Diplomasi
Münih Güvenlik Konferansı başlıyor: Rusya ve İran bu yıl da davet edilmedi

Almanya’nın Bavyera eyaletinde, 16-18 Şubat tarihleri arasında yapılması planlanan 60. Münih Güvenlik Konferansı yarın başlayacak.
Batı’daki en yetkili ve en büyük güvenlik forumu olarak kabul edilen forum, Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri müdahalesinin ikinci yıldönümünün arifesinde toplanıyor. Konferans Başkanı Christoph Heusgen’in açıklamasına göre Ukrayna, konferansın ana gündem maddelerinden olacak.
Yaklaşık 50 ülkenin devlet ve hükümet başkanları ile 100 kadar dışişleri ve savunma bakanı Münih’te bir araya gelecek. Konferansa Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO genel sekreterleri António Guterres ve Jens Stoltenberg’in katılması bekleniyor.
Alman Tagesspiegel gazetesine göre Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in de katılımı bekleniyor.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Rusya ve İran temsilcileri davet edilmedi. Heusgen’e göre iki ülke de ‘yapıcı bir diyaloğa’ hazır değil.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Amerikalı gazeteci Tucker Carlson’a verdiği mülakatta Rusya’nın müzakerelere hazır olduğu, Kiev’in ise Batı’nın etkisiyle müzakereleri reddettiği yönündeki güvencelerine rağmen konferansın ev sahibi Moskova’nın ‘Ukrayna konusunda müzakerelere ciddi bir şekilde hazır olmadığı’ kanaatinde.
Geçen hafta Rheinische Post gazetesine konuşan Heusgen, Rusya’nın ‘NATO üyesi bir ülkeye saldırabileceği’ iddiasını da dile getirmişti.
‘Aşırılık yanlılarının önüne kırmızı halı sermek gibi bir niyetimiz yok’
Heusgen, ayrıca Alman Federal Meclisinde temsil edilen tüm partilerden siyasetçileri foruma davet etme uygulamasından da vazgeçti. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisinden siyasetçiler davet edilmeyecek.
Yeni kurulan sol parti Sarah Wagenknecht İttifakı (BSW) ve Hans-Georg Maasen liderliğindeki Değerler İttifakı da aynı kaderi paylaştı. Heusgen, forumun ‘aşırılık yanlılarının önüne kırmızı halı sermek gibi bir niyeti olmadığını’ savundu.
Ancak konferansa Çin ve İsrail’den üst düzey temsilcilerin katılması bekleniyor. Heusgen, İsrail’in ekim ayında Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırıya karşı çıktığı için İsrail’in Berlin Büyükelçisi tarafından ağır bir şekilde eleştirilmişti.
Münih Güvenlik Konferansı’nın 2024 raporunda neler var?
Geleneksel olarak, Avrupa-Atlantik ve dünyadaki duruma ilişkin yıllık rapor forumun arifesinde sunuluyor. Genel olarak belgenin havası kötümser ve bu durum “Herkes mi Kaybediyor?” başlığında da hissediliyor.
Çalışma, dünya siyasetindeki olumsuz eğilimlere, artan küresel gerilimlere ve ekonomik belirsizliğe işaret ediyor. Raporun yazarları “Soğuk Savaş sonrası dönemin jeopolitik ve ekonomik iyimserliği sona erdi,” diyor.
Uzmanlar, toplam istikrarsızlık koşullarında, devletler ve tüm bölgeler arasındaki işbirliği düzeyinin azaldığını ve rekabetin yoğunlaştığını vurguluyor.
Bunun da ekonomi, iklim politikası ve teknolojik ilerleme alanlarındaki ortak faaliyetleri engellediğini savunan uzmanlar, “Giderek daha fazla ülkenin herkesin kaybettiği bir duruma sürükleneceği gerçek bir kısır döngü riski var ve kimin daha fazla fayda sağladığı değil, sadece kimin daha az kaybettiği söz konusu,” değerlendirmesini yapıyor.
Uzmanlar Hint-Pasifik bölgesinde artan gerilimden ve Çin’in askerileşmesinden endişe duyuyor: “Bu nedenle bölgedeki pek çok ülke ABD ile daha yakın ve güvenilir bağlar kurmaya ve Pekin’e olan bağımlılıklarını azaltmaya çalışıyor.”
Raporda, Batı Afrika’da yaşanan gelişmelere de değiniliyor: “Benzer eğilimler Burkina Faso, Mali ve Nijer gibi birçok ülkede askeri darbelerin yaşandığı Afrika’da da gözlemleniyor. Bu ülkelerde yaşayanlar demokratik ilerleme şansını kaybederken, ABD ve AB de anlaşma ortakları olma şansını kaybediyor.”
Ayrıca raporun Ukrayna ve yazarların bir yandan Avrupa Birliği (AB) ve NATO ile diğer yandan Rusya arasında gri bölgeye dahil ettikleri ülkelerle (Gürcistan, Moldova ve Batı Balkanlar) ilgili bölümünde, söz konusu ülkelerin bu bölgeden ne zaman çıkarılacaklarına dair net bir çıkarıma yer verilmiyor.
Münih Güvenlik Endeksi’ne göre dünya kamuoyunda Rusya’dan duyulan korku azaldı
Raporun özel bir bölümü olan Münih Güvenlik Endeksi’nde Rusya’ya dair tehdit algısının zayıfladığı görülüyor. Farklı ülkelerdeki nüfus anketlerine dayanan küresel tehdit algısının bir göstergesi olan endekste ‘dünya düzeni için çok önemli bir yıl olan 2022’ye’ kıyasla değişiklikler fark ediliyor.
Endekse göre Rusya, artık sadece Britanya ve Japonya’da yaşayanlar tarafından ana güvenlik tehdidi olarak algılanıyor. Rusya’ya yönelik tutumlardaki değişim özellikle Almanya’da dikkat çekiyor. Bir tehdit olarak Rusya, Almanlar için yıl içinde birinci sıradan yedinci sıraya düştü. Savaşlar ve iklim değişikliği sonucu kitlesel göç, radikal İslamcı terör ve siber saldırılar ilk üç sırada yer aldı.
Fransa’da da durum hemen hemen aynı ve İtalya’da Rusya bir tehdit olarak 12. sırada yer alıyor. ABD’de ise Rusya, Çin’in hemen önünde dördüncü sırada yer alıyor. Amerikalılar en çok siber saldırılardan ve toplumun kutuplaşmasından endişe duyuyor.
Ancak rapora göre bir bütün olarak Rusya’ya dönük tutumlar hala ‘son derece düşük’ bir seviyede ve 2021’dekinden çok daha kötü.
Fakat Çin, Hindistan ve Güney Afrika gibi BRICS üyelerinde tam tersi bir tablo gözlemlenebiliyor. Söz konusu ülkelerde Rusya hala büyük bir farkla müttefik olarak görülüyor. Sadece Brezilya’da Rusya’nın bir tehdit olarak algılanması biraz artmış olsa da Rusya hala listenin en sonunda, 32 olası risk faktörü arasında 23. sırada yer alıyor.
Diplomasi
New York Post: Trump’ın İran’a misilleme yapma niyeti yok

New York Post’a konuşan Amerikalı bir askeri yetkili, İran’ın Katar’daki bir ABD üssüne yönelik misilleme saldırısının ardından Başkan Trump’ın daha fazla eylemde bulunma niyetinde olmadığını açıkladı. Yetkilinin iddiasına göre, Tahran’ın fırlattığı 10 füzeden 9’u imha edilirken, saldırının Katar’ın ‘itibarını kurtarmak’ için koordineli olduğu düşünülüyor.
İsmi belirtilmeyen Amerikalı bir askeri yetkili, İran’ın geçtiğimiz saatlerde Katar’daki bir ABD üssüne yönelik “başarısız misilleme” saldırısının ardından Başkan Donald Trump’ın İran’a karşı daha fazla eylemde bulunmayı planlamadığını açıkladı.
New York Post‘a konuşan askeri kaynak, “Mevcut durum devam ettiği sürece, Trump’ın ‘başarısız misilleme’ için karşılık verme niyeti yok,” ifadelerini kullandı.
Yetkilinin aktardığına göre Tahran, el-Udeyd Hava Üssü’ne toplam 10 füze fırlattı ve bu füzelerden 9’u başarıyla imha edildi.
Geriye kalan tek mühimmatın ise “açık bir alana” isabet ettiği ve herhangi bir can kaybına yol açmadığı belirtildi.
Beyaz Saray tarafından X platformu üzerinden yayımlanan bir fotoğrafta, Başkan Donald Trump’ın 21 Haziran 2025’te Beyaz Saray’daki Durum Odası’nda olduğu görülüyor.
Aynı kaynak, gazeteye yaptığı değerlendirmede füze saldırılarının koordineli bir şekilde gerçekleşmiş gibi göründüğünü ve Katar’ın “itibarını kurtarmak” amacıyla kendisinin hedef alınmasına izin verdiğini öne sürdü.
Trump: İran’ın yanıtı oldukça zayıftı
Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, İran’ın nükleer tesislerinin yerle bir edilmesine yönelik resmi yanıtının “oldukça zayıf” olduğunu ve buna “son derece etkili” bir şekilde karşılık verdiklerini açıkladı.
Kendi sosyal medya platformu Truth Social’dan paylaşımda bulunan Trump, İran’ın saldırı öncesinde kendilerine erken bilgi verdiğini belirterek bu jest sayesinde herhangi bir can kaybı ya da yaralanma yaşanmadığını ifade etti.
Trump, yaptığı açıklamada, İran tarafından toplam 14 füze ateşlendiğini, bunlardan 13’ünün düşürüldüğünü, birinin ise tehdit oluşturmayan bir yöne gittiği için “serbest bırakıldığını” belirtti.
Saldırıda hiçbir Amerikalının zarar görmediğini ve neredeyse hiç maddi hasar meydana gelmediğini memnuniyetle bildirdiğini söyledi.
‘Umarım nefret sona erer’
İran’ın bu hamleyle “içini boşalttığını” ifade eden Trump, “Umarız bundan sonra artık nefret sona erer,” dedi. Trump, İran’a saldırıdan önce kendilerine bilgi verdiği için teşekkür ettiğini de sözlerine ekledi. Bu erken bilgilendirmenin can kaybı ve yaralanmaların önüne geçtiğini vurguladı.
Açıklamasının devamında bölgedeki barış ihtimaline de değinen Trump, “Belki artık İran, bölgedeki barış ve uyum yönünde ilerleyebilir,” ifadelerini kullandı. Trump, aynı zamanda İsrail’i de benzer bir adım atması için “güçlü şekilde teşvik edeceğini” belirtti.
Diplomasi
Çin, Rusya ve Pakistan İran’a yönelik saldırılara karşı BMGK’ye ortak karar tasarısı sundu

Çin, pazar günü ABD ve İsrail’i sert bir şekilde eleştirerek, İran ile çatışmayı yatıştırmaları, sivil güvenliğini öncelikli hale getirmeleri ve uluslararası hukuka uymaları çağrısında bulundu. Bu arada, Çin, Rusya ve Pakistan İran’a yönelik saldırılara karşı BMGK’ye ortak karar tasarısı sundu.
Çin’in Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi Fu Cong, 10 gün içinde üçüncü kez toplanan BM Güvenlik Konseyi (BMGK) acil toplantısında, Washington’un İran’ın egemenliğini ihlal ettiğini, “Orta Doğu’daki gerilimi tırmandırdığını ve uluslararası nükleer silahların yayılmasını önleme rejimine ağır bir darbe vurduğunu” söyledi.
Fu, “Uluslararası toplum adaleti savunmalı ve durumu yatıştırmak, barış ve istikrarı yeniden tesis etmek için somut çabalar göstermelidir” diye ekledi.
Veto hakkına sahip beş daimi üye ve 10 geçici üye, genel hatlarıyla çatışmanın sona erdirilmesinin önemine değinirken, açıklamaları hızla jeopolitik çizgilerle bölündü. Çin ve Rusya İran’ı savunurken, ABD ve müttefikleri İsrail’i savundu ve her iki taraf da birbirini kınadı.
Pekin’in, B-2 uçaklarından GBU-57 Massive Ordnance Penetrator bombaları kullanılarak İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan tesislerini hedef alan karmaşık bir operasyon olan ABD saldırısını eleştirisi büyük ölçüde diplomatik şekilde ifade edilirken, Moskova daha sert ifadeler kullandı: “Rusya, ABD’nin sorumsuz, tehlikeli ve kışkırtıcı eylemlerini en kesin şekilde kınamaktadır. Washington, bir kez daha uluslararası topluma olan tam saygısızlığını göstermiştir.”
Çin, Rusya ve Pakistan da pazar günü, acil ve koşulsuz ateşkes çağrısı yapan ortak bir karar tasarısı sunacaklarını, taslak metni dağıttıklarını ve BM üyelerinden pazartesi akşamı kadar geri bildirim istediklerini açıkladılar.
Taslağın kabul edilmesi için en az dokuz olumlu oy ve ABD, Fransa, İngiltere, Rusya veya Çin’den oluşan P5 üyelerinden hiçbirinin veto etmemesi gerekiyor.
Arab News’e göre, karar, “İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer programının tamamen barışçıl niteliğini garanti altına almak karşılığında tüm çok taraflı ve tek taraflı yaptırımların tamamen kaldırılmasını” öngören bir anlaşma çağrısında bulunuyor.
Fu, ateşkes ve sivillerin korunmasının yanı sıra, pazar günü açıkladığı dört maddelik planda, diyalog taahhüdü ve Güvenlik Konseyi’nin daha güçlü adımlar atması çağrısında bulundu ve Çin-Rusya-Pakistan kararını küresel konsensüs için ideal bir araç olarak gösterdi.
Çin’in dış politika alanında 38 yıllık deneyime sahip deneyimli diplomat Fu, “Büyük bir kriz karşısında seyirci kalamaz” dedi. “Çin, sinerjiyi teşvik etmek, adaleti korumak ve Orta Doğu’da barış ve istikrarı yeniden tesis etmek için uluslararası toplumla işbirliği yapmaya hazırdır” diye ekledi.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, perşembe günü İsrail’in İran’a yönelik saldırıları hakkında konuştu ve her ikisi de saldırıları kınadı. Çin Dışişleri Bakanlığı, İran’dan yaklaşık 1.800 Çin vatandaşının ve İsrail’den birkaç yüz kişinin tahliyesini koordine ettiğini açıkladı.
Pazar günü Washington, saldırısını varoluşsal ve gerekli olarak gerekçelendirdi.
ABD Büyükelçisi Shea, “40 yıldır İran hükümeti Amerika’ya ve İsrail’e ölüm çağrısında bulunarak komşularının, ABD’nin ve tüm dünyanın barış ve güvenliğine sürekli bir tehdit oluşturmuştur” dedi.
“ABD’nin müttefiklerini, kendi vatandaşlarını ve çıkarlarını savunmak için kararlı bir şekilde harekete geçme zamanı nihayet geldi” diye ekledi.
Son haftalarda, başlangıçta temkinli davranan Trump’ın desteğini kazanarak saldırıyı gerçekleştiren İsrail, ABD başkanını övgüyle bahsetti.
İsrail’in BM Büyükelçisi Danny Danon gazetecilere, “Diğerleri harekete geçmezken harekete geçen ABD ve Başkan Trump’a teşekkür ederiz. Diğerleri başka yere bakarken kararlı durduğunuz için teşekkür ederiz. Dostlarımızla ve ahlakla özgür dünyayı koruduğunuz için teşekkür ederiz” dedi ve ekledi: “Dün gece ABD inanılmaz bir cesaret ve ahlakla hareket etti. Şimdi dünyanın geri kalanı minnettarlığını göstermeli.”
Diplomasi
AB’nin Gazze incelemesi İsrail’i kızdırdı

AB’nin İsrail ile olan ticaret anlaşmasını içten incelediği bir raporda, Gazze işgalinde anlaşmada yer alan insan hakları taahhütlerinin “ihlal edildiğine dair işaretler” tespit edildi.
Medyaya sızdırılan bir iç belgede, “Yukarıda bahsedilen bağımsız uluslararası kurumların değerlendirmelerine göre, İsrail’in AB-İsrail Ortaklık Antlaşmasının 2. maddesinde yer alan insan hakları yükümlülüklerini ihlal ettiğine dair işaretler bulunmaktadır,” deniyor.
Fakat sızdırılan AB belgesi çeşitli uyarılarla dolu. Bu belge, konuyla ilgili son söz olarak değil, AB-İsrail ilişkilerinin “devam eden gözden geçirilmesine katkıda bulunmak” amacıyla hazırlanan bir ‘not’ olarak sunuluyor.
Belge, AB Dışişleri Bakanı Kaja Kallas veya AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından “herhangi bir değer yargısı” içermiyordu.
Rapor, Hamas’ın “şiddet eylemlerini dışarıda tuttuğu” için özür diledi fakat bunun kendi kapsamı dışında olduğunu belirtti.
Rapora göre, İsrail’in gıda ablukası nedeniyle Gazze’de “yarım milyon insan (beş kişiden biri)” “açlıkla karşı karşıya” idi. Raporda, “İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka ve kuşatma, toplu cezalandırma niteliğinde… ve aynı zamanda savaş yöntemi olarak açlık kullanımı anlamına da gelebilir,” ifadesi yer aldı.
AB raporunda, İsrail’in “soykırım sözleşmesi kapsamındaki eylemlerin işlenmesini önlemek” amacıyla alınan “Uluslararası Adalet Divanı’nın geçici kararını ihlal ettiği” belirtildi. Raporda ‘soykırım’ kelimesi ilk ve tek kez kullanıldı.
Metinde, “sivil halkın barındığı yerlere hava bombaları da dahil olmak üzere ağır silahlarla yapılan [İsrail’in] ayrım gözetmeyen saldırılar”dan bahsedildi.
AB’nin diplomatik servisi olan Avrupa Dış Eylem Servisi tarafından yürütülen inceleme, bloğun üye devletlerinin çoğunluğunun geçen ay Gazze için resmi bir soruşturma açılması talebinin ardından gerçekleştirildi.
İspanya ve İrlanda söz konusu girişimini geçen yıl başlatmış olsa da, Avrupalılar ancak son gündemlerde İsrail’in Gazze’deki savaşı konusunda sert tavırlarını sertleştirdiler fakat insani yardımın nasıl sağlanacağı konusunda derin görüş ayrılıkları devam ediyor.
İncelemenin bulguları, kamuya açık kaynaklara ve üçüncü tarafların açıklamalarına dayanan ve İsrail’in bu yükümlülüklerini ihlal ettiğini tespit eden 2024 tarihli bir önceki iç değerlendirme ile aynı metodolojiyi izliyor.
Öte yandan resmi inceleme talebi, bulguların ne gibi sonuçlar doğuracağı konusunda oybirliği olacağı anlamına gelmiyor.
AB dışişleri bakanları ve hafta sonlarında AB liderleri, hukuki incelemenin sonuçlarını ve artan sayıda seçenek, İsrail’in Gazze Şeridine yönelik bombardımanını durdurmayı tartışacak.
İrlanda gibi en sert İsrail muhalifleri bile ilişkilerin tamamen askıya alınmasından yana değil ve incelemeyi, ülkenin sahadaki tutumunu değiştirmeye yardımcı olabilecek bir siyasi araç olarak görüyor.
Anlaşma veya İsrail ile siyasi ilişkilerin tamamen askıya alınması için AB’nin 27 ülkesinin oybirliği gerekirken, ticaret ve enerji gibi unsurların kısmen askıya alınması için nitelikli çoğunluk yeterli.
AB-İsrail ticaret ilişkilerinin tamamen askıya alınması olası görünmese de, bir dizi AB diplomatı, üye ülkelerin çoğunluğunun bloğun en üst düzey diplomatı Kaja Kallas’ı temmuz ortasına kadar politika seçenekleri geliştirmekle görevlendireceğini tahmin ediyor.
Raporun sızmasının ardından Binyamin Netanyahu hükümeti AB’yi sert bir şekilde kınadı.
POLITICO’nun gördüğü ve İsrail hükümeti tarafından AB’ye sunulan özel bir belgede, Brüksel’in Tel Aviv ile ortaklık anlaşmasını yeniden gözden geçirme kararı “korkunç ve ahlaksız” olarak nitelendirildi.
Rapor, AB yetkililerini önyargılı kanıtlara dayanmakla ve İsrail’e adil bir yanıt verme şansı vermemekle suçladı.
İsrail 18 Haziran tarihli notasında, “Bu acı gerçekliğin ortasında, Avrupa Birliği İsrail ile ilişkilerini ‘gözden geçirme’yi düşünüyor. Bu bir politika değişikliği değil, ahlaki bir çarpıtmadır. Böyle bir girişim sadece haksız değil, aynı zamanda çirkin ve ahlaksızdır. Bu girişim, vatandaşlarını savunan bir demokrasi ile İsrailli sivilleri hedef alan ve kendi vatandaşlarını insan kalkanı olarak kullanan soykırımcı ülkeler ve örgütler arasında ayrım yapamamanın açık bir başarısızlığını yansıtmaktadır. Bu girişim, İsrail’e, bölgesel istikrara ve nihayetinde Avrupa’nın kendisine yönelik gerçek tehdide karşı körlüğü göstermektedir,” dedi.
-
Görüş1 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu6 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Avrupa6 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta
-
Dünya Basını1 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?