Ortadoğu
‘ABD, Ukrayna’ya göndereceği on binlerce top mermisini İsrail’e verecek’

ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon), kendi acil durum stoklarından başta Ukrayna’ya tedarik etmeyi planladığı on binlerce 155 mm top mermisini İsrail’e göndermeyi planladığı bildirildi.
Axios portalının ismi belirtilmeyen İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberine göre söz konusu değişikliğin Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin cephe hattındaki durumu üzerinde doğrudan bir etkisi olmayacak.
Ancak kaynaklar, İsrail ile Filistinli gruplar arasındaki çatışmanın tırmanması ve Orta Doğu bölgesine yayılması halinde ABD’nin Ukrayna’ya yeterli yardımı sağlayıp sağlayamayacağının belirsiz olduğunu kaydetti.
Haberde ayrıca 2023 yılı başından itibaren ABD’nin, İsrail’de bulundurduğu mühimmat stoklarındaki 155 mm top mermilerini Ukrayna’ya transfer etmek üzere almaya başladığı anımsatıldı.
Daha önce İsrailli yetkililer, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının ardından İsrail Savunma Kuvvetleri ve Savunma Bakanlığı’nın, Gazze’de kara harekâtına hazırlanmak ve kuzeyde Hizbullah ile olası bir çatışmanın tırmanması durumunda acilen top mermilerine ihtiyaç duyduklarını ABD tarafına bildirdiğini açıklamıştı. İhtiyaç listesinde daha önce ele geçirilen 155 mm’lik top mermileri de yer alıyordu.
İsrail, halihazırda İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’den en çok yardım alan ülke konumunda.
Eski Başkan Barack Obama döneminde imzalanan uzun vadeli anlaşma uyarınca 2019 ile 2028 arasında İsrail’e 38 milyar dolar taahhüt eden Washington yönetimi, 2023 boyunca Tel Aviv’e askeri yardım olarak 3,8 milyar dolar ayırmıştı.
Ortadoğu
Netanyahu’dan tehdit: ‘Silahsızlanma yoksa ateşkes de yok’

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ateşkes için Hamas’ın tamamen teslim olmasını ve liderliğinin Gazze’den sürgün edilmesini talep ediyor.
Netanyahu, dün ve bugün yaptığı açıklamalarda, Hamas’ın tamamen silahsızlanması ve Gazze’nin askerden arındırılması şartıyla kalıcı bir ateşkese onay vereceklerini söyledi.
Washington’dan ayrılmadan önce yaptığı açıklamada Netanyahu, “Bu [60 günlük] ateşkesin başında kalıcı bir ateşkes için müzakerelere başlayacağız. Bunun sağlanabilmesi için asgari şartlarımızın karşılanması gerekir: Hamas silahlarını bırakmalı, Gazze silahsızlandırılmalı ve Hamas’ın artık hiçbir askeri ya da idari gücü kalmamalı” dedi.
Netanyahu, “Eğer bu talepler müzakerelerle sağlanırsa ne güzel. Sağlanmazsa 60 gün sonunda kahraman ordumuzun gücüyle sağlayacağız” ifadelerini kullandı.
Hamas ise Netanyahu’nun bu açıklamalarının “kötü niyetini” ve “anlaşma yoluna engel çıkarmaya çalıştığını” kanıtladığını savundu.
Öte yandan Netanyahu, Newsmax’tan Greta Van Susteren’e verdiği röportajda ise, “Anlaşmayı tamamlayabileceğimizi düşünüyoruz” dedi ve “Bu yüzden size ulaşılamaz bir savaş hedefi olduğunu söylemeyeceğim” diye ekledi.
Geçen hafta boyunca Katar’da yeni bir ateşkes önerisi üzerinde bir dizi müzakere yapıldı. Öneri, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un daha önce sunduğu çerçeveye dayanıyor. Buna göre, Hamas’ın 10 rehineyi ve 18 cenazeyi teslim etmesi karşılığında 60 günlük geçici ateşkes öngörülüyor.
Bu süreçte taraflar, kalıcı ateşkes için görüşmeleri sürdürecek. Ancak Hamas, İsrail’in silahsızlanma şartlarını reddediyor ve İsrail güçlerinin Gazze’den çekilmesini, ayrıca kalıcı ateşkese dair güvence verilmesini talep ediyor.
Bu hafta Netanyahu’nun, Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin aileleriyle yaptığı görüşmede, “Hamas’ın teslim olması, silah bırakması ve liderlerinin sürgüne gitmesi” şartlarından vazgeçmeyeceğini yinelediği bildirildi.
Axios’un haberine göre, ABD, İsrail ve Katar’dan yetkililer bu hafta başında Beyaz Saray’da gizli görüşmeler yaptı. Bu toplantılarda, ateşkes önerisindeki en büyük pürüzlerden biri olan İsrail’in kademeli geri çekilme planı gündemdeydi.
Kaynaklara göre Katar, İsrail’e sunduğu geri çekilme haritasının Hamas tarafından reddedilebileceği uyarısında bulundu. İsrail ise ardından daha kapsamlı bir geri çekilmeyi içeren yeni bir harita sundu.
Axios’a konuşan bir yetkili, “Hâlâ bazı görüş ayrılıkları var ama şu anda olumlu bir yönde ilerliyoruz” dedi.
Ancak Times of Israel’e konuşan bir Filistinli yetkili, Hamas müzakerecilerinin hâlâ İsrail’in Gazze’de korumaya çalıştığı geniş tampon bölgeye karşı çıktığını belirtti.
İsrail’in sunduğu yeni harita, bu yıl başında kurulan Morag Koridoru’ndan kısmi çekilmeyi öngörse de hala Gazze Şeridi’nin yaklaşık üçte biri üzerinde İsrail kontrolünü koruma niyetini taşıyor.
Hamas yetkilisi Bessam Naim, AFP’ye yaptığı açıklamada, “İşgalin devamını ve halkımızın İsrail ordusunun kontrolündeki izole bölgelerde yaşamaya zorlanmasını kabul edemeyiz. Doha’daki son tur müzakerelerde heyetimizin işgale sunduğu yaklaşım budur” dedi.
ABD Başkanı Donald Trump ve özel temsilci Witkoff, müzakerelerin olumlu ilerlediğini ve yakında bir anlaşmaya varılabileceğini öne sürdü. Ancak Katar Dışişleri Bakanlığı, 8 Temmuz’daki açıklamasında Gazze’de bir ateşkes için “zaman gerektiğini” vurguladı.
Ortadoğu
Gazze’de ‘Filistinsizleştirme’ projesi BCG için krize dönüştü

Boston Consulting Group’un (BCG) Gazze’de kurulan tartışmalı insani yardım vakfı GHF’ye verdiği destek, savaş sonrası Filistinlilerin zorla yer değiştirilmesini modelleyen çalışmalarla birleşince uluslararası tepkiye yol açtı. İki üst düzey ortak görevden alındı, İngiltere Parlamentosu soruşturma başlattı, şirket ise “yetkisiz girişim” diyerek zararı sınırlamaya çalışıyor.
Dünyaca ünlü danışmanlık şirketi Boston Consulting Group’un (BCG), Gazze’deki tartışmalı insani yardım girişimiyle bağlantısı nedeniyle yaşadığı iç kriz derinleşiyor. Şirket, hem müşteriler hem de çalışanlar arasında oluşan tepkiyi yatıştırma çabasının bir parçası olarak projeye onay veren iki kıdemli ortağının görevlerinden ayrıldığını duyurdu.
Wall Street Journal’da yer alan habere göre proje, 2023 sonbaharında Gazze’de gıda tedarikine yardımcı olmayı hedefleyen pro bono (gönüllü) bir girişim olarak başladı. Ancak proje, kısa sürede İsrail destekli ve yoğun biçimde eleştirilen bir yardım dağıtım ağına dönüştü. Yerel sağlık yetkililerine göre, son haftalarda yardım merkezleri çevresinde toplanan sivillere ateş açılması sonucu yüzlerce Filistinli öldü.
BCG, krizin büyümesi üzerine, firmanın riskten sorumlu yöneticisi Adam Farber ve sosyal etki biriminin başındaki Rich Hutchinson’ın görevlerinden ayrıldığını açıkladı. İki isim şirket bünyesinde kıdemli ortak olarak kalmaya devam edecek. Kaynaklara göre, her iki yönetici de projeye başlangıç aşamasında onay verdi ancak tüm detaylardan haberdar değildi.
Bu gelişme, haziran ayında görevden alınan iki diğer BCG ortağı Matt Schlueter ve Ryan Ordway’in ardından geldi. Firma, bu iki ismin projeyi başlattıktan sonra talimatlara aykırı şekilde bağımsız hareket ettiğini belirtti.
BCG’den The Wall Street Journal’a yapılan açıklamada, “2024 sonunda bir ortak, gönüllü çalışmayı olduğundan farklı tanıttı. Aylar sonra, izinsiz şekilde ücretli bir aşamaya geçti ve aynı zamanda Gazze’nin savaş sonrası yeniden inşasına yönelik gizli modelleme çalışmaları yaptı. Bu çalışmalar, şirketin açık talimatlarına aykırıydı” denildi.
BCG, söz konusu faaliyetlerin hiçbirinden ücret almadığını ve durum fark edilir edilmez hemen müdahale edildiğini ileri sürdü. Yapılan bağımsız soruşturmanın, bu durumun bireysel suistimallerin yanı sıra denetim eksikliğinden kaynaklandığını ortaya koyduğu iddia edildi.
BCG’nin Gazze’deki çalışmaları Ekim 2023’te başladı. BCG, Gazze’de yeni bir yardım kuruluşu kurmak için fizibilite çalışmasının geliştirilmesine yardımcı olmak üzere anlaşma imzaladı. Şirket, özel sermaye şirketi McNally Capital’in sahibi olduğu Washington merkezli güvenlik şirketi Orbis Operations ile sözleşme imzaladı. Orbis, eski CIA ajanları ve terörle mücadele uzmanları çalışıyor.
Bu çabalar sonunda, Gazze İnsani Yardım Vakfı (GHF) adlı yapı kuruldu. Ancak GHF, Avrupa Birliği, 20’den fazla hükümet ve uluslararası yardım kuruluşları tarafından sert biçimde eleştirildi. Vakıf, sivilleri savaş alanlarından geçerek yardım almaya zorlamakla suçlandı. İsrail ordusu, kalabalıkların tehdit oluşturduğu gerekçesiyle ateş açtığını savundu ancak sonrasında yardım noktalarındaki uygulamaları gözden geçireceğini açıkladı.
Mart 2024’te, BCG’nin çalışmaları ücretli hale geldi. Şirket, McNally Capital adına hareket ederek özel lojistik firması Safe Reach Solutions ile çalıştı. Safe Reach, GHF’nin yardım dağıtımı sırasında güvenliği sağlamaktan sorumluydu.
Zamanla, görevden alınan iki ortak, Filistinlilerin Gazze dışına taşınmasının maliyetini hesaplayan bir savaş sonrası modelleme projesi yürüttü.
Financial Times’ın ortaya çıkardığı BCG tarafından geliştirilen modellerden birine göre, 500 binden fazla Filistinlinin kişi başı 9 bin dolarlık “yeniden yerleştirme paketi” ile Gazze’den ayrılması öngörüldü. Aynı modelde, bu nüfusun en az dörtte üçünün geri dönmemesi hedeflendi. Şirket, bu yöntemin daha düşük maliyetli olduğunu savundu.
BCG, bu çalışmanın kendi onayı dışında gerçekleştiğini ileri sürdü.
BCG’nin bu yeniden yerleştirme planıyla ilişkilendirilmesi, şirket içinde ve dışında yoğun tepkiyle karşılandı. Çocuklara yardım kuruluşu Save the Children, BCG ile olan gönüllü ortaklığını geçen ay askıya aldı.
BCG CEO’su Christoph Schweizer, bu hafta şirketin eski çalışanlarına gönderdiği bir mektupta, “Bu, hiçbir şekilde resmî bir BCG projesi olmasa da ilişki kurulmuş olması bizim için hem rahatsız edici hem de itibar açısından son derece yıpratıcı” ifadelerini kullandı.
İngiltere Parlamentosu da BCG’nin GHF ile olan ilişkisini araştırmak üzere harekete geçti. Parlamento komitesi, CEO Schweizer’dan projenin zaman çizelgesini, projeye kimlerin finansman sağladığını ve görevden alınan ortakların rolünün ne olduğunu açıklamasını istedi. BCG’den 22 Temmuz’a kadar yanıt verilmesi talep edildi.
Eski çalışanlar, BCG gibi büyük ve itibarlı bir şirketin böyle bir projeye nasıl dâhil olduğunu sorgularken, firmanın iç denetim sistemleri de eleştiri konusu oldu. Riskten sorumlu yöneticinin aynı zamanda müşteri projelerine zaman ayırmasının bir zafiyet yarattığı belirtiliyor. BCG şu anda kapsamlı bir iç denetim süreci başlatmış durumda.
Batı Asya, BCG gibi danışmanlık firmaları için büyüyen bir pazar. 2024’te 8,72 milyar dolarlık hacme ulaşan bölgesel danışmanlık sektörü, bir önceki yıla göre %11 büyüme gösterdi.
Kaynaklara göre, danışmanlık firmaları, bölgedeki karar vericilerle ilişkilerini güçlendirmek ve uzmanlıklarını göstermek amacıyla sıkça insani projelerde gönüllü katkı sunuyor. Ancak BCG’nin Gazze’deki son projesi, bunun şirkete ne kadar ağır bir mali ve itibar faturası çıkarabileceğini gözler önüne serdi.
Ortadoğu
Trump’ın Ankara ve Şam’daki jokeri: Thomas Barrack kimdir?

ABD Başkanı Donald Trump’ın yakın dostu ve milyarder yatırımcı Thomas J. Barrack, Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi olarak atandı. Barrack, geleneksel diplomatik süreçler yerine sonuç odaklı ‘olay diplomasisi’ yaklaşımıyla Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasına öncülük ederken, Türkiye ile F-35/S-400 krizinin çözümünü ve Lübnan’da Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını hedefliyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın en güvendiği isimlerden biri olan milyarder yatırımcı Thomas J. Barrack, hem ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi hem de Suriye Özel Temsilcisi olarak yürüttüğü çifte görevle Orta Doğu’da alışılmışın dışında bir diplomatik misyon yürütüyor.
Kırk yılı aşkın finans, hukuk ve hükümet tecrübesini, özellikle Orta Doğu’daki derin ticari bağları ve Başkan Trump ile olan ‘şahsi dostluğuyla’ birleştiren Barrack, Amerika’nın bölgedeki politikasını yeniden şekillendirmek için sonuç odaklı ve “olay diplomasisi” olarak adlandırdığı bir yaklaşım benimsiyor.
Barrack, Mart 2025’te Başkan Trump tarafından Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne aday gösterildi ve Nisan 2025’te Senato’dan onay alarak 14 Mayıs 2025’te resmi olarak görevine başladı. Bu atamadan kısa bir süre sonra, 23 Mayıs 2025’te, Ankara’daki büyükelçilik görevini sürdürürken aynı zamanda ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi olarak atandı.
Ankara’da yeni dönem: F-35 ve S-400 krizi çözülüyor mu?
Barrack, Ankara’daki görev süresi boyunca Türkiye’nin hak ettiği değeri her zaman görmediğini düşündüğü önemli bir bölgesel aktör ve NATO müttefiki olduğunu sık sık vurguladı.
İki ülke arasındaki güveni yeniden tesis etmek için Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki güçlü kişisel ilişkilere güvendiğini belirtti.
Barrack, NATO zirvesinde Erdoğan’ın Trump’ın yanında durduğu bir anı anlatırken, Trump’ın kamuoyundaki imajının aksine “aslında tatlı, nazik ve kibar” olduğunu ve iki liderin “gerçekten birbirlerinden hoşlandıklarını” ifade etti.
En somut diplomatik girişimlerinden biri, Ankara’nın Rus S-400 hava savunma sistemini almasıyla başlayan ve Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına ve CAATSA yaptırımlarına yol açan krizi çözme taahhüdü oldu. Barrack, bu anlaşmazlığın 2025 sonuna kadar çözülebileceğine inandığını kamuoyuna açıkladı.
Trump ve Erdoğan’ın diplomatlarına bir çözüm bulmaları için talimat vereceğini ve ABD Kongresi’nin de “akıllı bir çözümü” destekleyeceğini söyledi.
Barrack, “Beş yıldır tartışılan tüm bu konular; F-35’ler, F-16’lar, S-400’ler, yaptırımlar, gümrük vergileri… Yeter artık,” diyerek taraflara bu meseleleri bir kenara bırakma çağrısında bulundu.
Şam’da ‘olay diplomasisi’: Yaptırımlar kalktı, 7 milyar dolarlık anlaşma imzalandı
Barrack’ın Suriye Özel Temsilcisi olarak atanması, Washington’un Esad rejiminin Aralık 2024’te düşmesinin ardından Suriye politikasında önemli bir değişikliğe gittiğinin sinyalini verdi.
Trump yönetiminin yeni politikası, geçmişteki “ulus inşası” çabalarından uzaklaşarak yaptırımların kaldırılması, ekonomik yeniden yapılanma ve istikrarın sağlanmasına odaklanıyor.
Barrack, bu yaklaşımı “süreç diplomasisi” yerine “olay diplomasisi“ olarak tanımlıyor ve “icraat ve sonuçlara” öncelik verildiğini belirtiyor.
Bu politikanın ilk adımı, Başkan Trump’ın 14 Mayıs’ta “Suriye’ye yönelik yaptırımları yırtıp atma” kararıyla atıldı.
Hemen ardından Hazine Bakanlığı, 23 Mayıs’ta Suriye’ye yönelik kapsamlı yaptırımları kaldıran bir genel lisans yayımladı ve Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımlara 180 günlük bir muafiyet tanındı.
Barrack, bu süreci yönetmek için Suriye’nin geçici Devlet Başkanı Ahmed eş-Şaraa ile 24 Mayıs’ta İstanbul’da, 29 Mayıs ve 9 Temmuz’da ise Şam’da bir araya geldi.
Bu görüşmelerin somut bir sonucu olarak, 29 Mayıs’ta Suriye ile Katarlı, ABD’li ve Türk şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum arasında 7 milyar dolarlık bir enerji anlaşması imzalandı.
Aynı zamanda, yenilenen diplomatik ilişkilerin bir sembolü olarak Şam’daki ABD Büyükelçiliği rezidansı yeniden açıldı.
Masadaki zorlu başlıklar: SDG entegrasyonu ve Hizbullah’ın silahsızlandırılması
Ekonomik cephede kaydedilen ilerlemeye rağmen, askeri güçlerin entegrasyonu gibi konularda önemli zorluklar devam ediyor. Barrack, Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yeni Suriye ordusuna entegrasyonu için yapılan görüşmelerde aktif rol alıyor.
Fakat en büyük anlaşmazlık, SDG’nin yeni ordu içinde bir bütün olarak mı kalacağı, yoksa üyelerinin bireysel olarak mı dağıtılacağı konusunda yaşanıyor.
Barrack, bunun “büyük bir sorun“ olduğunu kabul ederek, taraflar arasında güven inşa etmenin gerekliliği nedeniyle ilerlemenin “bebek adımlarıyla” gerçekleştiğini belirtti.
Barrack’ın diplomatik çabaları Lübnan’a da uzandı. Bu hafta Beyrut’u ziyaret ederek, ABD’nin Hizbullah ve diğer silahlı grupların silahsızlandırılmasını amaçlayan önerisine Lübnan hükümetinin verdiği yanıtı aldı.
Barrack, yedi sayfalık yanıttan “inanılmaz derecede memnun kaldığını” söylese de yanıtın detayları kamuoyuna açıklanmadı. ABD’nin önerisinin, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını Lübnan için ekonomik reformlara ve İsrail’in ülkedeki askeri operasyonlarını sona erdirmesine bağladığı bildiriliyor.
Barrack, Lübnan için “tek ulus, tek halk, tek ordu” hedefini yineleyerek, Başkan Trump’ın somut ilerleme olmadan müzakerelere devam etme “sabrı olmadığını” savundu.
Lübnan kökenli bir emlak devinin portresi
28 Nisan 1947’de Kaliforniya’da doğan Thomas Joseph Barrack Jr., Lübnan’ın Zahle kentinden göç eden Katolik bir ailenin torunu.
Bu mirasına diplomatik temaslarında sık sık atıfta bulunuyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldıktan sonra kariyerine bir finans avukatı olarak başladı. 1972’de Suudi Arabistan’a gönderildi ve burada bir Suudi prensle yakın ilişkiler kurdu. 1982’de Başkan Ronald Reagan tarafından İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olarak atandı.
Hükümet hizmetinin ardından finans sektörüne dönen Barrack, 1990 yılında, daha sonra DigitalBridge’e dönüşecek olan küresel özel sermaye şirketi Colony Capital’ı kurdu.
Şirket, onun liderliğinde dünya çapında 200 milyar dolardan fazla sermaye yatırımı yaparak dünyanın en büyük gayrimenkul yatırım firmalarından biri haline geldi. Bu kariyeri boyunca, özellikle Orta Doğu’daki yatırımcılar ve hükümetlerle geniş bir küresel ilişki ağı kurdu.
Trump ile dostluğu ve geçmişteki hukuki süreçler
Barrack’ın Donald Trump ile on yıllara dayanan yakın bir dostluğu bulunuyor. Trump’ın 2016 başkanlık kampanyasında kıdemli danışman olarak görev yaptı ve seçimlerin ardından 58. ABD Başkanlığı Yemin Töreni Komitesi’nin başkanlığını yürüterek 100 milyon dolardan fazla bağış topladı.
Ancak bu yakın ilişkiler ve özellikle BAE ile olan bağlantıları, hukuki sorunları da beraberinde getirdi. Temmuz 2021’de yabancı bir hükümet adına kayıtsız ajanlık yapma suçlamasıyla tutuklandı.
Ancak Kasım 2022’de tüm suçlamalardan beraat etti. Daha önce de Trump’ın ilk döneminin son günlerinde, 2019’daki “üniversiteye kabul skandalı” ile ilgili olarak başkanlık affından yararlanmıştı.
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Ortadoğu2 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Kimler faşist olabilir? Önce Mussolini’nin İtalya’sına, sonra İsrail’e bakalım
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’
-
Görüş2 hafta önce
Modi dönemi, Hindistan’ın ‘karanlık döneminin’ ileri bir uyarlaması mı?
-
Amerika1 hafta önce
Trump’ın gümrük vergilerini erteleme süresi 9 Temmuz’da doluyor, şimdi ne olacak?
-
Görüş1 hafta önce
Kazananı Olmayan Kontrol Edilebilir Bir Çatışma