Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Ukrayna’nın ABD’den aldığı 500 milyar doları geri ödemesi yüzlerce yıl sürecek

Yayınlanma

The Economist dergisi, Ukrayna’nın ABD ile yaptığı olası bir anlaşmaya göre, doğal kaynaklar karşılığında 500 milyar dolarlık bir ödemeyi yüzlerce yıl boyunca yapmasının beklendiğini yazdı. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise bu tür bir anlaşmayı imzalamayacağını ve ABD’nin yardımının hibe olduğunu, geri ödeme yükümlülüğü olmadığını belirtti. ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna’ya yapılan yardımın karşılığında madenler ve diğer varlıklar talep etmişti.

The Economist dergisinin haberine göre, Ukrayna’nın ABD ile yapacağı olası bir anlaşmada, doğal kaynaklar karşılığında 500 milyar dolarlık bir ödemeyi yüzlerce yıl boyunca yapması öngörülüyor.

Dergiye konuşan kaynaklara göre, anlaşmaya göre Ukrayna, doğal kaynaklardan ve limanlar gibi altyapılardan elde edeceği gelecekteki devlet gelirlerinin yüzde 50’sini, ABD hükümetine ait yeni bir yatırım fonuna devretmek zorunda kalacak.

Bu ödemeler, fon 500 milyar dolara ulaşana kadar devam edecek.

Bu miktarın, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna’ya yapılan yardım konusunda abartılı iddialarına denk geldiği belirtiliyor.

Mevcut devlet geliri seviyelerinde, bu ödemenin yüzlerce yıl süreceği ifade ediliyor.

Kaynaklar, anlaşmanın “kötü” ve “daha iyi” versiyonlarının da olduğunu aktardı.

“Kötü” versiyonun, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent tarafından 12 Şubat’ta Kiev’e getirildiği, “daha iyi” versiyonun ise Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD Başkan Yardımcısı JD Vance ve Trump’ın Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg tarafından sunulduğu belirtildi.

Kiev’in karşı bir teklif sunduğu ve ABD’den mevcut “feci” seçeneği teslim aldığı ifade edildi.

The Telegraph gazetesi de bir hafta önce, ABD’nin olası bir anlaşma kapsamında Ukrayna’ya ağır şartlar dayattığını yazmıştı.

Gazete, bu şartların, Almanya’nın I. Dünya Savaşı sonrasında ödemek zorunda kaldığı tazminatlardan ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin ve Tokyo’ya uygulanan yaptırımlardan daha kötü olduğunu belirtmişti.

The Telegraph, bu koşulları “ABD’nin Ukrayna’yı yasal zeminde ekonomik olarak sömürgeleştirmesiyle eşdeğer” olarak nitelendirmişti.

Trump, 22 Şubat’ta yaptığı açıklamada, Washington’ın Kiev’den nadir toprak metalleri, petrol ve elde edebileceği diğer varlıkları talep ettiğini söylemişti.

Trump, ABD’nin önceki Başkan Joe Biden’ın kararıyla 350 milyar dolar ayırdığını, Avrupa’nın ise yardımını kredi şeklinde sağladığını ve parasını geri aldığını, ancak ABD’nin bir karşılık alamadığını ve bu nedenle bir şeyler istediğini dile getirmişti.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise dün yaptığı açıklamada, “10 nesil Ukraynalının ödeme yapacağı” bir anlaşmayı imzalamayacağını belirtmişti.

Ayrıca, ABD’nin 500 milyar dolarlık yardımını kabul etmeyeceğini kaydeden Zelenskiy, “100 milyar doları bile kabul etmiyorum, Başkan Biden ile bunun bir hibe olduğu konusunda anlaştık! Hibe bir yükümlülük değildir. Hibeleri geri ödemeyeceğiz,” demişti.

DİPLOMASİ

Likud’un Avrupa sağı ile ilişkileri derinleşiyor

Yayınlanma

26-27 Mart tarihlerinde Kudüs’te İsrail Diaspora Bakanı Amichai Chikli öncülüğünde düzenlenecek “Antisemitizmle Savaş Üzerine Uluslararası Konferans” Avrupa’da tartışma yarattı.

Daha önce tartışmalı bazı figürlerle İsrail’in ve partisi Likud’un ilişkilerini geliştiren Chikli’nin davetli listesinde Fransız Ulusal Birlik (RN) partisinin başkanı Jordan Bardella, daha önce RN ve Reconquête! partisinde bulunan Fransız Avrupa Parlamentosu Üyesi Marion Marechal, İsveç Demokratları partisinden Avrupa Parlamentosu Üyesi Charlie Weimers, Bosna-Hersek’teki özerk Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik ve İspanyol sağcı parti Vox’tan Avrupa Parlamentosu Üyesi Hermann Tertsch gibi isimler yer alıyor.

Davetli listesinin basına yansıması üzerine Avrupa’dan etkinliğe katılması beklenen bir dizi isim açıklama yaparak geri çekildi. İngiltere Hahambaşı Sir Ephraim Mirvis, İngiliz siyasetçi ve antisemitizm danışmanı Lord John Mann, Goldsmiths Üniversitesi profesörü David Hirsh, Fransız “filozof” Bernard-Henri Levy ve Alman antisemitizm komiseri Felix Klein daveti reddeden önemli isimler oldu.

Bernard-Henri Levy ve Alman ‘antisemitizm komiseri’ konferansa katılmayacağını duyurdu

Mann, The Jewish News’e verdiği demeçte, “Konuşan bazı muhalif politikacıların kalitesi beni rakip önceliklerden vazgeçirecek kadar yüksek değil,” dedi.

Hirsh de benzer bir açıklama yaparak , “Birleşik Krallık’ın antisemitizmle mücadele konusunda bu karakterlerden öğreneceği hiçbir şey yok. Gündemde kendilerini antidemokratik ve eşitlik karşıtı hareketlerle ilişkilendiren çok sayıda aşırı sağcı konuşmacı var,” dedi.

Hirsh, “antidemokratik düşüncenin antisemitizm için verimli bir zemin” olduğunu ve antisemitizmi baltalamanın en iyi yolunun “demokratik düşünceyi, hareketleri ve devletleri desteklemekten” geçtiğini savundu.

İsrail’in sadık savunucularından biri olan Levy’nin etkinlikte ana konuşmacı olması planlanıyordu. Fakat Fransız isim Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a “aşırı sağcı” konuklar nedeniyle katılmayacağını bildirdiğini söyledi.

Almanya’nın antisemitizm komiseri Felix Klein ise Haaretz’e yaptığı açıklamada katılımını teyit ettiğinde davetli listesinden haberi olmadığını ve etkinlikte kimlerin konuşacağını gördükten sonra iptal ettiğini söyledi.

Eski bir Federal Meclis üyesi olan Volker Beck de katılmayacağını açıkladı ve X’te yaptığı açıklamada, “Kendimizi aşırı sağcı güçlerle ilişkilendirirsek, ortak davamızı itibarsızlaştırırız; bu benim kişisel inançlarıma da aykırıdır ve toplumlarımızdaki antisemitizmle mücadelemizi olumsuz etkileyecektir,” dedi.

Avrupa Yahudi Kongresi’nden Netanyahu hükümetine tepki: Sırtımızdan bıçaklanıyoruz

Avrupa Yahudi Kongresi (EJC) Başkanı Dr. Ariel Muzicant da salı günü Chikli’yi sert bir dille eleştirdi. Muzicant Jerusalem Post’a gönderdiği mektupta, “80 yıldır antisemitizm, Holokost inkârı ve Şoah’ın ardından yaşananlarla mücadele ediyoruz,” dedi.

Avrupa’daki aşırı sağcı partiler bu mücadelede en büyük rakipleri olduğuna dikkat çeken Muzicant, “Bu partilerin birçok yetkilisi ve lideri Holokost inkârını desteklemiş, antisemitik kod ve ifadeleri teşvik etmiş ve Nazi karşıtı yasalara karşı mücadele etmiştir,” dedi.

Muzicant, bazı aşırı sağcı politikacıların şimdi İsrail’i desteklediklerini iddia etmelerine rağmen, “Aşırı sağcı politikacıların bu konferansa gelme motivasyonu İsrail sevgisi ya da Yahudileri korumak değil, esas olarak koşer haham sertifikası almaktır. Ve biz, Yahudiler ya da İsrailliler, haham sertifikası olarak kullanılmamalıyız,” diye yazdı.

Chikli’nin düzenlediği konferansı Avrupa’daki Yahudi cemaatleri için büyük bir sorun olarak nitelendiren EJC Başkanı, bunun diasporadaki Yahudi varlığına zarar verdiğini, “sanki İsrail hükümetinin üyelerinin kendilerini sırtlarından bıçakladığını” öne sürdü.

Muzicant, Avrupa’daki aşırı sağcı hareketlerin genellikle liberal demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve basın özgürlüğüne karşı çıktığını vurguladı.

Avrupa sağının katılacağı konferans Knesset’in de gündeminde

Knesset Aliyah [Filistin’e Yahudi göçüne verilen isim] ve Uyum Komitesi Başkanı Gilad Kariv (Demokratlar) pazartesi günü yaptığı açıklamada hükümetin “kesin antisemitik kökleri” olan partilerden politikacıların davet edilmesi olarak tanımladığı uygulamadan vazgeçmesi çağrısında bulundu.

Chikli, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’a yazdığı mektupta Kariv, davetin “İsrail hükümetlerinin ve Dışişleri Bakanlığının uzun süredir devam eden politikasından bir sapma teşkil ettiğini ve bu ülkelerdeki ve uluslararası sahnedeki Yahudi topluluklarının temsilci örgütlerinin pozisyonları ve politikalarıyla doğrudan çeliştiğini” yazdı.

Kariv, “Bu temsilcilerin davet edilmesi, antisemitizmle mücadele konusunda cumhurbaşkanı ve başbakanın himayesinde gerçekleştirilmesi gereken uluslararası bir konferansla ilgili olduğu düşünüldüğünde özellikle sarsıcıdır,” iddiasında bulundu.

“Antisemitik kökleri olan aşırılık yanlısı partilerin temsilcilerinin davet edilmesinin İsrail, Yahudi ve uluslararası antisemitizmle mücadelenin temellerini sarstığını” savunan Kariv, bunun için, “İsrail Devleti ile diasporadaki Yahudi toplulukları arasındaki ilişkilerin dokusuna zarar vermektedir ve İsrail’in Batılı müttefikleri ve önde gelen siyasi partilerle stratejik ilişkilerine zarar verebilir,” diye ekledi.

Kariv, “Bu adım, İsrail’in antisemitizme karşı küresel mücadeledeki öncü rolünü zayıflatmakta ve Yahudi halkının yanı sıra dünya genelindeki birçok Yahudi toplumunun mevcut ve gelecekteki zorluklarına yönelik rahatsız edici ve tehlikeli bir geri dönüşü temsil etmektedir,” diye ekledi.

Kariv, söz konusu partilerin İsrail’e destek verdiklerini dile getirmelerine rağmen, yine de onlara “uluslararası bir onay damgası” verilmemesi gerektiğini savundu.

Batının milli-muhafazakârlarına erişim Chikli’nin önceliği

Chikli’nin Avrupa “aşırı sağına” verdiği açık destek Avrupa ülkelerinden kınama alıyor.

Aralık ayında Romanya’nın İsrail Büyükelçisi, Holokost sırasında 280.000 Yahudi’nin ölümüne göz yuman Rumen liderleri öven cumhurbaşkanı adayı Calin Georgescu ile telefon görüşmesi yaptığı için Chikli’yi kınamıştı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, son seçimlerde Ulusal Birlik’ten Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkça desteklemesinin ardından Başbakan Netanyahu’ya Chikli’yi şikayet etmişti.

Chikli, geçen haftalarda da İspanyol Vox’un öncülüğünde Madrid’de düzenlenen “Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” konferansına katılmıştı.

Chikli’nin partisi Likud da, Batıdaki milli muhafazakâr akımın en önemli platformlarından Muhafazakâr Siyasi Eylem Komitesi’nin (CPAC) son toplantısında, birliğe “gözlemci üye” olarak katıldı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Xi Jinping, Brüksel’in davetini reddetti

Yayınlanma

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in, Avrupa Birliği ile ilişkilerin 50. yıldönümü münasebetiyle düzenlenecek bir zirve için Brüksel’i ziyaret etmesi yönündeki ilk daveti geri çevirdiği bildirildi.

Konuyla ilgili bilgi sahibi iki kişinin Financial Times’a verdiği bilgiye göre Pekin, AB yetkililerine Çin’in ikinci sıradaki lideri Başbakan Li Qiang’ın zirve için Brüksel’de Xi yerine Avrupa Konseyi ve Komisyon başkanlarıyla görüşeceğini söyledi.

AB-Çin zirvelerinin ev sahipliği geleneksel olarak Brüksel ve Pekin arasında değişiyor. Brüksel’deki zirveye genellikle başbakan katılır, Xi ise Pekin’de ev sahipliği yapar; ancak AB, diplomatik ilişkilerin yarım yüzyılını anmak üzere düzenlenen bu toplantının önemine binaen Çin Devlet Başkanı’nın katılması gerektiğine inanıyor.

Her iki taraf da görüşmelerin devam ettiğini söyledi, ancak Xi’nin daveti reddetmesi Brüksel’deki pek çok kişide soru işaretleri bıraktı.

Bu yılki zirve AB-Çin ilişkileri açısından özellikle hassas bir döneme denk geliyor.

Rusya’nın 2022’de Ukrayna müdahalesinden bu yana Brüksel ve Pekin arasındaki gerilim artmış, AB Çin’i Kremlin’i desteklemekle suçlamıştı. AB ayrıca Çin’den ithal edilen elektrikli araçlara sübvanse edildikleri gerekçesiyle gümrük vergisi uyguluyor.

AB yetkilileri, geçen yıl blokla 304.5 milyar Avro ticaret fazlası veren Çin’in, endüstrilerine yönelik sübvansiyonları azaltarak ve dünyanın en büyük ikinci ekonomisinde iş yapan yabancı şirketler için ticaret engellerini düşürerek ticareti yeniden dengelemek için yeterince çaba göstermediğini iddia ediyor.

Üst düzey bir AB diplomatı Financial Times’a yaptığı değerlendirmede, “ilişkiler buz gibi” dedi.

Çin’in Fransa’daki eski büyükelçisi ve şu anda Pekin’in Avrupa işlerinden sorumlu özel temsilcisi olan Lu Shaye, Çin’in Avrupa’ya yönelik politikasının her zaman “barış, dostluk, işbirliği ve karşılıklı yararı savunduğunu” söyledi.

“Bu hiçbir zaman değişmedi. Sadece ABD’nin Avrupa’ya yönelik mevcut politikasıyla olan tezat, Çin’in Avrupa’ya yönelik politikasının daha da vizyoner, adil ve makul görünmesini sağlıyor. Umarım bu [Avrupa için] bir uyandırma çağrısı olur” dedi.

Diplomat, “Çin, Avrupa’nın [Ukrayna barış görüşmelerinde] müzakere masasında bir koltuğa sahip olmasını beklediklerini bile söyledi” diye ekledi.

AB’nin ticaret şefi Maroš Šefčovič bu ayın sonunda Çin’i ziyaret edecek. İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares geçen ay Financial Times’a verdiği demeçte AB’nin de potansiyel fırsatları görmesi gerektiğini söyledi. Albares, Çin “bir ortak olabiliyorsa, bundan faydalanalım” dedi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen şubat ayında yaptığı açıklamada AB’nin sanayisini koruyarak “riskleri azaltmaya” devam edeceğini belirtirken “ticaret ve yatırım bağlarımızı daha da genişletebilecek anlaşmalar bulabiliriz” dedi.

Trump’ın çelik ve alüminyuma getirdiği yüzde 25’lik gümrük vergisi, sanayi grupları bunun yol açacağı zararlar konusunda uyarıda bulunsa da AB’yi karşılık vermeye zorladı. Ancak üst düzey bir AB yetkilisi, Çin söz konusu olduğunda kritik bir odak noktasının, tarifeler nedeniyle ABD pazarından çıkarılan Çin ürünlerinin “dalgasını” dışarıda tutacak savunma tedbirleri olduğunu söyledi.

Cuma günü AB, naylon ve diğer pek çok ürünün üretiminde kullanılan adipik asitin Çin’e ihracatına karşı bir anti-damping soruşturması başlattı. Bu, ekim ayından bu yana tatlı mısır, metal vidalar ve mumlarla ilgili olanlar da dahil olmak üzere 11. dava.

Bir AB yetkilisi “Hem bu yılki AB-Çin zirvesinin tarihinin belirlenmesi hem de temsil düzeyi konusunda gayrı resmi görüşmeler devam ediyor” dedi.

Çin Dışişleri Bakanlığı ise konuyla ilgili olarak “sağlayabilecekleri herhangi bir bilgi” olmadığını söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Kiev, görüşmeler sonrası Odessa’nın statüsü konusunda endişeli

Yayınlanma

The New York Times’ın haberine göre, ABD Başkanı Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’i toprak konularında destekleyebileceği ve Odessa limanını müzakere masasına getirebileceği yönündeki endişeler Kiev’i tedirgin ediyor. Trump yönetiminin Ukrayna’nın Kırım dahil toprak kayıplarını kabul etmesini beklediği belirtilirken, Putin’in Odessa’yı ‘Rus şehri’ olarak nitelendirmesi ve olası bir ihtilaf veya çözüm sembolü olarak görmesi, Ukrayna’daki kaygıları artırdı.

The New York Times (NYT) gazetesi, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin yardımcılarına dayandırdığı haberine göre, ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i toprak konusunda destekleyebileceği ve kritik öneme sahip Odessa limanını müzakere gündemine dahil edebileceği yönündeki endişeler Kiev’i tedirgin ediyor.

Gazete, Trump yönetiminin Ukrayna’nın Kırım dahil toprak kayıplarını kabul etmesini beklediğini belirtiyor.

ABD Başkanı Trump ise bu konudaki görüşmelerin detaylarını ve gelecekteki çözüm planlarını henüz açıklamadı.

Odessa, Ukrayna’nın güneybatısında, Karadeniz’in kuzeyinde yer alan bir şehir ve Odessa oblastının idari merkezi. 2021 yılı itibarıyla şehrin nüfusu 1 milyonu aşıyordu.

Odessa’nın resmi kuruluş tarihi, Rus İmparatoriçesi II. Katerina’nın Hacıbey Limanı’nın (1795’te Odessa olarak değiştirilmeden önce şehrin adı Hacıbey’di) genişletilmesi yönünde karar aldığı 2 Eylül 1794 olarak kabul ediliyor.

Putin, ateşkes için Ukrayna ordusunun Donetsk Halk Cumhuriyeti (DHC), Lugansk Halk Cumhuriyeti (LHC), Herson ve Zaporojye oblastlarından çekilmesini, bu dört bölgenin ve Kırım’ın Rusya’nın parçası olarak tanınmasını, Ukrayna’nın tarafsız ve nükleer silahsız statüsünü kabul etmesini ve uluslararası yaptırımların kaldırılmasını şart koşmuştu.

Rusya Devlet Başkanı ayrıca Odessa’yı “Rus şehri” olarak nitelendirmiş ve şehrin “ihtilaf veya çözüm sembolü” olabileceğini belirtmişti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ukrayna’nın herhangi bir barış anlaşmasında toprak tavizleri vermek zorunda kalacağını iddia etmişti.

Zelenskiy ise Putin’in şartlarını ültimatom olarak nitelendirmiş, kaybedilen bölgelerin Rusya’ya ait olduğunu kabul etmeyi defalarca reddetmiş ve çatışma sona erdikten sonra bu bölgelerin diplomatik yollarla geri alınabileceğini belirtmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English