Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Suriye diplomasisi ve operasyon için zemin arayışı

Yayınlanma

Türk Ordusu, İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısından sonra 20 Kasım’dan bu yana Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki şeride hava operasyonu düzenliyor. Suriye’de yeni bir kara harekatının zamanlaması ise seçimler, ABD ve Rusya ile ilişkiler, Şam’la normalleşme gündemi olmak üzere 3 temel faktör tarafından belirlenecek.

Ankara operasyon kararlılığını yinelerken Rusya, 2019’da Barış Pınarı harekatından sonra varılan Soçi anlaşmasının gereği olarak YPG’nin sınırın 30 kilometre sınırdan uzaklaşması için temaslarını sürdürüyor. Ankara ve Şam arasındaki arabuluculuk girişimleri de Rusya’nın çabalarının en önemli parçası. ABD’li yetkililerden ise olası bir kara operasyonuna karşı Türkiye’ye uyarılar gelmeye devam ediyor.

Katar merkezli El Cezire’nin Türk kaynaklara dayandırdığı haberine göre, terör örgütü YPG’nin Menbiç, Tel Rıfat ve Ayn El Arap’tan çekilmesi için Türkiye, ABD ve Rusya’ya iki hafta süre verdi.

Rusya’nın girişimleri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “siyasette küslük olmaz” , “vakti zamanı geldiğinde Suriye başkanı ile görüşmeye gidebiliriz” açıklamalarına Şam, temkinli yaklaşımını sürdürüyor. Operasyon hazırlıklarıyla aynı döneme denk gelen Esad ile görüşme mesajlarına yönelik Şam’daki ilk değerlendirme bu açıklamaların “seçim odaklı” olduğu yönünde. Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın danışmanı Büseyna Şaban katıldığı bir TV yayınında medyadaki bu açıklamaların gerçek girişimlerle desteklenmediğini söyledi. Şaban konuşmasında yaklaşan seçimlerin de bu açıklamalarda etkili olabileceği değerlendirmesinde bulundu.

Reuters kaynaklı bir habere göre ise Şam yönetimi Rusya’nın arabuluculuk girişimlerine “direniş” gösteriyor. Reuters’in anonim kaynaklara dayandırdığı haberinde Şam’ın, seçim öncesi Erdoğan’ın mülteciler meselesinde elini güçlendirmek istemediği belirtiliyor. Ancak Suriye devlet medyasında Türkiye’den gelen görüşme mesajlarına ilişkin resmi bir açıklama bu süreçte yer bulmadı. Lübnan ve İran medyasında çıkan haberlere göre de Esad, gazetecilerle Kasım ayında yaptığı bir toplantıda “Türkiye’den söz değil icraat beklediklerini” söyledi.

Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev ve Rus heyetin 8-9 Aralık’ta Türkiye’de yapacağı temaslar da pazarlıkların gidişatının anlaşılması bakımından önemli. Pazartesi günü Suriye’ye giden Moskova’dan üst düzey bir askeri heyetse, peş peşe üç toplantı yapmasına rağmen YPG’yi sınır bölgelerini Şam’a devretmesi konusunda ikna edemedi. Örgütün siyasi kanadından İlham Ahmed ise Türkiye’nin olası operasyonunu görüşmek için Washington’dan davet aldı. ABD’nin Kuzeydoğu Suriye Temsilcisi Nicolas Granger de Washington’un Türkiye’ye operasyon için “yeşil ışık” vermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan YPG’nin çekirdeğinde yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) elebaşı Mazlum Abdi, 2019’da Trump’un kendilerine ihanet ettiğini söyledi. Abdi, “Ancak yeni ABD yönetiminin vaatlerini ve taahhütlerini yerine getireceğini ve Türkiye’nin herhangi bir operasyon yapmasına izin vermeyeceğini umuyoruz” diyerek endişesini dile getirdi. Abdi bir hafta önce de Washington Post gazetesine yazı yazarak kaygılarını belirtmişti.

Diplomasi devam ederken TSK vuruyor

Lübnan merkezli Al Ahbar gazetesi, YPG’nin en önemli gelir kalemi olan petrol kaçakçılığına yönelik TSK operasyonlarının sonuçlarını yazdı. Habere göre, TSK’nın operasyonu nedeniyle ABD’nin işgali altında olan bölgelerdeki petrol ve gaz sahalarının yarısı kullanılamaz hale geldi. Sadece Haseke’nin kuzeyindeki Al Süvaydiya gaz tesisine yönelik nokta operasyon nedeniyle örgütün aylık iki buçuk milyon dolar gelir kaybedeceği hesaplandı. Sıvılaştırılmış petrol gazı üretimi durduğu için SDG, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden gaz almaya başladı. Ayıca örgüt, hasar gören tesisleri onarmak için gerekli donanım ve bilgiye sahip değil. Al Ahbar gazetesine göre bu durum, SDG’yi yeniden Şam’dan teknik destek istemeye zorluyor.

ABD liderliğinde yapılan petrol kaçakçılığına Rusya ve Çin’den sık sık tepkiler geliyor. Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Cao Licien 2 Aralık’ta “ABD’nin Suriye’de asker bulundurması yasa dışıdır, ABD’nin Suriye’den petrol ve tahıl kaçırması yasa dışıdır, ABD’nin Suriye’ye füze saldırısı düzenlemesi de yasa dışıdır” demişti. Çinli yetkili ayrıca kaçakçılığın 2011’den 2022’ye kadar 100 milyar doları aşkın maliyet yarattığını söyledi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova da Kasım ayının başında yaptığı bir açıklamada ABD’nin Suriye’de ayda 30 milyon dolarlık petrol çıkardığını açıklamıştı. ABD, IŞİD ile mücadele etmesini bahane ederek, Suriye’nin kuzey doğusunda petrol kaçakçılığı yapıyor. ABD, kendi yaptırımları üzerinden, Suriye’den ayda 30 milyon dolarlık kaçak petrol çıkarıyor ve bu bölgelerden çekilmek istemiyor” ifadelerini kullanmıştı.

“Türkiye bu ay operasyona başlayabilir”

Türkiye’nin hava operasyonları sonrası SDG ile ortak devriye ve operasyonları sınırlayan Pentagon, Suriye faaliyetlerini yeniden genişletmek için hazırlık yapıyor. Adı açıklanmayan üç ABD’li yetkilinin verdiği bilgiye göre Türkiye’nin bu ay içerisinde Suriye’ye kara operasyonu başlatması olasılık dahilinde. Pentagon’un askeri sözcüsü Albay Joseph Buccino da SDG’nin güvenliğinden endişe duyduklarını açıkladı.

CIA Başkanı William Burns ise Türkiye’nin devam eden operasyonları nedeniyle ABD’nin duyduğu rahatsızlığı meslektaşı MİT Başkanı Hakan Fidan’a iletti. ABD merkezli haber ağı Axiosun haberine göre Burns, Fidan’a “güçlü bir mesaj” verdi. Siteye konuşan ve “konu hakkında doğrudan bilgi sahibi oldukları” belirtilen iki ABD’li kaynak; MİT’in kullandığı dronlarla yapılan operasyonların Suriye’deki ABD personelini tehlikeye attığını öne sürdü.

Devam eden Ukrayna savaşı, Türkiye’nin ABD’den F 16 talebi, Yunanistan’la yaşanan gerilim ve Şam’la yumuşama girişimleri olası kara harekatında zamanlamayı etkileyecek en önemli maddeler olarak öne çıkıyor. Suriye yönetimi sınır bölgelerinde eski adıyla ÖSO yeni adıyla Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) daha fazla alan kontrol etmesini istemiyor. Öte yandan YPG’nin gaz ve petrol sahalarını işgal etmesi nedeniyle ağır bir enerji krizinin ortasından geçen Şam, Türkiye ile diyaloğu eşit düzeyde kurabilmek için ağırdan alma yoluna gidiyor. Suriye’ye Türkiye üzerinden elektrik sağlanması olası bir Ankara – Şam diyaloğunun zemini olur mu bunu zaman gösterecek.

Rusya’nın YPG’yi ABD’den uzaklaştırarak Şam’la uzlaşmaya zorlama stratejisi ise bu kez de işe yaramayacak gibi duruyor. Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarında Rusya, YPG’ye “sınır bölgelerini Suriye ordusuna bırak” teklifini götürmüştü. Bu kez de Rusya Tel Firat, Ayn El Arab ve Menbiç bölgelerinden örgütün çekilmesi için baskı yapıyor. ABD telkinleriyle bu teklifleri reddeden örgütün bu kez Rusya’yı dinlemesi için özel bir neden bulunmuyor.

Ortadoğu

Abbas ve Avn Filistin direnişinin silahsızlandırılması için devrede

Yayınlanma

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn Lübnan’daki Filistin direnişinin silahsızlandırılması için ortak açıklama yaptı.

İsrail-Hizbullah ateşkesi sonrası Lübnan’da Hizbullah ve Filistin direnişinin etkinliğini kırmak için adımlar atılıyor. ABD, İsrail, Fransa ve Suudi Arabistan’ın baskıları sonucu yine aynı merkezden gelen baskılarla göreve gelen Lübnan Cumhurbaşkanı liderliğinde atılan bu adımlar kapsamında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da “üzerine düşeni yapmak” üzere Lübnanlı mevkidaşı Avn’ın davetiyle Beyrut’a gitti.

İki lider, Lübnan’da bulunan Filistin mülteci kamplarındaki “devleti otoritesi dışında silah bulundurma döneminin” sona erdiğini duyurdu.

‘Abbas, Filistin direnişine silah bırakma çağrısı yapacak’

Abbas, Lübnan’da 3 gün sürecek resmi temaslarının ilk durağında Baabda Sarayı’nda Avn’la bir araya geldi.

Görüşmenin ardından yayımlanan Lübnan-Filistin ortak açıklamasında, Avn ve Abbas’ın iki ülke arasındaki ilişkilerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ele aldıkları belirtildi.

Açıklamada, Filistin direnişinin silahsızlandırılması başlığında şu ifadelere yer verildi:

“İki lider, Lübnan’da silahların devletin tekelinde tutulması ilkesine bağlılıklarını ve Lübnan devletinin dışına çıkan her türlü varlığı sonlandırmayı teyit etti. Taraflar ayrıca, Lübnan’ın egemenliğinin yanı sıra bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün önemine vurgu yaptı. Liderler, Lübnan devleti otoritesi dışındaki silahlar döneminin sona erdiğine olan inançlarını ilan ediyor.”

“Koordinasyon artacak”

Filistin ve Lübnan halklarının on yıllardan beri büyük bedeller ödedikleri aktarılan açıklamada, “Lübnan’daki Filistin mülteci kampları ve çevrelerinde istikrarın garantisi için Lübnan ve Filistin resmi makamları arasındaki koordinasyon artırılacak” denildi.

Liderlerin Lübnan topraklarının herhangi bir askeri eylem için kullanılmaması yönünde mutabık kaldıkları aktarılan açıklamada, Lübnan’ın bölgesel çekişmelerden uzak tutulması ve içişlerine müdahale etmeksizin, benimsediği politikalara saygı duyulmasının teyit edildiği ifade edildi.

Lübnan Yüksek Savunma Konseyi, 2 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Hamas başta olmak üzere Filistinli örgütleri uyarmış ve ülkenin istikrarı için “en sert önlemlerin” alınabileceğini belirtmişti.

Açıklamada, Avn ve Abbas’ın “terör ve aşırılıkla mücadele” konularındaki işbirliklerini artırmanın yanı sıra “Filistin mülteci kamplarının, radikal grupların güvenli merkezlerine dönüştürmeme” konusunda mutabık kaldıkları belirtildi.

“İki lider, Lübnan’daki Filistin mülteci kampların durumunu takip edecek. Lübnan-Filistin Ortak Komitesi’nin oluşturulması konusunda mutabık kaldı. Komite, Lübnan’ın yasalarına bağlı ve Lübnan egemenliğine saygı çerçevesinde kamplardaki hayat koşullarının iyileştirilmesi çalışmalarında bulunacak” ifadelerine yer verilen açıklamada, Lübnan’daki Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönme ve ulusal kimliklerinden taviz vermeme vurgusunun yapıldığı kaydedildi.

Lübnan’dan Hamas’a uyarı

Abbas’ın kendi partisi Fetih Hareketi ve Hamas dahil Lübnan’daki direniş örgütlerinin silahsızlandırılması sürecine destek için Lübnan’ı ziyaret etmeyi gündemine Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ın talebiyle aldığı iddia edilmişti. Kaynaklar, bu çağrıya uymayan gruplara karşı Lübnan ordusunun askerî harekât düzenleyebileceğini öne sürmüştü.

Vatandaşlık reddedildi, dönüş hakkı vurgulandı

Öte yandan açıklamada, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNWRA) Filistinlilere hizmetlerini sürdürmesinin önemine işaret edildi.

Tarafların, Lübnan’daki Filistinli mültecilerin tehcir edildikleri topraklarına geri dönüşlerini sağlayacak adil bir çözüme bağlılıklarını teyit ettikleri aktarılan açıklamada, mültecilere bulundukları ülkelerde vatandaşlık verilmesi projeleri reddedildi.

Lübnan ile Filistin arasındaki güçlü bağların vurgulandığı açıklamada, bağımsız Filistin devletinin kurulmasının önünü açacak bölgesel adil ve kalıcı bir barışın sağlanmasına dikkati çekildi.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik sürdürdüğü saldırıların kınandığı açıklamada, uluslararası toplumun Gazze’deki Filistinli sivillere koruma sağlaması için derhal harekete geçmesi çağrısı yapıldı.

“Diplomatik çözümün” sonu İsrail-Lübnan normalleşmesi mi?

İsrail’in Lübnan topraklarına karşı sürdürdüğü ihlallerin de kınandığı açıklamada, ateşkes anlaşmasının garantörü ABD ve Fransa başta olmak üzere uluslararası toplumun Lübnan’a yönelik saldırıları durdurması için İsrail’e baskı kurması talebinde bulunuldu.

Lübnan’ın başkenti Beyrut ve diğer bölgelerde bulunan 12 kampta toplamda 200 binin üzerinde Filistinli 1948’den beri mülteci olarak yaşam mücadelesi veriyor. Lübnan ile Filistinli gruplar arasında 1969’da yapılan Kahire Anlaşması’na göre, kampların iç güvenliği Filistinli gruplarca sağlanırken, giriş ve çıkışlar ise Lübnan ordusunun denetiminde bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İran ABD ile görüşmelerin beşinci turuna katılacak mı?

Yayınlanma

İran ABD hattında nükleer müzakereler çıkmaza girme sinyalleri veriyor. Tahran beşinci tur görüşmelere katılım konusunda kararsız. İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmalarının söz konusu olmadığını bir kez daha vurguladı.

İran ABD arasındaki nükleer müzakerelerde gerilim tırmanıyor. İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, ABD’nin nükleer görüşmelerde Tahran’dan uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurmasını talep etmesinin ardından, bir sonraki tur görüşmelere katılıp katılmamayı değerlendirdiklerini açıkladı.

Helikopter kazasında hayatını kaybeden eski Bakan Hüseyin Emir Abdullahiyan için düzenlenen anma töreni sonrası konuşan Irakçi, ABD’nin taleplerini “aşırı ve kabul edilemez” olarak nitelendirdi.

Irakçi, İran’ın tutumunun net olduğunu belirterek, “Anlaşma olsun ya da olmasın, uranyum zenginleştirme faaliyetimiz sürecek. Nükleer programımız şeffaflık çerçevesinde yürütülüyor. Ancak bu şeffaflığın karşılığı olarak tüm yaptırımların kaldırılması gerekiyor” dedi.

Görüşmelere dair kararsızlıklarını sürdüren İran, “Masada aşırılıklara karşı koyarız ancak diplomasiyi terk etmeyiz” mesajı verdi. Irakçi, görüşmelerin zamanı ve yeri hakkında kararın henüz netleşmediğini belirtti.

İran ABD nükleer krizinde kilit başlık: Zenginleştirme hakkı

İran ile ABD arasında 2025 yılı başından bu yana süren müzakerelerde temel anlaşmazlık konusu, Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri. İran, düşük düzeyde zenginleştirme hakkını vazgeçilmez olarak görürken, ABD tarafı tüm seviyelerde bu faaliyetin durdurulmasını şart koşuyor.

ABD istihbaratı: İsrail İran’a saldırı hazırlığında olabilir

ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, 18 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, “İran’ın %1 oranında dahi uranyum zenginleştirmesine izin veremeyiz. Bu, Trump yönetimi için kırmızı çizgidir” ifadelerini kullanmıştı.

İran ise, nükleer programının tamamen barışçıl olduğunu savunarak, bu taleplerin müzakereleri tıkayacağını ve süreci anlamsızlaştıracağını belirtiyor.

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney dün yaptığı açıklamada “uranyum zenginleştirme kırmızı çizgi” diyen ABD tarafına “boş konuşmalardan” kaçınması tavsiyesinde bulunmuş ve ülkesinin uranyum zenginleştirme konusunda kimseden izin istemediğini söylemişti.

Hamaney, müzakerelerin sonuç vereceği konusundaki kuşkularını dile getirmişti.

İran’ın olası B planı: Çin ve Rusya

Öte yandan müzakerelerin çıkmaza girmesiyle ilgili Reuters’a konuşan üç İranlı kaynak müzakerelerin başarısız olması halinde Hamaney’in net bir yedek planı olmadığını söyledi.

Kaynaklara göre, İran “B planı” olarak Çin ve Rusya’ya yönelebilir, ancak Pekin’in Washington ile ticaret savaşı ve Moskova’nın Ukrayna’daki savaşıyla meşgul olması nedeniyle Tahran’ın yedek planı da sallantıda görünüyor.

Üst düzey İranlı bir yetkili, “B planı, müzakereler öncesi izlenen stratejinin devamıdır. İran gerilimi tırmandırmaktan kaçınacak ancak kendini savunmaya hazırdır” dedi. Aynı yetkili, stratejinin Çin ve Rusya ile bağların güçlendirilmesini de içerdiğini ekledi.

Haberde İran’ın içeride büyüyen ekonomik ve sosyal krizlerle baş etmeye çalıştığı hatırlatıldı: Enerji ve su kıtlığı, döviz krizleri, bölgesel müttefiklerinin askeri kayıpları ve nükleer tesislerine yönelik olası bir İsrail saldırısı gibi tehditler, Trump’ın “maksimum baskı” politikasıyla daha da derinleşmiş durumda.

İran: Anlaşma olsa da olmasa da uranyum zenginleştirme sürecek

Kaynaklara göre Trump yönetiminin şubat ayından bu yana yaptırımları sertleştirmesi ve askeri tehditleri artırması, İranlı yetkilileri yeni bir anlaşmanın kaçınılmaz olduğu fikrine yöneltiyor. Yetkililer, “İran’ın istikrarı için şu an daha iyi bir seçeneği yok” diyor.

Konuyla ilgili konuşan bir yetkili, “Yaptırımlar kaldırılmadan, İran petrolünü serbestçe satamadan ve fonlara erişim sağlanmadan ekonomimiz toparlanamaz” dedi.

“İran’ın uranyum zenginleştirmekten vazgeçmesi mümkün değil”

Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eski siyasi işler müsteşarı ve 2015 nükleer anlaşmasının müzakerecisi Wendy Sherman, “İran’ın nükleer programını sökmesini veya uranyum zenginleştirmeden vazgeçmesini sağlamak mümkün değil” dedi. Sherman, bu nedenle tarafların yeniden çıkmaza girebileceğini ve savaş riskinin doğabileceğini söyledi:
“Başkan Trump barış yanlısı bir lider olarak kampanya yürütüyor. Bu nedenle savaş istemez ama çıkmaz gerçek bir ihtimal.”

Yaptırımların kaldırılması da çözülmesi kolay bir konu değil. ABD, nükleer programla ilgili yaptırımların kademeli kaldırılmasını isterken, İran tüm kısıtlamaların bir anda kaldırılmasını talep ediyor.

ABD, 2018’den bu yana Merkez Bankası ve Ulusal Petrol Şirketi gibi İran’ın ekonomi için hayati kurumlarını “terörizme destek” gerekçesiyle yaptırım listesine aldı.

İranlı yetkililer, müzakereler başarısız olursa ülkenin yaptırımları delmeye ve petrolünü Çin’e belki de Hindistan’a satmaya devam edeceğini söylüyor. Ancak Çin üzerindeki ABD baskısı, İran petrol ihracatını tehlikeye atıyor.

Analistler, Çin ve Rusya desteğinin sınırları olduğunu ileri sürüyor. Çin, İran petrolünde büyük indirim talep ediyor ve küresel talep düşerken bu baskı daha da artabilir.

E3’ten “Snapback” uyarısı

Fransa, Almanya ve İngiltere’den oluşan E3 grubu, müzakereler başarısız olursa BM yaptırımlarını geri getirmekle tehdit ediyor. 2015 nükleer anlaşmasının BM kararı kapsamında, E3 ülkeleri 18 Ekim’e kadar “snapback” mekanizmasını devreye sokma hakkına sahip.

Reuters’ın ulaştığı belgelere göre, eğer yaz sonuna kadar anlamlı bir ilerleme sağlanmazsa bu mekanizma ağustos ayında işletilebilir.

Avrupalı bir yetkili, “En iyi ihtimalle, tarafların bazı somut tavizler vererek kapsamlı müzakereler için zaman kazanacağı 2013 tarzı bir siyasi çerçeve oluşturulabilir. Ancak 2013’te bile bu süreç 18 ay sürdü. Bugün ise koşullar çok daha karmaşık” dedi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Gazze İnsani Yardım Vakfı tartışma yarattı

Yayınlanma

ABD ve İsrail’in desteğiyle kurulan Gazze İnsani Yardım Vakfı yardım dağıtımını devralmaya hazırlanıyor. Ancak şeffaf olmayan yapısı, yabancı paralı asker desteği ve dağıtım noktalarının konumu nedeniyle ciddi eleştirilerle karşı karşıya.

Financial Times’da (FT) yer alan habere göre ABD’nin desteklediği tartışmalı insani yardım planı kapsamında, İsrail’e onlarca yabancı paralı asker getirildi. Plan, Gazze’deki insani yardımın kontrolünü Birleşmiş Milletler’den (BM) alarak, neredeyse hiç tanınmayan İsviçre merkezli Gazze İnsani Yardım Vakfı’na (GHF) devretmeyi amaçlıyor.

İsrail, yaklaşık üç aydır süren ve Başbakan Binyamin Netanyahu’nun da halkı açlığa sürüklediğini kabul ettiği ablukanın ardından, bu hafta uluslararası tepkiler üzerine Gazze’ye 90’dan fazla yardım tırının girişine izin verdi. Ancak İsrail, bu yardımları yalnızca geçici bir “köprü çözüm” olarak tanımlıyor ve ABD yönetimi tarafından savunulan yeni sistemin ay sonuna kadar devreye girmesini hedefliyor.

Gazze İnsani Yardım Vakfı BM kurumlarının yerini alabilecek mi

Habere göre, yeni sistem yardımların, İsrail ordusu ve özel güvenlik şirketleri tarafından korunan merkezlerden Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından dağıtılmasını öngörüyor. Yardım ulaştırmak isteyen BM ve diğer kuruluşların bu merkezleri kullanmak zorunda kalacağı belirtiliyor. Bu durum, özellikle Gazze’nin güneyinde yoğunlaşan merkezlere erişmek isteyen sivillerin uzun mesafeler kat etmesini gerektiriyor.

İsrail’den Gazze’ye insani yardım girişi adımı

Planın ortaya atıldığı mayıs ayından bu yana, uygulamaya dair birçok teknik ve etik sorun gündeme geldi. Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in de gayriresmî danışmanlık yaptığı öne sürülen projeye yakın kaynaklar, sistemin şu an 2 milyondan fazla Filistinlinin ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğunu dile getiriyor.

BM, uzun süredir Gazze’de başlıca yardım sağlayıcısı konumunda. Kurum, GHF modelini “zorla yerinden etmenin üzerini örten kılıf” olarak nitelendirerek sert biçimde eleştirdi.

Vakfın belgelerinde adı geçen bazı “yönetim kurulu üyelerinin” ise bu görevleri kabul etmedikleri ortaya çıktı.

Yapı şeffaf değil, finansman belirsiz

GHF, ilk 90 gün içinde 300 milyon öğün yemek dağıtmayı planladığını açıkladı. Bu dağıtımın maliyetinin — yabancı paralı askerlerin güvenlik masrafları dahil — öğün başına 1,30 dolar olduğu bildiriliyor. Ancak vakfın nasıl finanse edildiği hâlâ bilinmiyor.

Konuya yakın üç kaynağa göre, geçen haftaya kadar hiçbir uluslararası bağışçı Vakfa katkıda bulunmadı. Bir diğer kaynak, en az 100 milyon dolarlık bağış taahhüdü olduğunu iddia etti, fakat bu kişilerin isimlerini açıklamadı.

Tony Blair devreye girdi

Projenin başından bu yana, yardım dünyasının önemli isimleri plana dahil edilmeye çalışıldı. Üç kaynağa göre Tony Blair, eski BM Dünya Gıda Programı (WFP) Direktörü David Beasley ile görüşerek planı değerlendirmesini istedi. Beasley’nin ismi GHF belgelerinde potansiyel yönetim kurulu üyesi olarak geçiyor, ancak kendisi yorum taleplerine dönüş yapmadı.

Yine taslak belgelerde, World Central Kitchen’ın eski CEO’su Nate Mook’un da “vazgeçilmez bir yönetim kurulu üyesi” olarak gösterildiği görüldü. Ancak Mook, FT’ye yaptığı açıklamada, “Yönetimde yer almıyorum” dedi.

Yabancı paralı askerler dikkat çekiyor

GHF’nin karmaşık ve şeffaf olmayan yapısı dikkat çekiyor. Vakfın Şubat 2025’te İsviçre’de bir Ermeni vatandaş tarafından kurulduğu, ABD’de ise adı açıklanmayan ikinci bir kolunun bulunduğu ifade ediliyor. Vakfın mali yapısına ilişkin detaylar ise büyük ölçüde gizli.

Netanyahu: Gazze’nin tamamını işgal edeceğiz

İsrail basını, son günlerde üniformalı yabancı özel güvenlik görevlilerinin ülkeye iniş görüntülerini paylaştı. Bu kişilerin yardım konvoyları ve dağıtım merkezlerinde görev alacağı bildiriliyor.

Projede yer alan ABD’li iki güvenlik şirketi — Safe Reach Solutions ve UG Solutions — kısa süreli ateşkes sırasında Gazze’de küçük ölçekli bir kontrol noktası sistemi işletmişti. Her iki firma da yorum taleplerine yanıt vermedi.

GHF’nin yöneticisi, eski ABD deniz piyadesi Jake Wood, projenin eksiklerine rağmen İsrail’in onayladığı tek model olduğunu söyledi. Wood, “Yardımı askerîleştirmeden, insani yollarla ulaştırmaya kararlıyız. Dağıtımı tamamen sivil ekipler yönetecek” açıklamasında bulundu.

GHF’ye BM ve yardım kuruluşlarından destek yok

BM ve diğer uluslararası insani yardım kuruluşları, Gazze İnsani Yardım Vakfı modeline şu ana kadar destek vermedi. Yardım merkezlerinin çoğunlukla Gazze’nin güneyinde konumlanması, Filistinlilerin Mısır sınırına yakın bölgelere gitmek zorunda bırakılacağı endişesini doğuruyor.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, dün yaptığı açıklamada Gazze’de yürütülen askeri operasyonun nihai hedefinin Gazze halkını tamamen bölgeden çıkarmak olduğunu söylemişti.

BM’nin insani yardım şefi Tom Fletcher da bu plana karşı çıkarak, sistemin “yardımı siyasî ve askerî amaçlara bağladığını” belirtti. Fletcher, “Açlık, artık bir pazarlık kozu haline getiriliyor” dedi.

Modelde değişiklik önerileri gündemde

GHF, uluslararası tepkiler üzerine bazı düzenlemelere gitmeyi planladığını duyurdu. Vakıf, İsrail hükümetine gönderdiği bir yazıda, Gazze’nin kuzeyinde de yardım dağıtım merkezleri kurulmasını talep ettiğini ve yardım alan kişilerin kişisel verilerinin paylaşılmayacağını belirtti. Ayrıca gıda dışı tıbbi ve evsel malzemelerin geçişi için de kolaylık sağlamayı vadetti. Ancak İsrail’in bu talepleri kabul edip etmeyeceği henüz net değil.

Batı’nın Gazze eleştirisi üzerine, Trump’ın planını hatırlattı

Plan, özellikle özel güvenlik şirketlerinin Gazze’deki büyük kalabalıkları ve muhtemel Hamas saldırılarını nasıl yöneteceği konusundaki belirsizliklere rağmen ABD yönetiminin tam desteğini almış durumda. Her dağıtım merkezinin yaklaşık 300 bin kişiye hizmet vermesi planlanıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Başkan Trump, Gazze halkına hayat kurtarıcı yardımı ulaştırırken barışı sağlamak, İsrail’i korumak ve Hamas’ı dışlamak için yaratıcı çözümler çağrısı yaptı” dedi: “Onun vizyoner liderliği sayesinde büyük bir kazanımın eşiğindeyiz.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English