Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Yayınlanma

İsrail’de Yüksek Mahkeme’nin Ultra Ortodoksların (Haredi) askerlik muafiyetinin iptal edilmesiyle başlayan kriz derinleşiyor. Ultra Ortodoks koalisyon ortaklarını kaybetmeyi göze alamayan Netanyahu’nun atmaya çalıştığı son adım, koalisyonundaki diğer partilerce boşa düşürüldü.

Yüksek Mahkeme, 25 Haziran’da oy birliğiyle Ultra Ortodoks Yahudi (Harediler) erkeklerin zorunlu askerlikten muaf tutulmasının yasal dayanağının bulunmadığına ve askerliğe uygun olanların göreve alınması gerektiğine karar verdi. Kararda, askere alınmayanların kamu tarafından finanse edilen sosyal yardım ve eğitim yardımlarından da yararlanamayacakları ifade edildi.

Böylece yıllardır askerlik yapmayan ve sübvansiyonlardan yararlanan Harediler İsrail tarihinin en sağcı hükümeti döneminde bu haklarını kaybetmiş oldular. Bunun üzerine İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Ultra Ortodoks partilerin koalisyondan kopuşunu önlemek için bazı girişimlerde bulunmaya çalışıyor. Bu kapsamda Meclis’ten geçirmeye çalıştığı yasalardan biri olan Haredilerin çocuklarına kreş desteği verilmesini öngören tasarı için yeterli çoğunluğu sağlayamadı.

Netanyahu’nun tüm baskılarına rağmen Yeni Umut partisinin başkanı Bakan Gideon Sa’ar, dört sandalyeye sahip partisinin yasaya karşı oy kullanacağını söylerken, Dini Siyonizm milletvekili Ofir Sofer ile Likud milletvekili Moshe Saada ve Dan Illouz da tasarıyı desteklemeyeceklerini açıkladı. Bu durumda koalisyondaki 10 milletvekilinin tasarıya karşı oy kullanması bekleniyor. Koalisyon sekiz sandalyelik bir çoğunluğa sahip ve Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın da yasaya karşı oy kullanması bekleniyor.

Yüksek Mahkeme kararından sonra hemen hemen her hafta Harediler askerlik şubeleri önünde, zorunlu askerlik hizmetini protesto ediyor ve polis bu eylemleri zor kullanarak dağıtıyor. Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

Tasarı pazar günü Bakanlar Kurulu’nda kabul edildi ve yarın Meclis’te oylanması planlanıyordu. Ancak çoğunluğu kaybeden hükümet tasarıyı yarın Meclis’e sunmayabilir.

Yasa tasarısı askerlik hizmetini yerine getirmekle yükümlü olan ancak bunu yapmayan Haredi erkeklerin çocuklarının devlet tarafından finanse edilen kreş sübvansiyonlarından yararlanmaya devam etmesini garanti altına almayı amaçlıyor. Tasarıyı eleştirenler, İsrail ordusunun çok cepheli savaş nedeniyle ciddi insan gücü sıkıntısı çektiği bir dönemde Haredi erkekleri askerlik kaçmaya teşvik edeceğini ileri sürüyor.

7 bin Harediye askerlik yolu mu gözüktü?

Öte yandan Yüksek Mahkeme’nin Harediler için askerlik muafiyetini iptal etmesinden sonra başlayan zorla askere alınma tartışması da sürüyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı koalisyon partileriyle karşı karşıya getiren krizde Netanyahu’nun Gallant’ı görevden alması beklenirken bakandan sürpriz bir hamle geldi. Gallant’ın 7 bin Haredinin askere alınması için talimat verdiği ileri sürüldü.

Israel Hayom gazetesinin haberine göre, Gallant, Haredilerin askere alınması konusunu görüşmek üzere Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amir Baram ve Ordunun Personel Müdürlüğü Başkanı Yaniv Asor ile bir araya geldi. Görüşmede, Haredilerden askere alınacak ilk grubun bilgilerine ilişkin kısa bir sunum yapıldı.

Görüşmenin sonunda Gallant, ordunun, ilerleyen günlerde 7 bin Haredi’nin askere alınmasıyla ilgili tavsiye kararını onayladı.

Temmuz ayının sonlarından bu yana, 3 bin Haredi’ye gönderilen zorunlu askerlik emrine yalnızca 900 Haredi’nin yanıt verdiği ve askerlik bürosuna gittiği belirtiliyor.

Çoğu, dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

Laik Yahudilerle aralarında birçok konuda görüş ayrılığı olan ve toplumun geri kalanına entegre olmayı reddeden Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı istemiyor.

Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor. Yüksek Mahkeme kararına kadar Ultra Ortodoks Yahudilik inancına sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyordu.

Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanunu geçirerek temsil ettikleri kesimin askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almak istiyor.

Netanyahu’nun koalisyonundaki Haredi partilerin 11’i Şas, 7’si Birleşik Tevrat Yahudiliği olmak üzere toplam 18 milletvekili bulunuyor. Bu sayı Netanyahu’nun koalisyonu için kritik önemde.

ORTADOĞU

HTŞ patronlara Suriye’de “serbest piyasa ekonomisi” ve “küresel ekonomiye entegrasyon” sözü verdi

Yayınlanma

Suriye’nin en büyük patron örgütünün başkanı salı günü yaptığı açıklamada, Suriye’nin yeni hükümetinin iş dünyası liderlerine “serbest piyasa modelini” benimseyeceğini ve “ülkeyi on yıllardır süren yozlaşmış devlet kontrolünden küresel ekonomiye entegre edeceğini” söylediğini aktardı.

Şam Ticaret Odaları Başkanı Bassel Hamwi, HTŞ liderliğindeki silahlı güçlerin Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı devirmesinden üç gün sonra Reuters’a verdiği mülakatta, “Rekabete dayalı bir serbest piyasa sistemi olacak,” dedi.

Reuters’a göre, El Kaide kökenli HTŞ’nin önderlik ettiği yeni yönetiminin ülkeyi nasıl idare edeceğine dair ipuçları arayan önde gelen Suriyeli işadamları, ekonominin 13 yıllık iç savaşın ardından yaşanan büyük yıkımın yeniden inşası için hayati önem taşıyan yatırımlara açık olacağına dair sinyalleri “memnuniyetle” karşıladı.

İş adamları, yine de El Kaide’nin eski uzantısı olan ve o zamandan beri bu bağları reddeden ve Şam saldırısına öncülük eden Heyet Tahrir eş-Şam’ın bunu başarıp başaramayacağını görmek istediklerini söylediler.

Beyrut’ta yaşayan ve özgürce konuşabilmek için isminin açıklanmasını istemeyen Suriyeli bir işadamı, “İnsanlar hâlâ açık bir toplum mu yoksa İslami bir devlet mi olacağını görmek için bekliyor,” dedi.

Hamwi, Suriye’nin geçici ekonomi bakanı Bassel Abdülaziz başkanlığındaki bir hükümet heyetiyle görüştükten bir gün sonra konuştu.

Suriye’da Baas yönetimi uzun zamandır ithalat ve ihracat üzerinde sıkı kontroller uyguluyor ve tüccarların ithalat için izin almalarını ve ardından dolar karşılığında merkez bankasına Suriye lirası yatırmalarını gerektiren bir sistem kullanıyordu.

Bağımsız olarak döviz ticareti yapmak eskiden hapse girmeye neden olabilirken, Reuters’a göre Esad’ın devrilmesinden bu yana günlük işlemlerde yaygın bir uygulama haline geldi.

Hamwi, Abdülaziz’in kendisine tüccar ve sanayicilerin önemli bir talebini yerine getirerek “boğucu” gümrük sisteminin kaldırılacağı bilgisini verdiğini söyledi.

Hamwi, “Odalara kayıt yaptıran herkes, belirli bir sistem dahilinde istediği malı pazara sokabilecek,” dedi.

Reuters’ın konuştuğu dört önde gelen Suriyeli işadamı, yeni yetkililerden gelen mesajın cesaret verici olduğunu ve “Esad’lara yakın küçük bir sadık işadamı grubunun kontrolünde olan sistemden” çok farklı olduğunu söyledi.

Batı’nın yaptırımları, Halep ve Humus gibi büyük ticaret ve sanayi şehirlerinin 13 yıllık savaş sırasında yerle bir edilmesi ve petrol ihracatından elde edilen döviz gelirlerinin kaybedilmesi, Suriye ekonomisini paramparça etti. Zararın on milyarlarca dolar olduğu tahmin ediliyor.

Mart 2011’de Esad yönetimine karşı sokak protestoları patlak vermeden önce Suriye lirası 50 dolar civarındaydı. Şu anda 15.000’in üzerinde olan bu değer, birçok esnafın mallarını fiyatlandırmakta zorlanmasına neden olan enflasyonu körüklüyor.

Ekonominin istikrara kavuşturulması ve dışa açılması, ekonomistler tarafından umutsuzca ihtiyaç duyulan yeni yatırımların teşvik edilmesi ve aralarında savaştan kaçan “eğitimli orta sınıfın” da bulunduğu milyonlarca Suriyelinin geri dönmesi için hayati önemde görülüyor.

Üst düzey bir bölgesel finans yetkilisi, “Suriye’de ülkeyi yeniden inşa etmek isteyecek devasa, eğitimli ve nispeten varlıklı bir diaspora var. Yıllarca çift haneli büyüyebilirler,” iddiasında bulundu.

Hamwi, yeni hükümetin ticarete nasıl yaklaşacağını anlamak isteyen yurtdışındaki Suriyeli işadamlarından sürekli telefon aldığını söyledi. Onları evlerine dönmeye çağırdığını söyleyen Hamwi, yeniden yapılanma, sanayi ve hizmetler için büyük yatırım ihtiyaçlarına dikkat çekti.

Hamwi, “Suriye’nin kalkınmasına en önemli katkıyı onlar sağlayacaktır,” dedi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

PYD, HTŞ ile masaya oturmaya hazır: “Onlar kendi yerlerinde olsun, biz kendi yerimizde”

Yayınlanma

salih müslim

PKK’nın Suriye’deki kolu Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Başkanlık Konseyi üyesi Salih Müslim, Suriye’deki yeni süreçte Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) örgütüyle diyaloğa açık olduklarını söyledi.

PYD’nin eski eş genel başkanı Müslim, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” dedi.

Telefon yoluyla BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Müslim, “HTŞ’nin çok güzel laflar ettiğini, bunları pratiğe uygulamasını beklediklerini” belirtti.

Türkiye’nin denetimindeki Suriye Milli Ordusu (SMO) oluşumunun Münbiç gibi yerlerdeki PYD’nin silahlı gücü Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) yönelik saldırıları nedeniyle Türkiye’ye tepki gösteren Müslim, bununla birlikte Ankara ile iletişime hazır olduklarını da söyledi.

Müslim, HTŞ’ye yaklaşımlarını anlatırken, geçmişte HTŞ’nin öncülü El Nusra ile çatışmaları olduğunu, o dönemden onları tanıdıklarını belirtti: “Biz onlarla Nusra Cephesi iken; Kobani’de, Serekaniye’de, Afrin’de çatışıyorduk. Birbirimizi iyi tanıyoruz. Teknik olarak görüşmeler oluyordu, bize yol veriyorlardı, biz yol veriyorduk, öyle şeyler oluyordu. Ahmed El Şara yani Colani… 2012’den onlar Nusra Cephesi iken onları biliyorduk.”

“Halep’te bize mesaj yolladılar…”

Müslim, son süreçte örgüt ile aralarında siyasi müzakerelerin yaşanmadığını ancak HTŞ’nin Halep operasyonu sırasında YPG’ye mesaj yolladığını söyledi: “Halep meselesinde olumlu davrandılar. ‘Onlara saldırmak istemiyoruz’ diye haber yolladılar. Gerçekten de uzak durdular. Olumlu bir şey. Umarız devam eder. Ama bütün Suriye için veya Suriye’nin politik çözümleri için şimdiye kadar bir görüşmemiz olmadı.”

Müslim, HTŞ’yi Suriye’nin parçası olarak gördüklerini söyledi: “Biz kim bizimle oturmayı kabul ederse diyaloğa hazırız. HTŞ’ye gelince, onlar da Suriye’nin bir parçasıdır. Düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun bir arada yaşamak istiyoruz; Suriye’nin içinde, istikrar içinde. Onlar kendi yerlerinde olsun, biz kendi yerimizde olalım.”

Geçmişte yaşananları düşündüklerinde HTŞ ile ilgili kaygıları olup olmadıklarına dair soruya ise şu yanıtı verdi Müslim: “Çok güzel laflar ediyorlar. Kardeşlikten vs. bahsediyorlar. Bunların pratiğe uygulanması konusunda geçmişe baktığımızda kaygılarımız var tabii, pratikte bunların ispatlamaları gerekiyor.”

Birçok ülkenin HTŞ’yi “terör örgütü” olarak tanımladığının hatırlatılması üzerine Müslim, “Söylem olarak şimdi öyle bir şey görmüyoruz. Beraber yaşayabiliriz. Gerçekten bir çözüme yönelirse, biz kabul ederiz. Ama kalkıp, ‘Hilafet kuracağım, herkes Müslüman olacak, bazı Yezidileri öldürüp cennete gideceğiz vs.’ gibi bir tutum olursa tabii o zaman terörist kalır.”

“HTŞ’ye bu aşamada bir fırsat verildi. Eğer bu fırsatı kullanırsa, eğer değiştiğini kanıtlarsa, eğer bu kardeşlik, kapsayıcılık söylemlerinde samimiyse biz de ona olumlu adım atarız. Ama eğer değilse de karşı karşıya geliriz.”

Müslim, “Deyrizor’da bazı IŞİD mensuplarının kendilerine saldırılar düzenlediğini ve saldırıları HTŞ adına yaptıklarını söylediklerini” savundu ve HTŞ’nin bunu önlemesi gerektiğini söyledi.

Müslim, genel olarak Suriye’de başlayan geçiş sürecinde nasıl bir rol üstlenmeyi hedefledikleri konusunda ise geçmişteki Birleşmiş Milletler (BM) nezdindeki Cenevre görüşmelerine PYD’nin davet edilmediğini hatırlattı ve “bunun bir hata olduğunu” söyledi.

Müslim, şöyle devam etti: “Herkes 2254’ten (BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye ile ilgili kararı) bahsediyordu. Şimdi tekrar o çabalardan bahsediliyor. Şimdi sen Kuzey Doğu Suriye’yi ihmal edemezsin. Onların temsilcileri var, burada özerk yönetim var, silahlı güçleri var. Eğer bir sorunu çözmek istiyorsan bütün tarafları bir masa etrafında toplarsın. Çözümü düşünen güçler, uluslararası güçler, Birleşmiş Milletler, diğer ülkeler, hegemon güçler eğer gerçekten çözüm istiyorlarsa o zaman hepimizin bir masada olması gerekiyor.”

“Niye Münbiç’e saldırıyorsun”

Müslim, SMO oluşumunun kendi çizgilerindeki silahlı güçlere yönelik saldırılarını eleştirdi: “Bu saldırılar, örneğin bu Münbiç’teki saldırılar neyin nesi oluyor? Niye saldırıyorsunuz? Biz mecbur kaldık, 120 bin kişiyi başka yerlere naklettik ki bunların hepsi Afrin’den göç etmiş insanlar.”

PYD’nin de SMO ile ateşkes yönünde bir iletişimin olup olamayacağını sorusu üzerine Müslim, “bunun Türkiye’ye bağlı olduğunu” belirtti ve “saldırıların Türkiye’nin yönlendirmesiyle yapıldığını” savundu. Bu grupları “Kürt düşmanlığıyla” suçlayan Müslim, mensupları için ise “Bu bölgeden değiller” dedi.

“PYD’nin Türkiye ile son dönemde doğrudan veya dolaylı bir iletişimi oldu mu” sorusuna “Hayır” yanıtını veren Müslim, “Çünkü Türkiye istemiyor. Türkiye ile bir iletişim kanalı girişimi benim bilgim dahilinde değil ama bazıları dolaylı olarak yani arabulucularla bazı haberler yollanıyor dedi. Ama nasıl olduğunu bilmiyorum” diye ekledi.

Müslim, “Ankara ile iletişim mümkün mü?” sorusuna ise “Türkiye isterse biz varız” dedi.

‘ABD güçlerinin ayrılmasını beklemiyorum’

Suriye’nin yeni döneminde merak edilenlerden biri de ABD’de Donald Trump’ın göreve başlayacağı da düşünüldüğünde Suriye’deki ABD güçlerinin geleceği.

PYD, ABD’nin Suriye’deki en önemli müttefiki konumunda.

Müslim, bu ilişkinin geleceğiyle ilgili soruları yanıtlarken “çıkarlara” vurgu yaptı: “DAEŞ’e karşı savaşta beraber bir şeyler yaptık. Şimdiye kadar biz dürüst kaldık. Onlar da dürüst kaldı. Bu devam ediyor. Çekilebilirler ama bu bizim yok olacağımız manasına gelmez. Biz önceden de vardık. Ama Amerikan politikaları uzun vadelidir, bir başkanlıkla değişecek şey değildir. ABD’nin Ortadoğu’ dan çekileceğini sanmıyorum.”

Müslim bu durumda aralarındaki işbirliğinin sürüp sürmeyeceğine ilişkin ise “Onların çıkarları öyle istiyor. Kendi çıkarları için; bizim kara gözümüz için değil. Bizimkisi bir çıkar ilişkisi. Onların çıkarları bizim çıkarlarımızın da yararınadır diye düşünüyorum” yorumunu yaptı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu yolsuzluktan hâkim karşısında: Duruşmada “ulusal güvenlik” tiyatrosu

Yayınlanma

Netanyahu yolsuzluk suçlamasıyla yargılandığı davadan ilk kez hâkim karşısına çıktı. Suriye’deki gelişmeler ve “7 cephede verdikleri savaşa” odaklanması gerektiğini savunarak, mahkemeye çağrılmasına sitem etti. İfadesi sırasında kendisine iletilen bir notun üzerine “ulusal güvenlik” meselesiyle ilgilenmek için mahkeme salonundan çıktı.

Görevdeyken yargılanan ilk İsrail başbakanı olan Binyamin Netanyahu, yaptığı tüm erteleme başvurularının reddedilmesi nedeniyle hakkındaki yolsuzluk davasında ifade vermek üzere ilk kez Tel Aviv Bölge Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı.

The Times of Israel gazetesinin haberine göre, yolsuzluk davasında ilk kez ifade vermek üzere hakim karşısına çıkan Netanyahu, “Hatırladığım kadarıyla gerçeği söylemek için bu anı 8 yıldır bekliyordum” dedi.

Hâkim karşısında ifade vermesinin kendisine yöneltilen iddiaları ortadan kaldırma fırsatı sunduğunu öne süren Netanyahu, “Suçlamalarda büyük bir saçmalık ve büyük bir adaletsizlik var” ifadesini kullandı.

Başbakan Netanyahu’nun avukatı Amit Hadad ise, başbakanın ifadesi sırasında mola almasına ve notlar tutmasına izin verilmesini istedi.

Netanyahu’ya destek vermek için mahkeme salonunda çok sayıda milletvekili ve bakanın da hazır bulunduğu belirtildi.

Mahkeme önünde toplanan Netanyahu karşıtları gösteri düzenledi. 

“7 cephede savaş verirken…”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye’deki gelişmeler ve “7 cephede verdikleri savaşa” odaklanması gerektiğini savunarak, mahkemede ifade vermesinin bunu zorlaştırdığını öne sürdü.

“İsrail’i ve devleti yedi (savaş) cephesinde yönetiyorum ve tüm bunları aynı anda yapabileceğimi düşündüm ve hala düşünüyorum” diyen Netanyahu sözlerini şöyle sürdürdü: “Birkaç gün önce bölgemizde bir deprem oldu. Orta Doğu’nun çehresini çoktan değiştirdik ve bunun küresel etkileri var. Dikkatimi gerektiriyor. Ülkenin ihtiyaçları ile davanın ihtiyaçları arasında bir denge bulmak mümkün.”

Suçlamalara “tamamen saçma” dedi

Netanyahu, makamını şahsi menfaati için kullandığı yönündeki iddiaların “tamamen saçma” olduğunu öne sürerek, “Gece gündüz çalışıyorum, gece 1 veya 2’de yatağa giriyorum, ailemi ve çocuklarımı görmeye neredeyse hiç vaktim olmuyor, bu da ödenmesi gereken büyük bir bedel” dedi.

Rüşvet ve görevi kötüye kullanma kapsamında ele alınan dosyada İsrailli Hollywood film yapımcısı Arnon Milchan ve Avustralyalı milyarder James Packer’dan hediye adı altında 283 bin dolar değerinde şampanya, puro, mücevher ve uçak bileti aldığı iddialarına ilişkin Netanyahu şunları söyledi: “Bazen bir puroyla oturuyorum ve hepsini içemiyorum çünkü toplantılar arasında içiyorum. Şampanyadan nefret ediyorum, içemiyorum.”

Basını hedef aldı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, kendisi kritik ulusal meselelerle uğraşırken basının olumsuz haberler yaydığını öne sürdü.

Eşi Sara’nın da benzer şekilde basın tarafından itibar suikastına uğradığını öne süren Netanyahu, “(Sara) kanser hastalarını, yalnız askerleri ziyarete gider” dedi.

Netanyahu “savaşı” bahane ederek yolsuzluk duruşmasında erteleme talep etti

Netanyahu, ifadesi sırasında kendisine iletilen bir notun ardından “ulusal güvenlik” çerçevesinde olduğu bildirilen bir meseleyle ilgilenmek için mahkeme salonundan çıktı.

İddianamede “çok sayıda boşluk” olduğunu öne sürdü

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun baş avukatı Amit Hadad, Başbakanın ifadesinden önce mahkemede yolsuzluk davasına ilişkin konuşma yaptı.

Hadad, Netanyahu’ya karşı açılan üç davada da iddianamede “çok sayıda boşluk ve alışılmadık yön” olduğunu ileri sürdü.

Shaul Elovitch’in sahibi olduğu “Bezeq” isimli telekomünikasyon şirketinin bünyesinde yer alan “Walla News” adlı internet sitesinde, Netanyahu ailesinin lehine haberler yapılması karşılığında şirkete 276 milyon dolar değerinde mali imtiyaz sağlamak suçlamasına ilişkin Hadad, Netanyahu ile Elovitch arasında “böyle bir anlaşmaya vardıkları resmi bir anlaşma veya diyalog olmadığını” iddia etti.

Netanyahu’nun yolsuzluk davaları

İsrail Başsavcısı Avichai Mandelblit, 21 Kasım 2019’da Netanyahu hakkında üç ayrı yolsuzluk dosyasında, “rüşvet, emanete ihanet ve kişisel amaçlar için görevi kötüye kullanma” suçlamalarıyla dava açılmasını talep etmişti.

Görevdeyken yargılanan ilk İsrail Başbakanı olarak tarihe geçen Netanyahu’nun ilk duruşması 24 Mayıs 2020’de Kudüs Bölge Mahkemesinde görülmüştü.

Yolsuzluk davalarına karşı koltuğunu korumaya çalışıyor

Yolsuzluk soruşturması kapsamında, Shaul Elovitch’in sahibi olduğu “Bezeq” isimli telekomünikasyon şirketinin bünyesinde yer alan “Walla News” adlı internet sitesinde, Netanyahu ailesinin lehine haberler yapılması karşılığında şirkete 276 milyon dolar değerinde mali imtiyaz sağlamak suçlaması dikkati çekiyor.

Netanyahu’ya yöneltilen suçlamalar arasında İletişim Bakanlığı Genel Müdürü Avi Berger yerine seçim kampanyalarını da yürüten Shlomo Filber’i getirmek suretiyle Shaul Elovitch lehine hukuka aykırı olarak hükümet politikası yürütmek yer alıyor.

Rüşvet ve görevi kötüye kullanma kapsamında ele alınan dosyada ise Netanyahu’nun İsrailli Hollywood film yapımcısı Arnon Milchan ve Avustralyalı milyarder James Packer’dan hediye adı altında 283 bin dolar değerinde şampanya, puro, mücevher ve uçak bileti aldığı iddia ediliyor.

İddianamede hediyelerin Netanyahu’ya siyasi fayda temini karşılığında verildiği yönünde yeterli delil olduğu belirtiliyor.

“Gül” ve “yaprak” Netanyahu’yu yakacak

Ayrıca, Yediot Ahronot gazetesinin sahibi Arnon Mozes ile Netanyahu’nun, gazetenin yayın politikasının Likud lideri lehine olması karşılığında rakip Israel Hayom gazetesinin rekabet gücünü azaltmaya yönelik yasal düzenlemelerin hükümet tarafından geçirilmesi konusunda anlaştığı iddia ediliyor.

Yargılama sonunda suçlu bulunması halinde 10 yıla varan hapis cezasına çarptırılması muhtemel olan Netanyahu, hakkındaki üç ayrı davadaki suçlamalar karşısında masumiyetinde ısrar ediyor ve iddiaları kabul etmiyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English