Bizi Takip Edin

SÖYLEŞİ

TDT’nin Şuşa zirvesinin gündemi ulaşım, enerji ve iklim olacak

Yayınlanma

Nigar İbrahimova

Cumhurbaşkanlığına bağlı Kamu Yönetimi Akademisi Danışmanı, Bakü Siyaset Bilimciler Kulübü Başkanı, Siyaset Bilimci Zaur Mammadov gazeteci Nigar İbrahimova’nın sorularını yanıtladı.

Mammadov, Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) gelecek stratejileri, Şuşa Zirvesi, Zengezur Koridoru ve Azerbaycan doğalgazı ile ilgili projelere dair Harici’ye değerlendirmelerde bulundu.

5-6 Temmuz’da Şuşa’da Türk Devletleri Teşkilatı devlet başkanları bir araya gelecekler. Zirvenin ana hattı ve somut konuları ne olacak? Zirvede neler konuşulacak?

Türk Devletleri Teşkilatı, son zamanlarda kendi alanında çok büyük organizasyonlar yapmaktadır. Bu organizasyonların sayısı oldukça çoktur. Hem cumhurbaşkanları görüşür hem bakanlar hem milletvekilleri kendi aralarında görüşürler. Yoğun bir şekilde muhtelif görüşlerin, muhtelif konferansların ve forumların şahidi olmaktayız. Şuşa’daki zirve toplantısı oldukça önemli. Çünkü biliyoruz ki Türk devletleri şu an yeni bir döneme başlıyor. Bu yeni dönemde onlar yalnıza son otuz yılda olduğu gibi kültürel, insani yardım alanlarında, iktisadi alanlarda değil, siyasi alanda ve diğer istikametlerde ciddi şekilde faaliyetteler ve iki taraflı ve çok taraflı münasebetlerini genişletmekteler. Şuşa Platformu’nun bu defa iki büyük hedefi var ve bu iki hedef üzerine müzakereler yapılacak. Bunlar ulaşım ve iklim konularıdır. Biliyoruz ki ulaşım konusu Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş formundan dolayı oldukça kritik. Çünkü bir tarafta büyük Avrasya’da Rusya ve Ukrayna savaşıyor. Diğer tarafta ise Süveyş Kanalı etrafında, yakın Orta Doğuda muhtelif güçler arasındaki problemleri görmekteyiz, savaşı görmekteyiz. Turan coğrafyasında, Türk devletleri coğrafyasında yeni emektaşlıklar yeni projelerin müzakereleri söz konusudur. Birçokları bundan korkuyor ve istemiyorlar.

‘Şuşa Beyannamesi Türk-Azeri dostluğuna örnektir’

Türk devletleri birleşsin, Türk devletleri muhtelif projeler yapsın. Türk devletlerinin yaptığı projeler, onların projelerinden farklı olarak barış projeleridir, gelecekte hiçbir halka problem yaratmayacaktır. Halkların birleşmesi, halkların dostluğu için oldukça mühimdir. Genel olarak Şuşa 44 günlük savaştan sonra Türklerin bir merkezine dönüştü. Coğrafi anlamda da bakacak olursak Karabağ Zengezur bölgesi, gerçekten de Anadolu Türkiye’siyle, Türk dünyasıyla, merkezi Asya Türk dünyası arasında bir orta komünikasyon, ulaşım bölgesindedir. Bu sebepten de Azerbaycan, çok da tesadüf değildir ki, bu organizasyonların, bu projelerin tam merkezindedir, biz biliyoruz ki Türkiye Cumhurbaşkanı da birkaç defa Şuşa’da bulundu, birkaç defa Karabağ’da bulundu. Bölgeyi ilk ziyaret eden cumhurbaşkanı da Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmuştu. Azerbaycan ve Türkiye arasında Şuşa Beyannamesi imzalanmıştı. Azerbaycan ve Türkiye arasında imzalanmış olan Şuşa Beyannamesi stratejik dostluk, kardeşlik bakımından diğer Türk devletleri ve Türk halkları için de örnek olmalıdır. Gelecekte elbette Şuşa Beyannamesi’nin hacminin de genişlemesine şahit olabiliriz. Gelecekte bir ülkenin güvenliğinin, diğer ülkenin güvenliğinden geçtiğinin daha iyi anlaşılacağını da ben düşünüyorum.

‘Türkmenistan gazı devreye girmeli’

Diğer taraftan enerji konuları da tabi ki gündeme gelecek. Türk Devletleri Teşkilatı’nın Kasım 2021’de kabul edilen 2040 vizyon belgesinde enerji alanında üye devletler arasında stratejik ortaklık kurma, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ya da TANAP veya TAP gibi stratejik altyapı projelerini geliştirme hedefi belirlenmişti. Bu doğrultuda Azerbaycan TANAP’ın kapasitesini kendi gazının sevki için mi artırmak istiyor? Yoksa hedef aynı zamanda Türkmen veya Kazakistan gazının ve petrolünün Avrupa’ya sevki mi? Bu konular da mutlaka ele alınacaktır. Sizin görüşlerinizi de bu konuyla ilgili merak ediyorum.

Biz bundan önce sizinle ulaşımdan bahsettik. Ulaşımla birlikte Büyük Orta Doğu’da muhtelif projeler anlam taşıyor. Merkezi Asya, Çin’den Britanya’ya kadar İngiltere’ye, Avrupa’ya kadar muhtelif ulaşım projeleridir bunlar. Mesela bunlardan en büyük orta ulaşım, komünikasyon projesi, Hazar Denizi vasıtasıyla Azerbaycan’a, Türkiye’ye oradan ise Batı’ya ulaşacaktır. Ama aynı zamanda petrol, doğal gaz hakkında da çok büyük projeler söz konusudur. Azerbaycan ve Türkiye arasında biliyoruz ki TANAP projesi gerçekleştirildi. Bu çok büyük bir projedir. Bundan başka TAP projesi, Güney Kafkas Koridoru Projesi gerçekleşti. Bu yıla kadar Azerbaycan Avrupa’ya, İtalya’dan başlayarak 12 milyar küp doğal gazı ihraç etti. Şimdi bunun genişletilmesinden bahsediliyor. Azerbaycan’ın doğal gaz potansiyeli var ve biz kendi potansiyelimizden istifade ederek geçtiğimiz yıl Avrupa’ya gaz sevkiyatımız 2 milyar m3 idi, yakın yıllarda 20 milyar m3 kadar çıkardık. Bu oldukça büyük bir rakamdır. Ama biz burada, sizin de sorduğunuz gibi, Türkmen gazını dahil etsek o zaman bu daha büyük bir proje olacak. Bu bölgede ciddi şekilde jeopolitik ve jeoekonomik anlamda manzarayı değiştirecektir. Türkiye ve Türkmenistan arasında Türkmen gazının, Türkmenistan’dan sevki, oradan ise Avrupa’dan sevki ile bağlı bir anlaşma var. Doğal gaz çıkarılmasında ilk beşte olan bir ülkedir, potansiyeli oldukça çoktur. Ama ne yazık ki Türkmenler kendi doğal gazlarını üçüncü ülkelere satamıyorlar. Çin ve Rusya’dan başka hiçbir ülkeye satamıyorlar. İran dışında da Avrupa’ya çıkamıyorlar.

‘Türkiye Avrupa’ya ulaştırılacak gazın transit ülkesi’

Nedenlerini açıklayabilir misiniz?

Bunun nedeni çoktur. Hazar’ın doğu sahilinde bulunan Türkmenistan’ın, coğrafi açıdan imkanları yoktur. Bunun için ya Hazar üzerinden ya Rusya üzerinden yapılmalı ki, Rusya Avrupa’ya Türkmen gazının gitmesini istemez. İran aracılığıyla olabilirdi ama İran’la Batı’nın durumunun nasıl olduğunu herkes çok iyi biliyor. İkinci neden olarak, Avrupa ve Türkmenler doğal gaz alanında anlaşmayla yeni proje isteseler de buna ne Avrupa para veriyor ne de Türkmenlerin yatırım yapmak ve kendi gazlarını, çeşitli yollarla Hazar veya diğer coğrafyalardan Avrupa’ya ulaştırmak için paraları var. Burada uluslararası şirketlerin daha aktif olması iyi olurdu. Biz biliyoruz ki 2022 yılında Azerbaycan, Türkmenistan ve Türkiye liderleri arasında, Türkmenistan’da yeni bir anlaşma imzalandı. Üç taraflı bir toplantı yapıldı. Üç taraflı toplantının da esas amaçlarından biri Türkmen Gazı, yani Trans-Hazar projesinin hayata geçirilmesiydi. İran’da denilebilir ki Türkmen Gaz’ı İran vasıtasıyla Türkiye’ye geçmelidir, diğer ülkelerde de denilebilir ki en avantajlı yol Hazar vasıtasıyla Azerbaycan’ın hazır ettiği veya yeni projelerle birlikte Türkiye’den Avrupa’ya doğal gazı ulaştırmasıdır. Bu Türkiye’nin kendi çıkarları için oldukça gereklidir. Türkiye, Türkmenistan doğal gazını alarak kendisi Avrupa’ya satacaksa burada Türkiye hem transit ülke olacak hem de alan ve daha sonra satış yapan bir ülke olarak ekonomisine büyük bir bütçe sağlaması söz konusu olacaktır. Bu yüzden Ankara da bu meselelerde önemlidir. Geriye iş disiplinine sadık davranmak kalıyor. Yani burada disiplini artık Avrupa’nın kendisi göstermelidir. Aynı zamanda Türkmenistan’ın da bir araya gelerek bu projeleri hayata geçirmesi söz konusu. Bu yine de diyorum 29 milyar m3 doğal gazın Türkiye’ye ihracından bahsediyoruz, bu ihracat akışı gelecekte yavaş yavaş artacaktır. Tabi ki bu ilk dönemde 2 milyar m3 gazın Türkiye’ye ihraç edilmesi söz konusu.

‘Made in Turan markası Türk Devletlerinin birbiriyle ticaretini büyütecek’

Yakın tarihte özellikle sosyal medyada Made in Turan markası yankılandı. Böyle bir markanın doğuşu, Türk Devletleri Teşkilatı için önem arz edecek bir vurgu olarak yapıldı. Bu Made in Turan markasının Türk Devletleri Teşkilatı ve üye ülkelere ne gibi kazanç sağlaması öngörülüyor?

Şimdilik bu bir düşüncedir. Made in Turan bir düşüncedir ancak gerçekleşecektir. Elbette Türk devletlerinin iktisadi potansiyellerinin daha iyi ortaya çıkmasına neden olacaktır. Çünkü biz Türk devletleri dediğimizde bu kimleri kapsıyor? İki yüz milyon insanı kapsıyor. İki yüz milyon çok ve aynı zamanda milyarlarca dolar devlet bütçesi olan bir toplumdur. Bu Çin ile Avrupa arasında yerleşen, alana hitap eden ve hem kendi ekonomilerini geliştirebilen toplumdur hem de diğer güçlerin birbirleri ile ticaret yapmalarında ihtiyaç duyulan bir coğrafyadadır. Gelecekte bütün ülkeler Made in Turan markasıyla üretime başlayabilirler ve dünya pazarlarında onları Made in Turan adında kabul ettirebilirler. Düşünüyorum ki bu zamanla gelişecek. Çünkü bu ülkeler ilk önce kendi sanayilerini büyütmelidirler, kendi ekonomilerinin çeşitli alanlarını geliştirmelidirler. Doğruyu söylemek gerekirse Türk Devletleri’nin kişisel potansiyelleri mevcuttur. Ekonomide, siyasi alanda, askeri alanda bunların güçlendirilmesi Made in Turan’ın oluşması için önemli olacaktır. Umumiyetle Türk Devletleri Teşkilatı dahilinde, gelecekte gümrük kolaylıklarından bahsedebiliriz. Elbette ki gümrük kolaylıkları bu münasebetlerin daha iyi inşaatına sebep olacak. Yabancı ürünlerin değil, birbirimizin mallarını daha rahat ve ucuz şekilde insanlar tarafından alınmasına yani alışverişten istifade edilmesini sağlayacak. Önce bunun için ticaret devriyesinin artması iktisadi ilişkileri güçlendirecek bir projedir. Ümit ediyorum ki bu proje başarılı olacak.

‘Zengezur Koridoru Avrasya’da, iktisadi ve jeopolitik hattı değiştirecek’

Bir diğer konu bölgenin aslında dünyanın gözü kulağı savaş bittikten sonra Zengezur Koridoru’nun üzerine yoğunlaştı. Süreç tam olarak şu an aslında tamamlanmamış henüz devam eden bir süreç. Son Türk Devletleri Teşkilatı zirvelerinde alınan kararlara baktığımızda en kritik maddelerin üye ülkeler arasında iktisadi bağların güçlendirmesiyle ilgili olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla liderler zirvesinde de Zengezur’un önemli bir gündem maddesi olma olasılığı muhtemelen değerlendirilecektir. Azerbaycan bu konuda hangi girişimlerde bulunuyor?

Zengezur Koridoru, Türkiye’nin devlet güvenliği ve Azerbaycan’ın devlet güvenliği için, ulusal çıkarların korunması için oldukça önemli bir coğrafyadır. Bunu projede de adlandırabiliriz, coğrafyada da adlandırabiliriz. Tesadüf değil ki, Türk dünyası arasında yerleşen Zengezur’un 1921 yılında Ermenilere verilmesiyle, 1918 yılında ise Ermeni Devleti Ararat Cumhuriyeti’nin hemen o topraklarda Azerbaycan’ın batısında kurulmasından sonra Türk devletleriyle ilişkiler kesildi. Buna bizim komşu olan bazı ülkelerimizle de ilgiliydi, burada bize uzakta olan muhtelif ulusal güçlerin de çıkarları vardı. Tesadüf değildir ki İngilizler, Amerikalılar, Fransızlar, Ruslar, Farslar Zengezur’un Türk’ün olmaması için, Zengezur’da Ermeni çıkarlarının gerçekleşmesi, Ermeni devletinin kurulması için her zaman ellerinden geleni yapmışlardır. 1919’da Azerbaycanlılarla Ermeniler arasındaki savaşı gören ABD, bölgede kendi himaye alanını oluşturmak istiyordu. Sonradan Sovyetler kuruldu ve 30 Kasım – 1 Aralık 1921 anlaşmasıyla Zengezur iki yere parçalandı. Onun batı hissesi Ermeni devletine verildi. 1990’lı yılların başlarında ise Zengezur’un diğer hissesinin Ermeniler tarafından Karabağ ile işgal edildiğini gördük. Şu an 44 günlük savaştan sonra yeni bir dönem başlıyor ve bu dönem Türk insanın Zengezur’a dönmesi, Zengezur’da yaşaması ve Zengazur’un büyük Turan’ın esas merkezlerinden birine dönüşmesi söz konusu olabilir. Burada biz iletişim projelerini yani otomobil yollarıyla trenlerle muhtelif Avrupa ve Asya arasında iletişimin sağlandığını da görebiliriz. Aynı zamanda burada petrolün doğal gazın Asya’dan Avrupa’ya, Hazar Denizi’nden Avrupa’ya kadar ulaşması gibi muhtelif projeleri dahil edebiliriz. Ben düşünüyorum ki bu bölge halkları için çok iyi bir yol olacaktır.

Zengezur herkes için çok önemli bir coğrafyaya dönüştü ve herkes orda olmak istiyor. ABD ve Ermenistan’ın son zamanlar birbirine yakınlaşması Rusya’nın kıskanmasına neden oluyor. Aynı zamanda Batı’da da bu projenin Rusya’nın alanında olmasını istemiyorlar. Henüz biz bu projenin, bu koridorun açılmadığını biliyoruz. Ama dün ABD Departmanı’nın nümayendesi O’Brien bir konuşma yaptı ve ABD’nin Zengezur’un açılmasından yana olduğunu ifade etti. Çünkü bu koridor büyük Avrasya’da, iktisadi ve jeopolitik hattı değiştirecektir. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş için de geçerlidir. Ama biz Türkiye ile şunu anlıyoruz ki herkesin burada bir hedefi var. Önemli olan bizim hedefimiz nedir? Bizim hedefimiz Türkiye’yle Azerbaycan’ın birleşmesi, İstanbul’dan başlayarak Bakü’ye kadar trenle, otomobil yollarıyla  ulaşım sağlamak ve Nahçıvan-Azerbaycan’ın esas hissesini Zengezur ile birleştirmesidir. Bundan sonra tabi ki diğer Türk devletleri de Türkiye’yle artık bu yolla gidip gelebilirler ve birlikte ticaret gibi projeler gerçekleştirebilirler.

Orta Hat Projesi, Çin ve Avrupa iletişimi için en kolay proje’

Dünya genelinde yaşanan özellikle bölgemizi etkileyen son siyasi gelişmeler Orta Koridor’un güzergahında bulunan Azerbaycan ve Türkiye’nin önemini artırdı. Çin’den direkt çıkan ve 6 gün sonra Bakü’ye ulaşan tırların ulaşımının bu kadar kolay olması ilk defa gerçekleşti. Bu konuyla ilgili ne söylemek istersiniz? Orta Koridor’un bölge ülkelerine şu anki siyasi konjonktürde etkisi nedir, ne bekleniyor?

Şimdilik Zengezur koridoru yok. O yüzden Orta Koridor dedik de biz şimdilik elimizde olan projelerden bahsediyoruz. Bu ise Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye hattıdır. Ve Gürcistan vasıtasıyla biliyoruz ki artık hatta 6 Mart 2020 yılına kadari yani bu savaşlara kadari Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı gerçekleşmiştir. Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Hattı’nın hali hazırda kapasitesinin daha da büyümesi için çalışmalar yapıldı ve bundan sonra da devamı gelecektir. Netice itibariyle biz daha çok ürünün Çin’den Avrupa’ya Avrupa’dan Çin’e gönderilmesine şahitlik edeceğiz. Ve aynı zamanda ilave edelim, siz 6 gün dediniz, ne kadar kısa bir zaman bu. O yüzden Çin de Avrupa da anlamalıdır ki Orta Hat Projesi; Çin, Merkez Asya, Hazar, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve oradan Avrupa’ya olan proje, onlar için iletişimi en kolay olan bir projeydi. O yüzden de burada daha çok kendi ürünlerinin gönderilmesi daha iyi olurdu. Bunu yakın yıllarda görmeye başlayacağımızı düşünüyorum. Bu arada Azerbaycan hakimiyeti alacağını sanki önceden görmüştü ve zamanında Hazar Denizi’nin Azerbaycan sahillerinde, Bakü’de limanlar inşa edildi. Mesela Hazar’ın doğu sahilinden gemiler vasıtasıyla Bakü’ye hemen o malların getirilmesi, ondan sonra ise Bakü’den artık karayoluyla Türkiye’ye kadar gönderilmesiyle ilgili önceden hazırlıklıydık. Türkiye de hazırlıklı bu konuda, merkezi Asya ülkelerinin de aksiyon alması demiryollarını, otoyollarını geliştirmeleri iyi olurdu. Bu projeler siyasi münasebetleri, siyasi bağlantıları daha da geliştirir ve gelecekte Türk Devletleri Teşkilatı’nın Avrupa Birliği gibi büyük, güçlü bir teşkilata dönüşmesine neden olacaktır.

SÖYLEŞİ

Uzmanlara BRICS’i sorduk – 2: Türkiye BRICS’e üye olabilir mi?

Yayınlanma

Rusya Federasyonu’nun Kazan şehrinde düzenlenen 16. BRICS Zirvesine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ve daha öncesinde Türkiye’nin gruba üyeliği konusundaki tartışmalar, gündemi meşgul ederken; konuyu Rusya’nın önde gelen Türkiye uzmanlarından Moskova Devlet Dilbilim Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Enstitüsü ve Sosyal – Siyasi Bilimler Fakültesi Bölge Çalışmaları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mariya Kolesnikova’ya sorduk.

İlber Vasfi Sel: Mariya Hanım, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için Harici olarak teşekkürlerimizi sunarız. BRICS Zirvesi kapsamında yaşanan gelişmeler hakkında size bazı sorularımız olacak. Türkiye’nin BRICS üyeliği talebini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu Türkiye’de çokça tartışılıyor. Bazıları Batı ile iyi ilişkilere sahip olan, NATO üyesi Türkiye’nin bu hamlesini denge politikası ya da ‘stratejik bağımsızlık’ arayışı olarak değerlendirilirken, bu hamlenin Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırabileceğinden endişe duyanlar da var. Siz ne düşünüyorsunuz? 

Mariya Kolesnikova: Uluslararası ilişkiler sisteminin mevcut gelişme aşaması, küresel süreçlerin hızlanması ve yeni entegrasyon etkileşim formatlarının oluşumu, Türkiye’nin diplomatik faaliyet yelpazesinin genişlemesine katkıda bulunmaktadır. Ankara’nın dış politikasının çeşitli yönlerinin karşıtlığı, uluslararası çıkarlarının karmaşık yelpazesini Batı’ya veya Doğu’ya doğru hareket etme arasındaki dar bir çerçeveye oturtma girişimleri doğru değil. Gerçekte, ideolojik açıdan, Türkiye bu kutupların hiçbirinde hareket etmiyor. Herhangi bir yönde elverişli bir güç dengesi yarattığında harekete geçirdiği geniş bir “yerel” strateji cephaneliğine sahip.

Ankara, ikili temas mekanizmalarıyla birlikte etkili ve çok değişkenli olarak değerlendirilen bölgesel yapılara katılım yoluyla Batı dışı dünyadaki uzun vadeli çıkarlarını korumayı amaçlıyor. Ek olarak bu bağlamda BRICS, girişimlerini ana hatlarıyla belirtmek ve “Batı dışı” ülkelerle diyaloğu güçlendirmek için önemli bir bölgesel platformdur. Ayrıca BRICS, Türklerin yeni dünya düzeni vizyonunun eşsiz “mihmandarlarından” biri olarak kabul edilmektedir. Türkiye, küresel süreçlerden izole olmaktan kaçınırken, herhangi bir güç eksenine doğrudan tabi olmayan bağımsız bir küresel oyuncu olarak kendini konumlandırmak istiyor.

Aynı zamanda askeri-politik ve ekonomik açıdan Türkiye, bazı yasal olarak bağlayıcı anlaşmaların, ticaret ve finansal bağımlılık unsurlarının varlığı nedeniyle şüphesiz Batı bloğuna doğru çekiliyor. Ankara’nın belirli anlarda BRICS faktörünü Batı ile diyalogda müzakere pozisyonlarını güçlendirmek için kullandığı da şüphesizdir. Aynı zamanda, Türkiye için bu iki dış politika yönünün prensipte birbirini dışlamadığını ve her birinin paralel gelişimiyle derinden ilgilendiğini anlamak gerekir. Dolayısıyla, Türk siyasetçilerin BRICS formatına katılım hakkındaki açıklamaları, “üçüncü yol” için ideolojik arayışın bir yansıması değil, Ankara’nın dış ilişkilerde belirli bir özerkliğe ulaşma hedefinin bir parçasıdır.

Bu birliğin Türkiye açısından bir diğer avantajı ise, katı ideolojik ve hukuki çerçevelerin olmaması, Türk diplomasisinin esnek üslubuyla uyumlu olması ve pratikte gördüğümüz gibi siyasal duruma göre kullanılabilmesidir.

İlber Vasfi Sel: Peki bu bilgiler ışığında, zirveyi de hesaba katarak, Türk – Rus ilişkilerini kısaca değerlendirebilir misiniz?

Mariya Kolesnikova: Türkiye’nin manevralara dayalı dış politika davranışı, bir yandan ikili ilişkilerde diyalog istikrarsızlığı atmosferini yaratırken; diğer yandan ortak zemin arayışına ve bulunmasına olanak sağlıyor. İki liderin “büyük olayların arasında” görüşmelerinin artık geleneksel hale gelen formatı, ikili müzakere gündeminin doldurulmasının karmaşıklığını gösterebilir. Bankacılık işlemlerindeki zorluklar, ki bu da Türkiye ve Rusya iş çevreleri arasındaki ticaret ve ekonomik ortaklık için sorunlar yaratıyor, Türkiye – Ukrayna askeri-teknik işbirliğinin artması, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali için çözülmemiş ekipman tedarik sorunu gibi birçok konu hala bir “yük” gibi asılı duruyor. Aynı zamanda, küresel bir çatışmanın alevlenmesi tehdidi bağlamında, orta vadede Moskova ve Ankara’nın, yakın zamanda gerçekleşen BRICS Zirvesi’nin “arasında” belli bir ölçüde gösterildiği gibi, her iki başkentin çıkarlarına uymayan varoluşsal bir krizi önlemek için pozisyonlarını ve çabalarını uyumlu hale getirmek için karşılıklı girişimlerde bulunmaya devam edeceklerine inanıyoruz.

İlber Vasfi Sel: Türk kamuoyunu aydınlatan yorumlarınız kıymetli zamanınızı bize ayırdığınız için çok teşekkürler.

Röportajlarımız devam edecek. BRICS haberleri için Harici’yi takipte kalın.

Uzmanlara BRICS’i sorduk – 1: Bağımsız BRICS ödeme sistemi başarıya ulaşabilir mi?

Okumaya Devam Et

SÖYLEŞİ

Uzmanlara BRICS’i sorduk – 1: Bağımsız BRICS ödeme sistemi başarıya ulaşabilir mi?

Yayınlanma

Dünyanın gözü birkaç gündür Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin Başkenti Kazan’da gerçekleştirilen BRICS Zirvesi’nde. Çok kutuplu dünya düzeni için en önemli çatı organizasyonlardan biri olan BRICS, jeopolitik etkisini temel ekonomik hedeflere göre nasıl dengeleyeceğini yavaş yavaş tüm dünya kamuoyuna anlatmaya başladı diyebiliriz. Bu bağlamda hem BRICS hem de zirve ile ilgili merak edilenleri Rus uzmanlara sorduk.

Aynı zamanda Valdai Kulüp Üyesi de olan, St. Petersburg Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi Avrupa Çalışmaları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Stanislav Tkaçenko, zirve kapsamındaki gelişmeler ışığında BRICS’in ekonomik hedefleri ve geleceği ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

İlber Vasfi Sel: Sayın Tkaçenko, öncelikle bizi kırmadığınız için Harici ailesi olarak teşekkür ederiz. BRICS Zirvesi kapsamındaki gelişmeler ışığında size sorularımız olacak. Rusya, ABD’nin küresel finans sistemindeki hakimiyetine karşı BRICS ülkeleri için bağımsız bir ödeme sistemi önerdi. Bu plan hangi ana hatları içeriyor? Başarıya ulaşma ihtimali ne kadar yüksek?

Stanislav Tkaçenko: Batı’nın kendisine karşı ilan ettiği yaptırım savaşı sonucunda Rusya, küresel ekonomide halihazırda var olanlara paralel finansal kurumlar yaratmak zorunda kaldı. Mevcut SWIFT ile aynı işlevleri yerine getirecek olan yeni ödeme sisteminin gereklilikleri basittir:

  • Herhangi bir devlet tarafından kontrol edilmemek,
  • Sistemi siyasi amaçlar için kullanmamak,
  • Ayrımcılık yapmayan erişim hakkı ve net kullanım kuralları.

Elbette yaptırım savaşının esas başlatıcısı olan ABD ve Washington’dan gelen emirler üzerine Rus ekonomisine baskı yapma konusunda özel bir gayret gösteren Kolektif Batı devletleri, bu sistemin oluşturulmasına ve yönetilmesine katılmamalıdır.

ABD ve uydularının yeni sistemin oluşturulmasına ve yönetilmesine katılımının yasaklanmasına ek olarak, bunun için hem teknik hem de organizasyonel açıdan çok sayıda gereklilik bulunmaktadır. BRICS bağımsız ödeme sistemi projesinin başarısı için yerine getirilmesi gereken bu koşullardan birkaçına değinelim:

1) BRICS ülkeleri tek bir para birimi oluşturma planlarını tartışmayı reddettiği için, yeni sistemin temeli ulusal para birimlerindeki ödemeler olacak. Sistem gerçekten çok kutuplu hale gelecek ve en büyük BRICS ülkelerinin para birimleri, özellikle Çin Yuanı, Hindistan Rupisi, Rus Rublesi ve BAE Dirhemi, merkezi para birimleri olarak hareket edecek.

2) Katılımcı ülkelerdeki para rejimleri, sınır ötesi transferlerin özgürlüğü, döviz ticareti sırasında döviz kurunun belirlenmesi, orta düzeyde enflasyon ve küçük bir bütçe açığının sürdürülmesi açısından tüm dış katılımcılar için şeffaf ve eşit olacak.

3) Ödeme sistemi, gerekli ödeme güvenliğini sağlayacağı ve ayrıca Batılı ülkeleri bu tür ödemelere yasadışı yaptırımlar uygulama fırsatından mahrum bırakacağı için dijital para birimlerinin kullanımına odaklanacak.

Böyle bir projenin başarı olasılığı neredeyse 100%’dür. En büyük üç BRICS gücü olan Rusya, Hindistan ve Çin, bunun uygulanmasına açıkça ilgi gösterdi. ABD’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırım savaşının başarısızlığı, ‘Küresel Çoğunluk’ ülkelerinin ekonomilerinin düşmanca dış etkilere karşı yeterli bir direnç seviyesine sahip olduğunu gösterdi. BRICS çerçevesinde “kolektif bir finansal ve ekonomik savunma sistemi”nin oluşturulması, politik ve askeri-stratejik alanlarda çok kutupluluğun temelini oluşturuyor. Etkili ve adil olan çok kutuplu bir sistem inşa etmek, gelecek birkaç neslin görevidir. Bağımsız BRICS ödeme sistemi, bu yolda önemli bir adımdır.

İlber Vasfi Sel: İlk sorumuza paralel olarak bir tane daha sormak istiyoruz. Daha önce  BRICS ittifakının gelecekte dijital para birimleri ve blok zincirine dayalı bağımsız bir ödeme sistemi oluşturmayı planladığı açıklanmıştı. Bu, yaptırımlara maruz kalan ülkelerin ödemelerde yaşadığı zorluklara çözüm olabilir mi?

Stanislav Tkaçenko: Evet, blok zincir teknolojileri ve dijital ulusal para birimlerinin kullanımı şu anda sınır ötesi finansal işlemleri dış müdahalelerden korumanın en güvenilir yolu olarak kabul ediliyor. Evrensel para birimi olarak Dolara dayanan önceki ülkeler arası yerleşim sistemi, Washington’ın ABD bankalarındaki yabancı ülkelerin muhabir dolar hesaplarındaki işlemleri kontrol etmesine izin veriyordu.

BRICS üye ülkelerinin, kamu ve özel kuruluşlarının Amerikan aracı bankalarını atlayarak doğrudan ödeme yapma yeteneğinin ortaya çıkması, aynı anda birkaç hedefe ulaşılmasını sağlıyor.

İlk olarak, Kolektif Batı ülkelerinin para birimleriyle ilgili olmayan tüm finansal yerleşimler dış kontrolden kaldırılıyor.

İkincisi, bu tür yerleşimlerin süresini önemli ölçüde azaltmak mümkün hale geliyor. Bugün, ulusal para birimlerinin ABD dolarına dönüştürülmesini ve ardından dolardan başka bir devletin ulusal para birimine başka bir dönüşümü içeren finansal işlemler birkaç gün sürüyor. Dijital para birimlerindeki yeni yerleşim sistemi, bu tür işlemlerin birkaç dakika içinde gerçekleştirilmesine olanak tanıyacak.

Üçüncüsü, bu sistemi kullanmaya davet edilen BRICS üyesi ülkeler, bu devletin devasa borcunun yol açtığı, yaklaşan ABD doları krizine ve Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Güney Çin Denizi bölgesi de dahil olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde anarşi ortamı yaratmayı ve sürdürmeyi amaçlayan maceracı dış politikaya karşı kendilerini güvence altına alabilecekler.

İlber Vasfi Sel: Türk kamuoyunun BRICS’i ve BRICS gündemini anlaması için sorularımıza verdiğiniz yanıtlar oldukça açıklayıcı oldu. Kıymetli zamanınızı bize ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Röportajlarımız devam edecek. BRICS haberleri için Harici’yi takipte kalın.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Hint akademisyen Harici’ye değerlendirdi: ‘BRICS, Hindistan-Çin gerilimini yatıştıran bir platform’

Yayınlanma

Delhi Üniversitesi Doğu Asya Çalışmaları’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. Rajiv Ranjan BRICS Zirvesine ilişkin Hindistan’ın beklentilerini Harici’ye değerlendirdi: “Hindistan-Çin rekabetinin ya da anlaşmazlıklarının BRICS’i zayıflattığını düşünmek bence yanlış. BRICS, 2017’deki Xiamen Zirvesi’nden 2024 Kazan Zirvesi’ne kadar Hindistan ve Çin arasındaki gerilimi yatıştıran uluslararası platformlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Hindistan-Çin gerginliği BRICS’i hiçbir şekilde etkilememiştir.”

Batı, Rusya’nın ev sahipliğinde Kazan’da başlayan 16. BRICS Zirvesi’ndeki ‘anlaşmazlık’ noktalarına gözünü dikmişken, grupta aralarındaki anlaşmazlık ve çatışma ile öne çıkan iki rakip ülke Çin ve Hindistan’dan önemli bir adım geldi.

Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, belirli bölgelerde askeri devriye anlaşmasının durumu 2020’deki ölümcül sınır çatışmasından önceki hale getirdiğini belirterek, Çin ile olan “uzaklaşma sürecinin” tamamlandığını söyledi. Pekin, iki tarafın “diplomatik ve askeri kanallar aracılığıyla ilgili sınır sorunları üzerinde yakın iletişim” sonucunda “bir çözüme ulaştığını” doğruladı.

Bu, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında Kazan’da yapılacak bir görüşmeye zemin hazırlayacak bir gelişme olarak değerlendirildi. Bu görüşmenin Xi ve Modi’nin, iki ülke ilişkilerinde kalıcı bir gerginlik yaratan 2020 çatışmasından bu yana ilk resmi görüşmeleri olması bekleniyor.

Zirve öncesi Batılı uzmanlar tarafından yapılan değerlendirmelerde, özellikle de iki ülke arasındaki çatışmaya dikkat çekilerek, BRICS’in ortak bir tutum geliştirmesinin ve ortak bir tavır sergilemesinin zor olduğu ifade edilmişti. Ancak bu gelişmenin aksine, BRICS’in üye ülkeler arasındaki çatışmaların çözümünde olumlu bir rol oynadığını gösteriyor.

‘BRICS dünyayı doğru yola sokmak için olumlu rol üstlenebilir’

Modi çarşmaba günü yaptığı BRICS konuşmasında, Rusya-Ukrayna ihtilafının barışçıl müzakereler yoluyla çözülmesi çağrısında bulunarak Hindistan’ın savaşı değil diyalog ve diplomasiyi desteklediğini söyledi. Savaşlar, ekonomik belirsizlik, iklim değişikliği ve terörizm gibi acil sorunlarla ilgili endişelerini dile getirerek BRICS’in dünyayı doğru yola sokmak için olumlu bir rol oynayabileceğini vurguladı.

Başbakan ayrıca terörizmle mücadelede küresel çabaların ortaklaştırılması ve bu tehditle mücadelede “çifte standart” olmaması gerektiğini ifade etti. “Terörizm ve terörün finansmanıyla mücadele edebilmek için herkesin tek yürek ve kararlı desteğine ihtiyacımız var. Bu ciddi konuda çifte standarda yer yoktur” dedi.

‘Batı’ya alternatif olma değil, kurumları reforme etme hedefi’

Modi, Hindistan’ın yeni ülkeleri ortak ülkeler olarak BRICS’e kabul etmeye hazır olduğunu söyledi. “Bu bağlamda, tüm kararlar fikir birliği ile alınmalı ve BRICS kurucu üyelerinin görüşlerine saygı gösterilmelidir” dedi.

Başbakan ayrıca BM Güvenlik Konseyi ve diğer küresel organlarda reform yapılmasını istedi.

“BM Güvenlik Konseyi, Çok Taraflı Kalkınma Bankaları ve DTÖ gibi küresel kurumlardaki reformlar konusunda zamana bağlı bir şekilde ilerlemeliyiz” dedi.

Modi grubun Batı merkezli kurumlara alternatif gösterilmesi ile ilgili tartışmalara da değinerek, “BRICS’teki çabalarımızı ilerletirken, bu örgütün küresel kurumları reforme etmek isteyen bir örgüt olarak algılanmak yerine, onların yerini almaya çalışan bir örgüt imajı kazanmamasını sağlamaya dikkat etmeliyiz” dedi.

Modi ayrıca Küresel Güney ülkelerinin umut, istek ve beklentilerinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini savundu. “Farklı bakış açıları ve ideolojilerin bir araya gelmesiyle oluşan BRICS gruplaşması dünya için bir ilham kaynağıdır ve olumlu işbirliğini teşvik etmektedir” dedi.

“Çeşitliliğimiz, birbirimize duyduğumuz saygı ve uzlaşı temelinde ilerleme geleneğimiz işbirliğimizin temelini oluşturuyor” diye ekledi.

BRICS’in Hindistan için anlamını ve önemini, Kazan Zirvesi’nden Yeni Delhi’nin beklentilerini, Delhi Üniversitesi Doğu Asya Çalışmaları’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. Rajiv Ranjan ile konuştuk.

BRICS Hindistan için ne anlama geliyor? Hindistan’ın bu zirveden beklentileri nelerdir?

Hindistan için BRICS, eşitlikçi ve adil olan daha iyi bir dünya inşa etme arzusunu yansıtan bir ülkeler grubudur. BRICS aynı zamanda dünyada yeni ortaya çıkan bu ülkelerin yeni gerçekliğini de temsil etmektedir. BRICS, Küresel Güney ülkelerinin hem ekonomik hem de siyasi olarak kalkınmalarına yardımcı olmak için bir araya gelmiştir.

BRICS’in yakın zamanda genişlemesinin ardından düzenlenen bu zirvede Hindistan, Küresel Güney ülkeleri için daha iyi bir ses elde etmeyi umuyor. Başbakan Modi’nin zirve kapsamında Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile de bir araya gelmesi bekleniyor. Bu, Hindistan’ın çok kutuplu Asya ve dünya düzeninde yerini alması için elzemdir. Hindistan ticareti ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmekte, iklim değişikliği müzakerelerinde Küresel Güney’in çıkarlarını korumakta ve terörizmle mücadele etmektedir.

Putin için bu zirve hem sembolik hem de pratik açıdan önemli görülüyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Bu zirvenin Rusya için önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rusya-Ukrayna savaşından bu yana Rusya, Kolektif Batı tarafından hem siyasi hem de ekonomik yaptırımlar altında. Rusya bu baskılara karşı koymak için destek toplamak isteyebilir.

Çin ve Hindistan arasındaki anlaşmazlık ve rekabet BRICS’in zayıf yönlerinden biri olarak görülüyor. Buna katılıyor musunuz? Bu BRICS zirvesinde iki ülke hangi konularda karşı karşıya gelebilir? Genişleme gündemi bu anlaşmazlıklardan biri mi?

Hindistan-Çin rekabetinin ya da anlaşmazlıklarının BRICS’i zayıflattığını düşünmek ve bu şekilde bir çıkarımda bulunmak bence yanlış. Aslında BRICS, 2017’deki Xiamen Zirvesi ve 2024 Kazan Zirvesi’ne kadar Hindistan ve Çin arasındaki gerilimi yatıştıran uluslararası platformlardan biri olarak ortaya çıkmıştır. Hindistan-Çin gerginliği BRICS’i hiçbir şekilde etkilememiştir.

BRICS’in genişlemesi Hindistan’ın Küresel Güney’de daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. BRICS’in genişlemesine tek bir üyenin değil, tüm üyelerin karar verdiğini bildiğimizden, herhangi birinin daha fazla etkiye sahip olabileceğini veya diğerlerine şartları dikte edebileceğini söylemek yanlıştır.

Çin BRICS’in “yeni bir tür çok taraflı işbirliği mekanizmasına dönüşmesi” çağrısında bulunmuştu. Çin’in BRICS’i uluslararası sisteme yönelik siyasi ve stratejik hedefleri için bir araç olarak gördüğü söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz?

Her üye ülkenin kendi gündemi ve hedefleri vardır. Ancak BRICS’in kolektif bir kimlik olduğunu ve tek bir ülkenin dış politikası olmadığını unutmayın. BRICS, üye ülkelerin çıkarlarını genişletmek ve korumak için kurulmuştur. Başbakan Modi’nin de daha önce belirttiği gibi BRICS başka hiçbir ülkeye karşı değildir. BRICS’i uluslararası sistemde olumlu bir ses olarak görmeliyiz, Batı karşıtı bir gruplaşma olarak değil.

Öyleyse BRICS’in Batı merkezli kurumlara ve işleyişe bir alternatif olabileceğine ilişkin yaklaşımını hatalı mı buluyorsunuz?

BRICS bir alternatiftir ancak Batıya karşı olması gerekmez. Daha eşitlikçi ve adil bir düzeni korumak ve yaratmak için tasarlanmıştır. Mevcut kurum ve yapılara karşı çıkmak için değil, onları tamamlayıcı bir yapı oluşturmak için tasarlanmıştır.

BRICS dünya ekonomisinde önemli bir yere sahip. Ticarette dolarsızlaşma ve üye ülkeler arasında alternatif ödeme sistemleri özellikle bu zirveyle birlikte daha da gündeme geldi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekçi görüyor musunuz?

BRICS, kendi para birimini oluşturabilirse, mevcut ödeme sistemine alternatif sağlayacaktır. Tek bir para biriminin hakimiyeti Küresel Güney için iyi değildir. Dünya çok kutuplu bir düzene doğru ilerliyor ve bu nedenle birkaç kurum veya ülke tarafından kontrol edilmeyen ve sömürülmeyen ödeme sistemlerinin olması doğaldır. Dolayısıyla daha fazla ödeme alternatifine sahip olmak aslında ekonomik çok kutupluluğu da beraberinde getirecektir.

BRICS’in doğası ve her şeyden önce bir grup ülkenin ortak çabalarıyla tek bir ödeme sisteminin hakimiyetinde olmayan gerçek bir çok taraflı ödeme sistemine yol açacağı düşünüldüğünde bu biraz karmaşık görünüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English