Ortadoğu
Suriye denkleminde Türkiye nerede duruyor?

Türkiye yaptığı resmî açıklamalarda Suriye’nin kuzeybatısında 27 Kasım’da yeniden tırmanan çatışmalara müdahil olmadığını söylüyor. Ancak hem Ankara’nın doğrudan desteklediği ÖSO’nun (kendi ifadeleri ile SMO) bazı unsurlarının HTŞ safında Halep’teki çatışmalara katılması hem de Tel Rıfat’a girmesi Türkiye’nin denklemin dışında olmadığını gösteriyor. Ayrıca operasyondan kısa bir süre önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Astana ortaklarını Suriye’deki terörle mücadele ve mülteciler konusunda atılmadıkları için eleştirmiş ve “diplomasiyle cevap alınamadığı yerde başka türden adımları atabileceklerini” söylemişti.
İdlib’deki terör örgütlerinin Suriye ordusuna yönelik 27 Kasım’da başlattıkları ve Halep’i ele geçirerek Hama’ya yöneldikleri saldırılarla ilgili Türkiye’den ilk resmî açıklama 29 Kasım’da yapıldı.
Ankara: Uyarmıştık
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, sosyal medya hesabından yapıldığı açıklamada isim vermeden HTŞ’nin Halep’e saldırısının “İdlib’e yönelik son dönemde artan saldırılar” nedeniyle gerçekleştiğini söyledi. Keçeli’nin ikinci dikkat çektiği nokta ise artan istikrarsızlık ortamında yine isim vermeden Tel Rıfat ve Münbiç’teki PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin Türkiye’ye yönelik saldırılarını artırdığını belirtmesi oldu.
Keçeli, “İdlib’e yönelik son dönemdeki saldırıların, Astana mutabakatlarının ruhuna ve işleyişine zarar verecek boyuta ulaştığı ve ciddi sivil kayıplara yol açtığı konusunda gerekli uyarıları çeşitli uluslararası platformlarda yapmış ve bu saldırıların durdurulması gerektiğini kayda geçirmiştik” dedi.
Son günlerde yaşanan çatışmaların bölgedeki gerginliğin istenmeyen şekilde artmasına neden olduğunu belirten Keçeli, yeni ve daha büyük istikrarsızlıklara yol açılmamasının ve sivil halkın zarar görmemesinin Türkiye bakımından büyük önem teşkil ettiğinin altını çizdi.
Keçeli, şunları kaydetti: “Mevcut istikrarsızlık ortamından istifade etmeye çalışan Tel Rıfat ve Münbiç’teki terör gruplarının sivil halkı ve Türkiye’yi hedef alan saldırılarındaki artışı da dikkatle izliyoruz. Bu bölgelerdeki terörist varlığının sonlandırılması amacıyla paydaşlarla daha önce varılan mutabakatların gereğinin yerine getirilmemiş olması endişelerimizi artırmaktadır.”
“Müdahil değiliz”
Bir gün sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT World Forumu’nda konuyla ilgili açıklamasında Türkiye’nin Halep’te süren çatışmalara müdahil olmadığını söyledi, “Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek hiçbir aksiyona girişmeyiz” dedi.
Suriye’deki gelişmelerin yakından takip edildiğini belirten Fidan, “Halep’te yaşanan çatışmalara Türkiye müdahil değil. Tedbirler alınıyor. Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek hiçbir aksiyona girişmeyiz” ifadelerini kullandı.
Yaklaşık 3 milyon Suriyeliyi barındıran Türkiye, yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip İdlib bölgesine yapılacak olası bir operasyonun sınırlarına dönük yeni bir kitlesel göç hareketini tetikleyeceğini uzun zamandır söylüyor.
Hem olası göç tehlikesi hem de iç siyasetin önemli bir tartışma konusu olan Suriyeli mültecilerin geri dönüşü konusunda Suriye hükümeti ve Astana ortaklarının adım atmaya istekli olmaması Türkiye’yi rahatsız ediyordu.
Financial Times’da yer alan habere göre bu yıl Şam ve Ankara arasındaki görüşmelere aracılık eden Iraklı yetkililer, Esad hükümetinin mülteciler konusunda bir adım bile atmayı reddettiğini söyledi. FT’nin haberinde “Esad bunun yerine isyancıların elindeki İdlib’i vurmaya devam ederek binlerce insanı, yaklaşık 3 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan ve isyancıları desteklediği Suriye’nin kuzeyinde askerleri bulunan Türkiye sınırına doğru itti” ifadeleri kullanıldı.
Ankara Rusya ve İran’ın Esad’a baskı yapmadığını düşünüyor
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile iki ülke arasında yeni bir dönemi başlatmak amacıyla birden fazla çağrı yapmış ancak Suriye’nin önkoşul olarak koyduğu “Türk askerlerinin Suriye’den çekilmesi” ya da “çekileceğine ilişkin bir takvim ortaya koymayı” reddetmesi bu sürecin önünü tıkamıştı. Türkiye; Astana ortakları Rusya ve İran’ın normalleşme sürecinde Şam’a yeterince baskı uygulamadığını düşünüyor.
Dışişleri Bakanı Fidan, HTŞ’nin saldırısından günler önce 23 Kasım’da yaptığı bir açıklamada “İran’ın Suriye’deki önceliklerinin arasında Türkiye ile Suriye’nin normalleşmesi yok. Rusya açısından da şu anda bölgede zaten bir ateşkes olduğu ve ciddi bir tehdit çok fazla kendini göstermediği için, o türden bir konu gündemde yok” demişti.
Fidan şöyle devam etmişti: “Bizim değerlendirmemize göre şu anda, Astana’da başlattığımız sürecin devamının yeterli olacağını düşünen bir yaklaşım söz konusu ama tabii bunun sürdürülebilirliği meselesi var. Terörle mücadelede ve mülteciler konusunda atılması gereken adımlar atılmadığı için Suriye’nin içerisinde giderek evrilen bir tehdit. Bir başka deyişle, bizim daha sonra yok etme maliyetimizin her geçen gün arttığı bir tehdide evrilebilir. Bunun için bizim çözüm arayışlarımız var. Tabii bu çözüm arayışlarının diplomasiyle ve yapıcı yaklaşımla cevap alınamadığı yerde, başka türden adımları zamanı geldiğinde mecburen nasıl atarız ona bakacağız.”
“Ankara’ya koz verdi”
Türkiye’deki Suriyeli “muhalif” kaynaklar Al-Akhbar’a, Türkiye’nin tutumuyla ilgili olarak “Onun onayı olmadan savaş başlamazdı ama Ankara’nın istediği ile Suriye muhalefetinin istediği arasında hedef uyumu olmayabilir” dedi.
FT’de yer alan habere göre de analistler Türkiye’nin HTŞ öncülüğündeki saldırıyı açıkça onaylamamış olabileceğini, ancak saldırının Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edeceğini ve herhangi bir müzakerede Ankara’ya daha fazla koz vereceğini söyledi.
Suriyeli analist Malik al-Abdeh, “Esad’ın yazdan beri Erdoğan’la oturup Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde bir nüfuz bölgesi oluşturacağı bir plan üzerinde çalışma şansı vardı. Bu durumu siyasi olarak itibarını koruyarak müzakere etme şansı vardı, ancak reddetti” dedi.
HTŞ, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından terör örgütü olarak nitelendiriliyor. Dolayısıyla Türkiye de HTŞ’yi terör örgütü olarak sınıflandırıyor. Ancak Türkiye’nin resmen desteklediği ÖSO’nun bazı unsurlarının HTŞ liderliğindeki saldırılara katıldığı da bilinen bir gerçek.
Türkiye’nin Halep gibi stratejik bir kent üzerinden Esad’ı sıkıştırarak normalleşme konusunda öne sürdüğü şartlardan geri adım atması amacıyla HTŞ’nin saldırısına “olur” verdiği sık dile getirilen bir görüş. Türkiye, Şam ile normalleşme sürecini, mültecilerin geri dönüşü ve YPG tehdidinin ortadan kaldırılması ana hedefleriyle nihayete erdirmek istiyor.
Ancak normalleşmenin adı bile bu tür grupların Türkiye’nin Suriye’deki varlıklarına saldırısı ile sonuçlandığı düşünüldüğünde bu hedef amacıyla bu adımın atılmasının ne kadar akıllıca olduğu ayrıca bir tartışma konusu.
Esad’la görüşen İranlı bakan Türkiye’de
Öte yandan krizle ilgili İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi dün akşam Şam’da Beşar Esad ile görüştü. Irakçi ardından Türkiye’ye geldi.
Irakçi, Esad’la yaptığı görüşmeyle ilgili “görüş alışverişinde bulundıklarını söyledi ve şöyle devam etti: “Elbette koşullar zor ancak kesin olan Suriye hükümetinin ruhu ve tekfirci teröristlerin bu son komplosuna karşı dimdik duran direnişi. Geçmişte IŞİD ve diğer terör gruplarının Suriye’yi iç savaşa sürüklediği daha da zor zamanlar oldu ancak bunlarla yüzleşildi ve şimdi başka bir fırsat buldular. Siyonist rejimin Lübnan ve Filistin’i işgalinden kaynaklanan koşullar nedeniyle yeniden dirilmeyi düşünüyorlar.”
Irakçi, “Suriye ordusu ve hükümeti teröristlere karşı koyabilecek güçte. Elbette direniş grupları da yardım edecek. İran İslam Cumhuriyeti de tekfircilerin ortadan kaldırılması için gerekli görülen her türlü desteği sağlayacak” dedi.
İranlı Bakan, Hakan Fidan’la yapacağı görüşmede de “büyük ölçüde ortak kaygılara odaklanacaklarını” söyledi. Türkiye ve İran’ın farklı konularda her zaman birbirlerine danıştıklarını anlaştıkları ve anlaşamadıkları konular olduğunu söyleyen Irakçi, “Bu kez bölgesel istikrara yol açacak ve Suriye’nin ya da bölgenin bir kez daha teröristler için bir merkez haline gelmesini önleyecek konularda ortak bir anlayışa varılacağını umuyoruz” ifadelerini kullandı.
Ortadoğu
BMGK’nin Gazze kararı 5. kez ABD tarafından veto edildi

BMGK’nin Gazze kararı ABD tarafından beşinci kez veto edildi. Hamas, ABD’nin veto yetkisini kullanmasının, İsrail’in Filistinli sivillere karşı işlediği soykırıma doğrudan destek anlamına geldiğini söyledi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK) Gazze’de ateşkes sağlanması için sunulan karar tasarısı ABD tarafından Hamas’ı kınamadığı gerekçesiyle veto edildi.
Bu veto, ABD’nin Donald Trump döneminde BMGK’da kullandığı ilk veto olurken, Ekim 2023’te başlayan Gazze savaşına ilişkin ABD’nin veto ettiği beşinci tasarı oldu.
BMGK, daha önceki ateşkes girişimlerinde de benzer şekilde karar alamamıştı.
BMGK, kurulun geçici 10 üyesi (E10) tarafından imzalanan ve grup koordinatörü Slovenya tarafından dün sunulan Gazze tasarısını görüşmek üzere toplandı.
İnsani durum gerekçe gösterilerek sunulan ateşkesle ilgili karar tasarısına, söz konusu toplantıda yapılan oylamada ABD veto hakkını kullandı.
İsrail’in saldırılarının devam ettiği Gazze’deki sivillere acil müdahaleyi öneren tasarı, az önce sona eren oylamada 14 evet oyuna karşın veto hakkı bulunan daimi üye ABD tarafından reddedildi.
ABD Temsilcisi Dorothy Shea, veto kararına gerekçe olarak, “Bu karara karşı çıkmamız sürpriz olmamalı. İçerdiği, içermediği ve ileri sürülme biçimi için kabul edilemez” ifadelerini kullandı. Shea, “ABD, Hamas’ı kınamayan hiçbir önlemi desteklemeyeceğini açıkça belirtti” diye ekledi.
“14 evet oyu güçlü bir mesaj taşıyor”
E10 grubu adına ABD’nin veto kararını değerlendiren Slovenya’nın BM Daimi Temsilcisi Samuel Zbogar, “Karar kabul edilmedi. Ancak 14 evet oyu güçlü bir mesaj taşıyor.” dedi.
ABD’nin bir veto oyuyla, Konsey’in harekete geçmesinin engellendiğini vurgulayan Zbogar, “Uluslararası toplumu 80 yıldır yönlendiren kurallardan vazgeçmek ile veto hakkı arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığımızda insanlığı seçtik.” şeklinde konuştu.
Zbogar, BMGK içindeki farklı duruşların farkında olduklarını, bu nedenle taslak kararda sadece insani duruma odaklandıklarını belirterek,”Konsey’in engelsiz insani erişim ve açlıktan ölen sivillere yiyecek ulaştırılması için bu acil talep etrafında birleşmesi gerektiğini düşündük.” diye ekledi.
Slovenya Temsilcisi, sivilleri aç bırakmanın, onlara “muazzam” acılar çektirmenin “insanlık dışı ve uluslararası hukuka aykırı” olduğunu vurguladığı konuşmasında, “Hiçbir savaş hedefi böyle bir eylemi haklı çıkaramaz. Bunun ortak anlayışımız olduğunu umduk ve bekledik” sözlerini kaydetti.
Hamas: ABD insanlığa karşı suçları destekliyor
Hamas, BMGK’nin Gazze kararına ABD vetosunun, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistinli sivillere karşı işlediği soykırıma doğrudan destek anlamına geldiğini söyledi.
Hamas’tan yapılan yazılı açıklamada, Gazze’de ateşkes için BMGK’ya sunulan karar tasarısının, ABD’nin tek oyuyla veto edilmesinin kınandığı belirtildi.
Açıklamada, “ABD’nin vetosu, Washington’un faşist işgal hükümetine karşı körü körüne taraflılığını temsil ediyor ve Gazze Şeridi’nde insanlığa karşı işlediği suçları desteklediğini teyit ediyor” denildi.
Washington’ın uluslararası hukuku hiçe saydığına değinilen açıklamada, bunun Filistin kanının dökülmesini durdurmaya yönelik her türlü uluslararası çabayı tamamen reddettiğini yansıtan küstah bir tutum olduğu vurgulandı.
Açıklamada, “ABD’nin tutumu, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan savaş suçlusu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Gazze Şeridi’nde çocuklar, kadınlar ve yaşlılar dahil olmak üzere masum sivillere karşı vahşi soykırım savaşını sürdürmesi için yeşil ışık anlamına geliyor ve İsrail’in işlemeyi sürdürdüğü suça tam ortak olduğunu ortaya koyuyor” değerlendirilmesinde bulunuldu.
Hamas, açıklamasında şunları kaydetti: “BMGK’nin 20 aydır devam eden savaşı durdurmadaki başarısızlığı, kuşatmayı kıramaması veya gıda yardımı girdirememesi, uluslararası toplum kurumlarının rolü ve İsrail’in hiçbir hesap vermeden veya ona yönelik fiili bir eylemde bulunulmadan her gün ihlal etmeyi sürdürdüğü uluslararası yasa ve sözleşmelerin etkinliği konusunda temel soruları gündeme getirdi.”
Açıklamada, uluslararası topluma bu ahlaki ve siyasi çöküşe karşı acilen harekete geçilmesi, soykırım savaşının derhal durdurulması ve İsrail liderlerinin Filistin halkına karşı işledikleri suçlar nedeniyle hesap vermeleri için baskı yapılması çağrısında bulunuldu.
Tasarı BMGK’nın geçici 10 üyesi tarafından sunulmuştu
Gazze’ye acil müdahaleyi öneren tasarı dün BMGK’nın geçici 10 üye ülkesi (E10) tarafından BMGK başkanlığına sunulmuş ve bugün için oylama talep edilmişti.
Tasarıda, mart ayında İsrail’in saldırılarını tekrar başlatmasıyla Gazze’deki sivil halkın durumunun daha da kötüleştiğine dikkat çekilmişti.
E10 grubu, kıtlık riski de dahil, Gazze’deki durumla ilgili “ciddi endişelerini” dile getiren ve tüm tarafların uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uymaları gerektiğini yeniden teyit eden özlü bir taslak karar hazırladıklarını belirtmişti.
Tasarıya imza atan ülkeler arasında, E10 koordinatörü olan Slovenya başta olmak üzere Cezayir, Danimarka, Yunanistan, Guyana, Panama, Pakistan, Güney Kore, Sierra Leone ve Somali bulunuyor.
Ortadoğu
İsrail hükümetinde Haredi krizi: Meclisin feshi için harekete geçildi

Tartışmalı askerlik muafliyeti yasası nedeniyle İsrail hükümetinde Haredi krizi derinleşiyor. Haredilerin dini liderleri, Tevrat eğitimi alan yeshiva öğrencilerini askerlikten muaf tutacak yasanın Meclis’ten hâlâ geçirilmemesi üzerine, Birleşik Tevrat Yahudiliği yetkililerine hükümetten çekilmeleri yönünde talimat verdi. Bu gelişme üzerine muhalefet partileri, İsrail Meclisi’nin feshi için yasa tasarısı sunacaklarını duyurdu.
Times of Israel’in İbranice yayın yapan medya organlarına dayandırdığı habere göre, Birleşik Tevrat Yahudiliği -UTJ içindeki üst düzey yetkililer, Meclis Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı Yuli Edelstein ile yapılan son geceki toplantının başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi. Degel HaTorah Partisi lideri Milletvekili Moshe Gafni’nin, partisinin ruhani liderlerinden hükümetten çekilmesi ve meclisin feshi için çalışması yönünde talimat aldığı duyurdu.
“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı
Degel HaTorah, UTJ’yi oluşturan iki ana partiden biri. Diğer parti ise UTJ’nin de liderliğini üstlenen Yitzchak Goldknopf’un temsil ettiği Agudat Yisrael Partisi. Agudat Yisrael’in halihazırda Meclis’in feshi ve erken seçim sürecini başlatacak yasa teklifini ilerletmek için çalıştığı iddia ediliyor.
Degel HaTorah’ın dini liderlerinden ve Bnei Brak’taki Slabodka Yeshiva’nın başkanı Haham Moshe Hirsch adına yapılan açıklamada şöyle denildi: “Dün gece milletvekilleri, Edelstein ile yapılan görüşmenin detaylarını Haham Hirsch’e aktardıktan sonra, askerlik meselesinde hiçbir ilerleme sağlanamadığı netleşti. Bu nedenle, yeshiva başkanı yakın zamanda koalisyondan çekilme talimatı verecek.”
Haredi krizi muhalefeti harekete geçirdi
Bu gelişmelere karşılık olarak, muhalefetteki Gelecek Var (Yesh Atid), İsrail Evimiz (Yisrael Beytenu) ve Demokratlar partileri, gelecek çarşamba günü Meclis’in feshine yönelik bir yasa tasarısı sunacaklarını açıkladı. Bu adım, Başbakan Binyamin Netanyahu’ya sorunu çözmesi için bir hafta süre tanınması anlamına geliyor. Ayrıca, teklifin Meclis’te oylamaya sunulması için geçecek süreç de dikkate alınacak.
Askerlik muafiyeti krizi Netanyahu hükümetini düşürebilir mi?
Şas ve UTJ, Meclis’teki iki Haredi partisi olarak, tartışmalı askerlik muafiyeti yasa tasarısının bu yıl 2 Haziran’da sona eren Şavuot Bayramı’na kadar geçirilmesini talep etmişti. Aksi takdirde hükümetin geleceğinin riske gireceği uyarısında bulunmuşlardı.
Ancak yedi milletvekilliği bulunan UTJ, tek başına hükümeti düşürebilecek güce sahip değil. Bu yönde atılacak herhangi bir adımın, koalisyon ortağı Şas’ın da desteğini alması gerekiyor. Netanyahu’nun mevcut koalisyonu, 120 sandalyeli Meclis’te 68 koltukla çoğunluğu elinde bulunduruyor.
Şas Partisi, gelişmelere ilişkin şu ana kadar kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmadı.
Aşırı Ortodoks olarak bilinen Harediler daha önce verdikleri birçok ültimatomdan geri adım atmıştı. Ancak son gelişmeler, özellikle İsrail ordusunun genç ultra-Ortodoks erkeklere yönelik celp sayısını artırma planları, Netanyahu ile Haredi partiler arasındaki ilişkinin kopma noktasına geldiğini gösteriyor.
Diplomasi
Hamaney’den Trump’a nükleer anlaşma resti

Tahran’ın kendi topraklarında uranyum zenginleştirmekten vazgeçmeyeceğini vurgulayan Hamaney’den Trump’a nükleer anlaşma resti geldi: “ABD’nin son teklifi doktrinimize ve pozisyonlarımıza yüzde 100 aykırı.”
İran’ın dini lideri Ali Hamaney İran devriminin kurucusu Ruhullah Humeyni’nin ölümünün 36. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törende, ABD ile nükleer müzakere süreci, bölgesel ve uluslararası konular hakkında değerlendirmelerde bulundu.
ABD’nin, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin tamamen durdurulmasını içeren nükleer anlaşma teklifini, “ulusal bağımsızlığa” yönelik bir tehdit olarak nitelendiren Hamaney, “Nükleer meselede ABD’nin sunduğu plan, ‘biz yapabiliriz’ anlayışına yüzde yüz karşıdır. Ulusal bağımsızlık demek, bir ülkenin ABD ve benzeri ülkelerden gelecek yeşil ya da kırmızı ışığı beklememesi demektir” ifadesini kullandı.
Reuters: İran ABD’nin nükleer teklifini reddetmeye hazırlanıyor
Ülkesi için “nükleer endüstrinin” önemine değinen Hamaney, konuşmasına şöyle devam etti: “İran, büyük çabalar sonucunda nükleer yakıt çevrimini tamamlamayı başardı. Nükleer endüstri sadece enerji amaçlı değildir. Nükleer endüstri bir ana endüstridir. Nükleer endüstriden çok sayıda bilimsel alan etkilenmektedir. Uranyum zenginleştirme nükleer meselenin anahtarıdır. Amerikalıların temel söylemi, nükleer teknolojiye sahip olmamamızdır. Radyofarmasötiklerde (nükleer teknolojiyle üretilen ilaç) ve diğer nükleer tabanlı bilimlerde ‘bize ihtiyaç duyun’ diyorlar. ABD’nin kaba ve kibirli liderleri bunu istiyor. ABD’nin saçmalıklarına cevabımız açıktır. Bu konuda hiçbir halt yapamazlar.”
Hamaney’in gözetimindeki “nükleer müzakere komitesi”nin ABD’nin teklifi ile ilgili “tamamen tek taraflı” ve “Tahran’ın çıkarlarına aykırı” değerlendirmesinde bulunduğu iddia edilmişti.
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırıma dair de konuşan Hamaney, “Bugünkü İslam ülkelerinin Filistin meselesiyle ilgili yapabileceği çok şey var. Bugün tarafsızlık zamanı veya sessiz kalma günü değil. Siyonist rejime herhangi bir şekilde destek veren alnında ebedi bir utanç kalacağından emin olabilir” dedi.
Hamaney, ABD’nin de İsrail’e verdiği destek nedeniyle Gazze’de işlenen suçların ortağı olduğunu ve Amerikan güçlerinin bölgeden çıkarılması gerektiğini söyledi.
Irakçi: Zenginleştirme kırmızı çizgimiz
İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi da dün Beyrut’u ziyaretinde, ABD’nin Umman üzerinden ilettiği taslakta “çok sayıda belirsizlik ve soru işareti” olduğunu belirterek “İran topraklarında uranyum zenginleştirmeye devam etmek bizim kırmızı çizgimiz” çıkışı yapmıştı. İran Dışişleri Bakanı’nın, “Ancak bu zenginleştirmenin nükleer silah üretimine yol açmamasını sağlamak için adımlar atmaya hazırız” demesi dikkat çekmişti. Irakçi Amerikan teklifine önümüzdeki günlerde yanıt vereceklerini de eklemişti.
Konsorsiyum yeniden mi gündemde?
ABD merkezli haber sitesi Axios’a konuşan İranlı bir yetkili ise Tahran’ın, kendi topraklarında olduğu sürece uranyum zenginleştirmenin bölge ülkelerinden oluşacak bir konsorsiyum ile uranyum zenginleştirmeyi kabul edebileceğini söyledi. Haberde, konsorsiyum önerisinin Amerikan teklifinde de yer aldığı iddia edildi. İranlı üst düzey yetkili ise Axios’a demecinde “İran toprakları” şartını yineledi: “Konsorsiyum İran sınırları içinde faaliyet gösterecekse bu, dikkate alınmayı hak edebilir. Ancak ülke sınırları dışında konuşlandırılırsa, kesinlikle başarısızlığa mahkum olacak.”
İlk başkanlık döneminde İran’la 2015 tarihli nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilen, Beyaz Saray’a döndükten sonra Tahran’a yaptırım öngören “azami baskı” politikasını yeniden yürürlüğe koymuştu. Trump, bu baskı ve askeri tehditler eşliğinde İran liderliğine bir mektup göndererek müzakere teklifinde bulunmuştu.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Diplomasi2 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi2 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu
-
Avrupa6 gün önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 1