AVRUPA
Türkiye, Sırbistan, Kosova ve Sokullu Mehmet Paşa
Yayınlanma
1990’ların acı hatıraları ve Yugoslavya’nın çöküş sancılarını yaşamaya devam eden Balkanlarda en ufak gerginliğin “Acaba savaş mı çıkacak?” endişelerini doğurması son derece doğal.
Sırbistan – Kosova arasındaki son geriliminde de benzer kaygılar dile getirildi. Rusya – Ukrayna savaşının Balkanlara sıçrayarak geniş bir cephede Rusya – Batı savaşına dönüşmesi olasılığını dillendirenler oldu.
Sırbistan ordusunun alarm durumuna geçmesi ve sınır hattındaki askeri hareketlilikten sonra kriz yatışma aşamasına girdi. Gerilimi ateşleyen eski Sırp polis memuru Dejan Pantic’in tutuklanması kararı Kosova mahkemesi tarafından ev hapsine çevrildi ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic barikatların kaldırılması çağrısı yaptı.
Gerilim şimdilik düşse de çatışma dinamikleri canlı ve yakın gelecekte böyle olmaya devam edecek.
Sırbistan yönetiminin meseleye bakış açısını anlamak adına Belgrad merkezli Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nde Araştırmacı olan Siyaset Bilimci Stevan Gajich’e sorularımızı yönettik. Stevan Gajich sorularımıza güncel gelişmelerden başlayıp Sokullu Mehmet Paşa ve Avusturya Macaristan imparatorluğuna uzanan geniş bir tarihsel yelpazede yanıt vermeyi tercih etti.
- Kosova ve Sırbistan arasındaki sınır hattı oldukça karmaşık ve tartışmalı bir bölge. Son gelişmeleri ve devam eden gerginliğin dinamiklerini anlamak istiyoruz. İki tarafın son istikrarsızlaştırıcı eylemleri ile Ukrayna’daki kriz arasında bir bağlantı var mı?
Bağlantı şu ki, Kosova ve Metohiya’nın geçici kurumları dediğimiz şeyin Başbakanı Albin Kurti, Doğu Avrupa’daki krizi, Sırpları Akdeniz’in veya Güneydoğu Avrupa’nın Rusları olarak ilan edecek Sırp karşıtı bir koalisyon oluşturmak için kullanmaya çalışıyor. O, ciddi şekilde uğraşılması gereken bir baş belası. Bağlantı bu. Başka bir nokta ise tüm bunların nasıl olduğu. Bunun nedeni, Arnavutların imzaladıkları anlaşmaları tanımaması, kendi parlamentolarının iki kere onayladığı 2013 ve 2015 tarihli sözde Brüksel Anlaşmalarını tanımaması. Sırbistan’ın yerine getirdiği anlaşmaya göre, Arnavutların verdiği tek taviz, Kosova-Metohiy’daki Sırp toplumuna ait belediyeler kurmaktı. Ancak Kurti, 1244 sayılı karara saygı duymuyor ve Brüksel Anlaşmasına saygı duymuyor. Peki Sırplar ne yaptı? Kurumları terk ettiler, bu da Kosova ve Metohiya’daki etnik Sırpların polis teşkilatından ayrılması demek. Peki, Arnavutlar ne yaptı? Polislerin bir kısmını, sanki bu insanlar, savaş suçları, terör ve daha birtakım saçmalıklara bulaşmış gibi tutukladılar. Ama mesele şu ki, eğer bu insanlar hakkında böyle şeyler biliyorlarsa, nasıl oluyor da bu polisleri işe alırken veya bu insanlar polis teşkilatındayken bir sorun olmadı? Yani, bu elbette sadece bir baskı biçimi. Ayrıca, Arnavut Özel Kuvvetleri, Metohiya’da bulunan Mitrovica’nın güneyindeki Sırp köyü Velika Hoča’ya girdi. Bu köy, Ortaçağ’dan kalma 13 Sırp Ortodoks kilisesinin bulunduğu eski bir Sırp köyü. Bu köye girdiler ve bir ailenin 40 bin litre şarabına el koydular. Bu arada, oradaki tüm aileler için tek geçim kaynağı şarap üretimi ve satışı. 40 bin litreye el koydular, hepsini karıştırdılar, yani imha ettiler. Ve bu, elbette, Sırplar üzerine oradan ayrılmaları için bir tür ekonomik baskıydı. Olan bu. Oradaki ‘bağımsız gözlemciler’ de Arnavutluk’tan gelen KFOR birlikleriydi, dolayısıyla Arnavutlar, Sırpları yöneten Arnavutları denetliyorlar. Demek istediğim, bu gerçekten çok rezil bir durum. Polislerin tutuklanmasını protesto etmek için Sırplar barikatlar kurdular, hepsi bu. Ve sonra Kurti Sırpları silahla ve ölümle tehdit etmeye başladı. Elbette Sırbistan’ın tepki vermesi ve böyle bir girişim olursa neler olacağını göstermesi gerekiyordu. Ve size hatırlatmalıyım, NATO kuvvetlerinin gözleri önünde burada iki büyük pogrom yaşandı. Biri, 1999’da Sırp ordusu çekilip NATO’ya girerken, ikincisi ise 2004’te, Kosova’nın zaten NATO’nun tamamen kontrolü altına girdiği zamandı. Her iki olayda da Sırp kiliseleri yakıldı, Sırplar evlerinden kovuldular. Ve yaklaşık 200 bin Sırp, Kosova ve Metohiya’dan sınır dışı edildi ki, bu o eyalet için çok büyük bir rakam. Temel olarak, olan budur.
- Rusya sizi (Sırp tarafını) böyle bir çatışmada destekliyor mu? Ukrayna savaşı devam ederken Moskova’dan askeri destek almanın makul olduğunu düşünüyor musunuz?
Kosova ve Metohiya konusunda Rusya’nın yardımı önemlidir. Şimdiye kadarki en değerli yardımları, uluslararası hukuk düzeyinde destekleri, Sırbistan’ın Kosova ve Metohiya dahil tüm topraklarında toprak bütünlüğünün desteklenmeleri, 44 sayılı kararı desteklenmeleri ve Sırp Anayasası’nı desteklenmeleri olmuştu. Böylece bu destek şimdi tekrarlanıyor ve Rusya’nın bu desteği sürdüreceğine dair güçlü bir güvence vardı. O açıdan tepki gösterdiler tabii ki ama askeri destekten bahseden olmadı. Elbette Sırbistan’ın Rusya’yla askeri bir işbirliği var ama NATO’yla da askeri bir işbirliği var. Hatta NATO’yla daha da fazlası var. NATO’yla askeri faaliyetleri, Rusya’yla olandan daha fazladır ve her yıl istatistikler bunu gösteriyor.
- Yerel belediye seçimleri Nisan 2023’e kadar ertelendi. Ayrıca Kosova hükümeti araç plaklarıyla ilgili kararından geri adım attı. Buna rağmen tansiyon yükseliyor. Hangi adımlar gerilimi azaltacak ve Sırbistan bu konuda ne düşünüyor?
Bu, sadece ortada duran konuların ertelenmesi. Sırada ne olduğunu göreceğiz. Mesele şu ki, Kurti bunları tek başına, belki Büyük Britanya ve Almanya’nın desteğiyle yapıyordu. Çünkü Almanya ve bazı AB ülkeleri onları açıkça desteklediler. Arnavutların Brüksel Anlaşmalarına saygı duymadığına ve Sırplara nasıl muamele ettiklerine ilişkin ses çıkarmamalarına, söylememelerine rağmen, Sırpların barikatları terk etmesi gerektiğini söylediler. Her zaman ‘her iki tarafı’ sükunete çağırdılar ki, bu onların açık ikiyüzlülüğüdür. Bu konuda olan budur. Ne plaka sorunu ne de seçim sorunu çözülmedi, bundan sonrasını göreceğiz. Temelde önemli olan Amerikalılar. Kurti’nin yaptıklarından memnun değiller. Benzer şekilde, Fransa ve İngiltere’nin Mısır’a saldırdığı Süveyş Krizini ele alalım. Amerikalılar buna karşılardı ve onları küçük düşürdüler. Kurti, İngiltere, Almanya ve AB’den destek alırken bu kez Amerikalılar, yaptıklarına karşı çıktılar. Bu önemli. Demek istediğim, bu rezil sözde Alman ve Fransız inisiyatifi, Sırbistan’ı Kosova’nın bağımsızlığını bir devlet olarak tanımaya çağırıyor ki, bu, AB’nin arabulucu olduğu ve halihazırda imzalanan anlaşmalar saygı görmezken, onlar tarafından yapılan gerçekten çok onur kırıcı bir şaka. Minsk 1 ve 2’ye dair Ukrayna’da da olan buydu. Merkel’in röportajında anılan Sırbistan Cumhurbaşkanı bile AB’nin açıkça ikiyüzlü davrandığını ve tüm bu olaylarda yalan söylediğini söylüyor.
- Sırp ordusu neden alarm durumuna geçti? Orduyu kullanmaktan başka bir seçenek yok muydu? Vucic hükümetinin belirli bir yol haritası veya hedefi var mı? Belgrad’ın yol haritası nedir?
Sırp ordusunun en üst düzeyde teyakkuz halinde olması yapılacak en doğru şeydi çünkü Sırbistan’ın sözde uluslararası kamuoyuna olanları anlatmasının tek yolu buydu. Ah, uluslararası kamuoyu diyerek, ne kadar ırkçı bir tabir kullandım, çünkü uluslararası kamuoyu sadece siyasi Batı için geçerli bir kavram. Kendi halkı kötü muamele görürken, hatta öldürülürken veya sınır dışı edilirken – bu da bir olasılıktı -, Sırbistan’ın seyirci kalmayacağını onlara anlatmak için yapmaları gerekeni yaptılar ve doğru karardı. Mesaj alındı. Bu nedenle Sırp polisleri serbest bırakıldı. Arnavutlara bu konuda baskı yapanların yine Amerikalılar olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden polisler serbest bırakıldı. Bunun Kurti’nin tepkisinden kaynaklandığını söyleyebilirsiniz, çünkü Sırp polisi (Dejan Pantic…) serbest bırakıldığında, bu rezilliği yapan yargıcı görmek istediğini söyledi. Bu da temelde Amerikalıların Kosova ve Metohiya’da olanları etkileyebilecek araçları olduklarını, kötü davrandığında bile Kurti’ye gösterdikleri anlamına geliyor.
- Sırbistan’ın gelecek için ne öngörüyor? NATO’ya katılmayı düşünüyor mu? Sırbistan’ın gelecek planları NATO ve AB’ye katılmayı içeriyorsa bu Kosova’nın egemen bir devlet olarak tanınmasını gerektirmez mi?
Hayır, Sırbistan kesinlikle NATO’ya katılmayacak. Bu, resmi bir pozisyon, çünkü 2007’de alınan bir parlamento kararına göre, Sırbistan tarafsız devlet statüsüne sahip. Kesinlikle NATO’ya katılmayacak. Sırbistan resmi olarak AB yolunda, ancak Türkiye’ye benzer bir şekilde. Sırpların AB yolu hiçbir yere gitmiyor. Ve bunu, AB’nin bizi istiyormuş gibi davrandığı ve Sırp yetkililerin oraya gidiyormuşuz gibi davrandığı ve hiçbir şeyin olmadığı bir Japon kabuki tiyatrosuna benzetmek istiyorum. AB, Brexit’ten sonra kesinlikle çözülüyor ve şimdi Ukrayna krizi de AB’nin tüm acizliğini gösteriyor. Özellikle Berlin ve Paris, sadece Washington ve Londra tarafından değil, Kiev tarafından bile zorbalığa uğruyor ki, bu çok küçük düşürücü. Sırbistan neden böyle aciz bir örgüte katılmak istesin ki? AB de Sırplara karşı çok kibirli davrandı. Bizi kabul edeceklerine söz verdiler ama 2003’teki Selanik Toplantısı’nda hiçbir şey olmadı. Sırp toplumunda bu konuda bir yorgunluk var. Bütün sosyolojik verilere göre, Sırpların çoğunluğu yarın bizi almayı kabul etseler bile AB’ye girmek istemiyorlar. Bu gerçekten bir mesele değil. Ne NATO ne de özellikle AB bir mesele. Diğer seçeneklere bakıyoruz. Türkiye’nin diğer birçok uluslararası örgüte, özellikle de Avrasya girişimlerine katılmasından memnunum ve bence gelecekte Sırplar ve Türkler Avrasya’da başka tür örgütlerde bir araya gelecekler. Fakat AB, NATO’nun siyasi kanadı ve Soğuk Savaş’ın bir kalıntısı olarak anlamını yitirmiştir. Bence Amerikalıların Ukrayna’da Rusya’yla bu vekalet savaşını kışkırtma nedenlerinden biri, Batı Avrupa’yı ve bir bütün olarak Avrupa’yı yeniden işgal etmektir. Bence Londra ve Washington, Berlin’in güçlenmesinden memnun değildi. Şimdi ne olduğuna bakın. Alman ekonomisi, Kuzey Atlantik etkisi altındaki Annalena Baerbock gibi ajanlar tarafından içeriden yok ediliyor ve Schultz gibi politikacılar bu konuda hiçbir şey yapamayacak kadar zayıf. Fransa biraz daha bağımsız ama yine de o kadar değil. Neden gidip batan bir gemiye, yani AB’ye girmek isteyelim? Yine de devletin söylemi, AB’nin stratejik hedefimiz olduğu yönünde olacak. Yetkililer öyle diyeceklerdir ama onlar bile eskisi kadar sık söylemiyorlar. Nüfusta bu konuda yorgunluk olduğunu söylüyorlar ki, bu kesinlikle doğru. Durum bu.
- Peki, Sırbistan Kosova’yı tanımaya karar verebilir mi? Sırbistan ve Kosova bazı ihtilaflı toprakları değiş tokuş etse bu mümkün olur muydu?
Kısa cevap, hayır, Sırbistan Kosova’yı tanımayacak. Toprak değişimi olmayacak. Bu, 2018’in sonlarına kadar bir gündemdi ancak hem Sırplar hem de Kosovalı Arnavutlar arasında artık pek popüler değil. O dönemde önceki gerilimler yaşadığımızda, hepsi Vucic ile Rama arasında bir tür şov gibi görünüyordu. Sanırım bu filmin yönetmenlerinden biri, temelde bir NATO girişimi olan sözde Açık Balkanlar Girişimi’nin başındaki Alex Soros’tu. Bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum, bu olmayacak. Kosova’yı tanımayacağız ve bu toprak değişimi fikri kesinlikle öldü. Sırplar neden kendi topraklarını kendi topraklarıyla değiş tokuş etsinler? Kosova ve Metohiya’nın tamamı Sırbistan’ın bir parçasıdır ve tabii ki Sırbistan’daki diğer bölgeler de Sırbistan’ın bir parçasıdır. Çok şükür, bu olmayacak ve iyi ki bu fikirlerden vazgeçilmiş.
- Türkiye, Kosova’yı devlet olarak ilk ülke ve şu anda da Sırbistan ile mükemmel ilişkilere sahip. Ankara’nın mevcut durumda arabulucu işlevi görebilmesi mümkün mü?
Türkiye ve Sırbistan’ın ortak çıkarları olduğunu düşünüyorum ama Türkiye’nin politikalarını değiştirmesi gerekiyor. Bence Türkiye en iyi ortağı ve müttefiki olan Azerbaycan’ı örnek almalı. Azerbaycan, Sırbistan’ı kendi toprak bütünlüğü içinde tanıyor. Türkiye maalesef ayrılıkçı bir hükümet olan Kosova’ya biyoreaktör satıyor. Bu, aynı zamanda ciddi bir hatadır. Türklerin bilmediği başka bir büyük hata da, Kosovalı Arnavutların Kosova-Metohiya’daki Türkleri çok agresif bir şekilde asimile ettikleri. Çünkü özellikle Prizren şehrinde başka otonom Türkler de var. Bu insanlar zorla Arnavutluğa asimile ediliyorlar. Türkiye’nin fark etmediği bir şey daha var. Arnavutluk ve Arnavut milliyetçiliği ilk günden beri bir Roma-Katolik projesiydi ve Türkiye’deki insanların ve politikacıların bunu neden anlamadığını bilmiyorum. Olsi Jazexhi adlı Tiranlı bir Arnavut araştırmacı var ve o da aynı şeyi söylüyor. Arnavutluk’un uydurma tarihinde, resmi Arnavut tarih kitaplarında Türkiye düşman olarak gösteriliyor. Peki neden uydurma? Bulgar yazar Teodora Toleva’nın mükemmel bir kitabı var. Erken öldü ama ‘Austro-Hungarian Influence on the Creation of Albanian Nation’ (Arnavut Ulusunun Yaratılmasında Avusturya-Macaristan Etkisi) adlı bir kitap yazdı. 20. yüzyılda Viyana’daki bir stüdyoda oluşturulan bayraktan, Viyana Sarayı ve Habsburglar tarafından standartlaştırılan dil gibi şeylere kadar oradaki her şey sahte. Türklerin bilmesi önemli diye söylüyorum: Tüm Arnavut elitleri ya Roma-Katolik ya da kripto-Katolik’tir. Arnavut Nelson Mandela ya da onun gibi bir şey olarak tasvir edilen İbrahim Rugova, bir kripto-Katolikti. Bu arada, Kosova Özgürlük Ordusu yapıları onu öldürmek istediğinde, hayatını birkaç kez Sırp gizli polisi kurtarmıştı. Bir keresinde terörist evinin duvarının dibinde öldürüldü. Rugova’ya suikast düzenlemeye çalışıyordu ama Sırp polisi buna engel oldu. Rugova bir kripto-Katolik’ti. Haşim Thaçi’nin dolabının tam ortasında kendisinin Papa’yla çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Arnavutluk Başbakanı Eddie Rama, Ortodoks Hristiyan olarak doğdu ve neye ihtida etti? Roma Katolikliğine. Ramush Haradinaj, ‘Evet, Müslümanım ama hepimiz Katolik’iz’ dedi ve dolabında Rahibe Teresa’nın resmi vardı. Bu arada, Makedonyalı bir Arnavut olduğu iddia edilen Rahibe Teresa, bir Arnavut kahramanı olarak övülüyor. Makedonya’da, tüm Arnavutlar Müslüman, Sünni Müslümanlarken, neden bir Roma Katolik azizini göklere çıkarsınlar ki? Bu tamamen saçmalık. Ancak bu geçmişte Vatikan, Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın Arnavutluk ve Arnavut milliyetçiliğini bir Roma-Katolik projesi olarak yaratan politikasının bir parçası. Fakat bu projede bir sorun var. Sorun şu ki, yüzde 70’i Müslüman olan bir nüfusu nasıl alıp da onlardan Katolik yaratmaya çalışıyorsunuz? Pekala, onların seçkinlerini alıyorsunuz ve geçmişte yapılan ve şimdi yapılan bu. Başka bir şey de Prizren şehrine girdiğinizde devasa bir Inacio Loyola Cizvit Spor Salonu olması. Kosova’daki gerçek çatışma, Sırplar ile Arnavutlar arasında değil, Arnavut topluluğu içindeki İslam ve Roma-Katolikliği arasında. Hatta geçmişte Müslümanlar arasındaki çatışmanın Türkiye ile Osmanlı camilerine karşı bütün Arap camileri gibi görünen camileri finanse eden Körfez ülkeleri arasında olduğunu söyleyebilirim. Körfez’den, Basra Körfezi’ndeki monarşiler tarafından finanse edilen beyaz, küçük, ince minareli camiler, Kosova-Metohiya ve Makedonya’nın her yerinde. Bu başka bir şey.
“Arnavutluk ve Bosna Batı projesi”
Arnavutluk tarihine bakarsanız, Avusturyalıların yaptığı, Sırp tarihinden orta düzeyde önemli bir kişiyi, George Kastrioti Skanderbeg’i (İskender Bey) çalmaktı. Sonra onun bir Arnavut olduğunu ve şimdi annesinin adı Voisava olmasına rağmen bir Arnavut ulusal kahramanı olduğunu ilan ettiler. Ebeveynleri ve erkek kardeşleri Yunanistan’daki kutsal Athos Dağı’ndaki Hilandar Sırp Manastırı’na gömülü. Ebeveynleri Sırp ise, o nasıl Arnavut olabilir? Ama bu önemli değil. Bu sadece bir detay. Mesele şu ki, hem Arnavutların siyasi projesi hem de Boşnakların Bosna’daki siyasi projesi, Berlin Kongresi’nden sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna’ya girmesinden öncesinden itibaren bir Batı projesidir. 1878’de bile İslam’ı kabul eden tüm Sırplara Türk denirdi, çünkü bildiğiniz gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nda bir millet sistemi vardı, yani siyah, Çinli, Sırp, beyaz, Gürcü, Ermeni, Rum, ne olursa olsun olabilirsiniz ama Müslüman’sanız, bu seni Türk yapar. Yani Boşnaklar da Türklerdi. Ancak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna ve Hersek’i aldığında ve daha sonra 1908’de oraları ilhak ettiğinde, – bu olay, o zamanlar neredeyse Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebep oldu diyebiliriz -, yola bu, Balkanlar’daki Müslümanların, yani Sırpça konuşan Müslümanların, Bosnalılaştırılmasıyla devam ettiler. Bu Boşnakları onlar yarattı. İşte bu yüzden siyasi olarak Türkiye ne yaparsa yapsın, isterse Türkiye amuda kalksın, Bosnalı Müslümanlar her zaman NATO’nun bir oyuncusu olacaklar. Bundan önce, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu siyasi Batı için zemini hazırladı. Bir de dikkat ettiyseniz, 90’lı yıllarda Irak’ta Müslümanlar katledilirken, Batı’nın desteklediği Müslümanlar, sadece Arnavutlar ve Boşnaklar, yani Bosna Hersek Müslümanlarıydı. Ve her iki taraf da Türkiye’yi para ödeyen, faturalarını ödeyen ülke olarak görüyor ama Türkiye’ye asla gerçek tavizler vermiyorlar. Arnavutlar, Türkleri Arnavut olarak asimile ettiği ve kendi tarihlerini öğrettiği müddetçe, Türkler her zaman düşmandır.
“Türkler ve Sırplar ciddi bir anlaşma yapmalı”
Ne hakkında konuşuyorduk? Sırplar ve Türkler yeni bir anlaşma yapmak zorundalar ama bu sefer ciddi bir anlaşma çünkü gerçekten aynı fikirde olabileceğimiz konular var. Bir şeyi hatırlatmama izin verin, Büyük Sırbistan, Osmanlı’nın en büyük veziri tarafından yaratılmıştır. Bu kişi, Sokullu Mehmet Paşa veya Mehmed Paşa Sokoloviç veya Sırp olduğu için Bajica Sokoloviç’tir. Ve kendisi de bir Sırp olduğunu biliyordu. Yeniçeri oldu. Çocukken değil, gençken götürüldü, bu sırada bir manastırda öğrenci. Zaten okuryazardı. Çok hırslı bir gençti ve Üç İmparatorluk döneminde ve Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün doruğunda olduğu sırada Osmanlı İmparatorluğu’nun sadrazamıydı. Bildiğiniz gibi, Sırpların Kosova’da bir imparatorluğu vardı. Prizren imparatorluğun başkentiydi. Prizren’den bahsetmiştim, çünkü orada Türkler de yaşıyordu ama dediğim gibi, gerçekten Arnavutlar tarafından asimile edildiler. Başkent daha sonra bugün Kuzey Makedonya’nın başkenti olan Üsküp’e taşındı. Fakat Sırpların bir geleneği var, hatta bu, Bizans veya Roma İmparatorluğu geleneği. Bu, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1453’ten sonra dönüştüğü bir şey.
Türkiye, Sırplarla işbirliği konusunda gerçekten ciddiyse, o zaman yeni bir anlaşma yapması gerekiyor. Konuşalım ama ciddi konuşalım. Ciddi bir konuşma, bir şeyleri isimleriyle anarak başlar. Erdoğan, bunu yanılmıyorsam 2007’de Saraybosna’da yaptığında, temelde Bosnalı Müslümanlara ‘sizi seviyoruz ama siz komşularınızla aynı insanlarsınız’ dedi. Yani, diğer Sırplarla. Elbette, şimdi Boşnaklar da kendilerini böyle adlandırıyorlar. Bakın, Türkiye’de yaşadıklarında Müslüman inançlı Sırplar olduklarını, Türkiye’nin kendi ülkeleri olduğunu anlıyorlar. Olay budur. Yani bir kimlik sorunu yaşamıyorlar. Boşnaklar, sürekli ve temelde yine Batı’nın yarattığı bu belirsizlik içindeyken, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu korktuğu için, siyasi çıkarları için Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından yaratılmıştır. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan ayrılmasından sonra veya yenilmesinden sonra ya da ne derseniz deyin, ortaya çıkan yeni devletlerden Balkanlardan korkuyordu. Yunanistan ve Sırbistan’ın devasa bir ortak sınıra sahip olmasından korkuyorlardı. Bu nedenle Arnavut milliyetçiliği, arada bir şey olması için bir Katolik projesi olarak yaratıldı. Yani üç dine mensup farklı halklardan – çünkü aynı zamanda Ortodoks, Müslüman ve Roma Katolik Arnavutlar var – ve iki dilden bir millet yarattılar. Arnavutça, Kuzey’deki Gheg’den ve Güney’deki Tosk’tan tek bir dil olarak yaratıldı. Ve Kont Thalloczy ve Benjamin Kalaj gibi bazı kişiler, Bosna’da üç dinden bir halk yaratarak bunun tamamen tersini yaptılar. Sırplardan bahsediyorum. Roma-Katolik Sırplar, Sırpların çoğunluğunu oluşturan Ortodoks Hıristiyan Sırplar ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk olarak adlandırılan Müslüman inancına sahip Sırplardan üç ulus meydana getirdiler. Üç ulus yaratmak istediler. Neden? Çünkü bu devasa insan kitlesinin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda ciddi bir siyasi güç haline gelmesinden korkuyorlardı. Ve sonunda olan buydu. Biliyorsunuz, 28 Haziran 1914’te Ferdinand’ı Saraybosna’da vuran Gavrilo Princip gerilla, Mlada Bosna, yani Genç Bosna’dandı. Genç Bosna anlamına gelen Mlada Bosna adlı örgütün üyesiydi. Ve bu örgütün Bosna’da üç dinden de üyeleri vardı. Örneğin, Müslüman olan Mustafa Goloviç vardı. Roma-Katolik olan ünlü yazar İvo Andriç vardı. Ortodoks olan Cabrinovic ve Gavrilo Princip vardı. Kendilerini tanımladıkları gibi, kendilerini Sırp veya Yugoslav olarak görüyordu. O zamanlar bu ikisi eşanlamlıydı. Avusturyalıların halkı yapay olarak bölmesine karşıydılar.
Türkiye ile Sırbistan, stratejik ortaklık konusunda, orta düzeyde iyi ilişkiler değil stratejik ortaklık konusunda ciddi bir diyalog kurabilirse ve Türkiye aynı dilden insanlar arasında arabuluculuk yapıp Müslümanlara Sırpların yani Ortodoksların kendi düşmanları değil kardeşleri olduğunu anlatabilirse, bunlar olursa, ciddi bir işbirliği olabilir. Türkiye Kosova’yı tanımaya devam ederse, Bayraktarları satma tehdidinde bulunursa, bu ortaklık yüzeysel olur. Demek istediğim, bu röportajda çok açık konuşuyorum, Sırbistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler söz konusu olduğunda tüm gerçekler bunlar.
Sokullu Mehmet Paşa, Sırplar ve gelecek…
Üzerine ilişkilerimizi inşa edebileceğimiz sağlam bir temelimiz var. Ve Sokullu Mehmet Paşa varlığı, tarihimizin tamamen düşmanlık tarihi olmadığının göstergesi. Neden Büyük Sırbistan’ı yarattığını söylediğimden bahsetmedim. Sırp Patrikhanesi’ni yeniden açan ve yeniden düzenleyen odur. Nereye? Kosova-Metohiya’daki Pec’de (İpek). Ve kardeşi Macaria Sokoloviç’i Sırp Ortodoks Kilisesi’nin patriği olarak atadı ve o zamanlar Sırp Ortodoks Kilisesi’nin yetki alanı çok büyüktü. Türklerin Rumeli dediği bölgeden bugünkü Macaristan’a kadar olan bölgenin tamamını kapsıyordu. Yani yetki alanı çok büyüktü. Ve bunu bir Osmanlı sadrazamı yaptı. Tek örnek bu değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Islahatı’na yardım eden büyük bir savaşçı Ömer Lütfi Paşa var. 19. yüzyılın ortalarında bunun için savaştı. Tarih, siyah ve beyazdan çok, grinin tonlarıyla ilgili ve bence ciddi zeminlerde işbirliği yapabileceğimiz bu tür şeyler var, ancak bunun için Türk tarafının bir tür dürüstlüğü olmalı ve Türk tarafı buna açık olmalı. Ve eğer bu tür şeyler yoksa, gerçekten stratejik ortaklık hakkında ciddi bir konuşma yapılamaz. Ve yine diyorum ki, Azerbaycan’a bakın, gerçekten her geçen gün daha iyiye giden Sırbistan-Azerbaycan ilişkilerinin gelişimine bakın. Azerbaycan Sırbistan’a saygı duyuyor. Sırp çıkarlarına ve Sırp toprak bütünlüğüne saygı duyuyor. Ve bu nedenle Azerbaycan’a Sırbistan tarafından çok saygı duyuluyor. Gelecekteki Sırp-Türkiye ilişkilerinin olası gelişimi hakkındaki görüşüm bu.
İlginizi Çekebilir
-
CIA ve MI6’in Skripal komplosu ifşa oldu
-
Trump’ın zaferi Avrupa için dönüm noktası mı?
-
COP29 taslağında zengin ülkelerin 250 milyar dolarlık taahhüdü tepki çekti
-
The Times: Ukrayna, savaşın başından bu yana en zayıf dönemini yaşıyor
-
5 maddede Hint milyarder Gautam Adani iddianamesi
-
Eski Ukrayna Genelkurmay Başkanı Zalujnıy: Üçüncü Dünya Savaşı bu yıl başladı
AVRUPA
Pistorius, SPD’deki şansölyelik yarışında havlu attı
Yayınlanma
2 gün önce22/11/2024
Yazar
Harici.com.trAlmanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, önümüzdeki seçimlerde partisinin liste başı adayı olmaktan çekilerek, Şansölye Olaf Scholz’un yerine geçebileceğine dair haftalardır süren spekülasyonlara son verdi.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarafından perşembe akşamı yayınlanan bir video mesajında Pistorius, kamuoyundaki tartışmaların partiye zarar verdiğini ve bunun sonucunda parti yönetimine bu görev için uygun olmadığını bildirdiğini söyledi.
“Olaf Scholz güçlü bir şansölye ve şansölyelik için doğru aday,” diyen Pistorius, parti liderinin ‘akıl ve sağduyuyu’ temsil ettiğini de sözlerine ekledi.
Alman bakan, “Şimdi bu tartışmayı sona erdirmek için ortak bir sorumluluğumuz var. Çünkü tehlikede olan çok şey var,” dedi.
Scholz iki hafta önce erken seçimleri tetiklediğinde, görevdeki şansölye olarak otomatik olarak partinin adayı olması bekleniyordu. Fakat birçok anketin geçen yılın başından bu yana savunma bakanı olarak görev yapan Pistorius’un ülkenin en popüler siyasetçisi olduğunu göstermesinin ardından fiili bir yarış başladı.
Scholz’un popülaritesi yerlerde
Pistorius’a karşılık Scholz, en kötü destek oranlarından birine sahipti ve seçmenler, bu ayın başlarında çökene kadar üçlü trafik lambası koalisyonunu felç eden aylarca süren çekişmelerden dolayı onu suçluyordu.
Fakat partinin merkez yönetimi Scholz’un arkasında durdu ve Pistorius spekülasyonları bastıramadığı için SPD’deki bazı isimler tarafından giderek artan eleştirilere maruz kaldı.
Savunma Bakanı video mesajında, kendisinin başlatmadığını vurguladığı tartışmanın partide “artan belirsizliğe” ve seçmenler arasında “kızgınlığa” neden olduğunu söyledi.
Bakan, yarışta yer almayacağını açıklamanın kendi kararı olduğunda ısrar etti ve SPD’nin “olağanüstü” şansölyesi için ikinci bir dönem için kampanya yürüteceğini söyledi.
Pistorius’un destekçileri hayal kırıklığına uğradı
Pistorius’un destekçileri “havlu atma” haberine hayal kırıklığı ile tepki gösterdi. SPD Federal Meclis üyesi Joe Weingarten, Der Spiegel haber dergisine verdiği demeçte, “Bu gelişmeden üzüntü duyuyorum. Şimdi hedef, SPD için mümkün olan en iyi seçim sonucunu elde etmek üzere birlikte ve tek vücut olarak çalışmak olmalıdır,” dedi.
Bir başka milletvekili Johannes Arlt ise, “Farklı bir kararı tercih ederdim ama artık bir kararımız var. Bu parti ve ülke için iyi bir şey. Şimdi Federal Meclis seçim kampanyasına birlik içinde giriyoruz,” ifadelerini kullandı.
Pistorius’un çekilmesi ile birlikte şansölyelik yarışının Scholz ile anketlerde önde giden muhalefetteki Hıristiyan Demokratların (CDU) lideri Friedrich Merz arasında geçmesi bekleniyor.
Scholz’un destekçileri, 2022’den bu yana CDU’yu yöneten milyoner eski avukat ve BlackRock Almanya’nın başkanı Merz’i yakalayabileceği konusunda ısrar ediyor.
Bakan, Almanya’nın yeniden askerileşmesi için çalışıyor
64 yaşındaki Pistorius, askerlere karşı rahat tavırları, Rusya’ya yönelik sert tutumu ve Almanya’nın yeniden silahlanmasına istekli olmasıyla dikkat çekiyordu.
2023’te savunma bakanı olarak atanmasının ardından, SPD’deki bazı isimlerin Moskova’ya karşı sert bir duruş sergileme konusundaki çekingenliğini paylaşmadığını açıkça ortaya koydu.
Putin’i “Kremlin’deki despot” olarak tanımlayan Pistorius, Alman kamuoyunu, ülkenin savunmaya daha fazla harcama yapması ve kendisini “savaşa hazır” hale getirmesi gerektiği konusunda uyardı.
AVRUPA
Keir Starmer, BlackRock patronu Larry Fink ile görüştü
Yayınlanma
2 gün önce22/11/2024
Yazar
Harici.com.trBirleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, iş dünyası liderleriyle ilişkileri yeniden inşa etmeye çalışırken, BlackRock CEO’su Larry Fink ile Başbakanlıkta görüşmelerde bulundu.
Aralarında sigorta devi Aviva’nın eski patronu Mark Wilson ve teknoloji grubu Cisco’nun CEO’su Chuck Robbins’in de bulunduğu dünyanın en büyük varlık yöneticisinin yönetim kurulundan birkaç yönetici perşembe günü Başbakan Rachel Reeves ve Yatırım Bakanı Poppy Gustaffsson ile birlikte toplantıya katıldı.
Toplantıda bulunanların Financial Times’a (FT) aktardığına göre Starmer ve Reeves büyümeyi artıracak öneriler istedi. Görüşme hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre BlackRock yöneticileri, işletmeler için düzenleyici gecikmelerle ilgili endişelerini dile getirdi ve hükümeti küresel şirketlerin Birleşik Krallık’ta rekabet etmesini kolaylaştırmaya çağırdı.
Bu kişiler, başbakanın İngiliz düzenleyicileri elden geçirme, düzenleyici onay süreçlerini kolaylaştırma ve düzenleyici çerçeveyi daha tutarlı hale getirme planını özetleyerek yanıt verdiğini ekledi.
Toplantıya katılan yetkililere göre, Başbakan yöneticilere bu çalışmaları hükümet genelinde koordine etmek üzere Birleşik Krallık Hazinesinde yeni bir birim kurulacağını söyledi.
Birleşik Krallık hükümeti, 40 milyar sterlinlik vergi artışı ve işverenlerin ulusal sigorta katkı paylarında 25 milyar sterlinlik artış da dahil olmak üzere işletmelere daha fazla maliyet yükleyen bir bütçenin ardından iş dünyasının desteğini geri kazanmaya çalışıyor.
İşçi Partisi liderliği daha fazla istikrar ve önceki Muhafazakar yönetime kıyasla daha iş dünyası yanlısı bir yaklaşım vaat etmişti.
Fakat İşçi Partisi’nin şirketler dünyasıyla uyum içinde çalışma vaadi, bütçedeki vergi artışları, şirketlere 5 milyar sterline mal olan işçi hakları reformları paketi ve asgari ücretteki artışla test ediliyor.
Starmer, hükümetinin kamu maliyesine istikrar kazandırarak, düzenleyicileri daha büyüme yanlısı bir yaklaşım benimsemeye zorlayarak ve Birleşik Krallık altyapısına yatırımı artırmak için küçük emeklilik planlarını birleştirerek şirketlere yardımcı olacağında ısrar etti.
Toplantı sonrasında Starmer BlackRock’ın, “Birleşik Krallık’ı nasıl en iyi yatırım yeri olarak dünya sahnesine çıkarabileceğimiz” ve büyümeyi nasıl hızlandırabilecekleri konusundaki görüşlerini memnuniyetle karşıladığını söyledi.
BlackRock bu hafta 10 yıl aradan sonra ilk kez Londra’da bir dizi yönetim kurulu toplantısı düzenlemişti. Fink daha önce İşçi Partisi’ne destek vermiş ve Ekim 2023’te Starmer’ın Birleşik Krallık siyasetine bir “umut ölçüsü” getirdiğini ve partiyi merkeze taşımada “büyük bir güç” gösterdiğini söylemişti.
Starmer, toplantının ardından yaptığı açıklamada “BlackRock’ın Birleşik Krallık’taki uzun soluklu varlığından gurur duyduğunu” ifade etti. Şirketin Birleşik Krallık’ta Londra, Edinburgh ve gelecek yıldan itibaren Birmingham’da ofisleri bulunan yaklaşık 4.000 çalışanı var.
Dünya genelinde 11,5 trilyon dolarlık varlığı yöneten şirket, British Airways, Rolls-Royce ve Royal Mail’in emeklilik fonları da dahil olmak üzere Birleşik Krallık’ta 13 milyondan fazla kişinin emeklilik birikimlerini yönetiyor.
AVRUPA
AB’den Rusya ve Belarus’un tarım ürünlerine vergi hazırlığı
Yayınlanma
2 gün önce22/11/2024
Yazar
Harici.com.trAB Komisyonu, Rusya ve Belarus’tan ithal edilen tarım ürünleri ile gübrelere gümrük vergisi getirmeyi planlarken, AB üyesi ülkeler arasında özellikle gübre vergisi konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıktı.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Rusya ve Belarus’tan ithal edilen tarım ürünleri ile gübrelere yönelik yeni bir vergilendirme sistemi üzerinde çalışıyor.
Komisyon Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, AB Dış Ticaret Konseyi toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında, komisyonun Rusya ve Belarus kaynaklı tarım ürünlerine ve olası gübre ithalatına gümrük vergisi getirmeyi planladığını açıkladı.
Dombrovskis, “Rusya ve Belarus menşeli ürünlere gümrük tarifesi uygulanması konusunu ele aldık. Komisyonumuz yakın zamanda, geçtiğimiz ekim ayında gerçekleşen AB Zirvesi’nde alınan kararlar doğrultusunda, özellikle Rus tarım ürünleri ve gübrelerine yönelik önerilerini sunacak,” dedi.
Komisyon Başkan Yardımcısı, AB üyesi birçok ülkenin mümkün olan en geniş ürün yelpazesinde vergilendirmeyi desteklediğini belirtti.
Öte yandan, AB Konseyi’nin dönem başkanlığını yılsonuna kadar yürütecek olan Macaristan’ın Dışişleri Bakanı Peter Szijjártó, Rus ürünlerine yönelik gümrük vergisi teklifinin 27 AB üyesi ülkeden yalnızca 8’inin desteğini aldığını vurguladı.
Özellikle AB’de arz sıkıntısı yaşanan ve üretiminde doğalgaza bağımlı olan gübre ürünlerine getirilmesi planlanan gümrük vergisi kısıtlamaları en çok tartışılan konular arasında yer alıyor.
Bu durum, söz konusu ithalat vergilerinin AB Konseyi’nden onay almasını zorlaştırabilir.
Szijjártó ayrıca, AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımların beklenilen sonuçları vermediğinin altını çizdi.
Buna karşılık Dombrovskis, yaptırımların etkili olduğunu savunarak, AB ülkelerinin bu önlemleri “daha kapsamlı bir şekilde uygulaması” ve kurallara uymayan taraflarla etkin mücadele etmesi gerektiğini belirtti.
ABD’nin ucuz Ukrayna tahılının Avrupa pazarına akmasından çıkarı ne?
CIA ve MI6’in Skripal komplosu ifşa oldu
Trump’ın zaferi Avrupa için dönüm noktası mı?
COP29 taslağında zengin ülkelerin 250 milyar dolarlık taahhüdü tepki çekti
Trump’ın zaferinin ardından Britanya Çin ile ilişkilerini canlandırıyor
Tahran, nükleer denetçinin kınamasına yanıt olarak ‘yeni ve gelişmiş’ santrifüjleri devreye soktu
Çok Okunanlar
-
RUSYA3 gün önce
Putin’den füzelere yanıt: Çatışma küresel nitelik kazandı
-
RUSYA2 hafta önce
Patruşev’in Kommersant röportajı: Montrö ihlaline göz yummayacağız
-
GÖRÜŞ4 gün önce
Batka’nın Belarus’u
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Donald J. Trump’ın ideolojisi
-
AVRUPA5 gün önce
İsveç’te halka ‘savaşa hazırlık’ broşürü dağıtıldı: Sivillere ne öğretiliyor?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Belarus Halk Meclisi: siyasi sistemin güçlendirilmesi ve demokrasinin geliştirilmesi
-
GÖRÜŞ6 gün önce
Kim Jong-un’un ‘savaşa hazırlık’ çağrısı ne anlama geliyor?
-
SÖYLEŞİ1 hafta önce
“Alman sermayesinin mevcut çıkarları CDU-SPD koalisyonu ile örtüşüyor”