Kyodo News tarafından pazar günü yapılan bir ankete göre, Başbakan Fumio Kishida’nın kabinesine destek oranı %28,3’e gerilerken, katılımcıların %60’ından fazlası ekonomik teşvik paketinin bir parçası olarak kısa süre önce açıklanan vergi indiriminden memnun olmadıklarını belirtti.
Ülke çapında üç gün süren telefon anketine göre, onay oranı bir önceki rekor düşük seviye olan ekim ayındaki %32,3’ten daha da gerilerken, onaylamama oranı %56,7 ile rekor seviyeye yükseldi.
İktidardaki Liberal Demokrat Parti liderliğindeki bir yönetim için 2009’dan bu yana ilk kez Kabine destek oranı %30’un altına düştü. LDP o yıl yapılan genel seçimlerde iktidarı kaybetmişti.
Ekim 2021’de başbakan olan Kishida, geçen hafta düşen onay oranını tersine çevirmek amacıyla, artan enflasyonun hane halkı üzerindeki etkisini hafifletmeye yardımcı olabilecek son teşvik paketini açıkladı.
Ancak ankete katılanların %62,5’i paketin en öne çıkan maddelerinden biri olan kişi başına 40.000 Yen (268 $) tutarındaki tek seferlik vergi indirimini desteklemediğini belirtti. Teşvik ayrıca gelir ve konut vergisi ödemekten muaf düşük gelirli hanelere 70.000 Yen ödeme yapılmasını da içeriyor.
Teşvik tedbirlerinden memnun olmayanların %40,4’ü bunun yerine hükümetin ülkenin yıllık savunma harcamalarını neredeyse iki katına çıkarmak için kaynak sağlamak amacıyla planladığı vergi artışlarına hazırlandıklarını söyledi.
Diğer katılımcıların %20,6’sı hükümetin ekonomiyi canlandırmak için finansman yerine mali disiplini artırmaya odaklanması gerektiğini söylerken, %19,3’ü son paketi sadece hükümetin popülerlik kazanma çabası olarak gördü.
Anket sonuçları Kishida’nın Temsilciler Meclisi’ni erken seçim için ne zaman feshedeceğine karar vermesini daha da zorlaştırıyor.
Kishida yönetiminin popülaritesinin azalması aynı zamanda kabine üyelerinin skandallar nedeniyle istifa ettiği bir döneme denk geliyor; en son istifa eden Adalet Bakan Yardımcısı, Tokyo’da bir belediye başkanlığı kampanyası sırasında seçim yasasını ihlal ederek internet üzerinden reklam yapılmasını önerdiğini itiraf etti.
Skandallarla ilgili olarak katılımcıların %72,7’si bu kişilerin atanmasından Kishida’nın sorumlu olduğunu söyledi.
Anket ayrıca Osaka’da düzenlenecek olan 2025 Dünya Fuarı’na halkın ilgisinin az olduğunun altını çizdi. %68,6’lık bir kesim bunun gerekli olmadığını söylerken, %28,3’lük bir kesim gerekli olduğunu düşünüyor.
Bu sonuç, hükümetin perşembe günü fuar alanının inşası için öngörülen 235 milyar Yen’lik maliyeti onayladığını açıklamasının ardından geldi ki bu rakam organizatörün ilk tahminlerinin neredeyse iki katı.
Öte yandan Başbakan Kishida’nın dış politika gündemi ile iç politikayı konsolide etmeye çalıştığı yorumları yapılıyor. Öyle ki, Japon basınında, Kishida’nın Kabinesinin onay oranlarının daha da düşmesinin ardından Tokyo’da yapılacak G7 Dışişleri Bakanları Zirvesi’nin Başbakanın popülaritesini koruması için bir araç olarak görüldüğü yorumları yer aldı.
Çin, ABD ile rekabetin kızıştığı bir dönemde yerli madenlerin aranmasına yönelik devlet desteğini artırıyor.
Financial Times’ın resmi duyurular üzerine yaptığı bir analize göre, geçtiğimiz yıl Çin’in Sincan gibi en çok kaynak üreten bölgeleri de dahil olmak üzere 34 eyalet düzeyindeki hükümetinin en az yarısı, maden aramaları için artan sübvansiyonlar ya da genişletilmiş erişim ilan etti.
Finansman artışı, dünyanın stratejik mineralleri üzerindeki kontrolün ABD ve Çin arasında bir parlama noktası olarak ortaya çıkmasıyla geldi. Diğer yandan iki süper güç yarı iletkenler, elektrikli araçlar, robotik ve füzeler gibi ileri teknolojiler için gereken kaynaklar üzerinde rekabet ediyor.
Çin Doğal Kaynaklar Bakanlığı jeolojik keşif ve yönetim departmanı direktörü Xiong Zili bu yıl gazetecilere verdiği demeçte, “Maden aramalarında bir dizi büyük atılım gerçekleştirilerek, önemli endüstriyel zincirlerin ve tedarik zincirlerinin güvenliğini sağlama ve dış çevresel belirsizliklere yanıt verme yeteneği önemli ölçüde artırıldı” dedi.
Yeni maden arama planının yerli enerji kaynaklarını ve “stratejik” mineralleri artırmaya odaklandığını da sözlerine ekledi
Çin, ABD Jeoloji Araştırmaları tarafından takip edilen 44 kritik mineralden 30’unun dünyadaki en büyük üreticisi konumunda.
Pekin’in sektör üzerindeki hakimiyetini kırmak isteyen ABD Başkanı Donald Trump, ocak ayında Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana yerli madenciliğin yanı sıra Grönland, Ukrayna ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti de dahil olmak üzere yurtdışındaki kritik madenlere erişime öncelik verdi.
Xi Jinping ise, 2012 yılında iktidardaki Çin Komünist Partisi’nin lideri olduğundan beri Çin’in bilim ve teknolojide kendine güvenmesine ve kendi kendine yetebilme kabiliyetinin geliştirilmesine odaklandı.
ABD ile gerilimin tırmandığı bir dönemde bu çaba daha da zorunlu hale geldi ve Xi tedarik zincirlerini güçlendirmeye, gelişmiş imalat ve yeni gelişen yüksek teknolojiye öncelik vermeye yöneldi.
Pekin’in maden tedarik zincirleri, ABD ile olan ticaret ve teknoloji savaşında kritik bir jeopolitik kaldıraç noktası. Hükümet 2022’den bu yana jeolojik keşif yatırımlarına yılda 100 milyar Rmb’den (13,8 milyar $) fazla kaynak ayırarak son on yılın en yüksek üç yıllık dönemini geçirdi.
Çin ayrıca geçtiğimiz yıl, ABD’nin Çin’e teknoloji ihracatını kısıtlamasına karşılık olarak, galyum, germanyum, antimon, grafit ve tungsten dahil olmak üzere birçoğu çip üretimi için hayati önem taşıyan stratejik minerallerin ihracatı üzerindeki kontrolü sıkılaştırdı.
Pekin merkezli danışmanlık şirketi Trivium China’nın müdür yardımcısı Cory Combs, Çin’in emtia piyasası döngülerinden “bağımsız olarak” yerli madencilik sektörüne sübvansiyonlar, vergi teşvikleri ve diğer türden destekler sağladığını söyledi.
Financial Times’a konulan Combs, “Piyasa açısından bakıldığında bu bir savurganlık. Ancak siyasi ve ekonomik güvenlik anlamında hiç de savurgan değil, maliyetine değer. Pekin’e göre para tek amaç değil” değerlendirmesini yaptı.
Çin, küresel belirsizliğin arttığı bir dönemde ticaret ve yatırım akışını sürdürmek için bir atak başlattı. Küresel çok uluslu şirketlerden toplam 80 üst düzey yönetici bu ayın sonunda bir dizi ekonomik konuyu görüşmek üzere Pekin’de bir araya gelecek.
South China Morning Post tarafından görülen bir iç belgeye göre, ABD şirketlerinden yöneticiler en büyük katılımcı grubunu oluşturacak ve bir düzineden fazla kişi 22-24 Mart tarihlerinde Çin Kalkınma Forumu’na katılmayı planlıyor.
Foruma katılacak ABD şirketlerinin liderleri arasında Apple’dan Tim Cook, Blackstone’dan Stephen Schwarzman, Broadcom’dan Hock E. Tan, Citadel Investment’tan Kenneth Griffin, McKinsey’den Bob Sternfels, Cargill’den Brian Sikes, Pfizer’den Albert Bourla ve FedEx’ten Rajesh Subramaniam bulunuyor.
Belgeye göre temsilci gönderen diğer büyük şirketler arasında Saudi Aramco, BHP, Maersk, BMW Group, Mercedes-Benz, Prudential, Rio Tinto, Schneider Electric, SK Hynix, HSBC, Standard Chartered, Tata Group ve Temasek Holdings yer alıyor.
Yabancı iş dünyası temsilcileri ve üst düzey Çinli yetkililer, her yıl Çin’in en üst düzey yasama organının yıllık oturumu olan ve yeni yıl için büyüme hedeflerinin açıklandığı “iki toplantının” tamamlanmasının ardından yüksek güçlü zirve için Pekin’de bir araya geliyor.
Katılımcı listesinde Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Asya Kalkınma Bankası, ABD-Çin İş Konseyi, Harvard Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi gibi diğer kuruluşların da davet edildiği görülüyor.
İş dünyası liderlerinin Devlet Başkanı Xi Jinping ile görüşüp görüşemeyecekleri henüz belli değil.
Birleşik Krallık’taki AstraZeneca şirketinin sözcüsü, henüz çok erken olduğu için şirketin Xi ile olası bir görüşme hakkında yorum yapamayacağını söyledi.
Pazartesi günü Bloomberg, bazı yabancı CEO’ların 28 Mart’ta Xi ile görüşme şansına sahip olabileceğini, ancak ayrıntıların değişebileceğini bildirdi.
Pekin , Çin ekonomisini desteklemek ve ABD Başkanı Donald Trump’ın üreticileri üretimi Amerika’ya taşımaya ikna etme çabalarına karşı koymak için yabancı yatırımları çekme ve elde tutma çabalarını artırıyor.
Başbakan Li Qiang, 5 Mart’ta Ulusal Halk Kongresi’ne sunduğu yıllık çalışma raporunda “yabancı yatırımı güçlü bir şekilde teşvik etme” taahhüdünü yineledi.
Li, “İnternetle ilgili, kültürel ve diğer sektörler de dahil olmak üzere hizmet sektörünün dışa açılmasını genişletmek için denemeleri teşvik edeceğiz ve telekomünikasyon, tıbbi hizmetler ve eğitim gibi sektörleri açmak için denemeleri genişleteceğiz” dedi.
Bu sektörlerin yabancı yatırıma daha fazla açılmasına yönelik planlar ilk olarak şubat ayında açıklanmıştı.
Başbakan ayrıca yabancı firmaların ve ürünlerinin devlet alım süreçlerinde eşit muamele göreceği sözünü verdi. Li, Çin’in denizaşırı işletmeleri ülkeye yeniden yatırım yapmaya teşvik edeceğini de sözlerine ekledi.
Yetkililer ayrıca döviz ve sınır ötesi personel ve veri akışını kolaylaştırma planlarını da yeniden teyit etti.
Pekin, 2024 yılında birkaç büyük şehirde tamamen yabancılara ait hastanelere izin vereceğini ve bir avuç yerel pilot bölgede bulut hizmetleri ve diğer katma değerli telekom hizmetleri üzerindeki yabancı mülkiyet kısıtlamalarını kaldıracağını duyurdu. Ayrıca imalat sektöründeki tüm erişim engellerinin de kaldırılacağı belirtildi.
Xi geçtiğimiz yıl boyunca Amerikalı iş dünyası liderleri ve uluslararası ekonomik örgütlerin başkanlarıyla yaptığı toplantılarda Çin’i ideal bir yatırım merkezi olarak tanıttı ve korumacı politikaları kınadı.
Bu adımlara rağmen Çin’e yapılan yabancı yatırımlar düşmeye devam ediyor.
Çin’e yapılan doğrudan yabancı yatırım, 2024 yılında yüzde 27’lik bir düşüş kaydettikten sonra, 2025 yılının ilk iki ayında yuan cinsinden yıllık yüzde 20’den fazla düşüşle 171,2 milyar yuana (23,7 milyar ABD Doları) geriledi.
Pekin bu düşüşü, ABD doları borçlanmaya kıyasla daha düşük yuan finansman maliyetlerinden yararlanan yabancı işletmelerin Çin’deki finansmanlarını artırmalarına bağladı.
Yabancı firmaların sabit varlık yatırımları da ocak ve şubat aylarında yıllık bazda %10 azalırken, tüm işletmeler genelinde %4,1 artış gösterdi.
Ticaret Bakanlığı’na göre Çin’deki yabancı işletmeler ülke istihdamının yaklaşık yüzde 7’sine, vergi gelirlerinin yüzde 14’üne, ithalat ve ihracatın üçte birine katkıda bulunuyor.
Yasaklı Hizb-ut Tahrir örgütünden yüzlerce radikal İslamcı bu ay Bangladeş’in başkenti Dakka sokaklarına akın ederek şeriatla yönetilen bir İslam devleti çağrısında bulundu.
Pek çok ülkede ‘terör örgütü’ olarak tanınan Hizb-ut Tahrir üyeleri, göz yaşartıcı gaz ve coplarla karşılık veren polisle çatıştı.
Başbakan Şeyh Hasina’nın devrilmesi sonrası görevi devalan geçici hükümet, ülkede kanun ve düzen durumunu yönetmekte zorlanırken, aşırıcı İslamcı gruplar arasındaki yeniden canlanma, çoğunluğu Müslüman olan 171 milyonluk bu ülkede endişeleri artırıyor.
Bangladeş Barış ve Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde (BIPSS) kıdemli araştırma görevlisi olan Shafqat Munir, “Hizb-ut Tahrir’in yeniden canlanmasından derin endişe duyuyorum ve oluşturdukları tehditlerin çok ciddiye alınması gerektiğine inanıyorum” dedi.
Nikkei Asia’ya konuşan Munir, “Hizb-ut Tahrir şiddeti teşvik eden aşırılıkçı ideolojiyi desteklediği için yasaklandı. Açıkça faaliyet gösteremez ve tüm faaliyetlerine karşı konulmalıdır. Bu bizim ulusal politikamız olmalıdır,” diye ekledi.
Bu yeniden canlanma, Bangladeş’in bölgesel güvenliği istikrarsızlaştıracağı ve Hindu karşıtlığını körükleyeceği endişesiyle Yeni Delhi’de alarm zillerinin çalmasına neden oldu.
Geçtiğimiz yaz Başbakan Şeyh Hasina’nın İslamcıları ve milliyetçilerin önderlik ettiği bir ayaklanmayla devrilmesinin ardından seçimlere hazırlanan ülke, on yıl önce ateist yazarların ve diğer gayrimüslimlerin tüyler ürpertici bir şekilde öldürülmesi de dahil olmak üzere daha önce de İslamcı aşırıcılıkla boğuşmuştu.
Laikliği savunan Hasina sonrası Bangladeş’te, katı dinci çetelerin ahlak polisliği ve kadınlara yönelik taciz vakaları kamusal yaşamın bir özelliği haline geliyor. İnsanlar Ramazan ayında yemek yedikleri için darp ediliyor, restoranlar gündüz oruç saatlerinde açık kaldıkları için tahrip ediliyor ve kadınlar başörtüsü takmadıkları için taciz ediliyor.
Ülkenin kuzeyinde, sertlik yanlısı çeteler kısa bir süre önce kız çocuklarının futbol maçlarına ev sahipliği yapacak olan futbol sahalarını tahrip etti ve bunu internet üzerinden yapılan tacizler izledi. Bunun üzerine Dakka, kızların güvenliğini garanti altına almak için harekete geçmek zorunda kaldı.
Ülkenin ulusal kadın futbol takımının kaptanı Sabina Khatun, “Ülkemizdeki insanların bize hakaret etme şekline kızların dayanması mümkün değil” dedi.
Tacizler, internette ve iş yerinde tacize uğradıklarını bildiren tanınmış kadın oyunculara kadar uzandı.
Önde gelen Bangladeşli aktör Pori Moni ocak ayında Facebook’ta paylaştığı bir gönderide “Kendimi güvensiz hissediyorum” diye yazdı.
Radikal İslamcıların yeniden dirilişi, Bangladeş’in Hasina sonrası ülkedeki güvenlik durumunu kontrol altına alamadığı bir döneme denk geliyor. Kadınlar ise bu durumdan en çok etkilenenler.
Yerel hak örgütü Ain o Salish Kendra’ya göre geçtiğimiz yılın ocak ve şubat aylarında 63 tecavüz vakası yaşanırken, son iki ayda en az 85 tecavüz vakası rapor edildi.
Bu ay sekiz yaşında bir kız çocuğunun, iddialara göre bir akrabası tarafından tecavüze uğrayıp öldürülmesinin ardından kamuoyunda öfke patlaması yaşandı. Bir başka olayda ise tecavüz mağduru bir kızın babasının, kızının davasını açmaya çalıştığı için öldürüldüğü bildirildi. İslamcı grupların kadınlar üzerindeki baskısı ve şiddeti de her geçen gün artıyor.
Bangladeş polisi sözcüsü ve genel müfettiş yardımcısı Enamul Haque Sagor, aşırılıkçı grupların “sıkı istihbarat takibi” altında olduğunu ve sokak devriyelerinin sayısının artırıldığını söyledi.
“Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için proaktif polislik önlemleri aldık” diye ekledi.
Hükümet cinsel şiddet faillerine karşı güçlü bir şekilde harekete geçme sözü verdi ve bazı tutuklamalar yapıldı.
Ancak güvenlik uzmanları, hükümetin yaklaşımının “etkisizliğinin” suç oranlarının artmasına katkıda bulunduğu ve aşırılıkçı grupların bu boşluğu doldurduğu konusunda uyarıyor.
Bir uzman, “Bu radikal grupların yeniden dirilişi yüksek suç oranlarına bir tepki değil; aksine, kanunsuzluk yeniden diriliş için verimli bir zemin yaratıyor” değerlendirmesini yaptı.
Polis verilerine göre, geçici hükümetin göreve gelmesinden bu yana geçen yedi ay içinde en az 119 kişi çete şiddetinde hayatını kaybederken, ocak ayında ülke genelinde 294 cinayet vakası işlendi ve bu sayı bir önceki yılın aynı ayında 231’di.
Bu ayın başlarında bir grup katı İslamcı Dakka polis karakoluna saldırdı ve yerel bir üniversite öğrencisini başörtüsü takmadığı için taciz etmekle suçlanan bir mahkumun serbest bırakılmasını talep etti. Daha önce terörizm suçlamasıyla tutuklanan iki kişinin saldırı sırasında kalabalığı kışkırttığı görüldü.
Bazı siyasetçiler, seçimlerin bir an önce yapılması yönündeki çağrıların artmasına rağmen, toplumsal huzursuzluğun yeni seçimlerin zamanını erteleyebileceği uyarısında bulundu. Geçici hükümetin tepki çekmemek için radikal İslamcı örgütlere ses çıkarmaması ise durumu daha da kötüleştiriyor.