Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Lavrov, Amerikalı sunucu Tucker Carlson’a mülakat verdi

Yayınlanma

Şubat 2022’den bu yana ilk kez 5 Aralık’ta Malta’daki AGİT zirvesi çerçevesinde AB’yi ziyaret eden Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Amerikalı televizyon sunucusu Tucker Carlson’a mülakat verdi.

Daha önce de Şubat 2024’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir mülakat gerçekleştirmişti.

Mülakat Carlson’ın kendi internet sitesinde yayımlandı, Rusça transkript ise Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından kamuoyuna duyuruldu.

Lavrov Amerikalı gazeteciyle Ukrayna’ya yönelik Oreşnik saldırısını, Ukrayna’daki çatışmanın nedenlerini, ihtilafı durdurmak için önceki girişimleri ve mevcut barış umutlarını, ABD ile iletişim kanallarını, Washington ve Avrupa’daki müttefikleriyle ilişkilerin durumunu ve dört yıllık sükunetin ardından Suriye’deki şehirlerin aniden ele geçirilmesini tartıştı.

‘Oreşnik saldırısı Batı’ya mesaj’

Lavrov, 21 Kasım’da Ukrayna’nın Dinyeper kentindeki bir savunma sanayii tesisine hipersonik Oreşnik orta menzilli balistik füze ile yapılan saldırının bir “deneme” olduğunu söyledi. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un söylediklerini doğrulayan Lavrov, ABD’nin 30 dakika önceden uyarıldığını ve bu nedenle “daha büyük ve gerçekten tehlikeli bir şeyle karıştırmadığını” söyledi. Mesaj otomatik bir füze denemesi uyarı hattı üzerinden iletildi.

Ancak bu aynı zamanda siyasi bir mesajdı. Lavrov, “Bu hipersonik sistemi gerçek koşullarda test ederek iletmek istediğimiz mesaj, meşru çıkarlarımızı korumak için her şeyi yapmaya hazır olduğumuzdur,” ifadelerini kullandı.

Lavrov, Moskova’nın 2021 ve 2022 yıllarında NATO ile güvenlik garantilerine ilişkin bir anlaşma imzalanmasına yönelik önerilerinin ABD tarafından reddedildiğini hatırlattı.

Bu teklifler, Batı ittifakının altyapısının 1990’ların sonundaki durumuna geri dönmesi ve Ukrayna’nın bu bloğa entegre edilmesinin reddedilmesi anlamına geliyordu.

Lavrov’a göre Oreşnik’in fırlatılması aynı zamanda Kiev’e uzun menzilli silahlar sağlayan ve Kasım ayında bu silahların Rusya’nın derinliklerindeki, özellikle de Bryansk ve Kursk oblastlarındaki hedeflere karşı kullanılmasına izin veren ABD ve müttefiklerine de bir mesaj.

Bakan, “Batı’nın bize ‘stratejik bir yenilgi’ yaşatmasını önlemek için her türlü aracı kullanmaya hazır olduğumuzu anlamalılar,” diye konuştu.

Nükleer savaş tehdidi üzerine

Lavrov, Haziran 2021’de Başkan Vladimir Putin ve Joe Biden arasındaki görüşmelerin ve Ocak 2022’de beş nükleer güç tarafından yapılan bir açıklamanın “birbirimizle karşı karşıya gelmek istemiyoruz ve birbirimizin güvenlik çıkarlarına ve endişelerine saygı duyacağız” tezlerini yeniden teyit ettiğini hatırlattı.

Bu tezlerin, Başkan Ronald Reagan ile SBKP Merkez Komitesi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov arasında 1987 yılında yapılan görüşmelerde ortaya konan “nükleer savaşa hayır” sloganını devam ettirdiğini söyledi.

Lavrov, “Amerika Birleşik Devletleri söz konusu olduğunda, kimseyle savaşmak istemiyoruz. Bu bizim hayati çıkarlarımıza uygundur. Kesinlikle. Umarım bu ABD için de geçerlidir,” dedi.

Lavrov, “ABD ile nükleer nitelikte olabilecek bir savaş düşünmüyoruz. Askeri doktrinimiz en önemli şeyin nükleer bir savaştan kaçınmak olduğunu söylüyor,” diye ekledi.

Aynı zamanda Washington’un, özellikle de ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Konseyi stratejik işler koordinatörü John Kirby’nin, nükleer unsurlu bir tırmanma durumunda Amerika’nın Avrupalı müttefiklerinin zarar görebileceği ihtimalinden endişe duyduğunu söyleyen Lavrov, şöyle devam etti:

“Yani bu zihinsel olarak bile ABD’nin zarar görebileceği ihtimalini ortadan kaldırıyor. Bu da durumu biraz daha riskli hale getiriyor. Belki de bu durum devam ederse bazı pervasız adımlar atılabilir. Bu iyi bir şey değil. Nükleer caydırıcılık politikası alanındaki profesyoneller bunun çok tehlikeli bir oyun olduğunu çok iyi bilirler. Sınırlı bir nükleer saldırı değişiminden bahsetmek ise istemediğimiz bir felakete davetiye çıkarmaktır.”

ABD ile ilişkiler, Trump ve muhalifleri hakkında

Lavrov’a göre Moskova herkesle, “özellikle de ABD gibi büyük bir ülkeyle” iyi ilişkiler içinde olmak istiyor ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de Amerikan halkına, başarılarına ve tarihine duyduğu saygıyı “defalarca ifade etti”.

Lavrov Carlson’un sorusuna cevaben Lavrov, “Ben böyle [Rusya ve ABD’nin savaşta olduğunu] söyleyemem. Her halükârda bizim istediğimiz bu değil. Rusya ve ABD’nin evrenin iyiliği için işbirliği yapmaması için herhangi bir neden görmüyoruz. Resmi olarak savaş halinde değiliz,” değerlendirmesini yaptı.

Aynı zamanda Ukrayna’da yaşananları “hibrid savaş” olarak nitelendiren ve Ukraynalıların modern uzun menzilli silahlarla yaptıklarını ABD birliklerinin doğrudan müdahalesi olmadan yapamayacaklarını söyleyen Lavrov, “Bu tehlikeli bir durum. Bu konuda hiç şüphe yok,” değerlendirmesini yaptı.

Hem Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump’ın ilk döneminden önceki Demokrat Başkan Barack Obama yönetiminin hem de ikinci döneminden önceki bir başka Demokrat Joe Biden yönetiminin Moskova ve Washington arasında gelecekteki temaslara engeller yaratmaya çalıştığını kabul eden Lavrov, “Biden yönetiminin Trump yönetimine böyle bir ‘miras’ bırakmak istediğini” dile getirdi.

Trump’ın “sonuç almak isteyen, işleri sonraya bırakmayı sevmeyen güçlü bir adam” olduğunu ifade eden Lavrov, şöyle devam etti:

“Sohbetlerinde oldukça arkadaş canlısı. Fakat bu Trump’ın Rusya yanlısı olduğu anlamına gelmiyor. Trump yönetimi altında uygulanan Rusya karşıtı yaptırımların sayısı çok fazla. Trump göreve geldiğinde her şeyi göreceğiz. Putin’in dediği gibi, top onların sahasında. Ekonomi, ticaret ve güvenlik alanındaki temaslarımızı, bağlarımızı hiçbir zaman kesmedik.”

Ukrayna’daki çatışmanın nedenleri ve barış koşulları üzerine

Ukrayna’daki çatışma hakkında konuşan Lavrov, Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in devrilmesi, Minsk anlaşmaları, bunların Kiev tarafından sabote edilmesi ve ülkenin Rusça konuşan nüfusunun kültürel haklarını kısıtlamaya yönelik girişimler de dahil olmak üzere 2014’ten bu yana yaşanan olaylara ilişkin Moskova’nın resmi görüşünü detaylandırdı.

Lavrov, Şubat 2022’deki çatışmaların bu hakları korumak için başlatıldığını ve bunun da “BM Şartı ve AGİT ilkeleriyle tamamen uyumlu” olduğunu söyledi.

Lavrov, “Eğer Minsk anlaşmalarını yerine getirirlerse, Ukrayna (Kırım hariç) birleşmiş olacaktır,” diye ekledi.

Rus bakana göre, Şubat 2022’de çatışmaların başlamasının ardından İstanbul’da imzalanan Rusya-Ukrayna anlaşma taslağı, Kiev’in NATO’ya katılmaması koşuluyla Kırım ve şimdi “ya da doğu Ukrayna” olmadan Kiev için güvenlik garantileri sağlıyordu.

Bakan, “Bu onların teklifiydi. Onlar tarafından başlatıldı. Biz bu ilkeler temelinde bir anlaşma geliştirmeye hazırdık,” yorumunu yaptı.

Lavrov, İstanbul’daki Ukrayna heyetinin başkanı David Arahamiya’nın, anlaşmaların bozulmasının nedenini, eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın “gelip bize savaşmaya devam etmemizi söylemesi” olarak kabul ettiğini hatırlattı.

Bakan, Johnson’ın eylemlerinin ardındaki nedenleri tam olarak bilmediğini ve kişisel deneyimlerinden Johnson’ın “öngörülemez” olduğuna inandığı için bunların anlık ya da “uzun vadeli bir strateji” tarafından dikte edilmesine şaşırmayacağını söyledi.

Lavrov, Moskova’nın görüşmelere başlaması için Putin’in haziran ayında açıkladığı koşulların sadece Ukrayna’nın NATO’ya katılmayı reddetmesi değil, aynı zamanda Ukrayna silahlı kuvvetlerinin, Eylül 2022 referandumunun sonuçlarına göre, anayasasında yer alan Rusya’ya dahil olan dört bölgenin topraklarının Kiev’in kontrolündeki kısmından çekilmesi olduğunu söyledi.

Lavrov, “O zamandan bu yana zaman geçti. ‘Sahadaki’ gerçekleri göz önünde bulundurmamız gerekecek. Ve bunlar sadece temas hattı değil,” ifadelerini kullandı.

Ancak aynı zamanda Moskova, Rusya Devlet Başkanı’nın pozisyonuna göre, “İstanbul’da mutabık kalınan ilkeler temelinde müzakere etmeye” hala hazır. Lavrov, “Temel ilke Ukrayna’nın tarafsız statüsüdür. Ukrayna’nın kolektif güvenliğinin garantisini sağlayacak ülkeler grubuna katılmaya hazırdık. NATO olmayacak. Ukrayna topraklarında yabancı birliklerin katılımıyla askeri üsler, askeri tatbikatlar olmayacak,” diye ekledi.

Bakan, şöyle devam etti: “Rus dilini, Rus medyasını, Rus kültürünü ve Ukrayna Ortodoks Kilisesini yasaklayan Ukrayna mevzuatının korunduğu bir duruma tahammül edemez. Bu, Ukrayna’nın BM Şartı kapsamındaki yükümlülüklerinin ihlalidir. Bu konuda bir şeyler yapılması gerekiyor. Bu Rusofobik yasama saldırısı 2017’de başladığından beri Batı sessiz kaldı ve sessiz kalmaya devam ediyor. Buna ‘özel bir şekilde’ dikkat çekmek zorundaydık.”

Lavrov, aynı zamanda Putin’in haziran ayında dile getirdiği bir başka müzakere koşulunu, yani Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımların kaldırılmasını en az ilgili koşul olarak değerlendirdi.

Lavrov, “Bu yaptırımlar altında ne kadar çok yaşarsak, kendimize güvenmenin ve bize dost olan ve iktisadi çıkarlarla ilişkileri birbirine karıştırmayan ‘normal’ ülkelerle işbirliği mekanizmaları ve platformları geliştirmenin daha iyi olduğunu o kadar çok fark ediyoruz. Çok şey öğrendik,” ifadelerini kullandı..

Bakana göre şimdi Batı’da “bazı başkentlerde Ukrayna çatışmasından kaynaklanan bir yorgunluk var” ve “Amerikalıların bu ‘işi’ Avrupalılara bırakmak ve daha önemli şeylere odaklanmak istedikleri konuşuluyor.”

Suriye’deki durum

Rus Bakan, 6 Aralık gecesi Malta’daki AGİT zirvesinin ardından Katar’ın başkenti Doha’da, İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi’ye göre Rusya, Türkiye ve İran’ın Astana formatında Suriye’deki durumu ele alacakları uluslararası konferansa katıldı.

Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve Türkiye yanlısı Suriye Milli Ordusu (SMO) militanları kasım ayı sonunda Şam’ı ülkenin ikinci kenti Halep’in kontrolünden çıkardılar ve şimdi de dördüncü bir kent olan Hama’da da kontrolü ele geçirdiler.

Lavrov, “[Doha’da] İdlib anlaşmalarının sıkı bir şekilde uygulanmasına geri dönülmesi gerektiğini tartışmak istiyoruz, zira İdlib gerilimi azaltma bölgesi teröristlerin Halep’i ele geçirmek için harekete geçtiği yer haline geldi. 2019-2020 yıllarında varılan anlaşmalar, Türk dostlarımıza İdlib çatışmasızlık bölgesindeki durumu kontrol etme ve HTŞ’yi terörist olmayan ve Türkiye ile işbirliği yapan muhaliflerden ayırma imkânı verdi. Görünüşe göre bu henüz gerçekleşmedi,” dedi.

Türkiye, Rusya ve İran’ın askeri ve istihbarat kurumlarının halihazırda “birbirleriyle temas halinde” olduklarına dikkat çeken Lavrov, Carlson’un Suriye’de saldırı başlatan militanları kimin finanse ettiğine ilişkin sorusuna da “Elimizde bu yönde bilgiler var,” yanıtını verdi.

Lavrov, “Bu süreçteki tüm ortaklarımızla, onların finansman ve silahlanma kanallarını nasıl kesebileceğimizi görüşmek istiyoruz. Kamuoyuna yansıyan bilgilerde Amerikalılar, İngilizler ve diğer bazı ülkelerden bahsediliyor. Bazıları İsrail’in durumu daha da kötüleştirmek istediğini, böylece Gazze Şeridi’nin çok fazla inceleme altında kalmayacağını söylüyor. Bu karmaşık bir oyun,” diye konuştu.

Bakan, “Bu hafta yapılması planlanan toplantıların durumun istikrara kavuşmasına yardımcı olacağını umuyorum” diye ekledi.

DİPLOMASİ

Goldman Sachs: Petrol fiyatları 2025’te 90 doları görebilir

Yayınlanma

Goldman Sachs, ABD’nin Rusya ve İran’a yönelik yaptırımlarının Brent petrol fiyatını 2025’te 90 dolara yükseltebileceğini öngörüyor. 13 Ocak’ta Brent petrol fiyatı, 81,11 dolara ulaşarak son aylardaki en yüksek seviyeyi gördü.

Goldman Sachs Group Inc. analistlerine göre, Brent petrol fiyatları 2025 yılında varil başına 90 dolara ulaşabilir. Bu tahminin ardındaki temel neden, ABD’nin Rusya enerji sektörüne yönelik son yaptırımları olarak gösteriliyor.

Bloomberg tarafından yapılan bir ankette, uzmanlar bu yaptırımların fiyatlandırma üzerinde önemli bir rol oynayacağını belirtti.

İran ve Rusya’nın üretiminde düşüş bekleniyor

Goldman Sachs, Donald Trump yönetimi altında İran’a da yaptırımlar uygulanması hâlinde hem Rusya’nın üretiminde hem de İran’ın petrol arzında günlük 1 milyon varillik bir düşüş yaşanacağını öngörüyor.

İran, dünya petrol piyasasında büyük bir tedarikçi konumunda olduğundan, bu senaryonun küresel fiyatlar üzerinde ciddi bir etkisi olabileceği vurgulanıyor.

Goldman Sachs analistleri, tüm bu olumsuz etkenlere rağmen 2024 yılında Brent petrol fiyatlarının ortalama 76 dolar civarında seyretmesini bekliyor.

Benzer şekilde, RBC Capital Markets LLC’nin tahminlerine göre, 2024 yılı boyunca fiyatlar ortalama 80 dolar düzeyinde olacak.

RBC uzmanı Brian Leizen, enerji tedarik zincirinin önceki yıllarda birçok zorlu senaryoya rağmen beklentileri aştığını belirtti.

ABD’nin yeni yaptırımları petrol fiyatlarını hareketlendirdi

ABD, 10 Ocak’ta Rusya enerji sektörüne yönelik yeni yaptırımları devreye aldı. Bu yaptırımlar kapsamında Gazprom Neft ve Surgutneftegaz gibi büyük şirketlerin yanı sıra onlarca petrol hizmetleri şirketi ve Rus petrol ticareti yapan kuruluşlar hedef alındı.

Yaptırımların ardından, Brent petrol fiyatı 13 Ocak’ta 81,11 dolara çıkarak Ağustos 2024 sonundan bu yana en yüksek seviyeyi gördü.

Uzmanlar, bu yükselişin piyasada yeni dalgalanmalara yol açabileceği görüşünde.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İngiltere, Ukrayna için barış gücü planı üzerinde çalışıyor

Yayınlanma

İngiltere’nin eski savunma bakanları, savaş sonrası Ukrayna’ya İngiliz askerlerinin barış gücü olarak gönderilmesini önerdi. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, yabancı birliklerin ülkede konuşlandırılmasının Rusya’yı barışa zorlamak için etkili bir araç olacağını ifade etti. Avrupa ülkeleri bu öneriyi değerlendirirken, misyonun 40 bin askerden oluşabileceği öne sürüldü.

İngiltere’nin eski savunma bakanları Grant Shapps (2023–2024) ve Gavin Williamson (2017–2019), savaş sonrası Ukrayna’ya İngiliz askerlerinin barış gücü olarak gönderilmesini önerdi.

The Telegraph gazetesine verdikleri demeçte, böyle bir adımın Ukrayna’nın güvenliğini sağlamada önemli bir rol oynayacağını belirttiler.

Grant Shapps, “İngiliz askerlerinin barış gücü olarak katılımı kesinlikle olumlu bir adım olacaktır, ancak bu, Ukrayna’nın gerçekten ihtiyaç duyduğu desteğin yalnızca küçük bir kısmı,” ifadelerini kullandı.

İngiltere’nin Ukrayna’yı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “barbar işgaline” karşı desteklemede ön saflarda yer aldığını belirten Shapps, Londra’nın Kiev’in NATO üyeliği için çaba göstermesi gerektiğini savundu.

Shapps, “Daha azı, Ukrayna’nın cesaretine ve savunduğumuz iddia edilen ilkelere ihanet olur,” dedi.

Gavin Williamson ise Ukrayna’da barışı ve güvenliği sağlamanın “gerçek fiziksel çabalar” gerektirdiğini ifade ederek, asker gönderme fikrine destek verdi.

Williamson, Ukrayna’nın gelecekteki güvenliğinin NATO ya da İngiltere gibi güvenilir ortaklar tarafından desteklenmesinin “hayati önem taşıdığını” dile getirdi.

Zelenskiy’den barış gücü çağrısı

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, yabancı askeri birliklerin Ukrayna’da konuşlandırılmasının Rusya’yı barışa zorlamada “en iyi araçlardan biri” olacağını söyledi.

Zelenskiy, Almanya’daki Ramstein Hava Üssü’nde düzenlenen Ukrayna İletişim Grubu toplantısında yaptığı konuşmada, “Bunu mümkün kılmak için daha pratik olmalıyız. İngiltere’den bu yönde sinyaller aldık. Cesur olmalı ve gerçekten güçlü araçlar sunmalıyız,” diye konuştu.

Batılı askerlerin Ukrayna’da konuşlandırılması fikri, ilk kez Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından Şubat 2024’te gündeme getirildi. Bu önerinin ardından Avrupa ülkeleri, çatışmaların sona ermesi durumunda ateşkesin izlenmesi için bir barış gücü misyonunu tartışmaya başladı.

Wall Street Journal gazetesi, seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump’ın da bu tür bir çözümle ilgilendiğini, ancak Amerikan ordusunun bu misyonda yer almayacağını belirttiğini yazdı. Trump, Ukrayna’nın korunması ve desteklenmesinde Avrupa’nın öncü rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı.

Reuters ajansının kaynaklarına göre, Avrupa ülkeleri Ukrayna’ya askeri birlik gönderilmesi konusunda somut müzakereler yürütüyor.

Barış gücü misyonunun en az 40 bin askerden oluşması ve Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Polonya gibi ülkelerin katkısıyla şekillenmesi planlanıyor. Ancak Avrupa güvenlik birimleri, Ukrayna’yı Rusya’nın olası yeni saldırılarına karşı korumak için 100 bin askerin gerekli olacağını öngörüyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Grönland Başbakanı: Danimarkalı ya da Amerikalı olmak istemiyoruz

Yayınlanma

Grönland Başbakanı Múte Egede, Kuzey Kutup Bölgesi halkının Amerikalı olmak istemediğini fakat stratejik konumu nedeniyle ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın adaya olan ilgisini “anladığını” söyledi.

Múte B. Egede’nin yorumları, Trump’ın bu hafta başında Danimarka’ya bağlı yarı özerk bir bölge olan Grönland’ı ABD’nin bir parçası haline getirmek için güç ya da ekonomik baskı kullanmayı göz ardı etmeyeceğini söylemesinin ardından geldi. Trump bunun ABD için bir ulusal güvenlik meselesi olduğunu söylemişti.

Egede, Grönland’ın Kuzey Amerika kıtasının bir parçası ve “Amerikalıların kendi dünyalarının bir parçası olarak gördükleri bir yer” olduğunu kabul etti fakat yorumlarını yaptığından beri Trump’la konuşmadığını söyledi.

Egede, Danimarka’yı yerli İnuit nüfusuna her zaman iyi davranmayan sömürgeci bir güç olarak göstererek Grönland için bağımsızlık çağrısında bulunuyor.

Kopenhag’da Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, “Grönland, Grönland halkınındır. Danimarkalı olmak istemiyoruz, Amerikalı olmak istemiyoruz. Grönlandlı olmak istiyoruz,” dedi.

Fakat Frederiksen tartışmanın olumlu bir yönünü de gördüğünü söyledi. Danimarkalı lider, “Grönland’ın bağımsızlığı konusundaki tartışmalar ve ABD’den gelen son açıklamalar bize Grönland’a olan büyük ilgiyi gösteriyor. Grönland Grönlandlılara aittir, başka kimseye değil,” dedi.

Frederiksen ve Egede, Danimarka ve krallığına bağlı iki bölge olan Grönland ve Faroe Adalarının iki yılda bir düzenlenen toplantısının ardından gazetecilere konuştu.

Toplantı önceden planlanmıştı ve Trump’ın son açıklamalarına yanıt olarak düzenlenmemişti.

Danimarka kamu yayın kuruluşu DR, cuma günü Trump’ın ekibinin Grönland’daki evsiz ve sosyal açıdan dezavantajlı insanları, bir restoranda ücretsiz yemek teklif edildikten sonra “MAGA” [Amerika’yı Yeniden Büyük Yap] şapkalarını takarak bir videoda görünmeye teşvik ettiğini bildirdi.

Haberde, Trump’ın ekibi tarafından yayınlanan videodaki kişilerden bazılarını tanıyan Tom Amtof adlı bir yerel sakinden alıntı yapıldı.

Amtof, “Onlara rüşvet veriliyor ve bu son derece tatsız bir durum,” dedi.

Grönland’ın nüfusu 57,000 fakat buzların erimesiyle daha erişilebilir hale gelmesi beklenen petrol, doğalgaz ve nadir toprak elementlerini içeren doğal kaynaklara sahip geniş bir bölge.

Ayrıca Rusya, Çin ve diğerlerinin etkilerini genişletmek istedikleri Kuzey Kutbu’nda önemli bir stratejik konuma sahip.

Dünyanın en büyük adası olan Grönland, Kuzey Amerika anakarasına Danimarka’dan daha yakın.

Kopenhag dışişleri ve savunmadan sorumluyken, ABD de Grönland’ın savunma sorumluluğunu paylaşıyor ve 1951 tarihli bir anlaşmaya dayanarak burada bir hava kuvvetleri üssü bulunduruyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English