stratejik bombardıman uçaklarını ve Il-76 ya da An-124 gibi ağır askeri nakliye uçaklarını barındırabiliyor. Rusya ordusu, üsse yerleştiği yaklaşık on yıl içinde havaalanı çevresinde hem savunma hem de ekonomik açıdan devasa bir altyapı inşa etti.

Üste bir konser salonu, bir Ortodoks kilisesi ve bir spor kompleksinin yanı sıra, Suriye’de hayatını kaybeden Rus askeri personel için anıtlar bile bulunuyor. Rusya ordusu, hava üssünü kendi dilinde “Hımki” olarak adlandırıyor.

Üs, sadece Suriyeli silahlı gruplara saldırmak için değil, aynı zamanda Suriye ve Doğu Akdeniz üzerindeki hava sahasını kontrol etmek ve Afrika’daki Rus birliklerine ikmal sağlamak için bir “merkez” olarak kullanılıyor.

Askeri nakliye uçakları, Rusya’dan Afrika’ya Hazar Denizi, İran ve Irak üzerinden bir hava koridoru boyunca uçuyor ve yakıt ikmali için Hmeymim’e iniyor. Bu, Rus kuvvetlerinin Afrika kıtasına uçması için mevcut tek güvenli hava koridoru. Son gelişmelerden önce Hmeymim’deki üs, üste kendi tesisleri bulunan Wagner birimleri tarafından da aktif olarak kullanılıyordu.

Askeri uzmanlara göre, Hmeymim’in kaybedilmesiyle birlikte Kuzey ve Orta Afrika’daki Rus Afrika Kolordusu birliklerinin ikmali neredeyse imkansız hale gelecek ya da Orta Doğu’da yeni bir hava üssü kurulması gerekecek.

Suriye’deki Rus deniz üssünün resmi adı olan Tartus Filo Gücü Lojistik Noktası, Akdeniz’deki tek Rus deniz üssü. Ukrayna’ya askeri müdahalenin başlamasından bu yana, Rus savaş gemilerinin Akdeniz’deki diğer limanlara uğraması yasaklanmıştı.

Tartus’un kaybedilmesiyle birlikte, Rusya donanması bölgedeki geniş çaplı varlığını sona erdirmek zorunda kalacak.

Tartus, savaş gemileri için bir üs olmanın yanı sıra, Rusya’nın Ukrayna savaşının önce Suriye’deki tüm gücünü tedarik etmek için kullandığı önemli bir kargo limanı. O dönemde medya, Karadeniz’deki Rus limanlarından her gün Karadeniz boğazlarını geçerek Suriye’ye gidip gelen gemilere atıfta bulunmak için “Suriye Ekspresi” terimini kullanıyordu.

Ukrayna savaşının başlamasından sonra Türkiye, Karadeniz boğazlarının uluslararası alanda tanınan statüsüne dayanarak İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı Rus filosuna kapattı. Bu yasak, üslerin tahliyesine karar verilmesi halinde sorun yaratabilir; gemilerin Avrupa’yı dolaşarak tüm Akdeniz ve Kuzey Atlantik üzerinden Rusya’ya gitmesi gerekecektir.

Kremlin: Suriye muhalefeti, Rus askeri üslerinin güvenliğini garanti altına aldı

Rusya, Suriye’deki askeri üslerini ne zaman terk edecek?

Bugün itibariyle, Suriye’deki Rusya ordusu ile silahlı muhalif birlikler arasında silahlı bir çatışma yaşanması pek mümkün görünmüyor; ancak düne kadar Esad’ın düşeceğine inananların sayısı da oldukça azdı.

Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu sözcüsü, hükümetinin Rusya ile çatışmak gibi bir niyeti olmadığını söyledi.

“Rusya ile iyi ilişkiler sürdürmek için çaba sarf ediyoruz. Bu bağlamda ortak çıkarlarımız her şeyden üstün tutulmalıdır,” diyen Koalisyonun siyasi komite üyesi Enes el-Abda’ya göre iktidarı ele geçiren gruplar Rusya ile iyi ilişkiler sürdürmeye çalışıyor.

Öte yandan, Suriye’de kimin tam güç sahibi olacağı ve bu yeni gücün, önceki gün Şam’a ilerleyen muhalif güçleri bombalayan Rus ordusuna nasıl davranacağı henüz bilinmiyor.

Her halükârda, yalnızca uluslararası alanda tanınan yeni Suriye hükümeti, Rusya’ya resmi olarak “kapıyı gösterebilecek”. Dolayısıyla, Rusya’nın bölgedeki üslerini sadece belirli bir durumda, Suriye topraklarında yeniden büyük bir iç savaş patlak verirse ve herkes herkese karşı savaşırsa tutabileceği görülüyor.

Rus basını değerlendirdi: Beşar Esad sonrası Suriye nasıl olacak?

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

SMO Münbiç’e, İsrail Şeyh Dağı’na girdi

Yayınlanma

Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) adıyla bilinen ÖSO, ABD destekli PKK/YPG’nin işgalindeki Münbiç’i ele geçirdi. İsrail ordusu ise Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeyi tamamen ele geçirmek için harekete geçti.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki örgütlerin yıldırım hızıyla ilerlemesi ve başkent Şam’a girmesi Ortadoğu’da on yıllardır yaşanan en önemli dönüm noktalarından biri oldu.

Suriye lideri Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından kutlamalarla birlikte yağmalama haberleri de gelmeye devam ediyor. Örgütler, Suriye hapishanelerindeki tutukluları serbest bırakıyor.

Yine de Suriye Başbakanı Muhammed el-Celali’nin halk tarafından seçilecek herhangi bir liderle ‘iş birliği yapmaya’ ve iktidarın ‘devredilmesine’ hazır olduğunu açıklamasıyla başkentte görece “kansız” bir geçiş süreci umutları artarken ülkenin kuzeyi ve güneyinde askeri hareketlilik devam ediyor.

Türkiye’nin desteklediği SMO bu sabah saatlerinde Münbiç’in batısındaki Ureyme beldesi ile kuzeydeki Um Dadat köyünü ve ilçenin kuzey ve batı hattından ilerleyerek PKK/YPG’yi bölgeden çıkardı. Böylece YPG, Fırat Nehri’nin batısındaki en önemli kalesini kaybetmiş oldu. İlçede mayın ve tuzaklara karşı arama tarama faaliyetleri yapıldığı bildiriliyor.

SMO 1 Aralık’ta başlatılan operasyonun ilk gününde PKK/YPG’yi Tel Rıfat ilçe merkezinden çıkarmıştı.

Fırat Nehri’nin batısında ise Deyrizorlu Arap aşiretler PKK/YPG’yi geriletmeye başladı. Aşiretler Deyrizor’da Irak-Suriye sınır hattındaki Elbukemal ve Meyadin ilçelerinden PKK/YPG’yi çıkardı. Terör örgütü, Suriye ordusunun çekilmesiyle bu bölgelere girmişti.

İsrail fırsatı değerlendiriyor

Öte yandan Suriye’nin güneyinde ise İsrail işgal altındaki Golan Tepeleri’nin Suriye tarafındaki Şeyh Dağı’na girdi. İsrail uçakları da Suriye’de hedefleri vurmaya devam ediyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, başta Suriye’deki gelişmeler olmak üzere gündeme ilişkin basın mensuplarına değerlendirmelerde bulundu.

İsrail ordusunun Suriye’ye düzenlediği saldırıları meşrulaştırmaya çalışan Saar, şu ifadeleri kullandı: “Bizim tek ilgi alanımız İsrail ve vatandaşlarının güvenliğidir. Bu yüzden, örneğin ‘aşırılık yanlılarının eline geçmesin diye’ kalan kimyasal silahlar veya uzun menzilli füzeler ve roketler gibi stratejik silah sistemlerine saldırdık.”

Saar, Suriye’deki gelişmeleri bahane ederek İsrail ordusunun işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeyi ele geçirmesinin “sınırlı ve geçici bir adım” olduğunu iddia etti.

SMO’nun Münbiç’te terör örgütüne düzenlediği operasyondan da rahatsızlığını dile getiren Saar, bu operasyonun “sonlandırılmasını” istedi.

Saar, Münbiç’e düzenlenen operasyonu ABD başta olmak üzere birçok ülkeyle görüştüklerini ifade etti.

İsrailli Bakan, Suriye’de “istikrarı sağladığını” iddia ettiği terör örgütü PKK/YPG’ye karşı uluslararası toplumun yükümlülüğü olduğunu ileri sürdü.

“Türkiye ve ABD tam angajman içinde”

Öte yandan AA’da yer alan isminin gizli kalması koşuluyla gazetecilere açıklamalarda bulunan ABD’li bir yetkili ise Türkiye ve ABD’nin bu süreçte tam angajman içinde hareket ettiğini kaydetti.

Bu çerçevede ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Direktörü Bill Burns ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Türk mevkidaşlarıyla görüşmeler yaptığını bildiren yetkili, bu görüşmelerin yapıcı etkileri olduğunu söyledi.

Yetkili, ABD ile HTŞ arasındaki ilişki hakkında ise grubun Suriye’de geçiş sürecinde önemli bir rol oynayacağının açık olduğunu dile getirdi.

ABD’nin HTŞ ile ilişkilerinin “ABD çıkarları” önceliklendirilerek ve uygun bir şekilde yürütüleceğini belirten yetkili, HTŞ yetkililerinin söylemlerinin nasıl faaliyete dönüşeceğinin önem taşıdığına işaret etti.

Ayrıca Suriye yönetiminin çöküşünü değerlendiren ABD Başkanı Joe Biden bu gelişmenin “ABD’nin aralıksız desteğiyle” Rusya, Hamas ve Hizbullah’a karşı “Ukrayna ve İsrail’in vurduğu darbelerin doğrudan bir sonucu olduğunu” söylemişti.

Biden, Suriye’deki gelişmelere ilişkin düzenlediği basın toplantısında “Uzun yıllar boyunca Esad’ın temel destekçileri İran, Hizbullah ve Rusya olmuştur ancak son hafta, destek çökmüştür çünkü üçü de ben görevi devraldığımdan çok daha zayıf konumdadır” demişti. İran’ın ABD ve İsrail saldırıları, Rusya’nın da Ukrayna’nın güçlü duruşu nedeniyle zayıfladığını savunan Biden, böylelikle bu ülkelerin “korkunç Esad rejimini” destekleyecek güçleri kalmadığını belirtmişti.

Biden “Yaklaşımımız, ortaklarımıza destek, yaptırımlar ve diplomasi ile gerektiğinde hedefe yönelik askeri güç kombinasyonu yoluyla Orta Doğu’daki güç dengesini değiştirdi. Şimdi Suriye halkı ve tüm bölge için yeni fırsatların ortaya çıktığını görüyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Biden, “Suriye’deki geçiş döneminin fırsatlarını değerlendirmek ve risklerini yönetmek için Suriye’deki ortaklarımız ve paydaşlarımızla birlikte çalışacağız” demişti.

Biden, Suriye’nin doğusunda istikrarı ve ABD personelini korumaya devam edeceklerinin altını çizerek, IŞİD’e karşı misyonun da muhafaza edileceğini belirtmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Rus basını değerlendirdi: Beşar Esad sonrası Suriye nasıl olacak?

Yayınlanma

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) üyeleri 8 Aralık’ta hükümet güçlerinin direnişiyle karşılaşmadan Şam’a girdi. Başbakan Muhammed Gazi el-Celali, el Arabiya kanalına yaptığı açıklamada, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın nerede olduğunun bilinmediğini söyledi.

Başbakan, hükümetin diğer üyeleriyle birlikte Suriye’nin başkentinde kaldı. Esad’la 7 Aralık’tan bu yana temas kurmadı ve başkenti ele geçiren silahlı muhalefetin komutanlarıyla görüşmelere başlayarak, Suriyelilerin özür seçimlerde seçeceği kişiye iktidarı barışçıl bir şekilde devretme sözü verdi.

Şam nasıl düştü?

Medya, Esad’ın Suriye başkentinden Lazkiye’ye doğru uçtuğunu ve IL-76 uçağının geri dönerek Humus yakınlarında radardan kaybolduğunu bildirdi.

Reuters, iki kaynağa dayandırdığı haberinde Suriye Devlet Başkanı’nın kaza sonucu ölmüş olabileceğini bildirdi. Aynı zamanda, ajansın muhatapları uçağın kaybolmasının mürettebatın yanıtlayıcıyı kapatması ve ardından uçağın radardan kaybolması nedeniyle olabileceğini de göz ardı etmedi.

The Wall Street Journal‘a göre, Devlet Başkanı’nın ayrılmasından kısa bir süre önce eşi Esma ve çocukları Rusya’ya, damatları ise BAE’ye uçtu.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, Esad’ın muhalifleriyle yaptığı görüşmelerin ardından Suriye’den ayrıldığını, Moskova’nın görüşmelere katılmadığını açıkladı. 8 Aralık akşamı Rus haber ajansları Kremlin’e dayanarak Esad’ın Moskova’ya vardığını bildirmişti.

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) program koordinatörü İvan Boçarov, Vedomosti gazetesine yaptığı açıklamada, Esad’ın kendi zaferine olan güveninin ona acımasız bir şaka yaptığını belirtti.

Uzmana göre, savaşın galibi olduğuna inanan Esad, Rusya ve İran’ın yardımı olmadan “muhalefetle müzakere etmeyi reddetti ve istemediği herkesi terörist olarak nitelendirdi”. Uzmanlara göre, Esad’ın yenilgisinin nedenlerinden biri de ülkedeki zorlu ekonomik durum nedeniyle savaşmak istemeyen ordu birliklerinin motivasyonunun düşük olmasıydı.

Şam’ın düşmesinin hemen öncesinde Suriye ordusu, muhalifleri neredeyse hiç savaşmadan ülkenin üçüncü büyük kenti Humus’u işgal ederek kıyı illerinin Şam’la bağlantısını kesti.

Bunun öncesinde, hükümet güçleri ülkenin güneyindeki Hama, Dera, Süveyda ve Halep vilayetlerini terk ederek 27 Kasım’da başlayan tırmanıştan üç gün sonra cihatçıların eline geçti. Ayrıca el Cezire‘ye göre, silahlı gruplar Akdeniz kıyısında bir Rus deniz üssünün bulunduğu Tartus kentine girdi.

Şam’ın ele geçirilmesinden hemen sonra Suriye silahlı muhalefetinin liderleri, televizyonda yaptıkları ulusa sesleniş konuşmasında Devlet Başkanı Esad’ın devrildiğini duyurdu.

Ayrıca, silahlı gruplar Şam’ın merkezindeki kamu radyo ve televizyon binasını işgal etti ve HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Culani, astlarına iktidarın resmi geçişine kadar Başbakan Gazi eş-Celali’nin kontrolünde kalacak olan devlet kurumlarını ele geçirmemelerini emretti. Bu karara rağmen, Şam’daki İran Büyükelçiliği ele geçirildi ve yağmalandı.

Boçarov’a göre İran, İsrail ile yaşanan gerilim sırasında tükenen kaynaklar nedeniyle Esad’a yardım etmeyi reddetti. Uzman, “İsrail ordusunun Suriye sınırına çekilmesi göz önünde bulundurulduğunda, Tahran’ın çatışmaya tam ölçekli bir katılım için hazırlıksız olduğu anlaşılıyor,” dedi.

Müttefiklerin ve komşuların tepkisi ne oldu?

The New York Times‘ın haberine göre, İran Şam’ın ele geçirilmesinden bir gün önce Suriye’deki asker ve diplomatlarını tahliye etmeye başladı.

Kaynaklara göre, bazı İranlı diplomatik personel ve aileleri 6 Aralık sabahı erken saatlerde ülkeden ayrılarak Irak ve Lübnan’a doğru yola çıktı. Reuters‘ın Lübnan güvenlik servisinden aldığı habere göre, Hizbullah da önceki gün askeri birliklerini Suriye’den geri çekti.

İran Dışişleri Bakanlığı, Suriye’nin kaderinin yalnızca Suriye halkının sorumluluğunda olduğunu belirtti. 2015 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, son basın toplantısında Rus Silahlı Kuvvetlerinin operasyonlarına ilişkin soruyu yanıtlarken, “Suriyelilerin kendilerinden daha fazla Suriyeli olmayacağız,” demişti.

RIAC araştırma direktörü Andrey Kortunov, İran ve Rusya’nın 2015’teki eylemleri sayesinde Esad’a oyun oynama fırsatı verildiğini ifade etti: “Esad’a bir ‘bonus oyun’ oynama fırsatı verildi; muhalefetle bir anlaşmaya varmak için dokuz yılı vardı.”

2017’den bu yana hükümet, Rusya, Türkiye ve İran’ın arabuluculuğunda Suriye muhalefetinin temsilcileriyle düzenli görüşmeler yaparak krizden çıkış yolları aradı. Bu platform daha sonra “Astana formatı” olarak adlandırıldı.

Federasyon Konseyi Başkan Yardımcısı Konstantin Kosaçev, Telegram kanalında Moskova’nın Şam’a yardım etmeye devam edeceğini, fakat Suriyelilerin ülkedeki iç savaşla kendi başlarına başa çıkmak zorunda kalacaklarını yazdı.

Kortunov, “Esad hükümetinin düşmesinin yarattığı bazı sorunlara rağmen, Moskova için öncelikli görev Ukrayna’daki özel askeri harekât ve diğer tüm konular arka plana itiliyor,” dedi.

Kosaçev, Rusya’nın öncelikli görevinin diplomatlar ve ailelerinin yanı sıra askeri personel de dahil olmak üzere yurttaşlarının güvenliğini sağlamak olduğunu belirtti.

Rusya daha önce de Şam’ı iç savaşın tarafları arasında verimli bir siyasi diyalog başlatmaya çağırmıştı.

Ulusal Araştırma Üniversitesi Ekonomi Yüksek Okulu profesörlerinden Nikolay Suhov’a göre, Şam yetkilileri çatışmayı çözmek için böyle bir görüşme başlatma fırsatını kaçırdı ve bu da Esad’ın halkın desteğini kaybetmesine neden oldu. Uzman, “Esad ailesinin mensup olduğu Alevilerin bile Lazkiye’de Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın babasının heykelini yıkması bunun bir göstergesi,” diye özetledi.

Kremlin: Suriye muhalefeti, Rus askeri üslerinin güvenliğini garanti altına aldı

Suriye’yi neler bekliyor?

Boçarov, Suriye’de HTŞ’nin kontrolünde bir geçiş hükümeti kurulmasının muhtemel olduğunu belirtti. Uzman, daha kapsayıcı bir kabine kurulması ihtimalini de göz ardı etmedi ancak HTŞ’nin iktidarı diğer güçlerle eşit şekilde paylaşmayı kabul etmesi pek mümkün görünmüyor:

“En azından SMO gibi dost grupların temsilcilerinin yanı sıra bazı Esad dönemi yetkilileri de geçiş hükümetine katılabilir. Belki de HTŞ’nin gözetimi altında seçimler yapılacaktır.”

Boçarov, aynı zamanda Suriye’de “Libya senaryosunun” gerçekleşme ihtimalini de tamamen göz ardı etmemek gerektiğini belirtti. Uzman, bu koşullar altında Moskova’nın askeri varlığını sürdürme konusunda geçici hükümetle anlaşmaya çalışacağını ifade etti: “Doğru, silahlı muhalefetin Rus hava kuvvetlerinin saldırılarını unutması pek mümkün değil. Ancak HTŞ için Rus askeri üsleri konusu öncelikli değil, onlar daha ziyade ülkenin büyük bölümünü yönetme konusuyla ilgileniyorlar.”

Suhov’a göre, Suriye’de HTŞ’nin saha komutanları ile kapsayıcı bir hükümet kurma taahhüdünde bulunan merkezi komuta kademesi arasında çatışma yaşanabilir.

Şam’da yerel halka silah dağıttıklarını ve evleri, dükkanları yağmaladıklarını belirten uzman, “Yağmalamanın taban ile HTŞ’nin üst düzey askeri yetkilileri arasındaki çatışmadan kaynaklandığına inanıyorum,” değerlendirmesini yaptı.

Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Doğu Çalışmaları Bölümü Profesörü Aleksandr Krilov ise, Suriye’de birleşik bir hükümet kurmanın mümkün olmayacağını ve ülkenin Irak’ın kaderini tekrarlama riski taşıdığını söyledi.

Uzman, “Suriye’de Irak’tan çok daha fazla özerk topluluk olduğu için -aynı Dürziler ve Kürtler gibi- şimdi daha fazla olmasa da yaklaşık üç bölgeye bölünme olacak,” yorumunu yaptı.

Krilov, HTŞ’nin yaklaşık 8-12 milyon kişiyi temsil ettiğini belirtti. “Ülkeyi kendi bayrakları altında birleştirmeleri pek mümkün değil,” diyen Krilov’a göre, Esad’ın icraatlarına karşı halkta biriken hoşnutsuzluk ve aşiretine karşı duyulan öfke nedeniyle Suriye uzun zaman önce parçalanabilirdi.

“Yakın zamana kadar, dini bir azınlık olan Aleviler, pratikte devletteki tüm kilit pozisyonları ele geçirdi,” diyen uzman, şimdi de ülkedeki Rus üsleriyle ilgili anlaşmaya yönelik bir tehdit olduğuna inanıyor.

Aynı zamanda ABD Savunma Bakan Yardımcısı Daniel Shapiro, Washington’un “IŞİD’in eniden canlanmasını önlemek” için Suriye’nin doğusundaki Tanf üssündeki askeri varlığını sürdüreceğini söyledi.

Orta Doğu uzmanı Kirill Semyonov’a göre, Suriye’de ciddi bir iç bölgesel değişiklik olmayacak. Uzman, ülkenin halihazırda fiilen ciddi şekilde parçalanmış olduğunu ve silahlı grupların Kürtlerle nasıl müzakere edeceğinin belli olmadığını belirtti.

Uzman, Suriye’deki yönetimin muhtemelen HTŞ’ye bağlı kurtuluş hükümeti gibi yapılar tarafından yürütüleceği görüşünde.

ABD ve Britanya, HTŞ’yi “terör” listesinden çıkarmayı planlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English