Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Seçim döneminde Biden’ın Orta Doğu kumarı

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makalede, Biden’ın Suudi-İsrail normalleşmesini merkeze alarak oluşturmaya çalıştığı yeni Orta Doğu vizyonu ele alınıyor. ABD seçimlerinin yaklaşması nedeniyle söz konusu vizyonun seçime hayata geçmesinin neredeyse imkansız olduğuna dikkat çekilen makalede, hayata geçmese bile bir yol haritasının kamuoyuna açıklanmasının “büyük bir diplomatik zafer” anlamına gelebileceği iddia ediliyor. Makale bu vizyonun önündeki engellere de dikkat çekiyor:

***

Biden’ın Orta Doğu’yu Yeniden İnşa İçin Yaptığı Büyük Pazarlık

Seçim yılı kumarı uzak bir ihtimal.

Amy Mackinnon ve Robbie Gramer

Planlara aşina dokuz analist ve eski ABD hükümet yetkilisine göre Biden yönetimi, İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmayı Filistin devletine yönelik önemli adımlara bağlayacak iddialı bir büyük pazarlık için zemin hazırlıyor. Bu uzun soluklu diplomatik kumar Orta Doğu’yu yeniden şekillendirebilir ve ABD Başkanı Joe Biden’ın dış politika mirasını tanımlayabilir, ancak birçok kişinin aşılamayacağından korktuğu şaşırtıcı zorluklarla karşı karşıya.

Yönetimin üzerinde çalıştığı plan, Suudi dış politikasının en önemli önceliklerinden biri olan ABD-Suudi savunma anlaşması için daha önceden var olan çabaların üzerine inşa ediliyor. Bunun karşılığında en etkili Körfez Arap ülkesi olan Suudi Arabistan, İsrail ile diplomatik ilişkiler kuracak ve tüm taraflar Filistin devletine doğru geri dönüşü olmayan adımlar atmayı kabul edecek.

İsrail’in Arap dünyasında ve ötesinde geniş çaplı kınamalara neden olan Gazze’deki misilleme savaşına rağmen, Suudi yetkililer normalleşme çabalarından asla vazgeçmedi. Washington’daki yetkililer, ABD öncülüğünde onlarca yıldır sürdürülen barış çabalarının İsrailliler ve Filistinliler arasındaki gerilimi sona erdiremediği ya da işlevsel, egemen bir Filistin devleti yaratamadığı bir bölgede, inatçı statükoyu sarsmanın en iyi yolu olarak hâlâ bunu görüyor.

Biden’ın Beyaz Saray’daki en üst düzey Orta Doğu yardımcısı Brett McGurk, görüşmelere aşina olanlara göre bu çabaya öncülük ediyor ve yönetimin önerilen planı ilkbaharda açıklaması bekleniyor.

Bu konudaki diplomatik çabalar savaştan önce de zorluydu ve hem İsrail toplumunda derin bir travma yaratan 7 Ekim 2023 Hamas saldırısı hem de İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği ve Hamas yönetimindeki Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre 28 binden fazla Filistinlinin ölümüne neden olan acımasız saldırı nedeniyle daha da karmaşıklaştı.

Obama döneminde ABD’nin İsrail-Filistin müzakereleri özel temsilcisi olarak görev yapan Frank Lowenstein diplomatik atak için “Sanki saatte 100 mil hızla koşarken ve bataklığa saplanmışken Rubik küpünü tamamlamaya çalışıyorsunuz” dedi: “Bu konudaki zorluk derecesi tavan yapmış durumda.”

Geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD’nin Gazze’de ateşkes sağlanması ve İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasının yanı sıra bölgedeki gerilimi azaltacak daha geniş kapsamlı bir anlaşmaya aracılık etmek amacıyla yürüttüğü çok aşamalı diplomatik girişimin bir parçası olarak savaşın başlamasından bu yana bölgeye beşinci ziyaretini gerçekleştirirken bu zorluklar açıkça görülüyordu.

Ziyaret, Hamas’ın ABD, Mısır, İsrail ve Katarlı yetkililer tarafından hazırlanan ve geçen ayın sonlarında örgüte sunulan olası bir ateşkes anlaşmasına verdiği yanıtın ardından gerçekleşti. Blinken, militan grubun taleplerinin “mümkün olmayan” bazı maddeler içerdiğini belirtirken, daha fazla müzakere için alan bıraktığını kaydetti. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Hamas’ın önerdiği şartları “hayal ürünü” olarak nitelendirdi. Blinken nihayetinde bir anlaşma sağlayamadan Washington’a geri döndü.

Hamas’ın saldırısı ve İsrail’in tepkisinin yarattığı kargaşa Orta Doğu’da yankılanırken iddialı bir diplomasi için uygun bir zaman değil gibi görünebilir. Analistler ve eski ABD yetkilileri de hiçbir anlaşmanın on yıllardır süren çatışmaları sona erdiremeyeceğinin altını çiziyor. Ancak bazı uzmanlar bu krizin bölgeyi sardığı gerçeğinin, tam da bu yüzden şimdi denemek için iyi bir zaman olduğunu söylüyor.

Washington merkezli S. Daniel İbraham Orta Doğu Barış Merkezi’nin genel müdürü Joel Braunold, “Her şey çok kaotik. Büyük bir pazarlık yapmak için fırsat var” diyor.

Daha önceki barış çabalarında yer almayan önemli bir unsur; İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini kendi ekonomik ve güvenlik çıkarlarına uygun gören Körfez Arap ülkelerinin ilgisi. George H.W. Bush ve Clinton yönetimleri sırasında ABD’nin Orta Doğu barış çabalarına öncülük eden Dennis Ross, “Buradaki yeni faktör bu” dedi.

Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Trump yönetiminin kolaylaştırdığı İbrahim Anlaşmalarının bir parçası olarak İsrail ile normalleşme anlaşmaları imzaladı. Katar son yıllarda önemli bir diplomatik aracı olarak ortaya çıktı, Hamas’ın siyasi kanadının yanı sıra ABD ile de ilişkilerini sürdürdü ve Gazze’deki İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasına ilişkin müzakerelerin merkezinde yer aldı.

Suudi Arabistan’la normalleşme vaadi İsrail’in Arap dünyasındaki yalnızlığını daha da azaltacak ve en azından teoride Riyad’a Filistinlilere taviz vermesi için İsrail üzerinde güçlü bir koz sağlayacaktır.

Hem Suudi Arabistan hem de ABD, Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimlerinden önce bir an evvel anlaşma yapmak için oldukça motive olmuş durumdalar. Böyle bir anlaşma, dış politika sicili Afganistan’dan Ukrayna’ya ve Orta Doğu’ya kadar kriz yönetimiyle dolu olan bir başkan için büyük bir diplomatik zafer anlamına gelecektir. NBC News’e göre Suudi Arabistan, ABD ile savunma anlaşmasının Senato’dan geçmesini istiyor ve Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham böyle bir anlaşma için gerekli üçte iki çoğunluğa ulaşmak amacıyla ilave oyları sağlama sözü verdi.

Yine de anlaşmaya giden yol istikrarsız. Biden’ın Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile ilişkisi karmaşık. O dönem aday olan Biden, 2020 başkanlık kampanyası sırasında Washington Post köşe yazarı Cemal Kaşıkçı’nın vahşice öldürülmesi nedeniyle Orta Doğu ülkesini “parya” bir devlet olarak tanımlamış ve göreve geldikten sonra da uzun bir geçmişe sahip ABD-Suudi ilişkilerini yeniden değerlendirmeye almıştı.

Şimdi ABD tam bir geri dönüş yaptığına ve anlaşma için istekli göründüğüne göre, Riyad’ın İsrail ile ilişkileri normalleştirme karşılığında Washington’dan ağır bir bedel almaya çalışması muhtemel. Suudi Dışişleri Bakanlığı bu ay yayınladığı bir bildiride “1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti tanınmadığı sürece İsrail ile diplomatik ilişkilerin olmayacağını” söyledi.

Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği sözcüsü Fahad Nazer, Foreign Policy’ye yaptığı açıklamada, “Suudi Arabistan’ın kısa vadedeki önceliği Gazze’de devam eden şiddetin sona erdirilmesi, bunun için de derhal ateşkesin sağlanması, kritik önemdeki insani yardımların ulaştırılması ve rehinelerin serbest bırakılması” dedi: “Bunu Filistin devletine giden açık ve geri dönülmez bir yol sağlayan barış sürecine dönüş takip etmeli.”

Biden yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasındaki ilişkiler de giderek gerginleşiyor. Washington, Filistin devletinin kurulmasına uzun süredir karşı çıkan bir başbakan tarafından yönetilen İsrail tarihinin en sağcı hükümetiyle karşı karşıya.

Ancak Amerika Ulusal Güvenlik Yahudi Enstitüsü Başkanı Michael Makovsky “bu sadece Netanyahu meselesi değil, bu İsrail’in meselesi” diyor. “7 Ekim’den sonra kendi güvenlikleri için neye ihtiyaç duyduklarına dair algıları tamamen değişti.” Holokost’tan bu yana Yahudilere yönelik tek bir günde gerçekleştirilen en büyük katliam olarak kabul edilen 7 Ekim’deki Hamas saldırısı, İsrail toplumunda şok etkisi yarattı ve İsrail halkının Filistin devleti konusundaki görüşlerinde tektonik değişimlere neden oldu: Son anketlere göre İsraillilerin yüzde 65’i iki devletli çözüme karşı çıkarken sadece yüzde 25’i bunu destekliyor; bu da İsraillilerin on yıl önceki duruşlarının tamamen tersine döndüğünü gösteriyor.

Foreign Policy bu yazı için İsrail’in Washington Büyükelçiliği ile bir röportaj yapmak üzere temasa geçti ancak görüşme talebi kabul edilmedi.

Filistinlilerin böyle bir anlaşmadan ne elde edecekleri de belirsiz. Birleşmiş Milletler, Arap liderler ve Blinken Filistin devletine doğru geri dönüşü olmayan adımlar atılması çağrısında bulundu ancak ABD’li yetkililer henüz bunun ne anlama geleceğini ve bu tür önlemlerin nasıl geri dönülmez hale getirileceğini açıkça belirtmedi. Biden yönetimi, Filistin devletinin tam olarak kurulmasının uzak bir ihtimal olduğu konusunda gerçekçi ancak en azından toprak devri ya da Doğu Kudüs konusunda anlaşma gibi iki devletli bir çözüme zemin hazırlamaya yardımcı olabilecek seçenekleri araştırıyor. Dışişleri Bakanlığı’nın da “askerden arındırılmış” Filistin devletinin neye benzeyeceğine dair seçenekleri araştırdığı bildiriliyor, ancak bu Filistin tarafı için bir iyi başlangıç olmayabilir.

Bir de Filistin tarafında devlete giden yolda kimin müzakere edeceği meselesi var. Orta Doğu Enstitüsü’nde kıdemli bir araştırmacı olan Khaled Elgindy, Amerika Birleşik Devletleri’nin müzakere edebileceği başlıca siyasi oluşumlar olan Filistin Yönetimi ve FKÖ’nün “kemikleşmiş ve meşruiyetlerinin büyük ölçüde yitirmiş” olduğunu söyledi: “FKÖ neredeyse hiç yok ve Filistin Yönetimi de işlevsiz, bölünmüş, zayıf ve Filistinliler arasında hiç sevilmiyor.” Bu arada, savaş zamanı yapılan anketler Hamas’ın hem Gazze hem de Batı Şeria’daki Filistinliler arasında destek kazandığını gösteriyor.

Biden yönetimi Filistin Yönetimi’nin yeniden canlandırılmasına yardımcı olacak planlardan bahsetti, ancak burada da bu planın gerçekte neleri içerdiğine dair ayrıntılar belli olmadı. Elgindy, “Nihai bir sonucu müzakere etmeden önce büyük iç reformlar yapılması gerekiyor çünkü İsrail ile bu varoluşsal meseleleri müzakere etmek için meşruiyete ve yetkiye sahip liderliğe ihtiyacınız var” dedi: “Bu, daha önceki tüm müzakerelerin başarısız olmasının ana nedenlerinden biri.”

Amerika Birleşik Devletleri’nde Biden, İsrail-Hamas savaşının büyük bir rol oynadığı seçim döngüsünde eski Başkan Donald Trump’a karşı çetin bir başkanlık seçimi kampanyasıyla karşı karşıya. İlerici Demokratlar Biden’ı İsrail’e karşı çok yumuşak davranmakla eleştirirken, Cumhuriyetçiler de İsrail’i destekleme ve İran ile bölgedeki vekil gruplarını cezalandırma için yeterince ileri gitmemekle suçluyor.

Bu arada Kongre partizan çekişmelerle boğuşuyor ve İsrail’e milyarlarca dolar finansman içeren büyük bir ulusal güvenlik ek tasarısını henüz geçiremedi. Hem Suudi Arabistan hem de İsrail-Filistin meseleleri geçmişte Kongre’de siyasi gerilim başlıkları oldu. Herhangi bir yeni anlaşma, ya finansman yoluyla ya da Suudi Arabistan ile yeni bir savunma anlaşması Senato onayıyla Kongre’nin katılımını gerektirebilir.

Bırakın modern tarihin en işlevsiz Kongre’lerinden birine sahip bir seçim yılında nihai bir anlaşmaya varmayı, özellikle de ABD seçimleri öncesinde hızlandırılmış bir zaman çizelgesinde nihai bir anlaşmaya varmak imkansız bir görev olabilir. Lowenstein, “Tüm bu anlaşmanın önümüzdeki üç ya da dört ay içinde imzalanacağı, mühürleneceği ve teslim edileceği fikri, matematiğin bu konuda nasıl çalıştığını anlamıyorum” dedi. Lowenstein, Biden’ın baharda bir yol haritası olarak sadece büyük pazarlığın parametrelerini açıklamasının daha uygulanabilir bir alternatif olacağını söyledi: “Bu, en azından bana, nispeten uygulanabilir geliyor.”

Ancak yönetimin içindekiler, başarısızlık riski yüksekse, az da olsa başarı şansının getireceği ödüllerin daha da yüksek olduğunu söylüyor ve Biden yönetimi yetkililerinin bu şansı ellerinin tersiyle itemeyeceklerini belirtiyor.

Ortadoğu’daki en önemli diplomatik atılımlardan bazıları, 1973 savaşından sonra İsrail ve Mısır arasındaki ilişkileri sağlamlaştıran 1978 Camp David Anlaşması ve 1987’den 1993’e kadar süren Birinci İntifada’dan sonra iki devletli bir çözüm için etkili bir vizyon oluşturan 1993 Oslo Anlaşması da dahil, savaşın arkasından geldi.

Blinken bölgeye yaptığı ziyaret sırasında “Filistin devletine giden somut, zamana bağlı ve geri dönüşü olmayan bir yol” da dâhil “bölgedeki herkes için adil ve kalıcı barış ve güvenlik için diplomatik yol izlemeye kararlıyız” dedi.

DİPLOMASİ

Ukrayna, Rusya ile barış görüşmelerinde ‘kırmızı çizgilerini’ belirledi

Yayınlanma

Ukrayna, Suudi Arabistan’da Rusya ile olası barış görüşmelerinde Washington’a ‘kırmızı çizgilerini’ iletti. Kiev, NATO üyeliğinden vazgeçmeyeceğini, ordusunun büyüklüğüne sınırlama getirilmesini ve uluslararası kuruluşlara katılımının engellenmesini kabul etmeyeceğini belirtti. Ukraynalı bir diplomat, toprak tavizi konusunun gündeme gelmediğini ve ABD’nin askeri yardımının görüşmelerden hemen sonra yeniden başladığını aktardı.

European Pravda‘nın müzakere sürecine dahil bir kaynağa dayandırdığı haberine göre Ukrayna, Suudi Arabistan’da yapılan görüşmelerde, Rusya ile askeri çatışmanın barışçıl yollarla çözümü konusunda Washington’a “kırmızı çizgilerini” açıkladı.

Haberde, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçme niyetinde olmadığına dair net bir mesaj verdiği vurgulandı.

Kaynak, “Bu konuyu görüştük ve Ukrayna için hâlâ gündemde olduğunu açıkça belirttik,” dedi.

Görüşmelerde, Kiev açısından “tartışılması kabul edilemez olan” diğer kilit hususlar da ele alındı. Ukrayna, ordusunun büyüklüğüne herhangi bir sınırlama getirilmesinde ısrar ediyor ve Avrupa Birliği (AB) ve NATO dahil olmak üzere uluslararası kuruluşlara katılımına yönelik her türlü yasağı kesinlikle reddediyor.

Kaynak, Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak’ın, Rusya’nın Kiev’in ittifaka üyeliği konusunda veto hakkı olmaması gerektiğini özellikle vurguladığını belirtti.

European Pravda‘ya konuşan kaynak, toplantının kapsamlı bir anlaşma konusunda ortak bir pozisyon oluşturmayı amaçlamadığını, ancak Ukrayna tarafının Amerikalı ortaklarına temel tutumunu iletmeyi gerekli gördüğünü ifade etti.

Diğer yandan BBC kanalının Rusça servisinin isimsiz bir Ukraynalı diplomata dayandırdığı bilgilere göre, Cidde’deki görüşmelerde Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve Rusya’nın kontrolündeki toprakların statüsü ele alındı, ancak Kiev’in toprak tavizleri olasılığı değerlendirilmedi.

Diplomat, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun açıklamasında, ateşkes durumunda Rusya’nın kontrol ettiği toprakları elinde tutmaya devam edeceğinin belirtildiğini, ancak bunların Rusya’ya devredilmesinden bahsedilmediğini açıkladı ve şöyle devam etti:

“Bu bir terminoloji meselesi: Ukrayna bu aşamada bu toprakları askeri yollarla geri alamıyor, ancak Rus toprağı olarak tanımıyor ve diplomatik yollarla geri alınmasını sağlamaya çalışacak.”

Ayrıca, Rusya’nın bu bölgeleri anayasasına resmen dahil etmesine rağmen, Ukrayna ordusunun Donetsk, Lugansk, Zaporojye ve Herson oblastlarının Kiev kontrolündeki kısımlarından çekilmesi konusunun gündeme gelmediğini de sözlerine ekledi.

Diplomat, Cidde’deki görüşmelerin sona ermesinden sadece bir saat sonra Amerikan askeri yardımının ve istihbarat paylaşımının yeniden başladığını belirterek, bu kararın Washington tarafından alındığını vurguladı.

Kaynak, “Ukrayna 30 günlük bir ateşkesi kabul etti ve hemen ardından Amerikan tarafı silah sevkiyatına ve istihbarat paylaşımına yeniden başladı,” ifadelerini kullandı.

Görüşmelerde ele alınan bir diğer önemli konu ise esir takası oldu. Aynı diplomatın BBC‘ye verdiği bilgiye göre, Kiev bu maddenin sonuç bildirisinde yer almasında ısrar etti.

Ukrayna, Rusya’nın 30 günlük bir ateşkesi kabul etmesi hâlinde esir takasının hızlandırılmasını bekliyor.

Kaynak, Ukrayna birliklerinin Kursk oblastındaki durumu konusuna ayrı bir önem verildiğini, bu konunun farklı bağlamlarda ele alındığını, fakat Ukrayna ordusunun bu pozisyonlardan çekilmesi yönünde herhangi bir talepte bulunulmadığını belirtti.

Cidde’de varılan anlaşmaların Ukrayna için uzlaşmacı bir çözüm olduğunu vurgulayan diplomat, ancak Kiev’in öncelikle çatışmanın barışçıl yollarla çözülmesine olan bağlılığını göstermeye çalıştığını ifade etti.

Diplomat, “ABD, 30 gün sürecek tam bir ateşkes önerdi ve Ukrayna tarafı bu adımı bir uzlaşma olarak kabul etti. Ateşkes, insansız hava araçlarıyla yapılan saldırıların durdurulmasını da içeriyor. Ateşkes rejiminin ihlali olarak neyin kabul edileceği henüz görüşülmedi. Şu anda masada sadece ateşkes önerisi var. Ukrayna, uyumunun izlenmesi için teknik ekipler ayırmaya hazır,” diye konuştu.

Aynı zamanda, ABD’nin ateşkes rejiminin nasıl kontrol edilebileceğine dair belirli bir vizyonu olduğu da belirtildi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump’tan Rusya’ya baskı mesajı

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da ateşkes için açıklığa kavuşması gereken hususlar olduğunu belirtmesinin ardından, Washington’ın Rusya üzerinde baskı araçlarına sahip olduğunu söyledi. Trump, Rusya’nın ateşkesi kabul etmesinin çatışmanın sona ermesi için kritik bir adım olacağını vurgularken, Fox News ABD’nin Rus bankalarına yönelik yaptırımlarını sıkılaştırdığını açıkladı.

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da ateşkes konusunda açıklığa kavuşması gereken hususların tartışılması gerektiğini belirtmesinin ardından, Washington’ın Rusya üzerinde “baskı araçları” olduğunu söyledi.

Trump, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile yaptığı görüşmede, “Baskı araçlarımız var ama müzakereler sürdüğü ve bugünkü açıklamalara göre süreç olumlu yönde ilerlediği için detayları açıklamak istemiyorum,” dedi.

Başkan Trump, Rusya’nın ateşkesi kabul etmesinin çatışmanın sona ermesi için belirleyici bir adım olacağını vurguladı. Özel temsilcisi Steve Witkoff’un Rusya’da “ciddi müzakereler” yürüttüğünü ve yakında Putin ile görüşmesini beklediğini belirten Trump, “Umarım Moskova doğru kararı verir,” diyerek Rusya’dan somut adımlar görmek istediğini ifade etti.

Gelecekteki ateşkes anlaşmasının pek çok detayının hâlihazırda görüşüldüğünü belirten Trump, “Şimdi geriye Rusya’nın bunlara katılıp katılmayacağını görmek kalıyor. Katılmazsa, bu tüm dünya için bir hayal kırıklığı olacaktır,” diye konuştu.

Trump, Washington’ın Kiev ile olası toprak tavizlerini görüştüğünü de doğruladı ve “Körlemesine hareket etmiyoruz. Ukrayna ile hangi toprakların korunacağını, hangilerinin kaybedileceğini ve Zaporojye Nükleer Enerji Santrali de dahil olmak üzere nihai anlaşmanın tüm kilit unsurlarını görüşüyoruz. Bu karmaşık bir süreç, ancak ilk adım ateşkes,” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı, Putin’in ateşkes konusundaki açıklamasını “umut verici, ancak eksik” olarak nitelendirdi ve “Anlamı olmayacak bir ateşkesle zaman kaybetmek istemiyoruz. Bu yüzden diyoruz ki: ‘Bakın, şunu alabilirsiniz, şunu alamazsınız’,” diye ekledi.

13 Mart Perşembe günü Vladimir Putin, Rusya’nın prensipte ABD’nin Ukrayna’da 30 günlük ateşkes önerisini desteklediğini, ancak öncelikle bir dizi önemli konunun görüşülmesi gerektiğini söyledi. Putin, “Katılıyoruz, ancak nüanslar var,” dedi.

11 Mart’ta Washington ile yapılan görüşmelerin ardından Ukrayna, Rusya’nın da benzer bir adım atması koşuluyla derhal 30 günlük bir ateşkesi kabul etti.

Buna karşılık ABD, Kiev’e silah sevkiyatını ve istihbarat paylaşımını yeniden başlattı. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ateşkesin tüm cephe hattını kapsaması ve Karadeniz’de füze saldırıları, insansız hava aracı saldırıları ve bombardımanları dışlaması gerektiğini savundu.

Trump bu karara destek verdi ve ateşkesin detaylarını Putin ile “bir hafta içinde” görüşmeyi planladığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Moskova’nın tepkisinin Kremlin’in gerçek niyetlerini göstereceğini belirtti. ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ise Washington’ın çatışmaya barışçıl bir çözüm bulmak için gerekirse Rusya’ya karşı mümkün olan en sert yaptırımları uygulamaya hazır olduğu uyarısında bulundu.

Washington yönetimi, Rus bankalarına yaptırımları sıkılaştırdı

Öte yandna Fox News‘e konuşan Donald Trump yönetiminden üst düzey bir yetkiliye göre Putin’in acil ateşkesi reddetmesinin ardından ABD, Rus bankalarına ve petrole yönelik yaptırımları sıkılaştırdı.

Kaynak, bu adımın Trump’ın Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için kullandığı müzakere taktiklerinin bir parçası olduğunu söyledi.

Bundan böyle, aralarında VEB, Sberbank, FK Otkritie, VTB, Sovcombank, Alfa-bank, Rosbank, Zenit Bank ve St. Petersburg Bank’ın da bulunduğu 9 Rus bankasına istisnasız tam bloke yaptırımları uygulanmaya başlandı.

Aynı karar, Rusya Merkez Bankası ve Moskova Borsası’ndaki Ulusal Takas Merkezi için de geçerli.

12 Mart’a kadar bu bankaların Rus enerji kaynaklarının ödemesiyle ilgili dolar cinsinden işlem yapmasına izin veriliyordu.

Fox News‘e konuşan kaynak, Trump yönetiminin lisansı uzatmama kararının, Avrupalı ülkelerin yaptırım riski olmadan artık Rusya’dan petrol alamayacağı anlamına geldiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Azerbaycan ile Ermenistan, barış anlaşmasında uzlaştı

Yayınlanma

Azerbaycan ve Ermenistan, tüm maddelerde uzlaşarak barış anlaşması konusunda nihai anlaşmaya vardı. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov, müzakere sürecinin tamamlandığını duyururken, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı da anlaşma taslağının imzaya hazır olduğunu doğruladı. Anlaşmanın son maddeleri arasında tarafların uluslararası alanda karşılıklı iddialarda bulunmaması ve sınırda yabancı gözlemci bulundurmaması yer alıyor. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, anlaşmanın her iki tarafın da çıkarını gözeten bir uzlaşma olduğunu belirtti.

Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov, Azerbaycan ile Ermenistan’ın tüm maddelerde uzlaşarak barış anlaşması konusunda nihai anlaşmaya vardığını ve müzakere sürecini tamamladığını açıkladı.

APA haber ajansının aktardığına göre, üzerinde uzlaşılan son maddeler arasında tarafların uluslararası arenada karşılıklı iddialarda bulunmaması ve sınırda yabancı gözlemci bulundurmaması yer alıyor.

Ermenistan Dışişleri Bakanlığı da müzakerelerin tamamlandığını doğruladı. Bakanlıktan yapılan resmi açıklamada, “Ermenistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, ‘Ermenistan Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Barışın ve Devletlerarası İlişkilerin Kurulması Hakkında Anlaşma’ taslağının uzlaşmaya varıldığını teyit eder. Bu nedenle, belge imzalanmaya hazırdır,” ifadelerine yer verildi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, tarafların imza tarihi ve yeriyle ilgili detayları görüşmeye hazır olduğunu belirtti.

Paşinyan, “Bizim de fikirlerimiz var, Bakü’nün de. Müzakereler sırasında bunları yakınlaştırmaya çalışacağız,” dedi.

Paşinyan’ın açıklamasına göre, varılan anlaşmalar her iki tarafın da çıkarlarını gözeten bir uzlaşma niteliğinde.

Ayrıca Başbakan, anlaşma metninde gizli bir madde bulunmadığını vurgulayarak, “Toplum, temel maddelerine aşina, zira dört yıldır tartışılıyor,” diye konuştu.

Başbakan, anlaşmaya varıldığına göre Azerbaycan’ın bunu kendisi için kârlı, Ermenistan’ın ise kendisi için kabul edilebilir bulduğunu kaydetti.

Paşinyan, “Herhangi bir barış anlaşmasında olması gereken de budur,” diye ekledi.

Paşinyan, Bakü ile Ermenistan Anayasası’nda değişiklik yapılması konusunda müzakere yapılmadığını belirtti.

Ancak Azerbaycan, Ermenistan’ın temel yasasında değişiklik yapılmasında ısrar ediyor, zira yasada Dağlık Karabağ’ı ülkenin bir parçası olarak tanımlayan 1990 Bağımsızlık Bildirgesi’ne atıfta bulunuluyor. Bakü, bunu bir toprak iddiası olarak değerlendiriyor.

Paşinyan daha önce, yeni bir temel yasa için referandum ihtimali de dâhil olmak üzere anayasal reform ihtiyacından bahsetmişti.

Şubat ayının sonunda Paşinyan, tarafların anlaşmanın 17 maddesinden 15’inde uzlaştığını bildirmişti.

O dönemde temel anlaşmazlıklar, sınır boyunca yabancı birliklerin konuşlandırılması ve uluslararası mahkemelerde görülen davalarla ilgiliydi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English