Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

NYT: Arap liderler sokakların İsrail öfkesinden korkuyor

Yayınlanma

ABD’de 22 eyalet ve 40’dan fazla üniversitede Filistin’le dayanışma eylemleri polis şiddeti, profesörlerin dahi kelepçelenerek gözaltına alınması ve okuldan atılma tehditlerine rağmen devam ediyor. Peki Arap ülkelerinde sokaklar sessiz mi?

Aşağıda çevirisini okuyacağınız haber, 7 Ekim’den sonra Arap liderlerin ülkelerinde yaşanan protestolara yönelik tutumları ve bu tutumların altında yatan nedenleri ele alıyor:  

***

Gazze’ye yönelik öfke büyüdükçe Arap liderler protestoları bastırıyor

Savaşın hüznü ve İsrail’e duyulan öfke, Arap dünyasında gösterilere yol açtı. Gözaltılar, hükümetlerin öfkenin bumerang gibi kendilerine dönmesinden korktuğunu gösteriyor.

Vivian Yee, Vivian Nereim, Emad Mekay

Orta Doğu’daki diğer hükümetler gibi Mısır da İsrail-Filistin çatışması konusundaki tutumunu açıklamaktan çekinmiyor. Gazze’deki savaş nedeniyle İsrail’e yönelik kınamaları yüksek sesle ve sürekli. Devlet medyası Mısır’dan Gazze’ye geçmek için bekleyen yardım kamyonlarının oluşturduğu uzun kuyrukların görüntülerini yayınlayarak Mısır’ın kuşatma altındaki bölgeye giren sınırlı yardımın büyük bir kısmı için tek kanal olma rolünü ön plana çıkardı.

Ancak bu ayın başlarında Kahire’nin merkezinde Gazze’yle dayanışma gösterisi yapmak üzere toplanan yüzlerce kişiye Mısır güvenlik güçleri müdahale etti ve avukatlarına göre 14 protestocuyu tutukladı. Ekim ayında hükümet kendi Filistin yanlısı gösterilerini düzenlemişti. Ancak bu gösterilerde de protestocuların hükümeti eleştiren sloganlar atması üzerine onlarca kişiyi gözaltına almıştı. Avukatları, 50’den fazla kişinin halen parmaklıklar ardında olduğunu söylüyor.

Bu, Hamas’ın saldırısına karşılık veren İsrail’in Gazze’de altı aydır devam eden savaşı başlatmasından bu yana bölgede tekrarlanan bir modeldi: Arap vatandaşlarının Gazze’nin içinde bulunduğu kötü durum karşısında duydukları üzüntü ve öfke, kendi liderlerini hedef aldığında resmi baskıya dönüşüyor. Bazı ülkelerde sadece Filistin yanlısı duyguların açıkça gösterilmesi bile tutuklanma riskini göze almayı gerektiriyor.

Ekonomik fırsatlar ve siyasi özgürlükler konularında halklarıyla uyumsuz olan Arap dünyasındaki bazı hükümetler, İsrail ve onun baş destekçisi ABD ile olan bağları nedeniyle uzun süredir artan bir hoşnutsuzlukla karşı karşıya. Şimdi pek çok Arap’ın kendi hükümetlerinin suç ortağı olduğunu düşündüğü Gazze savaşı, yönetenler ile yönetilenler arasındaki eski farklılığı yeni bir güçle ortaya çıkardı.

Fas, Filistin yanlısı gösterilerde tutuklanan ya da krallığın İsrail ile yakınlaşmasını eleştiren sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan onlarca kişi hakkında dava açıyor. İsrail ile normalleşme anlaşması peşinde koşan Suudi Arabistan’da ve halihazırda bir anlaşma yapmış olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde yetkililer en ufak bir muhalefete karşı öylesine aşırı duyarlılık gösteriyorlar ki pek çok kişi bu konuda konuşmaktan korkuyor.

Uluslararası Af Örgütü’ne göre, çoğunluğu Filistinli olan nüfusu ile İsrail ve ABD ile yakın işbirliği arasında sıkışan Ürdün hükümeti, Ekim başından bu yana en az bin 500 kişiyi tutukladı. Bu sayıya Amman’daki İsrail Büyükelçiliği önünde büyük protestoların düzenlendiği mart ayındaki yaklaşık 500 kişi de dahil.

Ürdün Senatosu Başkanı Faysal el Fayez, ülkesinin “gösteri ve protestoların anlaşmazlık platformlarına dönüşmesini kabul etmeyeceğini” söyledi.

Arap otokrasileri muhalefete nadiren tahammül eder. Ancak Filistin davası etrafındaki aktivizm özellikle çetrefilli.

On yıllardır Arap aktivistler, Marakeş’ten Bağdat’a farklı siyasi görüşlere sahip Arapları bir araya getiren Filistinliler için adalet mücadelesini, kendi ülkelerinde daha fazla hak ve özgürlük mücadelesine bağladılar. Onlar için İsrail, kendi toplumlarının gelişimini engelleyen otoriter ve sömürgeci güçlerin bir simgesiydi.

Savaşın başlamasından bu yana Filistin davasını desteklemek için oturma eylemlerine katılan 36 yaşındaki Kuveytli Abdurrahman Sultan, “Filistin halkının başına gelenler, tüm Araplar için sorunun temelini, yani sorunun tiranlık olduğunu açıklığa kavuşturuyor” dedi.

Kuveyt başlangıçta oturma eylemlerinin bazılarına müsamaha gösterdi. Ancak bazı Arap hükümetleri için bu bağlantı, tehlikeyi çağrıştırıyor. Filistin bayrakları 2011 yılında bölgeyi kasıp kavuran Arap Baharı protestolarında sıkça görülen bir manzaraydı. 2013’te iktidara geldiğinden beri protestoları bastıran ve çoğu eleştiriyi susturan Mısır’da yetkililer, aktivizmin hızla kendilerine karşı dönebileceğinin farkında.

Kahire’deki 3 Nisan protestosunda tutuklanan 14 aktivisti temsil eden insan hakları avukatı 30 yaşındaki Nabeh Ganady, “Bugün Filistin için protesto yapıyorlar; yarın kendisini, yani cumhurbaşkanını protesto edebilirler” dedi.

Gösteriye katılan insan hakları avukatı Mahienor El-Massry’ye göre mesaj, “insanların özgürlükler ya da demokrasi için herhangi bir marj olduğunu hayal bile etmemeleri ve asla güven kazanıp daha büyük taleplere yönelmemeleri gerektiği.”

Mısırlı tanınmış aktivist Ahmed Douma’ya göre El-Massry, geçen salı Kahire’deki Birleşmiş Milletler ofisi önünde düzenlenen daha küçük çaplı bir dayanışma protestosu sırasında diğer 10 protestocu ile birlikte gözaltına alındı. Daha sonra serbest bırakıldılar.

Mısır, Fas ve aralarında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman ve Kuveyt’in de bulunduğu Basra Körfezi ülkelerinde yapılan mülakatlarda pek çok vatandaş, İsrail-Filistin çatışmasını keskin terimlerle tanımlıyor; Filistin davasını adalet mücadelesi, İsrail’i bir zulüm sembolü ve bazı durumlarda yöneticilerinin İsrail ile ilişkilerini ahlaki açıdan iflas etmiş olarak görüyor.

Bahreyn, Fas ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail ile ilişkilerini normalleştirme anlaşmaları ve Suudi Arabistan’ın da aynı yönde adımlar atmasının ardından gelen savaş, bu ülkelerde sadece İsrail’e değil, aynı zamanda İsrail ile çalışmak isteyen Arap liderlere karşı da öfkeyi artırdı.

20’li yaşlarındaki Emirlik vatandaşı Salem, ülkesinin muhalefete yönelik sicilini göz önüne alarak soyadını açıklamadan verdiği demeçte “Eğer bunu satmaya ve bu insanları satmaya- kendinizi satmaya – istekliyseniz, sırada ne var? Başka ne satılık?” diyor.

İsrail ile anlaşmalar imzalayan hükümetler bu kararı genellikle daha fazla bölgesel diyalog ve dinler arası hoşgörü yönünde atılmış bir adım olarak tanımladılar. Şubat ayında Emirlik hükümeti The New York Times’a yaptığı açıklamada İsrail ile diplomatik ilişkileri korumanın “zor zamanlarda önemli” olduğunu söyledi.

Ancak George Washington Üniversitesi’nde Orta Doğu üzerine çalışan siyaset bilimi profesörü Marc Lynch, Arap kamuoyunda İsrail’e yönelik düşmanlık ya da en iyi ihtimalle kayıtsızlık nedeniyle, otoriterlik ile bu tür anlaşmaların imzalanması arasında “doğrudan, gerekli bir bağlantı” olduğunu söyledi.

Bazı körfez Arap ülkelerinin muhalefeti izlemek için İsrail’in gözetim araçlarını kullanması da bu izlenimi güçlendiriyor.

Katarlı sosyolog ve normalleşme karşıtı aktivist Maryam AlHajri, “İnsanların demokratik olarak seçecekleri ya da ifade edecekleri bir alan olsaydı, İsrail ile normalleşmeyi seçmezlerdi” dedi.

Pek çok Arap hükümeti savaş nedeniyle İsrail’i kınayan ateşli söylemlerle halkın öfkesini yatıştırmaya ya da dizginlemeye çalıştı. Ancak analistler, İsrail ile ilişkilerin çok fazla pratik faydası olduğu için hükümetler barış anlaşmalarından vazgeçmek istemediğini düşünüyorlar.

İsrail’le barış yapan ilk Arap ülkesi olan Mısır, Kuzey Sina’daki militanlıkla ortak mücadele ettiği yıllar boyunca komşusuyla yakın bir güvenlik ortaklığı geliştirdi. Mısır ve İsrail, Mısır’ın tehdit olarak gördüğü militan siyasal İslamcı Hamas’ı kontrol altına almak amacıyla Gazze’yi abluka altına almak için de birlikte çalıştı. Ve Mısır’ın Gazze’den büyük bir Filistinli mülteci akınını önlemek için İsrail’in işbirliğine ihtiyacı var.

Yıllardır İran destekli grupların saldırılarına maruz kalan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez monarşileri, İran’ı en büyük tehdit olarak gören İsrail ile uzun zamandır arka kanallardan güvenlik bağlantılarını sürdürüyor. Bu “düşmanımın düşmanı” anlaşması daha sonra normalleşme görüşmelerinin önünü açtı ve birçok körfez monarşisi her türlü protesto ve siyasi örgütlenmeyi etkin bir şekilde yasakladığı için bu girişimlere yönelik eleştiriler nadir görülüyor.

Carnegie Endowment for International Peace’de Orta Doğu güvenliği uzmanı olan H.A. Hellyer, hükümetlerin “Arap toplumlarının tüm kesimlerinde gerçekten hissedildiğini düşündüğüm bu öfke ile bu devletlerin ulusal güvenlik mülahazaları olarak yorumladıkları şey arasında bir çizgi çekmeye çalıştıklarını” söyledi.

Geçmişte bölgedeki bazı liderler, hayal kırıklığına uğramış halklarının Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı aktivizmle stres atmalarına izin veriyordu. Ancak şimdi Gazze’de yaşanan acılar Arap hükümetlerini vatandaşlarının çoğunun gözünde töhmet altında bıraktığından, sloganlar hassas bölgelere giriyor.

Bazı Mısırlılar hükümetlerini, diğer hususların yanı sıra, Mısır’daki sınır kapısından Gazze’ye umutsuzca ihtiyaç duyulan yardımların ulaştırılması konusunda İsrail’e söz hakkı tanıdığı için eleştirdi. Faslılar da Ekim ayından bu yana yaklaşık 40 şehirde solcuları ve İslamcıları, gençleri ve yaşlıları, kadınları ve erkekleri bir araya getiren, neredeyse her gün düzenlenen büyük dayanışma gösterilerinde bir araya geliyor.

Yetkililer çoğunlukla onları yalnız bıraktı. Ancak hak gruplarına ve tanıklara göre birkaç protesto bastırıldı ve Sale kentinde 13 kişilik bir grup ve Fas’ın İsrail ile normalleşme anlaşmasını Facebook’ta eleştiren Abdul Rahman Zankad adlı bir aktivist de dahil düzinelerce protestocu tutuklandı.

Zankad bu ay, beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Liman kenti Tanca’da avukatlık yapan ve İslamcı bir siyasi örgütün üyesi olan Serroukh Mohammed, “İnsanlar sadece fikirlerini dile getirdikleri için tutuklanıyor” dedi. Muhammed’e göre Faslılar, hükümetleri İsrail’le ilişkilerini sürdürmek için halkın duygularına meydan okuduğu sürece protestolarına devam edecek.

Mısır ve Fas hükümetlerinin temsilcileri yorum taleplerine yanıt vermedi.

Kuveytli Sultan gibi Araplar için İsrail ile ilişkilerde halk desteğinin olmaması, herhangi bir normalleşme anlaşmasının başarısız olmaya mahkûm olduğu anlamına geliyor.

“Barış yapmak için halkını temsil eden, seçilmiş rejimlere ve hükümetlere ihtiyacınız var” dedi.

-Aida Alami Rabat, Fas’tan bildirerek bu makaleye katkıda bulundu.

DÜNYA BASINI

Batı basını, Putin’in Çin ziyaretini nasıl değerlendirdi?

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı’nın Çin ziyareti yabancı basında en çok tartışılan gündem maddeleri arasına girdi. Gazeteler, iki lider arasındaki yakın kişisel ilişkileri ve Çin’in Batı ile ilişkilerinde kendisine pek çok sorun çıkaran ‘sınır tanımayan dostluk’ taahhüdü üzerine spekülasyonlarda bulundu.

Wall Street Journal:

“Çin lideri Xi Jinping’e göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD egemenliğindeki dünya düzeniyle mücadelede faydalı bir ortak. Ancak bu ilişki Çin açısından zahmetli, zira ABD’li ve Avrupalı yetkililer Çin’i Rusya’nın ordusunu yeniden inşa etmesine yardım etmemesi konusunda uyarmıştı.

İki lider, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya girmesinden kısa bir süre önce ‘sınır tanımayan dostluk’ ilan etti. O zamandan bu yana Çin, Rus ekonomisine can simidi atmış olsa da daha az genişlemiş durumda. Putin, Rusya’nın Batı’nın kendisini tecrit etme çabalarına direnmesine yardımcı olan bu desteği genişletmek isteyecektir. Üstelik bu ziyaret, Rusya halkına hala etkili dostları olduğunu göstermesine de olanak sağlayacak…

Putin’in Çin’in kuzeydoğusuna yaptığı ziyaret, Ukrayna’daki çatışmaların patlak vermesinden bu yana Rusya’nın özellikle yakınlaştığı Kuzey Kore’yi de ziyaret edebileceği yönündeki spekülasyonları artırdı. Bu, Rusya’nın Kuzey Kore ile artan bağları Çin’de bazı rahatsızlıklara neden oldu.”

Le Temps:

“Bu iki adam hiç ayrı düşmeyecek gibi görünüyor. Bu, 2012’den bu yana devlet başkanları olarak gerçekleştirdikleri 43. görüşme. Çin Devlet Başkanı için bu sayı Hintli mevkidaşlarının iki katı, Japon mevkidaşlarının dört katı ve ABD başkanları ya da Avrupalı yetkililerden çok daha fazla yüz yüze görüşme anlamına geliyor. İki ülke arasındaki ilişkiler Stalin döneminden bu yana hiç bu kadar sıcak olmamıştı.”

Le Figaro:

“Xi Jinping en iyisini sona sakladı. Çin Devlet Başkanı, perşembe günü ‘eski dostunu’ kabul etti. Vladimir Putin, Elysee Sarayı’nda Emmanuel Macron’a gülümsemesinden sadece on gün sonra Pekin’de… Yeni ‘seçilmiş’ Rusya Devlet Başkanı onuruna düzenlenen bu iki günlük resmi ziyaret, Ukrayna’daki savaşın arifesinde iki güç merkezi arasında kurulan ‘sınır tanımayan ortaklığın’ gücünü teyit etmeli ve tarafsızlık görüntüsünü korumaya çalışan ikinci dünya gücünün sempatilerine parlak bir ışık tutmalı.”

Sueddeutsche Zeitung:

“Devlet Başkanı Xi, Putin ile yaptığı görüşmede Avrupa’da barış arzusunu vurguladı. Putin müzakere isteğini yineledi. Ancak belli ki sonuç hakkında kendi fikirleri var. Pekin, Rusya’nın yer almadığı İsviçre’deki barış konferansına katılmayı henüz kabul etmedi. İyi ilişkileri ve Moskova üzerindeki etkisi nedeniyle Çin belirleyici bir katılımcı olarak görülüyor. Ancak Rusya bununla pek ilgilenmiyor.”

Les Echos:

“Ukrayna’daki savaş için destek arayan Rusya Devlet Başkanı, mart ayında yeniden seçilmesinden bu yana ilk yurt dışı gezisini Çin’e yaptı. Çinli mevkidaşı da geçen yıl aynı şeyi yaptı ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından kısa bir süre önce Şubat 2022’de imzalanan ‘sınır tanımayan’ dostluğu daha da pekiştirmek istercesine, eşi benzeri görülmemiş bir üçüncü dönem için göreve başlamasından kısa bir süre sonra Moskova’yı ziyaret etti.

Eğer Vladimir Putin, ‘sınır tanımayan dostluğu’ test etmeye geldiyse, Xi Jinping de Rusya’ya desteğini azaltması için Batı’nın artan baskısı altında bir ipte yürümek zorunda.

Pekin, Rusya ile stratejik ortaklığının ‘en önemli’ ortaklık olduğunu düşünüyor ancak Çin’in durgun ekonomisini canlandırabilecek kilit bir ticaret ortağı olan Avrupa’dan daha fazla uzaklaşmak istemiyor. Pekin aynı zamanda ABD ile olan ilişkilerini de zor da olsa istikrara kavuşturmaya çalışıyor.

Aslında Rusya ile ‘sınır tanımayan dostluğun’ hala sınırları var: Çin, Rusya’ya doğrudan silah tedarik ederek kırmızı çizgiyi aşmayı reddediyor. Washington’un baskısı altında, birkaç küçük Çin bankası yakın zamanda Rus müşterileriyle olan işlemlerini durdurdu ya da azalttı. Çin, devasa Sibirya’nın Gücü-2 doğalgaz boru hattı projesine ilişkin nihai anlaşmayı geciktirmeye devam ediyor. Ancak Kim Jong-un’un uluslararası alanda dışlanan Kuzey Kore’si, sorgusuz sualsiz Rusya ile askeri iş birliğini artırıyor ve Batı tarafından Ukrayna’daki savaş için mühimmat tedarik etmekle suçlanıyor. Vladimir Putin, Asya turu sırasında Pyongyang’ı ziyaret ederek bu desteği takdir edebilir.”

Der Spiegel:

“Çin Devlet Başkanı Xi, Pekin’de ‘eski dostunu’ kabul etti. Putin. İki devlet başkanı karşılıklı iltifatlarda bulunurken aynı zamanda Batı’ya karşı ittifaklarını güçlendirmek istiyorlar. İki günlük ziyaret öncelikle ilişkilerin kalitesini kamuoyuna göstermeyi amaçlıyor. Berlin merkezli bir Çin araştırma enstitüsü olan Merics’in analistlerinden Helena Legarda, ‘Moskova ile Pekin, bu vesileyle yakın ortaklıklarını ve küresel düzeni reforme etme ve ABD’ye karşı bir kutup oluşturma yönündeki ortak hedeflerini vurguluyor’ diyor.

Elbette Putin için öncelikle Batı’ya karşı ittifakı güçlendirmek önemli. Bir yandan böyle bir uyum, Moskova’nın yalnız olmadığını göstermek için dünyanın geri kalanına bir jest olarak önemli.”

Neue Zuercher Zeitung:

“Rusya Devlet Başkanı, Çin’de harika bir şekilde karşılanıyor. Kremlin, Ukrayna’daki çatışmalarda büyük komşusu Çin kadar başka hiçbir ülkeye güvenmiyor. Daha Şubat 2022’de, Ukrayna’daki çatışmalar başlamadan birkaç gün önce Vladimir Putin ve Xi Jinping ‘sınır tanımayan dostluk’ yemini etmişlerdi. Şimdi iki devlet başkanının iki ülke arasındaki ilişkileri daha da yüksek bir seviyeye taşımak istedikleri anlaşılıyor. Uzmanlara göre, ikili ilişkilerin gelişimi (çatışmanın) gidişatına bağlı.

Pekin’deki Çin Halk Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler uzmanı olan Shi Yinhong, ‘Rusya daha fazla ilerleme kaydederse, ilişkiler daha da derinleşecektir’ dedi.

Xi’nin gözünde Rusya’nın Ukrayna’ya karşı kazanacağı bir zafer, Çin’in başlıca rakibi olan ABD için bir yenilgi anlamına gelecektir. İşte bu yüzden Çin,Ukrayna savaşında Putin’i destekliyor. Fakat Çin, Rusya’yı destekleme konusunda ihtiyatlı davranmak zorunda… Çin yönetimi, ABD’nin Çin bankalarının dolar ödemelerini kesmesinden korkuyor. Bu nedenle Çin hükümeti, büyük Çin bankalarının Rusya ile iş yapmadığından emin olmak için yakından izliyor.”

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Çin ziyareti başladı: ‘Kapsamlı ortaklığın derinleştirilmesi’ mesajı

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

WSJ: İsrail Refah’a saldırsa da Hamas, Gazze’de varlığını sürdürecek

Yayınlanma

İsrail, Hamas’ın son kalesi olarak ilan ettiği Refah’a uluslararası baskılara rağmen geniş çaplı saldırıya hazırlanırken diğer yandan Hamas’tan temizlediğini ilan ettiği Gazze’nin diğer bölgelerinde Hamas saldırılarıyla boğuşuyor. Dün Cibaliya Mülteci Kampı’nda İsrail’e göre 5, Hamas’a göre 12 İsrail askeri öldürüldü. Temizlendiği iddia edilen bölgelerde Hamas’ın yeniden “dirilmesi” İsrail içinde siyasi bölünmelere de yol açıyor.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız haber, güncel gelişmeler ışığında Netanyahu’nun “Hamas’ı ortadan kaldırma” hedefinin neden mümkün olmadığına odaklanıyor:

***

WSJ: Hamas’ın gerilla taktiklerine geçişi İsrail için sonsuz savaş tehlikesini artırıyor

İslamcı militan grup, vur-kaç taktiklerini ve daha küçük savaşçı gruplarını kullanarak ‘yıllarca olmasa bile aylarca’ savaşabileceğini gösteriyor.

Jared Malsin ve Summer Said

Savaşın üzerinden yedi ay geçmesine rağmen Hamas yenilmekten çok uzak ve bu durum İsrail’de sonsuza dek sürecek bir savaşa girdiği korkusunu körüklüyor.

ABD tarafından terörist ilan edilen grup, tünel ağını, küçük savaşçı hücrelerini ve geniş toplumsal etkisini sadece hayatta kalmak için değil, İsrail güçlerini taciz etmek için de kullanıyor. Cibaliya’da savaşan 98. komando tümeninden bir İsrailli yedek asker, Hamas’ın daha agresif saldırdığını, evlerde barınan askerlere ve İsrail askeri araçlarına her gün daha fazla tanksavar füzesi ateşlediğini söyledi.

Hamas’ın dayanıklılığı, Filistinli İslamcı grubun tamamen yok edilmesinin temel savaş hedeflerinden biri olduğunu söyleyen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için stratejik bir sorun teşkil ediyor. İsrail’in Hamas’ın yerini almak için inandırıcı bir planı olmadığı ve ordunun elde ettiği kazanımların azalacağı endişesi güvenlik kurumları da dahil İsrail içinde giderek artıyor.

Görgü tanıklarına göre İsrail ordusu, Hamas’ın son kalesi olarak ilan ettiği Refah’a tank ve asker sevk ederken Hamas da Gazze’nin kuzeyindeki İsrail güçlerine bir dizi vur-kaç saldırısı düzenledi. İsrail salı günü yaptığı açıklamada, düzinelerce militanla girdiği çatışmalarda destek için tank birlikleri çağırdığını ve Gazze’nin merkezinde Hamas’ın savaş odası olarak adlandırdığı bir yer de dahil 100’den fazla hedefi havadan vurduğunu söylerken, nispeten sessiz olan bölgeler savaş alanına dönüştü.

Bir çatışma çözümü kuruluşu olan International Crisis Group’un Orta Doğu ve Kuzey Afrika programı başkanı Joost Hiltermann “Hamas Gazze’nin her yerinde. Hamas yenilmiş olmaktan çok uzak” dedi.

Bunun sonucu olarak İsrail de Netanyahu’nun tam zafer hedefine ulaşmaktan uzak görünüyor. Mevcut ve eski İsrailli askeri yetkililere ve ABD istihbarat tahminlerine göre, İsrail Refah’a geniş çaplı bir saldırı düzenlese de düzenlemese de Hamas’ın hayatta kalması ve Gazze’nin diğer bölgelerinde varlığını sürdürmesi muhtemel.

Netanyahu pazartesi günü yaptığı açıklamada Hamas’ın 7 Ekim saldırısına atıfta bulunarak, “Hamas terör rejiminin çöküşünü sağlayana kadar durmayacağız. Saldırıyı düzenleyenlerden sonuncusuna kadar intikam alacağız” dedi.

İsrail başbakanlık ofisi Hamas’ın Gazze’de yeniden ortaya çıkışıyla ilgili yorum yapmayı reddetti.

İsrailli yetkililere göre çoğu sivil bin 200 kişinin ölümüne yol açan 7 Ekim saldırılarının emrini veren Hamas’ın Gazze’deki en üst düzey lideri Yahya Sinvar’ın, örgütün Gazze’nin altındaki tünellerinde saklanarak İsrail saldırısından kurtulmayı başarması da zorlukları artırıyor. Tünel ağının beklenenden daha geniş olduğu ortaya çıktı ve daha önce deniz suyuyla doldurmayı denedikten sonra patlayıcı kullanarak tünelleri temizlemeye çalışan İsrail ordusu için özel bir zorluk olarak önünde duruyor.

Grubun uzun vadede savaştan sağ çıkabileceğine olan inancını yansıtan Sinvar, ateşkes görüşmelerindeki arabuluculara Hamas’ın Refah’ta savaşa hazır olduğu ve Netanyahu’nun Hamas’ı dağıtabileceğine olan inancının saflık olduğu mesajını iletti.

Bir Arap müzakereci Sinvar için “O her zaman Hamas’ın hâlâ komutada olduğunu ve savaş alanını terk etmediklerini ve aylarca, hatta yıllarca devam edebileceklerini göstermek istedi” dedi.

Hamas tünellerini, savaşçılarını ve silah stoklarını kullanarak 2006’da parlamento seçimlerini kazanıp 2007’de askeri olarak yönetimi ele geçirdiğinden beri Gazze Şeridi’nin hükümeti olarak hareket eden bir gruptan gerilla savaş gücüne dönüştü.

Bu değişim kısmen grubun 1980’lerdeki ilk Filistin intifadası ya da ayaklanması sırasında Batı Şeria ve Gazze’deki İsrail askeri işgaline karşı muhalefeti örgütleyen bir grup olarak köklerine dönüşünü yansıtıyor. Gazze’deki güvenlik analistleri ve tanıklara göre, mevcut savaşta bu, vur-kaç taktikleri kullanmak ve daha küçük savaşçı grupları halinde faaliyet göstermek anlamına geliyor.

Grup savaşma konusunda isteksiz olduğuna dair hiçbir işaret göstermedi. İsrail ateşkes görüşmelerinin son turunda, ilerleme kaydedilmemesi halinde, Hamas’a taleplerini yumuşatması için baskı yapmak amacıyla bir milyondan fazla yerinden edilmiş Filistinlinin barındığı Refah’a gireceği uyarısında bulundu. Hamas yetkilileri, müzakerecilere ateşkese varmak için yeterince esneklik gösterdiklerini ve Netanyahu’nun Refah’ı işgal etme tehditlerine göz yummayacaklarını söyledi.

Üst düzey Hamas yetkilisi Musa Ebu Marzuk, 6 Mayıs’ta Dubai merkezli MBC kanalına verdiği mülakatta “İsrail Refah’a saldırmakla tehdit ediyor ve operasyonlarını orada bitirmeleri gerektiğini söylüyor. Sizi kim durduruyor? Devam edin, saldırınızı gerçekleştirin ve işinizi bitirin” dedi.

Arap müzakereci, ateşkes görüşmelerinin kilit anlarında Sinvar’ın bazen ateş açmayı tercih ettiğini söyledi. Son görüşmeler, Hamas’ın insani yardım için önemli bir sınır kapısına saldırarak dört İsrail askerini öldürmesiyle sekteye uğradı.

Filistinli yetkililere göre savaşın başlamasından bu yana Gazze’de çoğu sivil 35 binden fazla kişi öldürüldü. Bu sayı Hamas savaşçıları ve siviller arasında ayrım yapmıyor.

İsrail geçen yıl Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarına karşılık kuzey Gazze’yi işgal ettiğinde, İsrailli askeri yetkililer kendilerine kuzey Gazze’den başlayarak şeridin bazı bölgelerini Hamas militanlarından temizleme talimatı verildiğini, ancak İsrail güçleri çekildikten sonra bu bölgelerin kontrolünü kimin alacağına dair bir plan yapılmadığını söyledi. İsrail bu yılın başlarında Gazze’nin orta ve güney kesimlerindeki operasyonlara ağırlık verdiğinden güçlerinin büyük bir kısmını kuzey Gazze’den çekmiş ve Hamas’ın yeniden nüfuz kazanması için bir açık kapı bırakmıştı.

Bazı İsrailli güvenlik yetkilileri ve analistler Netanyahu hükümetini Hamas’ın yerini alacak bir otorite için plan yapmamakla suçladı. Diğerleri ise Hamas’ın İsrail ordusuyla işbirliği yapan herkese saldırmakla tehdit ettiği savaşın ortasında alternatif bir Filistin hükümeti kurmanın mümkün olup olmadığını sorguladı.

İsrail askeri sözcüsü Daniel Hagari salı günü yaptığı açıklamada “Hamas’ın yerini neyin alacağına gelince, Hamas’a alternatif bir yönetimin Hamas üzerinde baskı yaratacağına şüphe yok, ancak bu siyasi kademenin yanıtlayacağı bir soru” dedi.

Cibaliya, İsrail’in son günlerde Hamas savaşçılarından temizlemek üzere kuvvet gönderdiği bölgelerden biriydi. İsrail ordusu daha önce de Gazze’nin kuzeyinde örgütün komuta yapılarını çökerttiğini açıklamıştı.

ABD’li yetkililer, İsrail ordusunun kuzeye dönme ihtiyacından endişe duyduklarını belirterek, Biden yönetiminin uzun süredir savaş sonrası bir yönetim planı istediğini kaydetti. ABD’li bir savunma yetkilisi, çatışmaların yeniden başlamasının ordunun orada yaşayan Filistinliler için yeterince çaba göstermediğini ve Hamas ile diğer militanlara geri dönmeleri için alan açtığını gösterdiğini söyledi.

Netanyahu Gazze’de Batı Şeria merkezli Filistin Yönetimi ile çalışmayı reddediyor ve yönetimi Filistinli militan grupları desteklemekle suçluyor.

Hamas ise Gazze’nin bazı bölgelerinde fiili yönetim rolünden vazgeçmiş değil ve militanlarını üniformasız gönderiyor. İsrailli yetkililer Hamas’ın, Hamas liderliğindeki içişleri bakanlığının kontrolü altındaki polis ve sivil savunma organları aracılığıyla nüfuzunu yeniden güçlendirdiğini düşünüyor. Grup aynı zamanda toplumsal bir hareket olarak da varlığını sürdürüyor.

İsrail askeri istihbaratının eski başkanlarından Tümgeneral Tamir Hayman, “Terör faaliyetlerini azaltsanız bile toplumsal yapılar, İslami kardeşlik duygusu, ideolojik ve dini unsurlar hâlâ var. Bu kökten kazınabilecek bir şey değil” dedi.

-Bu makaleye Anat Peled, Fatima AbdulKarim ve Nancy A. Youssef katkıda bulundu.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Riyad, mega projelerinin ölçeğini küçültüyor

Yayınlanma

Suudi Arabistan maliyetlerinin 1 trilyon doları aşacağı tahmin edilen mega projelerini finansman sıkıntısı nedeniyle yeniden gözden geçiyor. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Riyad’ın Vizyon 2030 kapsamındaki dünyanın en büyük petrol üretici için bile iddialı olan projelerin son durumuna odaklanıyor:  

***

Suudi Arabistan amiral gemisi projelerinin maliyeti konusunda zorlu seçimlerle boğuşuyor

Riyad önceliklerini ve sayısız yatırımını en iyi şekilde nasıl finanse edeceğini yeniden gözden geçirirken The Line projesi küçüldü.

Ahmed Al Omran

Muhammed bin Selman 2017’de, Suudi Arabistan’ı, beraberindeki gösterişten yararlanmak isteyen finansçılar ve şirketler için bir mıknatıs haline getiren kapsamlı ekonomik çeşitlendirme planını “Sınır gökyüzüdür” diyerek ilan etti.

Ancak Veliaht Prens’in planları, iddialı Vizyon 2030 programı orta noktasına ulaşmasıyla birlikte, yerel projeler ve küresel finans yoluyla dalgalanabilecek dış harcamalar üzerindeki yansımalarıyla birlikte bir gerçeklik kontrolüyle karşı karşıya.

Doğrudan yabancı yatırımların beklentilerin altında kalması ve küresel faiz oranlarının hala yüksek olması nedeniyle, krallığın liderleri önceliklerini ve sayısız yatırımlarını en iyi nasıl finanse edeceklerini yeniden gözden geçiriyor.

Planlar hakkında bilgi sahibi kişiler, The Line adı verilen bir “yatay şehir” planını da içeren fütüristik bir bölge olan Neom’daki inşaatın açıklanandan daha küçük olacağını, Riyad’ın nüfusunu 15 milyona çıkarma hedefinin ise 10 milyona düşürüldüğünü söyledi.

The Line’ın 170 km boyunca uzanması ve sonunda 1,5 milyon kişiye ev sahipliği yapması planlanıyordu, ancak proje yetkilileri kısa süre önce ziyaretçilere, “ilk modüle” öncelik verdiklerini ve bu modülün çok daha kısa olacağını ve bu sayının çok azını barındıracağını söyledi.

Planın arkasındaki devlet varlık fonu olan Kamu Yatırım Fonu’nun düşünce tarzına aşina bir kişi, Prens Muhammed’in hangi projelerin ilerlemesi gerektiği ve hangilerinin bekleyebileceği konusunda “bazı zorlu konuşmalar yapmaya hazır olabileceğini” söyledi.

IMF’nin Suudi Arabistan misyonu başkanı Amine Mati, “Yetkililerin bunun bilincinde olduğunu düşünüyorum,” dedi: “Bazı harcamaların ertelenmesinin gerekip gerekmediğini değerlendirmek için yeniden ayarlama yapıyorlar.”

IMF’nin bu yıl %2,6 olarak tahmin ettiği GSYH’nin 2025’te %6’ya yükseleceği öngörüsüyle ülke ekonomisi hala iyi performans gösteriyor. Hükümet, ekonomik reformların performansını değerlendirirken kilit bir gösterge olarak gördüğü petrol dışı büyümenin orta vadede yüzde 5’in üzerinde olmasını bekliyor.

Geçen ay Riyad’da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu etkinliğinde konuşan Suudi Arabistan yetkilileri de iyimser olmaya çalışırken finansman konusunda “zorluklar” olduğunu ve yerel bankaların likiditesinde sıkışma yaşandığını kabul ettiler.

Maliye Bakanı Mohammed el-Jadaan etkinlikte “Egomuz yok” dedi: “Rotayı değiştireceğiz, ayarlamalar yapacağız, bazı projeleri uzatacağız, bazı projelerin ölçeğini küçülteceğiz, bazı projeleri hızlandıracağız.”

Yetkililer hangi projelerin Jadaan’ın listelediği farklı kategorilere yerleştirileceğini söylemedi, ancak bu tür bir karar, borçlanma limitlerinden İsrail’in Gazze’deki savaşını sona erdirmek ve bölgesel istikrarı sağlamak için diplomatik çabaların bir parçası olarak dış yardım için ne kadar harcayabileceklerine kadar kritik seçimler üzerinde etkili olacak.

Ekonomiyi çeşitlendirmek ve madencilik, turizm ve eğlence gibi yeni sektörlerin kilidini açmak için üstlenilen farklı projeler arasında, Neom muhtemelen Prens Muhammed ile en yakından ilişkili ve en iddialı olanı.

Neom, The Line ve Sindalah tatil adası için mevcut planlara ek olarak Ekim ayından bu yana Akabe Körfezi’nde bir düzine farklı proje açıkladı. Özel bölge başlangıçta 500 milyar dolarlık bir proje olarak lanse edilmişti, ancak bankacılar ve analistler maliyetlerin çok daha yüksek olacağını söylüyor.

Neom’un nihai olarak ne getireceği konusunda uzun zamandır kuşkular vardı ve birçok analist planların her zaman aşırı iddialı olduğuna inanıyordu. Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olsa bile Suudi Arabistan’ın son yıllarda açıkladığı ve maliyetlerinin 1 trilyon doları aşacağı tahmin edilen tüm projeleri nasıl finanse edeceğine dair sorular vardı.

Suudi Varlık Fonu, Prens Muhammed’in hırsları için ana araç haline geldi. Yönetiminde 925 milyar dolarlık varlık bulunan fonun diğer girişimleri arasında küp şeklinde bir gayrimenkul geliştirme ve başkent Riyad’da bu ay açılışı yapılan bölgenin en büyük su parkını da içeren bir eğlence kompleksi yer alıyor.

Varlık Fonu büyük ölçüde hükümetin nakit transferleri, borçlar, portföy şirketlerinden elde edilen gelirler ve özelleştirmelerle finanse ediliyor. Saudi Aramco’nun özelleştirilmesinin ana alıcısı oldu ve o zamandan beri devlet petrol şirketinin hisselerinin yüzde 12’sini devraldı. Bankacılar Saudi Aramco’nun bir başka hisse satışının Varlık Fonu’nun kasasını desteklemek için kullanılabileceğini düşünüyor.

Suudi Arabistan yakın zamanda önemli yatırımlar gerektirecek birkaç büyük etkinliğe ev sahipliği yapma hakkı kazandı.

Krallık 2024 Asya Futbol Kupası ve Expo 2030’a ev sahipliği yapacak ve 2034 FİFA Dünya Kupası için tek teklif veren ülke oldu. Ayrıca 2029 Asya Kış Oyunları’na ev sahipliği yapmak için bir kayak merkezinin parçası olarak tatlı su gölü geliştirmek üzere İtalyan WeBuild ile 4.7 milyar dolarlık bir sözleşme imzalandı.

Uluslararası bir bankacı “Her şey için yeterli para yok” dedi: “Yatırılan para ile bu yatırımlardan elde edilen getiriler arasında bir boşluk olacak. Bu da soru işaretleri ve şüpheler yaratacak ve şimdiden bazı yatırımları küçültmeye başladılar.”

Açıkça, planların küçültülmesi ilgili her türlü konuşma, krallığın itibarının ve bu tür büyük girişimleri başarma yeteneğinin zedeleneceği korkusuyla hızla reddediliyor

The Line’ın ölçeğinin daraltıldığı iddiası sorulan Ekonomi Bakanı Faysal Ali İbrahim, “Tüm projeler tam gaz ilerliyor. Daha önce benzeri görülmemiş bir şey yapmak için yola çıktık ve yine benzeri görülmemiş bir şey yapıyoruz” dedi.

Suudi Arabistan’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne katılma çabalarına öncülük eden eski bir hükümet yetkilisi olan Fawaz Alamy’e göre ülkenin agresif bir şekilde iddialı hedefler peşinde koşması, liderliğin ekonomiyi çeşitlendirme hedeflerinde geride kalındığı ve kaybedilen zamanın telafi edilmesi gerektiği yönündeki telaşından kaynaklanıyor.

Alamy, “Petrol sonsuza dek var olmayacak. Dikkatli olmak [ve] çeşitlendirmek zorundasınız” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English