Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Polonya, Trump ile alışverişe hazırlanıyor

Yayınlanma

Avrupa’nın son yıllarda öne çıkan ülkelerinden Polonya, Donald Trump’ın ikinci dönemine hazırlanıyor.

Yemin töreninden birkaç gün önce, Başbakan Donald Tusk geçen hafta yeni yönetime zeytin dalı uzattı.

Tusk, “[Başkan] Trump’ın satır aralarını okumak yerine ev ödevimizi yapalım. Yeni Washington yönetimi bizim bu konuda ne kadar ciddi olduğumuzu gördüğünde Ukrayna’ya karşı daha farklı, daha iyimser bir yaklaşım benimseyecektir,” dedi.

Polonya Cumhurbaşkanı ve muhalefetteki muhafazakâr Hukuk ve Adalet’e (PiS) yakın Andrzej Duda ise, Trump’ın göreve başlamasının ardından ortaya çıkabilecek “fırsatlardan” söz etti.

Ukrayna savaşının başlamasının ardından Polonya savunma harcamalarını iki katına çıkardı ve ağırlıklı olarak Amerikan yapımı ve Güney Kore yapımı milyarlarca dolarlık silah siparişi verdi.

Halihazırda NATO’nun Avrupa’daki en yüksek harcamasını yapan ülke konumundaki Polonya, 2024’te GSYİH’sinin %4,12’ü olan savunma harcamalarını bu yıl %4,7’ye çıkarmayı hedefliyor.

Varşova, Trump’ın NATO üyesi ülkelerin savunma harcamalarını GSYİH’nin %5’ine çıkarma fikrini desteklemeye istekli olduğunu söyledi ki bu oran şu anda ABD de dahil olmak üzere tüm ülkelerin harcadığından daha fazla.

Polonya, Trump’lı dünyanın ‘transatlantik bağlantısı’ olmak istiyor

Polonya’nın Trump’a yapacağı “satış flörtünün” bir parçası da ülkenin savunma harcamalarının her halükarda büyük ölçüde ABD’ye fayda sağlaması: Varşova son yıllarda Washington’dan yüzlerce Abrams tankı, 32 F-35A savaş uçağı, 96 Apache helikopteri ve HIMARS satın aldı.

Aynı zamanda Polonya, özellikle ülkenin kuzeyindeki liman kenti Świnoujście’deki terminale tedarik edilecek LNG gazının satın alınması söz konusu olduğunda, enerji sektöründe işbirliğini artırmayı hedefliyor.

Polonya Savunma Bakanı Władysław Kosiniak-Kamysz ülkesinin “[Başkan] Trump tarafından belirlenen bu meydan okuma ile bunun Avrupa’da uygulanması arasındaki transatlantik bağlantı olabileceğini” söyledi.

Varşova, Berlin ve Paris’in ayak diremesinden yakınıyor

Varşova, Polonya’nın altı aylık AB dönem başkanlığını, diğer üye ülkeleri bloğun bir sonraki ortak bütçesinden savunmaya 100 milyar avro harcamaya ikna etmek için kullanmak istiyor.

Polonyalı yetkililer bu konuda kaydedilen yavaş ilerlemeden ve Avrupa’nın kilit oyuncuları Fransa ve Almanya’nın kararsızlığından yakınıyor.

AB liderleri 3 Şubat’ta, Trump’ın göreve başlamasından iki hafta sonra, savunma konusunda gayrı resmi görüşmeler için bir araya geldiklerinde Varşova yeni bir adım atmayı planlıyor.

Fakat bu görüşme, Avrupa Komisyonu’nun göreve başlamasından sonraki 100 gün içinde söz verilen ve ancak Şubat sonundaki Almanya seçimlerinden sonra sonuçlandırılması beklenen, savunma finansmanına ilişkin uzun zamandır beklenen önemli bir AB önerisi olmaksızın gerçekleşecek.

Polonya, Alman-Fransız merkezinin yerini alabilir mi?

Daha önce Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük grup merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) başkanlığını da yapmış eski Avrupa Konseyi başkanı Tusk’un referanslarına rağmen analistler Varşova’nın tek başına liderlik yapmasının pek mümkün olmadığını söylüyor.

German Marshall Fund (GMF) Kıdemli Araştırmacısı Markus Ziener Euractiv’e yaptığı açıklamada, “Her iki ülkedeki [siyasi] krizler yatıştığında, Almanya, Fransa ve Polonya’dan oluşan Weimar Üçgeninin Avrupa liderliği ve işbirliği için bir forum olarak yeniden canlandırılması ihtimal dışı değil,” dedi.

Weimar Üçgenine Birleşik Krallık ve İtalya’nın da dahil olduğu formatlar, bir süredir Ukrayna söz konusu olduğunda deneniyor.

Polonya’nın bölünmüş siyasi haritası

Tıpkı Trump’ın görevdeki ilk dönemi gibi, Tusk’ın ikinci başkanlık dönemi de siyasi olarak bölünmüş bir Polonya’ya denk geliyor.

Tusk’ın önümüzdeki aylardaki bir numaralı hedefi, mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Avrupa yanlısı kampının muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) adayı karşısında zafer kazanmasını sağlamak olacak.

Fakat pek çok kişi, kürtajdan hukukun üstünlüğüne kadar çeşitli konulardaki iç çekişmelerin Polonya’nın sınırlarını kolayca gösterebileceğinden ve ulusal gündem ile Avrupa’ya bakış açısı arasındaki çatlakları ortaya çıkarabileceğinden korkuyor.

PiS, hükümet tarafından yapılan Trump karşıtı yorumları deşiyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile PiS ve Cumhurbaşkanı Andrzej Duda uzun zamandır Trump’ın yakın çevresinin Avrupa’daki favori muhatapları arasında yer alıyor.

Duda, Trump’ın önceki döneminde Oval Ofis’in önemli bir ziyaretçisi olmuştu. Geçen yılın başlarında New York’ta düzenlenen ortak özel akşam yemeği de dahil olmak üzere Trump’la en son etkileşimleri Polonya dışişleri bakanlığının onayıyla düzenlendi.

Duda bu yılki ikinci dönemini 6 Ağustos’ta tamamlayacağı için yasal olarak yeniden aday olamayacak.

Tusk ise geçmişte, Ukrayna’ya askeri yardım konusunda hevesli olmayan destekleri nedeniyle Cumhuriyetçilerin “Rusya yanlısı tutumunu” eleştirmesi de dahil olmak üzere Trump’ın hedefindeydi.

Tusk, üye ülkelere “kendi güvenlikleri için sorumluluk almaları” çağrısında bulunarak Avrupa’nın Trump’a verdiği tepkiye öncülük ediyor.

Varşova Belediye Başkanı, Trumpçı adaya karşı

Polonyalı seçmenler, Tusk’ın adayı Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski ile Trump ile sıcak bağları olan PiS adayı tarihçi Karol Nawrocki arasında bir seçim yapacak gibi görünüyor.

Ziener, “ABD’nin Polonya’da zaten kazanılmış bir çıkarı var ve bu stratejik kaygılar Trump ile Tusk arasındaki önceki gerginliklerin üstesinden gelmeye yetecek kadar önemli olmalı,” dedi.

Fakat Ziener’e göre pek çok şey ABD’nin Rusya ve Ukrayna ile ilgili planlarına bağlı. Uzman, Varşova’nın, bu tür planların Polonya’nın güvenliğini tehlikeye atmamasını sağlamak için gelişmeleri yakından izleyeceğine işaret ediyor.

Polonya’da binlerce Amerikan askeri var

Halihazırda yaklaşık 11.000 Amerikan askeri Poznan’daki daimi askeri garnizon ve Ukrayna sınırındaki güney şehri Rzeszów’daki genişleyen askeri lojistik merkezi de dahil olmak üzere ülkenin çeşitli stratejik noktalarında konuşlanmış durumda.

Polonya aynı zamanda ABD’ye askeri taahhütleri kapsamında, kuzeydeki Redzikowo kasabasında Aegis Ashore gibi gelişmiş füze savunma sistemlerinin konuşlandırılmasını da onayladı.

Aegis, Rusya’nın ağır silahlarla donatılmış dış bölgesi Kaliningrad’ın yanında, Rusya’dan yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta kritik savunma kabiliyetleri sağlıyor.

DİPLOMASİ

ABD-Güney Afrika arazi yasası geriliminde yeni perde

Yayınlanma

ABD’de Doneld Trump yönetimi, Güney Afrika hükümetini beyaz Afrikaner çiftçilere yönelik şiddetli saldırılara izin vermek ve “etnik azınlık Afrikanerlerin tarımsal mülklerine tazminat ödemeden el koymasına” olanak tanıyan bir arazi kamulaştırma yasası çıkarmakla suçluyor.

Trump cuma günü imzaladığı ve hükümetin bazı beyaz vatandaşlarına yönelik “hak ihlalleri” nedeniyle ceza olarak Güney Afrika’ya yapılan tüm yardım ve mali desteği durduran kararname imzaladı.

Trump, Güney Afrika’yı beyaz çiftçilere karşı insan hakları ihlalleri yapmakla suçladığı Truth Social gönderisinde, “Güney Afrika topraklara el koyuyor ve bazı insan sınıflarına ÇOK KÖTÜ davranıyor,” iddiasında bulundu.

Başkanlın emrinde, ABD’nin “Güney Afrika hükümetinin ülkesinde hak ihlalleri gerçekleştirmesini destekleyemeyeceği” ve “bu adaletsiz ve ahlaksız uygulamalara devam ettiği sürece” ABD’nin yardım veya destek sağlamayacağı belirtildi.

Trump’ın beyaz Afrikalıları “yeniden yerleştirme” planı

Beyaz Saray ayrıca Washington’un Güney Afrikalı çiftçileri ve ailelerini mülteci olarak yeniden yerleştirmek için bir plan oluşturacağını açıkladı.

Açıklamada ABD’li yetkililerin, Güney Afrika’da yaşayan ve çoğunlukla eski Hollandalı ve Fransız yerleşimcilerin beyaz torunları olan Afrikalıların ABD Mülteci Kabul Programı aracılığıyla kabulü ve yeniden yerleştirilmesi de dahil olmak üzere insani yardıma öncelik verecek adımlar atacağı belirtildi.

Emirde ayrıca Güney Afrika’nın İsrail’e yönelik soykırım suçlamalarının Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşınmasındaki rolüne de atıfta bulunuluyor.

Kararda, “Buna ek olarak, Güney Afrika, UAD’de Hamas’ı değil İsrail’i soykırımla suçlamak ve ticari, askeri ve nükleer anlaşmalar geliştirmek için İran’la ilişkilerini yeniden canlandırmak da dahil olmak üzere ABD ve müttefiklerine karşı saldırgan tutumlar almıştır,” deniyor.

Hafta başında Trump gazetecilere verdiği bir brifingde Güney Afrika yönetiminin “korkunç şeyler yaptığını, korkunç şeyler yaptığını” söylemişti.

Trump, “Dolayısıyla bu konu şu anda soruşturma altında. Bir karar vereceğiz ve Güney Afrika’nın ne yaptığını öğrenene kadar; toprakları ellerinden alıyorlar ve topraklara el koyuyorlar ve aslında belki de bundan çok daha kötü şeyler yapıyorlar,” iddiasında bulunmuştu.

Musk da topa girdi, Bakanlık sömürgeciliğe işaret etti

Trump’ın Güney Afrika doğumlu yakın danışmanı Elon Musk da eleştirilere katıldı ve X’te Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’nın neden “açıkça ırkçı mülkiyet yasalarına” sahip olduğunu sordu.

Ramaphosa Musk’a yanıt vermedi fakat daha önce Trump’ın tehdidinin ardından Güney Afrika’nın toprak politikasını savunmuştu. Başkan, hükümetin hiçbir araziye el koymadığını ve politikanın halkın araziye eşit erişimini sağlamayı amaçladığını söyledi.

Güney Afrika hükümeti de ayrıca, beyaz çiftçilere yönelik herhangi bir saldırı olduğunu reddetti ve Trump’ın yeni arazi yasasına ilişkin açıklamasının yanlış bilgi ve çarpıtmalarla dolu olduğunu savundu.

Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanlığı, Beyaz Saray’ın söz konusu adımının “Güney Afrika’nın derin ve acı dolu sömürgecilik ve apartheid tarihini tanımakta başarısız olduğunu” söyledi.

Apartheid döneminin izleri: Toprakta eşitsizlik sürüyor

Güney Afrika’daki yeni arazi yasası geçen ay imzalandı ve belirli durumlarda tazminat ödenmeksizin arazilere el konulmasına izin veriyor.

Irkçı apartheid sisteminin sona ermesinden 30 yıl sonra Güney Afrika’da toprak mülkiyeti uzun zamandır tartışmalı bir konu olup özel tarım arazilerinin çoğu hâlâ beyazlara ait.

Hükümetin toprak reformunu ele alması ve ırk ayrımcılığının geçmişteki adaletsizlikleriyle başa çıkması için sürekli çağrılar yapılıyordu. Güney Afrika’nın yeni yasası, sadece “adil, hakkaniyete uygun ve kamu yararına” olduğu durumlarda tazminatsız kamulaştırma yapılmasına izin veriyor.

Bu, mülkün kullanılmadığı ve ondan geliştirme ya da para kazanma niyetinin olmadığı ya da insanlar için risk teşkil ettiği durumları kapsıyor.

Beyazlar 62 milyonluk Güney Afrika nüfusunun yalnızca %7’sini oluşturuyor. Buna rağmen, beyazların elinde yaklaşık 26 milyon hektarlık özel mülk var ve bu toplam arazinin yaklaşık dörtte üçünü oluşturuyor.

Özel mülkiyete ait arazilerin sadece %4’ü, Güney Afrika’nın 60 milyonluk nüfusunun yaklaşık %80’ini oluşturan siyahlara ait.

Apartheid rejiminde siyahların yaşadığı “adacıklar” olarak kısmi özerkliğe sahip bantustanlar, beyazların sahip olduğu çiftliklerle çevrili durumda. 1913’te İngiliz sömürge yönetimince çıkarılan Yerliler Toprak Yasası, siyahların “beyaz Güney Afrika’da” toprak satın almasını ya da kiralamasını kısıtlamış ve yerli sakinlerin zorla yerlerinden edilmesine yol açmıştı.

Ardından 1950’de Afrikaner Ulusal Partisi 3,5 milyon siyahı atalarının topraklarından uzaklaştıran bir yasa çıkardı.

ANC, zengin siyahlar yarattı ama topraktaki beyaz üstünlüğünü kırmadı

1994’te apartheid’ın sona ermesinin ardından Afrika Ulusal Kongresi (ANC) hükümeti 2014 yılına kadar bu arazinin %30’unu eski sahiplerine iade etmek istediğini söylemişti fakat ticari tarım arazilerinin yalnızca %10’unun yeniden dağıtıldığı tahmin ediliyor.

Toprak reformuna konu çiftliklerin çoğu, beceri aktarımı ve bunları sürdürecek sermaye eksikliği nedeniyle başarısız oluyor.

Kısa süre önce kabul edilen yasaya kadar, hükümet mevcut sahiplerinden sadece “istekli satıcı, istekli alıcı” ilkesi çerçevesinde arazi satın alabiliyordu ve bu durum bazılarına göre toprak reformu sürecini geciktirdi.

Apartheid döneminde siyah çoğunluğun topraksızlaştırılmasını Güney Afrika’nın “ilk günahı” olarak tanımlayan ülkenin yeni Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, kullanılmayan kentsel arazilere odaklanarak toprak reformunu hızlandırma sözü vermişti.

Bu meselenin yakıcı hale gelmesinde, özellikle Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) gibi radikal partilerin baskısının etkisi büyük. EFF, ülkenin altın ve platin madenlerini millileştirmek ve beyaz çiftçilerin topraklarına el koymak istiyor ve bu politikayla örgütleniyor.

EFF örgütleri, toprak sahibi olmak isteyen siyah yoksul köylüler ile zengin beyaz çiftlik sahipleri arasında arabuluculuk gibi fonksiyonlar da üstlenerek köylülerle ilişkilerini geliştirmiş durumdalar.

Otuz yıllık ANC hükümeti bir “süper zengin” siyah işadamları sınıfı yaratsa da yoksul siyah çoğunluk için çok az şey yaptığı genel kabul görüyor.

Güney Afrika’daki beyazlar, 1994 yılında beyaz azınlık yönetimine dayalı apartheid sisteminin sona ermesinin üzerinden 30 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen genel olarak siyahlardan çok daha iyi bir yaşam standardına sahip.

Güney Afrika İnsan Hakları Komisyonu tarafından 2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre beyazların %1’i yoksulluk içinde yaşarken bu oran siyahlarda %64.

Afrikanerler, ABD’ye göç planını reddetti

Öte yandan ülkedeki Hollandalı kolonicilerin torunları Afrikanerler, Trump’ın “yeniden yerleştirme” planını reddetti.

Cumartesi günü, Afrikanerleri temsil eden en önde gelen gruplardan ikisi, Trump’ın ABD’de yeniden yerleşim teklifini kabul etmeyeceklerini söyledi.

Yaklaşık 2 milyon kişiyi temsil ettiğini söyleyen Afrikaner işçi sendikası Solidarity’nin CEO’su Dirk Hermann, “Üyelerimiz burada çalışıyor, burada kalmak istiyor ve burada kalacaklar. Burada bir gelecek inşa etmeye kararlıyız. Hiçbir yere gitmiyoruz,” dedi.

Aynı basın toplantısında Afrikaner lobi grubu AfriForum’un CEO’su Kallie Kriel de “kategorik olarak” başka bir yere taşınmak istemediklerini söyledi.

Solidarity, AfriForum ve diğerleri yeni arazi kamulaştırma yasasına şiddetle karşı çıkıyor ve bu yasanın yıllardır bu arazileri geliştirmek için çalışan beyazların sahip olduğu arazileri hedef alacağını ileri sürüyor.

Ayrıca, yakın zamanda kabul edilen aynı derecede tartışmalı bir dil yasasının okullardaki Afrikaans dilini kaldırmayı ya da sınırlandırmayı amaçladığını söylerken, Güney Afrika’nın iş dünyasında siyahların çıkarlarını destekleyen “pozitif ayrımcılık” politikalarını da “ırkçı yasalar” olarak sık sık eleştiriyorlar.

Afrikanerlerin durumunu gündeme getirdiği için Trump’a teşekkür eden AfriForum’dan Kriel, “Bu hükümet nüfusun belli bir kesiminin hedef alınmasına izin veriyor,” dedi fakat Afrikanerlerin Güney Afrika’ya bağlı olduklarını da söyledi.

Güney Afrika hükümeti, eleştirilen yasaların, sömürgeciliğin ve ardından neredeyse yarım yüzyıl süren apartheid döneminin yanlışlarını düzeltmek gibi zor bir görevi hedeflediğini söylüyor.

Afrikanerler, 300 yıldan daha uzun bir süre önce Güney Afrika’ya ilk gelen başta Hollandalı olmak üzere Fransız ve Alman sömürge yerleşimcilerinin soyundan geliyorlar.

Güney Afrika’da gelişen Hollandacadan türetilmiş bir dil olan Afrikaans (Afrikanca) konuşurlar ve İngiliz ya da diğer kökenlerden gelen diğer beyaz Güney Afrikalılardan farklıdırlar.

Amerikan sağının savaş narası olarak “beyazlara zulüm”

Güney Afrika ve Batıdaki sağcı aktivistler yıllardır Güney Afrika hükümetini yasadışı toprak müsaderesi yapmakla ve beyaz çiftçilerin öldürülmesine göz yummakla suçluyor.

Trump 2018’de dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya “büyük çaplı çiftçi cinayetlerini” araştırması emrini verdiğini söylediğinde bu çağrıları yinelemişti.

Birleşik Krallık’ta da Katie Hopkins gibi sağcı yayıncılık figürleri “beyazlara yapılan zulüm” konulu haberler yapıyorlar. Dönemin başbakanı Theresa May’in Güney Afrika ziyaretini eleştiren Hopkins, “Güney Afrika’da beyazlar katlediliyor ve açıklanamaz bir şekilde Yatıştırıcı May kendini çarmıha germeyi seçiyor” demişti.

Hopkins, “Beyaz çiftçilerin silahlı siyah çeteler tarafından şiddet kullanılarak etnik temizliğe tabi tutulması çileden çıkarıcı ve yürek parçalayıcıdır ve dünyanın umurunda değil. Ya da en azından ana akım medyanın umurunda değil. Sizin umurunuzda mı?” diye sormuştu.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Cook Adaları’nın Çin’le ‘stratejik’ anlaşması Yeni Zelanda’yı endişelendirdi

Yayınlanma

Cook Adaları bu hafta, Güney Pasifik ülkesinin geleneksel ortağı Yeni Zelanda’yı sarsan ve Pekin’in bölgedeki etkisine ilişkin ABD’nin endişeleri derinleştiren bir hamleyle Çin ile stratejik bir anlaşma imzalayacak.

Takımadaların Başbakanı Mark Brown, pazartesi günü bir devlet ziyareti için Çin’e gidecek ve ticaret ve turizmden yenilenebilir enerjiye kadar her şeyi kapsayacak bir “kapsamlı stratejik ortaklık” imzalayacak.

Çin ile uzun süredir ekonomik ve diplomatik ilişkileri olan adalar, Yeni Zelanda ile ülke ekonomisinin Covid salgınından kurtulmasına yardımcı olmak için iki yıl boyunca 20 milyon Yeni Zelanda doları (11.3 milyon $) dahil olmak üzere mali destek, dışişleri ve savunma desteği sağlayan bir ‘serbest ortaklık’ anlaşmasına sahip.

Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters yerel basına yaptığı açıklamada hükümetinin bu hamle karşısında “gafil avlandığını” söyledi ve Cook Adaları’nı anayasası gereği anlaşmanın ayrıntılarını Yeni Zelanda makamlarıyla paylaşmaya çağırdı.

Brown, Çin ile yapılan anlaşmanın güvenlik ya da polislikle ilgili olmadığını, dolayısıyla yakın komşusunun onayını gerektirmediğini savunarak “Yeni Zelanda’nın odada bulunmasına gerek yok” yanıtını verdi.

Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD son üç yıldır Tuvalu, Nauru ve Papua Yeni Gine gibi ülkelerle yaptıkları anlaşmalarla Çin’in artan stratejik ve diplomatik etkisine karşı koymaya ve bölgenin birincil güvenlik ortakları olarak statülerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Ancak bu olay planları bozdu. Yeni Zelanda 1960’lara kadar adaları kontrol ediyordu ve sadece 15.000 nüfuslu bu küçük bölge Pasifik’teki en yakın müttefiklerinden biri.

Anlaşma, geçtiğimiz haftalarda çıkan pasaport tartışmanın ardından geldi. Cook Adaları vatandaşları Yeni Zelanda pasaportu kullanıyor ve Ada kendi pasaportunu kullanmaya geçmek istiyor. Wellington ise bu planı ancak Cook Adaları’nın tam bağımsızlık için oy kullanması ve vatandaşlarının Yeni Zelanda pasaportlarından vazgeçmesi halinde destekleyeceğini söyledi.

Cook Adaları ile Çin arasındaki herhangi bir anlaşmanın ayrıntıları belirsizliğini koruyor. Brown anlaşmanın ticaret, turizm, yenilenebilir enerji, tarım, altyapı ve gemicilik ve derin deniz madenciliği dahil olmak üzere denizcilik ve okyanus gelişmelerinde işbirliğini teşvik edeceğini söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Moldova Başbakanı: Transdinyester, AB’nin mali yardımını reddetti

Yayınlanma

Moldova Başbakanı Dorin Recean, Transdinyester Cumhuriyeti yetkililerinin, doğalgaz alımları için AB’nin sunduğu mali yardımı reddettiğini açıkladı. Recean, Tiraspol’ün kararına rağmen, Moldova hükümetinin Macar bir şirket aracılığıyla Dinyester’in sol yakasına doğalgaz transitini engellemeyeceğini belirtti.

Transdinyester yönetimi, doğalgaz alımları için Avrupa Birliği’nin (AB) sunduğu mali yardımı kabul etmedi. Moldova Başbakanı Dorin Recean, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Tiraspol’ün bu kararına rağmen, Moldova hükümetinin, Macar bir şirket aracılığıyla Dinyester’in sol yakasına doğalgaz transitini engellemeyeceğini ifade etti.

Kişinev, Tiraspol’den doğalgaz akışının devamı karşılığında bazı adımlar atmasını talep ediyor.

Moldova hükümetinin resmi Telegram kanalından 10 Şubat sabahı yapılan açıklamada, Başbakan Dorin Recean, “Orta vadede, AB’nin 60 milyon avroluk teklifi, Transdinyester bölgesini şantaj ve enerji istikrarsızlığından kurtaracak bir çözümdü. Fakat Tiraspol bu çözümü reddetti,” ifadelerini kullandı.

Başbakan, “Tiraspol’ün reddettiği temel koşul, tüketiciler için tarifelerin kademeli olarak artırılmasıydı. Sonuç olarak, 60 milyon avroluk Avrupa yardım paketinden para alamıyorlar,” diye ekledi.

Başbakan Recean, doğalgazın, Macar enerji ticaret şirketi MET Gas and Energy Marketing AG’nin katılımıyla sol yakaya akmaya devam edeceğini belirtti.

Tedarik planına göre, MET Gas and Energy Marketing AG, Moldovagaz ile imzaladığı sözleşme uyarınca Moldova sınırına doğalgazı teslim edecek ve Tiraspol, Moldovagaz ile Tiraspoltransgaz arasındaki anlaşmaya dayanarak, Moldova sınırından bölgeye doğalgaz transitinin masraflarını peşin ödeyecek. Moldova Başbakanı, bunun “uzun vadeli soruna bir çözüm olmadığını” vurguladı.

Recean, açıklamasında, Kişinev’in transite izin vermesi karşılığında Tiraspol’ün “açıklık gösteren birkaç adım atmasını” beklediklerini belirtti.

Bu adımlar arasında siyasi tutukluların serbest bırakılması, Ribnitsa’daki lise sorununun çözülmesi, Moldova kamu televizyonunun yayın ağında tutulması ve 2022’de kurulan kontrol noktalarının kaldırılması yer alıyor.

Recean, Transdinyester yetkililerinin, Rusya ile olan bağları nedeniyle Avrupa yardımını reddettiğini söyledi. Başbakan Recean, “Rusya, bölge üzerindeki kontrolünü kaybetme korkusuyla Avrupa yardımını kabul etmelerine izin vermiyor,” dedi.

Ocak ayının sonunda Kommersant gazetesi, Macar enerji ticaret şirketi MET International AG’nin, muhtemelen Transdinyester’e doğalgaz tedariki için Trans-Balkan doğalgaz boru hattında kapasite rezervasyonu yapmaya başladığını bildirmişti.

Transdinyester, Rusya olmadan Moldova ile doğalgaz tedariki konusunda anlaştı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English