Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Türkiye-Mısır ilişkilerinde formül: “Geçmiş geçmişte kalmalı”

Yayınlanma

Cumhurbaşlığı seçimlerindi geride bırakan Türkiye’nin dış politika gündemi iki gurupta toplanabilir. Batı ile gerilimi azaltmak, Asya’daki yeni girişimlerde yer bulmak. Bu dış politika yönelimini zorunlu kılan ekonomik zorluklar, Türkiye’nin komşuları ve Ortadoğu ülkeleriyle normalleşmesini de teşvik edici en önemli parametre.

Arap Baharı sonrası hasar tespiti yapan Arap devletlerinin girdiği normalleşme treninde Türkiye de kendisine ayrılan bir vagon olduğunu düşünüyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Mısır’ı takiben Suriye varılacak nihai bir uzlaşı Ankara’nın seçim sonrası dış politika gündeminin önemli bir bölümünü işgal edecek.

Mısır ile ilişkiler ise daha geniş bir etki alana etki ediyor. Ankara – Kahire ilişkileri, Doğu Akdeniz ve Libya bağlamında Türkiye – Batı ilişkilerine de uzanan geniş bir kapsama alanına sahip. Bu bağlamda Türkiye’deki seçim sürecinin Mısır’da nasıl algılandığını Doğu Akdeniz ve Orta Doğu Araştırmalar Merkezi Başkanı Dalia Ziada’ya sorduk.

  • Mısır Devlet Başkanı CB Erdoğan’ı tebrik etti. İki ülke arasında yeni bir dönem başladı diyebilir miyiz?

Seçimlerin ardından Mısır ve Türkiye cumhurbaşkanlarının telefon görüşmesi, her iki ülkedeki üst düzey politika yapıcılarının ilişkilerinde yeni bir sayfa açma konusundaki samimi niyetlerinin önemli bir göstergesidir. Dürüst olmak gerekirse, iki başkanının önemli bölgesel ve iç politika anlayışı, her birinin algısı arasında bazı büyük farklılıklar var. Buna örneğin Libya’daki durum, Doğu Akdeniz’deki karmaşık deniz çatışmaları ve İslamcıların siyasi katılım hakkı dahildir. Ancak, her iki tarafın da bu farklılıkları aşmak ve ortak ekonomik ve jeopolitik işbirliği zeminine odaklanmak konusunda eşsiz bir kararlılık gösterdiğini görüyoruz.

İronik bir şekilde, pek çok gözlemci Türkiye ile Mısır arasındaki yakınlaşma sürecinin iki devlet başkanı El-Sisi ve Erdoğan iktidarda kaldığı sürece başarılı olma potansiyeline ilişkin karamsarlığını dile getirmişti. Ancak Aralık 2022’de Doha’da bir araya gelen iki devlet başkanı, birbirlerini sıcak bir şekilde selamladı ve ardından ülkelerini çok uzun süre ayrı tutan engelleri aşmak için atmaları gereken sonraki adımlar hakkında 45 dakika konuştu. Türkiye ve Mısır cumhurbaşkanları arasındaki dostane karşılaşma, tesadüfen meydana gelen standart bir nezaket eylemi olarak görülemez. Bu, her iki ülkedeki özel diplomatik misyonlar ve ilgili sivil toplum örgütleri tarafından yapılan bir yıllık kulis ayarlamalarının doruk noktasıydı.

O zamandan beri Türk ve Mısır dışişleri bakanları karşılıklı ziyaretlerde bulunuyorlar ve Türkiye’deki genel seçimler biter bitmez uzlaşma sürecini uygulamaya koyma konusunda kamuoyuna sözler veriyorlar. Türkiye’de seçimler bu hafta başarıyla tamamlanırken, iki ülkenin karşılıklı çıkarları ve tüm bölgenin çıkarları için uzlaşma sürecini tamamlama çalışmalarına devam etmesi gerekiyor.

Türkiye ile Mısır arasında kopan bağların düzeltilmesi sadece iki devletin siyasi refahı için faydalı değildir. İki cumhurbaşkanının her birinin kendi halkları ve ayrıca uluslararası topluluktan gözlemciler nezdindeki kişisel imajının güçlendirilmesi aynı derecede önemlidir. Mısır’da bir yıldan az bir süre sonra cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisini geliştirmek, Cumhurbaşkanı El-Sisi’nin devasa İslami tandanslı seçmen tabanındaki desteğini önemli ölçüde artıracaktır.

  • Türkiye seçimleri Mısır’da nasıl yankılandı. Mısır basınında öne çıkan değerlendirmeler neler?

Genel olarak Mısır halkı, Türkiye’deki demokratik süreçten ve parlamento seçimlerinde ve iki turlu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oylamaya kitlesel olarak katılan Türk halkının siyasi olgunluğundan çok etkileniyor ve ilham alıyor. 2024 yılının ortalarında gerçekleşmesi beklenen cumhurbaşkanlığı (Mısır’da) seçimlerinde benzer bir demokratik süreç görmeyi diliyoruz ve bunu hayal ediyoruz. Bir diğer deyişle, Türkiye’deki başarılı demokrasi pratiği, genelde Ortadoğu ülkelerinde, özelde ise insanların demokratikleşme özlemi duyduğu Mısır ve birçok Kuzey Afrika ülkesinde seçim süreçlerine ilişkin çıtayı yükseltmiştir.

Başka bir düzeyde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaferine sokak tepkisi bir vatandaş grubundan diğerine büyük farklılıklar gösteriyor. Temel olarak dindarlıkları ile karakterize edilen Mısır tabanda vatandaşlarının çoğunluğu çok heyecanlı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaferini, Müslümanlara ve Araplara karşı nefret besleyen muhalefet partisi liderlerine karşı bir Müslüman idolün zaferi şeklinde algılayarak kutluyorlar.

Bu arada, çoğunluğu laik olan Mısırlı entelektüel elit kesim beklenildiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaferinden pek memnun değil. Bazıları, O’nun (Erdoğan) Müslüman Kardeşler gibi siyasi İslamcı grupları Mısır’da bir kez daha siyasi yarışa girmeye ve siyasi istikrarsızlığı geri getirmeye teşvik edeceği konusunda uyardı. Ancak bence bu görüş özellikle Mısır ve Türkiye cumhurbaşkanları arasında son birkaç ayda gelişen ilişkiler ışığında bakıldığında fazla abartılı.

Siyasi sahnede, hükümet üyelerinin, siyasi partilerin ve medyanın çoğu, Mısır’ın Türkiye ve seçilmiş cumhurbaşkanı ile uzlaşma zamanının geldiği konusunda hemfikir. “Geçmiş geçmişte kalmalı” diyorlar. Bu bence sağlıklı bir tutum çünkü gelecekte Mısır ve Türkiye’nin karşılıklı menfaatlerinin önünü açacak ve aynı zamanda Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bölgeleri için de yararlı olacaktır.

  • Seçim sonrasında iki ülke arasındaki normalleşme sürecinin nasıl ilerlemesini bekliyorsunuz? Atılacak adımlar neler olabilir?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin başarıyla tamamlanmasının ardından yaptıkları ilk telefon görüşmesinde, cumhurbaşkanları Erdoğan ve El-Sisi, diplomatik bağlarını büyükelçilik düzeyine çıkararak uzlaşma sürecini hızla sürdürme konusunda anlaştılar. Bu, iki nedenden dolayı çok önemli bir ilk adımdır:

Birincisi, 2013’te iki devlet arasında kopan ve iki ülkeyi on yıldır birbirinden uzaklaştıran ihtilafı tamir ediyor. O zamanlar Mısır ile Türkiye arasındaki dramatik ayrılık sırasında katledilen ilk günah keçileri büyükelçiler oldu. İki ülke de derhal karşılıklı büyükelçilerini istenmeyen adam ilan etti. Dolayısıyla bugün büyükelçilerin dönüşü, on yıllık çatışmanın sona erdiğinin ve müzakere aşamasının başladığının resmi bir beyanı gibidir.

İkincisi, diplomatik misyonların büyükelçilik düzeyine yükseltilmesi, iki devlet arasında bir çıkar çatışmasını temsil eden kritik ikili ve bölgesel meseleler hakkındaki tartışmaları hızlandırmak ve kolaylaştırmak için çok önemlidir. Şu anda, her iki ülkedeki karşılıklı diplomatik misyonlar boyut ve kapsam olarak maslahatgüzar düzeyinde sınırlıdır. Bu nedenle, iki ülke arasındaki müzakerelerin çoğu, diplomatik misyonlar arasında olduğundan daha sık güvenlik kanalları ve istihbarat büroları aracılığıyla yapılmak zorundaydı. Bu da 2021’de uzlaşma sürecinin çok yavaş ilerlemesine neden oldu.

Yakınlaşma süreci ancak 2022’nin ikinci yarısında Türkiye Büyükelçisi Salih Mutlu Şen’in Kahire’de maslahatgüzar olarak göreve gelmesiyle sıçrama yaşadı.  Salih Mutlu Şen, Mısır sokaklarındaki vatandaşlara, medya personeline, sivil toplum kuruluşlarına ve siyasi gruplara ulaşmak için büyük çaba sarf etti. Bu, Kasım 2022’de Doha’da iki cumhurbaşkanı El-Sisi ve Erdoğan arasındaki başarılı bir görüşmenin yolunu açtı. Cumhurbaşkanlığı toplantısının ardından uzlaşma süreci yepyeni bir boyut kazandı.

Bu nedenle, diplomatik temsilin büyükelçilik düzeyine yükseltilmesinin, diplomatik kanalların müzakere sürecinde başı çekmesine, böylece yakınlaşma sürecini hızlandıracağına ve bundan sonraki müzakerelerin sonuçlarının kalitesini artıracağına inanıyorum.

Uzlaşma Erdoğan – Sisi görüşmesiyle mümkün

Ancak bu yeterli değil. Mümkün olan en yakın zamanda, cumhurbaşkanları Erdoğan ve El-Sisi arasında doğrudan ve kişisel görüşmeler yapılmalı. İki liderin farklı hatta çelişen siyasi ideolojiler benimsediği bir sır değil. Örneğin, El-Sisi’nin siyasi imajı büyük ölçüde Müslüman Kardeşler’i 2013’te iktidardan uzaklaştırmadaki rolü üzerine inşa edilmiştir. Buna karşılık, Erdoğan’ın mirası laik demokratik yönetim sistemi içinde tamamen siyasi İslamcı bir partiden gelen başarılı bir Müslüman lider imajına dayanmaktadır. İki başkanın ideolojik farklılıklarından nasıl taviz verecekleri, Mısır ile Türkiye arasındaki uzlaşma sürecinin başarısı ve uzun vadede sürdürülebilirliğini sağlaması açısından çok önemlidir. Böyle bir uzlaşma ancak önümüzdeki haftalarda veya aylarda iki başkan arasında doğrudan yüz yüze ve samimi görüşmeler yoluyla gerçekleşebilir.

Buna paralel olarak, Mısır ve Türkiye’den üst düzey politika yapıcılar ve hükümet yetkilileri, işbirliği alanlarını genişletme ve çatışma alanlarını sınırlama konusunda uzun tartışmalara girmelidir. Örneğin, Mısır ve Türkiye halihazırda daha da geliştirilebilecek başarılı bir ekonomik işbirliği geçmişine sahiptir. Bu arada, iki ülke arasındaki savunma sanayi sektöründeki işbirliği geçmişine dayanarak, iki ülkenin ordusu arasında birçok potansiyel işbirliği alanı bulunmaktadır. Ayrıca Levant bölgesi ve Doğu Akdeniz bölgesindeki çelişkili dış politikalarını, bu bölgelerdeki Libya, Suriye, Yunanistan ve İsrail gibi diğer kilit oyuncuların endişelerini ve çıkarlarını dikkate alarak tartışmaları gerekecek.

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English