Bizi Takip Edin

DOĞU AKDENİZ

‘Doğu Akdeniz’deki enerji görüşmelerine Türkiye dahil edilmeli’

Yayınlanma

İngiltere’nin eski Libya ve Ürdün Büyükelçisi, Kıbrıs eski Yüksek Komiseri, Peter Millett Harici’ye konuştu. “Türkiye ve İsrail arasındaki gerilimin geçici olduğunu düşünüyorum” diyen Millett, Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki enerji görüşmelerine dahil edilmesi gerektiğini vurguladı.

2015-2018 yıllarında İngiltere’nin Libya Büyükelçisi olarak görev yapan Peter Millett, bu süreç zarfında, BM’nin Libya Siyasi Anlaşması’nı müzakere etme sürecinde öne çıktı. Ayrıca İngiliz Büyükelçiliğinin Tunus’tan Trablus’a dönüşünü de yönetti.

Millett, Libya’dan önce 2011-2015 yılları arasında İngiltere’nin Ürdün Büyükelçisi ve 2015-2010 yılları arasında da Kıbrıs Yüksek Komiserliği yaptı. Ayrıca Venezuela, Katar, Brüksel ve Atina’da diplomatik görevlerde bulundu.

 Gündeme ilişkin Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtlayan Millett, Libya’daki son durumu aktardı, ülkenin hala bölünmüş durumda olduğunu ve seçimlerin ise ülkeyi birleştiremediğini söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina ziyaretine ve sonuçlarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Millett, bu gelişmeyi çok olumlu gördüğünü ve farklılıkların aşılmasında yardımcı olacağını düşündüğünü belirtti. Özellikle Doğu Akdeniz’deki enerji tartışmaları konusunda bu görüşmelerin etkili olabileceğine işaret eden eski İngiliz Büyükelçi, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail arasında bu meselenin ele alınması gerektiğini ifade etti.

‘Libya hala bölünmüş durumda’

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde Atina’yı ziyaret etti. Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Atina Bildirgesi’nin imzalanmasıyla birlikte çok olumlu bir tablo ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye ile Yunanistan arasında gerilimin yüksek olmasının nedenlerinden biri de Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Deniz Sınır Anlaşması imzalamasıydı. Yunan hükümeti ise BM’nin tanıdığı UMH’yi reddeden Halife Haftar’la yaptığı işbirliğinin yanı sıra anlaşmanın iptali için de çaba göstermişti. Öncelikle Libya’daki son durumu bize aktarır mısınız? Erdoğan’ın Atina ziyaretinin Doğu Akdeniz’deki meselelere ilişkin değişiklik yaratacağını düşünüyor musunuz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyaretini çok olumlu buluyorum. Yunanistan ile Türkiye arasında uzlaşma sinyali vermesi gayet olumlu. Çünkü şeytan ayrıntıda gizlidir. Orada pek çok ayrıntı var; özellikle denizin sınırlandırılması sorunlu olacaktı. Çünkü Yunanistan ve Türkiye’nin deniz ve kıta sahanlığının nasıl paylaşılması gerektiği konusunda farklı kabulleri var. Yani burada farklılıklar var ama umarım birbirleriyle konuşmaları bu konuda yardımcı olur.

Libya ne yazık ki hâlâ bölünmüş durumda. İki rakip hükümet var. Biri BM tarafından tanınıyor ama diğeri tanınmıyor. Hala birbiriyle yarışan iki meclis var; biri yasama meclisi, diğeri ise istişare meclisi. Ülke hâlâ bölünmüş vaziyette. Sanırım Derne’de yaşanan sel felaketi insanların birlik olduğunu gösterdi. İnsanlar arasındaki dayanışma gerçekten çok güçlüydü. İnsanlar birlik, güvenlik ve refah istiyor. Bunu başarmanın tek yolu birlik olmuş bir hükümete sahip olmak ve bunu seçimlerle başarmaktır. Ne yazık ki, iktidarı elinde bulunduran tepedeki insanlar iktidardan gerçekten memnunlar, seçimlerden bile bahsetmiyorlar ve seçimleri pek desteklemiyorlar.

‘Seçim, tüm partiler sonuçları kabul etmeye hazır olduğunda yapılmalı’

Libya’da ne zaman bir seçim konuşulsa, Kaddafi’nin oğlunun aday olması gibi eski hikayeler ortaya çıkıyor. Geçen sefer o da seçime girmek istiyordu ama olmadı, hatta seçimler hiç yapılmadı. Neden böyle oldu?

Seçimlerin Aralık 2021’de gerçekleşmesi gerekiyordu ancak seçimlere yalnızca birkaç gün kala iptal edildi. Sorunların bir kısmı, Uluslararası Mahkeme’den tutuklama emri bulunan Seyf El Kaddafi gibi bazı adayların çok tartışmalı olmasıydı. Ancak seçimler ülkeyi birleştirmediği sürece başarılı olunamayacağını düşünüyorum. İki yıl önceki sorun, seçimlerin ülkeyi bir araya getirmeyeceği, aksine durumu daha da kötüleştireceği gerçeğiydi. Dolayısıyla sonuçların kaybedenler de dahil herkes tarafından kabul edilmesinin sağlanacağı şekilde seçimlere hazırlanmaları gerekiyordu.

Bunun gerçekten olabileceğini düşünüyor musunuz? Çünkü Kaddafi’nin devrilmesinden sonra birçok isim gelip seçim yapılmasından bahsetti ama aslında hiçbir zaman başarıya ulaşılamadı. Demokrasi kültürünün Libya toplumuna ve siyasetine zorla uygulanabileceğini düşünüyor musunuz?

Libya’da 42 yıllık diktatörlük vardı. Ondan önce monarşi vardı. Ondan önce İtalyan İmparatorluğu’nun, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. Demokrasi geleneği yok. 2012’de, 2014’te seçimler yapıldı ve şimdi insanlar olan bitene karşı olduklarını, istikrar istediklerini ifade etmek için seçim istiyor. Seçim geleneği olmayan bir ülkede de seçim yapılabileceğini düşünüyorum. Ama bu, kabile gelenekleri de dahil olmak üzere tarihi, kültürü ve gelenekleri dikkate alan bir şekilde yapılmalıdır. Sonuçlar kendi çıkarına olsun ya da olmasın herkesin sonuçları kabul etmesi olgunluğuna sahip olunması önemlidir.

‘İstihdam edebilir Libyalıların yüzde 70’i hükümet veya silahlı grupların çalışanları’

Geçtiğimiz günlerde bazı Libyalı yetkililerle görüştüm. Maaşların ödenmesi ve artık elektrik sıkıntısının kalmamasıyla Libya’nın imajının daha iyi hale geldiğini söylediler. Libya halkı ne zaman temel hayati ihtiyaçların karşılanmasının son derece başarılı politikalar olarak görülmeyeceği bir noktaya gelecek? Libya halkı ne zaman dünyadaki diğer insanlar gibi temel yaşam standartlarına ulaştığı için müteşekkir olmak zorunda kalmayacak?

Libya’da son beş yılda ciddi elektrik sıkıntısı yaşandı. Bu artık çözülmüş gibi görünüyor. Libyalılar daha iyisini hak ediyor. Libyalılar 2011’de diktatörü devirmek için devrimlerini başlattılar çünkü daha iyi bir yaşam, daha iyi kamu hizmetleri istiyorlardı. Zengin bir ülke. Günde 1,2 milyon varil petrol üretiyorlar. Geliri, Merkez Bankası’na geliyor. Bu para, eğitim ve altyapıya yönelik kamu hizmetleri için ayrılmıyor ve harcanmıyor. Ekonomik reformlara şiddetle ihtiyaçları var. Para Merkez Bankası’na gidiyor ve Merkez Bankası, tanınmış hükümetin emrine göre para dağıtımını yapıyor. Maaşlar ödeniyor. Dünyanın en ucuz petrolü olan petrolle, maaş ve sübvansiyonlara büyük paralar harcanıyor ama petrol komşu ülkelere kaçırılıyor. Ödenekler suçları körüklüyor, insanlara fayda sağlamıyor. Ekonomik reformları hayata geçirmek için birleşmiş ve doğru düzgün bir hükümete ihtiyacı var. Özel sektörün de büyümesi gerekiyor. İstihdam edilebilir Libyalıların %70’i hükümet veya silahlı grup çalışanları. Özel sektörü teşvik etmeleri gerekiyor. Türkiye’ye bakın, özel sektör her yerde. Kamunun iyi, özel sektörün kötü olduğu anlayışının tersine çevrilmesi gerekiyor.

“Doğru bir hükümet” kurulması gerektiğini söylediniz. Ne demek istiyorsunuz? Libya buna nasıl erişecek?

Devletin kurumları… Derne’deki sel felaketinde devletin kurumlarının yetersizliğini gördünüz. Belediye düzeyine kadar olan tüm kurumlar bitikti. Ne yapacakları, nasıl yapacakları hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Daha iyi kamu hizmetleri sunabilecek siyasi ve ekonomik kurumların eksikliği var. Mesela e-devlet kurmak kolaydır. Türkiye’de her şeyi e-devlet üzerinden yapabilirsiniz. Devlet kurumlarının inşa edilmesi gerekiyor. Başarılı kurumlar Merkez Bankası ve petrol şirketleridir. Çünkü Kaddafi her zaman bunları güçlendirdi ve orada iyi yetişmiş insanlara önem verdi. Ancak hükümetin geri kalanının eğitime ve kapasite geliştirmeye ihtiyacı var. Ve sonra hükümete gelen paranın etkili bir şekilde insanların yararına harcanması gerekiyor.

‘Libyalılar Türklerin ve Rusların gitmesini istiyor’

Libya, Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana vekalet savaşının yapıldığı bir yer oldu. Farklı farklı askeri gruplar var. Batılı ülkeler hâlâ orada. Rusya Wagner aracılığıyla orada. Hafter tarafından saldırılar olduğunda Türkler UMH ordusunu eğitti. Diğer ülkelerden gelenlerin askeri varlığı konusunda son durum nedir?

Ateşkes son iki yıldır hâlâ yürürlükte. Evet, Rusya’nın desteklediği Hafter güçleri ve Türkiye’nin desteklediği UMH güçleri var. Ateşkes, bu fikri kabul ettiren UMH ve Hafter cephesinden 5’er Libyalı profesyonel askeri yetkiliden oluşan 5+5 Komitesi tarafından sürdürülüyor. Libyalılar, hem Rusların hem de Türk kuvvetlerinin gitmesini istiyor. Ama gideceklerse aynı anda gitmeliler.

Bunu Libya hükümeti mi, yoksa Libya halkı mı istiyor?

Libya halkı bunu istiyor. Sanırım dışarıda postal görmekten hoşlanmıyorlar. Ama kesinlikle Ruslar orada popüler değil. Rusların zayıflıklarını istismar ettiğini düşünüyorlar. Wagner resmen olarak Nijer’e, Mali’ye, Çad’a vb. girmek için orada. Bence barış hakim olsa da, milisler arasında ara sıra çatışma görüyorsunuz. Çok fazla milis ve çok fazla silah var. Ama artık Libyalıların savaştan bıktığını düşünüyorum.

‘Doğu Akdeniz’in altındaki kaynaklar adil bir şekilde paylaşılmalı’

Yakın gelecekte Doğu Akdeniz’de petrol veya doğalgaz çıkarılması konusunda bazı ülkeler arasında bir işbirliği öngörüyor musunuz?

Erdoğan ve Miçotakis bunu konuşabiliyorsa, bunu Kıbrıs ve İsrail ile de konuşmaları gerekiyor. Bu konuşmayı daha önce de yapmışlardı ama bunun içinde Türkiye yoktu. Türkiye’nin görüşmelere net bir şekilde dahil edilmesi gerekiyor. Umuyoruz ki Erdoğan ile Miçotakis arasındaki bu açılım, daha fazla diyaloğa ve deniz altındaki kaynakların gerçek anlamda nasıl paylaştırılacağı konusunda daha fazla tartışmaya yol açacaktır. O zaman Türk ve Yunan askerleri arasında üç-dört yıldır gördüğümüz çatışma riskini yaşamazsınız. Her ne pahasına olursa olsun çatışmalardan kaçınılmalıdır. Ancak petrol ve gaza ihtiyaç duyan dünya için kaynakların adil bir şekilde paylaşılması önemli çünkü dünya Rusya ve Ukrayna savaşı nedeniyle çok şey kaybetti.

‘Türkiye-İsrail arasındaki gerilimin geçici olduğunu düşünüyorum’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sert bir şekilde dile getirdiği gibi Gazze’de yaşanan katliamı ve işgali unutmadan, sadece dış politika açısından Türkiye’nin aynı anda Yunanistan’ı kazanması ve İsrail’i kaybetmesi şanssızlık mıdır?

(Türkiye-İsrail geriliminin) siyasi ve geçici olduğunu düşünüyorum. İsrail ile Gazze arasında yaşananların bir noktada bitmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını duydum. Çok iyiydi. Ve haklı da. Ona katılıyorum. Netanyahu’nun Gazze’de yaptıkları kabul edilemez. Dünyanın İsrail’in Gazze’yi işgal etmesine izin vereceğini düşünmüyorum. Kamuoyu ve siyasi görüş İsrail’e karşı olmaya doğru gidiyor. Dolayısıyla bir noktada tüm bu ülkeleri kapsayan tartışmalara ihtiyaç duyulacak. Ama özellikle Türkiye ve Yunanistan, uzun bir geçmişi olan, hukuki ve siyasi pek çok zorluğun olduğu bu hassas konuları tartışmaya başlarlarsa bunun olumlu bir hamle olacağını düşünüyorum.

DOĞU AKDENİZ

Yaptırım tehdidine maruz kalan Dörtyol terminali Rusya’dan petrol alımını durdurdu

Yayınlanma

Hatay’ın Dörtyol ilçesinde bulunan petrol terminali, ABD’nin artan yaptırım baskısı nedeniyle artık Rusya’dan ithal edilen petrolü kabul etmeyecek.

Terminali yöneten Global Terminal Services (GTS) şirketi, Reuters ajansına yaptığı açıklamada, “GTS, Rus petrolüyle olası tüm bağlarını kesmeye karar vermiştir,” ifadelerini kullandı.

Şirket, sadece Rusya menşeli ürünleri değil, aynı zamanda Rusya’da yüklenmiş tüm ürünleri de reddedeceğini sözlerine ekledi.

Ayrıca Global Terminal Services, G7 ülkeleri tarafından Rusya’dan petrol ithalatına getirilen tavan fiyat uygulamasını da dahil olmak üzere önceki operasyonların yaptırımlara uygun olarak yürütüldüğünü bildirdi.

Şirket, “GTS’nin yeni yaklaşımı, yürürlükteki tüm yaptırımlara uyma çabalarına rağmen ulaşamayacağı ve kontrol edemeyeceği ek bir düzeltici eylemdir,” vurgusunu yaptı.

Batı’nın Ukrayna’ya dönük askeri müdahale nedeniyle Rusya’ya yaptırımları ağırlaştırmasının ardından Türkiye, Rus petrol ve yakıtının en büyük ithalatçılarından biri haline geldi.

Ancak Batı’nın yaptırım baskısı giderek kendini hissettiriyor. Başkan Joe Biden’ın aralık ayında ikincil yaptırımlara ilişkin kararnamesinden sonra şubat ayında ABD’nin tehditlerinin Moskova ile Ankara arasındaki ticareti yavaşlattığı ve Rus tedarikçilerin petrol ödemeleri için haftalarca beklemek zorunda kaldığı bildirilmişti.

Veri analiz firması Kpler’e göre, yakıt ve ham petrol ithal eden, ihraç eden ve depolayan GTS Terminali, geçen yıl Rusya’dan 11,74 milyon varil ham petrol ve yakıt aldı.

Türkiye’nin hacim bakımından en büyük yedinci ithalat terminali olan Dörtyol, 2021’de 10. sıradaydı. 2023 yılında Rusya’dan ham petrol ve yakıt ithalatı, 2021’de tüm menşelerden aldığı toplam hacmin yaklaşık yedi katıydı.

Kpler’e göre terminalden yapılan ihracat da 2023’te 2021’e kıyasla neredeyse beş kat artarak yaklaşık 24,7 milyon varile yükseldi.

Dörtyol’a gelen son tanker, 19 Şubat’ta Rusya’nın Baltık limanı Primorsk’tan 511 bin varillik dizel yükü teslim etti.

Dörtyol’dan ihraç edilen petrolün yaygın varış noktaları arasında Yunanistan’ın Korint, Elefsis ve Selanik limanları ile Kuzeybatı Avrupa’nın petrol ticareti, rafinajı ve depolama merkezleri olan Rotterdam ve Antwerp yer alıyordu.

FT: Dörtyol terminali Rus petrolünün Avrupa’ya ulaşmasına yardımcı oluyor

Okumaya Devam Et

DOĞU AKDENİZ

Rus şirketleri Güney Kıbrıs’tan çekiliyor

Yayınlanma

Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin (GKRY) önde gelen gazetelerinden Phileleftheros, büyük Rus şirketlerinin ülkeyi toplu olarak terk ettiklerini bildirdi.

Gazetede yer alan haberde, şirketlerin Rusya’nın özel vergi rejimine sahip idari bölgelerine ya da Kazakistan gibi komşu ülkelere geçiş yaptığı belirtildi.

Örnek olarak gazete, TCS Group (Tinkoff Bank’ın ana şirketi), Etalon Group, perakendeci Fix Price, United Medical Group (Avrupa Tıp Merkezi’nin holding şirketi), Transmashholding, Globaltrans ve e-ticaret devi Ozon’un adadan ayrıldığı veya ayrılmayı planladığı bilgisini paylaştı.

Gazeteye göre, son aylarda ‘sektörlerinde büyük miktarda iş yapan’ ve çift haneli değerlere sahip sayıda şirket, Güney Kıbrıs’ın yargı alanından ayrılmak istediklerini açıkladı.

Haberde, ‘diğer ticari kuruluşların da yakın gelecekte aynı şeyi yapacakları’ değerlendirmesi yer aldı.

Gazete bu durumu, ülkenin yeni makamlarının Rusya karşıtı yaptırımların delinmesine karşı çıkma yönündeki politikasına bağladı.

Credit Suisse ve UBS’e ‘Rusya yaptırımlarını delme’ soruşturması

Okumaya Devam Et

DOĞU AKDENİZ

Enerji hamleleri İsrail ekonomisine cansuyu olabilir mi?

Yayınlanma

Yazar

İsrail’in aşırı sağcı hükümetinin Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini sınırlandırma amacıyla Meclis’ten geçirdiği ‘yargı reformu’ sonrası uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından İsrail ekonomisine olası etkisiyle ilgili birbiri ardından olumsuz mesajlar geliyor. Kuruluşlar söz konusu adımın ağır faturası konusunda uyarılarda bulunuyor.

Yargı reformuna karşı kitlesel eylemlerin başladığı yıl başından bu yana İsrail para birimi şekelin ABD doları karşısındaki değer kaybı yüzde 10’a yaklaşırken İsrail Merkez Bankası “makroekonomik risk seviyesini orta-düşük seviyeden orta-yüksek seviyeye” çıkardı. Bankanın 2023’ün ilk 6 ayına ilişkin raporunda, risk artışına neden olarak diğer faktörlerin yanı sıra “İsrail’deki hukuk sistemiyle ilgili yargı düzenlemesinin sonuçlarına ilişkin belirsizlik” gösterildi. Öte yandan ülkenin lokomotif sektörü olarak gösterilen yüksek teknoloji sektöründe, yılın ilk yarısında 2022’nin ikinci yarısına oranla yatırımların üçte bir oranında azaldı.

Bu ekonomik tablo karşısında, yönelen uyarıları görmezden gelen Başbakan Binyamin Netanyahu, İsrail’in enerji merkezi olması hedefiyle hayata geçirilen veya planlanan projeleri “alternatif” olarak sunuyor.

Peki, İsrail’in gaz projeleri yakın vadede ülke ekonomisinin lokomotifi olabilir mi?

Bu soruya yanıt bulmaya çalışan Washington Post, ayrıca İsrail’in gaz yatırımlarını, bu gazın Avrupa’ya sevki için gerekli altyapı ve çok düzeyli bölgesel iş birliğinin nasıl olacağını ve Avrupa’nın talebini karışılayıp karşılayamayacağını inceliyor.

***

Ekonomi yargı baskısıyla tıkanırken İsrail enerji hamlelerine bel bağlıyor

Shira Rubin

İsrail ve Lübnan arasında, İsrail kıyılarının elli mil açığındaki Kariş gaz sahasında kurulu Akdeniz’in pırıl pırıl mavi sularında yüzen devasa bir platform, binlerce fit aşağıdan çıkarılan doğal gazı işliyor. 14 metrelik, 14 halatla denize demirlenen, 70.000 tonluk tanker; işçi yatakhaneleri, spor salonları, kontrol alanları ve müstahkem panik odalarıyla dolu yüzen bir kasaba gibi. 2 milyar dolarlık proje, 145 İsrailli ve yabancı işçiden oluşan bir ekip tarafından yönetiliyor. Sahada gaz rafinesini denetlemek ve İsrail’in düşman bölgesi olarak gördüğü Lübnan sularından sadece 15 mil uzaktaki bir İsrail tesisinin benzersiz güvenlik risklerine yanıt vermek üzere eğitildiler.

Energean’ın İsrail’deki iştirakinin CEO’su Shaul Zemach, “Bunu çok sessiz bir şekilde yapıyoruz, ancak İsrail ekonomisi üzerinde önemli bir etkisi var” dedi. Londra merkezli doğal gaz firması, İsrail ile Lübnan arasında İran destekli militan grup Hizbullah’ın da dahil olduğu diplomatik bir atılım olan dönüm noktası niteliğindeki denizcilik anlaşmasının ardından sondaj kulesini geçen sonbaharda faaliyete geçirdi.

Makinelerin uğultusu arasında konuşan Zemach, platforma gaz taşıyan iki çelik boruya işaret etti. Bu gaz işlenerek elektriğinin yüzde 70’inden fazlasını karşılayan İsrail ulusal şebekesine aktarılıyor.

Doğal gaz, bir zamanlar kaynak fakiri bir ülke olan İsrail’i bölgesel bir enerji merkezine dönüştürdü. On yıl önce önemli açık deniz sahalarının keşfedilmesi, ülkenin büyük ölçüde kendi kendine yeterli hale gelmesini sağladı ve kârlı ihracat fırsatlarının önünü açtı. Avrupa pazarları Ukrayna’daki savaş nedeniyle kesintiye uğrayan Rus petrol ve gaz ithalatının yerini doldurmak için çabalarken talep özellikle şu anda yüksek.

Ancak İsrail’in gaz atılımı aynı zamanda Batı Şeria’dan Lübnan’a kadar bölgesel gerilimlerin arttığı ve hükümetin yüksek yargıyı zayıflatmaya yönelik tartışmalı planına karşı kitlesel protestolarla çalkalanan ülke içinde benzeri görülmemiş bir krizin yaşandığı bir döneme denk geliyor.

Milletvekillerinin geçen ay yargıda reformun ilk aşamasını hayata geçirmesinin ardından şekelin değeri düştü ve Tel Aviv borsası çakıldı. Bankacılar ve iş dünyası liderleri sermaye kaçışı konusunda uyarıda bulunurken Moody’s de yönetimdeki “bozulmayı” gerekçe göstererek İsrail’in kredi notunu düşürdü.

Yargı reformunun İsrail ekonomisine etkisi: Yatırımcılar “bekle gör” modunda

Başbakan Binyamin Netanyahu, yaklaşan felaket uyarılarını defalarca görmezden geldi ve İsrail’in kargaşayı atlatmasına yardımcı olacak doğal gaz da dahil alternatifleri olduğunu iddia etti.

Çarşamba günü kısa bir süre önce adını X olarak değiştiren Twitter’da yayınladığı ve videoda “Avrupa’ya gaz ihracatını artırıyoruz. İsrail’de gaz arama çalışmaları için yüz milyarlarca dolarlık ihaleler açtık. İsrail bir enerji süper gücü haline geliyor. … Buna kim inanırdı ki” dedi.

Sadece Kariş sahasında 1,75 trilyon fit küp rezerv olduğu tahmin ediliyor; şimdiden İsrail’in tükettiği gazın yüzde 35’ini üretiyor. Zemach, mevcut sondaj seviyesinin iki ila üç kilometre (bir milden fazla) altında daha bol kaynak olabileceğini düşünüyor.

Ancak Avrupa’nın talebine rağmen uzmanlar, İsrail’in nispeten yeni gelişmekte olan gaz sektörünün- 2064 yılına kadar 55 milyar dolar değerinde olması bekleniyor- öngörülebilir gelecekte ekonomisinin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturacağını söylüyor.

İsrail dış politikası uzmanı ve Frankfurt Barış Araştırmaları Enstitüsü’nde araştırmacı olan Eldad Ben Aharon, “Netanyahu dikkatleri gaz sektörüne ve İsrail ekonomisine yardımcı olacağını söylediği diğer kaynaklara kaydırmaya çalışıyor” dedi: “Ancak gazın potansiyelini ve bozulan ekonomiyi bir araya getirip baktığımızda, ikna edici değil.”

Sondaj için gerekli altyapı ve çok düzeyli bölgesel iş birliğinin tahminlere ayak uyduracağının garantisi olmadığını söyledi. Hatta en iyi senaryoda bile doğal gazdan elde edilecek kârın, Netanyahu’nun yargı reformunun özellikle de geçen yıl ülkenin ihracat pazarının yüzde 54’ünü ve işgücünün onda birinden fazlasını oluşturan İsrail’in teknoloji sektöründe yol açtığı ekonomik zararı telafi edemeyeceği görüşünde.

Teknoloji liderleri son yedi aydır sokak protestolarının ön saflarında yer alarak Netanyahu’nun geri adım atması ya da kalıcı ekonomik zarar riskini göze alması için slogan atıyorlar. “Start-Up Nation Policy Institute” tarafından geçen ay yayınlanan bir rapora göre, teknoloji firmalarına yapılan yatırımlar 2023’ün başından bu yana yüzde 68 düşerek 2018’den bu yana en düşük yatırım seviyesine geriledi. İsrail’de kurulan pek çok teknoloji şirketi sermayelerini ve çalışanlarını yurtdışına taşıyor.

İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın eski planlama müdürü Eran Etzion, doğal gaz ihracatının “Netanyahu’nun ekonomiyi ‘çeşitlendirmeye’ yönelik çok boyutlu yaklaşımının” bir parçası olduğunu söyledi. Ancak “rakamlar birbirini tutmuyor” dedi.

Etzion, Netanyahu’nun ABD ve Avrupa’ya alternatif küresel ortaklıklar geliştirmeye çalıştığını ve gaz atılımını bir zamanlar düşman olan komşularla yeni ilişkiler kurmanın bir yolu olarak gördüğünü söyledi. Bunlar arasında, bölgenin tek sıvılaştırma tesislerine ev sahipliği yapan ve gazı Avrupa’ya ihraç etmek için gerekli olan Mısır ve İsrail’in son yıllarda ABD aracılığında İbrahim Anlaşmaları kapsamında ilişkilerini genişlettiği Basra Körfezi yer alıyor.

Bu yılın başlarında Birleşik Arap Emirlikleri’nin devlete ait petrol ve gaz şirketi ile British Petroleum (BP), İsrail’in en büyük gaz şirketlerinden biri olan NewMed’in hisselerini satın almak için bir teklif sundu. BAE’nin devlet fonu 2021 yılında İsrail’in en büyük ikinci sahası Tamar’da 1 milyar dolarlık hisse satın aldı.

2000’li yılların başında sektörün gelişimini denetleyen eski İsrail Enerji Bakanı Hezi Kluger, “Atmosfer tamamen değişti” dedi.

İsrail’de faaliyet gösteren en büyük doğal gaz şirketini 2020 yılında yaklaşık 4 milyar dolara satın alan Kaliforniya merkezli enerji devi Chevron gibi uluslararası şirketlerle yapılan yeni anlaşmaların Suudi Arabistan’ın zımni onayını aldığını söyledi. Kluger, önceki yıllarda çok uluslu şirketlerin Suudilerle olan ilişkilerini tehlikeye atmamak için İsrail’le iş yapmaktan aktif olarak kaçındığını belirtti.

Doğal gaz şirketleri Ukrayna’daki savaş sırasında kısa vadeli kazançlar elde edebilirken, uzmanlar Avrupa’nın yenilenebilir enerjiye geçişiyle birlikte pazarın on yıl içinde zirveye ulaşacağını tahmin ediyor. İsrailli şirketler kendilerini, yeni enerji kaynakları tam anlamıyla kurulana kadar devreye giren geçici tedarikçiler olarak tanımlıyor. Avrupa ülkeleri Rus enerji devi Gazprom ile bağlarını koparmaya çalıştıkça talebin artması bekleniyor.

Katar, Avrupa’nın en büyük sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedarikçisi haline geldi ve 2026 yılına kadar ihracat kapasitesini üçte bir oranında artırmayı planlıyor. Amerika Birleşik Devletleri geçen yıl Avrupa’ya LNG ihracatını yüzde 141 oranında artırdı ve önümüzdeki yıllarda yüzde 40’lık bir artış daha planlıyor.

Filistinlilerin Gazze Şeridi açıklarında doğal gaz çıkarmak için 1,5 milyar dolarlık bir proje de dahil kendi hedefleri var. Proje İsrail tarafından yirmi yılı aşkın bir süredir engelleniyordu, ancak Yunan ve Mısırlı ortaklarla yapılan anlaşmanın önümüzdeki aylarda sonuçlandırılması bekleniyor.

Çöküşün eşiğindeki Filistin Yönetimi Cenin’de sınanıyor

Gaz ihracatı, İsrail güçleri ile Batı Şeria’daki yeni nesil militanlar arasında artan şiddet olaylarını kontrol altına almakta zorlanan ve nakit sıkıntısı çeken Filistin Yönetimi’ne milyonlarca dolar kazandırabilir.

İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Tzachi Hanegbi bu hafta gazetecilere yaptığı açıklamada, İsrail’in Lübnan ile olan kuzey sınırında Hizbullah ile “çatışmanın içine çekilmenin” eşiğinde olduğunu söyledi.

Akdeniz’in ortasından bakıldığında İsrail’in iç karışıklıkları ve bölgesel çatışmaları çok uzakta görünüyor. Zemach sondaj gemisini işbirliğinin nadir bir sembolü ve umutlu olmak için bir neden olarak görüyor.

Zemach, “Doğal gaz, istikrarı sağlamak için geniş bölgesel işbirliklerinin yapılabileceği ortak bir gaz pazarı olarak Akdeniz’den bahsetmemizi sağlıyor” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English