Bizi Takip Edin

DOĞU AKDENİZ

Görüntüler adaların egemenliğini tartışmaya hazırlık mı?

Yayınlanma

Yunanistan’ın gayri askeri statüde kalması gereken adalara yönelik askeri sevkıyatının görüntüleri yayınlandıktan sonra ABD ve Yunanistan’a nota verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin Yunanistan’daki üsleriyle ilgili “işgal görünümlü yabancı askeri yığınak” dedi, Atina yönetimini “ABD kuklası” olmakla suçladı ve ekledi: “Ne o askeri yığınaklar ne o siyasi ve ekonomik destekler Yunanistan’ı bizim seviyemize çıkarmaya yetmez ama Yunanistan’ı batağa sürüklemeye kafi gelir.”

Yunanistan’ın Türk jetlerine radar kilidi atma ve ticaret gemisini kurşunlama kışkırtmalarının yankıları dinmeden gayri askeri statüdeki Doğu Ege adalarına yaptığı askeri sevkıyatların görüntülenmesi tansiyonu iyice yükseltti.

Doğu Ege’deki adalardan Semadirek, Limni, Midilli, Sisam, Sakız, İpsara ile Ahikerya ile Oniki Adadan Batnoz, İleriye, Kelemez, İstanköy, İleki, Kerpe, Sömbeki, Rodos ve Meis’te de Yunan Ordusu’nun tahkimatları olduğu biliniyor. Atina’nın gayriaskeri statüde olması gereken bu adalardan Midilli ve Sisam’a yaptığı askeri sevkıyatların sonuncusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait İHA’larca görüntülendi. Görüntülere göre Midilli’ye 23, Sisam’a ise 18 taktik tekerlekli zırhlı araç sevkıyatı yapıldı.

ABD ve Yunanistan’a nota

Ankara-Atina krizinin göbeğinde bu kez ABD’de de var. Yunanistan’ın Doğu Ege adalarına hukuku çiğneyerek sevk ettiği silahlar Washington’un Atina’ya hibesi. Daha doğru ifade ile, Washington’un Yunanistan topraklarını ABD üssü olarak kullanmasına karşılık verilen “hediye.” ABD ordusunun kullanıp depoya kaldırdığı, eski silahları.

Gelişme üzerine Dışişlerine çağrılan Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi’nden adalardaki ihlallere son verilmesi ve gayri askeri statüye uyulması istendi. Ankara Washington’a verdiği protesto notasında, Doğu Ege adalarının statüsüne riayet etmesini ve silahların statünün ihlali için kullanılmaması konusunda tedbir almasını istedi.

Atina’nın çelişkisi

Türkiye’nin verdiği nota sonrası Atina, Yunan medyası ve uluslararası basına “gayri resmi” bir açıklama yaptı. “Diplomatik kaynağa” dayandırılan habere göre, Yunan büyükelçisi çağrıldığı Dışişlerindeki muhataplarına Yunanistan’ın Türkiye’den farklı olarak Lozan Antlaşması’ndan doğan yükümlülüklerine riayet ettiğini öne sürdü. Elçi, Yunanistan’ın “casus belli” ile komşusunu tehdit eden ve kıyılarında büyük bir çıkarma gücü bulunduran ülke olmadığını söyledi. Açıklamada Atina’nın “Lozan Antlaşması’na uyduğu” ibaresi yer almasına rağmen, adalara askeri sevkıyatın yapıldığının kabul mü edildiği yoksa ret mi edildiği anlaşılamadı.

Çünkü Atina’nın Lozan konusundaki tutumu her dönemin şartına göre değişiyor. Bir yandan Lozan Antlaşması’nın adaların gayriaskeri statüde kalması gerektiğine ilişkin hükümlerin varlığını reddediyorlar. Ancak diğer yandan “Türkiye’nin saldırgan bir devlet olduğunu” iddiasıyla Yunanistan’ın meşru müdafaa hakkına atıf yaparak söz konusu silahsızlandırma hükümlerinin sona erdiğini ileri sürüyorlar. Çok daha önceleri öne sürdükleri bir iddia da hem Türkiye hem Yunanistan’ın NATO üyeliği dolayısıyla “yeni durum ortaya çıktığı” ve adaların silahsızlandırılmasına dair hükümlerin varlık sebebinin ortadan kalktığı yönünde.

‘Atina batağa sürüklenir’

Öte yandan Yunanistan’ın silah sevkıyatı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da gündemindeydi. Kabine Toplantısı sonrası kameralar karşısına geçen Erdoğan, “Komşumuz Yunanistan’ın her tarafı buram buram tahrik ve provokasyon kokan politikalarını ibretle takip ediyoruz” dedi. Erdoğan, Atina’nın piyon olarak kullanıldığı ve Türkiye’nin karşısındaki esas “düşmanın” ABD olduğuna ilişkin ifadelerini daha açık biçimde sürdürdü: “Yunan siyasetçileri kışkırtarak üzerimize salanların asıl niyetlerinin, büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası programımızı engellemek olduğunu biliyoruz. Yunanistan’ın dört bir yanına yapılan işgal görünümlü yabancı askeri yığınaklar bizi değil asıl Yunan halkını rahatsız etmelidir. Ne o askeri yığınaklar ne o siyasi ve ekonomik destekler Yunanistan’ı bizim seviyemize çıkarmaya yetmez ama Yunanistan’ı batağa sürüklemeye kafi gelir. Yunanistan’a karşı gerektiğinde ülkemizin hak ve menfaatlerini elimizdeki tüm imkanları kullanarak savunmaktan geri kalmayız. (Yunanistan’ın kışkırtmaları) Bu, hem Yunan siyasetçiler, Yunan devleti, Yunan halkı hem de onları kukla gibi kullananlar bakımından tehlikeli bir oyundur.”

Erdoğan daha önce ABD’nin Yunanistan’daki üsleri ile ilgili, “Şu anda 9 tane Amerikan üssü Yunanistan’da kuruldu. Peki bu üsler kime karşı kuruluyor? Verdikleri cevap; Rusya’ya karşı. Bunu yemezler, kusura bakmasınlar” demişti.

Egemenlik tartışması

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yasa dışı silahlandırılan adalarla ilgili 7 Haziran’da yaptığı açıklamada “İhlalden vazgeçmezlerse adaların egemenliği tartışmaya açacaklarını” söylemiş, açıklama Yunanistan ve Batı başkentlerinde tepki çekmişti. Türkiye, yasa dışı silahlandırılan adalar konusunu uzun yıllardır Birleşmiş Milletler ve NATO nezdinde çözüme kavuşturmak için diplomatik girişimlerde bulunuyor. Ancak Batı ile olan ilişkiler göz önüne alındığında Ankara’nın başarı şansı oldukça düşük. Ankara’nın uluslararası hukukla da çözüme ulaşma yolu kapalı. Yunanistan, söz konusu adalardaki yasa dışı askeri konuşlanmanın uluslararası yargıya taşınmasını engelleyecek adımı daha 1993’te attı. Bu tarihte Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yargı yetkisini kabul eden Atina, askeri önlemlerden kaynaklı hususlara ilişkin zorunlu yargı yetkisine çekince koydu.

Tüm olumsuzluğa rağmen Ankara’nın diplomatik kanalları zorlamak istediği anlaşılıyor. Bu “zorlamanın” adaların egemenliğini tartışmaya açacağına ilişkin henüz bir ip ucu yok ancak karşılıklı açıklamaların dozu her geçen gün sertleşiyor.

Öte yandan askeri sevkıyat görüntülerinin yayınlanmasıyla, Yunanistan’ın radar kilitleme kışkırtmasına, “havadan” bir yanıt da verilmiş oldu: “Ege’de benden habersiz kuş uçamaz.”

Tarihi arka plan

Doğu Ege adaları Birinci Balkan Savaşı sırasında Yunanistan tarafından işgal edildi. Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanan savaş sonunda, 1913’te imzalanan Londra Protokolü gereği Osmanlı Girit’teki haklarından vazgeçerken, Doğu Ege adalarının (Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, Sakız, İpsara, Sisam ve Ahikerya) geleceğine Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve Almanya’nın karar vermesi hükme bağlandı. Altı devletin 1914’te aldığı, adaların Yunan egemenliğinde kalacağına ilişkin karar, 1923 Lozan Barış Antlaşması ile de onaylandı.

Doğu Ege Adaları’nın geriye kalanlarını oluşturan Oniki Ada (Batnoz, Lipsi, İleriye, Kelemez, İstanköy, İncirli, İstanbulya, İleki, Herke, Kerpe, Çoban, Sömbeki, Rodos ve Meis) ise Trablusgarp Savaşı sırasında 1912’de İtalya tarafından işgal edildi. Uşi Anlaşması ile adalardan çekileceğini kabul eden İtalya, Birinci Dünya Savaşı’nı bahane ederek adalarda kalmaya devam etti. İkinci Dünya Savaşı’nda kaybeden tarafta yer alan İtalya, 1947’de müttefik ülkelerle imzaladığı Paris Barış Antlaşması ile bu adaları Yunanistan’a devretti.

Antlaşmalarla silahsızlandırma

Doğu Ege adaları için Londra Protokolü ile yetkilendirilen altı devlet, 1914’te Yunanistan’a bırakılan adaların askeri amaçla kullanılmayacağına dair hükümler getirdi. 1923 Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesi de bu kararın aynen onaylandığı belirtiyor. Buna göre, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya adaları ismen sayılarak, Taşoz, Bozbaba ve İpsara Adaları ise 1914 tarihli karara atıf yapılarak askeri amaçlarla kullanmaması kaydıyla Yunanistan’a devrediyor. Ayrıca Lozan’ın 13. maddesinde, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarında hiçbir deniz üssü kurulmayacağı ve hiçbir istihkam yapılmayacağı hükme bağlanıyor: “Barışın sürekli olmasını sağlamak amacıyla, Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya (Nikarya) Adaları’nda, aşağıdaki tedbirlere uymayı taahhüt eder. Buna göre; önce, bu adalarda hiçbir deniz üssü kurulmayacak, hiçbir istihkâm yapılmayacak, ikincisi, Yunan askerî uçaklarının Anadolu kıyısı toprakları üstünde uçmaları ve buna karşılık, Türk askerî uçaklarının da bu adalar üstünde uçmalarını yasak olacaktır. Üçüncüsü, bu adalarda, Yunan askerî kuvvetleri, askerlik hizmetine çağrılmış ve bulundukları yerde eğitilebilecek normal asker sayısından çok olmayacağı gibi, jandarma ve polis kuvvetleri de, bütün Yunan ülkesindeki jandarma ve polis kuvvetlerine orantılı bir sayıda kalacaktır.”

AMERİKA

Trump yönetimi 50’den fazla Çinli teknoloji şirketini kara listeye ekledi

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın yönetimi, Çin’in yapay zeka ve gelişmiş bilgi işlemin yanı sıra hipersonik füzeler gibi doğrudan askeri teknolojiler geliştirme yeteneklerini daha da kısıtlamayı amaçlayarak, önceki Joe Biden ekibinden devraldığı ticari kara listeyi önemli ölçüde genişletti.

ABD Ticaret Bakanlığı’na bağlı Sanayi ve Güvenlik Bürosu (BIS), “ABD ulusal güvenliği ve dış politikasına aykırı” eylemleri gerekçesiyle 80 kuruluşu Varlık Listesi’ne ekledi.

Kara listeye eklenenler arasında Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Afrika, İran ve hatta Tayvan’dan kuruluşlar yer alırken, bunların 50’den fazlası Çin ve Hong Kong’dan.

BIS, salı günü Washington’da yayınladığı bir duyuruda, Çin Komünist Partisi’nin “askeri uygulamalar için yüksek performanslı ve exascale hesaplama yeteneklerinin yanı sıra kuantum teknolojilerini edinme ve geliştirme” yeteneğini kazanmasını engellemeyi hedeflediklerini bildirdi.

Exascale hesaplama, yapay zekanın daha da geliştirilmesini sağlayan en son süper bilgisayar teknolojisidir.

Bir başka hedef de “Çin’in hipersonik silah programını geliştirmesini engellemek” olarak ifade edildi. Yani ses hızının beş katı veya daha hızlı hareket eden ve karşı savunmadan kaçmak için gelişmiş manevra kabiliyetine sahip silahlar.

Çin çarşamba günü Trump yönetiminin eylemini kınadı ve Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Guo Jiakun ABD’yi “uluslararası hukuku ve uluslararası ilişkileri düzenleyen temel normları ciddi şekilde ihlal eden, Çinli işletmelerin haklarına ve çıkarlarına zarar veren ve küresel endüstriyel tedarik zincirlerinin güvenliğini ve istikrarını baltalayan tipik hegemonik davranış” ile suçladı.

Guo, Washington’dan “ulusal güvenlik kavramını abartmayı bırakmasını” ve “ticareti siyasallaştırmayı bırakmasını” talep ederek Çin şirketlerinin çıkarlarını koruma sözü verdi.

ABD listesine eklenen şirketler arasında, Çin’in önde gelen bulut bilişim ve büyük veri hizmetleri sağlayıcısı Inspur Group’un iki yıldır listede yer alan altı birimi de bulunuyor. BIS, bu birimlerin, grubun “özellikle Çin hükümeti ve/veya ordusu için süper bilgisayar projelerini desteklemek üzere ABD menşeli ürünler satın alarak veya satın almaya teşebbüs ederek, askeri son kullanım için” süper bilgisayarlar geliştirmesine yaptıkları belirtilen katkılar nedeniyle listeye dahil edildiğini savundu.

Altı birimden biri Inspur Taiwan, diğeri ise Şanghay Borsası’nda işlem gören Inspur Software. Şirket hisseleri çarşamba gününü %0,4 düşüşle 15,68 yuan’dan kapattı.

Pekin Yapay Zeka Akademisi ve Pekin İnovasyon Bilgeliği Teknolojisi de askeri modernizasyon için Amerikan teknolojisini kullanma niyetinde oldukları iddiasıyla kara listeye alındı. Büro, bu iki şirketin savunma amaçlı yapay zeka modelleri ve gelişmiş bilgi işlem çipleri geliştirdiğini özellikle belirtti.

Diğer dört şirketin – Henan Dingxin Information Industry, Nettrix Information Industry, Suma Technology ve Suma-USI Electronics – BIS’in “çok yüksek hızlarda büyük miktarda veriyi işleyebilen ve büyük ölçekli simülasyonlar gerçekleştirebilen” exascale süper bilgisayarların geliştirilmesinde yer aldıkları için eklendiği kaydedildi.

Bu şirketlerin, “askeri son kullanıcılar tarafından kullanılan süper bilgisayarlar ürettiği ve Çin’in istikrarsızlaştırıcı askeri modernizasyon çabalarını desteklediği için” 2019’da kara listeye alınan Şanghay’da listelenen Dawning Information Industry olarak da bilinen Çinli bir sunucu üreticisi olan Sugon’a önemli üretim yetenekleri sağladığı öne sürüldü.

Şirket hisseleri çarşamba günü Şanghay’da %0,3 düşüşle 65,33 yuana geriledi.

Aralarında Hava Kuvvetleri Mühendislik Üniversitesi ve Çin Havacılık Radyo Elektroniği Araştırma Enstitüsü’nün de bulunduğu iki düzineden fazla kuruluş, hipersonik silah geliştirme, hipersonik uçuş yapan araçların tasarımı ve modellenmesi, silah tasarımı ve etkilerini modellemek için özel yazılım kullanma veya “Çin’in askeri-sivil füzyon çabalarını” başka bir şekilde destekleme ile ilgili “kanıtlanabilir bağlara” sahip oldukları gerekçesiyle yeni listeye alındı.

Listeye girenlerden yedisinin “Çin’in kuantum teknolojisi yeteneklerini geliştirmek” için Amerikan teknolojisini edinmeye çalıştıkları iddia edilirken, diğer ikisi de Huawei ve Çinli fabrikasız çip üreticisi HiSilicon da dahil olmak üzere zaten kara listede olan şirketlere ürün sattıkları için listeye eklendi.

Ticaret Bakanlığı’nın sanayi ve güvenlikten sorumlu müsteşarı Jeffrey I. Kessler yaptığı açıklamada “Amerikan teknolojisi asla Amerikan halkına karşı kullanılmamalıdır” dedi. Kessler, Trump yönetiminin “ABD teknolojilerinin ve mallarının ulusal güvenliğimizi tehdit eden yüksek performanslı bilgi işlem, hipersonik füzeler, askeri uçak eğitimi ve İHA’lar için kötüye kullanılmasını önleyerek” ulusal güvenliği korumak için “net ve yankı uyandıran bir mesaj gönderdiğini” vurguladı.

Ticaret Bakanlığı ayrıca Güney Afrika Test Uçuş Akademisi’ni (TFASA) de “ABD ürünlerinin Çin askeri güçlerini eğitmek için” kullanılmasını engellemek amacıyla listeye aldı.

Genişletilen listede Çin’in yanı sıra “İran’ın insansız hava araçları (İHA) ve ilgili savunma kalemleri tedarikini engellemek” ve Pakistan’da kısmen Çinli bir şirket tarafından desteklenen “korumasız nükleer faaliyetlerin ve balistik füze programının gelişimini engellemek” de hedefler arasında yer alıyor.

Kessler, Varlık Listesinin “Amerikan teknolojisini kötü amaçlarla kullanmak isteyen yabancı düşmanları tespit etmek ve önlerini kesmek için elimizdeki birçok güçlü araçtan biri” olduğunu da sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

DOĞU AKDENİZ

Libya’da Merkez Bankası krizi petrole sıçradı

Yayınlanma

Şu an ülkede finansal sistem çökmüş ve petrol üretimi ile ihracatı durmuş durumda.

Trablus hükümetinin Merkez Bankası Başkanı’nı görevden almasına yanıt olarak Hafter yanlısı Hammad hükümeti, kendi kontrolündeki tüm petrol rafinelerine üretimi ve ihracatını durdurdu.

Libyalı gruplar Merkez Bankası ve petrol gelirlerinin kontrolü konusunda yeni bir güç mücadelesine girişti. Milyarlarca dolarlık petrol gelirinin yöneticisi olan Merkez Bankas’ını kimin yöneteceği konusunda bir haftadan uzun bir süredir devam eden tartışmalar petrol üretimine sıçradı.

Ülkenin batısında uluslararası alanda tanınan Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti istifa etmeyi reddeden Merkez Bankası’nın 2011’den bu yana başkanlığını yürüten Sıddık el-Kebir’i değiştirmeye çalışıyor.

Bu kapsamda Trablus merkezli Başkanlık Konseyi, Merkez Bankası Bilgi Teknolojileri Müdürü Musab Muslim’in kimliği belirlenemeyen kişilerce kaçırılması üzerine geçen hafta Merkez Bankası’na yeni başkan seçilmesi ve yeni yönetim kurulu oluşturulmasına ilişkin kararın yürürlüğe konmasına oy birliğiyle karar verdi. Açıklamada, kararın ülkede mali ve ekonomik istikrarın sağlanması, Merkez Bankası’nın görevlerini verimli ve etkili bir şekilde yerine getirmesi ve finansal hizmetlerin sürekliliğinin sağlanması için alındığına işaret edildi.

Karardan sonra hükümet heyeti bugün görevi devralmak üzere Merkez Bankası’nın ofislerine girdi.

Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Merkez Bankasında yeni bir yönetime karşı olduklarını ilan etti. Temsilciler Meclisi’nin atadığı Hamdan hükümeti de harekete geçerek “Merkez Bankası’nı ele geçirme girişimi” olarak nitelediği bu olay üzerine yetki alanındaki tüm petrol sahalarının kapandığını, üretim ve ihracatın durduğunu açıkladı.

Bingazi’deki hükümet uluslararası alanda tanınmıyor ancak petrol sahalarının çoğu Libya’nın doğusundaki askeri lider Halife Hafter’in kontrolü altında.

Akdeniz’de önemli bir petrol üreticisi olan Libya, 2011’de NATO destekli ayaklanmadan bu yana iç bölünmelerle boğuşuyor. Ülke 2014 yılından beri birbiriyle savaşan Trablus merkezli hükümet ile Bingazi’deki Temsilciler Meclisi arasında fiilen ikiye bölünmüş durumda. Trablus’taki hükümet Birleşmiş Milletler tarafından resmen tanınırken ülkenin resmi yasama organı olan Temsilciler Meclisi, Halife Hafter ile işbirliği yapıyor ve Trablus’taki hükümetin geçerlilik süresinin sona erdiği duyurarak yeni bir hükümet kurdu.

Temsilciler Meclisi, kurduğu hükümetin başına önce Fethi Başağa’yı atadı ardından geçen yıl mayıs ayında Usame Hammad’ı getirdi.

Öte yandan bir süredir Hafter’e bağlı birliklerin Trablus’u çevreleme yönünde girişimlerde bulunduğu ve buna karşılık Trablus hükümeti kontrolündeki askeri güçlerin hazırlık yaptığı bilgileri geliyor.

Okumaya Devam Et

DOĞU AKDENİZ

Yaptırım tehdidine maruz kalan Dörtyol terminali Rusya’dan petrol alımını durdurdu

Yayınlanma

Hatay’ın Dörtyol ilçesinde bulunan petrol terminali, ABD’nin artan yaptırım baskısı nedeniyle artık Rusya’dan ithal edilen petrolü kabul etmeyecek.

Terminali yöneten Global Terminal Services (GTS) şirketi, Reuters ajansına yaptığı açıklamada, “GTS, Rus petrolüyle olası tüm bağlarını kesmeye karar vermiştir,” ifadelerini kullandı.

Şirket, sadece Rusya menşeli ürünleri değil, aynı zamanda Rusya’da yüklenmiş tüm ürünleri de reddedeceğini sözlerine ekledi.

Ayrıca Global Terminal Services, G7 ülkeleri tarafından Rusya’dan petrol ithalatına getirilen tavan fiyat uygulamasını da dahil olmak üzere önceki operasyonların yaptırımlara uygun olarak yürütüldüğünü bildirdi.

Şirket, “GTS’nin yeni yaklaşımı, yürürlükteki tüm yaptırımlara uyma çabalarına rağmen ulaşamayacağı ve kontrol edemeyeceği ek bir düzeltici eylemdir,” vurgusunu yaptı.

Batı’nın Ukrayna’ya dönük askeri müdahale nedeniyle Rusya’ya yaptırımları ağırlaştırmasının ardından Türkiye, Rus petrol ve yakıtının en büyük ithalatçılarından biri haline geldi.

Ancak Batı’nın yaptırım baskısı giderek kendini hissettiriyor. Başkan Joe Biden’ın aralık ayında ikincil yaptırımlara ilişkin kararnamesinden sonra şubat ayında ABD’nin tehditlerinin Moskova ile Ankara arasındaki ticareti yavaşlattığı ve Rus tedarikçilerin petrol ödemeleri için haftalarca beklemek zorunda kaldığı bildirilmişti.

Veri analiz firması Kpler’e göre, yakıt ve ham petrol ithal eden, ihraç eden ve depolayan GTS Terminali, geçen yıl Rusya’dan 11,74 milyon varil ham petrol ve yakıt aldı.

Türkiye’nin hacim bakımından en büyük yedinci ithalat terminali olan Dörtyol, 2021’de 10. sıradaydı. 2023 yılında Rusya’dan ham petrol ve yakıt ithalatı, 2021’de tüm menşelerden aldığı toplam hacmin yaklaşık yedi katıydı.

Kpler’e göre terminalden yapılan ihracat da 2023’te 2021’e kıyasla neredeyse beş kat artarak yaklaşık 24,7 milyon varile yükseldi.

Dörtyol’a gelen son tanker, 19 Şubat’ta Rusya’nın Baltık limanı Primorsk’tan 511 bin varillik dizel yükü teslim etti.

Dörtyol’dan ihraç edilen petrolün yaygın varış noktaları arasında Yunanistan’ın Korint, Elefsis ve Selanik limanları ile Kuzeybatı Avrupa’nın petrol ticareti, rafinajı ve depolama merkezleri olan Rotterdam ve Antwerp yer alıyordu.

FT: Dörtyol terminali Rus petrolünün Avrupa’ya ulaşmasına yardımcı oluyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English