Diplomasi
Politico: Britanya, ABD’siz bir istihbarat dünyasına hazırlanıyor

Birleşik Krallık’ın ABD ile olan “özel ilişkisi”nin en önemli başlıklarından biri de istihbarattı. Donald Trump ile birlikte birçok konuda başlayan gerilimden istihbarat alanının etkilenmeyeceği düşünülüyordu fakat Birleşik Krallık’taki bazı yetkililer bu durumun da değişmesi gerektiğini düşünmeye başladı.
Politico’da yer alan habere göre, ilk olarak Trump geçen ay Amerikan istihbaratının ne kendi casusluk teşkilatları ne de Beş Göz güvenlik ittifakındaki diğer ülkeler tarafından Ukrayna ile paylaşılmaması talimatını verdi.
Ardından ABD ulusal güvenlik danışmanı Michael Waltz, şifreli mesajlaşma uygulaması Signal’de ABD’nin Yemen’deki askeri harekatını açıkça tartışan bir sohbete yanlışlıkla bir gazeteciyi ekleyerek mevcut yetkililerin devlet sırları konusunda ne kadar gevşek davrandığını gözler önüne serdi.
Trump’ın Ukrayna ile istihbarat paylaşımına ilişkin kararı Kiev’in Avrupa’daki müttefikleri tarafından kınanırken, İngiltere misilleme yapmadı ve Başbakan Keir Starmer’ın sözcüsü ülkesinin ABD ile “savunma, güvenlik ve istihbarat konularındaki ilişkisinin ayrılmaz bir şekilde iç içe geçtiğini” vurguladı.
Londra, ‘daha önce düşünülmeyeni düşünmek’ için düğmeye bastı
Mevcut ve eski istihbarat yetkililerine göre, Britanya ve Amerika’nın istihbarat ağları arasındaki bağlantılar o kadar derin ki, bunları çözmek ya da ABD’nin katkısının yerine geçmek imkansız olabilir.
Fakat uzmanlar, ilişkinin karmaşık yapısına rağmen, Trump’ın ABD’sinin en eski ittifaklarından ve bir zamanlar paylaşılan uluslararası hedeflerden uzaklaşmaya devam etmesi halinde, Londra’nın daha önce düşünülemeyenler için plan yapmaya başlamasının gerekli olabileceğini söylüyor.
Eski bir üst düzey Birleşik Krallık istihbarat yetkilisine göre İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan oluşan istihbarat ittifakı Beş Göz, eski NSA çalışanı Edward Snowden’ın tüm dünyaya duyurduğu faaliyetlerin ardından “sızıntılardan” kurtuldu, ama Snowden ittifakın pek çok kabiliyetini ve erişimini ortaya çıkardı; ayrıca istihbarat toplama şeklini ve bazı teknoloji şirketlerinin hükümetlere karşı davranışlarını değiştirdi.
ABD’de FBI ve CIA, Britanya’da ise MI5 ve MI6 tarafından yönetilen ajanları ve varlıkları kapsayan ve genellikle “HUMINT” olarak adlandırılan insan istihbaratının toplanmasında son birkaç on yılda göreceli bir düşüş yaşandı.
Fakat bu düşüş, İngiltere’nin GCHQ’su ve ABD’nin NSA’i tarafından yürütülen çalışmaları kapsayan ve SIGINT olarak adlandırılan dijital sinyal istihbaratında büyük bir yükselişle paralel ilerledi.
Aynı eski istihbarat kaynağı, insan istihbaratının “aynı şekilde ölçeklenmediği” göz önüne alındığında, bu dijital istihbaratın otomatik toplu paylaşımının daha önemli hale geldiğini söyledi.
Kaynak, “Bu çok ama çok derin bir şekilde bütünleşmiş durumda ve bunu birbirinden ayırmak son derece yıkıcı,” diye ekledi.
Çözülmesi gereken sorunlar yumağı: Amerikan ve İngiliz istihbaratları iç içe
Öte yandan Britanya da hâlâ Amerika’nın işine yarayacak önemli varlıklara sahip ve bunların başında da dinleme noktaları geliyor.
Bunlar genellikle denizaşırı ülkelerde bulunan ve iletişimi izlemek için kullanılan askeri ve istihbarat tesisleri. Dinleme merkezlerinin ayrıntıları, yerleri, kapasiteleri ya da hangi ülkeleri izledikleri ulusal güvenlik nedeniyle gizli tutulur.
Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’nde (RUSI) uluslararası güvenlik direktörü Neil Melvin’e göre, topladıkları kritik veriler ABD’nin Beş Göz’den ayrılmasını pek olası kılmıyor.
Melvin, “Örneğin, Kıbrıs’taki [Ayios Nikolaos merkezi]; ABD, İsrail nedeniyle çok önemli olan Doğu Akdeniz için buna güveniyor,” dedi.
Uzmana göre ABD ittifaktan ayrılırsa, İngiltere’nin sahip olduğu bazı çok pahalı varlıkları ve Yorkshire’daki RAF Menwith Hill gibi Birleşik Krallık’ta bulunan ve yerel halk tarafından ‘golf topları’ olarak adlandırılan ABD sinyal ve istihbarat üslerini de değiştirmek zorunda kalacak.
Birleşik Krallık istihbarat camiasında yer alan ve şu anda özel sektörde çalışan bir isim, dinleme noktalarının en iyi internet, telefon ve radyo trafiği gibi “büyük miktarda ham veriyi toplayan” ve daha sonra “makine öğrenimi ya da yapay zeka kullanarak sinyali gürültüden ayıran” yapılar olarak anlaşıldığını söyledi.
İngiliz hükümetinden eski bir güvenlik yetkilisi, izleme sorumluluklarının Birleşik Krallık ve Amerika tarafından paylaşıldığını, bunun da istihbaratın da paylaşıldığı anlamına geldiğini sözlerine ekledi. Yetkili, “Bir gün ya da bir hafta sonra sıra Birleşik Krallık’a gelecek, bir sonraki sefer ise ABD’ye,” dedi.
Amerikalı meslektaşlarıyla yakın çalışmış olan bir başka eski üst düzey Birleşik Krallık istihbarat yetkilisi, sinyal istihbarat topluluğunun Beş Göz’e özellikle iyi entegre olduğunu belirtti.
İstihbaratçı, “Bazıları İngilizler tarafından yönetilen ABD ekipmanlarını kullanıyor, bazıları ise tam tersi; Avustralya ve Kanada’da da durum aynı. GCHQ’da (Devlet İletişim Genel Müdürlüğü) çalışan Amerikalılar ve NSA’da çalışan İngilizler bulabilirsiniz,” diye konuştu.
Washington, Londra ile ittifaktan ayrılırsa…
Politico’ya göre son dönemde yaşanan olaylar ABD’nin müttefiklerine istihbarat kapasitesinin rakipsiz olduğunu hatırlattı. ABD’nin Ukrayna’ya uyguladığı istihbarat paylaşımı yasağı, Ukrayna’nın Rusya ile mücadele kabiliyetini önemli ölçüde etkiledi, özellikle de düzgün çalışması için Amerikan istihbaratına ve girdisine ihtiyaç duyan ABD teknolojisini kullanması nedeniyle.
Trump yönetiminin Ukrayna’nın ABD hükümeti tarafından kullanılan ticari uydu görüntülerine erişimini askıya alma kararının “oldukça endişe verici” bir gelişme olduğunu belirten aynı eski üst düzey Birleşik Krallık istihbarat yetkilisi, “Bu sistem için bir şok olmalı ama herkes bunu görmezden gelmiş görünüyor,” dedi.
Yetkili, Britanya’nın ABD’nin uzaydan topladığı görüntülerin analiz edilmesine yardımcı olabileceğini ama kendisinin bu görüntüleri toplama kapasitesine sahip olmadığını söyledi ve ABD’den gelen herhangi bir paylaşımın “elbette açılabilir ya da kapatılabilir” olduğuna işaret etti.
ABD’nin “gözünden düşmenin” sonuçlarına ilişkin endişeler, Britanya da dahil olmak üzere müttefiklere satılan F-35 jetlerinin etkinliğini bir tür “kill switch” (acil kapama anahtarı) yoluyla engelleme kabiliyetine sahip olduğuna dair uzun süredir devam eden korkularda ortaya çıkıyor.
Bu korkular, Trump’ın Amerika’nın yeni nesil F-47 uçaklarının sözleşmesini açıklarken yaptığı yorumlarla daha da şiddetlendi. Müttefiklere satıldığında, uçağın yeteneklerinin “yaklaşık yüzde 10” azaltılabileceğini söyledi ve neden olarak da “Bir gün, belki de müttefikimiz değiller, değil mi?” diye konuştu.
ABD, istihbarat sektöründe İngiltere’yi satın alıyor
Birleşik Krallık’ın güvenlik ve savunma alanındaki pek çok inovasyonu ABD tarafından finanse edilerek Amerika ve Beş Göz müttefikleri için sivil ve askeri uygulamaları olan “çift kullanımlı” teknolojilerin geliştirilmesine destek sağlanıyor.
Eski bir İngiliz istihbarat yetkilisi, “ABD bugünlerde İngiltere’nin bir icadını istiyorsa, onu satın alıyor,” diyor ve GPS ve internet gibi teknolojik ilerlemelerin gerçekleşmesine yardımcı olan ABD devlet kurumu Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı’nın (DARPA) İngiltere üniversitelerini doğrudan finanse ettiğini ve görevlendirdiğini ekliyor.
CIA için bir risk sermayesi şirketi olarak faaliyet gösteren Amerikan şirketi In-Q-Tel, çeşitli İngiliz teknoloji ve savunma şirketlerine en az 29 yatırımda erken aşama fon sağlayıcısı olmuş durumda.
Adını James Bond’un casus ustası “Q ”dan aldığı söylenen şirket, ABD, İngiltere, Avustralya ve müttefiklerinin ulusal güvenliğine katkıda bulunabilecek yeni ticari teknolojileri tespit etmeyi amaçlıyor.
Politico bu yatırımlardan en az 15 tanesini tespit etti; bunlar arasında insansız hava aracı üreticilerinden tutulsun da grafenden (çelikten 200 kat daha güçlü karbon bazlı bir malzeme) yapılan elektronik cihazlara, yapay zeka çözümlerinden deniz robotlarına kadar geniş bir yelpaze yer alıyor.
Birleşik Krallık, kendi ülkesinde yetişen bazı kabiliyetlerin Amerikan sermayesi tarafından kapıldığını görmüş olsa da (en son geçen yıl, bir zamanlar İngiliz teknoloji sahnesinin gözdesi olan Darktrace’in 5,3 milyar dolar karşılığında satın alınması olayı) teknolojiyi müttefiklerden bile korumak için bazı önlemler var.
Şubat ayında hükümet, ABD’li mühendislik grubu ESCO Maritime Solutions’ın İngiliz deniz savunma tedarikçisi Ultra PMES Limited’i satın alması için güvenlik izni verdi.
Bu onay, İngiliz hükümetinden bir direktör ve baş güvenlik görevlisi atanması ve gerektiğinde şirketleri Birleşik Krallık’ın savunma ve güvenliğini desteklemeye zorlama yetkilerinin saklı tutulması gibi uyarılarla birlikte geldi.
Amerikan şirketleri İngiliz istihbarat ve güvenlik sektöründen ayrı düşünülemiyor
Bununla birlikte, ABD şirketlerinin Britanya’nın savunma, istihbarat ve sivil altyapısına entegrasyonu, bazen kamuoyuna açıklanmış benzer korumalar olmaksızın, önemli boyutlarda.
In-Q-Tel’in en başarılı ilk yatırımlarından biri olan veri analitiği şirketi Palantir’in İngiltere’de merkezi hükümet verileri, NHS (Ulusal Sağlık Sistemi), silahlı kuvvetler ve polis dahil olmak üzere sözleşmeleri bulunuyor.
Diğer büyük ABD şirketleri de benzer şekilde yerleşik durumda. Örneğin, Elon Musk’ın Starlink uyduları Birleşik Krallık’ın kırsal kesimlerine internet erişimi sağlamaya yardımcı oluyor ve Savunma Bakanlığı’nın Amerikan savunma teknolojisi girişimi Anduril ile sözleşmeleri var.
“İstihbarat servisleri Palantir’i kullanıyor” diyen aynı eski istihbarat yetkilisi, GCHQ’nun 2021’de verilerinin bulutta depolanması için Amazon’la bir anlaşma yaptığını çünkü “her şey kadar güvenli olacaklarını ve bunu yapmanın daha ucuz olacağını düşündüklerini” sözlerine ekledi.
İngiltere’nin on yıllar boyunca Amerikan teknolojisini kullanmanın “çok akıllıca bir işbirliği” olduğunu düşündüğünü söyleyen yetkililer, iki ülke arasındaki ilişkinin “güvenebileceğimiz kalıcı bir ilişki olduğunu ve çeşitli bağları olan AB’ye güvenmekten daha etkili olduğunu düşündük. Yanılmışız,” diyorlar.
Eski bir istihbaratçı, “Musk ve Thiel, Starlink, Palantir, Anduril, benim görüşüme göre bu türden her şeyin ne pahasına olursa olsun sistemlerimizden temizlenmesi gerekiyor, çünkü oligarşik, otoriter bir sistem ortaya çıkıyor ve bu insanlar da bunun tam ortasında yer alıyor,” ifadelerini kullandı.
Eski bir bakan: Tüm kartlar ABD’de değil, ortada bir boyun eğme ilişkisi yok
İstihbaratçılar en kötüsüne hazırlanılması, ABD’nin NATO’dan çekilmesi gibi ihtimaller için değerlendirmeler yapılması gerektiğini düşünüyor.
Fakat Beş Göz ilişkisinin “derinlere gömülü ve farklı şekilde yönetilen” bir ilişki olduğunu ve “politikacılar tarafından değil, profesyonel istihbarat başkanları” tarafından yönetildiği için “transatlantik ilişkide çözülecek en son şey” olacağını da ekliyorlar.
İstihbaratçılar, “Amerika’yı Beş Göz’den atamazsınız. Bu İngiltere’yi Birleşik Krallık’tan atmak gibi bir şey olur; işe yaramaz, tüm konsept dağılır,” diyorlar.
Bazıları ise Birleşik Krallık’ın beklentileri konusunda daha iyimser. Güvenlikle ilgili eski bir İngiliz bakan Politico’ya verdiği demeçte, “Amerika tüm kartları elinde tutmuyor ve ben bunu hükümette olduğum süre boyunca gördüm: Halkımız Amerika’nın gücü konusunda o kadar şartlandırılmış ki, kendi kaslarımızı onlara karşı kullanmayı çok uzun zaman önce bıraktık. İnsanlara bunun bir ortaklık olduğunu, bir boyun eğme ilişkisi olmadığını hatırlatmak zorunda kaldım. Bunu yeniden tanımlamaya ya da çözmeye gerek yok, sadece eşit bir ortak olarak kendimizi ortaya koymamız gerekiyor,” dedi.
Britanya, ABD’nin yerini alabilir mi?
Tüm İskandinav ve Doğu Avrupa ülkelerinde Amerika’nın itibarının yok olduğuna işaret eden eski bir istihbaratçı, eski NATO’nun artık geride kaldığını savunuyor ve “NATO ülkelerinin sayısal çoğunluğunun gözünde Birleşik Krallık, Amerika’nın yerini alabilecek tek ülke,” diyor.
Bunun NATO’nun bir kurum olarak öldüğü ya da değersiz olduğu anlamına gelmediğini kaydeden istihbaratçılar, bununla birlikte “Rusların feci bir saldırısı” durumunda ABD’nin gelip Avrupa’yı kurtaracağına güvenerek kurulan eski NATO yapısının artık hiçbir inandırıcılığı bulunmadığına işaret ediyorlar.
Eski yetkili, Ukrayna için NATO’nun da tartışmaların merkezinde yer aldığı bir “istekliler koalisyonu” kurma çabasının, Starmer ve Savunma Bakanı John Healey’nin NATO’nun bir kurum olarak değerini anladıklarını gösterdiğini söyledi.
İstihbaratçılara göre NATO’nun asıl değeri, ülkelerin “istihbarat ve sır alışverişinde bulunmaları” için “hem gerçek hem de mecazi bir alan” yaratmasında yatıyor.
Yetkililer, “AB’de böyle bir şey yok ama NATO bunu yapıyor; sadece üyeleriyle değil, Japonya ve Avustralya gibi ortaklarıyla da. NATO aslında zaten küresel bir örgüt, sadece bunu resmileştirmesi gerekiyor,” diyorlar.
Birleşik Krallık halihazırda NATO içindeki bağları güçlendirmek için çalışıyor ve Fransa ile Ukrayna’nın geleceği ve Avrupa’nın savunma yeteneklerinin geleceği üzerine neredeyse haftalık zirvelere öncülük ediyor.
Diplomasi
Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.
Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.
Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.
Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.
İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.
Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.
Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.
Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.
South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.
Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.
Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.
Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.
Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.
Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.
“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.
Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.
Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.
“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.
Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.
Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.
“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.
Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.
Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.
Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.
“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.
Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.
Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.
“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.
“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.
İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme
Diplomasi
Alman makine üreticilerinden, Çin konusunda AB’ye çağrı

Almanya’nın dünya çapında tanınan makine üreticileri, AB’ye Çin konusunda müdahale etmesi çağrısında bulundu.
Alman makine üreticileri, Çin ve Avrupa arasında daha yakın iktisadi bağların kurulması için en büyük destekçilerden biriydi.
Şimdi ise, ihracatın azalması ve “haksız devlet sübvansiyonları” ile güçlenen “giderek daha güçlü [Çinli] rakipler” ile karşı karşıya kalan sektör, Brüksel’den kendisini korumak için ticaret engelleri getirmesini talep ediyor.
Almanya’nın “Mittelstand” adı verilen ve köklü aile şirketlerinin ağırlığını oluşturduğu sermaye grubunu temsilen, Makine Mühendisliği Endüstrisi Derneği (VDMA) tarafından perşembe günü yayınlanan yeni bir görüş belgesi, yakın zamana kadar Çin-Almanya iktisadi mucizesini öven sektör için dramatik bir dönüşü işaret ediyor.
SCMP‘nin aktardığı belgede, “AB, üçüncü ülkelerden yapılan ithalata, AB’nin anti-damping veya anti-sübvansiyon kurallarını ihlal etmesi halinde telafi edici vergiler uygulamalıdır. Çin, agresif ihracat politikasıyla bu konuda özellikle dikkat çekiyor”, ifadesine yer veriliyor.
Güç aktarım sistemlerinden takım tezgahlarına, yarı iletken makinelerden hassas aletlere kadar her şeyi üreten 3.600 üyeden oluşan endüstri grubu, Çinli rakipleriyle eşit şartlarda rekabet etmeye hazır olduğunu açıkça belirtiyor fakat bu koşulların mevcut olmadığını düşündüğü ve hükümetlerin müdahale etmesini istediği de açıkça vurgulanıyor.
VDMA Başkanı Bertram Kawlath, “Çinli şirketler hükümet tarafından büyük ölçüde sübvanse ediliyor. Ve bazen teknik düzenlemelerimizi hiçe sayan ürünleri Avrupa’ya tedarik ediyorlar. Çin adil davranmıyor ve politikacılar buna yanıt vermelidir”, dedi.
Bu belge, Alman sanayisinin dünyanın atölyelerine güç sağlamak için ürettiği makinelerin satışından zengin olduğu on yıllardan sonra bir dönüm noktası niteliğinde. Covid-19 pandemisinden bu yana VDMA, Almanya’nın Çin ile ekonomik ilişkilerinde ortaya çıkan zorlu yeni gerçekliğe sert eleştiriler yöneltmeye başladı. Çin, Avrupa ve üçüncü pazarlardaki şiddetli rakipler tarafından rekabetten dışlandığını dile getirdi.
VDMA’nın istatistikleri, şirketlerinin Çin’deki pazar payında önemli bir düşüş olduğunu gösterdi. Alman makine ve teçhizatının Çin’in ithalat pazarındaki payı 2015 yılında %20,4 iken, 2024 yılında %15,1’e geriledi.
Alman hükümetinin istatistiklerine göre, 2025 yılının ilk çeyreğinde sevkiyatlar bir önceki yıla göre %12,2 azaldı ve son altı yılın beşinde görülen düşüş eğilimi daha da şiddetlendi.
Belgede, “’Made in China 2025′ stratejisiyle desteklenen Çinli makine mühendisliği şirketleri, küresel pazarda giderek daha güçlü rakipler haline geldi. Çinli şirketlere sağlanan haksız devlet sübvansiyonları, uluslararası ticarette önemli bir rol oynuyor,” denildi.
Rakamlar, Almanya ve AB genelindeki eğilimlerle uyumlu: 2025 yılının ilk beş ayında, AB’nin Çin’e ihracatı bir önceki yıla göre %7,3 azalırken, Almanya’nın ihracatı %5,9 azaldı.
Aynı zamanda, Çin’in Almanya ve Avrupa’ya yaptığı sevkiyatlar da patlama yaşıyor. Sadece mayıs ayında, AB’nin en büyük ekonomisi olan Almanya’ya yapılan ihracat, nisan ayında kaydedilen %20,3’lük büyümenin ardından %21,5 artış gösterdi.
Fransa’ya yapılan sevkiyatlar mayıs ayında yüzde 24,1 arttı ve bu durum, yüksek gümrük vergileri nedeniyle ABD pazarına giremeyen Çin ürünlerinin Avrupa’nın “damping alanı” haline geleceği endişelerini artırdı.
Diplomasi
JP: İsrail, ABD’yi İran’a yönelik saldırılara katılmaya ikna etmeye çalışıyor

Jerusalem Post’a bilgi veren kaynaklar, İsrail’in ABD yönetimini İran’ın nükleer tesislerine ve askeri hedeflerine yönelik saldırılarına katılmaya ikna etmeye çalıştığını söyledi.
Cuma sabahı erken saatlerde, İsrail Hava Kuvvetleri, Natanz nükleer tesisi de dahil olmak üzere İran’a bir dizi saldırı düzenledi ve Devrim Muhafızları ve İran ordusunun komutanları ile İran’ın nükleer silah programının ön saflarında yer alan nükleer bilim adamları gibi önemli hedefleri katletti.
“Yükselen Aslan operasyonu” olarak adlandırılan bu saldırılar halen devam ediyor ve güvenlik yetkilileri saldırıların günler veya haftalarca süreceğini tahmin ediyor.
Saldırılar, saldırıların başlamasından kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun açıkladığı gibi, ABD ile “tam koordinasyon” içinde gerçekleştirildi, fakat ABD’ye ait birlikler veya destekler olmadan yürütüldü.
Rubio, “Başkan Trump ve yönetim, güçlerimizi korumak ve bölgesel ortaklarımızla yakın temas halinde kalmak için gerekli tüm adımları attı. Açıkça söyleyeyim: İran, ABD’nin çıkarlarını veya personelini hedef almamalıdır,” dedi.
Trump, Truth Social’da yaptığı bir paylaşımda saldırılarla ilgili olarak, “İran’a anlaşma için defalarca fırsat verdim. Onlara en sert şekilde ‘sadece yapın’ dedim, ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ne kadar yaklaşırlarsa yaklaşsınlar, bunu başaramadılar,” diye yazdı.
Trump ayrıca İran’ı anlaşmaya varmaya çağırdı ve “Bu katliamın ve bir sonrakilerin sona ermesi için hâlâ zaman var… İran, geriye hiçbir şey kalacak hale gelmeden anlaşma yapmalı,” dedi.
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya4 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını6 gün önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savaş sonrası Suriye’yi dönüştüren ‘Sünni popülizm’