Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Savaşın ateşi bölgeye yayılıyor

Yayınlanma

Hamas’ın tüm dünyayı şok eden baskınıyla başlayan ve İsrail’in savaş hukukunu hiçe sayan saldırılarıyla devam eden savaş, bölgeyi barut fıçısına çevirdi. Aktörlerin geniş çaplı bir savaştan kaçınmak için nedenleri olmasına rağmen her geçen gün olayların kontrolden çıkma riski artıyor.

Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonu nedeniyle itibarı sarsılan ve caydırıcılığını yitiren İsrail, Gazze’ye kara harekâtı düzenlemek üzere olduğunu bildiriyor. Halihazırda devam eden hava saldırılarının büyüklüğü ve saldırılarında doğrudan sivilleri de hedef alması başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünyadan tepki çekiyor. ABD ve Batı ülkelerinin yöneticileri İsrail’le koşulsuz destek açıklayarak katliama ortak olsalar da bu ülkelerin vatandaşları her gün sokaklarda İsrail aleyhine eylemler düzenliyor. İslam ülkelerinde ise İsrail ve ABD’nin diplomatik temsilcilikleri ile ABD üsleri hedef alınıyor.

İran’da İsrail’e karşı “savaş planı”

İran devlet televizyonu, İsrail’in, Gazze’ye saldırılarının durdurulmaması halinde Tahran’ın “direniş güçleri” olarak adlandırdığı bölgedeki müttefikleri tarafından nasıl saldırıya uğrayabileceğini anlatan bir haber yayınladı. Görüntülü haberde, İsrail’in kuzeyden Hizbullah, doğudan Irak ve Suriye’deki milis güçlerle güneyden de Yemen’deki Husiler tarafından füzeler ve insansız hava araçlarıyla eş zamanlı hedef alınacağı harita üzerinde gösterildi.

İran devlet televizyonu bu planı yayınlamadan önce bile sahada buna uygun gerginlikler yaşanmaya başlamıştı. Hamas’ın 7 Ekim’deki operasyonunun ertesi günü Lübnan’daki Hizbullah güçleri ile İsrail arasında küçük çaplı çatışmalar başladı. Çatışmalarda bugüne kadar 12 Hizbullah üyesi, 2 İsrail askeri öldü. Sınırdaki çatışmalarda ayrıca Lübnan’da biri gazeteci üç sivil ve İsrail’de bir kişi hayatını kaybetti. Hizbullah’ın İsrail’e karşı yeni bir cephe açmasının savaşı uzatacağı ve diğer bölgelere yayılma riskini artıracağı değerlendiriliyor.

Yemen’den füze, Suriye ve Irak’ta üsler hedefte

“Direniş eksenine” dahil Suriye ve Irak’taki İran’a yakın milislerin ABD üslerini hedef almaya başladığı da bölgeden gelen bilgiler arasında. Öte yandan Yemen’de İran’ın “direniş eksenine” dahil olan güçlerden Husilerin İsrail’e füze attığı belirtildi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentago) Sözcüsü General Pat Ryder, Yemen’de karadan fırlatılan, Kızıldeniz boyunca kuzey istikametine, potansiyel olarak İsrail’deki hedeflere doğru gittiği bilgisini paylaştığı 3 füzenin “potansiyel tehdit olarak algılanması” nedeniyle bölgede görevli USS Carney savaş gemisi tarafından vurulduğunu belirtti.

UCLA Burkle Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde Kıdemli Araştırmacı olan Dalia Dassa Kaye’in Foreign Affairs için kaleme aldığı “Gazze’deki Savaş Orta Doğu’yu Ateşleyecek mi” başlıklı analizde savaşın dolaylı aktörlerinin savaşın yayılmasını neden istemedikleri şöyle anlatılıyor: “İsrail Gazze’deki askeri müdahalesiyle meşgul, İran muhtemelen ABD ile olası bir çatışmayı önlemek istiyor ve Washington petrol piyasalarını bozacak, aşırıcılığı körükleyecek ve dikkatleri Ukrayna’daki savaştan çekecek istikrarsızlaştırıcı bir bölgesel çatışmayla ilgilenmiyor. İran’ın bölgedeki en önemli müttefiki Hizbullah, İsrail’le yeni bir savaşın ülkedeki siyasi ve ekonomik krizleri derinleştirebileceği Lübnan’da kendi zorluklarıyla karşı karşıya.”

Analizde İsrail ve Filistin ile komşularının da savaşın yayılmasından çıkarı olmadığı belirtiliyor: “Ürdün ve Mısır gibi Arap devletleri halihazırda mültecilerin gelişiyle daha da kötüleşecek ciddi sosyo-ekonomik sorunlarla karşı karşıya. Körfez’deki ülkeler için savaşın genişlemesi, iddialı ekonomik kalkınma projelerini sekteye uğratabilir; ayrıca yıpranmış bölgesel ilişkileri onarma ve Libya, Suriye ve Yemen’de devam eden çatışmaları sona erdirme çabalarını da engelleyebilir. Gazze zaten İsrail’in benzeri görülmemiş bombardımanı ve kara harekâtı beklentileri nedeniyle ciddi bir insani krizle karşı karşıya ve İsrail’in büyük bölümü düzenli füze saldırılarının hedefi.”

Mantıklı argümanlar rafa kalkabilir

Ancak Gazze’deki savaştan kaçan Filistinlilerin sığındığı hastanenin bombalanması savaşın sınırlı kalacağına ilişkin tüm bu mantıklı argümanları rafa kaldırma potansiyeli taşıyor: “Ancak hastane trajedisinden önce bile Hamas’ın saldırılarının büyüklüğü ve Gazze’de savaş devam ederken sahadaki gerçekler kilit aktörlerin stratejik hesaplarını değiştirmeye başlamıştı. Bu değişimler bölgesel gerilimi daha olası kılıyor ve İran ile İsrail arasında çatışma riski özellikle yüksek.”

İsrail ve İran’ın on yıllardır karada, havada ve denizde gölge bir savaş yürüttüğüne dikkat çekilen analiz, İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü “ahtapot stratejisi” gereği İran dışındaki milislere ve İran içindeki nükleer bağlantılı hedeflere saldırı düzenlediğini hatırlattı. Karşılığında İran’ın da ticari nakliye gemileri de dahil İsrail’e bağlı hedeflere yönelik saldırılarının arttığına dikkat çeken analizde İran’ın hem ABD hem de İsrail’den gelen provokasyonlara verdiği yanıtlarının nispeten ölçülü kalmasının İsrail’i yanlış bir hesaplamaya yöneltebileceği belirtildi: “İsrailli liderler bu itidali, İran’ı daha geniş bir çatışma başlatmaktan başarıyla alıkoydukları şeklinde yorumladılar. İsrail’in İran’la ilgili varsayımları giderek Gazze’deki Hamas’la ilgili savaş öncesi varsayımlarına benzemeye başladı: İsrail, ciddi bir misilleme ya da daha geniş çaplı bir savaş riskine girmeden düşmanının kabiliyetlerini periyodik olarak azaltabileceğine – çimleri biçebileceğine- inanıyordu.”

Analize göre İran’da da benzer bir özgüven hakimdi: “İran, Hizbullah güçlerinin İsrail’e oluşturduğu tehdit de dahil kendi caydırıcı yeteneklerinin, İsrail’in önemli bir tepkisine maruz kalmadan bölge genelinde gücünü pekiştireceğine ve nükleer duruşunu sürdürmesine izin vereceğine inanmış olabilir. Son aylarda Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetine karşı yapılan yaygın protestolar İran’ın zayıflamış bir İsrail’in, provokasyonlarına meydan okumayacağı varsayımını güçlendirmiş olabilir. İsrail ve İran’ın her ikisinin de üstünlüğün kendilerinde olduğuna inanması iki ülkeyi tehlikeli bir yola sürüklüyordu. Her iki taraf da kontrol edilemez bir tırmanma riskine girmeden periyodik olarak diğerini iğneleyebileceğini hayal ediyordu.”

Ancak şimdi İsrail-İran çatışmasının önündeki engellerden bazıları yıkılıyor olabilir: “Mevcut savaş Hizbullah’ın İsrail’e geniş çaplı bir saldırısına, İsrail’in Hizbullah’a büyük bir saldırısına, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırısına ya da benzer büyüklükte başka bir olaya yol açarsa, bariyerler tamamen yıkılabilir. İsrail ve İran bu tür gelişmeleri varoluşsal tehditler olarak görebilir ve liderlerini doğrudan çatışma konusunda daha az temkinli hale getirebilir.”

“İsrail’in dikkati dağılmış ve hırpalanmışken…”

“Bu yıkıcı sonuç kesin değil, ancak her iki taraftaki mevcut düşünce, çatışmayı kısıtlamak yerine tehlikeli bir genişlemeye doğru itebilir. Tahran’daki liderler İsrail-Hamas savaşını, Lübnan ya da Suriye’den vekaleten saldırılar düzenleyerek İsrail’in kapasitesini azaltmak ya da Irak ve Suriye’deki ABD güçlerine yönelik milis saldırılarının yeniden başlamasını teşvik etmek için bir fırsat olarak görebilir. Bu operasyonlar halihazırda başlamış olabilir: 18 Ekim’de ABD, Irak’ta ABD güçlerinin konuşlandığı bir üssü hedef alan insansız hava araçlarını durdurdu. Eylemlerini Gazze’deki Filistinlilerin çektiği acılara bir yanıt olarak niteleyen İran, bölgesel ve küresel ilişkilerini bozmadan İsrail ve hatta ABD ile karşı karşıya gelebileceğini de düşünebilir. (…) İran’ın bakış açısına göre, İsrail’in İran hedeflerine yönelik önceki saldırıları cevapsız kalmıştı ve bir karşılık verilmesi gerekiyordu. İsrail’in dikkati dağılmış ve hırpalanmışken, Hamas’ın saldırısıyla zayıflıkları açıkça ortaya çıkmışken, şimdi uygun bir zaman olabilir. İranlı liderler sadece intikam almayı değil, İsrail’in Gazze’deki savaşı sona erdirdikten sonra askeri gücünü İran’a yöneltme ihtimalini de düşünüyorlarsa, Tahran önleyici eylemi bir gereklilik olarak bile görebilir.

“Hazır ABD tam destek vermişken…”

“İsrail’in Hamas’ın saldırısını öngörememesi ve engelleyememesi, düşmanlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda uzun süredir sahip olduğu varsayımları altüst etti. Kendisini yok etmek isteyen bir düşmanın ‘kontrol altına alınabileceği’ ya da ‘yönetilebileceği’ düşüncesi -şimdiye kadar İsrail’in Hamas’a yönelik politikasını yönlendiren bir varsayımdı- itibarını yitirdi. İsrail gözünü İran’a dikerse, füze ve nükleer tesisler ile Devrim Muhafızları’na bağlı yerler de dahil olmak üzere İran’daki hükümet hedeflerine geniş çaplı saldırılar düzenleyerek ahtapotun başına doğru ilerlemeye karar verebilir. İsrailli liderler ülkelerinin sarsılan caydırıcılığını yeniden tesis etmenin tek yolunun İran’la doğrudan ve açık bir şekilde yüzleşmek olduğuna inanmaya başlayabilirler. Biden yönetiminin mevcut savaşın başlamasından bu yana İsrail’e taahhüt ettiği güçlü askeri destek, İsrailli yetkililerin İran’a yönelik bir saldırı durumunda ABD’nin desteğine güvenebileceklerine dair inançlarını artırabilir.”

Çatışmadan kaçınmak daha büyük tehlike mi?

Analiz özetle şu uyarıları yapıyor:  “İsrail ve İran arasında daha fazla çatışma, hatta tam ölçekli bir savaş bile bölgeyi istikrarsızlaştırabilir, küresel piyasaları bozabilir, sivillere büyük zarar verebilir, ABD güçlerini bölgeye çekebilir ve hatta belki de İran’ın nükleer kapasitesini silahlandırmasına neden olabilir. Savaşın henüz bölgeye yayılmamış olması, dünya liderlerini bir genişlemenin olamayacağı düşüncesine sevk etmemelidir. Ne de olsa İsrail ve İran’ın tırmanma dinamiğinin temelini oluşturan kırılgan ve hayali varsayımlar öfke, yanlış hesaplama ya da strateji değişiklikleriyle aniden bozulmaya meyilli.

Bu çatışma ancak tüm tarafların bölgesel bir savaştan kaçınmak istemesi halinde kontrol altında kalacaktır. Şimdilik bu koşul geçerli gibi görünüyor. Ancak gelecekte de geçerli olacağının garantisi yok. Sahadaki durum değişken ve İsrail, İran ya da her iki ülkenin stratejik hesaplarındaki değişiklikler, liderlerinin daha geniş çaplı bir çatışmadan kaçınmanın hayatta kalmaları için birbirleriyle savaşarak karşı karşıya gelmekten daha büyük bir tehlike oluşturduğuna inanmalarına yol açabilir.”

ORTADOĞU

Netanyahu, Trump’ın izinde: Yargıya ‘derin devlet’ suçlaması

Yayınlanma

Yolsuzluk ve rüşvetten yargılanan, yardımcıları Katar’dan para almak ve gizli belge sızdırmaktan suçlanan, “yargı reformu” adı altında yargının hükümet üzerindeki denetim mekanizmasını kırmaya çalışan, kendisi ve yakın çevresindeki isimleri soruşturan görevlileri görevden almaya çalışan Netanyahu, ABD Başkanı Trump’ın izinden giderek “derin devleti” suçladı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, çarşamba günü resmi X hesabından yaptığı paylaşımda, ABD ve İsrail’de “solcu Derin Devlet’in” seçimle gelen sağcı liderleri engellemek için yargıyı silah olarak kullandığını iddia etti. Netanyahu paylaşımında, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın sıkça kullandığı retorikten faydalanarak şu ifadeleri kullandı:

“ABD’de ve İsrail’de, güçlü bir sağcı lider seçim kazandığında, solcu derin devlet halkın iradesini engellemek için adalet sistemini silahlandırır. Her iki yerde de kazanamayacaklar! Birlikte güçlüyüz.”

Ancak Netanyahu, paylaşımını yaklaşık yarım saat sonra resmi hesabından silerek, aynı mesajı kişisel hesabından yeniden yayımladı.

Netanyahu’nun paylaşımının altına Elon Musk’ın “kesinlikle katılıyorum” anlamına gelen bir emoji ile yorum yapması dikkat çekti.

Netanyahu’nun bu açıklamasi, İsrail polisinin “Qatargate” adı verilen soruşturma kapsamında Netanyahu’nun bazı yardımcılarına Katar’dan binlerce dolar aktarıldığı iddialarına ilişkin iki şüpheliyi gözaltına aldığını duyurmasının hemen ardından geldi. Perşembe sabahı İsrail medyasında yer alan haberlere göre, gözaltına alınan şüphelilerden biri belirli şartlar altında serbest bırakılırken, diğerinin sorgusu devam ediyor.

Söz konusu soruşturmayı Başsavcı Gali Baharav-Miara’nın emriyle Şin-Bet Direktörü Ronen Bar polisle birlikte yürütüyor. Bu iki isim de Netanyahu ve hükümetinin hedefinde.

Axios haber sitesi, Netanyahu’nun Washington ziyaretinde Trump’ın “derin devlet’e” karşı aldığı önlemlerden ilham alarak Şin-Bet Başkanı Ronen Bar’ı şubat ayı başlarında görevden alma kararını kesinleştirdiğini yazdı. Netanyahu’nun, Başsavcı Miara’yı görevden alma planı ve hükümetin yargı üzerindeki kontrolünü artırmaya yönelik tartışmalı yasa değişikliklerini yeniden gündeme getirme çabası dün Batı Kudüs başta olmak üzere ülkede büyük çaplı hükümet karşıtı protestolara neden oldu.

Herzog’dan Netanyahu’ya yanıt

Siyasi tartışmalardan uzak durmaya özen gösteren İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Netanyahu’nun paylaşımına yanıt vererek, “İsrail’in güçlü ve bağımsız yargı sistemi demokrasimizin teminatıdır ve İsrail Cumhurbaşkanı olarak bununla gurur duyuyorum” ifadelerini kullandı.

Ana muhalefet lideri Yair Lapid’in partisi Yeş Atid ise Netanyahu’yu “kontrolden çıkmakla” suçladı. Partinin resmi X hesabından yapılan paylaşımda, “Tehlikeli komplo teorileri yayıyor, hukukun üstünlüğünü zayıflatıyor ve İsrail’e zarar veriyor. Panik içinde. Çevresindekilerin yabancı çıkarlarla bağlantılı olduğunu biliyor ve gerçeğin ortaya çıkmasından korkuyor. Bu bir liderlik değil, utanç verici bir panik hali” denildi.

‘Derin devlet’ açıklamalarına devam

Times of Israel’in aktardığına göre Netanyahu, çarşamba günü daha sonra sosyal medyada yayımladığı bir videoda “derin devlet” kavramını daha ayrıntılı bir şekilde ele aldı.

Başbakanlık Ofisi koridorunda bir saksı bitkisini göstererek, “Benden ve hükümetten bir saksı bitkisi gibi olmamızı istiyorlar” diyen Netanyahu, sözcüsü Topaz Luk’un “Peki, derin devlet nedir?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Derin Devlet, İsrail hükümetinin derinliklerinde kökleşmiş ve seçmenlerden daha iyi bildiğini düşünen değişmez bürokrasidir. Her zaman sola eğilimlidirler. Bir sağ hükümet seçildiğinde ‘Demokrasi nedir ki? Kararları neden onlar alsın? Bizi ilgilendirmez, biz karar alırız’ diyorlar. O yüzden seçilebilirsiniz ama gerçekten karar veremezsiniz. Beğenmediğimiz yasaları mı getireceksiniz? Onları iptal ederiz.”

‘Kararları biz vereceğiz’

İsrail medyasında yer alan haberlere göre, Netanyahu ve bazı bakanlar, önceki gece yapılan kabine toplantısında Başsavcı Baharav-Miara’yı ve hukuk sistemini sert bir dille eleştirdi. Toplantıda aşırı sağcı siyasetçi Itamar Ben-Gvir’in ulusal güvenlik bakanı olarak yeniden atanması kararı alındı. Başsavcı Baharav-Miara ise bunun yasal olarak mümkün olmadığını belirtmişti.

İsrail’in resmi kanalı KAN’a göre Netanyahu toplantıda, “Trump, İsrail’deki derin devletin ne kadar köklü olduğunu duyduğunda inanamadı. Okyanus kadar derin” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun, “Siz, aydınlar, ‘Ne yani, maymunlar seçim mi yapacak? Kararları bir mağaza tezgahtarı mı verecek? Siz halkın üzerinde olanlarsınız’ diyorsunuz” dediği öne sürüldü.

Kanal 13 haberine göre Netanyahu ayrıca, “Seçimleri iptal edeceğimiz söylentisini duydum. Tabii ki bu saçmalık. Ama İsrail’de seçimlerin ne değeri var ki? İşte söylüyorum, bitti. Bakanları biz atayacağız” dedi.

Başbakanlık Ofisi ise KAN’ın haberini “yanıltıcı” olarak nitelendirerek, Netanyahu’nun “yasama, yürütme ve yargı arasındaki dengeye duyulan ihtiyacı yıllardır vurguladığı” açıklamasında bulundu.

Öte yandan, Adalet Bakanı Yariv Levin de başsavcıyı eleştirerek, “Anayasa Mahkemesi bile senin hukuk görüşlerinle kıyaslandığında daha ölçülü görünüyor” dedi. İletişim Bakanı Şlomo Karhi ise Baharav-Miara’nın “çıkar çatışması içinde olduğunu” öne sürerek, “Seni çoktan görevden almamız gerekiyordu ve yakında bunu yapacağız” ifadelerini kullandı.

Başsavcı Baharav-Miara ise kabine toplantısında, “Hukuki durumu size sunuyorum. Başbakan, Ben-Gvir’in ulusal güvenlik bakanı olarak atanmasıyla ilgili benimle görüşmelidir. O zamana kadar kendisi başka bir bakanlık görevine atanabilir” yanıtını verdi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu’nun sözcüsünün maaşını Katar ödemiş

Yayınlanma

Eliezer Feldstein

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “gizli belgelerin sızdırılması” davasından tutuklu bulunan ve “Qatargate” skandalında şüpheliler arasında yer alan sözcüsü Eliezer Feldstein, İsrailli bir iş insanı vasıtasıyla Katar’ın lobi faaliyetlerini yürüten ABD’li danışman Jay Potlik’ten para aldığı ortaya çıktı.

İsrail devlet televizyonu KAN, İsrailli iş insanı Gil Birger’in, Katar adına çalışan ABD’li lobici Jay Potlik’ten aldığı parayı Netanyahu’nun danışmanı Feldstein’a aktardığını söylediği bir ses kaydını yayımladı.

Bu ses kayıtlarına göre, Katar hükümeti adına lobi faaliyetleri yürüten ABD’li danışman Jay Potlik, parayı Gil Birger isimli İsrailli bir iş insanına verdi ve Birger de Netanyahu’nun sözcüsü olarak çalıştığı sırada Feldstein’a aktardı.

Şin-Bet Direktörü, “Qatargate” skandalı yüzünden mi kovuldu?

Başbakanlıkta çalıştığı süre boyunca sözcü olarak tanımlanmasına rağmen güvenlik soruşturmasından geçmediği için maaş almayan Feldstein’in maaşını Katar’dan gelen parayla Birger’in şirketinden aldığı kaydedildi.

Kaydın yayınlanmasından sonra Feldstein’in avukatları Oded Saburai ve Sion Hausman, müvekkillerinin Katar ile İsrail arasında arabuluculuk yaptığı iddia edilen İsrailli iş adamından para aldığını kabul etti. Ancak bu paranın Katar’dan geldiğini bilmediğini ileri sürdü.

Avukatlar, bu yöntemin Başbakanlıktan maaş alamayan Feldstein’in parasını alması için üretilen geçici ve kısmi bir çözüm olduğunu, Feldstein’in bunun Katar’la ilişkili olduğunu bilmediğini iddia ederek “Katar’a bilgi aktarmamış ve onlardan hiçbir zaman para almamıştır” dedi.

Öte yandan ses kayıtlarının yayınlanmasından saatler sonra polis, devam eden soruşturma kapsamında dün akşam iki şüpheliyi gözaltına aldı. Ancak davada yayın yasağı olduğu için şüphelilerin neyle suçlandığı henüz bilinmiyor.

Feldstein, Qatargate skandalı dışında gizli askeri belgeleri sızdırdığı iddiasıyla ulusal güvenliği tehlikeye atmakla suçlanıyor. Savcılar, Feldstein’ın belgeleri sızdırarak kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığını öne sürüyor.

Öte yandan, Netanyahu’nun eski danışmanları Jonatan Urich ve Yisrael Einhorn’un da Katar lehine 2022 Dünya Kupası öncesinde halkla ilişkiler çalışmaları yaptığı iddia ediliyor. İddiaların merkezindeki üç isim suçlamaları reddederken, Netanyahu’nun ofisi de iddiaları yalanladı.

Netanyahu’nun asıl hedefi

İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara, şubat ayı sonunda polis ve iç istihbarat birimi Şin-Bet’ten bu iddiaları araştırması için soruşturma başlatılmasını emretti. Netanyahu’nun, hafta sonu Şin-Bet Başkanı Ronen Bar’ı görevden alacağını açıklaması ise muhalefet ve sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çekti. Muhalefet, Netanyahu’nun bu kararla soruşturmayı engellemeye çalıştığını söylüyor.

Kanal 13’ün daha önceki bir haberinde, Katar’dan Netanyahu’nun danışmanlarına yüz binlerce dolar aktarıldığı öne sürüldü. Habere göre Katar’dan gelen paraların büyük miktarda olması, soruşturmayı yürüten yetkilileri şaşırttı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

On binlerce İsrailli Netanyahu hükümetine karşı yürüyor

Yayınlanma

İsrail’de on binlerce kişi Başbakan Binyamin Netanyahu ve hükümetinin, İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet (Şabak) Direktörü Ronen Bar’ı görevden alma girişimi ve Gazze’ye saldırıları yeniden başlatma kararına karşı gösteri düzenliyor.

Protestoların odak noktası, İsrail’de Meclis, Başbakanlık ve diğer hükümet binalarının bulunduğu Batı Kudüs oldu.

Göstericiler sabah saatlerinde Tel Aviv-Kudüs arasındaki ülkenin ana arterlerinden 1 numaralı otoyolu trafiğe kapattı. Yollarda uzun kuyruklar oluşturdu.

Ardından, İsrail Meclisi çevresinde bakanlıklar ve devlet binalarının bulunduğu Batı Kudüs’teki meydanda toplanan on binlerce kişi, Netanyahu hükümetinin istifası ve erken seçim çağrısıyla protesto düzenledi.

İsrail bayrakları, Gazze Şeridi’ndeki İsrailli esirleri temsil eden sarı kurdeleler taşıyan göstericilere, eski Başbakan Ehud Barak, eski Savunma Bakanı Moşe Yaalon gibi eski üst düzey siyasetçiler de katıldı.

Hükümetin Gazze Şeridi’ne yeniden saldırı başlatmasını protesto eden göstericiler, Netanyahu’yu “siyasi gerekçelerle Gazze’ye saldırı başlatıp buradaki İsrailli esirlerin hayatını riske atmakla” suçlayan sloganlar attı, afiş ve pankartlar taşıdı.

Öte yandan Batı Kudüs’teki gösterilere araçlarıyla katılan bazı vatandaşlar, trafikte araçlarını durdurarak sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştirdi. Batı Kudüs’ün birçok noktasında trafik yoğunluğu yaşandı.

“Netanyahu hükümeti meşruiyetini kaybetti”

İsrail’de ana muhalefet partisi Yesh Atid (Gelecek Var) lideri Yair Lapid, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, İsraillilere gösterilere katılma çağrısı yaptı.

“Netanyahu hükümeti meşruiyetini kaybettiği için sokaklara inme kararı aldıklarını” belirten Lapid, “hükümetin yol açtığı yıkım karşısındaki sessizliğin, hükümete ülkeyi parçalaması için daha fazla zaman verdiğini” ifade etti.

The Times of Israel’in haberine göre, İsrail Hava Kuvvetlerinden emekli Tuğgeneral Amir Haskel, Netanyahu’nun Batı Kudüs’teki evinin yakınlarında megafonla slogan atarken İsrail polisi tarafından güç kullanılarak gözaltına alındı.

Netanyahu’nun İsrail’de Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ı görevden alacağını 16 Mart’ta duyurması, muhalefetin ve Netanyahu karşıtlarının yoğun tepkisiyle karşılanmıştı.

İsrail Başsavcılığı, Netanyahu’nun yakın danışmanlarının soruşturulduğu iki dosyaya Şin-Bet baktığı için söz konusu adımın hukuksuz olabileceği uyarısını yapmıştı.

İsrail Başbakanlığı, Başsavcı Gali Baharav-Miara’nın “yetkisini sapıkça aştığı” değerlendirmesinde bulunmuştu.

İsrail, siyasi kriz yaşanırken ateşkesi bozdu

İsrail’de siyasi kriz yaşanırken Netanyahu hükümeti, 18 Mart’ta Hamas ile ateşkesi bozarak Gazze Şeridi’ne şiddetli saldırılar düzenledi.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne 18 Mart sabahı düzenlediği hava saldırılarında, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere en az 400 kişi hayatını kaybetti, 500’ün üzerinde Filistinli yaralandı.

İsrail Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamada, saldırıların Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın talimatlarıyla başlatıldığı, Hamas’a karşı “gittikçe artan askeri güçle” hareket edileceği ifade edildi.

Hamas ise “İsrail’in verdiği sözlere uymadığını ve ateşkese arabulucu ülkelerin gözü önünde sorumluluklarını yerine getirmeyerek Gazze Şeridi’nde Filistin halkına karşı soykırımını yeniden başlattığını” açıkladı.

Gazze Şeridi’ndeki İsrailli esirlerin aileleri, ateşkesi bozan Netanyahu hükümetini “esirlerden vazgeçmekle” suçlayarak hükümetin savaşı yeniden başlatmasına esirleri geri getirmeyi gerekçe göstermesinin “tam bir aldatmaca olduğunu” belirtti.

İsrail’deki muhalefet partileri de Başbakan Netanyahu’nun iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet Direktörünü görevden alması gibi tartışmalı siyasi adımlarının gölgesinde saldırıların yeniden başladığına dikkati çekti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English